Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Anahtar

@leylaulusoy

Ani bir fren ile durmak zorunda kalan aracın içinde, şoför koltuğuna vurduğu başıyla hayal dünyasından uyanmıştı. Şoför söylenerek araçtan çıkarken genç kız sadece pencereyi açarak dışarıya bakmıştı.

Soğuk hava tenine çarpıp ona mazisini anımsatırken sanki hatırlamamak mümkünmüş gibi gözlerini kapatmış ve üzerine hücum eden anılardan saklanmaya çalışmıştı. Ne yazık ki başarılı olamamıştı.

"Benden buraya kadar." Diye söylenerek camın önünde durdu şoför. "Zaten ormanlık alana gelmem hataydı. Lütfen inin."

Genç kız inmek konusunda tereddüt ediyordu. Buraya son görevini yapmak için gelmiş olmasaydı, şoför ile geri dönebilirdi. "Haklısınız." Diyebildi sadece. Aracın kapısı açarak kol çantasını koltuğun üzerinden alıp içinden bir miktar para çıkardı. Sonra da dışarıya çıkıp adama uzattı. Adam hızla parayı avuçladı ve kızın yeniden binmemesi için aracın kapısını kapatıp koltuğuna geri döndü.

Ezilmemek için toprak yoldan birkaç adım çıkması gerekmişti. Uzaklaşan aracı bir süre izledikten sonra artık dönemeyeceğine emin olmuştu. Artık tek seçeneği vardı. İleriye doğru yürümek.

Buradan arkasına bile bakmadan kaçtığı o günü çok iyi hatırlıyordu. Annesinin ölümünün üzerinden bir hafta geçmişti. Anneannesiyle birlikte kalmaya tahammül edememişti. Onu görmek demek, annesinin ölümünü yeniden hatırlamak anlamına geldiği için hayatında sadece annesi olan bir kız için katlanılmazdı. Şimdi kaçtığı eve bu defa anneannesine son kez veda etmeye gidiyordu.

Ayaklarını sürümek zorunda kalmasına rağmen yürümeye devam etti. Anneannesi şehir dışında bir çiftlikte oturuyordu. Bu da hava kararmadan önce oraya varması için yeterli bir nedendi. Ormanlık alandan oldu olası korkuyordu. Yaşı ilermiş olsa da korkularından kurtulabilmiş değildi. Buna anneannesinin evine olan korkusu da dahildi.

Ama artık bitmişti. Onu buraya bağlayan hiç kimse kalmamıştı.

Güneş ağaçların arasından son kez el sallarken eve ulaşmıştı. İki katlı ahşap bir evdi. Öyle büyük bir bahçesi olmasa da bir zamanlar onun tüm dünyası olan bu eve bakmak kalbini burkmuştu. Bir ev ona hem acı verip hem de en güzel anılarına ev sahipliği yapabilir miydi? Yapabilirdi. Öyleydi çünkü.

Evin tüm ışıkları yanıyordu. Küçük bahçede birçok araç vardı. İçerisi kalabalık olmalıydı. Annesinin cenazesini hatırladı. O zamanlar sadece bir araba vardı. Bayramdan bayrama onları hatırlayan dayısına aitti. Şimdi bu sayı çoğalmıştı. Bilmediği başka akrabaları olmalıydı.

Cesaretini toplaması biraz zaman alsa da sonunda içeriye girecek kadar güçlü hissetmişti kendini. Eve doğru attığı her adım geçmişine ve acılarına atılıyordu. Buradan kaçarken asla geri dönmemek gibi büyük bir karar almıştı kendince. Şimdi buradaydı.

Kapıdan içeriye girdiğinde tanımadığı onca yüz vardı içeride. Onu görenler, başlarını ona doğru çeviriyordu. Aralarında tanıdık bir sima arasa da bulamıyordu. Sonunda arka odadan dayısı çıkagelmişti. Bir anda kalbinin üzerinden bir yük kalkmış gibi rahatlayınca gözyaşları hızla akmaya başlamıştı.

Kollarını dayısının boynuna dolayıp ağlamaya devam etmişti. Kendisine yönelen bakışları umursamıyordu. Dayısının dokunuşlarını kısa saçlarının üzerinde hissediyordu. Daha önce ona hiç sarılmamış ola da içinden bunu yapmak gelmişti. Birinin tesellisine ihtiyacı vardı.

Bunca yıl sımsıkı tutunduğu öfkesi anneannesinin ölümüyle ne kadar da saman alevine benzediğini anlamıştı. Ondan nefret ediyordu belki ama sevgisi daha ağır basıyordu. "Ağlama, geçti." Dedi.

Geçen ne? diye sormak geldi içinden ama yapmadı. Sadece sustu ve ağlamaya devam etti. Dayısı her zaman böyle biriydi. Ailesinin varlığını sadece en kötü zamanlarda hatırlardı. Basit bir göreve icabet edercesine boy gösterir ardından hiçbir acı hissetmeden hayatına devam ederdi. Yine öyle olacağına emindi. Bu nedenle ondan bir medet ummuyordu. İçinde annesinden kalma acının ağırlığı altında ezilirken de ona sığınmadığı gibi.

Onu bir köşeye oturttular. Haline acıyanlar ve şimdiye kadar ortalarda olmadığını bilenlerin markajında başı önünde sessizce oturdu. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. İçinden hepsini evden kovmak gelse de yapmadı. Bu kapıdan çıktığı gün bu evin üzerinde olan hakkını kaybetmişti. Zaten bu evin üzerinde hak iddia etmek gibi bir niyeti de yoktu. Kabusların kaynağı olan bu evden bir an önce çıkmak istiyordu.

Tüm gece ayaktaydılar. Misafirler sürekli değişse de aile üyeleri oturma odasında yarı uyuklayarak yarı konuşarak sabah etmişlerdi. Hiçbir konuşmaya dahil olmak gelmemişti içinden. Anneannesiyle son günü dolanıyordu zihninde. Annesinin acısıyla kavrulurken anneannesinin acımasız sözleri kulaklarında yankılanıyordu.

Zayıftı o...

Gücü elinde tutmayı bilmedi...

Sen ondan güçlüsün...

Sen benim vasimsin...

Onun hiçbir şeyi olmak istememişti. Annesini ondan koparan bu gücü omuzlamak gibi bir düşüncesi olmamıştı. Onun mal varlığını, kendisine sunduğu büyük olanakları elinin tersiyle itmişti.

Asla senin saçmalıklarını devam ettirmeyeceğim. Beni de buna kurban edemezsin. Lanetinle birlikte bu dört duvar arasında çürüyüp gideceksin ve kimse seni umursamayacak. O güç sevdana başka kurban ara...

Kapıyı vurup gitmişti. Sonunda anneannesi de bu hayatı terk etmişti. Artık istese de onu amaçları için kullanamazdı. Tamamen özgürdü.

Cenaze evin arkasında ki koruluğa annesinin yanına defnedildikten sonra herkes kendi köşesine dağılmıştı. Dayısı ve yengesiyle birlikte evde yalnız kalmıştı. Bu evde güzel günleri de geçmişti. Annesi hayattayken belki de en güzel zamanlarıydı o günler. Şimdi hepsi geride kalmıştı.

Eski odasına çıkmıştı. Odası hiç kullanılmamış gibi tüm eşyaların üzeri örtülmüştü. Tek tek örtüleri çekip açmış, geçmişiyle kucaklaşmıştı. Odasının kapısında hissettiği hareketlilikle geriye döndüğünde dayısı kapısında dikiliyordu.

"Burcu, gelebilir miyim?" diye sordu.

Solmuş yatak örtüsünün üzerine oturmuştu kız. Yalnız kalmak istiyor olsa da "Gel" dedi. Dayısı içeriye girerken odayı incelemeye devam etti. Sanki altı yıl değil de altı gün geçmiş gibi hissediyordu. Hiçbir şeye dokunmamıştı anneannesi. Geride bıraktığı kıyafetleri bile askıda asılmaya devam ediyordu. Sanki zaman bu odada durmuştu.

"Biliyorum bunları şu an konuşmanın zamanı değil ama..." Bir şeyler söylemek isteyip de söyleyemediğinde takındığı o tavır üzerindeydi. Burcu dayısını çok sık gören biri değildi. Aslında son altı yıldır annesinin öldüğünde konuşması ve anneannesinin vefatını bildiren telefonlar hariç hiç konuşmamış bile sayılırdı. Aslında dayısı kendinden başkasını düşünen biri değildi. Eğer öyle olmasaydı evi terk ettiğini duyduğunda nasıl olduğunu öğrenmek için biraz gayret ederdi. Ama o hiçbir zaman ne yaptığını nerede olduğunu merak etmemişti.

"Ne o evi mi satalım diyeceksin?"

Adam kızın konuyu böylesine kolaylıkla anlamasından dolayı hem rahatlamıştı hem de mahcup olmuştu. "Aslında burada kalmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Kaçıp gittiğinden..."

"Dayı bu eve ne olduğu umurumda değil." Dedi rahatça. Sonra kırmızıya dönmüş mavi gözlerini dayısına çevirdi. "Anneannem bu evden bu kadar hızlı kurtulmandan hoşlanmayacaktır."

Kızın itiraz etmemiş olmasına sevinmişti. "Artık buna karşı gelemeyecek kadar uzak bir yerde." Dedi.

Burcu acı bir gülümseme ile bakıyordu dayısına. "Asıl şimdi daha tehlikeli ya. İstediği zaman kâbuslarına musallat olabilir. Bilirsin birinin rüyalarına kâbus gibi çökmek en sevdiği konudur."

Dayısı bu konuda konuşmak istemiyordu. Sanki o hiç konuşmamış gibi "Ben avukatla konuşurum. Gitmeden önce imzaları atarsak kısa zamanda bu evden ve geride bıraktıklarından kurtuluruz." Kıza birkaç saniye baktıktan sonra cevap vermeyeceğini anlayınca devam etti. "Tabi hakkına düşeni sana elbette vereceğim." İtiraz etmesi için tüm imkânların önünü kesmek istemişti.

Ancak Burcu bu konuşmayla ilgilenmiyordu "Nasıl istiyorsan öyle yapabilirsin. Yarın geldiğim yere geri döneneceğim nasıl olsa." Adam rahatlamış bir halde sessizce dışarıya çıktı.

Burcu kendini yatağının üzerine bıraktı. Değişik bir koku ortama hâkim olsa da yataktan kalkmak için uğraşmadı. Olduğu yerden tavanı izlemeye koyuldu. Gördün mü anneanne, o gururla sahiplendiğin evin senin ölümünün üzerinden iki gün bile geçmeden elden çıkarılıyor. Ne oldu? Hani nerede o büyük gücün? Övündüğün sırrın nerede? Neden şimdi bir şey yapamıyorsun?

Yatağın diğer tarafına döndü. Perdenin ardından görüne aya bakmaya başladı. Kaç gece bu yatakta uzanıp onu izlemişti. Ayın evreleri her zaman ilgisini çekmişti. Bunda anneannesinin çocukken ona anlattığı hikâyeler etkili olmuştu. O hiçbir zaman diğer çocuklar gibi uyku öncesi masallar dinlememişti. Onun uyku öncesi zamanları teknik bilgiler ile geçmişti.

Anneannesi astrolojiyle çok ilgiliydi. Mitolojiyi okumayı severdi. Ancak küçük bir çocuk olarak Medusa'nın hikâyesini bilmek istemezdi, ya da Poseidon'unun maceraları, Zeus'un çapkınlıklarını da merak etmiyordu.

Ya da Türk kültüründeki mitleri de öğrenmek istememişti. Şamanları, Asena'yı, tepegözü, Anka kuşunu da bilmek istemiyordu. Ama tüm unları daha küçükken inlemişti anneannesinden. O gecelerde kâbuslar eşlik etmişti ona. Annesine yardım etmesi için ne kadar yalvardığını hatırlıyordu ne yazık ki anneannesine ikisi de mâni olamıyordu.

Şimdi yatağında uzanıyordu ama anneannesi artık yoktu. Duymak istemediği hikâyeler anlatamıyordu. Artık istediği gibi uyuyabilirdi. Gözleri yeniden pencerenin dışına kaymıştı. Ay bu akşam dünyaya eşlik etmiyordu. Yine bir boşluğa düşmüş olmalıydı. Sonra bunu düşündüğü için kendine kızdı. Anneannesinin istediği gibi bu konulara ilgi duymamalıydı.

Gözlerini kapattı. İki gündür uyumadığı için olsa gerek çok fazla zorlanmamıştı. Uykunun huzurlu kollarında dinlenirken kulaklarında tanıdık bir çığlık sesiyle gözlerini açmak zorunda kaldı. Yatağında hızla doğruldu. Nerede olduğunu anlaması birkaç saniyesini almıştı. Bu ev ona hiç iyi gelmiyordu. Ne kadar unsurlar ortadan kalkmış olsa da geçmiş yakasını bırakmıyordu.

Odasının ışığı hala yanıyordu. Kulaklarında hala çığlığın bıraktığı huzursuzluk hakimken yeniden uyuyamayacağını anladı. Yataktan kalkıp pencereye yaklaştı. Ahşap camları kulplarından tutup iki yana çekip açtı. Temiz hava birkaç saniyeliğine olumsuz duyguları çekip alsa da bunun uzun sürmeyeceğini o da biliyordu.

Dışarıdan duyulan ormanın o kendine has sesini biraz dinledi. Sonra alt kata doğru indi. Evde bir sessizlik hâkimdi. Kimseyi uyandırmamaya gayret ederek mutfağa girdi. Kendisine bir bardak su doldurup sırtını tezgâha yaslayıp içmeye başladı.

Kulağına bir tıkırtı sesi takıldı. İlk etapta bunu umursamadı. Bardağı tezgâhın üzerine koyup odasına çıkacakken az önce duyduğu ses yeniden gün yüzüne çıktı. Sanki biri cam gibi bir şeye vuruyordu. Bir gün önce ölü çıkan bir evde bu tarz sesler duymak çok hoşlanılacak bir durum değildi. Gözleri istemsiz odanın içinde gezinmeye başladı. Dayısına söylediği sözler zihnine dolarken bunlarda ciddi değildi. Sadece ona takılmıştı ama şimdi istemiz inanırken buldu kendini.

Koşarak odasına çıkmak ile avazı çıktığı kadar bağırmak arasında seçim yapmaya çalışırken sesler yeniden duyuldu. Daha güçlü ve daha ısrarlıydı. Deli gibi atan kalbine rağmen en akılsızca olan şeyi yapmak için adımını attı. Genelde korku filmlerinde bu aptallığı yapanların sonu belliydi. Ama adı üstünde onlar filmdi.

Her attığı adımda sesler daha net duyuluyordu. Adımları onu arka odadaki kilere götürüyordu. Burası anneannesinin ıvır zıvırları koyduğu yerdi. Daha önce de içeriye girdiği olmuştu. Ama çok ilgisini çekmediğinden umursamamıştı. O nedenle biraz daha cesaret toplayarak ilerlemeye devam etti.

Kilerin kapısını açtığında ses artık duyulmuyordu. Yine de ışığı açıp içeriyi kontrol etmeye başladı. İçeride baharat kokuları hâkimdi. Bir köşede bakliyatlar sıralanıyordu. Duvarda kurumuş meyveler ve sebzeler asılıydı. Bir köşe de patates ve soğan çuvalı yığılıydı. Boş kutular ve kullanılmayan eşyalar vardı. Başka bir köşede üzeri eski bir bez ile örtülü eşyalar vardı.

Garip olan hiçbir şey yoktu. Fare olabileceğini düşündü. Belli ki geldiğini duyduğunda sessizleşmişti. Bir süre daha sesi dinledikten sonra çıkak için hamle yaptığı sırada aynı sesi duydu. Artık çok yakınından geliyordu.

Biri olmadığına emin olduktan sonra içeriye girmeye cesaret etti. Sesi dinleyerek ilerledi. Bu kez üzeri örtüyle kapılı eşyaya ilerliyordu. Sesin oradan geldiğine emin olunca örtüyü çekip açtı. Altından bir fare ya da kedi çıkacak diye de temkinliydi ama beklediği olmadı. Örtünün altından sadece gümüş yaldızlı, sırları dökülmüş bir ayna çıkmıştı. Başka bir ses de yoktu.

Buradan bir şey çıkmayacağına emin olduğu an örtüyü yere bırakarak kilerden çıkacakken hemen arkasından aynı ses gelmişti. Sanki biri arkasından aynaya vurmuş gibi tok bir ses duydu. İrkildi. Bedeni dondu. Geriye dönmeye korkuyordu ama aynı sesi yeniden duyduğunda istemsiz geriye dönüverdi. Az önce sadece eski bir ayna olarak görünen aynanın üzerinde bir el gördü.

Korkuyla yerinde sıçradı ve yere düştü. Ağzından çıkan çığlığı saklamak için eliyle kapatmıştı. Şu an sadece ayna görünüyordu. El falan yoktu üzerinde.

Doğru gördüğüne inanmak istiyordu. Olduğu yerden aynaya bakmaya devam ederken hayal gördüğünü düşünürken o el yeniden belirdi. Sadece aynaya değen parmakları görse de ona hayatının geri kalanına yetecek kadar korku vermeyi başarmıştı.

İlk aklına gelen dışarıya koşmaktı. Bunu da hızla yaptı. Merdivenleri koşarak çıktı. Odasına girecekken anneannesinin odasının kapısı kendiliğinden açılmaya başladığında aklını kaçıracağını düşünüyordu. Daha fazla kendini tutamadı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Dayısı ile yengesi uyanır ve ona destek çıkar diye umut etmişti ama hiçbir şey olmadı. Sanki dayısı bayılmıştı da ona sesi ulaşmıyordu.

Alt kattan cama vuran elin sesi gelmeye devam ediyordu. Anneannesinin odasının kapısı açılmıştı ama içeride bir hareketlilik yoktu. Bağırmanın yardım istemenin bir anlamı olmadığını idrak etmesi biraz zaman almıştı. Ağladığını da o zaman fark etmişti.

Bir deli cesareti ile ayağa kalktı. Önce dayısının odasına girdi. Yatağa yaklaşıp "Dayı" diye seslendi titrek sesle. "Yenge" ne yazık ki sesleri çıkmıyordu. Korkuyla uzanıp nabızlarını kontrol etti. Rahatlayarak atan kalplerini dinledi. Artık bunun kimin başının altından çıktığına emin olmuştu.

Öfkeyle anneannesinin odasına girdi. "Burada mısın?" diye bağırdı. "Öldükten sonra bile beni korkutmaya devam mı edeceksin? Bana miras bırakacağın o sırrın seninle birlikte gömüldü diye mi öfken?" Bekledi ne kadar korkuyor olsa da anneannesinin bir tepki vermesini bekledi. Odanın içine bakınırken tetikteydi.

Sonra şifonyerin çekmecesi açıldı. Elleri titrerken açılan çekmeceye baktı. Evet, anneannesi hala etrafındaydı. Bu konuda artık tereddüt edemezdi. O korku hikâyelerini boş yere anlatmamıştı. Onu hep bugüne hazırlamıştı. Tüm bu saçmalıklar için çocukluğunu ziyan etmişti.

Gözlerini kuruladı. Açılan çekmeceye baktı yeniden. Kendisinden ne istediğini anlamaya çalışıyordu. Orada gözüne çarpan farklı bir şey görememişti. Anneannesinin emektar tarağı, küçük takı kutusu. Eşinden kalan yüzüğü içindeydi. Bir de anahtarlar vardı. Eski ağır bir şeydi. Daha önce onun ne işe yaradığını sorduğunu hatırlamıştı. Büyüyünce öğreneceksin dediğini hatırlıyordu. O zaman hiç gelmediği için memnundu.

Titreyen elini güçlükle çekmeceye uzattı. Anneannesinin nefesini adeta ensesinde hissediyordu. Anahtarı avucunun içine aldı. Evirdi, çevirdi garip hiçbir şey göremedi. "Ne anlatmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama umurumda değil atık. Sonsuza kadar musallat olamazsın. Pes et ve beni rahat bırak. Artık normal bir hayat yaşamak istiyorum."

Kendisini duyduğunu umut ediyordu. Biraz olsun kendisine karşı bir sevgisi varsa bu küçük arzusunu yerine getirmesine izin vereceğini düşünüyordu. Elindeki anahtarı çekmeceye geri bırakacakken çekmece aniden kapandı. Aynadaki yansımasına kaydı gözü. Kızarmış gözler, darmadağın bir yüz perişan bir hal... İşte anneannesinin ona gördüğü hayat buydu.

"Bırakmayacaksın değil mi?" diye bağırdı ve elindeki anahtarı aynaya doğru fırlattı. Ancak anahtar aynada yeterli hasarı bırakmamıştı. Aksine aynanın içinde kaybolmuştu adeta. Etrafa bakındı. Anahtarı göremedi. Yeniden aynaya odaklandı. "Aklımı kaçırıyorum. Evet, evet aklımı kaçırıyorum."

Emin olmak adına elini aynaya doğru uzattı. Soğuk yüzeye dokunacağını düşünürken eli aynanın içinden geçtiğinde korkuyla geri çekildi. Hızla elini kontrol etti. "Bu nasıl olabilir?" dedi elinde bir sorun olmadığını gördüğünde. "Delilik bu."

Aynaya baktı. Oldukça normal görünüyordu. Yeniden yaklaştı. Elini uzatıp yüzeyine dokundu. Yeniden aynanın içinde kaybolmuştu. Ve o anda bir şey elini tutmuş ve onu aynanın içine çekmişti.

Geride hiçbir iz kalmamıştı. Burcu ortadan kaybolmuştu.


Loading...
0%