Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kıvılcım

@leylaulusoy

Havalar iyice ısınmaya başlamıştı. Artık evin içinde kalmak oldukça zordu. Bu yüzden Yıldız ile çoğu zaman bahçede zaman öldürüyorlardı. Kimi zaman bahçe işleri ile uğraşıyorlar, kimi zaman çiftlikte yürüyüşe çıkıyorlardı.

Yine bir yürüyüş sonrası eve dönmüşlerdi ki, oturma odasında oturan yengesi ve Giray’ın konuşmalarına kulak misafiri olmuşlardı. “Daha ne kadar kalacak burada?” diyordu yengesi. “Yakında babaannen için mevlit okunacak. Evde kalırsa biri onu fark edebilir. Ele güne ne diyeceğim?”

“Anne, zaten evde kalmak isteyeceğini sanmam. Dışarıda vakit geçirmekten keyif alacaktır.”

Kadın oğlunun inatla ne ima ettiğini anlamadığını fark edince kızmaya başlamıştı. Anlamayacağını anlayınca doğrudan sormaya karar verdi. “Bu sorumun cevabı değil ama. Ne zaman göndereceksin bu kızı?”

Burcu bir süredir bunu düşünmediğini o an fark etmişti. Ne kadar gitmek istediğini dillendirse de son birkaç gündür gitmek istemediği gerçeğini idrak edivermişti. Farkında olmadan buraya alıştığını idrak edince büyük bir korkuya kapılmıştı. O yıllarca hiçbir yere alışmamak için çabalamışken şimdi bu kadar kolayca uyum sağladığına inanamıyordu. Kadının sarf ettiği sözlerden çok onu asıl endişelen bu olmuştu.

Bu yüzden boğazında bir yumru oturdu. Ayakları geri geri giderken Yıldız mahcup bir sesle “Burcu” diye seslendi arkasından. Ancak Burcu durmadı. Koruluğa doğru yürümeye devam etti.

Giray Yıldız’ın sesini duymuştu. Burcu’nun gidişinden ve kardeşinin çaresizliğinden konuşmalarını duyduğunu anlamıştı. Hemen ayaklandı. “Nereye gidiyorsun?” diye sordu annesi oğlunun hareketlerinden huzursuzlaşarak.

“Burcu konuştuklarımızı duydu. Gidip yanlış anlamasına engel olacağım.”

Kadın da ayaklandı. “Yanlış olan ne oğlum? Burada yanlış gelebilecek ne konuştuk ki? Konuştuklarımızı o da bilmiyor mu?”

“Anne, belli ki onu istemediğimizi düşündü…”

“İstiyor muyuz ki? Onun burada kalması bize sorundan başka ne getirecek ki?”

“Anne, neden öyle diyorsun? Tamam, buradan gitmesi bizim için iyi olacak ama bu ona istediğimizi söyleme hakkı vermiyor bize. Şu an bizden başka kimi var ki? Bu sözlerinle onu acımasız bir açmaza sokmaktan başka ne geçti eline?”

Kadının oğluna söyleyecek iki çift lafı vardı elbette lakin Giray annesine konuşma hakkı vermeden dışarıya çıktığında kadın arkasından bakakaldı. Korktuğu başına geliyordu işte. Burcu genç ve güzel bir kızdı. Oğlu ile aynı evde kalırken böyle sorunlar olması bekleniyordu zaten. Eğer aynadan gelen olmasaydı bile onu oğluna uygun bulmazdı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Hem de oldukça hızlı bir şekilde. Hemen telefonuna uzandı.

Giray, Burcu’nun peşinden koruluğa doğru ilerledi. Onu babaannesinin mezarı başında bulduğunda durdu ancak. Bir süre onu uzaktan izlemeye karar verdi. Çünkü ağlarken yalnız kalmak isteyeceğini düşünmüştü.

Burcu onu hiç fark etmemiş gibiydi. Mezarın taşına yaslanıp ağlamaya devam etti. Neden ağladığı sorulsa buna yanıt veremezdi. Buradan gitmek kendi istediği bir durumdu. Şimdi yengesine benzeyen o kadın, gönderilmesi gerektiğini söylediği için neden bu denli üzüldüğünü açıklamasına imkân yoktu.

Onu izleyen bedenin varlığını hissettiğinde belli etmeden kendisine çekidüzen verdi. Gözlerinin kızardığının farkındaydı. O nedenle onun için yapabileceği bir şey yoktu. Elinden gelen en iyisini yaptı ve hazır olduğunu hissettiğinde konuştu.

“Yaklaşabilirsin, daha fazla ağlamayacağım.” Dedi başını kaldıran kız. Geriye dönmemişti ama Giray kendisiyle konuştuğunu biliyordu. Ona itaat edip yaklaşıp halasının mezarının kenarına oturdu.

Gözleri kızaran kız, ona döndüğünde bir an söyleyeceklerinden vazgeçti. “Annem adına özür dilerim” derken buldu kendini. Oysa onu izlerken planladığı konuşma bu değildi.

Burcu hiçbir mimik oynamayan yüzünü ona döndü. “Dileme, o her zaman olduğu gibi yine doğruları söylüyordu. Sadece buna neden üzüldüğümü bilemedim.”

Ona doğru uzandı Giray. Kolunu kavradığında aniden elinden bir elektrik dalgası geçti. Onun da bunu hissedip hissetmediğini anlamasına olanak yoktu. O nedenle sormadı da. “Biliyorum biraz kırıcı oldu…”

“Hayır, kırıcı falan olmadı. Aslında haklı da. Burada kalmam işleri daha karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramıyor. Belli ki ben de…” son anda diyeceklerini yutarak utanç verici andan kurtulmayı başardı. Yoksa buraya, onlara alışmaya başladığını itiraf edecekti. “Buradan olabildiğince hızlı şekilde gitmek istiyorum ama…”

“Bak anahtarının olmaması senin suçun değil. Bir şekilde seni evine göndermenin yolunu bulacağım. Her şey an meselesi.”

Burcu onun söylediklerine inanmıyordu. “Zaman meselesi öyle mi? Tam olarak ne yapmayı planlıyorsun?” Sesinin tonu biraz sert çıkmıştı ancak şu an bunu kontrol edecek konumda değildi.

“Şey…” aniden sorunca ne diyeceğini bilemedi. “Amirimle görüştüm. En kısa zamanda senin için bir anahtar bulacağız. Seni güvenli şekilde yeniden evine dönmeni sağlamak için elimden ne geliyorsa yapacağım.”

Burcu ayağa kalktı. “Demek anahtar bulacaksın. Söylesene kimin anahtarını bana vereceksin? Hangi aynadan gelen masumu burada bir yalanın içine sürükleyip kendini kurtarmak için beni göndereceksin?”

Giray onun sözlerine aldırmamaya çalışıyordu. Bunları annesinin sözlerine karşılık olarak söylediğini düşünüyordu ama son sarf ettiği kelimeler fazla acımasızcaydı. “Ne demek istiyorsun Burcu? Beni ne ile suçluyorsun?”

Kalbinin sızısından düşüncesizce konuşuyordu. “Size nasıl güvenebilirim söylesene? Duyduklarımdan sonra anahtarı öylece ellerine verir miyim sanıyorsun?”

Giray bir an şaşırdı. Az önce onu duyguları hakkında endişelenirken son duyduğu cümle ile ihanete uğradığını düşünmeye başlamıştı. “Anahtarın yerini biliyor musun?”

Başını salladı Burcu. “Bilsem de size söylemeyeceğim.”

“Neden? Neden saklıyorsun ki bunu? Gitmek istediğini sanıyordum?”

“İstiyorum elbet, burada istenmediğim bir evde sonsuza kadar yaşayacak değilim.” Diye bağırdı ona. “Ama size neden güveneceğim? Polislerin bile neler çevirdiğini duyduktan sonra neden?”

“Sen neyden bahsediyorsun Burcu? Ne duydun?”

“Bilmiyormuş gibi mi yapacaksın sonuna kadar?” onun şaşkın suratını görmüyordu. Öfkeden ve acıdan kör olmuştu. “O zaman dinle. Beni karakola götürdüğünde, seni ararken tesadüfen duydum. Ya da tanrı yüzüme baktı mı desem.”

“Ne duydun Burcu?”

“ Aynadan gelenleri buradakiler ile değiştiriyormuşsunuz.” Sonunda bunu itiraf edebildiği için rahatlamıştı.

Giray şoka uğramıştı. “Hayır, bu saçmalık. Sen başka bir şey duymuşsundur.”

“Yanılmıyorum. Kendi kulaklarımla duydum. Sakın bundan haberin yokmuş gibi davranma. Karakol olduğunu söylediğin o yerde böyle şeyler yapılıyorsa, biliyor olmalısın? Aynısını bana yapmayacağını nerden bileceğim? Ya anahtarımı alıp beni öldürürseniz?”

Giray hayal kırıklığın uğramış bir halde on baktı. “Gerçekten sırf anahtarı elinden almak için beklediğimizi mi düşünüyorsun? Hadi bana hiç inancın yok, kardeşimin sana olan sevgisi de mi sahte?”

“Konunun Yıldız ile alakası yok.”

“Neyle alakası var? Sen gözlerimin içine bakıp bana adi bir suçlu muamelesi yaparken neyle alakası var?” Ona neden bu kadar kırıldığını kendisi de bilmiyordu. Oysa kendisine güvenecek kadar zaman geçmemişti ki? Birkaç haftadır evinde yaşıyor diye ona güvenmesi saçma olurdu. Ama yine de kırılmıştı işte.

Burcu onun sözlerini tartıyordu. “O zaman neyle açıklayacaksın? Onları duydum? Aynadan gelen biriyle buradaki birini değiştirmekten bahsediyorlardı. Bu konuda hiç bilgim olmadığını biliyorsun. Orada duymadıysam böyle bir şeyi nasıl bilebilirim?”

“Bana hiç güvenmeyen biri olarak sözlerine güvenmemi bekliyorsun öyle mi? Seni kendi evimde saklıyorken üstelik. Böyle bir amacım olsa seni daha evimde gördüğüm gün göndermenin bir yolunu bulmaz mıydım sence? Burada olduğun her saniye bana çıkarabileceğin sorunların büyüklüğünü anlamana olanak yok. Ama sen yine de güvenmedin bana? Anahtarının olduğu gerçeğini benden… “ Bunu söylediği için pişman olmuştu. “Bizden sakladın sen.”

“Sakaldım evet, kendimi güvenceye almak zorundaydım.”

“Haklısın başta bunu yapmış olmana hak veririm ama bizi tanıdıkça hiç mi güvenmedin?” sesindeki hayal kırıklığını saklayamadı.

Burcu ona güvenip güvenmeme konusunda ne karar vermesi gerektiğini bilmiyordu. Ona evlerini açmışlardı. Aileden biri gibi davranmışlardı. Arada yengesinin söylediği birkaç kırıcı söz dışında ona karşı bir fenalıkları olmamıştı. Ona güvenebilirdi? Bu riske girmeliydi belki de. Ama bu büyük bir riskti. Bunu açık ettiği an evine gidiş yolunu kendi elleriyle yok ettiğini bilincinde olmalıydı.

Giray’ın gözlerine baktığında kalbinde bir yer onu yerine karar vermişti. Bu riske değerdi. Gözlerini kuruladı. Ardından mezara eğilip çiçeğin dibini karıştırmaya başladı. “Sen ne yapıyorsun?” demesine kalmadan kızın elinde tuttuğu şeyi gördüğünde Giray şaşkınlıkla elini uzattı.

Burcu hiç itiraz etmeden anahtarı onun eline koyarken “Umarım ellerine hayatımı bıraktığımın farkındasındır. Artık güvenimi sorgulamazsın.” Dedi. Sonra da anahtarı bıraktı.

Giray, Burcu’nun gözlerinin içine bakarken ne demesi gerektiğini düşündü. Avucunun içinde duran anahtar oldukça enderdi. Sürekli yakaladıkları aynadan gelenlerin yanlarında olan anahtarlarından farklıydı. Burcu eğer söylediklerinde haklıysa sandığından daha büyük bir tehlikenin içindeydi.

Giray bir süre daha elindeki anahtara bakındı. Sonra etrafına baktı. Kimsenin onları görmediğinden emin olduktan sonra anahtarı kızın çıkardığı yere yeniden yerleştirdi. Yeri anlaşılmasın diye de etrafındaki toprakları biraz karıştırdı.

Burcu anahtarı yerine koymasına şaşırmıştı açıkçası. Giray elini temizleyerek ayağa kalktığında “Anahtarın yerini bilmiyorsun. Bana hiç göstermedin.” Dedi kesin bir dille.

“Ama…”

“Ben senin duyduklarını teyit edene kadar anahtardan kimseye bahsetme. Sandığından daha büyük bir tehlike içinde olabilirsin?”

Kızın kolundan tutup onu mezarlıktan uzaklaştırdı. Yakınlarda küçük bir göl vardı. Evdekilerin onları duymaması için Burcu’yu o tarafa doğru sürüklemeye başladı. Kız ona hiç itiraz etmemişti. Olanlardan dolayı şaşkındı.

Göle doğru yaklaşıklarında buranın aynı kendi tarafında ki gibi olduğunu fark etti. Çocukken buralarda vakit geçirmekten oldukça hoşlanırdı. Yalnız kalmak istediğinde buraya kaçar annesini korkuturdu. Şimdi o günleri düşünmek bile burnunu sızlatıyordu. Şu an birine sarılmaya o kadar ihtiyacı vardı ki? Elinde olan tek şey onu kolundan sürükleyen şu adamdı sadece.

Yine de ona temas edişi bile üzerindeki yükü azaltıyor gibi hissettiğinden ona karşı gelmiyordu. Gölün etrafından yayılan kurbağa ve çekirge sesleri arasında bir süre yürüdüler. Giray yeterince uzaklaşmış olduklarına ikna olduğunda durup Burcu’ya baktı. Kız sakinleşmiş gibiydi.

“Buraya sık gelir misin?” diye sordu Burcu. Hala kolunda Giray’ın eli duruyordu.

“Evet, yalnız kalmak için gelirim.”

“Seninle bir ortak noktamız olduğuna inanmak zor.” Dedi Burcu gölü izleyerek. Giray’ın bakışlarını üzerinde hissedince açıklaması gerektiğini anlamıştı. “Ben de çocukken çok gelirdim.” Eliyle ilerideki düzlüğü işaret etti. “Orada bir kulübe yaptırıp herkesten ayrı yaşamayı bile düşünüyordum. Çocukluk işte.” Bunları düşünmek onu gülümsetmişti.

Giray onun bahsettiği yere baktı. Göle birkaç metre mesafede söğüt ağaçlarının yakınlarında bir düzlüktü. “Gayet mantıklıymış, bunu aklıma not edeyim. İleride lazım olabilir.”

“Neden? Fikrim hoşuna mı gitti?”

“Ne kadar aksi gibi görünse de yeni fikirlere oldukça açığım.”

Burcu gülümsedi. Son bir saattir gösterdiği ilk gülümseme belirtisiydi bu. Yere oturmak isterken kolundaki baskı yüzünden yapamadı. Giray hala onun elini tuttuğunu o zaman hatırladı. Kızın kolunu bıraktı. Burcu yere oturdu. Giray birkaç saniye daha ayakta durduktan sonra Burcu’nun yanına oturdu.

Burcu yerden bir taş alıp göle doğru fırlattı. “Az önce anahtar hakkında söylediklerin tam olarak neydi? Yani daha fazla tehlikede olmam hakkında olan kısım.”

Giray da yerden bir taş aldı. “Sende ki anahtar özel bir anahtar. Normal de gümüş renkli anahtarlarla geçerler bu tarafa. Sadece kullanan kişiyi ya da yansımasının aynayı aktif edebileceği bir anahtardır. Ancak sendeki anahtarın öyle bir sınırı yok. İstenilen kişi tarafından kontrol edilebilir. Anlayacağın oldukça tehlikeli ve enderdir.”

“Yani onu ele geçirirlerse herhangi birinin hayatını değiştirebilirler öyle mi?”

Başını salladı Giray. “O nedenle bundan kimseye bahsetme lütfen.”

Burcu bir taş daha fırlattı göle. “Endişelenme, ailene zarar vermek istemem.”

“Şunu sürekli yapıp durma.”

“Neyi?”

“Sadece ailesini düşünen biri gibi davranıyormuşum muamelesini. Evet, ailem tehlikeye girer ama sen de öyle. Bunu anlamak zor mu?”

“Beni düşünmek zorunda değilsin. Sonuçta ailenden biri değilim…”

“Evime girdiğin andan itibaren aileden olduğunu neden anlamıyorsun? Kardeşime böylesine benzerken başka türlü olmasını nasıl düşünürsün?”

“Bilmem.” Dedi ancak devam etmedi. Böyle düşünmek için o kadar çok sebebi vardı ki, ona anlatmak için henüz kendinde o gücü bulamamıştı. O yüzden susmayı seçti. Sustu ve doğaya kulak verdi.

 

 

Loading...
0%