Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1

@likethedeepbluesea

 

---

 

İstanbul’un griye çalan sabahına inat, Elif’in kalbi her zamanki gibi sıkışık ve huzursuzdu. Uzun süredir Beyoğlu’na adım atmayan genç kadın, bugün eski anılarının peşine düşmüştü. Mert’i kaybedeli iki yıl olmuştu ama her sokakta, her köşe başında onun izleriyle karşılaşıyor gibiydi. Mert, Elif’in çocukluk aşkı, en yakın dostu, sırdaşı ve hayat arkadaşıydı. Hayatının merkezine koyduğu bu adamın yokluğu, her şeyi altüst etmişti. Bu kayıp, Elif’i sadece aşkından değil, aynı zamanda kendisinden de uzaklaştırmıştı.

 

O, sadece bir sevgili değildi; hayatının ışığı, zor zamanlarında tutunduğu bir dal, onun hayalperesti, realistiydi. Mert, her zaman hayatı dolu dolu yaşardı, Elif’e de aynı şekilde yaşamayı öğretmişti. Ama o zamanlar, içinde sakladığı karanlığı görememişti. Hastalığı, onun iç dünyasında büyük bir fırtına koparmış, fakat bu fırtınayı dışa vurmasına izin vermemişti. Elif, Mert’in bu halini fark ettiğinde ise çok geç kalmıştı.

 

Tanıştıkları gün, Elif’in hayatında bir dönüm noktasıydı. Beyoğlu’nun dar sokaklarında, bir kitapçıda karşılaşmışlardı. O gün, nadir bir kitabın peşindeydi; Mert ise bu kitabın aslında kendi kaybolmuşluğunu anlatan bir hikaye olduğunun farkında bile değildi. Kitap, Elif’in eline geçtiğinde, genç adam ona bir teklifte bulunmuştu: “Bu kitabı bana verirsen, seninle aynı hisleri paylaşacağım bir hayat sunabilirim.” Bu sözler, Elif’in kalbinde bir kıvılcım yakmıştı. O günden sonra, birbirlerinden hiç ayrılmadılar.

 

Mert’in varlığı, Elif’in dünyasını değiştirdi. Onun yanında her şey daha canlı, daha gerçek hissediliyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazdı. Her şey o kadar hızlı ve o kadar güzeldi ki, bunun bir gün sona ereceğini hiç düşünmemişti. Ama Mert, her zaman bir gün her şeyin sona ereceğini bilerek yaşamıştı. İçinde her zaman bir hüzün vardı, Elif bunu hissetmişti ama anlamlandıramamıştı.

 

Hastalığı, ilişkilerini yavaş yavaş tüketti. Elif, onun içine kapanıklığına karşı çaresiz hissediyordu. Mert’i kurtarmak için her yolu denemişti ama buna izin verilmemişti. Hastalık, onları birbirlerinden uzaklaştırdı. O, Elif’e karşı olan sevgisini hiç kaybetmemişti ama hastalık onu o kadar yıpratmıştı ki, destek olamıyordu. Elif, yanında olmak istese de her seferinde geri itilmişti.

 

Mert’in ölümünden sonra uzun bir süre toparlanamadı. Yokluğu, Elif’i bir boşluğa sürükledi. Hayatını yeniden kurmak için çaba harcadı ama onsuz bir yaşam ona anlamsız geliyordu. Onun izlerini ararken, kendi izlerini kaybetmişti.

 

Bir sabah, yolu eski bir kitapçıya düştü. Burası, ilk tanıştıkları yerdi. Kitapçıya girdiğinde, yıllardır hissetmediği bir duyguya kapıldı. Anılar, kalbinde bir acı olarak yankılandı. Kitapların arasında dolaşırken, gözleri eski bir deftere takıldı. Kapaksız, sayfaları sararmış bu defter, Mert’in ona hep anlattığı “Bir gün hayallerimi buraya yazacağım” dediği defteri andırıyordu. Defteri eline aldığında içinde bir kıvılcım belirdi. Belki de bu defterde Mert’in izlerini bulabilirdi.

 

Kitapçıdan çıkarken, defteri alıp hızla eve doğru yürüdü. İçindeki heyecan, uzun zamandır hissetmediği bir duyguydu. Evine varır varmaz, sayfaları karıştırmaya başladı. Ama sayfalar boştu. Mert, hayallerini yazmak için zaman bulamamıştı. Bu durum, Elif’in içinde bir boşluk yarattı. Mert, hayatı boyunca o kadar çok şey istemişti ki, ama sonunda hiçbirini gerçekleştirememişti. Boş sayfalara baktıkça, yarım kalmış hayallerini düşündü.

 

Tam o sırada, kapı çaldı. Açtığında karşısında Mert’in en yakın arkadaşı, Ozan’ı buldu. Ozan’ın gözlerinde hüzün ve şaşkınlık vardı. “İyi misin?” diye sordu, sesi hafif titriyordu.

 

“Bir defter buldum,” dedi Elif, sesi boğuk çıkıyordu. “Mert’in hayallerini yazmak istediği o defter…”

 

Ozan, derin bir nefes aldı ve başını salladı. “Mert, o defteri sana bırakmak istemişti. Ama sana hiç veremedi. Son zamanlarında çok acı çekiyordu, Elif. Sana nasıl söyleyeceğini bilemedi.”

 

Elif, titreyen ellerle defteri uzattı. “Bu defterde hiçbir şey yok, Ozan. Mert, hayallerini hiç yazmadı.”

 

Ozan, ona sarıldı ve “Belki de bu defter, onun hayallerini gerçekleştirmesi için sana bıraktığı bir emanet,” dedi. “Mert, her zaman seni düşündü, Elif. Ama hastalığı onu o kadar yıprattı ki, seninle hayallerini paylaşmak için bile gücü kalmamıştı.”

 

Gözyaşlarını tutamadan ağlamaya başladı. Mert’in onu ne kadar sevdiğini biliyordu ama bu acıyı hafifletebilmek için hiçbir şey yapamamıştı. Ozan, Elif’in elini tuttu ve “Mert, seni çok seviyordu. Ama kendi mücadelesinde kayboldu. Seni korumak istedi ama aslında en çok seni kaybettiğinde üzüldü.”

 

Bu sözler, Elif’in kalbinde yeni bir başlangıç kıvılcımı çaktı. Mert’in yokluğunda kaybettiği tüm zamanın aslında ona öğrettiği bir şey vardı; sevginin hiçbir zaman kaybolmadığı, sadece farklı şekillerde yaşandığı. Gözyaşlarının arasından hafif bir gülümseme ile Ozan’a baktı. “Belki de şimdi onu serbest bırakmalıyım,” dedi.

 

Mert’in ölümünden sonra ilk kez içini bu kadar rahat hissetti. Hayallerini gerçekleştirememiş olması, Elif’e bir görev gibi görünmeye başlamıştı. Belki de yarım kalan hayallerini kendisi tamamlamalıydı. Defteri yeniden eline aldı ve boş sayfalara bakarak düşünmeye başladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama bir yerden başlamak zorundaydı. Mert’in hayallerini kendi hayatında yaşatmaya karar verdi.

 

Ertesi sabah, Beyoğlu’nun dar sokaklarında yeniden yürüdü. Ama bu kez içi boş değildi; içinde Mert’in ona bıraktığı anılarla doluydu. Kitapçıdan aldığı eski defteri açtı ve hayallerini gerçekleştirmek için kendi hayallerini yazmaya başladı. İlk başta kelimeler zorla dökülüyordu, ama zamanla içindeki duygular sayfalara akmaya başladı. Mert’in yarım kalan her düşü, Elif’in kaleminde can buluyordu. O, hep gitmek istediği ama bir türlü fırsat bulamadığı Paris’e gitmeyi, ikisinin de büyük bir hayranlık duyduğu Orhan Pamuk ile tanışmayı, bir gün birlikte yaşamak istedikleri küçük sahil kasabasına taşınmayı hayal ediyordu. Bu hayaller, bir zamanlar Mert’in dudaklarından dökülen yarım cümlelerdi; şimdi Elif’in elinde tamamlanıyordu.

 

Her yeni hayali yazarken, içinde Mert’in varlığını hissediyordu. O, onun ruhunun hâlâ yanında olduğunu biliyordu. Bu his, Elif’i güçlendiriyordu. Artık Mert’i düşünmek, onu acıyla hatırlamak yerine, birlikte paylaştıkları güzel anılara odaklanmak demekti. O, Mert’in ona bıraktığı sevgiyi ve anıları bir hazine gibi saklıyordu. Mert, ona sadece bir aşk değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı bırakmıştı.

 

Günler geçtikçe Elif, defteri doldurmayı sürdürdü. Ozan da ona bu süreçte destek oldu. Mert’in en yakın arkadaşı olarak, Ozan da hayalleri iyi biliyordu. Sık sık Mert’le ilgili anılarını anlatıyordu. Bu anılar, Elif’in kalbini daha da yumuşatıyor, onu geçmişe ve Mert’e biraz daha yaklaştırıyordu. Ozan, artık Elif’in hayatında önemli bir yer edinmişti. Onun varlığı, Mert’i hatırlatsa da, bir yandan da genç kadını hayata bağlayan bir bağ haline gelmişti.

 

Elif ve Ozan, sık sık Mert’in sevdiği mekanlara gidiyor, birlikte anılarını taze tutuyorlardı. Deftere yazdığı her hayali Ozan’a okumaktan büyük bir zevk alıyordu. İkisi de, Mert’in ruhunun bu hayallerle yaşadığını biliyordu.

 

Bir gün, Elif’in aklına parlak bir fikir geldi. Mert’in hep bir fotoğraf sergisi açma hayali vardı. Fotoğraf çekmeyi çok severdi ve birlikte geçirdikleri zamanların çoğunu bu tutkuyla doldurmuştu. Bir gün çektiği fotoğraflarla dolu bir sergi açmayı hayal ederdi, ama bu hayalini gerçekleştiremeden bu dünyadan göçüp gitmişti. Elif, onun bu hayalini gerçekleştirmek için kolları sıvadı. Ozan’ın yardımıyla, arşivleri karıştırmaya başladı. Birlikte, Mert’in en özel ve anlamlı fotoğraflarını seçtiler.

 

Bu süreç, Elif için hem zor hem de iyileştirici bir deneyimdi. Mert’in gözünden dünyayı yeniden görmek, ona ne kadar derin bir insan olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Her fotoğraf, ruhundan bir parça taşıyordu; her kare, onun hayatında derin izler bırakmıştı. Elif, bu fotoğrafları sergilemenin Mert’in anısını yaşatmanın en güzel yolu olduğuna inanıyordu.

 

Sergi günü geldiğinde, Elif büyük bir heyecan içindeydi. Sergi, Mert’in sevdiği tarzda sade ama anlamlı bir şekilde düzenlenmişti. Fotoğrafların yanında, defterden seçtiği bazı alıntılar da yer alıyordu. Bu alıntılar, Mert’in hayallerini ve düşüncelerini yansıtıyordu. Sergiye gelenler, Mert’in dünyasına adım atmış gibi hissediyorlardı.

 

Serginin ortasında durup etrafına baktığında, Elif’in kalbi Mert’le dolu olduğunu hissetti. Ozan, yanına gelip elini tuttu. “Mert, burada olsaydı seninle gurur duyardı,” dedi.

 

Gülümseyerek ona baktı. “O zaten burada,” dedi. “Bu fotoğraflar, onun hayallerini yaşatıyor. Onun dünyasına adım atmak, onunla yeniden buluşmak gibi.”

 

Sergi, büyük bir ilgi gördü. Mert’in fotoğrafları, birçok insanın kalbine dokundu. Serginin sonunda, Elif büyük bir huzur içindeydi. Onun hayalini gerçekleştirmişti. Bu, onun için bir son değil, yeni bir başlangıçtı. Mert’in sevgisini ve anılarını yanında taşıyarak, hayatına devam edebileceğini anlamıştı.

 

Sergiden birkaç hafta sonra, defterine son bir cümle yazdı: “Seni asla unutmayacağım. Ama şimdi kendi hayallerimi de gerçekleştirme zamanı.” Bu cümle, hayatında yeni bir dönemin başladığının işaretiydi. Artık Mert’in anılarıyla değil, kendi hayatıyla da barışmıştı.

 

Onun anılarını kalbinde saklayarak, hayallerini yaşatarak hayatına devam etti. Ozan da her zaman onun yanında oldu. İkisi, Mert’in yokluğunda birbirlerine destek olarak, kendi yollarını buldular. Mert’in hayalleri, onların hayatlarına yön verdi, onlara güç ve umut verdi.

 

Sonunda, Elif hayalini gerçekleştirmekle kalmadı, kendi hayatını da yeniden inşa etti. Bu, onun için bir kaybın ardından gelen yeniden doğuştu. Mert’i sevgiyle hatırlıyor, onun bıraktığı izlerle hayatını anlamlandırıyordu. Artık, geçmişin ağırlığından kurtulmuş, geleceğe umutla bakabilen bir kadındı. Ve bu yeni yolculukta, Mert’in ruhu her zaman onunla olacaktı.

 

---

Loading...
0%