Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1: Kuğulu Park.

@lilithincigligi

00:00

 

00:00

 

Kurtulmak istiyordum, sadece kurtulmak.

 

Neyden kaçtığımın, nereye gideceğimin hiç bir önemi yoktu.

 

Tek istediğim Kaçmaktı,

 

hep yaptığım gibi.

 

——————————-

 

Odamda son ses şarkı dinleyip mırıldanırken bir yandan da annemin ‘başarılı ve mükemmel olan kız’ standartlarına uymadığım için önüme fırlattığı kırılan vazoyu toplamaya çalışıyordum.

 

En sevdiğim çiçeklerim ölmüştü, benim yüzümden.

 

kırılan vazonun kırık parçalarını elime aldım ve çalışma masamın altındaki küçük çöp kovasına koydum. Arkadan şarkının sesi yükseliyordu ve ister istemez mırıldandım.

 

“Nasıl sabahları beklediğini anlat,

sigara dumanına boğulduğun şarkıları fon müziği yapmak.

güneş doğana kadar…

uyuyan bir güzelin gözlerine bakmak.”

 

 

mırıldanırken sesi hafifçe arttırdım, çok yüksek seste müzik dinleyemezdim. Anneme göre mükemmel bir kız asla olamamıştım.

 

kahverengi uzun ve sağlıklı saçlarım vardı, bu güzeldi çünkü saçlarımı seviyordum. Yeşil koyu orman gözlerim vardı, bu ise kötüydü, anneme göre mavi gözlü olsaydım ‘dünya güzeli’ olabilirmişim, nefret ediyordum.

 

neden onun aptal güzellik standartlarına uymadığım için kendimi suçluyordum ki? Bu benim suçum değildi.

 

benim suçumdu.

 

müziğin sesini arttırdım, cidden favori şarkımdı bu.

 

“Gözlerine bakar bakar ağlarım,

beni görme sakın…güçlü olmak zorundayım.

uyu, uyu…

yıldızlar parlar her gece.

rüyalarında ben yoksam eğer ne fark eder?”

 

şarkıyı mırıldandım ve kırılan vazonun tüm parçalarını temizlemeye devam ettim.

 

buydu işte, o kadar kavga ettikten sonra hiç bir şey olmamış gibi davranmak bu kadar kolaydı.

 

Ve çiçeklerim benim yüzümden ölmüştü.

 

Koyu pembe ve açık mavi lalelerim yerlerdeydi, tek tek hepsini elime aldım.

 

ellerimin arasında sanki iyileştirmek istiyormuşcasına tuttum. Gözlerimin dolduğunun farkında bile değildim.

 

belki de ağlama konum sadece ölen lalelerim değildi.

bunu anlayamayacaktım.

 

elimin tersiyle nefret ettiğim gözlerimden akan minik masum göz yaşını sildim, ağlayamazdım. Ağlamam yasaktı. Mükemmel kızlar ağlayamazdı. Yalan söyleyemezdi. Yasaktı. Kuraldı. Ve iğrençti.

 

“Nilsu!” Annemin katı sesini duyduğumda odamdan çıktım ve merdivenlere baktım. Evimiz büyüktü. Ailem ve şirketimiz saygınlık kazanmıştı,

 

ya da ben öyle sanıyordum.

 

annemle göz göze geldiğimde gözlerimi kaçırmamak için kendimi çok zor tuttum, bir insan kendi annesinden korkar mıydı?

 

korkardı.

 

”efendim?” Dedim anneme sakince, sakin kalmaya çalışarak.

 

annem orta yaşlarda bakımlı bir kadındı ve zengin olduğunu her yerinden anlayabilirdiniz.

 

siyah YSL topuklu ayakkabılarıyla merdiven basamaklarını inletiyor,

 

Sert bakan koyu gözleriyle karşısındaki insanı tedirgin ediyor,

 

 

ve oldukça pahalı giyim markalarından aldığı elbiseleri ile herkese üstünlük kurduğunu belli ediyordu.

 

ah.. bir de sarı saçları vardı annemin, benim aksime.

 

yalan söylemeyeceğim, söyleyemem, çok güzel bir kadındı.

bazen gerçekten onun kızı olmak istiyordum.

sadece ekran karşısında ve televizyon röportajlarında yanında duran ‘mükemmel kızı’ olmak istemiyordum.

 

 

vazo konusu ve ölen çiçeklerimin konusunu tahmin ettiğim gibi açmamıştı, unutulmuştu bile.

 

”Umarım o son ses dinlediğin şarkını ödevlerin bittiği için rahat bir şekilde mırıldanıyorsundur, Nilsu.” Dedi annem sorgulayarak.

 

ödev mi? Hayır hayır… ben ödev olduğunu bile hatırlamıyordum.

 

annem bakışlarımdan cevabımı anlamıştı fakat yine de konuşmamı istiyor olacak ki, emretti.

 

”Konuş, hemen.” Dedi otoriter sesiyle annem.

 

gerildikçe geriliyordum, yalan söylemeli miydim? Söyleyemezdim. Biz asla yalan söyleyen bir aile olamazdık.

 

asla.

 

”Aslında birazdan başlayacaktım.” mırıldandım, ama annemin bakışları değiştiğinde konuştum. “Özür dilerim, hemen yapacağı-“

 

dedim, fakat yanağıma sertçe inen tokat yüzünden cümlemi bitiremedim.

 

alışmıştım, ve bu tokat bir ceza değil uyarıydı.

 

cildim çok yumuşak ve hassas olduğu için biri yanağımı sıksa bile kızarıyordum. Bu yüzden ortaokulda çok dalga geçilmişti benimle… hepsini hatırlıyordum.

 

annemin sert tokatı yüzünden şuan yanağımın halini düşünemiyordum.

 

”Okuluna git, Nilsu. Derslerine gir, Nilsu. Ödevlerini yap, Nilsu… ve eğer beni rezil edecek haraketlerin olursa sonuçlarına katlanırsın. Uslu bir öğrenci ol ve okuluna git, HEMEN.”

 

Dedi annem emirleri tek tek sıralayarak.

 

bu cümlelerden azarlanan küçük bir kız olduğum çok belli oluyordu…değildim. 19 yaşında üniversite de moda tasarım okuyup annemin yolundan istemeyerek ilerliyordum.

 

asıl hikayemi kim bilebilirdi ki?

 

Kimse sormadı bana ‘moda okumak istiyor musun Nilsu?’ Diyerek. Kim bilebilir ki benim hukuk okumak istediğimi?

asla izin vermezdi ailem. Biliyordum.

 

ama hukuk benim tek hayalimdi, adaleti sağlayan başarılı bir savcı ve ya avukat olmayı kim istemezdi ki? Suçluları yakalayıp tüm kötü insanları hak ettiklerii yerlere göndermeyi, masum insanları, küçük çocukları ve güçlü kadınları korumayı kim istemezdi ki?

 

ailem istemezdi. İster gibi yaparlardı fakat istemezlerdi.

 

sessiz kalmalıydım, ve hayallerimi bir kenara atmalıydım.

 

hep olduğu gibi.

Loading...
0%