Yeni Üyelik
2.
Bölüm

❅ 1 ❅

@lilithstear

Siz, uyurken hızlı ve sert şekilde vurulan kapının verdiği korku ve sarsıntıyı bilir misiniz? Ben şu andan itibaren biliyorum işte. Telefonumu elime alıp saate baktığımda pazar günü saat on ikide benimle kimin işi olabilirdi onu da merak etmeye başlamıştım. Halbuki bugünümün bir yarısını uyuyup diğer yarısını da film izlemeye ayırmayı planlıyordum...

 

Hoşnutsuz bir şekilde karşımdaki aynada az da olsa halimi düzeltirken her kimse belki vazgeçip gider diye de bekledim ama nafile. Kapı ısrarla tekrar çaldı. Hırkamı üstüme giyip merdivenlerden indim. Kapı tam önüne geldiğim anda da ısrarlı bir şekilde çaldı.

Kapıyı açıp kısık gözlerle önümdeki biri uzun, diğeri ondan biraz daha kısa olan siyah paltolu adamları hızlıca inceledim. Asla tanıdığım birileri değildi ve ne için geldikleri de belli değildi. Sorgularcasına onlara bakmaya devam ettim ama onlar gık bile çıkarmadı.

 

"Sizi tanıyor muyum?"

 

Adamlar karşılarında böyle birini beklemediklerinden mi yoksa ne diyeceklerini bilmedikleri için midir hiçbir şey demeden garip bir ciddiyetle bakmaya devam ettiler. Ben de onları incelemeye. Sorduğum soruya cevap alamayınca hafiften sinirlenmeye başlamıştım.

 

"Acaba pazar günü neden kapımın önündesiniz?"

 

Diğerine oranla biraz daha iri ve uzun olan, elindeki muhtemelen benim iletişim bilgilerimin olduğunu düşündüğüm karta bakarak söze girdi;

 

"Siz psikologsunuz değil mi? Umarım doğru adrestir."

 

Ben onlar hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama onların benim hakkımda epey bir şey bildikleri açıkça belliydi. Özellikle de en garibi olan ev adresim. Aslında şu an hem fazlasıyla endişelenmiş hem de bunun nereye varacağını az da olsa merak ediyordum. Tanrım, kimi kandırıyoruz? çok fazla merak ediyorum...

 

"Evet, psikoloğum."

 

"Biliyoruz, uygun bir gün değil ve sizi bugün rahatsız etmek istemezdik. Ama önemli bir konu hakkında konuşmamız gerekiyor. Acaba içeri geçebilir miyiz?"

 

Ne? İçeri mi? İmkanı olmayan bir şeyden bahsetiyorlardı.

 

"Tabii ki." Tebessüm edip onları içeri davet ettim.

 

Ne halt yiyordum ben?

 

Adamlar yavaşça evin ortasındaki salona yürümeye başladılar. Bende peşlerinden kapıyı kapatıp geldim. Yine merak duygum yüzünden başıma bir şey gelmemesini umarak onların karşısındaki kanepeye kuruldum. Diğerinden daha uzun boylu, iri olanla adamla bakıştık. O bana direkt, gözlerini ayırmadan bakarken ben kaçamak bakışlarla hem ona hem de diğerine bakıyordum. Sessizlik sonsuz yıl gibi gelse de en fazla otuz saniye geçtiğine emindim. Sonunda cesaretimi toplayıp sessizliği bozmaya karar verdim.

 

"Acaba buraya gelecek kadar mühim olan konu nedir? Sizi tanımıyorum ve biraz daha sessizlik yaşanırsa polisi aramakta sakınca görmem."

 

Tekrar elindeki kartı inceleyerek "Adal Bulut, özel hastanede çalışan. Değil mi?" Dedi.

 

Beklenen sonun bu kadar erken geleceğini düşünmezdim. Kaşlarımı endişeli bir şekilde çattım, derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışsam da pek işe yaramadı.

 

"Sizi hastaneden mi gönderdiler?"

 

"Hayır."

 

Bu kelimeyle beraber hem rahatlamış hem de korkmaya başlamıştım. Yutkunup söze girdim.

 

"Ev adresimi nereden öğrendiniz peki?"

 

"Bu önemli bir ayrıntı değil. Herkes her şeyi kolayca öğrenebilir. Hele ki bir doktorun ev adresini öğrenmek daha da kolaydır."

 

"Amacınız ne?" Kurduğu cümleden sonra gerildiğimi belli ettirmeden tam yanımda duran telefonumu kendime yaklaştırıp parmak izimi okuttum. Gözlerim hala onlardaydı, onlarınki de bende.

 

"İş teklifi için buradayız."

 

telefonumu rahat bıraktım.

 

"Benim zaten bir işim var. Bunu bildiğinizi az önce açıkça belirttiniz."

 

"Bir hastanede psikolog terapist olarak çalıştığınızı biliyoruz, evet. Ama teklifimizi düşüneceğinizden adımız gibi eminiz."

 

"Ee? Nasıl bir iş teklifiniz olabilir ki?"

 

"Öncelikle 12 aylık bir iş olacak."

 

"Şimdi, nasıl bir iş olacağını, ne konuda çalışma yapacağımı öğrenirsem daha iyi konuşabiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca seansın kaç ay süreceğine, kaç seans olacağına hastanın durumuna göre ben karar veririm siz değil."

 

"Uyku bozukluğu, stres tarzında bir şey sanırsak."

 

"Sanırsak? Bakın, hastayla görüşmem daha uygun olur. Ayrıca sadece terapiye değil ilaca da ihtiyacı olabilir yani psikiyatristle ortak çalışmamız gerekebilir. Bunun için evime gelmenize gerek yoktu. Hastane daha düzgünce konuşabilirim. Size telefon numaramı vereyim. Hasta yarın hastaneye gelsin. Bir kaç seansta ne gibi bir şikayeti olduğunu anlarım zaten."

 

Sessizce dediklerimi dinliyorlardı. Sözüm bittikten sonra asla konuşmayan kısa boylu gülmeye başladı. Diğeri ona katıldı. Bense onları izliyordum. Sustuktan sonra sözüne başladı.

 

"Şimdi sözleriniz bittiyse bir de beni dinleyin. 12 aylık ev ortamında olaca-"

 

Elimi öne savurup sözünü kestim.

 

"Bir saniye. Eve hizmet yapmıyorum. Kim size bu bilgiyi verdi bilmiyorum ama sadece hastane ortamında çalışıyorum. Her kimse ve ne gibi bir problemi varsa hastaneye gelebilir."

 

"Sizce hastane ortamında yapılabilecek bir tedavi olsa evinizi bulup buraya gelir miydik? Ve ayrıca Kahra Bey hastane ortamlarıyla uğraşmaktan pek hoşlanmaz."

 

Kahra bey mi? Bey. Peki. Kötü adamların eline falan mı düşmüştüm şimdi de? Ya da büyük iş adamı falan? Gülmeme ramak kala dudaklarımı birbirine bastırıp kendimi durdurdum.

 

"O zaman Kahra Bey'e yardımcı olamayacağımı söyleyin. Eve hizmet veren arkadaşlarım da var. Numarasını vereyim. Onlar size yardımcı olurlar zaten."

 

"Kahra Bey sizi uygun görmüşler."

 

Pat diye söylediği sözden sonra sıra bendeydi. Daha fazla kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. Onlar hala ciddiyetlerini koruyarak ifadesiz bir şekilde bana bakıyorlardı. Şaka gibi bir ortamın içindeydim.

 

"Ciddi misiniz siz? Kahra Bey kim ya? Ne oluyor siz mafya falan mısınız? Böyle esrarengiz cümleler, Kahra Beyler falan?"

 

"Hayır değiliz." Ardına samimi olmayan bir gülümseme ekledi.

 

"Bakın bu şey uzun süreceğe benziyor. Ben kendime kahve yapıp geliyorum. Siz de ister misiniz?"

 

Kafalarını aynı anda olumsuz bir şekilde salladılar. Hareketleri, sanki ikisi de bir robotmuşçasına mekanikti. Elime telefonumu alıp yavaşça mutfağa doğru yürümeye başladım. Kahve makinesine biraz kahve koyduktan sonra fişe takıp düğmeye bastım. Kahvenin olmasını beklerken Rengin'e mesaj atmak için telefonu tekrar elime aldım.

 

Gönderen: Adal

Delirmek üzereyim. İki tane adam evime gelip iş teklifi yapıyorlar. Ve tedaviyi evlerinde yapmamı istiyorlar. Hayır deyip kabul etmememe rağmen pişkince salonumun ortasında oturmaya devam ediyorlar! Gerçekten kriz geçireceğim. Kendileri de zaten garip davranıyorlar aşırı gerginim şu an.

 

Kahve makinesinin uyarı sesiyle elimden telefonu bırakıp kupama kahveyi koydum. Gerginlikten buz tutmuş ellerimin arasına sıcak kupayı aldığım an ufakta olsa rahatladığımı hissettim. Bir göz kapının ardından adamlara bakmaya çalıştım. Aralarında bir şeyler fısıldaşıyorlardı ama uzakta olduğum için sesler asla net değildi. Telefondan mesaj sesi geldi. Kupayı elimden bırakıp tekrar telefona baktım.

 

Gönderen: Rengin

Ne! Ciddi misin? E ev ortamında çalışmıyorsun ki sen. Bunu onlara söylemedin mi? Ben de gülme krizine gireceğim şimdi.

 

Gönderen: Adal

Söyledim ama dinlemiyorlar. Bak beni acilen kurtarman lazım. Çünkü adamların ikna olacağı yok. Hala saçma isteklerinde son derece ısrarcılar. Dışarı çıkma bahanesiyle kaçabilirim. Hazırlan ve bize gel lütfen!!!!

 

Gönderen: Rengin

Tamam yarım saat olmadan orada olmaya çalışırım. Umarım yarım saat kadar dayanabilirsin :D

 

Mesajı okuduktan sonra telefonu hırkamın cebine koyup kupayı elime aldım. Salona geri döndüğümde odaklarını tekrar bana çevirdiler. Yavaşça kahvemden bir yudum aldıktan sonra kanepedeki eski yerimi aldım. Adamlarla sessizce bakışmaya devam ettik. Uzunca bir süre üçümüz birden dönüşümlü olarak birbirimize baktık. Kahvemi yudumlamaya devam ediyordum. Daha fazla sessizliğe tahammül edemeyince konuşmaya başladım;

 

"Gerçekten yeter. Bakın sizi kırmak istemiyorum ama eve hizmet vermiyorum tamam mı? Bunun neresi anlaşılamaz ki?"

 

Elimdeki kupayı sehpanın üzerine bırakıp sözlerime devam ettim.

 

"Başka arkadaşlarıma yönlendirebilirim diyorum. İstemiyorsanız başka kişilerle konuşabilirsiniz."

 

"Teklifi tam dinlemediniz."

 

Şaşkınlıktan ağzım aralanıp tekrar kapandı. Diyecek hiçbir şey bulamadım. Neden bu kadar ısrarcı olduklarını anlamaya çalışırcasına kaşlarımı çatıp ikisine bakmaya devam ettim.

 

"Anlatsanıza, daha ne gariplikler çıkacak gerçekten merak etmeye başladım. Hadi anlatın."

 

"Evde demiştik, yatılı bir iş olacak."

 

Evde. Yatılı. Harika. Kesinlikle olur. Acaba kamera şakası falan mı çekiyorlardı yoksa kafaları mı iyiydi artık anlamakta güçlük çekmeye başlamıştım.

 

"Bakın, eve hizmet vermediğini söyleyen bir insana yatılı iş teklif ediyorsunuz. Bu ne kadar saçma bir şey farkında mısınız? Ayrıca ben bebek bakıcısı değilim. Psikoloğum bunun farkında olarak geldiğinizi düşünmüştüm."

 

Adamın sakin, ölü bakışlarının yerine gözlerinden alev saçan, sinirli bir hal gelince ortamı daha fazla germemek için konuşmayı kestim. Burnundan sinirli bir nefes verip söze girdi;

 

"Tanrı aşkına. Uyku halinde atak geçiren birine hastanede ne yardımınız dokunabilecek?"

 

Kahra bey her kim ve her neyse ona önem verdikleri belliydi. Laftan anlamıyorlardı...

 

"Çünkü uyku bölünmesine, kabuslara veya ataklara sebep olan şeyler, geçmişte yaşadığı bir olay ya da gelecekte yaşayacağı bir olaydan dolayı kaygıları olduğunda oluşabilecek şeyler olabilir. Bu sebeplerden sadece küçük bir kısmı. Uykusunun içinde ona bebek bakıcılığı yaparak geçiremem. Kişiyle konuşmam gerek."

 

Adamlar kaşlarını kaldırmış bana bakıyorlardı. Hep konuşan uzun boylu tekrar söze girdi.

 

"Konuşmadan kastın ne?"

 

"Uygulayacağım tedaviyi size neden anlatayım? Üstelik yanınızda hasta bile yok. Gerçekten bir hasta var mı veya yok mu bunu nasıl bilebilirim?"

 

Adam arkasına yaslanıp sakince tekrar konuşmaya başladı.

 

"Teklifi reddetmeyi istemezsiniz."

 

Bıkmışçasına elimi alnıma dayadım. "Nedenmiş? Gerçekten merak ettim. Ne kadar büyük bir kazancım olabilir ki?"

 

"Yatılı. İsterseniz sabahları evinizde olabilirsiniz. Sadece geceleri de gelebilirsiniz. Biz getirip götüreceğiz."

 

"İşim? Biliyorsunuz hastanede bir doktorum ben. Dediğiniz çok mantıksız."

 

Yakında ayrılacağım ya da hastanenin son vereceği işim... içimi bir burukluk kaplarken onları dinlemeye devam ettim.

 

"Sabahları işinize götürürüz. Ki zaten izin diye bir şey var. Ayrıca eminiz ki işin kazancını duyunca izne bile izin kalmadan işinizi bırakacaksınız."

 

Merakımı iyice cezbetmişlerdi.

 

"Peki, neymiş bu kazanç?"

 

"Zorlayıcı bir iş olduğu için Kahra Bey kırk bin gibi bir ücreti uygun gördüler."

 

"Aylık mı haftalık mı?"

 

"Bunu biz tam olarak bilemeyiz. Eğer kabul ederseniz bir gün bir seans olarak kabul edilir. Tabii bunu Kahra Bey ile daha detaylı konuşabilirsiniz. Çünkü ücretler seans başı olur."

 

Sessizce ciddi olup olmadıklarını anlamak için gözlerimi üstlerinde gezdirdim. Kimseden çıt çıkmıyordu. Uzun boylu olanı sırıttı.

 

"Şimdi isterseniz ben numaramı yazayım. Siz yakın bir zamanda bana ulaşın. Biz sizi alalım detayları konuşmaya gelin."

 

Paltosunun iç cebinden not defterini ve kalemini çıkarıp numarasını yazmaya başladı. Yazdığı kağıdı koparıp sehpanın üzerine bıraktı. Çıkışa yürümeye başladılar.

 

"Umarım sizi yakın bir zamanda tekrar görürüz."

 

Kapıyı kapatıp evden çıktılar. Ben hala sessizce anın verdiği şoku üzerimden atmaya çalışırken oturduğum yerde öylece kalakalmıştım. Bu esrarengiz cümleler, teklif edilen ücret, hepsi neydi? Hem de işimden ayrılacağım sıralarda. Tanrının bir hediyesi falan mıydı? Her şey o kadar garipti ki... Neden ben? Benden daha iyi doktorlar var. Ben sadece 25 yaşında öylesine bir doktorum, ayrıca o kadar da profesyonel sayılmazdım.

 

Zaten hastaneyle yaptığımız anlaşmada tam da bu nedenle bitiyordu. Yaptığımız 2 yıllık sözleşme sona ermek üzereydi ve ben yeterince ilgi görmediğim için onlardan önce davranıp istifa etmezsem zaten onlar beni postalayacaktı, bu er ya da geç kabullenmem gereken bir gerçekti. Daha aylık tam olarak on bin bile kazanamazken şimdi kırk bin gibi bir ücret teklif edilmişti. Rüya mıydı bu? Yoksa şaka mı?

İç sesimle boğuşmamdan çıkıp çalan kapıyı açtım.

 

"Hoşgeldin."

 

Rengin kapının kenarından kafasını içeri sokup bakındı.

 

"Hoş bulurum da hani kimse yok. Kızım yine rüya falan mı gördün sen?"

 

"Bilmiyorum. Bunu gerçekten ben de merak ediyorum."

 

"Derken?"

 

Rengin'i içeri aldım. İkimizde kanepeye kendimizi bıraktık. Rengin meraklı bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu.

 

"Ee anlatsana. Ne oldu?"

 

"Adamlar kırk bin lira teklif ettiler."

 

Rengin bir anda şok olmuş bir şekilde gözlerini tamamen açıp bana doğru bakmaya başladı.

 

"Sen ciddi misin? Peki red mi ettin?"

 

"Hayır."

 

Rahatlamışçasına elini göğsüne koyup derin bir nefes verdi. Sehpanın üzerinde duran kağıt parçasını elime alarak Rengin'e uzattım.

 

"Normalde ne kadar olursa olsun takındıkları tavırdan dolayı red ederdim. Ama o an kalakaldım hayır demek istemedim, evette demek istemedim. Biliyorsun artık kesin var diyebileceğim bir işim de yok."

 

Sıkıntılı bir biçimde arkama yaslandım.

 

"Bir haber bekliyorlar. Neden ben? Çalıştığım hastanede bile hiç rağbet görmedim. Uzman da değilim. Ne bu şimdi?"

 

"Gerçekten bunu mu düşünüyorsun? Güzel bir teklif gelmesi için uzman mı olman gerekiyor?Hem kendin de diyorsun, kesin bir işin yok. E tamam al sana iş."

 

"Bizimkileri de çağırıp sorsam mı? Hep beraber karar versek."

 

"Bu senin kararın, bizim değil. Ama yine de senin için rahat edecekse ben arayayım toplanalım."

 

"Öyle yapalım."

 

"O zaman hazırlan çünkü saat iki olmuş. Onlar beşe doğru anca toplaşırlar. Pijamayla oturmak istemezsin sanırım."

 

Gülümsedim. "Ben odama çıkıyorum o zaman."

 

"Git hadi. Tanrım bu senin için çok güzel bir başlangıç olacak!"

 

"Daha hiçbir şey belli değil sus!"

 

"Belli belli."

 

Yüzümde gülümsemeyle merdivenleri çıkıp odama girdim ve hazırlanmaya başladım.

 

                                     ***

 

Sohbet eşliğinde, daha doğrusu Rengin'in bana 'bunu kaçıramazsın Adal' diye diretmeleriyle beraber yemekleri hazırladıktan sonra sofrayı kurduk. Hemen sonra kapı çaldı.

 

"İşte geldiler. Anlatmana gerek yok, sen hazırlanana kadar her şeyi ben anlattım telefonda."

 

"Ciddi olamazsın."

 

"Ciddiyim, hadi kapıya bak."

 

Kapıya koştum ve açtım. Herkesin yüzünde deli gibi gülümseme vardı Batu'nun elinde şampanya, Asel ile Hira'nın elinde de çerez ve benzeri şeyler vardı.

 

"Bu şampanya bu akşam kırk bin için patlayacak. Kırk bin yoksa şampanya da yok."

 

"Siz delirmişsiniz."

 

Batu kahkaha attı.

 

"Deliren sensin. Bu gibi bir şeyi nasıl olur da anında kabul etmezsin?"

 

"İçeri geç de öyle konuş."

 

Herkes ellerindekini mutfağa bırakıp geldi.

 

Batu yanımıza yaklaşıp yanağımdan makas aldı.

 

"Kabul etmezsen seni öldürürüm Adal. Paraya ihtiyacın var hem de."

 

Hira öne atıldı.

 

"Bir saniye şu konuyu baştan anlatsana, nasıl olabiliyor bu? Hem de hastaneyle anlaşmanı bitmek üzereyken."

 

"Gerçekten bilmiyorum. Çok saçma değil mi? O kadar uzman doktor var ve bu adamlar bana geldiler. Çok garip."

 

Rengin yüzünü buruşturdu.

 

"Çok açıktım masada konuşsak olmaz mı?"

 

"Ne zaman tok oldun ki?" Dalgamı ciddiye alan Rengin sinirli bir şekilde gözlerini devirdi. Sofraya oturduktan sonra hepimiz hızlıca tabaklarımızdakini bitirip buluşmanın asıl sebebine döndük. Hira hemen mutlu bir şekilde öne atıldı;

 

"Bence kesinlikle kabul etmelisin Adal... bana yapılsa saniye bile düşünmezdim."

 

"O kadar kolay değil ki. Kim olduklarını bile bilmiyoruz daha."

 

Batu bir anda tabağını alıp ayağa kalktı.

 

"Bu konuyu birazdan konuşalım bence. Bittiyse tabaklarınızı alayım. Sofranın burada duracak hali yok."

 

Kimseye fark ettirmeden bana göz kırptığında ikimizin konuşması gereken önemli bir konu olduğunu anladım. O yavaştan mutfağa doğru yol almıştı.

 

"Ben Batu'ya yardım edeyim" diyerek kendimin ve diğerlerinin de çorba kaselerini alarak Batu'nun peşinden mutfağa girdim. Ardımdan kapıyı kapattım. Elindeki tabakları tezgaha bıraktıktan sonra bana döndü.

 

"Ne yapmayı planlıyorsun?"

 

İlgiyle gözlerini açtı, kaşlarını kaldırdı.

 

"Batu... gerçekten bilmiyorum. Adamlar ciddi gibi de ama garipler de. Ayrıca dediklerine şeylere göre sizinle bir yıl görüşmem biraz imkansız olacak gibi duruyor."

 

"Bizi bırak. Sen zaten paralarımı birleştirebilirsem klinik gibi bir şey açmayı düşünüyorum, bıktım falan demiyor muydun?"

 

"Öyle ama..."

 

"Ne ama al işte hastaneyle anlaşmanı bozacaktın hem. Evde boş boş oturarak nasıl para birleştirmeyi düşünüyordun?"

 

'Hastane' kelimesini duyunca sabahki burukluk tekrar içimi kapladı. Batu hemen bunu fark edip "ne oldu" dedi.

 

"Hastane diyince... sabah gelenleri ilk başta hastaneden geldiler zannettim. Kendi kendime 'buraya kadarmış' falan derken oradan gelmediklerini söylediler. O an içime su serpildi gerçekten."

 

Batu, ince ama bir o kadar da uzun olan parmaklarını saçlarımın arasına geçirip beni kendine çekti. Göğüsüne yaslandığım an gözlerimi kapattım. Burası benim huzurlu alanımdı.

 

"Üzücü olduğunu biliyorum ve onlar ne kadar boş konuşursa konuşsun senin iyi bir doktor olduğunu da biliyorum. Kafanı bunlara takma küçük sarışın. Baksana daha iyi bir iş seni bekliyor."

 

Beni kendine daha da çok bastırdı. Orada bir zaman öyle durmaya devam ettik. Batu bir zaman sonra beni kendinden uzaklaştırdı.

 

"Aklıma bir şey geldi. Ne yap biliyor musun? Bu bir yıldan sonra home office çalış. Hem rahat edersin."

 

"Derken? Onu nasıl becereceğim?"

 

"İşte evinde yapacaksın işi. Evinin bir kısmını klinik gibi kullan. Cebine kalan parayla da tanıtımını yaparsın vesaire vesaire."

 

"Sen gerçekten çok zeki bir insansın biliyor musun."

 

"Biliyorum güzelim." Saçlarını düzeltip gevrek gevrek güldü. Dayanamayıp tekrar sarıldım.

 

"Siz hayatımda sahip olduğum en güzel şeylersiniz. Rengin, sen, Hira, Asel. Hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum."

 

"Bizde seni seviyoruz ve her zaman arkanda olacağımıza emin olabilirsin küçük sarışın."

 

Sarılmamız bittiğinde salona geri döndük. Herkes yerini almıştı ve bizi bekliyordu.

 

"Küçük sarışın kararını verdi kabul edecek. Ayrıca bir yıl sonra kendi kliniğini açıyor ve paralarıyla tanıtımını yapıyor. Nasıl? Harika fikir bence."

 

Rengin ayağa kalkıp bana sımsıkı sarıldı, bende ona. O benim her şeyimdi. Ona çok değer veriyordum. Kollarını benden ayırdıktan sonra gözleri dolu bir şekilde bana baktı.

 

"Seni çok seviyorum güzelim ve bu şeyin senin için yeni bir başlangıç olacağına, her şeyin çok güzel olacağına inanıyorum. Her zaman yanındayım."

 

Asel heyecanlı bir şekilde ortaya atıldı.

 

"Bir dakika bir dakika. Bu arada bizim Hira'yla size bir haberimiz var."

 

Herkes yüzünü ikisine döndürdü.

 

"Biz beraber Londra'ya taşınıyoruz. Hem de yarın! Biliyoruz biraz geç oldu ama... Her şey bir anda oldu işte."

 

Asel sözlerini bitirdikten sonra gülümseyerek Hira'ya döndü. Hira onun yüzünü avuçlarının arasına alıp dudaklarına bir öpücük kondurdu. İkisinin aşkı hayatımdaki gördüğüm en gerçek aşklardan biriydi.

 

"Bu şimdi mi söylenir?"

 

Hira omzunu silkip, "Gerçekten çok ani karar verdik Adal. Duyurmayı en yakın buluşmamıza sakladık. O da bugüne nasip oldu." Dedi

 

Rengin ikisinin ortasına oturup onlara sarıldı. Batu hayıflandı;

 

"E yeter ama! Daha fazla duygusallık istemiyorum. Ayrıca iş olduğuna göre şampanyayı patlatacağım yeter artık!"

 

Hepimiz kahkahayla güldük ve birbirimize sarıldık. Biraz daha eğlenip onların bu ani kararını konuştuktan sonra Batu yavaştan beni dürtmeye başladı.

 

"Hadi Adal! Ara şu adamları, kabul ettiğini söyle!"

 

"Hayır! Şimdi olmaz. Bugün adamlara o kadar şey dedim kendimi ağırdan satmam lazım."

 

Hepsi bir ağızdan Batu'ya katılmaya başlayınca dayanamadım. Sonunda elime telefonu ve kağıdı aldıktan sonra numarayı aradım. Adam çok bekletmeden telefonu açtı.

 

"Merhaba, teklifinizi kabul ediyorum."

 

Direkt konuya girmem, kendime aç gözlü bir köpek balığını anımsatsa da onların vermiş olduğu gaz ve heyecanla ağzımdan bunları çıkardım.

 

"En mantıklısını yaptığınıza emin olabilirsiniz. Yarın sizi öğleden sonra almaya geliriz. İyi akşamlar."

 

"İyi akşamlar."

 

Arkamda patlatma sesini duyduğum an arkama döndüm. Batu sinirli bakışlarımı fark edince 'ne var' dercesine kafasını salladı.

 

"Halım berbat oldu."

 

"Olsun ne olacak zaten burda yaşamayacaksın yarı yarıya."

 

Herkes kendini tutamayıp gülünce bende tebessüm ederek onlara katıldım.

 

***

 

Birkaç saat sonra eğlencemiz bitince herkes evine dağıldı. Ve ben tekrar düşüncelerimle baş başa kaldım. Gerçekten tüm bu olanlar kafamı allak bullak etmişti. Üzerimdekileri çıkarıp rahatlamak için duşa girdim. Başımdan aşağı akan ılık su o kadar iyi hissettirmişti ki tüm bu olayları, endişeleri kafamdan atmama yardımcı oldu. Sakinleşip kafamdaki onca sesi zorla susturdum.

 

Duştan çıkıp saçlarımı kuruladıktan sonra üzerimi giyidim ve kendimi yatağa attım. Her şeyin umduğum gibi gelişmesi dileğiyle uykuya kendimi bıraktım.

Loading...
0%