11. Bölüm

8. Bölüm / Antrenmandaki Şüphe

Cansu
lily_lily

Merhaba, ballarım 🍯✨️

Yeni bölümümüz geldi :))

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayınız ♡♡♡

.

Antrenman alanına doğru hızla yürürken derin bir soluk alıp yaşanan garip tesadüfleri kafamdan silmeye çalıştım ama bu pek de mümkün değildi. Aynı karagahta bulunacağımıza göre sabah olanların konusu elbet açılırdı. Şuanlık bu olanları düşünmemeye karar vererek kafamı boşalttım.

 

Arkamdan Deniz komutanımın da geldiğini hissedebiliyordum. Adımlarımı hızlandırarak Askeriye'nin bahçesine vardığımda antrenman alanına doğru ilerlemeye devam ettim.

 

Açık alandaki antrenman yapılacak yere vardığımda bizim timin dizildiğini görüp en önlerine geçtim.

 

Yan tarafta ise Binbaşının timi yani Kızıl Timi vardı. Hepsinin yeni görev yeri burası olduğu için bizimle antrenman yapacaklardı, sanırım. Tamam.

 

Binbaşı ile Albay oturma alanında oturuyorken diğer üçlü antrenman yapıyordu.

 

Peşimden gelen Deniz komutan, tam yanımızda durduğunda tüm tim Binbaşı ve Albaya selam verdik.

 

Bütün tim, tekmil verdikten sonra Deniz komutan konuştu.

 

"Rahat, asker!" diyen Albayın ardından Deniz komutanım konuştu.

 

"Yüz şınav, elli mekik ile başlayın!" dedi.

 

Normale göre çok azdı ama ben de yaralıydım! Komutan bozuntusu!

 

Belki de ben yaralıyım diye bu kadar az söylemişti. Gerçi, bu söylediği sayının iki katını söylese de yaralı halimle yapabilirdim, beş katını da...

 

Biz yaralı halde neler yapmadık ki, diye düşündüm...

 

"Emredersiniz, komutanım!" dedik.

 

Sınav pozisyonu alarak başladığımda diğerleri de benimle birlikte başladı.

 

Yeni gelen tim ise bize hafif bir uzaklıktaydı, yani çok yakın değillerdi.

 

Deniz komutan ise pek yakın olmayan oturma alanına geçmişti. Evet, Binbaşı ve Albayın yanına.

 

Karnımdaki yara çok fazla sıkıntı çıkarmasa da kolumu kullandığım için omzumdaki yara çok fazla ağrı yapıyordu.

 

Dişlerimi sıkarak aldığım kesik kesik nefesler ile devam ettim.

 

On beş, on altı, on yedi...

 

Omzumdaki yara şınav çekmemi zorluyorsa, karnımdaki yara da mekik çekmemi zorlayacaktı!

 

Çok da önemli değil! Her şeyin bu kadar denk gelmesine içimden en güzel sözlerimi ilettim.

 

"Komutanım, iyi misiniz?" diyen kişi yanımdaki Ozan'dı. Fısıldayarak konuşmuştu.

 

İyi gibi mi duruyorum?

 

"Çok iyiyim, Üsteğmen!" dedim. Bu hareketleri yaparken yaramdan dolayı çektiğim ağrı ile konuşmak biraz zorluyordu, tabi ki!

 

"İstihbaratçı ile ilgili fikirleriniz ne?" diye sordu, Şahin. Bunların diline düşen kişinin uzun bir süre kulakları çınlardı, artık!

 

"Şahin, ben senden çok şüpheleniyorum. İki kişiyi de öne çıkardın, şüpheyi üzerinden çekebilmek için bunu yapmış olamaz mısın?" dedi, Ozan.

 

Tabi ki, biz böyle sohbet ederken komutanlarımız bizi duymadıklarına emindim.

 

Oturdukları yer bizi görebilecekleri kadar yakın ama duyamayacakları kadar da uzaktı.

 

Yirmi sekiz, yirmi dokuz...

 

"Sen neden olmayasın?" diye sordu, Şahin.

 

Şahin Teğmen olsa da Ozan Üsteğmen ile arkadaşmış gibi konuşabiliyordu çünkü Deniz Yüzbaşım ve ben hariç bütün tim böyle davranırdı.

 

"Bence tahminleri alalım. Bilene veya bilenlere yemek ısmarlarız." diyerek ortaya mantıklı bir fikir attığında Güney, Şahin onu onayladı.

 

Güney en küçüğümüz olduğundan dolayı biraz çekingen olsa da onu da kendilerine alıştırmışlardı.

 

"Bence de yapalım." dedi onu onaylayarak, Şahin. Hepsinin kabul etmesiyle birlikte Ozan konuştu.

 

"Bizim timdeyse Şahin diyorum." diyen Ozan ile Şahin konuştu. Otuz dokuz, kırk...

 

"Beni bu kadar öne sürdüğü için Ozan demek istiyorum." diyen Şahin ile Ozan ona umursamazca bir bakış attı.

 

Kül, ben olduğum için ikisi de değildi. Önden bir bilgi olsun.

 

"Bora katılamayacak gibi duruyor." dedi, Şahin. Bir zahmet!

 

Bu söylediğinden sonra Bora'dan hiç bir ses gelmedi. Zaten gelmemeliydi de!

 

Bora da bu sırada konuşmaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

 

Zaten genelde timin arasında olan muhabbetlere pek katılmazdı.

 

Ben kendimi açık etmediğim sürece ya da açık olmadığım durumda onunla göreve çıkmam artık imkansızdı.

 

"Ben, Kül'ün Okyanus komutanım olduğunu düşünüyorum." diyen Güney ile bakışlarım ona döndü. Bu da nereden çıkmıştı, şimdi!

 

"Hiç ama hiç ihtimal vermiyorum." dedi Merih, ben daha konuşamadan.

 

"Niyeymiş?" diye sordu, Güney.

 

"Ben direkt bizim timden olduğuna ihtimal vermiyorum. Yeni timden olduğunu düşünüyorum. Farkındaysanız, Gölge ve Kül, her zaman ortak görevlere çıkıyor. Aynı şekilde de iki time de ortak görev veriliyor. Gölge yani Bora bizim timde olduğu için Kül, yeni timden birisi olmalı!" dedi, Merih.

 

Mantık bir düşünceydi. Sanırım, Kül ben olmasaydım ben de böyle düşünebilirdim.

 

"Fazlasıyla mantıklı! Ben bunu nasıl düşünemedim ya." dedi, Şahin. Elli altı, elli yedi, elli sekiz...

 

"Çok mantıklı ama bence yeni timin bu konuyla bir alakası yok." dedi, Güney.

 

"Nedenmiş?" diye merakla soran ise Ozan'dı.

 

"Bilmiyorum, tabi ki! Ben sadece Gölge ve Kül'ün aynı timde olduğunu düşündüm, ki mantıklı olan da bu! Bora bizim timde olduğuna göre Kül'de bizim timde olmalı." dedi ve devam etti, Güney.

 

"Deniz Komutanımın Kül olduğunu pek sanmadığım için de Okyanus Komutanım olduğunu düşündüm. Kül aşırı başarılı bir istihbaratçı, kesinlikle üst rütbelerde biri olmalı! Böyle bir durumda da en çok şüphe çekmediğini sanan kişi olacağından, Okyanus komutanım bence Kül olabilir." diyerek benim Kül olduğumu tahmin olarak söyleyen Güney'e döndüm. Tabi ki o tahmininin doğru olduğunu bilemeyecekti!

 

Tahmini ile dikkat çekmemek için söz hakkı bana geçmiş gibi konuştum.

 

"Ben Kül'ün Merih olduğunu düşünüyorum." dedim, hiç bir açıklama yapmadan.

 

Küçük çocuklar gibi aşırı derece uzatmışlardı. Bir olayı fazlasıyla büyütmek diyince de bizim timi kimse geçemezdi.

 

"Neden, komutanım?" diye sordu, Güney.

 

Altmış dokuz, yetmiş, yetmiş bir...

 

"Tüm Askeriye'ye yemek ısmarlayacağı sözünü hedef şaşırtmak için verdiğini düşünüyorsanız, komutanım. Merih bunu hedef şaşırtmak için bile yapmaz. Harbiden, Merih bugün ters tarafından falan mı kalktın?" dedi, Şahin. Merih ise ona cevap vermeden bana sordu.

 

"Neden ki komutanım?" dedi, Merih. Bunu öyle masum ve komik bir surat ifadesi ile sormuştu ki.

 

Merih, bizim timde en konuşkan, sürekli komik şakalar yaparak moralimizi düzeltmeye çalışan, yemeklerle arası çok fazla iyi olan ve ciddiyetle pek arası olmayan, abartmayı da çok seven o kişiydi.

 

"Kendinden istihbaratçı olmayacağını da söylemiştin. Şüphe çekmemek için yapmış olamaz mısın?" dedim, şınav çekmeye devam ederken. Omzumdaki ağrıyı unutmak ve üzerime şüphe çekmemek için güzel fikirdi.

 

"Öyle mi yapmışım?" dedi gözlerini kocaman açarak, Merih. Öyle mi olmuş?

 

Merih'in abartı tepkileri ve bazen komik davranma çabaları doğasında vardı.

 

"Ben mi? Nasıl yani benden mi şüpheleniyorsunuz, komutanım? Size inanamıyorum." dedi Merih, bakışlarındaki şaşkınlıkla karışık şok olmuşluğu açık kalan ağzından anlabilirdik. Gözlerini kocaman açarak, bana şok olmuş bir bakış atıyordu.

 

Herkes neden kendinden şüpheleniyormuş gibi davranıyor! Birisi bana açıklabilir mi, demek istedim çünkü Kül benim!

 

"Ben bizim timden olduğunu asla düşünmüyorum ve yeni gelen timin komutanı olduğunu düşünüyorum." diyerek şaşkınlığını uzerinden atarak devam etti, Merih. Kendini savunmaya geçmeden tahmini söyledi.

 

"Kül, gerçekten çok başarılı bir istihbaratçı olduğuna göre üst rütbeli olduğu kesin! Kül ve Gölge ortak görevlere çıkıyor. Bizim time de onlarla ilgili bir görev geliyor ve iki tim ortak görev bilgisi alıyor. Bu yüzden kesinlikle yeni gelen timden biri olduğunu düşünüyorum." dedi, Merih.

 

"Albay, Kül'ün kim olduğunu sorarken Binbaşı da onunla birlikte sordu. Nasıl o olabilir ki? Kül'ün kim olduğunu bilmiyor gibi duruyordu." dedi, Güney.

 

Yetmiş dokuz, seksen...

 

"Kendini açık etmeyeceği için onun olabileceğini düşünmemizi engellemek istemiş olabilir." dedi, Merih.

 

"Albay, Binbaşıdan üst rütbeli. Belki de o da biliyor, olabilir mi?" diyerek devam etti, Merih.

 

"Olabilir. O zaman son kararlarınızı alalım." dedi, Güney.

 

Güney, en küçüğümüz olsa da genelde küçük şeylerde liderlik yapmayı severdi.

 

Görevlerde ön planda olmayı sever, genellikle mantıksal düşünürdü. İleride çok daha iyi yerlere gelebileceğini şimdiden anlayabiliyordum.

 

Time geldiğinde fazlasıyla çekingen olsa da bizimkiler onu time çok güzel bir şekilde alıştırmıştı. İlk geldiğinde çocuğa yaptıkları şakaları hatırlıyorum da ne diyeceğimi bilemiyorum.

 

"Şahin." diyerek Güney'in sorusuna hızlı bir cevap verdi, Ozan.

 

Ozan, timde Deniz komutanım ile benden sonra en fazla ciddiyete sahip kişiydi.

 

Gerçi, böyle bir timde en fazla ciddiyet, ne kadar olabilirse?

 

Şuan olduğu gibi bir şeyden şüphelendiyse sonuna kadar peşinden gitmeye hazırdı.

 

Çoğunluk olarak bizimkilere benzese de hafif bir ciddiyeti vardı ve aşırı derecede gözlemciydi.

 

Çoğunlukla görevlerde ihtiyacımız olduğunda keskin nişancılık konusunda en iyimiz de oydu.

 

"Ben de Ozan olduğunu düşünüyorum." diyen, Şahin ile Güney konuştu.

 

Şahin, timde Merih'e en çok benzeyen kişiydi. Merih kadar olmasa da komik ve konuşkandı. Abartmayı çok severdi ama ciddiyetsizlik konusunda Merih'i kimse geçemezdi.

 

Şahin'in, yakın dövüş ve kendini kamufle edebilme konusunda Deniz komutanım ve benden sonra timdekilerden en iyileri olduğunu söyleyebilirim.

 

"Ben, Okyanus komutanımın Kül olduğunu düşünüyorum." dedi, Güney.

 

Kül olduğum öğrenilirse şimdiden Güney'e afiyet olsun. Hepsi Güney'e yemek ısmarlayacaktı! Bu da kesinleşti.

 

Öğrenilmeyeceğine göre...

 

"Merih olabilir." diyerek umursamazca bir cevap verdim.

 

Onlar böyle sohbet ederken Bora'dan hiç ses çıkmıyordu. Genelde onlara pek katılmazdı ama bugün daha da sessizdi.

 

Bora, timde sessiz ve görev hariç aktif olmayan bir kişiliğe sahipti.

 

Gölge, benimle yani Kül ile çıktığı görevlerde görev harici pek fazla konuşmayan, dediklerimi çoğu zaman sessizce uygulayan ve bana uyum sağlayan biriydi.

 

Bora'ya Gölge lakabını ben koymuştum.

 

Görevlerin tamamını neredeyse ben hallediyordum ve ona çok az bir kısımda görev veriyordum. O ise dediklerimi çoğu zaman sessizce uyguluyordu.

 

Yine de bazı görevlerimizde kıl payı kurtuluyorduk ve olanlara anlam veremiyordum. Özellikle de son bir kaç görevlerde...

 

Ben görevleri hallederken Gölge gibi olmasını istiyordum. O da buna uyum sağlıyordu.

 

Görevlerin zorluğundan dolayı iki kişinin göreve çıkması gerekiyordu ve ben istihbarat görevlerinde toplu görevleri pek tercih etmediğim için tek çalışınca daha çabuk, büyük bir başarı ile görevi tamamlıyordum.

 

Tabi ki, görevi tamamlayan ikimiz olarak gözüküyorduk. Bu benim tercihimdi.

 

Bora'da bu durumu kabul ettiği için çoğu görevlerime onunla çıkmayı kabul ediyordum.

 

Bora'nın da istihbarat alanında çok ilerlemesine ve gelişmesine çok yardımcı olmuştum.

 

Ben görevleri daha çok tek başına hallederken o Gölge gibi olurdu.

 

Bu yüzden onunla çalışmayı hemen kabul ediyordum. Bu yüzden bana sormadan nasıl böyle bir şey yaptığına anlam veremiyordum.

 

Bakışlarım Bora'ya çarptığında şınav çekerken bizlere odaklanmadığını gördüm.

 

Seksen iki, seksen üç, seksen dört...

 

"Ben, Kül'ün Binbaşı olduğunu düşünüyorum." dedi, Merih'te.

 

Neyse ki, Merih'in tahmini doğru değildi.

 

O doğru tahmin etseydi, bedava yemek olduğu için bütün masayı donatır ve hepsini de yerdi.

 

Hatırladıklarım ile yüzümde garip bir ifade oluştu. Gün sonu, Merih'in kusmasına tanık olmak istemezdim. Bu yaşanmıştı! Hem de Şahin'in üzerine kusmuştu.

 

Aralarında anlaştıkları bir olayda Merih'in tahminin doğru çıkması ile Merih, masadakileri yedikçe yenilerini söylemişti ve günün sonunda Şahin'in üzerine kusmuştu.

 

Şahin de, Merih'in masadakileri yememize fırsat vermeden midesine indirmesinden dolayı pek bir şey yiyememiş olsada boş midesiyle, Merih üzerine kustu diye midesi bulanarak Merih'in üzerine kusmuştu.

 

Bir de bunu ayık bir kafayla yapmış olmaları gibi bir rezillik vardı.

 

Tabi ki, ben ve Deniz Akif onların aralarındaki bu anlaşmaya katılmasakta Merih'e yemek ısmarlamak zorunda kalmıştık.

 

İki ay timdekiler Merih'in, Şahin'in üzerine kusmasını taklit etmişlerdi. O yüzden her konuda bu kadar abarttıklarını biliyordum.

 

Bu hatırladıklarım ile hızla konuştum.

 

"Umarım, Merih'in tahmini doğru değildir." diyerek hatırlamalarını sağladım.

 

Hatırlamaları ile kısık sesli bir kahkaha attılar. Yüz ifadelerini düz tutmaya çalıştılar çünkü karşımızda komutanlarımız vardı.

 

Benim de yüzümde minik bir gülümseme oluşurken Güney konuştu.

 

"Bu sefer kimin üzerine kusar acaba?" diye sordu, Güney.

 

Seksen dokuz, doksan, doksan bir...

 

"Benden uzak, Şahin'e yakın olsun." diyen Ozan ile yüzümde oluşan küçük gülümsemeyi sabit tuttum. Onlar da kahkahalarını tutmak zorunda kalmışlardı çünkü karşımızda komutanlarımız vardı.

 

Karşımızda komutanlarımız varken nasıl gülebilirdik ki? Sonuçta, komutanlarımız bizi duymasalarda yüzümüzü, mimiklerimizi görebiliyorlardı.

 

"Bir daha üzerime kusmaya cesaret bile etme, Merih!" dedi, Şahin. Hatırladıklarıyla midesi bulanmış gibi bir ifade vardı, suratında.

 

"Sende benim üzerime kustun ya, oğlum!" diyerek ödeştik der gibi bir bakış attı, Merih. Ona pek de kusmak diyemezdik, Şahin o sırada sadece Merih'in bütün üzerine kusmasından dolayı öğürmüştü.

 

"Okyanus komutanımızın yanında düzgün konuşsanıza!" diyerek Şahin daha konuşamadan Ozan'ın onları uyarmasına gülümsedim.

 

"Bizzat şahit olmuştum. Malesef ki!" diyerek küçük bir gülümseme ile bakışlarım Merih'i buldu.

 

"Özür dilerim, komutanım. Ne yapayım, yemekler bedava olunca bende yedim. Hem beş ay oldu. Hala unutmadınız, şu olayı." diyerek masum bir şekilde bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirdi.

 

Utandırdınız, çocuğu!

 

"Bir de saydın mı?" diyerek şaşkınlıkla sordu, Ozan.

 

"Rezillikler, unutmamak içi vardır." dedi, Ozan'ın cümlesinden hemen sonra Şahin.

 

"Neyse, pek ortaya çıkacağını sanmıyorum ama tahmin edene afiyet olsun." dedi, Güney.

 

Konuşmayı bitirmek için araya giren Güney, Merih'in gözüne girmeyi başarmıştı.

 

Doksan dokuz...

 

Nefes nereden alınıyordu? Şaka!

 

"Neden çıkmasın? Yeni tim, artık burada görev alacaksa bahsedilen görev hariç de Kül'ün ortaya çıkabileceği görev olacaktır." dedi, Ozan. Malesef ki, mantıklı konuştu!

 

Yüz!

.

Timdekileri tanıdığımız bir bölün olsun istedim. Umarım hepsini sevmişsinizdir, karakterler hakkında düşüncelerinizi buraya yazabilirseniz çok sevinirim -->

Kitap hakkındaki düşüncelerinizi de yazarsanız mutlu olurum :)))

Düşünceleriniz benim için çok önemli -->

En yakın zamanda, yeni bölümde görüşelim...

1879 kelime...

Bölüm : 28.03.2025 21:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...