Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Hissetmek

@lilyum_cicegi

Tuhaf şey doğrusu hisler…

GÜNLÜK

Korunak Kasabası’nda kalalı neredeyse iki buçuk hafta geçecekti. Üzeyir'in üzerinden bir hafta geçmişti. Burada ki insanlar gerçekten çok sıcakkanlı insanlardı. Hepsinin aynı bir amacı olduğu için birbirlerine çok sıkı bağlanmışlardı. Anlaşamadıkları noktalar olsa bile asla birbirlerine ihanet etmiyorlardı. Bu gerçekten hayran olunacak bir durumdu.

"Neden böyle durgunsun kızım? Sevemedim mi kasabamızı?" dedi yanıma ne zaman oturduğunu bilemediğim yaşlı bir kadın.

"Yok olur mu? Burası çok güzel bir yer, insanları da öyle" dedim.

"Peki durgunluğun bir sebebi yok mu?" dedi gülümseyerek.

Sanki bir şeyler sezmiş de benim söylemememi istiyordu. Ama ben bu mektup olayını kimseye söylememiştim. Bunu duysa sinirlenecek en yakın arkadaşım Zemheri'ye bile. Ama birisine anlatmak istiyordum. İçimde tuttuğum kelimeler boğazıma dayanıyordu.

"Bir arkadaşımın durumuna üzülüyorum." dedim üstü kapalılıkla o da devam etmem için başını salladı.

"Bir erkekle yolları bir şekilde karşılaşmış. Sonra oğlan buna mektup göndermiş. Hislerini itiraf etmiş. Ama oğlan Hristiyan yani düşman tarafından..." gözlerimi teyzeye çevirdiğimde beni çok ciddi bir şekilde dinlediğinde utanarak bakışlarımı kucağımda toparladığım yere çektim. Sonra devam ettim.

"Kız yani arkadaşım. O Hristiyan diye asla kendine bunu yakıştıramıyor. Yakıştıramıyor ama..." elimi kalbimin üzerine götürüp, "Ama burası onu görünce nedensiz kıpır kıpır oluyor.”

Yaptığım hareketin yanlışlığını fark edip kalbimin üzerinden elimi çektim ve devam ettim.

“Yani arkadaşımın..."

Sonra kadın devam etmeme izin vermeyip bir cümlede o söyledi.

"En sevdiğin yemek nedir?" Konuyla alakasız bir cümle kurmuştu. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Ben ona içimi açıyordum onun aklına yemek geliyordu. Onun kalbini kırmamak için,

"Mantı."

"Neden seviyorsun?"

"Lezzetli."

"Ona nasıl karar veriyorsun?" Başka bir soru sordu.

"Dilimdeki duyular karar veriyor."

"İşte o hissettiğin lezzeti dilin karar veriyor. Mantıyı neden sevdiğini bilmezsin sadece hissettiğin için seversin. Bir insanı sevmek de böyledir. Hissetmek, hissedersin ki seversin. Kalbin demek ki bir şeyler hissetmiş. Buna sen karar vermemişsin. Ama o çoktan karar vermiş." dedi başka bir cümleye girmeden.

"Ben değil arkadaşım..." Elini kaldırıp durmam için komut verdi. Başını gülümseyerek salladı.

"Halil amcanı tanır mısın?" dedi ben de başımı salladım buranın lideriydi.

"Onun babasının Hristiyan olduğunu biliyor muydun?"

Şaşkınlık içinde ona bakakaldım. Bir Hristiyan mı burayı inşa etmişti? Hem de Müslümanlar için!

"Bakma öyle şaşkına kalmış tavşan gibi..." dedi gülerek. Benim ise Üzeyir'in mektubun da bana tavşan yazdığı aklıma gelince tebessüm ettim.

"Hidayet Allah'tandır kızım. Eğer bir şey istiyorsan Allah'tan iste. Kabul ederse ne mutlu sana. Kabul etmezse bu bir imtihandır sabretmekten başka bir şey yoktur." dedi ve oturduğu oturaktan destek alarak kalktı. Yana koyduğu bastonu uzanarak aldı ve bana döndü.

"Unutma kızım insan 'Asla' ların kölesidir. Bundan dolayı dikkat et. Nefis azgındır ister. Onun seni günaha sürüklemesine izin verme." dedi ve yavaş yavaş uzaklaştı. İçimdekileri başkasına anlatmanın ferahlığıyla sırtımı yasladım.

"Selamünaleyküm." Sesin geldiği yöne baktığımda Enes'i gördüm. Bakışlarımı tekrar önüme çevirdim.

"Aleykümselam." diye yanıt verdim. O da oturduğum uzun banka oturmak yerine iki adım yanımdaki ağaca yaslanmış benim gibi karşıya bakıyordu.

"Tadın yok gibi canın bir şeylere sıkıyor." dedi gelen giden ikide bir bu cümleleri kurduğuna göre dışarıdan öyle görünüyordum.

"Bir şeyler yapmak istiyorum. Yani mesleğimle ilgili." diye yanıt verdim. Önüme beyaz rengine karışmış kırmızı, tane tane renkler oluşmuş mendili uzattı. Ben de ucundan tutup elinden aldım. Bunlar dağ çileği ve böğürtlendi.

"Ağzının tadı yerine gelsin. Muşmula suratla etrafta dolaşma diye getirdim." Söylediği şey mutluluğumu bozmasa da huyum gereği dik başlılık yapmayı severdim. Ona, "Sensin muşmula surat!"

Yanımdan kıkırdama sesi gelmişti. Başımı kaldırdığımda Zemheri'nin bize doğru geldiğini görüp ona el sallayıp seslendim.

"Çabuk gel. Elimde çok mutlu olacağın bir şey var."

"Ben gidip yıkanayım." dedikten sonra Enes yanımdan ayrılmadan:

"Teşekkür ederim Enes." dedim o ise arkasını tam dönmeden kafasını eğerek selam verdi. Birkaç dakika sonra Zemher'i de yanıma gelmişti.

"Bakkk ne var!" dedim neşeyle o da gördüğü şeylere sevinmiş olacak ki hemen bir iki götürmeye başlamıştı.

"Enes mi getirmiş?" dedi bende başımı olumlu şekilde salladım. Sonra ona,

"Tam senlik koca, evlenseniz ya." dedim kahkaha atarak. O ise hemen bir eliyle ağzımı kapattı. Diğer eliyle ise koluma doğru vuruyordu.

"Sussana birisi duyacak. Delinin zoruna bak!" dedi sinirle. Üzerimden çekildikten sonra sessizce gülsem de vücudumun gülmekten titremesine engel olamıyordum. Elimdeki mendili oturağın diğer tarafına koydum.

"Allah'ım sen konuyu biliyorsun. Amin." dedikten sonra oturduğum yerden hızlıca kalkıp koşmaya başladım. O da dediklerime şaşkınlık ve utanç içinde kalmış sonra ise benim kovalamaya başladı.

İçim rahatlamış ve birden huzur dolmuştu. Bunun nedeni de kadının bana anlattıklarıydı. İçimi dökmek ve bir şeyler duymak iyi gelmişti.

 

ŞİMDİKİ ZAMAN

"Ablayuu, kafası kırık hadi yemeğe!" Kapımı açıp o iğrenç ses tonuyla beni yemeğe çağıran kardeşime yüzümü buruşturup yerimden kalktım. Merdivenlerden aşağıya inip terasta hazırlanan masaya adımlarımı yönelttim. Dışarıdan bir şeyler istediklerini gördüğümde yüzüm ışıl ışıl olmuştu. En sevdiğim şey dışarıdan bir şey alıp, evde tıka basa kibar olmayan bir şekilde ağzıma tıkmaya bayılırdım. Direk oturup başladım.

"Yarın şenlik varmış." dedi babam elinde ki telefona bakarak.

"Ne şenliği?"

"Sirk gibi bir şey kuracaklarmış. Eski oyunlardan oynayacaklarmış. Bizi de Komiser Ahmet abi çağırdı." dedi.

"Yaaa gidelim." dedi Eyşan.

"Ablanın başı iyi değil. Ondan olmaz." babamın söylediklerine yanıt olarak.

"Olmaz baba bir şey zaten ağrısı da azaldı. Baş dönmelerim de yok. Biraz uğrarız." dedim.

"İyi peki sen bilirsin."

"Abla film izleyelim mi? Çok güzel bir film buldum."

...

"Ben hazırım." diye bağırdım ev halkına. Akşam ezanından sonra başlayacak eğlenceye biz yatsı ezanı okurken çıkmıştık.

"Hadi hadi." diye koşturarak arabaya bindi Eyşan.

Babamda arabaya bindikten sonra gitmeye başladık. Yarım saat kadar bir sürede kasabanın meydanında olmuştuk. Arabadan indikten sonra etrafı şöyle bir inceledim. Her tarafı karton çiçekli ışıklarla süslemişlerdi. Meydan da rengarenk kumaş asıp insanların gözlerine şölenler oluşturmuşlardı.

"Havai fişek gösterisi başlayacak." dedi yanımızdan sevinçle koşan çocuk. Babam da arabada indikten sonra havai fişek gösterisini izlemek için insanların ilerlediği yerlere doğru ilerlemeye başladık.

Etraftaki insanların sesinden başım biraz zonklasa da Eyşan'ın hevesi için belli etmedim. Birden ne olduysa insanlar bize doğru, arkalarından patır patır sesler eşliğinde koşmaya başladılar. Babam da bizi hemen açık olan marketin içine soktu. Marketin camından ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Etrafta insanların çığlıklarından başka bir şey duyulmuyordu.

"Baba ne oluyor?" diye sordu Eyşan. Babam ise ciddi ses tonuyla, "Bilmiyorum Eyşan." diye yanıtladı.

Marketin içine bizim gibi insanlar doluşmuştu. Onlara ne olduğunu sorduğumuzda daha büyük bir patlama sesi duyuldu.

Adam bize dönüp, "Havai fişek...havai fişek yönü değiştirilmiş. Gökyüzüne doğru patlaması gerekirken, bize doğru çevirmişler. Yaralanan var." dedi adam telaşlı haliyle. Şaşkınlıkla tekrar gözlerimi cama çevirdim. Bir yerlerde yükselen dumanlar vardı. Uzaklardan itfaiye ve ambulans sesleri duymaya başladım. Aklıma Samuel'in babası tanımasın diye salı günü, yani bugün çıkmamam gerektiğini söylemişti. Ve tekrarlamıştı. O an içimde ihanetin kör bıçağı sırtımda hissediyordum. Ön yargımı arka plana atmaya çalışıyordum. Ama düşünmemek elde değildi yazıları hislerime paralel gidiyordu.

Eğer bunun arkasın da sen varsan, bunu senin yanına bırakmayacağım Samuel!

 

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...

 

Loading...
0%