Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@lilyum_cicegi

Sıradan giden hayatımla nenemle birlikte insanlardan uzak gayet güzel idare ederken, odak noktamı eskiye diktiğim için böyle bir rüyanın içinde girdiğimi çözmüştüm. Ama her göz açışlarımda evimde olma isteği gitmiyordu. Çünkü rüyamda hep acı ve sıkıntı çekiyordum. Hep istediğim durum karşıma çıkmıştı ama mutlu değildim. Kaçtığım şeyler karşıma geliyordu. Ben kaçtıkça umursamadıkça her yol kavşağında sorunlar bana el sallıyordu. Aman, dedikçe inatla karşıma çıkıyor beni rahatsız ediyordu. Şimdi ise hatırlamam gereken geçmişten bir parça kesit hatırlamıştım. Üzgün, yorgun ve korkuyordum. Neden böyleydim bilmiyorum. Sadece kendimi çok çaresiz hissediyordum. Anıyı hatırlamasam da bu hissi çok iyi biliyordum. Eskiyi hatırlayıp ne için bu hissi beslediğimi bilmesem de kendime acımıştım. Yani bilmediğim Hümeyra'ya...

Etrafımda ne hatırladığımı merak eden insanlara anlatacak bir şeyim olmadığı için öylece boş bakıyordum. Ama merak ediyordum. Neden öyleydim neden o haldeydim? Bunun cevabı da sadece Aybars'ta olmalıydı. Ama otağda o yoktu.

"Hümeyra Hatun, bir şeyler mi hatırladınız?" diye soran Akkaş Bey'e yorgun gözlerle baktım. Çektiğim baş ağrısı beni öyle yormuştu ki, uyusam bile yorgunluğumu atamamıştım. Sanki rüyada değil de gerçek hayattaydım.

"Tam kesin bir şey hatırlamadım. Tek gördüğüm kişi Aybars'tı." diye yanıtladım.

"Başka?"

Sessin sahibine baktığım da ellerini beline koymuş sabırsız ve sinirli haliyle bana bakıyordu. Başımı hayır şekilde salladığım da, o ise durmadı.

"Doğru söyle!"

"Hatırlamadım." dediğimde ise O, sinirle yeri tekmeledi. Onun tavırları karşısında Hanım Hatun:

"Oğlum!" diye ikazda bulunsa bile kendine hakim olamayacağını anlayıp otağı terk etti. Ne hatırlamamı istiyordu? Neydi benden istediği? Onun bu tavırlarına sinirlensem de farklı bir bakış açısıyla baktığım da bu kadar sinir ve öfkenin sebebini merak etmeden edemedim.

"Verdiğim ilaçları kullanmaya devam edesiniz. İnşallah yakında iyileşeceksiniz. Allah, Şafi ismiyle size şifa versin." diyen şifacı Akkaş Bey'e, odadaki Aybike ve Hanım Hatun amin, deyince ben de onlara katıldım.

"Ben de çıkayım iyice dinlenesin kızım."

Hanım Hatun'un ayağa kalmadan, "Mirza bana neden öfkeli?" diye sordum.

"Bilmiyorum. Ne kadar sorarsam da söylemedi. Demek ki bir şeyler bekliyor." dedi ve tebessüm ederek oturduğu yerden kalktı. Ben ise onun arkasından sessizce, benim hatırlamamı bekliyor. Peki ama neden?

"Allah'ım." diyerek iç çektim.

"Hümeyra Hatun?"

İsmimi seslendikten sonra döşeğin kenarına oturup bana bakan Aybike'ye baktım.

"Gerçekten başka bir şey hatırlamıyor musunuz?"

Derin bir şekilde içimi çekip, "Hatırlamıyorum. Söyler misin? Tam olarak benden ne hatırlamamı istiyorsunuz?" diye sinirlendim. O ise mahcup olmuş bir şekilde başını benden başka tarafa çevirince gözlerimi sinirle sımsıkı kapadım. Biraz fazla çıkıştığım için kendime sinirlenmiştim. Ortamın kasvetini dağıtmak için, "Aybars nerede? Onunla görüşmek istiyorum."

"O dışarıdadır. Otağda olması uygun olmazdı."

Söyledikleriyle başımı hızlıca salladıktan sonra oturduğum döşekten kalkıp toparlanmaya başlayınca Aybike'ye, "Ona, içeri gelmesini söyler misin?"

"Neden?"

Aybike'nin telaşlı haline kaşlarımı hafif kaldırıp baktım.

"Yani, Mirza Bey..." diye başlayan cümlesini bitirmesine müsaade etmeden.

"Sen çağır." dedim ve olayı hepten kapadım. Hatırlamadığım eski Hümeyra'yı umursamayıp rüyama devam etme gibi bir amacım olsa da önüme çıkan engeller buna izin vermiyordu. Bundan dolayı ilk başta önüme çıkan engelleri temizleyecek sonra ise rüyamın keyfini çıkaracaktım.

En son Hanım Hatun'un otağında idik ama gözlerimi benim kaldığım otağda döşeğimde gözlerimi açmıştım. Orada gelen giden olur diye buraya getirdiklerini tahmin ettiğim için pek umursamadım. Tek aklıma takılan benden nefret eden adamın neden bana merhamet göstermesiydi? Yere düşer düşmez hemen bana koşan oydu. Acaba otağa kadar beni taşıyan o muydu?

"Hümeyra."

Tanıdık sesin sahibiyle daldığım düşünce havuzundan çıkıp arkamı döndüm. Ela gözler ile çarpışan gözlerim gülümsedi ve ona baktı. Onun gözlerinde ise daha farklı bir yoğunluk vardı.

Bana doğru bir kaç adım atıp durdu. Bir adım daha atmak isteyen ayağının geri çekilişine gözlerim şahit oldu.

"Eyi misin?" diye sordu. Ona doğru başımı sallayarak cevap verdim. Benden defalarca kez kaçan gözleri birden gözlerimde durdu. İçim özlemle onun kalkanına sığınmak ister gibi coştu. Bu sıradan bir coşma değildi. Bu çok özel bir histi. Özlem içeren bir his...

Oturması için elimle koyun postlarından birisini elimle işaret ettim. O da oturduktan sonra karşısına ben diğer yanıma da Aybike oturmuştu. Onun çıkmamasını bir erkekle yalnız kalınmanın uygun olmadığına yordum.

"Bayılmadan önce seninle ilgili kısa bir anı gördüm."

Hiç uzatmadan söze girmem onu biraz şaşırtmış ve sevindirmişti. Devam etmememi beklediğini görünce lafıma defam ettim.

"Bir şeyden korktuğumu sana söylüyordum ve ağlıyordum. Sen ise beni korumaktan bahsediyordun ama ben, senin bile beni koruyamayacağını söylüyordum. Aybars ben neden korkuyordum?"

"Hatırlıyorum o günü."

Bağdaş kurduğu dizlerine kollarını yaslayarak başını eğdi.

"Söylemedin. Sordum ama söylemedin."

"O gün bir şey mi olmuştu? Veya seninle konuştuktan sonra?"

"O gün ne olduğunu bilmiyorum. Benimle konuştuktan sonra da..." Sözünü kesti ve bir an bakışlarını gözlerimle buluşturup geri çekti ve devam etti. "Bilmiyorum."

Onun bu duraksamasına, "Emin misin?" diye soru sordum. O ise aynı yanıtı vermişti.

"Biz ne kadar yakındık?"

"Hümeyra Hatun, neden bunları soruyorsunuz ki?" diye araya giren Aybike'ye sadece bakmakla yetindim. Kalbini kırmak istemiyordum ama sürekli ne yaptığıma karışılmasına alışık değildim ve bu durumu benim hoşuma gitmiyordu.

"Yürümeye başladığında yanındaydım. Düştüğünde elinden tutandım. Ağladığında seni mutlu etmeye çalışandım."

"Akrabam falan mısın?" Direk girdiğim lafımın üzerine ellerini birbirine kenetleyerek sıktı. Başını olumsuz bir şekilde salladıktan sonra bana bakmadan, "Hayır, obadaki bir balaydım."

"Anlıyorum." diyerek başımı salladım sonra devam ettim.

"Biz çok yakınmışız."

Onun yüzüne baktığımda gülümsemesi yüzüne yansıdı ve gamzelerini tekrardan bana sununca ben de refleks şeklinde gülümsedim.

"Sen bir gülün taç yaprağı (gülün kırmızı yaprakları), ben ise dikeniyim. Sen asaletinle dikkat çekerken ben, seni korumakla yükümlü bir alpim."

Söylediği cümle ile kısa bir sessizlik oluşmuştu. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir cümle almamıştım. Onun dedikleriyle gülümseyen yüzümde kalbimde sevinmeye devam etti. Ama bu sevgi sanki bir erkeğe duyulan sevgi değildi. Bu sevgi başka bir sevginin tarifiydi.

"Evet öyleydi. Aybars Bey'im hep sizin korumaya çalışırdı. Siz de onu çok sever hatta her seferinde Aybars abim nerede diye bana sorardınız?"

Aybike'nin anlattıklarıyla onun benim için ne kadar öneme sahip olduğunu kalbim tekrardan anmıştı. Gözlerimi açar açmaz adama direk ismiyle hitap etmem biraz garip dursa da bu durumu yürütmeye kararlı gibiydim.

"Seni unutmak istemezdim." diye lafa girdim. Bunu öyle söz olsun diye gerçekten tanımadığım kişiyi unutmak istemezdim.

"İlk beni hatırladın. Bu bana yeter de artar bile." Ela gözlerini bana sunduğu için ben de dişlerimi göstererek gülümsememi sunmuştum. Doğru düzgün insanla muhatap olmayan ve gözlerinin içine bakamayan ben adamın yanında gayet rahat olabiliyordum. Neyse ki rüyaydı, bu kadar yakın davranmam ve yakın olmam hiç bir sorun teşkil etmezdi.

"Hümeyra Hatun, yemek yiyemediniz. İlaç almanız lazım."

Aybike yemek yemediğimi hatırlatınca midem ise fırsatını bilip gürlemeye başlayınca kollarımı mideme sardım. Ama duyulmasını pek engelleyememiştim. Çünkü Aybars durumuma gülümsemişti. Sonra ise,

"Bana müsaade." diye kalkınca ben de onunla birlikte kalkıp, "Ne zamana kadar buradasın?" diye soru sordum.

"Yarın sabah gideceğim ama yine geleceğim. En yakın zaman da tekrardan yanında olacağım."

Dedikleriyle iyice içim şenlenmişti. Rüyama tat veren adamı bırakmaya hiç niyetli değildim. Belki rüyada olmasam içim bile bu kadar atak yapmam için beni desteklemezdi. Bir de haram mevzusu vardı. Ama zaten harama girecek kadar insanlarla bir yakınlık kurmadığım için haram mevzusu hep ikinci plan da kalıyordu.

Onu kapıdan geçirdikten sonra Aybike'de bana yemek getirmek için dışarı çıkmıştı. Otağda tekrardan tek başıma kalmıştım. Aybars'ı gerçekten sevmiştim. Bana bu kadar sevecen davrandığına göre belli ki çok yakındık.

"Yakındık ne Hümeyra. Tövbe estağfurullah. Rüyadasın kızım. Kaptırdın yine kendini."

Kapının açılma sesini duyduğum da başımı gelen kişiye çevirdim. Rüyamı hep sabote eden kişiyi görünce başımı ondan çektim. Neden rüyada evli bir kadın olarak gözlerimi açmıştım ki? Onu da geçtim neden eşim o olmak zorundaydı!

Koyun postumda oturmaya devam ederken o da gelip benim tam karşıma oturunca, yine bir kabusa adım atacağımı anlamıştım. Bir rahat koysaydı ne güzel olurdu. Rüyamın tadını istediğim gibi çıkarsam ne mutlu olurdum.

"Ne hatırladın?"

Ciddiydi ve bir o kadar da dikkatli. Bıkkın bir yüz ifadesiyle, "Seni görmedim. Seninle ilgili bir şey hatırlamadım."

"Ne hatırladın?" diye tekrardan sorusu yeniledi.

"Sen tam olarak neyi hatırlamamı istiyorsun?"

Eliyle başındaki şapkasını çıkararak avucunun içerisine aldı. Söylediklerim onu rahatsız etmişti. Aynı benim onu her gördüğümde hissettiğim gibi.

"Bir şeyler hatırlamıyorsan neden bana düşmanımmış gibi davranıyorsun?"

Dedikleri ile ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Sonra sinirden güldüm. Adam resmen benimle alay ediyordu.

"Gözümü açtığımdan beri, bana kötü davranan ve düşmanımmış gibi davranan sendin. Ondan dolayı sana olan tavırlarımı sorgulamaya hakkın yok. Benim baktığım gözleri sen de görseydin neden böyle yaptığımı sorgulamazdın..."

Sonra birden durdum. Beni dikkatli bir şekilde izliyordu. Tavırlarımı ve söylediklerimi test ediyor gibi bir hali vardı. Tabi ya hatırlayıp hatırlamadığımı test ediyordu. Kendini zeki zanneden bu adama ders vermenin vakti gelmişti. Aklıma gelen oyunla birden ellerimi başımın arasına aldım. Ve acı çekiyormuş ve bir şeyleri hatırlıyormuş gibi oyunun içinde karakter olarak görev aldım.

"Hümeyra?" diye adımı seslenen adama sadece inlemelerimle cevap verirken ellerini omuzlarımda hissedince bu oyunu bitirme kararı aldım.

"Akkaş Bey'e haber edeceğim." diye ayaklanan Mirza'ya, "Dur." dedim. İçimden kıs kıs gülen şeytanıma çak beşlik yapıp biraz toparladım.

"Bir şey hatırladım."

O ise oturmasıyla kalkması bir oldu ve bana dikkatli bir şekilde bakıyordu. Adamın bu kadar yakın olması ve dikkatli bakması oyunculuğumu ele vermeye el verişliydi. Ona çaktırmamaya dikkat ederek başımı daha da sıkı tutarak biraz ondan uzaklaştım.

"Ne hatırladın?"

Merakla bakan gözlere üzgün bir şekilde bakıp, "Demek beni bu kadar çok seviyordun."

Adamın yüzünün bir anda allak bullak olmasına gülerken içimden bir kırılma hissi hissettim. Bunun kaynağını bulmaya aldırış etmeden devam edecektim ki o:

"Ne?" diyebildi.

"Ne, ne?" diye yarı açık gözlerle sordum. O ise kaşlarını çatmış olayı analiz eder gibi bir hali vardı.

"Tam olarak ne gördün?"

"Destur var mıdır?" diye seslenen Aybike'ye ben cevap verdim. Normalde yapmadığım şeyleri rüyada yapınca içimdeki sessiz şeytan canlanmış gibiydi.

"Gel!"

Mirza, tekrardan aynı soruyu sorunca elimle başımı tutup mümkün olduğunca ona cevap vermeme hakkımı kullanacaktım.

"Bir şeyiniz mi var?"

Aybike koşarak benim yanıma gelmiş ellerini ellerimin üzerine koymuştu.

"Aybike Hatun, alplara söyle Akkaş Bey'i buraya getirsinler."

Aybike'nin elinden tutarak kalmasına müsaade etmeden, "Hayır, gerek yok. İlaçlarımı içersem rahatlarım. Artık beni rahat bıraksan."

"Tamam." dedi. Mirza, tamam dedi. Ben gitmez sanırken o şimdi otağdan çıkıyordu. Ellerim yüzüme kapatmış aralık olan parmaklarımdan onu gidişini izliyordum.

"Tuhaf."

"Ne tuhaf? İyi misiniz?" diyen Aybike'ye başımı salladım. Halime acıyıp gitmiş miydi? Ya hu bu adam hem nefret ediyor hem de bana nasıl iyi davranıyordu? Hem beni sevdiğini söylediğimde de tuhaf davranmıştı. Acaba birden fazla kişilik bozukluğu falan mı vardı? Birden fazla kişilik bozukluğu ile ilgili izlediğim filmler aklıma gelince yutkunmadan edemedim.

"İnşallah öyle bir şey değildir."

"Hümeyra Hatun, ne oldu? Yüzünüzün rengi falan da kaçtı."

"Öyle mi oldu?" dedim kıvranarak o ise başını sallamakla yetindi. Korkuyordum, uzaktan bakınca evet saçmaydı. Ama bir de benim neden korktuğuma kulak verin. Kabuslu rüyalar benim fobimdi. Ne zaman başladığını bilmiyorum ama bu fobim çocukluğuma kadar dayanıyordu. Öyle ki iki üç gün uyuyamıyor. Her uykuya daldığımda sıçrayarak uyanıyordum. Ne yazık ki buna bir çare bulamamıştım. Rüyamın güzel gitmesini en çokta bu yüzden istiyordum. Yoksa bir kaç gün uykusuzluk çekeceğim garantiydi.

"Yemeğinizi getirdim."

Bana uzattığı tepsiyi, elime vermeyi es geçip önüme koydu. Domates çorbası ve yeşil renginde ana yemek vardı. Bir yandan çorbamı kaşıklarken bir yandan da kaçmaktan vazgeçtiğim soruları sormaya başladım.

"Aybike, bana beni anlatır mısın?"

"Nasıl yani?"

Elimdeki çorbayı tepsiye koyup ona doğru döndüm.

"Ben kimim? Neyim?"

"Ama..."

"Aaa Aybike benim tarafımda mısın? Yoksa Mirza'nın mı? Böyle davranmaya devam edersen Mirza'dan önce ben seni yanımdan kovarım!"

Aybike yüzüme ciddi bir halde bakarken ben de ona aynı ciddilikle bakıyordum. Bir an karşımdaki kuzu kız, sinirli hale dönmüştü. Gözlerinden bunu çok iyi okusam da gardımı düşürmedim.

O benim yakınımdaki kişiydi. Bu kadar şeyi benden saklaması yakın arkadaşa hiç yakışmazdı. Şahsen ben, bana zarar gelse bile karşımdaki insanı seviyorsam her şeye göğüs gererdim.

"Yemeğiniz burada ilaçlarınız ise." Cebinden şişe çıkararak tepsiye koydu. "Şişeden sadece üç yudum içeceksiniz. Ama yatmadan önce için. Şimdi ben çıkayım." dedi ve konuşmama müsaade etmeden çadırdan çıktı. Onu kırmış mıydım?

...

Artık çadırdan çıkmamam da bir sorun olmadığı için elimdeki tepsiyi bırakmak için dışarıdaki bir kadını durdurdum. O ise direk elimden tepsiyi alıp kendisi götürmek isteyince ben de direk ona uzattım.

"Bu obada bir Bey Hatun'unu olsan bile hizmet edilmez!"

Tepsiyi kendime çekip başımı gelen sese yani sağa doğru çevirdim. Aslıhan yani Mirza'ya sevdalı olan kadın ellerini arkada birleştirmiş, gözlerini kısarak bana meydan okuyordu. Karşımdaki kadın, gelen kişiye başıyla selam verdikten sonra bekleyeme devam etti. Hatta bu durumu fark eden bir kaç kadında durmuştu.

"Ben de bana hizmet edilmesini sevmem. Yerini sordum ama kendisi rica edince ona verecektim."

"Yeri şu iki çadır arkasındadır. Koca kazanlar yanmaktadır."

Parmağı ile işaret ettiği yere gözlerimi çevirdim. Etrafı aydınlatmak için yanan meşelerin yardımı ile nereyi gösterdiğini gördüm.

"Sağ ol." diye samimi olmayan bir gülüş sergileyerek işaret ettiği yere doğru yürümek için adım attığım anda yine sesini duydum.

"Hatırlamazsın diye söyleyeyim. Çanakları da orada yıkarsın."

Dönüp ona tekrardan tebessümü sunup ilerlemeye başladım. Sinirlerim tepeme çıksa da arkadan konuşan kadınların sesiyle içim az da olsa mutlu olmuştu. Resmen beni övüyor, Aslıhan'ı ise gömüyorlardı. Az önce sergilediğim tavır insanlar bana iyi desin diye değil, Aslıhan Hatun'a acıdığım içindi ve göz göre göre olmayan bir aşk üçgeninde kaynayıp gitmek istemememdi.

Çadırların arasından sıyrılıp sonunda mutfak benzeri bez çadırın etrafında dizilmiş kazanları gördüm. Beni gören kadınlar oturdukları yerden kalkıp, "Hoş geldiniz. Hümeyra Hatun." diyerek beni sevecen bir şekilde karşıladılar. Ben de onlara gülümseyerek, "Hoş buldum. Bunları," elimdeki tepsiyi onlara gösterdim. "nerede yıkayabilirim?"

İçlerinden bir kadın hemen atılarak elimdeki tepsiyi almak istedi.

"Siz bize verin, hallederiz." dese de onun almasına müsaade etmedim. O da benim ısrarıma karşı bulaşıkları yıkadıkları yere beni yönlendirdi.

İki tane demirden yapılma büyük leğenin önünde çıkan dumanlara öylece baktım. Ellerim daha yeni iyileşmeye yüz tutmuşken şimdi kaynar sularda bulaşığı nasıl yıkacaktım? Şimdi gidip kadınlara 'Ellerimin yara olduğunu unutmuşum siz yıkar mısınız?' da diyemezdim. Ne kadar içimden rüyadayım yapabilirim desem de çekinmemi üzerimden atamıyordum. Bu da en çok insanlara karşı uzak yaşamamdan dolayı kaynaklanıyordu. Bir kimseden bir şey istemeye utanırdım. Öyle ki canım acısa bile başkasının yanında acıyor, diyemezdim. Evet normal değildim. Ama bunu atamıyordum. Sanki canımın acımasını söylemek benim için utanç verici gibi bir şeydi. Bu durumu Aybike ve Akkaş Bey'de de hissetmiştim. Sadece acımın utancını kafaya takmama fırsat olmamıştı.

Beklemenin bir faydası olmayacağını düşünerek bismillah diyerek tepsiyi tahta masaya koydum. Yere çömelerek ilk bardağımı köpüklü suya daldırdım. Hem yıkıyor hem de ellerime üflüyordum. Aslında acı hissetmem gerekti çünkü sadece kendi kendime zarar verdiğimde canım acımıyordu. Ama şimdi acı hissetmem yeni soruların oluşmasına yol açtı. Acaba istediğim zaman kendime zarar verdiğimde mi canım acımıyordu. İçimdeki isteksizliğe bakarsam bu yürüttüğüm hipotezim teori yerini alabilirdi.

Kadınlara arkamı döndüğüm için şu an için kadrajımda kimse gözükmüyordu. Ben de gayet güzel güzel bir bulaşık uğruna ellerimi yakıyordum.

"Bari bir su soğuk olsaydı mübarekler." diye huylanarak son bulaşığı masaya koydum. Ellerimin üstü kızarmışken avuç içlerim alev alev yanıyordu. Öyle ki yeni oluşan derilerimin bir kısmı soyulmuştu. Ellerimi geriye saklayarak kadınlara selam verip onların yanından ayrıldım. Hızlıca otağıma doğru yürüyüp aynı hızla içeriye geçtim. Kapının kapanmasıyla ellerimi sallamaya acımı dışarı vurarak inlemeye başladım. Ama geçecek gibi değildi. Aybike'de küsüp gittiği için ona da danışamıyordum. Bir ümit ilaçları koyduğu yerden merhem bulurum ümidiyle ellerimi üfleye üfleye kapı halıyı geçtim.

"Aman!"

İçimden de bir bismillah çekerek odanın bir köşesinde kurulmuş Mirza'ya baktım. İnsan bir ses verirdi. Ama nerede? Belli ki yine uyumak için gelmişti. Ama ellerim ne olacaktı?

"Oturmayacak mısın?"

Söylediklerinde haklılık payı vardı. Çünkü odaya girdiğimden beri hiç konumumu bozmamıştım. Ama ellerin sızısı da feci yakıyordu. Yanma hissini azıcık bastırdığı için üflemeye devam etmeliydim. Ama onunla aynı odada bunu yapmak istemiyordum.

"Hümeyra?"

İsmimi söylemesini duyduğum da tekrardan gözlerimi ona çevirdim. Işığın vurması ile beyaz teni tam gözükmese de şahin gözlerindeki siyahlık çok belirgindi. Bağdaş kurmasına sebep olan bacağına dik duruşunu bozmadan kolunun dirseğini koydu. Şapkası yanında ve her zamanki kılıcı belindeydi.

"Şey ben çıkayım." direk hemen kapı halıdan çıkarak diğer odaya girdim. Ve hiç durmadan sızlayan ellerime içimdeki havayı boşalttım.

"Eline ne oldu?"

"Ne ara geldin sen?" diyerek şaşkınlığımı dile getirdim. Sırtımdan uzanıp ellerime bakan kişiden hemen uzaklaştım. Ellerim yüz hizamdan yan tarafıma indirdim oradan da arka tarafıma sakladım.

O ise saklamaya çalıştığım ellerimi çoktan sobelemişti. Ama bir atakta bulunmadan bana bakıyordu. Bu kadar dikkatli bakmasının sebebini sinirli halimle sormak isterdim. Ama ellerim cayır cayır; amanına dostlar yanıyorum.

"Yok bir şey."

Yansam bile en son su isteyeceğim kişi sensin Mirza Bey! Canım acıyor evet ama ölümcül değil elhamdülillah. Rüyadasın Hümeyra bu acılar gerçek değil. Sadece gerçek değil.

"Uzat bakayım." Bu kadar sakin davranmasını iki yüzlü bir kişiliği olmasına yorarak.

"Hayırdır şimdi de melek olmaya mı karar verdin?"

Evet gözlerinde tekrardan o nefret tohumlarını ve asiliğini görmüştüm. İşte sen busun Mirza! İki yüzlü davranma! Çünkü en nefret ettiğim şeylerden birisi de bu! Aynı senin her zaman önüme koca bir taş gibi çıkmandan nefret ettiğim gibi bu ani kişiliğinden de nefret ediyorum.

"İnsan olmak için melek maskesini yüzüme takmaya gerek durmuyorum."

Dediklerine cevap vermek için ağzımı açtım lakin bu açış ellerime hava gitmesi içindi. O da ellerimin halini görür görmez:

"Ne yaptın yine be Hatun! Bir rahat durmazsın!"

Ellerime bakmak için bana yaklaştığı için aramızda bir adımlık mesafe vardı. Bana Hatun demişti. Bu kelimeyi çok kaba bulan ben neden adama öyle tuhaf bakıyordum. İçim bir acayip olurken niye acımı görmesinden utanç duymuyordum?

"Saçmalık!"

Diye yüzüne söyledim. Hay söylemez olaydım. O gözler bana niye dönmüştü? Sinirli bakmayan şahin sözler... Hem ben niye böyle saçma sapan ama güzel olan şey içimden akıyordu.

Mirza'nın davranışları ile içimde hissettiklerim. Beni açık gördüğü zaman anlamlandıramadım göz yaşlarım. Şimdi ise üzerinde durmadığım hislerim şimdi derinden bana vurgun yapmıştı.

Ben değil, eski Hümeyra Mirza'yı seviyordu.

Selamünaleyküm...🥰

⭐Bölüm hoşuna gittiyse yıldıza tıklayabilir misin?

💭Kısa dahi olsa bölüm hakkında düşüncelerini dile getirirsen beni çok mutlu edersin.

Loading...
0%