Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kısa Bir Anı

@lilyum_cicegi

"Hümeyra" dedi yanağındaki gamzesini çıkartıp gözlerimin içine sunarak. Ben ise aynı şekilde ona gülümseyerek, başımı hızlı bir şekilde salladım. Rüyama resmen tat gelmişti.

"Seni çok merak ettim ama göstermediler neyse şimdi sen iyisin, karşımdasın." dedi sevinçli yüzüne buruk bir gülümsemeye bırakarak elini kolumdan çekti.

"Seni rahatsız ettim özür dilerim." dedi ve bir adım geriye çıktı. Bu adamın nesi vardı? Daha doğrusu kimdi? Onun tavırlarına öylece baktım. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir pot kırarım, yanlış bir şey söylerim diye heyecandan susmayı tercih ettiğim sırada Aybike geldi.

"Aybars Bey'im!"

Hali ve tavrı; huzursuz ve tedirgin ediciydi. Karşımdaki adam yani Aybars Bey, Aybike'ye başıyla selam verdikten sonra gözlerini tekrardan bana kondurunca utanıp gözlerimi geri kaçırdım. Tekrardan ona bakmak istesem de bu sefer o bana bakmıyordu. Yüzünde üzgün bir hal takınarak, "Ben gideyim." dedi ve arkasını dönüp ilerlemeye başlayınca Aybike'de, "Hadi Hümeyra Hatun!" dese de onun arkasından gitmem gerekirken, adamın arkasından koşup parmak uçlarımla omuzuna dokundum. O ise yavaşça arkasını dönerken beni görünce yüzünde sevinçli bir hava belirdi. Belli ki beni yakından tanıyordu.

"Şey..." diye başlayan dilime vurmak istedim. Asil bir şekilde giriş yapmak varken neden bir insan şey der ki?

O ise tavırlarıma hafifçe gülümseyerek, devam etmemi beklercesine sesini çıkarmadı.

"Kusura bakma ama ben seni tanımıyorum." dediğimde yüzünde gördüğüm hayal kırıklığı ile öylece kalakalmıştım.

"Bu kadar mı nefret ettirdim kendimden. Ben sana bir daha yaklaşmam ama..."

"Hayır, dur." diyerek ellerimi de durması için ön plana çıkardığım için yüzümü kapatacak örtüde ortadan kalkmıştı. Rüzgarın hafif esintisi yüzüme değdi.

"Ben havsalamı kaybettim. Yani seni gerçekten hatırlamıyorum."

Söylediklerim ile kaşlarını çatmış bana anlamıyormuş gibi bakıyordu.

"Nasıl?" diyebildi sadece. Belli ki söylediklerim ona saçma gelmişti. Ben ise onun bu tavırlarını biraz olsun yatıştırmak için, "Nasıl oldu bilmiyorum ama hiç kimseyi ve burayı tanımıyorum."

"Hümeyra Hatun."

Aybike'nin bu kadar telaşlı ve tedirgin tavırlarını anlamlandıramayarak sadece ona baktım. Mirza onu bu kadar mı korkutmuştu? Beni ölümle korkutan insan kim bilir neler yapmazdı. Rüyamda bile böyle bir pislik görmekten iğreti olup yüzümü buruşturdum.

"Nasıl oldu?" diye sorduğunda benim yerime Aybike cevap vermişti.

"Saldırı anında başını vurmuştur Bey'im."

Söyledikleri ile aklımda soru işaretleri dolaşmaya başlamıştı. Ondan dolayı iç düşüncelerimi dışarıya yansıtmış sesli bir şekilde:

"Saldırı mı? Ne saldırısı?"

Aybars'ta aynı benim gibi Aybike'ye bakınca kızın eli ayağı birbirine dolaşmaya ne diyeceğini bilemeyerek kem küm etmeye başlamıştı. O sırada Mirza'nın, Aybike'yi tembih edişini hatırlayınca:

"Neyse daha..." diye ortaya laf attım. Benim bu halimi gören Aybars bana dönüp tebessüm ederek:

"Şimdi iyisin değil mi?" dediğinde başımı olumlu bir şekilde salladım.

"Beni hatırlamıyorsun ama elimden ne geliyorsa hatırlaman için yardım edeceğim."

"Teşekkür ederim. Ama çok eski ile ilgilenmiyorum. Şu anki durum benim için daha eğlenceli."

Aybars ise halime gülümseyerek yanıtladı. Ne o geri adım atıyordu ne de ben. Öylece kalmış duruyorduk. Zaman işliyordu ve Mirza'nın otağdan çıktığımız haberi belki de ona varmıştı. Aklımda kurduğum planları hatırlayıp:

"O zaman müsaadenle." diyerek başımı hafifçe sallayarak ona selam verdim. O da başını salladıktan sonra arkamızı dönerek hızlıca yürümeye başladık.

"Aybike kimdi o?" diye nefes nefese sorsam da Aybike cevap vermemiş aksine hızını daha fazla artırmıştı. Onun bu kadar hızlı yürümesinin sebebi otağa yakın olmamızdı. Şimdilik adamın kim olduğunu bırakıp onu takip etmeye devam ettim. Aybike'ye çarşı tarafını görmek istediğimi söylediğim için bir an önce oraya varmaya çalışıyorduk. Ama Aybike'nin telaşlı hallerine canım sıkılmaya başlamıştı.

"Aybike, lütfen biraz sakin olur musun? Mirza, dışarı çıktığımı zaten öğrenecekti. Merak etme sana bir zarar gelmesine müsaade etmem."

O beni durmuş dinlerken bir kaç adımda yanıma gelerek yüzümü kapattı ve bana tebessüm ederek tekrardan az çamurlu yolda ilerlemeye başladık.

İleride tüten dumanlar yemek pişirildiğini, uzaktan gelen ritmik seslerin kılıç veya başka bir alet yapıldığına işaretti. Çarşıya girmeden bir kaç ötede halı dokuyan kadınları görünce merakla, "Aybike şuraya gidelim."

"Ama hatunlar sizi tanır."

"Tanısınlar, tanımasalar zaten saçma olur. Ne de olsa bir Bey karısıyım." dedim sırtımı dikleştirerek. Aybike bu durumuma kaşlarını yukarı doğru kaldırırken, ben ise Bey'imin Mirza olduğunu hatırlayınca boğazımdan hayali bir kusma isteğini durduramamıştım.

Emin adımlarla kadınların oraya doğru gitmeye başladım. Benim çadırdan çıkma amacım obayı terk etmek değil, etrafı inceleyip keşfetmekti. Eski yani benim bilmediğim Hümeyra'yı kadınlar elbette görmüşlerdi. Ondan dolayı beni tanıyacaklarını zaten önceden biliyordum. Ama yine de tedbiri elden bırakmamak için yüzümü örtmeyi sürdürüyordum.

Yavaş yavaş bize uzakta olan kadınların yanından geçmeye başladım. Bir makine misali hızlı hızlı halı dokuyorlardı. Az önce yanından geçtiğim kadın taramalı makine misali ipi sıkıştırıyor kesiyor ve düğüm atıyordu. Halı dokuyanların diğer tarafında ise yünü iplik haline getiren kadınlar vardı. Turuncu, mavi, kırmızı, kahverengi ve siyah renklerini seçebilmiştim. İpler hazır olarak gelmediğine göre bunlar daha önceden yıkanmış ve renkleri verilmişti. Onlara uzak yürüyorduk. Lakin bir kaç kadın başını çevirip bize baksa da tekrardan işlerine konsantre oluyorlardı. Kimseyi tanınmadan bu halı dokuma alanından çıkacağımı zannederken Aybike'yi bir kadın sesi durdurunca ben de durdum.

"Aybike Hatun."

Kelimelerin sahibine bakmak için sağ omzuma doğru başımı çevirdim. Asil duruşu ve bakışları ile sıradan bir kişi olmadığı belliydi. Giydiği mavi kıyafetler gözlerini tam ortaya sermiş, şapkasından ki zarif süsler tenin de güzellik katmıştı. Aybike'nin izin vermediği şapka stilinden o da takmıştı ve gayet süslü giyinmiş güzelliğine bir renk daha katmıştı.

Kadın gerçekten çok güzeldi. İtiraf etmem gerekirse benden kat be kat güzeldi.

"Aslıhan Hatun." diyerek baş selamı veren Aybike'ye baktıktan sonra bakışları bana doğru döndü. Sorgulayıcı bakışlar altında, "Bu hatun kimdir?" diye sordu.

Aybike'ye baktığım da yine 'ne demeliyim' telaşesine düştüğünden kıza daha fazla kalp krizi geçirmemek için devreye ben girdim. Yüzümdeki örtüyü indirmeye başladığım da Aslıhan'ın yüzündeki tebessümün silindiğini geriye ciddi ve sinirli yüzünü bıraktığını gördüğümde kadın çok güzel, ama benimle bir derdi olduğunu anlamıştım. Gözümü bu rüyada açar açmaz etrafımdaki insanların yüz ifadeleriyle bana nasıl bir his beslediklerini çok şükür anlıyordum.

"Hümeyra Hatun, sizin burada ne işiniz vardır?" dedi sinirle ve sonra devam etti.

"Siz bir Bey Hatunusunuz ona göre davranasınız. Sadece kendinizi değil, Mirza Bey'in önemini de düşürürsünüz."

Söylediği son kelimelerle kaşlarımı yukarı kaldırarak kadına alttan bir gülüş gönderdim. Ne kadar güzel ve asaletli olursa olsun, benimle böyle üsten konuşursa bunu bedelini ödetirim keza öyle de yaptım.

"Kim bu kadın?"

Karşımdaki kişinin önemsiz olduğunu gösterir bir tavırla; elimle, onu Aybike'ye gösterdikten sonra Aybike yerine yine o devreye girdi. "Bir Bey eşine böyle tavırlar yakışmaz. Bu nasıl bir konuşmadır!"

Bu kadının derdi belliydi. Derdi ben değil, Bey'di yani Mirza. Bir insanın sevgisi bir ben, gibi belli olur sözü o kadar doğruydu ki...

Onun beni insanlar içinde üsten üste konuşup küçük düşürmesine karşı ben ona bir adım atarak yaklaştım ve kimse duymasın diye sessiz bir ses tonuyla:

"Bir Bey karısına dil uzatmak kimsenin haddi değildir. Hele ki Mirza'ya sevdalanmış bir Hatun'un." dedim ve geri çekildim. Yüzündeki o acı ifadeyi görünce gönlüm az sızlasa da onun birden değişen bakışları altında kendime gelmiştim. Kadının gözleri öyle kıskanç ve öfke doluydu ki ürkemeden edemedim. Mirza yüzünden şu kadından zarar görürsem işte buna çok ağlardım.

"Hümeyra Hatun, Allah'a çok şükür sonunda toparlanmışsınız."

Tanımadığım sese döndüğümde bilmediğim bir sima ile karşılaşmıştım. Ve şimdiden ateşim yükselmeye başlamıştı. Kadına tebessüm etsem de etrafım yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayınca içten içe rahatsız olmaya başlamıştım. Kadınların tebrikleri havada uçuşurken yüzümde tebessüm olsa da avuç içlerim titremeye başlamıştı. Etrafta sorular dolaşırken kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Karşılaşmak istemediğim durum öyle içime yerleşmişti ki, rüyamda bile etkisini sürdürüyordu.

"Hanım Hatun hoş geldiniz. Neşemize neşe kattınız!"

Kadınlar etrafımdan çekilmemiş sadece uzun bir koridor oluşturmuşlardı. Koridorun bir ucunda ben diğer ucun da ise obadaki kadınların reisi duruyordu.

Sesli bir şekilde yutkunduktan sonra kadının üzerime doğru geldiğini görünce daha tuhaf hissettim. Ama bir yandan da kadına ister istemez hayranlık duyuyordum. Ben lider olabilecek vasıfta bir kız değildim, ama bunu taşıyan insanları görünce hayranlık duyuyordum. Aynı Hz. Hatice annemizin ticaretteki üstün zekası gibi... onca erkeğe karşı Mekke'de en büyük ticaret kervanına sahipti.

"Rabbim'e hamdolsun sonunda kendine geldin, kızım." dedi bana tebessüm ederek. Bir adım atarak yanıma geldi ve omuzlarımdan tutarak beni sevecen bir tavırla kendine çekip sarılınca ben de ona sarıldım. Hanım Hatun'da aynı benim gibi giyinmişti. Sade ama asildi. Nasıl böyle olmayı başarıyorlardı? Onun gibi asil duruşlu olmak isterdim. Kıyafetiyle dikkat çeken değil, konuşmasıyla, fikirleriyle ve duruşuyla dikkat çeken bir kadın.

Hanım Hatun'un şu an bana sevecen davranması aklımda soru işaretlere sebep olmuştu. Çünkü ilk çadıra geldiği zaman bana bu kadar yakınlık göstermiyordu. Bu işte bir şey çıkacak gibime geliyordu. Hadi hayırlısı.

Hanım Hatun, yavaşça kolumun birini çekerken diğerini sırt tarafımda tutmuştu. Etraftaki kadınlara bakıp bir şeyler anlatıyor hem de gülümsüyordu. Benim ise dikkatimi Aslıhan Hatun çekmişti. Benim karşımda kirpiyken şimdi Hanım Hatun'un yanında kedi gibi uysal davranıyordu. Bu duruma sırıtırken Hanım Hatun'un bakışlarına yakalanıp ciddiyetimi korudum.

"Gel kızım benim otağıma geçelim." dediği anda kaçmak için bir şeyler düşünsem de, düşüncelerimin bir faydası olmayacağını anlayarak, ondan bir adım geride takip etmeye başladım. Aybike'ye baktığımda onun da endişeli gözlerini görünce biraz rahatlatmak umuduyla ona gülümsedim. Aybike benim yanımda yürürken, Hanım Hatun'un diğer yanında Aslıhan Hatun yürüyordu.

Biz yürümeye devam ederken Hanım Hatun, elinde sepeti ile yürüyen bir kızı yanımıza çağırdı. O da hemen gelip başıyla selam vererek:

"Buyurasınız Hanım ana."

"Alplerin yanına git ve Mirza'nın otağıma gelmesini söyle."

Dedikleri ile içim sıkılmaya başlamıştı. Bu kadının beni otağa çağırıp sevimli davranma tavırlarının altındaki sebep belli olmuştu. Resmen rüyam huzurlu değil aksine düşmanlarla çevirili idi. İçimde yaşadığım duygular yüzünden yüzüm, sinirli ve ciddi bir hal almıştı.

Onlar yürümeye devam edince nedense bir zorunluluk varmış gibi onu takip etmeye zorunda kalıyordum. Rest çekip onu takip etmeye bilirdim. Ama belki bunu yaptığım için sıkıcı rüyam kabusa sebep olabilirdi.

"Kızlarım siz burada kalasınız."

Hanım Hatun'un söyledikleriyle Aybike ve Aslıhan onun dediklerini onaylayıp otağın dışında kalırken biz de içeriye girmiştik. Ben kapının beş adım ötesinde dururken Hanım Hatun çoktan odanın başındaki heybetli posta kurulmuş ciddi yüz ifadesiyle gözlerini bana dikmişti. Ben ise onun bu dikkatli bakışları altında rahatsız olup gözlerimi otağ turuna çıkarmıştım. Benim kaldığım otağdan büyüktü ama hemen hemen aynı tarzdaydı.

"Etrafımızda öyle bir fitne ateşi var ki..." diye başlayan sözlerin sahibiyle göz göze gelip.

"Anlayamadım." diye sordum. O ise eliyle yere dizilmiş koyun postlarından ona en yakını işaret ederek, "Oturasın." dedi. Ben de orta hızlı işaret ettiği koyun postuna oturdum. Başımı sağa çevirip hafif kaldırarak ona baktım. Başını içindeki düşüncelerin derinliğini kanıtlar gibi salladı.

"Okçular Obası'nı fitne ateşi sardı ve bu ateşi söndürecek, karanlığı def edecek kişi de sensin."

"Ben dediklerinizden hiç bir şey anlamıyorum." deyince dizine koyduğu elini durmam için kaldırdı ve:

"Sabredesin."

Sabretmemi söylese de bir an önce bu otağdan çıkmak ve istediğim şeyi yani rüyamın tadını çıkarmak istiyordum. Ama bir türlü buna izin vermiyorlardı.

"Bir an önce geçmişi hatırlamaya çalış ve obayı bu fitnelikten kurtar. Yoksa ne sen mutlu olabilirsin ne de bu obadakiler."

Ben de başımı olumlu bir şekilde salladıktan sonra kadının ciddi bakışlarına maruz kalsam da ne yapabilirdim ki? Rüyamda başka bir yere düşmüş bilmediğim şeyleri habire hatırla, hatırla diye diretiyorlardı.

"Destur var mıdır?"

Kapının öteki tarafından gelen tanıdık sesle içim daha fazla sıkılmıştı. İçimdeki his istenmediğin bir davette oturmak gibi bir şeydi.

"Gelesin."

Kapı açıldı podyum ışıkları yandı, o adımlarını içeri doğru atarken kaşları çatıldı çünkü kırmızı halısı yoktu. Ben de onun bu şımarık tavrına gözlerimi devirerek cevap verdikten sonra podyum ışıklarından rahatsız olup başımı önüme çevirdim.

"Buyurasın oğlum."

Hanım Hatun'un bir yandan söyleyip bir yandan da işaret ettiği koyun postuna surat asmadan edemedim. O gelip karşımdaki koyun postuna kurulduğunda ben de başımı önüme eğip pelerine benzer kıyafetimin iplikleri ile oynamaya başladım.

"Beni çağırmışsın ana."

"Sazlık Obası'ndan misafirlerimiz gelmiştir. Hümeyra'da kalktığına göre hep beraber yemek yiyelim dedim."

"Hümeyra'yı sen mi buraya çağırdın?" dediğinde Hanım Hatun devreye girmeden ona gülümseyerek.

"Hayır, yolda karşılaştık."

O ciddi ifadeyle bana bakarken ben kaşlarımı kaldırarak tekrardan zafer gülümsememi sergileyip Hanım Hatun'a başımı çevirdim. O ise bizi anlamaya çalışır bir halde:

"Oğlum."

Hanım Hatun'un seslenmesiyle, "Bu sizin çocuğunuz mu?" diye sordum şaşkınlıkla. Çünkü kadın diri gözükse de yaşının büyük olduğu ortadaydı. Emin değilim ama Mirza'da benden anca iki üç yaş büyüktür.

"Ya sabır." Kısıkta olsa onun sesini duyduğum da kaşlarım tekrardan çatılmıştı. Hanım Hatun ise hafif gülme sesini duymuştum.

"Yanlış bir şey mı sordum?" dedim somurtarak. Hanım Hatun ise gülümseyerek," Yok kızım konuşma şeklin biraz tuhaftır ondan güldüm."

Halbuki gayet kibar sormuştum. Niye şimdi komik duruma düşmüştüm ki? 'Bu sizin oğlunuz mu?', 'Bu sizin balanız mıdır?', 'Hanım Hatun, Mirza Bey sizin oğlunuz mu?' Kafamda kelimeleri karıştırıp anlamlı cümleler kurmaya çalışırken Hanım Hatun'un söyledikleriyle düşüncemi yarıda kestim.

"Mirza benim torunumdur."

Gözlerim karşımda duran adama gitse de o, kolundaki iplikleriyle ilgileniyordu. Onun ailesinden sadece Hanım Hatun ile tanışmıştım. Peki annesi, babası, kardeşi neredeydi? Aklıma soru işaretleri gelse de sormak istemedim. Onun ailesinden ve ondan bana neydi?

Hanım Hatun oturduğu yerden kalktığı gibi Mirza'da kalkmıştı. Yaptığı hareketin aynısını yapmak istemesem de nenemden öğrendiğim nezaket kurallarını çiğneyemezdim. Bundan dolayı ben de oturduğum yerden kalktım.

Hanım Hatun eliyle oturmamızı işaret ederek, "Hanımlara söyleyeyim yemekleri getirsinler sonra da misafirleri soframıza buyur ederiz. Mirza sen burada kal."

Son cümlesinde bana karşı bir şüphe tohumu mu vardı yoksa bana mı öyle gelmişti anlayamamıştım. Rüyada iyice paranoyak olmuştum. Neyse ki Mirza'ya kal demişti, bana değil. Ondan dolayı ben de onu takip edecektim ki, "Sen de burada kalasın." dedi ve tahta kapıyı açıp çıktı.

Beni resmen kör kuyulara atıp, oradan çıkmamam içinde ipi de alıp götürmüşlerdi. İçimdeki sıkıntıyı yüzüme vurmamaya dikkat ederek bu sefer onun karşısındaki koyun postuna değil, ondan iki sıra sonra koyulan koyun postuna oturdum ve yüzümü kapıya döndüm.

"Sana otağdan dışarı çıkman yasak demiştim."

Ciddi ses tonu örtümden kulakların içerisine rahatsız olacağım bir şekilde ilerledi. Ben de ona:

"Kabul ettiğimi hatırlamıyorum."

"Hümeyra!" dedi ve odada sesi az da olsa yankılandı. Bu da neydi? Bağırarak çağırarak üzerimde baskı kuracağını falan mı zannediyordu! Sinirle yerimden kalkarak ona doğru döndüm. O ise bana oturduğu yerden siyah rengindeki şahin gözleriyle bakıyordu.

"Ben senin kölen değilim. Hatırlamadığım şeylerin sorumluluğunu üzerime yüklemen bir oba Bey'ine yakışır mı?"

O da söylediklerimle ayağa kalkıp karşıma geçti ama aramızda mesafeyi tutturabilmişti.

"Senin yaptıkların karşısında bu kadar rahat bir şekilde dolaşabiliyorken, yemek yiyebiliyorken, hatta ve hatta yaralarına şifacı bile bakılıyorken bu sinir ve öfke neden?"

"Ne yaptım bilmiyorum! Hatırladığım zaman biletimi kesersin olur biter!" Ellerim yumruk yumruk olsa da dolan göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Daha önce bir erkek tarafından bu kadar sıkıştırılmadığım için içim hayli duygusallıkla doluydu.

O ise ciddi yüz ifadesi biraz olsun azaltmış, "Ne?" demişti. Onun bu tepkisine gözlerimi devirip, "Ne ne?" diyerek kollarımı göğsümde bağladım.

"Bilet kesmek?" dedi kaşlarının çatmayı sürdürerek. Sorduğu soru ve yüzündeki ciddiyetle yüzüm az yumuşamış gülmemek için kendimi geri tutsam da mimiklerim yaramazlık yapıyordu.

"Yani hatırladığım zaman ne yapmak istiyorsan yaparsın demek istedim." dedim. Açıklamamı dinledikten sonra gözlerini gözlerimle kısa bir an buluşturdu ve geri çekti.

"Destur var mıdır?" dışarıdan gelen sesle ilk ben cevap verdiğim için Mirza, "Ben buradayken sen neden cevap veriyorsun?"

"Niye cevap vermeyeyim? Ha sen vermişsin ha ben ne fark eder?"

Omuzlarımı ona karşı silktikten sonra kızların serdiği sofraya gidecektim ki kolumdan tutarak beni yanına çekti. Kısık sesle, "Nereye?" sorduğu soruyla iyice bu adamın kafayı yediğine mühür bastım.

"Biraz canım sıkıldı otağın içinde yürüyeyim dedim."

Ben de onun gibi kısık sesle konuşurken samimi olmayan tebessümle ona baktım. O ise yüzümde tekrardan arayışa çıkmıştı. Sonra yüzünü sağ omzuma doğru eğdiğini görünce, "Ne yapıyorsun?" diyerek geriye eğilmiştim. O kolumdan tutmasa dengemi kaybedip yere düşme ihtimalim vardı.

"Çekilsene be!" diye sinirlenip söylerken onu siyah şahin gözlerine baktım. Onun bana yakın durmasından hoşlanmamı anlamış şimdi ise koz olarak kullanıyordu. Beni sinir ettiği için böyle intikam alıyordu. Yoksa sinir küpüne dönüşmüş bana böyle sinsi gülümsemesinin başka bir açıklaması olmazdı. Sinsi gülümsemesi bile bana olan nefreti etrafa saçıyordu.

Hafif öksürük sesiyle birden eğildiğimiz yerden toparlandık. Kadınların gülüşmeleri ve bana olan ima bakışları altında ezilmemek için tuttuğu kolumu bir çırpıda çektim.

"Kadınlar senin yüzünden yanlış anladılar." dedim onun tavırlarına huylanarak. O ise hiç umursamaz davranınca hayatımda yapmadığım bir şeyi yaptım. Ayağına sert bir şekilde bastıktan sonra kadınların yanına doğru koştum. Pilavı karıştıran Aybike'yi görünce direk onun yanına gittim.

"Hümeyra Hatun." dedi tebessüm ederek. Ben de ona aynı şekilde tebessüm ettim ve yanına oturdum. Gözlerimi ondan farklı yöne çevirdiğimde Aslıhan Hatun'un üzgün ve sinirli bakışları ile karşılaştım. Ama o hemen bakışlarını benden çekmişti. Az önce mutlu duygusunu işleyen sahte tabloyu görmüş olmalıydı.

Mirza'ya hiç bakmadan öylece yemek yemek için bekliyordum. O sırada herkes oturduğu yerden ayağa kalkınca ben de kalktım.

"Buyurasınız." diyen Hanım Hatun'un getirdiği kişilere baktım. Tek bir kişi vardı. Bu da sabah karşılaştığım Aybars'tı.

"Bu Aybars değil mi?" diye sordum Aybike'ye. Onun Aybars olduğunu bilsem de benim amacım onun hakkında bilgi toplamaktı.

"Evet, Sazlık Obası'ndan yani senin obandan." deyince şaşırarak kaşlarımı kaldırdım. O zaman selam vermem tuhaf karşılaşmazdı. Mirza'nın bilekten tokalaştığını görünce ben de ona doğru adım atıp, "Hoş geldin Aybars." dedim tebessüm ederken. Mirza, "Sen onu hatırlıyor musun?" diye sorarken Hanım Hatun, "Birbirinizi yakından tanır mısınız?" diye sormuştu. Ben ağzımı açmadan Aybars Mirza'ya dönerek, "Onunla çok fazla yakınız bundan dolayı olabilir." deyince otağdaki herkesin aklında soru işaretleri oluşmaya başlamıştı. Keza benim de.

"Hanım Ana, Aybars Bey'im ve Hümeyra Hatun çocukluktan beri tanışırlar. Sabahta Aybars Bey'imle karşılaşınca kim olduğunu ben söylemiştim."

"Evet öyle oldu." dedim Aybike'yi onaylayarak.

"Ayakta kaldık buyurun sofraya." dedikten sonra ben de onlar ile birlikte ilerlemeye başlayınca Mirza tekrardan dibimde bitti ve bana, "Burada erkekler yiyecekler." deyince yüzümü buruşturup, "Ne olmuş yani?" deyince tebessüm etmeye başlayınca ben de hafifi tebessüm edecektim ki kendimi durdurdum. Ellerini yüzüne sürerek, "Ya sabır!" deyince sergilediği tebessümün sıradan değil sinirden geldiğini anlayınca iyi ki tebessüm etmedim diye içimden şükür naatları sergilendim.

"Kadınların gittiği yere gidesin Hümeyra."

Birden kafamdaki ışıklar kapandı kendimi sinema salonunda gibi hissettim ama tek fark kafam inanılmaz sancı ile çevrilmişti. Kendimi ve bir başkasını izliyordum.

Ağlamaktan gözlerim kısılmış yere çökmüş bir şekilde:

"Korkuyorum, ikinci kez bu kadar çok korkuyorum."

Başka tanıdık bir ses duruldu.

"Ben her zaman yanında olacağım ve seni koruyacağım." dedi.

"Koruyamazsın, sen bile beni koruyamazsın."

Kafamı dizlerimin arasına gömmüş aciz bir şekilde ağlıyordum. Aciz olan görüntüm değildi aciz olan kalbimde hissettiğim feci acıydı. Karşımdaki adamın yüzü yavaş yavaş aydınlanırken kendimi daha fazla ayakta tutamayarak yere yığıldım.

"Hümeyra!"

Adımı seslenen Mirza'ya yarı açık gözlerle bakarken o hızlıca yattığım yerden kaldırarak beni kendine doğru çekmişti. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken, her tarafım ter içinde kalmış gibi hissediyordum. Etrafımın kalabalıklaştığını hissederek Mirza'nın göğsüne yaslı olan başım koluna düşmüştü. İşte o sırada telaşlı gözlerin sahibinden, benimle konuşan kişinin kim olduğunu anlamıştım. Kalbim özlemle çarparken ağlamaklı ses tonuyla ona bakarak, "Aybars" diye seslendim. Sonrası ise beyaz kağıda damlatılmış siyah mürekkep gibi beynim yavaş yavaş uyulmaya göz kapaklarım ise kapanmaya başlamıştı.

 

Selamün aleyküm hoş geldiniz sefa getirdiğiniz. Aşağıdaki sorularıma cevap olursanız çok mutlu olurum.

Siz Hümeyra'nın yerinde olsaydınız olaylara karşı nasıl tepki verirdiniz? (Hele ki Mirza Bey'in tavırlarına.)

Hümeyra'nın geçmişe doğru gördüğü ve korkuyorum dediği şey ne olabilir?

Hümeyra ve Aybars arasında nasıl bir yakınlık bizi bekliyor?

Loading...
0%