@lilyum_cicegi
|
At kişneme sesleri ile birlikte bağırışlar duyuldu, Kuzey tarafından. Hümeyra hemen atını hızlıca çevirip hiç düşünmeden o tarafa doğru sürdü. Hızlı bir şekilde arayı kapatırken ileride bir hengame olduğunu ve o hengamede çarpışan alpleri gördü. Atını sürmeye devam ederken ben Hümeyra'nın iç sesiyle kalakalmışken o da aynı şekilde şaşkınlık içinde kalmıştı. Hatta bir ara attan dengesini kaybedip düşecek gibi oldu. "Ne olur? Nasıl olur?" Mirza ve alpleri karşılarındaki baştan aşağıya siyaha bürünmüş kıyafetli, çokluğa karşı çarpışıyordu. Kılıç seslerinin arasında ağızlarından haykırış sesleri duyulurken Sarı denilen alp kolundan yara alsa da kılıcını diğer eline alıp karşısındaki adamın göğsüne savurup yere yığdı. Ne yapacağını şaşırmış Hümeyra, okuduğu bitiği düşünüyordu. Olabilir mi? Bu düşüncesi çok sürmedi ve atını şahlandırıp oraya doğru sürdü. Atını eyerlinden çekip durmasını sağlarken hareketli olan attan kendini aşağıya atladı ve kılıcını çıkardı. Etraflarını yavaş yavaş saran sadece gözleri açıkta kalan siyah giyinimli olan adamların birine doğru kılıcını savurdu. Öfkesi kılıcına enerji verirken iki üç kılıç çarpışmasından sonra adamı yere serdikten sonra sağ tarafına kılıcını sallarken arkasına doğru gelen Mirza'yı görse de dikkatini dağıtmamaya çalıştı. Karşısındaki adam manevra yapıp sol alttan kılıcını savururken o hemen atlayıp adamın gövdesine kılıcını geçirip hızlıca çıkarmak için adamın göğsüne ayağını bastırıp kılıcını çekerken ağzından hengameden kaynaklı sesler çıkıyordu. Kılıcını başka bir tarafa savururken bana ait ama içindeki ben olmayan bedeni hayranlıkla izliyordum. Karşımdaki beden muazzam savaşıyordu. Gözlerini avından ayırmazken yan tarafında Mirza belirdi. Beraber kılıçlarını savururken öylece izledim. Nedense içimde bir üzüntü belirdi. Sebebi Hümeyra desem de ondan gelen bir üzüntü belirtisi yoktu aksine Mirza ile kılıç savurmak hoşuna gidiyordu. Birden kendisine kılıç savuran adamın gözleri şaşkınlık ile açılırken bunu Hümeyra'da fark etmişti. Keza Hümeyra ona kılıç savururken o savunma yapıp, "Geri çekiliyoruz!" diye bağırdı. Geri çekilen siyah çetenin üzerine doğru ilerliyorlardı. Arka planda atların üzerinde hazır bekleyen okçular yaylarını çekince Hümeyra'nın gözleri şaşkınlık içerisinde kalmıştı. Hem kendinin hem de Mirza ve alplerinin kalkanlarının yoktu. Etrafında kendilerini korumak için ne bir ağaç vardı ne de başka bir şey. Oklar onların üzerine inse kesin yara alırlardı. Keza sayıları karşılarındakilere göre azdı. Lakin düşündükleri gibi olmadı. Geri çekilmeleri için bağıran adam bu seferde, "Ok atmayın! Geri çekiliyoruz!" diye bağırdı. Bunu duyan Hümeyra atak yapmak için atında var olan okları alma fikri geldiği için arkasını dönerek atının yanına gelmesi için ıslık çalarken omzuna bir kılıç indi. Hümeyra şaşkınlık içerisinde arkasına dönerken ben de aynı şekilde Mirza'ya baktım. "Ne yaparsın?" diye sordu Hümeyra. İçi gitmişti bu harekete. Ne olduğunu anlam veremezken sesinin titremesine ani olmadı. "Kurduğun oyunun zehri imdi çıktı ortaya!" Hiddetle bağırıp kanlı kılıcını Hümeyra'ya daha da bastırdı. Çok öfkeliydi. Göğsü sinirden kalkıp iniyordu. Hümeyra neyin olduğuna anlam veremeyerek öylece bakarken alplerin hepsi çeteyi takip etmek için ayrılmıştı. "Amcasından farklıdır diye düşündüğüm her an oyunların ortaya çıkar!" Siyah kartal gözlerini dikip hiç kırpmadan bakıyordu. Bir hamlede Hümeyra'nın başını keser haldeydi. Hümeyra ise gözleri dolmaya yakın dursa da gardını indirmeyerek sağ elindeki kılıcı hızlıca Mirza'ya tuttu. Şimdi ikisi de kanlı bıçakları tenlerinde iz bırakıyordu. "Haddini bilesin! İndiresin kılıcını!" Mirza'nın öfkeli haline sesini son notaya çıkarıp ona haykırdı. "Bu sefer şaşırttın beni Hümeyra Hatun! Bu kadarını beklemezdim!" Hümeyra boynuna değen kılıca aldırmayıp bir adım atarken tenin de acısı yankılandı. "Sadece gördüğüne inanırsın senden bir Bey değil sadece it gibi saldıran bir alp olur!" Mirza'nın neden bahsettiğini anlamıştı Hümeyra. Artık kendini tutmak yerine sivri dilini de devreye sokmuştu. "Sen geldiğin an neden adamlar geri çekildi Hümeyra Hatun? Peki ben yanlış bilirim. Sen doğrusu söyle!" Hümeyra ise bir şey diyemedi, sessiz kaldı. Keza o da bilmiyordu cevabını. Gerçekten karşılarındaki çete Mirza'yı alt edebilirdi. Son anda bile okları ile vurup etkisiz hale getirebilirken Hümeyra'nın karşısına geçen adam ona hiç kılıç savurmamış aksine geri çekilmelerini hatta ok bile atmamalarını istemişti. Gereçten de Hümeyra'ya geldikten sonra bu siyah giyinimli adamlar geri çekilmişti. Lakin Hümeyra'da bu duruma hem şaşkın hem de cevapsız kalıyordu. Mirza, sessiz kalan Hümeyra'ya başını eğdi. Ürkütücü bir halde Hümeyra'yı en derinden yaralayarak kılıcını çekti ve onu eliyle geri ittirdi. "Görürüz kimin Bey kimin leş olduğunu!" Bir cümle insanı bu kadar mı yakardı. Gerçekten yakmıştı. Hümeyra'nın var olan sevgisi yanıp kül olmuştu. Kılıcı yavaşça yanına doğru inerken atına binip arkasına bile bakmadan uzaklaşan adama baktı. Tükenmiş bir haldeydi. "Allah'ım yoruldum." dedi sessizce ve dizlerinin gücü kalamayacak şekilde yere çöktü. Ağlıyordu ama yüzünden hiçbir mimik dahi oynamıyordu. Arkası kesilmeyen göz yaşlarından sonra kapadı gözlerini. Kılıcını elinden bırakarak secde halini aldı. Toprak alnında iz bıraktı. "Allah'ım nasıl yapacağım!" Elleri ile toprağı sıkarken onunla birlikte benim de gözyaşlarım aktı. Gerçekten Hümeyra'nın bu durumdan haberi yoktu. O da onları gördüğüne şaşırmıştı. Kim olduklarını biliyordu. Keza ben de biliyordum. Anılarından birinde mağaraya girmişti onları görmüştü. Sazlık Oba'sında iğde ağacının oradayken ben de görmüştüm. Gözyaşları kuru toprağı tuzuyla kavururken yüreğindeki ateş daha da kıvılcım oluşturuyordu. "Yüreğimdeki yarayı mı sarsam, bu topraklardaki yarayı mı! Allah'ım bittim. Medet Rabbim!" Sessizce söylediği cümlelerden, halinden ve gözyaşlarından tükenmişlik belirtisi vardı. Sonra bir düşün sesi kulaklarında belirdi. "Aklı güzel kızım!" Sesle birlikte benimde yüreğim titredi. Bu Hümeyra'nın babasıydı. "Amacı büyük olanın canı az mı yanar sanırsın. Hedefine aşık olanın yarası olduğu halde yürümesi Hak değil midir? Allah sevdiği kulu imtihan etmez mi sanırsın?" Hümeyra'nın topraktan başı kalkmazken sesi dinlerken ben de onunla birlikte dinliyordum. "Güzel kızım. Allah kulunun güçlü olması için imtihan eder. Kul yenilirse aynı imtihandan bir daha geçirir. Geçerse başka imtihana sokar. Ellekteyiz can kızım. Elekten altın olarak çıkmak istemez misin?" "Kılıcı keskin yapan; ateş ve kuvvetli darbe indirmektir. Kalk ayağa benim güzel kızım! Dava edinenin durması yakışmaz." "Düş güzel kızım ama kalkışın kuvvetli olsun aklı güzel kızım! Kalk Gök yürekli babasının kızı!" "Elhamdülillah!" dedi sesli bir şekilde. Gözyaşları aksa da isyana gitmiyor aksine Allah'tan yardım istiyordu. O an yaptığım hatanın farkına vardım. Zorlandığım bir anda oflayıp isyana kendimi süreklerken o yardım istiyordu. İsyan etmiyor aksine dua ediyordu ve sabrediyordu. Sonra Hümeyra benim de duyacağım bir hadisi şerifi söyledi. "Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur ya da ahirete saklanır yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun ya da acele etmemiş olsun." (Tirmizî, Daavât 145) Alnı secdede olmasına rağmen bunu bana mı demişti yahut kendisine mi demişti bilmiyordum. Ama dediği Hadis-i şeriften ben de nasibi almıştım. Dua ettim kabul olmadı diyerek dua etmeyi bırakma sınırında olan bana güzel cevap olmuştu. Müslümandım ama sanki Allah'ı gerçekten tanımıyordum. Sadece ninemden öğrendiğim kültür haline gelmiş ibadetleri yapıyor, üzerine bir şey katmak yerine arafta kalıyordum. Ama Hümeyra öyle değildi. İçinden geçirdiği ayet, hadis ve sözleri ben de tesirini gösteriyordu. Nedense ona karşı muhabbet besler olmuştum. Hayranlığım zaten öncelere dayanıyordu. Alnını topraktan çekip kulağını yere dayadı ve dinlemeye başladı. Onun kulaklarına gelen sesi ben de duydum. Nal seslerini dinliyordu. Birkaç atlıdan oluşan sürü obaya doğru yaklaşırken Hümeyra başını hafif kaldırarak gelenlere baktı. Uzak olmasına rağmen kapkara giyindikleri için kim oldukları belli olan adamlar obaya doğru geldiklerini görünce sürünmeye başladı. Üstü başı toz toprak içinde kalsa da yırtılmış bir çadırın içinde gizlendi. Mirza ve alplerini atlatmış olmalıydılar. Oba da kalan cesetlere bakmadığı için kendine sinirlenen Hümeyra'ya baktım. Belki bir ipucu bulabilirdi ama son olan olaydan dolayı yıkılıp kaldığından, kendisini toparlaması uzun sürdü. At sesleri yakından gelmeye başlayınca ufak yırtıktan bakmaya başladı. Beyaz renkteki atı, çadıra yakın duruyordu. Dikkat çekebilirdi bundan dolayı sessiz bir şekilde yerinden çıkarak yerden bulduğu küçük çubuğu kıç tarafına vurdu. At aldığı darbe ile uzaklaşırken Hümeyra tekrardan yerine döndü. Neyse ki onu fark edecek yakınlığa gelmemişlerdi. Tekrardan yarıktan baktı. Adamlar yerde yatan cesetleri atlarının arkasına teker teker koyup hızlıca oldukları yerden ayrıldılar. Hümeyra ise çok uzaklaşmayan atına ıslık çalmak yerine koşarak yanına doğru giderken arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu. Hem onları kaybetmemek hem de yakalanmamak istiyordu. Atına binerek onlara doğru sürmek yerine obanın içinden gitmeye başladı. Görüş alanını daraltarak kendisini fark etmelerini istemiyordu. Bedeni dik değil eğikti arada sırada onlara bakmak için başını hafif kaldırıp ona atını göre hızlandırıp ya da yavaşlatırıyordu. Obanın çıkış noktasına geldikten sonra ağaçların arasında kaybolmalarını izledi. Gidip gitmemek arasında kalsa da bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Yeterince görüş alanı elde ettikten sonra atını ormanlık alana doğru sürdü. Kapkaranlık ormanlık alanda av olmak istemediğinden dikkati elden bırakmıyor, arada attan inip yeri dinleyip atını o tarafa doğru sürüyordu. O bu şekilde dikkatli iz sürerken bana içini açmıştı ve ben de onu rahat bir şekilde okuyup az da olsa sorularıma cevap bulmuştum. Kara Diken, babasının annesi ile konuşurken duyduğu örgüttü. Kim oldukları belli olmamasına rağmen bu topraklar için fitne ateşinin kaynağı olmuştu. Kim oldukları bilinmemekle birlikte nerede kök saldıkları da bilinmiyordu. Saray ne kadar uğraş verirse versin kör bir sultanla bu işin olmayacağını, babası çok önceden demişti. Baştan aşağıya siyaha bürünmüş olduklarını duymuş ama karşılaşmamıştı. Amcasının bu örgütle işi olduğuna inanmak istemiyordu. Biliyordu o böyle bir şey yapmazdı ama bütün kanıtlar onu gösteriyordu. Bitikte; Keçikören ateşi oku sarsın, derken Mirza'dan bahsettiğini anlamış ondan can havli ile atını buraya sürmüştü. Hatta amcasını durdurmak için Sazlık obasından çıkmadan önce izin verilmemesine rağmen, Keçikören'e gittiğini amcasına bildirmesini söylemişti. Hümeyra'nın obaya gittiği haberini duyduğu an katiyen Mirza'ya tuzak kurmazdı. Peki bu adamlar neden karşılarına çıkmıştı? Amcası o örgüte dahil miydi yoksa bu örgüt mü Mirza'yı öldürmek istiyordu? Kafası allak bullak olmuş ne yapacağını şaşırmış bir şekilde ilerlerken Mirza ile birlikte Sazlık Obası'nı ziyaret ettiğimiz zamandan kesitler aklıma düştü. "Kara diken otu obanızda dolaşır diye duymuştum." Mirza'nın bu söylediğine karşı her zamanki ben, ne o zehir falan mı? Demiştim. Abdül amca ise bu duruma çok sinirlenmiş, öyle bir şey obamda olamaz demişti. Sonra ise Aybars beni iğde ağacının oraya götürmüş akşamın bir vakti orada yalnızken aynı simsiyah kıyafetli adamlar görmüştüm. Hümeyra ise kesinlikle amcasının o örgüte dahil olmasına inanmazken, gözümle gördüğüm şeylerden sonra amcasının ona üye olabileceğini yordum. Obanın Bey'i ona dahil olmazken onlardan birileri nasıl obanın derinliklerinde o kıyafetle dolaşabilirlerdi ki? Hümeyra'nın düşüncelerini yorumlarken o atından indi ve elini yere koyarak at seslerini bulmaya çalıştı. İstediğini ulaşamadığı için atını bir çalıya bağlayıp kılıcını kılından çıkardı. Sessiz ve hızlı adımlar ile ağaçların arkasından geçerken etrafı da dinlemeyi bırakmıyordu. İyice kendi atından uzaklaşırken çalının yaprağına sürünen kan izini gördü. Neyse ki onları kaybetmemişti. Kan izini takip ederken at izlerine de rastlaması içini rahatlatmıştı. Onu fark etmemişler demekti. Takip ettiği izler son bulması burada bir yerde olduklarına işaretti. At izleri burada son buluyordu. Ona pusu kursalar atları yok etmeleri lazımdı bu da ekstra iz demekti. Ama ne iz vardı ne de bir ses. Dağın dibinden bir o tarafa bir bu tarafa gitti. Yerden bir tünel açmış olabilirler diye yeri inceledi lakin hiçbir şey yoktu. Başı gittikçe ağrısını tetiklerken hastalığı ilerlediğini gösteriyordu. Derince nefes alarak başını rahatlatmak amacıyla elini alnına koydu. Çok sıcaktı. Yanında getirdiği şuruptan iki yudum alırken yanındaki çalılıktan bir uğultu duyunca hemen elindeki şişeyi beline yerleştirip çalılığa doğru ilerleyip önünde durdu. Çalılığa doğru kılıcını uzatırken, kılıç boşluğa doğru ilerliyordu. Umduğunu bulmuş bir şekilde kılıcını geri çekti. Bir süre hareketsiz bekledi. Bu hali tanıyordum. Boşlukta birisi varsa ilk atağı onun göstermesini istiyordu. Ama beklediği olmadı, kimse çıkmadı. Yavaş bir şekilde kendini boşluğa doğru ittirirken soğuğu tüm yüzü hissetti. Etrafı kapkaranlık ve taşlar ile doluydu. İlerlemesi onu yavaşlatsa da durmadı. Onu bu çabasına karşı, uzaktan izleyen ben ne diyeceğimi şaşırıyordum. Kapkaranlık yerde ilerlerken tanıdık anının parçası yapışmıştı. Burası Kara Diken örgütünün iniydi. Ama Hümeyra'nın hali, hatırladığıma göre çok halsiz görünüyordu. O da bunun farkında olduğunu bildiğinden karanlığa doğru ilerlemek yerine geri çekilmeyi mantıklı bularak oradan hızlıca çıktı. Koşar adımlar eşliğinde atının yanına geldiğinde hızlı davranarak üzerine bindi ve sürdü. Her ne kadar güçlü görünse de tek başına olmak onu ürkütmüştü. Çünkü karşılarındaki örgüt öyle ki babasının zamanında olmasına rağmen yok edilememişti. Ve kimsenin bulamadığı yeri belki buldum diyordu. Ben o mağara ile ilgili anı gördüğüm için kesin bulduğunu biliyordum. Tek başına nasıl oraya gireceğini bilmiyordu. Amcasının o örgüte dahil olmadığını sürekli söylese de ona söylemek istemiyordu. Başka kime söyleyebilirdi? Belki Aybars olabilirdi. O öylece düşünceli şekilde atını sürerken aklına kesinlikle Mirza'yı getirmemişti. Gerçekten bu sefer onu silmiş gibi görünüyordu. Obasına yaklaşırken nehrin yanında durarak necaset sayılacak miktarda olan üzerindeki kanları yıkadı. Yüzünü soğuk suyla yıkarken obasına gitmek yerine iğde ağacının orada kendini buldu. Namazını kıldıktan sonra kapkara kesilen gökyüzüne baktı. Bulutların birbirine çarpıp ses çıkarması içindeki öfke ve kırgınlıklarına iyi geliyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Avucuna aldığı toprağı sıkıp bir ileri bir geri sallanırken sinirle toprağı fırlatıp sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Ellerini yerde sürterek içinde yaşadığı acıyı hafifletmek istiyordu. "Nasıl oldu da seni sevdim!" Hümeyra'nın ormana karşı haykırışı ile bulutlar birden yağmurlarını yere indirdi. Hümeyra yağmurun sesine güvenerek daha sesli ağlamaya başladı. İçindeki sevgisine öfkeleniyordu. Onun için şu göz yaşları bile dökmek kendine daha çok zarar veriyordu. İstemiyor ama hissediyordu. Bu da kendinden nefret etmesine neden oluyordu. Aynı benim ona takındığım durumu şu an kendisine yapıyordu. Ben galiba yavaş yavaş Hümeyra'yı anlıyordum. Sonunda aynı noktada buluşmuş gibiydik. Bacaklarını kendine çekerek onlara sarıldı. Sırtını iğde ağacına yasladı. Bağırarak ağlaması dursa da gözyaşları devam ediyordu. Yağmur şiddetli yağdığı için yapraklar suyu engelleyemiyor onu ıslatıyordu. Ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Sarayda var olan kör sultanı indirmek için bir oyun evliliğine girmişken şimdi de bu örgüt ortaya çıkmıştı. "Hümeyra! Allah aşkına sabahtan beri seni ararız." Üstü başı sırılsıklam olan Aybars karşısında belirmişti. Ağacın dalları arasına sığınırken Hümeyra'nın o halini görmek onu şaşırtmıştı. "Neyin vardır senin? Nedir bu halin?" Şaşkınlık ile, tükenmiş ağlamaktan harap olmuş hastalandığı halde gelip bu ağaca sığınmış Hümeyra'nın bir adım gerisine çöktü. Hümeyra başını sağa sola sallayarak dudaklarını bükmek istemese de büküldü yavaşça akan gözyaşları hızlanmıştı. "Hümeyra, bir şey mi oldu?" Merhametli çıkan endişeli sesi Hümeyra'nın ağlamasını daha da tetikliyordu. Aybars, Hümeyra'yı böyle görmeye alışık değildi. En son ailesini kaybettiği an bu halde görmüştü. "Aybars..." dedi pürüzlü çıkan sesiyle. "Korkuyorum, ikinci kez bu kadar çok korkuyorum." Bir yanda Kara Diken örgütü bir yandan derbeder yüreği. Aybars ellerini ona uzatsa da geride tuttu. Yumruklarını sıkıp ona güven veren sesiyle, "Ben her zaman senin yanında olacağım ve seni koruyacağım." dedi. Bu anı, daha önce görmüştüm. İlk bu anıyı hatırlamıştım. Şimdi olaylar daha net oturmaya başlamıştı. Nedense yapboz parçalarını yapıştırmak hoşuma gitmeye başlamıştı. Hümeyra'nın ağlaması hıçkırıklara bırakılmıştı. Biliyordu yardım ederdi. Ama bunların üstesinden gelemezdi. Hele ki derbeder yüreğine hiçbir şey yapamazdı. "Koruyamazsın, beni sen bile koruyamazsın." "Hümeyra, söyle ne olur?" Aybars'ın merhametli sesi ciddiyete bırakılmıştı. Hümeyra ise daha önce yapmadığı bir şeyi yaptı. İçinde tutmak ona ağır bir yük gibiydi. Sanki paylaşsa rahatlar yükü hafifler gibiydi. "Benden nefret ediyor. Biliyor musun beni bir yük olarak görüyor. Eşi olacak kişiye gram değer vermiyor. Üşürsem umursamıyor. Kelimelerim onu kırar mı diye düşünmüyor. Sanki bir şeyimi yakalasa beni öldürecek gibi!" Hümeyra'nın sessiz çaresizce sözleri başını dizlerine gömmekle son bulmuştu. "Neden katlanırsın o zaman?" Aybars'ın sesiyle, gömdüğü yerden başını kaldırıp ona baktı. Üzgün bir şekilde Hümeyra'ya bakıyordu. "İstersen alıp götürürüm seni buradan." "Kaçmak çözüm olsaydı. İçimdekini silmek kolay olurdu." Hümeyra bu tür sözcüklerini yakın arkadaşına söylese de utanmıştı. Hem çaresizliğine hem de onu sevdiğini söylediği için... "Onu seversin." Aybars'ın farklı sesiyle Hümeyra ona baktı. Gözleri üzüntü yaşlarıyla dolarken yine de elini ona uzattı. "Gel benimle. Uzaklara gidelim." "Aybars..." dedi Hümeyra onun bu haline anlam veremeyerek. Aybars ise fevri bir şekilde davranarak, "Sana acıdan başka bir şey vermeyen adamı bırakmak zor olmamalı Hümeyra!" dedi. Havada duran elini yana indirdi. Sessiz ama bir o kadar da istekli cümlesini dile getirdi. "Bilirim beni bir eş olarak görmedin. Ama ben seni gördüm Hümeyra." Hümeyra, içimi açarım rahatlarım derken boğazına kocaman lokmalar dizilmiş yutkunmakta zorlanmıştı. "Geç kaldım sanırdım. Ama o seni istemez." Mirza'nın onu istemediğini başka biri tarafında dile getirmek onu daha da çılgına çevirdi. Hızlıca ayağa kalkıp ona: "Kendine gelesin Aybars Bey! Aramızdaki yakın muhabbeti bana sildirmeye çalışmayasın!" Aybars'ta onunla aynı hizaya geldi. Ama Hümeyra kelimeleri ile ona çoktan sınır koymuştu. "Sen kendinin bile farkında değilken ben senin farkındaydım. Adeta gülün taç yaprağı gibiy..." "Sus Aybars!" Hümeyra'nın yalvararak söylediği şeye karşı gözlerimin dolmasına engel olamadım. Yakın gördüğü tek kişi bile kalmamıştı. Evet, şimdi yapayalnız kalmıştı. Aybars onun bu haline karşı sesini kesip gözyaşlarını ondan esirgeyerek arkasını döndü. Bu dönüşle birlikte Hümeyra yağmura aldırmadan oradan ayrılıp atına bindi otağa doğru yola koyuldu. Dik omuzları atının üzerinde öne doğru eğilmişti. Bir boşlukta gibiydi. Artık ağlamıyor sadece duruyordu. Uzaktan ona seslenen insanları bile görmüyordu. Amcasından izinsiz çıkmasının ardından vakit geçmesine rağmen haber alınamaması aile fertlerini endişelendirmiş olacak ki Aybars aramaya koyulmuştu. Zaten onu tek bulacak kişi de oydu. Çünkü ilk sığınacağı yerin iğde ağacı olduğunu en yakın dostu bilirdi. En yakın dostu...Ve benim ona karşı gösterdiğim tavırlar...Rüyadayım diye dikkat etmesem de içime şimdi bir utanç duygusu yayılmıştı. Hümeyra'nın onun duygularının tam tersi davranmak içimi rahatsız etmişti. Hümeyra atını durdururken ileriden koşar adımlar ile öfke çuvalına dönmüş amcası: "Neresin sen!" diye haykırırken o zar zor attan indi. Ona doğru bir adım atamadan beyni bulanmaya başlamıştı. O ise tükenmiş bir şekilde kendini tutmak yerine karanlığa koşar adım gitmiş, yere yığılmıştı. ... 1 gün boyunca kesintisiz bir uyku halinden sonra ikindiye doğru gözlerini açmıştı. Yataktan bile kalkma mecalini kendinde hissetmese de üzerindeki yorganı kenara itip otağına ışık gelen yere baktı. Çadırın tepesinde küçük camsız pencereden vakti anlamak için baktı. Ateşi düşse de boğazındaki ağrı hastalığının geçmediğinin habercisiydi. Ayaklarını sürte sürte ibriğin yanına gelerek abdest aldı. Ne kadar içi yataktan çıkmak istemede o, bunu kendine göre bir vazife değil bir ihtiyaç olarak görüyordu. Ben ise vazife olarak mı görüyordum ki bazı anlar kılsam da bitse, gibi yük görüyordum. Hümeyra'nın namazda olan teslimiyetini görünce neden bu halde olduğumu anlamak zor olmadı. Ne zamanki namazı esenlik ve kendim için ihtiyaç görürsem o zaman huşu ile namazı eda etmenin şifresini bulacakmışım gibi hissettim. Oturup Allah ile konuşmasını izledim. Allah her şeyi görmesine rağmen içine dokunanların hepsini anlatıp ondan yardım dileyişi hoşuma gitmişti. İsteyin vereyim diyordu Allah. Ama ben bazen istemekte üşengeçlik yapıp zaten görüyor diyordum. En sevdiğim insana dahi ayrıntısına kadar anlatırken Rabbim dediğimiz yaratıcıya, geçiştirerek anlatıyordum. Hümeyra'nın bu hali ise düşüncelerimi çok güzel çürütüyordu. Otağın kapısı aralandığı vakit ellerini yüzüne sürerek gözyaşlarını hızla sildi. Arkasını döndüğü vakit kendisine bakan Aybike'yi gördü. "Saka Hatun, emri ile geldi Hanımım." Hümeyra ona başını sallayarak karşılık verdi. "Biraz daha dinlenmek istediğimi haber edesin." "Hanımım yarın kınanız vardır. Terzi kadın, elbisenizi denemenizi ister." Hümeyra oturduğu yerden kalkmayıp arkasını dönerek ona, "Elbise olmuştur. Fazlasına hacet yoktur." dedi. Aybike onu dikkatli bir şekilde dinleyip izin isteyerek dışarı çıkmıştı. Gerçekten Aybike ile aramdaki muhabbetin zerresi aralarında yoktu. Aybike, belli ki Hümeyra'dan çekindiği için yakınlık gösteremiyordu. Keza onunla ben yakın muhabbete giriyordum. Başındaki örtüyü açıp kenara koyduktan sonra Aybike'nin getirdiği tepsideki çorbayı ekmekle birlikte yedikten sonra boğazı yumuşamıştı. Burnu hafif aksa da çok sürmeyeceğinin işaretiydi. "Hümeyra!" Kapının ardındaki ses amcasınındı. O da oturduğu yerden kalkarak, "Buyurasın amca." diye seslendi. Kapı açılırken Hümeyra çekeceği azarın bedelini bekliyordu. Ki öyle de oldu. "Amcacığım haklısındır. Ama dayanamadım. Hem sen beni böyle yetiştirmedin mi?" "Sözümü dinlemeni de öğrettim sanırdım." Hümeyra başını eğer vaziyette, azarlarını yerken amcası, "Keçikören'de Mirza Bey'e saldırı olmuş." dedi. "Evet amcacığım ben de oradaydım. Baştan aşağıya siyah giyinmişlerdi. Belli ki küffar oyun etmek ister." Kara Diken'i söylememişti. Suçu küffara atmıştı. Amcasının böyle bir şey yapmamasını ihtimal etmemesine rağmen böyle davranması beni de düşündürmüştü. "Bir an önce bu evlilik olması lazımdır. Yoksa bu olayı bizim üzerimize yıkacak gibiler." Abdül Bey, kaşlarını çatmayı bırakıp düşünceli hale bürünmüştü. Hümeyra uyurken bir şeyler olmuş olmalıydı. "Nedendir amca?" Hümeyra gerçekten nedeni merak ediyordu. "Sen iyileşmene bakasın. Amcana güvenesin." Hümeyra tebessüm ederek karşılık verirken amcası kollarının arasına almıştı. Kolları onu sararken tebessümü silinmişti. Aklından bir şeyler geçiyordu lakin bunları duymak benim için zor oluyordu. Amcasını yolcu ettikten sonra elinde olmayan sebepten dolayı geçirdiği namazların vaktini kerehat girmeden kaza ettikten sonra üzerine bir dinçlik gelmişti. Allah'a her şeyini anlatması ve ondan yardım istemesi güvenini ve cesaretini artırmıştı. Öyle ki dışarıdaki herkes Hümeyra'nın dinlediğini sansa da o bulduğu mağaranın konumunu deriden işlemeli şeye çizmekle meşguldü. Mağaraya girmenin ve sonuçlarını düşünürken yarın kınasının olması çoktan aklından çıkmıştı. Mirza'nın son tavrı onun sevgisine zincir vurmuştu. Mirza'nın onu öldürmeye teşebbüs etmesi, zincirin kilidini daha da dağladığı için sürekli ona karşı bir kırgınlık hasıl olmuştu. Baykuş sesleri kulağına geldiği vakit çizdiği haritadan başını kaldırıp gerildi. Çoğunlukla tercih ettiği kıyafetini ters çevirerek küçük hançer yardımı ile ipleri kesti. Deriden yapılma haritayı dümdüz gelecek şekilde içine yerleştirdikten sonra iğne ve iplik yardımı ile makine dikişini attı. Gerçekten dokumacılıkta hünerli olmasa bu dikişi yapamazdı. Acaba dikiş yaparak mı beyninin bu kadar zekice çalıştırıyordu? Haritayı oraya koymak çok mantıklıydı. Etrafı kısa sürede toplayıp hızlıca yatağına girdi. Öyle yorgundu ki düşünmeye bile fırsat bulamadan gözlerini yummuştu. O zaman gerçekten anlamıştım. Hümeyra ne kınaya ne de düğüne karşı bir heyecanı kalmamıştı. Aybars'ın dediklerinden dahi kaçıyordu. Sadece hedefine odaklanmıştı. Aslında Beynini bilerek meşgul ediyordu ki başka şeyler düşünmeye gücü yetmesindi. ... O gün bir telaşe içinde geçmişken Hümeyra'da tık yoktu. Maske takmasına bile gerek kalmadan kınası yakılmış, ağlaması için ağıtlar söylenmiş ama Hümeyra bir damla gözyaşı dökmemişti. Büke Hatun onu ne kadar dürtse de o bir o kadar aldırış etmemişti. Hastayım deyip geçiştirirken, Hanım Ana'nın şüpheci bakışlarına da maruz kalmıştı. Belli ki Mirza olan biteni ona anlatmıştı. Defler ile söylenen namelerin sonunda kınası kurumuş sabaha kadar bekletilmesi söylense de otağına girer girmez yıkamıştı. Tam tutmamış kınası sevginin; karşılıksız ve hoyrat bir şekilde birleştirilesinin izi gibiydi. Büke Hatun iki gün sonra düğün olduğundan bir an önce Hümeyra'nın iyileşmesi için çeşit çeşit çaylar ve şifalı otların birleşimden oluşturulmuş şuruplar getirmişti. Hümeyra ise bir gün daha dinlense kendime gelirim dediği için onu kendi ile yalnız bırakmak zorunda kalmıştı. Sadece boğazından ağrı çeken Hümeyra dinlenmek için uyumuş sabah namazına kimse kalkmadan obadan ayrılıp kıyafetinin iç kumaşına diktiği haritayı bulup yola çıkmıştı. Kimsenin rahatsız etmemesini istediği için kapısını arkadan tahta koyup çadırın alt kısmından çıkması ayrı güzel bir plandı. Atını hızlıca sürerken bir yerde durup sabah namazını kıldı. Çizdiği yerin yakına geldiği için atını bir yere bağlayıp adımlar eşliğinde dikkatli bir şekilde yürüdü. Etrafta kimse olmasa da temkinli olmayı bırakmıyordu. Mağaranın girişine geldikten sonra hızlıca kocaman taşların üzerinden geçip ilerlemeye başladı. Yavaş yavaş kocaman taşların yerini küçük taşlar almıştı. O kocaman taşların girişe bilerek yığıldığını anlayınca doğru yolda olduğunu anladı. Etraf kapkaranlık ve soğuktu. Ne bir ışık vardı ne de bir insan sesi. Sadece suyun olduğunu kanıtlayan damla sesi geliyordu. Sonra kulaklarıma bir ses daha değdi. Kontrollü bir şekilde alınıp verilen nefes sesi... Bu bilindik sahneyi hatırlamam zor olmamıştı. Hümeyra dışarıya çıkan bir adamı aklayıp onun siyah kıyafetlerini giymişti. Çetenin içine bu şekilde dahil olurken oraya bağlı olanların adları yazılı olan belgeleri çalmıştı. Aynı kareler önümde sıralı bir şekilde geçerken Hümeyra'nın sol kolundan akan damlalar eşliğinde obaya doğru gittiğini gördüm. Bu yaranın sebebi belgeleri veren yüzü örtük olmayan adamdan dolayı idi. Terlemem iyice artarken acım tetiklemeye başlamıştı. Bir yandan da ismimin sürekli zikreden adamı duyuyordum. Hümeyra'yı karıncalanmış bir şekilde kesik kesik görürken toprağı kazdığını gördüm oraya bez çantayı koyarken hızlı davranırken üzerine toprakla kapattıktan sonra toprağın üzerine bir şey örttü. Bedenimin sarsılmasını hissederken çoktan uyanmaya başlamıştım. Acımı daha derinden hissederek inledim. Yerimden kıpırdanmaya çalışırken kurumuş dudaklarıma ılık bir şey aktı. "Yutasın ağrına eyi gelir." Tüycü Kadın'ın sesini işitince yutkunmaya başladım. Halbuki başta Mirza'nın sesini duyduğuma emindim. Aralık olan ağzımdan tekrardan o sıvı dökülünce gözlerimi açtım. Birkaç kırpmadan sonra kendime gelerek etrafa baktım. Tüycü Kadın'ın ötesinde durgun bakışları yakaladım. Doğru duymuştum. İlk o bana seslenmiş sonra ise Tüycü Kadın yanımda bitmişti. Ağrıma bakılırsa inlemelerim devreye girmiş olmalıydı. "Kalkmak istiyorum." Tüycü Kadın, isteğimle tahta kaşığı benden çekerek kenara koydu. Lakin o bedenime uzanmadan Mirza yerinden kalkıp yanıma gelmişti. Elini, yatakta bütün olan sırtıma değdirdikten sonra yavaş bir şekilde oturmamı sağlarken arkamdan çekilmemiş hatta elini de çekmemişti. Onun bu tavrı karşısında yandan bakmadan edememiştim. Başım sağ tarafa doğru dönük bir şekildeyken o da bana doğru başını çevirip gözlerimin içine bakmıştı. Gerçekten durgun ve düşünceliydi. Bakışlarının uzunluğundan rahatsız olup geri çekilirken elindeki çizdiğim kuğu resimlerimi gördüm. Karşımda oturan Tüycü Kadın yerinden kalkarken ona doğru baktım. Lakin onun bakışları da bakış değildi. Az bir vaktimin kaldığını anlar gibi bakmıştı. Mirza'nın bakışlarının sebebi de ortaya çıkmıştı. Zira Tüycü Kadın çıkmadan evvel yakınımda olan Mirza normal ses tonuyla ve içine öfke tohumları ekmeden ismimle seslendi. "Hümeyra." Hümeyra'nın duymak istediği bu ton işte kalbini bu kadar hızlı attırıyordu. Ondan gelen acı değil, merhamet ve yakınlık; gömdüğü duygular topraktan çıkmak için can atıyordu. Lakin içim bir türlü bu duruma rıza göstermek istemiyordu. "Uzaklaş benden." Pürüzlü çıkan sesimle birlikte elini sırtımdan çekti. Vücudum sanki o ele ihtiyacı varmış gibi dengesi hafif sarsılır gibi oldu. Mirza uzağa gitmemiş aksine hemen karşıma geçmişti. Elindeki kağıtlara bakıp sonra bana bakınca, "Kağıtlarını kullandım diye mi bu kederin?" söyledim. Kendimi tutamamıştım. "Bunları sen mi çizdin?" Sorduğu soruyu cevapsız bırakmak sanki onun benimle daha fazla muhatap olmasına sebep olacakmış hissiyatı ile: "Evet, o kuğuları ben çizdim." Elini alnına koyarak o kağıtların üzerindeki resmi incelemesine rahatsız olup sinirlendim. Bu durumu abartıyordu. Onun yemesi gereken oku bilerek yesem de! Bir kağıt uğruna böyle davranmasına gerek yoktu. "Tüycü Kadın'ın karışımı ile senin benden istediğin şey dışında kendime ait anılar gördüm. O anıların bir kaçında kağıda kuğu çizdiğimi görünce acım hafiflesin diye onu kağıda döktüm. Resmen kağıtların için ağlayacak gibisin!" Sitemle söylediğim cümlelerin gözlerine bakmadan tamamladım. Acımdan gerçekten ölecek gibiydim. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. "Sadece bu kadar mıdır?" Onun bu tavrına karşı ne dediğini anlamlandıramadan hissettiğim acımla birlikte huysuz bir şekilde: "Ne ne kadar mıdır! Küçük bir kağıda bir şeyler yazıp sonra da altına bu kuğuyu çiziyordum." Sonra duraksayarak sessiz bir şekilde: "Lavak Tozu'nun gizlice Sahra Saray'ına sokulduğuna dair bir yazıydı." Kısık gözlerimle birlikte zihnimi daha da zorlamak amacıyla, "Neydi o?" diyerek sesli düşünürken. "Patlayıcı." Mirza'nın sakince söyledikleri ile açık olan gözlerimi daha fazla arayarak ona baktım. Doğru bilmişti. Olumlu bir şekilde başımı sallarken, "Evet oydu." dedim. Yüzündeki şaşkınlık ve korku gördüm. Yanlış bir şey mi söylemiştim. Elindeki kağıdı bir çırpıda buruşturup bana döndü. "Kimsin sen?" İlk defa sesi titremişti. İlk defa gözleri titremişti. Bu da ben de korku oluşturunca geriye gitmek istedim. O ise benim hareketimi karşı başını olumsuz bir şekilde salladı ve yerinden hızlıca kalktı. Eli ağzından alnına doğru yol alırken kendini kontrol edememesi bir şeylerin yanlış gittiğinin habercisiydi. Neyi yanlış söylemiştim? Adımları bir o tarafa bir bu tarafa giderken benim gözüm her an kılından çıkacak kılıçtaydı. "Oyun mu edersin bana!" Birden bana bağırınca olduğum yerde sıçrarken o aptal gözyaşlarımın dolmasına engel olamadım. Ne vardı dolacak dursalardı yerinde! İçimde öyle öfke patladı ki keza bu öfke sadece bana ait değildi. Hümeyra uyanmıştı! Öfke ve gözyaşı dolu gözlerle ona bakarken o saçlarını çekip bana doğru yavaşça döndü. Yakınımda olduğundan dizlerinin üzerine çöküp benimle yüz yüze geldi. Daha önce gördüğüm şeyi gördüm. Kartal gözlerinin etrafı benim gibi dolmuştu. Gözlerimin en içine bakıp sesindeki titremeye engel olmadan: "Oyun etmezsin." dedi, sesini kısık volümde tutarak. Hümeyra'nın yıkılışının benzerini onda gördüm. İçimde farklı Hümeyra sevinci vardı. Az önce öfkelenen kız, şimdi ise onun ağzından çıkan haklı cümleyle kalbi hızlı hızlı atıyordu. Rahatlamış gibiydi, hissediyordum. Selamünaleyküm sonunda gelebildim🥰 Uzun zaman geçince buraya gelince içim sevinç ve heyecan ile doluyor😍 Nasılsınız nasıl gidiyor hayat? Kıymetli oba gülleri, müsaadeniz varsa alırım yorumlarınızı🌹 🌜Mirza Bey'in şu agresif tavırlarına sebep süründürse süründürse şimdiki Hümeyra Hatun süründürür derim sizler ne dersiniz? |
0% |