@lilyum_cicegi
|
Rica ediyorum oylarınızı esirgemeyin. "Sen kadınsın!" Sesle birlikte Hümeyra hemen kılıcına sarılarak kılından ayrıldı. Sesin kendine doğru gelmesini bekledi lakin oradaydı. Rafların arkasına saklanmış bedeni aradı lakin karanlıktan görülmüyordu. Hümeyra raflara koşmak yerine kapıya doğru koşup kapattı. Arkasına sandalyelerden birini koyarak sesin geldiği yöne doğru adımlar atarken tekrar ses duyuldu. "Cesur kadınmışsın!" "Sen de erkeklik yap çık ortaya!" diyerek Hümeyra konuştu. Ses tonu düşüktü. Son noktaya gelirken bunları yaşaması sinirlenmesine sebep olmuştu. "Demirleri birbirine değdirmeyi sevmem." diyerek ukalaca konuşurken Hümeyra'da gözlerini devirmişti. Nereden anlamıştı kadın olduğunu diye içten içe düşünürken izlemeye devam ettim. Başını sağa sola çevirirken, koluna saplanan bir şeyle acı içinde diz çöktü. Rafların arkasından adım sesleri gelirken; Hümeyra sol koluna gelen küçük üçken bıçakla kalakalmıştı. Hemen kendini toparlayıp artık adım sesi gelmeyen rafların arasına daldı. Kendisi ile oynayan adama karşı dikkatli olmaya çalışıyordu. Raflardan bir kitabı alıp karanlık bir yere attıktan sonra oraya doğru gelen bıçakla birlikte, atan kişiye doğru koştu. Tam o sırada gittiği rafın üzerinden bir karaltı geçti. Onu kaybetmemek için tekrardan raflardan bir kitap alarak ona doğru fırlattı. Kitap ona değerken o başka rafa geçti ve tekrardan bıçak Hümeyra'ya doğru savruldu. Bıçağı gören Hümeyra, hızlı bir manevra ile yere çöküp başka bir rafa doğru kendini yuvarladı. Orta büyüklükteki bir odada iki karaltı birbirini kovalıyor ama bir türlü bir araya gelemiyorlardı. Hümeyra bu durumdan sıkılmış ve her an birisi gelebilir endişesi ile aklından planlar kuruyordu. Onun peşinden koşmak yerine bu sefer rol değişikliği yapmaya karar verdi ve karanlığa sindi. Benim aksime o, zamana karşı sabırlıydı. Dişlerini sıkıp ağzını iyice yumarken sol kolundaki küçük bıçağı çıkardı. Yakınlarına bir kitap düştü. Hümeyra bu hareketle sinirle güldü. Kendini taklit ediyordu. Yine sessizliğini bozmadı. Tekrardan kitap atmasını sabırla bekledi. Çok geçmedi birkaç dakika sonra başka bir karanlığa kitap atılmıştı sonra başka bir yere sonra başka bir yere daha... Kitap atan kişi, kendinin izlendiğinin dahi farkında olmadan böylece adım adım kitap atarken Hümeyra avını görmüştü. Kılıcını sol eline alıp sağ elindeki küçük bıçağı alıp ona savurdu. Acı içinde rafın üzerinden yere çakılan avına doğru hızlıca gidip kılıcını boynuna dayayarak: "Kalk ve ortaya geç." Sağ omzundan yaralanan adam, yanlış bir hareket yapmasın diye Hümeyra kılıcını iyice boğazına dayadı. Derisi kesilen adam ışığa doğru yürürken siyah giyimli olan adamın peçesi olmadığını gördüm. Hümeyra'da bu duruma şaşırırken adam kendisine doğru dönmüştü. Gözlerinin içine bakan kişiye, kaşlarını çatarak cevap verirken kılıcını boğazından çekti. Koyu kahve tonları yüzüne uyum sağlamıştı. Saçları, gözleri ve kaşları koyu kahveydi. Hümeyra'dan küçüğe benziyordu ama aralarında fazla bir yaş olduğunu da sanmıyorum. Hümeyra kılıcını kılına sokarken onun bu tavrını şaşkınlıkla izliyordum. Keza karşısındaki oğlanda... "Ses yapmadın?" Hümeyra karşısındaki oğlana sorduğu soru ile zaman geriye sarıldı. Gerçekten oğlan hiçbir ses yapmamıştı. Aşağıdakilerden yardım isteyebilmek amacıyla bağırabilirdi. Ama o sessiz davranmıştı. "Merak." diye yanıtladı karşısındaki oğlan. Sanki ölmek, onun için bir problem değildi. Belki de batıl inançları gereği böyle bir saçma ibadetleri olabilirdi. "Sen de bir merak uğruna buralara kadar gelmedin mi?" Gülümser şekilde onunla konuşurken Hümeyra tekrardan kılıcını ona uzattı. Ama adam yüz şeklinden vazgeçmemişti. Hümeyra gibi ben de bu durumdan kıl olmuştum. "Eğer ölmek istemiyorsan sandığın yerini söyle!" "Eğer bana kim olduğunu söylersen istediğini sana veririm." Hümeyra adamın tavırlarına sinir olmuştu. Normal değildi. O sandıktaki şeyler önemliydiler. Ama bu adam önemsizmiş gibi davranıyordu. Oyun oynama ihtimaline karşı, o da onunla oyun oynamaya karar verdi. "Önce sandık." Adam sağ koluna saplanan bıçağına bakarken yüzünü buruşturmuştu. "Önce ismin." "Kes artık şu saçmalığı." Hümeyra öfkeyle, söylenirken ona doğru adım atarak bıçağı enine getirdi ve boğazına yasladı. Adam ondan gözlerini ayırmazken Hümeyra onu parçalayacak gibi bakıyordu. Adamın tepkisizliğine karşı sinirlenerek omzundaki bıçağa bastırınca adam acıyla bağırdı. Yere doğru çökerken Hümeyra artık her şeyi gözden çıkarmıştı. "Bana bak! Benim kaybedecek bir şeyim yok! Acı dolu bir ölüm istemiyorsan çabuk sandığın yerini söyle!" "Merağımı daha da artıyorsun." deyince karnına okkalı bir yumruk inmişti. Buna ben de oh çekerken bu sefer yarasına iyice bastırdı. Hümeyra'nın eli yarayla birlikte kan olurken, yara da durmadan kan atıyordu. "Söyle!" "Tamam, tamam." Acı dolu sesi kısık çıkmış bir şekilde cevap verince Hümeyra ondan uzaklaştı. Ama boynundan kılıcını çekmedi. Adam ayağa kalkıp kolunu tutarak adımlarını atarken Hümeyra'da onu takip etti. Adam masanın yanına gelip eğildi. Bu ani eğilişi ile bıçak boynunu kesmişti. Hümeyra'ya dönüp baksa da o kılıcını çekmedi. Yere monte edilmiş taşları eliyle çıkartırken yere gizlenmiş sandığı uzanıp çıkardı. "Aç içini!" Adam yine ona baktı ve açtı. Hümeyra bir oyun yapar diye düşünürken gerçekten içinden istediği rulo belgeler çıktı. Adam uzanıp beklerin birisinin ipini açarak Hümeyra'ya gösterdi gerçekten onlardı. "Bunları mı istiyorsun?" diye adam ona sordu. Hümeyra ise ona cevap vermeden kıyafetinin içinden bez çanta çıkardı ve ona uzattı. Adam, Hümeyra'nın isteğini anlayarak rulo belgelerin hepsini bez çantaya yerleştirmeye başladı. "Lideriniz kim?" Adamın sözleri ile Hümeyra sessiz kaldı. "Tek başına buraya girmekte cesur davrandın. Ama onları yenmeye senin gücün yetmez." Adam son ruloyu koyup ona bez çantayı uzattı ve devam etti. "Bu belgeler onların sonunu getirmez. Eğer bu belgeleri ortaya çıkarırsan onları daha da birleştirişin, iç savaşı ortaya çıkarırsın." "Hep onlar diye bahsedersin?" Hümeyra bu sefer adama dahil olmuştu. Adam ise tebessüm eder haliyle, "Ve hatta neden yüzümün kapalı olmadığını." dedi. Soruya soru ile karşılık vermişti. Hümeyra hata yapmak istemiyordu. Bundan dolayı sessiz kaldı. "Onları bitirmek istersen yardım ederim. Ama onlar sizi bitirirse ben de sizin karşınız da olurum." Adam resmen, ben kendimi tehlikeye atamam kafasındaydı. Ben adama gülerken Hümeyra'da sinirle korkaklığına tebessüm etti. Adama ne yapacağını düşündü. "Yanımızda olmak isteyene kapımız her zaman açık. Ama hainlere asla." Adam, Hümeyra'nın laflarına gülerek cevap vererek başını salladı. "Hain olmak yapımda yok." Bu tuhaf konuşmanın ardından Hümeyra bez çantanın ağzını kapattı. "Bana şimdi ismini söyle." "Kuğu." "Kuğu mu?" Adamın sorusu ile Hümeyra, "Yanımızda olmak isteyen beni Kuğu olarak bilir." deyince adam da ona bir şeyler söylerken bedenimde var olan acıyla birlikte görüntü bulanıklaştı. Ses boğuk boğuk gelirken son anda dediği şeyi toparladım. "Yardıma ihtiyacı olan ise beni Dodurga Şelalesinde bulur." demişti.
Gözlerim hızlıca açılırken direk koluma baktım. Okun deldiği yerden kan ve sarı bir şey akıyordu. Ne yapacağımı bilemeyerek etrafa bakındım ama Mirza'yı göremedim yani kimse yoktu. Acı içinde kıvranırken ben sadece ona katlanmayı seçtim. Ne de olsa bu oku yemek isteyen bendim ve yeterince insanlara yük olmuştum. Sol omzum feci bir şekilde sızım sızım ağrırken aklımdan sürekli gördüğüm anılar geçiyordu. Hümeyra'nın korkusuzca kalkıştığı bu olaylar karşısında cesaretini görünce, Mirza'ya verdiği zararı düşündüm. Ona sorsam da söylemezdi hem Aybike, Mirza'dan tembih almıştı kimse eskiye dair anıları hatırlamama yardımcı olmayacak ben kendim bulacaktım. Bir tarafta onun bu tavrına hak verdim. Belki de yanlış cümleler ile anılarımın karışmasını istememişti. Ağrı ile birlikte uyanan bedenim hissini kazanmış gibiydi. Acı içinde kıvransam da biraz hareket etmek istedim. Belki o zaman kendime gelirdim ve vücudumda zehire karşı alışkanlık kazanmış olurdu. Sağ elimle yorganı üzerimden itip yataktan çıkmak için bedenimi yönelttim. Rastgele örtülmüş başımdan saçlarım dökülünce elim başıma gitmişti. Yağlanmış saçlar ile karşılaşmak utanç verici idi. Kaç gündür banyo yapamıyor ve sürekli terliyordum kim bilir ne kadar kötü kokuyordum. Ağrım ve olduğum durum karşısında ağlamak istedim. Yağlanmış saçları örtüm ile kapatırken dizlerimi hareket ettirerek ayağa kalktım. Birkaç adım atarak uyuşukluğu gidersem de acım geçmiyordu. Alışamam lazımdı kendim etmiş, kendim bulmuştum. Kimseyi suçlamaya ve yük olmaya gerek yoktu. Hem bu bir rüyaydı. Ağrıyı unutmak için bir şeyler uğraşmak en mantıklı seçenek olduğundan küçük boyu kısa üzerinde mum ve kağıtlar olan masanın yanına gittim. Bağdaş kurarak oturduktan sonra yazılı olan kağıtlara baktım. Mirza'nın yazısıydı. Parmakları ne kadar güzelse yazısı bir o kadar çirkindi. "Ne yapıyorum ben! Bana ne adamın güzel şeylerinden!" Sitemimi dışarıya vurduktan sonra kendimi toparlayarak yazılı olan kağıtları masanın köşesine ittim. Boş bir kağıtlardan birisini aldım. Eski kağıtların hoş bir dokusu vardı. Ağzı kapalı mürekkep kapının kapağını zar zor sağ elimle açtıktan sonra aklıma gelen ilk şeyi çizmeye başladım. Solak olmama rağmen beyni geliştirmek için önceden alıştırma yaptığımdan dolayı zorlanmadan anılarımda gördüğüm kuğu hayvanını çizmeye başladım. Hem çiziyor hem de Mirza'ya anımı söyleyip söylememi düşünüyordum. Eğer söylersem belki de beni o insanlardan biri sanabilirdi. Ki sanması da muhtemeldi çünkü bana güvenmiyordu ve benim de elimde ona güven verecek bir şey yoktu. Anlatmasam zehri nasıl bulacaktı. Hem bulması kolay olsa şimdiye bulurdu. Sayfanın her bir tarafına küçük küçük çizerken düşüncelerimle birlikte kağıttan kağıda geçiyordum. Yüzük, belki ona güven verebilirdi. Ama ona verdiğim yüzüğü takar mıydı? Belki de benim verdiğimi bilmiyordu. Ve ben kalkıp bunu ben çarşıdan aldım sana verdim, ondan bana güvenebilir misin desem o parmağı ile alnımın ortasına ikaz edercesine vururdu. Nasıl güvenini kazanacaktım. Bilmem kaçıncı içli nefesimi vermiştim. Başka bir kağıdı uzanıp alırken kapı açılmıştı gelen kişiye bakarken içeriye Mirza girdi. Yatağın boş olduğunu görünce şaşkın yüz ifadesini görünce gülümseyerek, "Buradayım." diyerek dikkatini çektim. Yatakta olmam gerekirken ayaklanıp buraya geldiğime kızdı diye içten içe düşünen Hümeyra'ya, Mirza'dan önce ben sallayıp fırlattım. O, yazılarını karıştırdığımı düşündüğü için şu an kızgın. "Ne işin var orada?" Çattığı kaşları ile bana bakmaya devam ederken ona, "Merak etme sevdalı mektuplarını okumadım." diyerek yanıtladım. Elimde değildi onunla uğraşmak nedense hoşuma gidiyordu. Ama onun benimle uğraşması değil. Çünkü o can yakıyordu. Çizdiğim kuğudan başımı kaldırıp ona baktığımda kaşlarını çatmış ellerini arkada bağlamış bana bakmaya devam ediyordu. Onunla uğraşmam hoşuna gitmemişti çünkü çok ciddi ve her zaman ki gibi öfkeliydi. Kesinlikle bir psikolog yardımı almalıydı. Elimdeki tahta kalemi masanın köşesini koyup nedendir bilinmez yorgun olan bedenimden dolayı sağ elime başımı koyup ona baktım. O bana ne kadar öfkeli bakıyorsa ben ona o kadar sakin bakıyordum. Bana kesinlikle güvenmezdi. "Bu kadar öfke erken yaşlandırır Bey'im." Sakin sakin ona bakıp konuştum. Başını sallayarak cevap verdi. Ama bu baş sallayış beni onaylama maksadıyla değil aksine Allah'tan sabır dileme idi. "Mirza Bey'im!" Dışarıdan gelen erkek sesiyle birlikte Mirza hemen olduğu yerden dışarı çıkmıştı ama kapıyı aralık bırakmıştı. İçeriye sızan gecenin ışığı ile sağ kolumu masaya yatırıp başımı yasladım. Tüycü Kadın, halsiz olacaksın derken bundan mı bahsediyordu? Gözlerim yavaş yavaş kapatıp kendimi karanlığa hapsettim. Bana güvenmezdi. Anlatsam belki de beni onlardan biri sanabilirdi. Gördüğüm adama ulaşmak istesem bir tuzak kurduğumu düşünürdü. Bu durum içimi acıtıyordu. Tek başımaydım. İç düşüncelerim ile uykuya kendimi bıraksam da zihnim halen daha uyanıktı. Nefesim yavaş yavaş uyku moduna girmişti. Kapının açılma sesini duysam da başımı kaldırmadım. Yataktan sonra burada uyuma fikri cazip gelmişti. Çizdiğim kağıtların üzerine yatıp her tarafını kaplarken onu sesini duydum. "Hümeyra, Tüycü Kadın'ı çağırayım mı?" Sesi yakından gelince gözlerimi hafif araladım. Bedenini tam göremesem de masanın önüne bağdaş kurup oturduğunu gördüm. Onun bu şekilde davranmasına karşılık cevapsız bırakmak istemedim. "Hayır, zaten halsiz olabileceğimi kendisi söylemişti. Sonra da zaten..." Gözlerimi hafif aralayıp yüzünü görmek için başımı yukarı doğru kaldırdım. Benim ne yaptığımı anlamış olmalı ki, masanın soluna doğru bedenini kaydırdı. Koluma yasladığım başımı yukarı doğru hafif kaldırdığımda başını bana doğru eğdi. Hareketlerini incelerken gözlerim doldu. Kafam karıştırıyordu. Nasıl yapabiliyordu? Nasıl benden nefret ettiği halde bana karşı merhametini kullanabiliyordu? Bu nasıl bir iradeydi? Onu daha iyi görmem için eğdiği başından bakışlarımı çektim. Kalp atışlarım acı dolu bir şekilde çarptı. İçimden bana fısıldayan sese karşı kaşlarımı yukarı kaldırarak, gülümsedim. Tebessüm ederek tamamlayamadığım cümlemi ona bakarak bitirdim. "Öleceğim." Başını olumsuz bir şekilde salladı ama cevap vermedi. Dudaklarımı ıslatıp onun tavrına karşı, "Neden? Ölmemi zaten istersin. Hem yeterince sana da yük oluyorum." dedim. Bana çevirdi bakışlarını. Kartal gözlerinin duruluğu karşısında dudaklarından bir kelime duymak istedim ama bana vermedi. Ondan fazla bir şey istemiştim. O sadece nefretini, merhametin önüne geçirmezdi. "İlaçlar yüzünden zihnim allak bullak." Bu sözlerin sahibi o değil, bendim. Gerçekten zihnim allak bullak olmuştu. "Panzehiri arıyorum." Ondan mı gözlerimi araladığım da seni bulamam? Hep gece yanımda olursun? Başındaki şapkasını çıkararak saçlarını elleri ile karıştırıp çekmişti. Yorgundu. Kafasını ellerinin arasına alarak orada bıraktı. Benden daha kötü bir haldeydi. Kendi ile bu kadar savaşan bir adamı Hümeyra nasıl darma duman etmişti? Evet, Hümeyra'yı suçlu buluyordum. Evet, Mirza Hümeyra'yı öldürmeye kalkmıştı. Ama Mirza, zalim birisi değildi. Zalim olsaydı kendi ile savaşını görmezdim. Zalim olsaydı bana merhametli bir şekilde yaklaşmazdı. Yattığım yerden başımı kaldırıp onun düzenli nefeslerini dinledim. Oturduğu yerde uyumuştu. Zalim olan birisi, Hümeyra için bu kadar çabalamazdı. İki gün önce neler diyordum şimdi neler diyorum. Gerçekten ilaçlar zihnimi allak bullak etmişti. Evet, bana merhametli davranıyordu lakin kalbimi delip geçtiği şeyleri unutamazdım. Ne olursa olsun beni öldürmesini unutamam. Onun gibi adaletli davranmalıydım. Oturduğum yerden doğrulup sandığın üzerine koyulmuş yastığı alıp onun arkasına geldim. Ne tepki verir bilemeden yastığı yere koydum. Arkasında olduğum için sağ elimi, kolunun hizasına getirip tedirgin bir şekilde ona dokunarak yastığa doğru ittirdim. Uyanır diye korktuğumdan tedirgin olmuştum ama onun başı koyduğum yastığa doğru hızlı bir şekilde düşüşe geçişini görünce gözlerim açıldı ve sol elimle onun başını havada tuttum. Elim; saçları ve teninde yerini alırken omzumda duyduğum acı ile inlememek için kendimi tutarak yavaş bir şekilde elimin üzerin de var olan emaneti yastık ile buluşturdum. Nefes alışverişim zorlanırken duyduğum acı ile terlemeye başlamıştım. Mirza ise ayaklarını uzatarak rahat bir uyku pozisyonuna geçerken başının altındaki elimden bir haberdi. Sol elimi kurtarmak için, sağ elimden yardım alıp sol kolumu tutup baş ve yastık arasında kalan elimi yavaş bir şekilde çektim. Önümde boylu buyunca sırtı bana dönük olan Mirza'nın yanında nefes alışverişlerimi kontrol altına alıp ağrımın biraz hafiflemesini bekledim. Örtümü düzeltim yerimden kalktıktan sonra üzerini örtmek için bir şeyler aradım. Kendi yastığımı ve yorganımı vermek istemedim. Yeterince terlemiştim, onları ona vermek benim için utanç kaynağı olurdu. Sandığın yanına gidip sağ elimle güç alıp kaldırdım. El örgüsü battaniyeyi görünce, alıp Mirza'nın yanına geldim. Sağ elimle üzerine doğru sersem de tam örtmediğim için çömelip düzeltmeye başladım. Hareketlenen Mirza ile hemen elimi battaniyeden çektim. Yan dönenerek yatan bedeni sırt üstü çevirmişti. Düzenli ve yavaş nefes alıp veriyordu, uykudaydı. Açılan yerleri son kez çömelip düzenlerken çatık kaşlarına baktım. Adam sinirli olmayı seviyordu ya da beni görüyordu. Haline gülümseyip aklıma gelen fikri yapıp yapmama arasında kalmıştım ki işaret parmağım çoktan onun yüzüne doğru gitmeye başlamıştı. Uyanacak korkusu ile kalbim hızlı hızlı atarken yine de kendimi geri çekmiyordum. İşaret parmağımı iki kaşının ortasına getirip dokundurdum. Çatılan kaşları düzelirken elim orada kalakalmıştı. Yastığa azıcık dağılmış orta uzunlukta ve dalgalı saçlarından gözlerim aşağıya doğru indi. Güneş iz bırakıp beyaz tenini hafif koyulaştırmıştı. Hafif kalın kaşları göz kuyruklarında bitiyordu. Kirpikleri azdı ama gözlerinin şekli çok güzeldi. Kirli sakalları adeta tenine imza bırakmış gibiydi. Yüzünde saymadığım tek yere gözlerim gidince elimi hızlıca çektim. Çömeldiğim için dengemi kaybedip popomun üzerine düşüverdim. Sol omzum ağrısını belli ederken ona dokunduğum elimi yüz hizama getirdim. Yüzüm iğrenmek ve şaşkınlıkla allak bullak olurken elimi alnıma vurup, "Kendine gel! Hümeyra duygularını ben vücutta iken ortaya çıkarma!" Kendi kendime sessizce konuşmamla birlikte önümde yatan adamdan hızlıca uzaklaştım. Resmen adamın yüzünü gözlerimle taciz etmiştim. Hayır, ben böyle birisi değildim. Tamam aynı şeyi Aybars'a kendi irademle yapmış olabilirdim. Ama burası rüyaydı. Ve rüya dahi olsa gözlerim, Mirza'ya yapamazdı. Hayır bu kabul edilemezdi. Kendine gel Hümeyra! Ben yokken ne yapıyorsan yap ama ben varken olmaz. İnsanın da biraz gurur olur kızım ya! Adam sana merhametiyle yaklaşıyor sen ise kalbini alıp direk önüne atıyorsun! Burada daha fazla kalmamalıydım. Gözüm sürekli yerde yatan adama giderken, olmazdı kalamazdım. Yıkansam iyi olacaktı hem ondan da uzaklaşırdım. Meryem Teyze hacetimi gidermemde yardımcı olmuştu. Ona yük olacaktım lakin burada kalmaktan daha iyi fikirdi. Baş örtümü düzeltip sessiz adımlarla kapıya ulaşıp ittirdim. Kafamı dışarı doğru uzatırken ateşin başında tek başına oturan Meryem Teyzeyi gördüm. Alpler öte tarafta dururken Tüycü Kadın, ortalıkta gözükmüyordu. Çıkardığım sesten dolayı arkamı dönüp baksam da halen daha mışıl mışıl uyuyordu. Dışarı çıkıp kapıyı kapattığımda Meryem Teyzenin dikkatini çekmiştim. "Hümeyra Hatun, eyi misin?" dedi ve gülümsedi. Ben de onu gülümseyerek karşılayarak ona doğru adım attım. O ise alplere dönüp, "Oğullar, biraz öteye gidin." demişti. Ben de ateşin başına giderken alplere baktığım da arkalarını bile bakmadan karanlığa doğru dağılmışlardı. Meryem Teyzenin bu şekilde davranmasını artık anlamıştım. Üzerimde beyaz elbise ve baş örtüm vardı ama dış kıyafet olarak giydiğim bir kıyafet değildi. Bu durumu tam anlamasam da rüya olduğu için ayak uydurmaya çalışıyordum. "Meryem Teyze, senin yardımına ihtiyacım var." deyince o, helaya gideceğimi sanmıştı. "Çok terledim. Kaç gündür de yıkanmadım." Gözlerim ona bakmazken sağ elim baş örtümün ucundaydı. Onun eli, bacağımı buldu. Gözlerimi ona çevirdim. Gülümsemesi ve bakışları güven vericiydi. "Yardım ederim tabi ki. Sen otağına geç." "Olmaz." diye birden tepki verince o da şaşırmıştı. "Mirza uyur." diye ekleme yaptım. "O zaman Tüycü Kadın'ın otağında yıkanırsın." Ben de başımı salladım. Otağa gitmememi söylediğinde yardım edebileceğim bir şey var mı diye sorsam da izin vermemişti. Ve beni yıkarken de sol kolumu geçtim sağ kolumu bile canlatmama izin vermemiş, beni kendisi yıkamıştı. Bu durum benim için utanç vericiyken o da utanmamam için elinden geleni yapmıştı. Bedenime bakmadan haşama ile sarmıştı. Bana getirdiği kıyafetleri giydirirken aynı özeni göstermişti. Tüycü Kadın'da omzumu tekrardan sarmıştı. İlaç tedavim bitmişti. Sadece acım azalsın diye bazı otlar kaynatıp içmem için vermişti. Onun verdiği ilacı içerken Meryem Teyzede saçlarımı örtmüştü. Buradan kalmam için başka bir gerekçe kalmamıştı. Ama ben otağa gitmek istemiyordum. "Meryem Teyze ben de burada kalsam olmaz mı? Hem canım çok sıkılır." Ona, ninemi bir konuda ikna etmek için yaptığım yüz ifadelerimden birini yapmıştım. O da beni hiç kırmamıştı. Otağa gitmemiştim ama çenemde durmamıştı. Ne hikmekse çenem Mirza için açılmıştı. "Evliliğimiz nasıl oldu?" "Onun annesi ve babası kim? Nerede?" "Hep böyle öfkeli mi?" Ama Meryem Teyze onun hakkında da geçiştirip her seferinde başka bir konuya geçiyordu. Bundan dolayı daha fazla soru sormadım. Bozulduğumu anlasa da çaktırmamaya çalışıyordu. Çünkü gözleri ile beni izlediğini görmüştüm. O an anladım. Mirza'nın benden nefret etmesinin nedenini biliyordu. Bana güvenmiyordu. Bilerek Mirza hakkında bir şey söylemiyordu. Sadece merhamet gösteriyorlar ama güvenmiyorlardı. Bu durumdan rahatsız olup, "Ben de uyumaya gideyim." "Burada kalacaktın ya?" dedi benimle konuşmayan Tüycü Kadın. "Daha rahat ederim. Size Allah rahatlık versin." Onların otağından çıkıp kendi otağımın kapısına gelip kapıyı ittirip açtım ve girdim. Mumun cılız ışığı otağı aydınlatırken yerde yatan adama gözlerimi çevirdim. O da güvenmiyordu. Gözümden akan göz yaşına şaşırıp hemen elimle sildim. Saçmalıktı. Uyusam iyi olurdu. Döşeğe doğru giderken sadece önüme bakıyordum. Yastığı alıp ters çevirdim ve başımı oraya koydum. Ama gözyaşlarım nedense dayanamayarak aktı. Sağ kolumu gözlerime kapatıp akmasına anlam veremediğim gözyaşların akmasına izin verdim. Kendimi teselli eder hale geldim. Defalarca Hümeyra'ya onun güvenmesinin önemsizliğinden bahsettim lakin olmuyordu bir türlü yalnızlığımı bastıramıyordum. Ninem olsaydı ah bir ninem yanımda olsaydı. Karanlığın içinde uykuya kendimi teslim ederken bilindik ağrı ile tekrardan beni bulmuş bir otağda bırakmıştı. "Mirza ile Sardıç deresinin orasında evlilik görüşmesi yapacağım." Otağın içerisinde bir o tarafa bir başka tarafa gidip sürekli heyecanla ve sevinçle yerinde duramayan Hümeyra'yı gördüm. Sürekli aynı cümleyi söylüyordu. Ellerini açılıp kapanıp kalbinin hizasına getirdi. Sonra yere çömelerek otuz iki diş gülümseyen ağzını elleri ile kapattı. "Allah'ım kalbim çok hızlı atıyor." Gözyaşları yanaklarından akıyordu. Ama bu acıyla yoğrulmuş gözyaşları değildi, toprağı verimliydi adı da sevinç, mutluluk ve huzurdu. "Adını çiçeklere bile anlatmaya utandığım adam senin gözlerine ben nasıl bakacağım." Çömeldiği yerden kalkamadı. Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Ben onu halini ağzı açık izlerken o çok farklı alemdeydi. Belki de ilk defa gözlerinden sevinç gözyaşları aktığını gördüğüm içindi bu şaşkınlığım. "Bey Babam can Annem! Ne yaparım ben şimdi? Ne derim ona ben? Bu kalp nasıl dayanır da bakar onun yüzüne?" Haline baktığımda neredeyse bayılacağını gördüm. Gerçekten yüzü sararmıştı. Hümeyra gerçekten Mirza'yı çok sevmişti? Onu nasıl bu kadar çok sevebilmişti? "Hümeyra Hanımım vakit gelmiştir." Dışarıdan gelen ses Aybike'nin sesiydi. Hümeyra onun sesini duyduğu anda elleri ile gözyaşlarını silip ayağa kalktı. "Tamam giderim birazdan." Ciddi ses tonunu dışarıdaki kıza duyurdu. Onun bu sesini duyan sanırdı ki hiç acelesi yok bu kızın bu işte gönlü yok sanırdı. Ama bir de eli kalbinde gözleri ilkbaharın neşesi olan Hümeyra'ya bakmaları gerekti. Lakin Hümeyra kimselere bu halini göstermemişti. O hep güçlüyü. Onun duyguları simaya yansıyamazdı. Göstermezdi. Nasıl oluyorsa Hümeyra'yı okuyordum. İsmini söylerken bile yüzünde güller açan kadın yüzüne maskesini takarak dışarıya çıktı. "Atınız hazır Hanımım." Hümeyra sert ifadesiyle atına doğru yol alırken Aybike'de yanındaydı. O sırada uzaklardan ona bakan Aybars'ı gördüm. Yanına dahi gelmezken Hümeyra ona baktı ve başını çevirdi. Atının eyerini tutarken Aybike'ye, "Bir an önce gideyim de bitsin bu iş." dedi sıkıntılı bir halde. Aybike'nin ona cevap vermesine izin vermeden atı hareket ettirdi. Yavaş giden atı obanın sonuna doğru hızlanarak sınırdan geçti. Maskesi o anda indi, yüzüne kocaman bir gülümseme hakimdi. Atının her adım atışında kalbinin hızı rahatlıyor gibiydi. İki eliyle tuttuğu eyeri tek eline alıp sol kolunu geriye doğru açıp adeta atın üzerinde bedenini zarifçe dans eder gibi süzdürdü. Etrafta kimse olmadığından siyah örtüsü arkasından ona ayak uydurarak salındı. Ağaçlar onu gölgelerken o son anda kendini toparlayıp atı yavaşlattı ve üzerini düzeltti. Gözleri bir şeyi arar gibi bakındığından ben de baktığı tarafa baktım. Yokuşun aşağısındaki dereye bakıyordu lakin orada kimse yoktu. İyice bakındı. Sardıç deresi, dediği yer burası olmalıydı. Atını yoldan çıkarıp yokuş aşağı sürmeye başladı. Dere Sazlık Obası'nın aşağısında kalıyordu. Uzaktan bakan birisi buradaki insanları uzakta olsa görebilirdi. Ama ne yüz ifadelerini görebilir ne de seslerini işitebilirdi. Hümeyra atını durdurup etrafa tekrardan baktı. Lakin ne gelen vardı ne de giden. Attan indikten sonra onu bağladı. Derenin kenarına sanki bilerek koyulmuş kuru ağaca oturdu. Ellerini önünde birleştirirken bulutların arkasına gizlenmiş öğlen güneşine baktı. Derin nefes alarak heyecanını bastırmaya çalıyordu. Bulutlar akıp geçerken ikindi güneşi yüzüne talip olmuştu. Etrafına tekrarda bakındı ne gelen vardı ne de giden... Namaza durdu. Rüzgar esti akşam vakti girmeye yakın bir at sesi duyulunca hırçın bir şekilde akan dereden gözlerini hemen çekti. Heyecanlı olmaması lazımdı lakin o dayanamayıp hemen ayağa kalktı. Kalbi ile birlikte kendini toparlamaya çalıştı. Uzaktan gelen at sesi yakınlaşırken atın üzerine doğru bakmak istedi lakin üzerinde öyle bir utanç duygusu hakimdi ki bir türlü gözleri atın sahibine gitmiyordu. At yakınında durunca başını birden çevirdi. Ama görmek isteği kişi atın üzerinde değildi. Bu obasından bir alpti. Ona merakla bakarken, atın üzerindeki alp indi ve Hümeyra'ya baş selamı vererek elindeki eskimiş kağıdı ona uzattı. "Hümeyra Hatun, Okçular Obası'ndan size geldi." Hümeyra telaşa kapılarak hemen kağıdı açtı. Gelmesi gereken kişinin başına bir şey geldi diye elleri titredi. "İki obanın selâmeti için ömrümüzü ortaya koyduk. Bu görüşme olmasa da olur." Mirza, Hümeyra'yı gerçekten sevmemişti. Bu evlilik olmasa ondan haberi dahi olmazdı. Haberi olsa ne yazardı. Hümeyra, Sazlık Obası'ndandı. Siyasi meselelerden dolayı karşı karşıya geldikleri obadandı. Mirza'nın tabiri ile Yılan Oba'sındandı. Bu da onun için yuvasına güvercin alması değil, yılan almasına tekabül ediyordu. "Tamam sen gidesin." Alp atına binip uzaklaşırken Hümeyra'nın gözyaşları akmaya başladı. Böyle hayal etmemişti. Heyecanı elinde tuttuğu haber için değildi. Üzüldü, sinesini saran kimseye diyemediği adamın ona karşı tavrına yıkıldı. Utandı, duyguları ortaya çıkmasın diye yüzüne maske takmak zorunda kaldığı adam yüzünden utandırıldı. Mirza bir nevi onu reddetmişti. Tüm obanın gözü Sardıç deresindeyken Mirza, Hümeyra'nın onurunu yerle bir etmemiş bir de üstüne ezip geçmişti. Eli titredi başını bir türlü kaldıramıyordu. Diğer kızlara bile bu kadar kaba olmaması onu derinden yaraladı. Çünkü bilirdi; hemen hemen çevredeki oba kızları ona hayrandı. Kimi yüzüne, kimi at binişine, kimi konuşmasına, kimi de bir Bey oğlu olmasına...Hümeyra ise onun iffetine gönül kaptırmıştı. Allah vergisi güzelliğine karşı, iradesinin hakkını vermesiydi. Etrafında kendisini cezbedecek o kadar güzel kız olmasına rağmen onun o iffeti direk ilgisini çekmişti. Bir de Batı'la karşı Hak tarafında olmasına... Bir seferinde Sahra Sara'yının çarşısında ona denk gelmişti. Mirza, Hümeyra'yı fark etmese de onunla aynı yerde olmak bile onun için güzeldi. Bir kız gelmişti. Gayet cazipkâr ve bir o kadar zarif haliyle düşer gibi yapıp Mirza'ya tutunmuştu. Mirza ise bir kere bile kızın yüzüne bakmayıp özrüne kibar bir şekilde karşılık verip yoluna devam etmişti ve arkasını dahi dönüp bakmamıştı. Ama Hümeyra'yı bu raddede aşağılamasının en büyük sebep obasından dolayı idi. O da biliyordu lakin gönlüde laf geçiremiyordu. Atın üzerinde obaya doğru ilerlerken sesli sesli kendine durumu anlatsa da bir türlü içindeki acı susmuyordu. Mirza iki obanın selâmeti için derken Hümeyra bir devletin selâmeti, diyerek amcasının yanına gitti ve durumu izah etti. Amcası bu duruma sinirlenirken Hümeyra tepkisiz bir şekilde duruyordu. "Onunla yakın olman lazım." dedi amcası. Hümeyra ise sukuta çekilmişti. "Yarın Hanım Ana'ya hediye götürürken sen de onlarla beraber gideceksin." Hümeyra itiraz ederek, "Ama amcacım, resmen adamı sabahtan akşama kadar bekledim. Lakin tenezzül bile etmedi. Böyle yaparsam ben de ne onur kalır ne de bir şey!" dedi. Kendini orada bırakmasını yedirememişti, obaya girerken dahi genç kızların küçümser bakışlarını unutamıyordu. Abdül Bey, Hümeyra'ya sinirlenerek; "Ne onuru!" deyince Hümeyra'nın da içindeki öfke çalkalanmaya başladı. "Saraydan emir geldi, emir! Sen amcanın sözünü ne zamandan beri ikiletirsin." Hümeyra yine sessizdi. Amcası, yere oturarak başındaki deriden yapılma şapkasını çıkarıp elinde tuttu. Kendini sakinleştirmeye çalışırken ayakta dikilen yeğenini yanına çağırdı. Hümeyra şu anda ne kadar istemese de yanına gitti ve oturdu. "Anlarım seni. Kolay değil. Ama bana öfke besleme." "Estağfirilluah amca." Hümeyra hemen kendini toparlayarak amcasına açıklama yaptı. Amcası ise onun sağ elini iki eline alıp samimi bir şekilde sıkıp, "Öfkeni besle, öyle besle ki senin onurunu ezip geçen eden adamda onur diye bir şey bırakma!" |
0% |