@lilyum_cicegi
|
"Kuğu?" dedi Mirza sorgulayarak. Buraya gelmeden önce bir kuğu meselesi ile varlığı zihnimde canlandı. Ama şimdi sırası değildi. Adama dönüp durumu açıklayacaktım ki Mirza devreye girdi. "Sen kimsindir?" Haylazın gözleri Mirza'da ciddiyet alırken, bu durumun önemi olmadığından bodaslama düşünmeden: "Kara Diken Örgütünden." dedim. Gözlerim Mirza'da dururken onun değişen bakışlarını karşımdaki adam da fark etmiş, elindeki küçük bıçağı yavaşça çevirmeye başlamıştı. Zor aldığım nefesle birlikte Mirza'nın gözleri bana döndü. Sabırsız bir haldeydi ve gözlerindeki öfkeyi görüyordum. Ama benim bunu anlatacak takatim kalmamıştı. Karşımdaki adamın dikkatini çekmek için ayağımla onu dürttüm. Kuruyan dudaklarımın arasından çıkan kısık sesimi bu seste duymasının imkanı yoktu. Ama o bana yaklaşırken gözlerini Mirza'dan çekmiyordu. "Bana yardım edebileceğini söylemiştin." Sessiz kalarak beni dinleme moduna geçmişti. Ona açıklama yapmak için ağzımı açarken benden daha gür bir şekilde sesi çıkan Mirza olayı tamamladı. "Kara Diken otu tarafından zehirli okla vuruldu." "Devasını benden istersin?" diye soru yöneltti ve ekledi. "Bundan çıkarım ne olacak?" Mirza'ya müsaade etmeden devreye girdim. Çatık kaşlarım ile, "Buradan sağ çıkarsın!" dedim. Adamın gülümsemesi yüzünde yayılarak bana baktı. Lakin benim gözlerim kararmanın ucuna doğru giderken bilincim sonunda kapanmıştı. ... Simsiyah bir yapbozun parçalarını tamamlamaya çalışıyordum. Elimdeki siyah bir parçayı siyah olan yere koymaya çalışsam da bir türlü olmuyordu. Halbuki bütün parçalar siyahtı. "Bu ne saçmalık! Ne yapıyorum!" Diye yakınsam da elimdeki parçayı istemsiz tekrar tekrar olduğu yere koymaya çalışıyordum. Daha doğrusu ben istemesem de bu gerçekleşiyordu. Elimdeki parçayı fırlattığım an tekrardan elimde bitmişti. O benimle ne kadar inatlaşıyorsa ben de onunla bir o kadar inatlaşıyordum. "Düşünmeden, sabretmeden hareket edersin." Uzaklardan gelen ses ile asık suratımla etrafa baktım. Lakin kimse yoktu. Kaşlarım hafif çatılırken, "Neden bahsedersin?" diye tekrarladım ve ardından öflememi ekledim. O sırada masanın önünde bir adam belirdi. Başımı yavaşça kaldırıp baktığımda korkudan ağzımdan bir çığlık bırakmış ama geri kaçamamıştım. "Bismillahirrahmanirrahim!" Gözlerinin çevresi siyah, yanakları kırmızı boyayla boyanmış saçı başı birbirine karışmış bu adamda neyin nesiydi? "Sabret, düşün ve hareket et!" "Millet rüyasında ak sakallı dede görür benim gördüğüm dedeye tövbe estağfurullah." Kafama yediğim bastonun acısı başımdan değil sol omzundan gelince acıyla inledim ve o tarafımı tuttum. Bu nasıl işti? "Sabret, düşün ve hareket et!" Ezbere bağladığı sözü tekrardan söylerken arkasından beyaz sis çıkmaya başlayınca, "Dokuz kuyruğuna çıksın tam olsun." dememle kafama bir tane daha sopa yememle acısı sol tarafımdan çıktı. Ve aynı cümleyi tekrarladı. "Tamam tamam sabredip, düşünüp, hareket edeceğim. Tamam!" Da neyi düşünecektim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Zihnim hazır ol da bekliyormuş gibi önüme parçaları getirdi. Sazlık Obası'nda ailemle birlikte mutlu olduğum anların peşinde annemin yangınlar eşliğinde ölümünü görürken babamın kılıçla öldürülmesini sonradan öğrenmiştim. Aybars'ın çocukluk arkadaşım olmasına rağmen ona karşı, rüya diye saçma davranışlarım gelince aklıma, yüzümü hafif buruşturmamla başıma darbe inmesi ve acısının sol omzumdan çıkması bir oldu. "Dikkat!" Acımla inlerken dikkatimi toparlamaya anıları birleştirmeye devam ettim. Aybars'a arkadaş gözüyle bakmama rağmen...Onun, İğde Ağacının orada Mirza'nın davranışlarından dolayı ağladığım ve anlattığım olayın üzerine onun itirafı önüme geldi ve benim onu reddedişimle son buldu. Bundan dolayı Hümeyra bu durumu çok üzülmüş obada yapayalnız hissetmişti. Yapayalnız? Amcası, yengesi yahut Aybike? Onlar varken neden bu duyguyu bu kadar derinden hissediyordu? Eksik parça bir türlü tamamlanmayınca başkasına geçtim. Ülkenin Kör Sultan'ı, babasının bile bu adamın inmesi gerektiğini söyleyen kişiydi. Ve Vezir Azam, Hümeyra hep onun işlerini hallerdi. Ama bir şey vardı. Veziri Azam, Mirza'dan haz etmezdi. Abdül Bey, saraydan emir geldi onunla evleneceksin dediği zaman gerçek bir evlilik yapılmıyordu. Hümeyra, Veziri Azamın gözüne girdiğinden evliliği talep eden oydu. Mirza'nın önünü kesmek istiyordu. Peki ya obaların selameti konusu neydi? Derin düşünceler ile sorgularken cevap çok geçmeden zihnime gelmişti. Sıkıntısız giden obaların hayatı son senelerde sekteye uğramış bir hayli karışmıştı. Çünkü birileri fillerin planlarını bozmaya başlamıştı. Kör Sultan'ın tahta oturmaktan başka tek yeteneği vardı o da Veziri Azam'a bütün kalbiyle güvenmesiydi. Ve bu güveni kendi menfaati için kullanan adamın planlarını bozan Mirza'yı rahat bırakmak olmazdı. Öyle de yapmışlardı. Gözümden akan yaşın ardından sol yanımda farklı bir sızı duysam da gözlerimi açmadım. Dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamazken zihnime ağır gelen anıdan hızlıca kaçtım. Ama bu sefer başıma sopa inememişti çünkü bulunduğum durum bana yeterince ağır gelmişti. Zaman ne kadar geçti bilmiyorum ama ben kendimi toparlayana kadar bekledim. Yüzümdeki yaşlar kurumaya geçerken düşünmeye başladım. Obalar birbirine karışmıştı. Ticaret aksamış insanların işleri doğru düzgün ilerlememeye başlamıştı. Neden oldu diye düşünürken ticaretin altındaki pis paranın, insan ticaretin, ülkenin esaret durumuna geçmesini gördüm. Sıradan giden hayatın altında yatan iğrenç planların teker teker bozulması dengeyi alt üst etmişti. Bazı kesim bu düzenin bozulmasından rahatsızdı. Bir nevi bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın kafasında yaşayan sözde İslam naatları atan kesimdi. Planın başında Veziri Azam vardı. Ona yardım eden amcası ve Hümeyra. Bu kara paranın insanları sömüren zihniyetin yardımcıları mıydı? Hayır eksiklik vardı. Bir şeyler eksikti. Ya bitikler? Kuğu? Kara Diken Örgütünden olan adama bile Kuğu, demişti. Yazdığı küçük kağıtların hemen altına küçük Kuğu çizerdi. Ve bu Kuğu'yu Mirza'da tanıyordu. Gözlerimi sımsıkı yumup o eksik parçayı çıkartmaya çalıştım. Aklımda sürekli sesler dolaşıyordu. Ama aradığım parça onların arasında değildi. Adamın dediği gibi sabrederek düşündüm. Zihnim yorulmaya mesken tutarken yumduğum gözlerimi birden açtım. Karşımda görmeyi beklediğim adam yerine karanlık bir görüntü ile karşılaştım. Önümde parçaları birleştirilmesine rağmen tamamlanmayan siyah yapbozun bir parçası elimdeydi. İradesiz bir şekilde bir yere o parçayı yerleştirdim. Yapboz parçasının kenarından beyaz sis çıkarken yerine tam oturmuştu. ... Ne zaman zihnim kapatsa ışıklarını, kızın acısını hisseder bu yüreğim. Ama bir sürü acıları olmasına rağmen bir acı, şifasını bulamamış gibi sabırsız. Tutunacak bir dal değildi o yara, yoluna yoldaş olan biri deva görürdü. Sessiz çırpınışların ardı duaya kenetlenince cevap işte o zaman anlam kazanıyordu. İşte o cevaba hasret ve sabırla bekleyen bir yürekti içimdeki... Suyun hırçın sesi yakınlarda duyarken gözlerim bilinmedik bir yerde açtı gözlerini. Soğuğun kestiği kalın yorgana burnum iradesiz bir şekilde sığındı. Sol tarafımdan vuran güneş ışığını kesen sular akıp geçerken mağara da yanan közün ısısı bile kalmamıştı. Yerimden hareketlenirken eklem yerlerim ağrımıştı. Ne zamandır bu haldeydim? En son ölümün eşiğindeyken şimdi neredeydim. Mirza neredeydi? Yoksa birbirlerini çoktan bıçaklamışlardı. Kalın yorganı sağ elimle ittirip yavaşça doğruldum. Sol omzumun üzerini kapatan kurumaya yüz tutmuş bez düşerken başımda o tarafa kaydı. Etim eski rengini almaya yüz tutmuştu. Siyahlıklar azalırken kırmızılık kendini ortaya çıkarmıştı. Sol elimi hareket ettirdiğimde yüzüme gülümseme yayıldı. Demek ki panzehri bulmuştu ama kendisi neredeydi? "Yaralı Kuğu uyanmış." Tanıdık ses ile irkilerek sol tarafıma baktım. Karanlığı aydınlatan meşaleyi tutan kişiye baktım. Haylaz gülümsemeyi görünce açıkta kalan omzumu örttüm. Adımlarını hızlandırıp yer yatağının karşısında yer alan tahta masanın önünde durarak yaslandı. Ciddiyetle ona bakarken o, devam etti. "Çaldığın kağıtların hesabı senin ölümüne sebep olmuş. Sana demiştim, o kağıtlarla tek başına bir şey yapamazsın diye." Onların inine girdiğim zaman kayıt listesini çaldığım belgelerden bahsediyordu. Gerçekten bu sebepten dolayı mı beni öldürmüşlerdi? Ama ok Mirza'ya geliyordu? Bunun üzerine soru soracaktım ki onun sesini duydum. "Hangi kağıtlar?" Sağ tarafımda duyduğum karanlığa merakla baktım. Lakin gülme sesiyle karşımdaki adama başımı çevirmek zorunda kaldım. "Bu adamın bir şeyden haberi olmazken nasıl olur da benim dibime sokarsın Kuğu!" Cümlesinin sonuna doğru sesi sertleşti ve bağırdı. Elinde tuttuğu bıçakla yanıma gelirken benim gözüm sağ tarafa doğru gitse de kendimi toparlamaya çalıştım. Adam yaklaştıkça yüzündeki yara izleri ben uyurken bir şeylerin olduğunu gösteriyordu. "Sana ne söyledim! 'Onları bitirmek istersen yardım ederim. Ama onlar sizi bitirirse ben de sizin karşınız da olurum.' Onlar seni bitirmelerine rağmen nasıl olur gizli yerimi seni bile bilmeyen insanlara söylersin! Seni cesur bilirdim!" Simsiyah gözleri beni hedefe alırken elinde tuttuğu bıçak rahat durmuyordu. Her an o bıçakla işimi bitirebilirdi. Sağ karanlıkta Mirza'nın sesi gelmişti. Şu an yanıma gelmiş miydi bilmiyorum. Ama bu korkak istese beni daha önceden öldürebilirdi. Mirza'nın sesini duymasına rağmen beni tehdit etmesi saçmaydı. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum ama duygularım benden çıkmıştı. Gözlerime eski Hümeyra'nın bakışları inerken, aklım farklı çalışır hale geçti. "Bitirdiler mi? Bundan bu kadar eminsen o elindeki oyuncak gibi durmasın, karşındayım." Adam beni sadece izlerken ben olduğum yerden onu küçümser bir bakış sunup kaşlarımı alaylı bir şekilde kaldırarak, "Çalıntı belgeler hım...beni bitirmek için onlara ulaşmaları gerekmez mi?" cevabım üzerine gözlerindeki ciddiyetlik kalkıp başını olumlu bir şekilde sallayıp dudaklarını bükerek bana hak verdi. "Demek hala sende!" Gözleri ışıldarken ona güvenmeyeceğimi biliyordum. Kendi kafasına göre beni teste soktuğu belliydi. Çaldığım belgelerin yerini bile hatırlamazken akıllıca davranmalıydım. "Kim bilir belki ben de belki başka bir kimsede." Dediklerim ile tekrardan ciddiyetini takınırken gözleri başka bir kişiye odaklanırken tedirgin bir hali vardı. Ama ben baktığı kişiye gözlerimi bile çevirmedim. "Onda mı?" dedi. "Onda olsa beni bilmez miydi?" Bahsettiği kişi Mirza'ydı. Sol omzum hafif sızlasa da oturduğum yerden kaçmadan karşımdaki adama racon keser halimi nedense hoşuma gitmişti. Normalde böyle anlarda kekelerken cümlelerin keskin bir bıçak gibi karşımdaki kişinin üzerine indiğini hissediyordum. "Hatırlamadığını söylemişti. Görünen o ki onu da oyununa dahil etmişsin Kuğu." Bana değil de başkasına bakarak söylediği alaylı cümle ile karşısındaki kişiye üstünlük kurmaya çalışırken sessizliğini koruyan Mirza'dan atak geldi. "Ona Kuğu demeyi kes! Gözlerini oydurmayasın bana!" Karakterine çok zıt olan adamın haylaz tavırlarına dayanamayan Mirza sonunda kendini göstermişti. Adım sesleri bana yaklaşırken karşımdaki adam biraz öteye gitmişti. Görüş alanına giren bacaklarından yukarı doğru çıkan gözlerim onun şahin gözlerinde durgunca baktı. Hümeyra'nın acısını bu sefer daha yakından hissetmiştim. Boğazına dayanan kılıcın ardından onu öldürmeye teşebbüs eden adama nasıl davranılması gerekti? Hiçbir şeyden haberi bile yoktu. Ama bir adım, bir adımını bekliyordu Hümeyra. Lakin o tüm kapıları suratına kapatmış onu çaresiz girdaba sokmuştu. Şimdi ne yapmam lazımdı? "Çıkasın dışarı." Bana bakarak arkamdaki kişiye seslendi. Dizlerini kırarak yatağın köşesine oturdu. Aramızda mesafe olmasına rağmen gözlerini gözlerimden çekmeyince benim harelerim kaçmıştı. Ardımızdaki haylazın adımları yavaş yavaş uzaklaşırken lafa giren ben oldum. "Yaram iyileşir." "Bilirim." Derin bir sessizlik oldu. Ben nasıl davranacağımı bilemezken o neden bilmez bir tavrı vardı. Yukarıdan aşağıya doğru akan şelaleye gözlerim çevrilmişti. "Nasıl oldu?" "Şifasını bilirmiş, öğrendim. İkinci günün sabahında da gözlerini açtın." Baş parmağındaki yüzükle oynaması dikkatimi çekmişti. Üçgen şeklinde inmesine rağmen yuvarlağa kaçan ve gülün çizildiği yüzüğü... Sormayacak mıydı? Neden sessizdi? Bu duruma dayanamayıp, "O gerçekten Kara Diken Örgütünden." dedim. O ise sakince cevap verdi. "Bilirim." Her şeyi bildiğinden miydi bu sakinliği ama ben her şeyi hatırlamıyordum ki. "Her şeyi mi?" "Sadece örgütü dahil olduğu ve konuştuklarınızı." Neden bahsettiğimizi bilmiyordu. Her hatırladığım anıda ortalığı velveleye veren adamı görmeyi beklerken, sakince akan suyu izleyen Mirza neden sakindi? Ne düşünüyordu yine? Yoksa bu ölümün ıssız sessizliği miydi? Sular akarken vakitte geçti. Ama bu sefer ben sabırsız bir şekilde, "Sormayacak mısın?" diye sordum. Sonunda başını bana çevirdi. Gözlerimin içine düşünceli, uykusuz ve yorgun şahin gözleri ile baktı. "Önce iyileşesin." dedi ve ayağa kalktı. "Sana bir şeyler getireyim." Beni ardında bırakarak yolu gözükmeyen karanlığa doğru ilerlerken görüntüsü yavaş yavaş kaybolurken başının eğikliği dikkatimi çekmişti. Ne olmuştu bu adama? İçimdeki kırgınlar, yaptığı iyiliklerden fazla gelse de onu düşünmeden duramayan eski Hümeyra'yı susturmak için ayağa kalkmak istedim. Yorganı tamamen üzerimden atıp yatakta doğruldum. Gerçekten her yerim tutulmuştu. Çizmelerimi göremediğimden yatakta gerilme hareketi yaparken etrafa da iyice göz gezdirdim. Bir mağaranın içindeydim. Sol tarafımda kocaman bir oyuk, pencere etkisi gösterirken yukarıdan akan şelalenin suyu perde hükmünde aşağıya doğru akıyordu. Bir masa, köşeye yığılmış odunlar, közlü bir ateş ve birkaç kitaptan başka odada bir şey yoktu. Demek ki burada kalıyordu. Peki diğer alpler? Çıkış galiba karanlık olan yerden yapılıyordu. Adım seslerini duymam ile yerime oturup üzerimle yorganı örttüm. Elbisem çıkartılmış altımda sadece kadınların giydiği kırmızının açık tonlarına kaçan şalvar ve beyaz bir gömlek vardı. Başımdaki örtüm ise bollaştırılmıştı. Haylaz adamın aksine kendisine meşale ihtiyacı hissetmeyen Mirza elinde küçük bir tepsi ile bana doğru gelirken nedensiz içim geriliyordu. Sakin olmam gerekirken ne oluyordu bana böyle? Onda gözlerimi çekmeme rağmen neden gözlerim onu gizlice izliyordu. Şelalenin akan suları daha ilginç değil miydi? Masaya tepsiyi koyarak köşedeki odunlara yönelen adamın belinden sadece uyurken eksik olan adamdan neden çekiniyordum ki? Ne de olsa onunla aynı oda da kalmıştım. Sol tarafımdan gelen sıcaklık kulaklarıma neden çıkmıştı. Zehir kendini bırakmamış olmalıydı. Sağ elimle gözlerimi kapayıp sonra şakaklarımı parmaklarım ile sıktım. Hümeyra rahat dur. Unutma, yeter kızım ya! Ateşin harlanması ile ısıyı yakınımda hissederken o sakinlikle işini hallediyordu. Bana arkasını dönerek masanın üzerinden domates ve soğan olan tabağı aldı. Pencere olarak gördüğüm mağaranın girişinde durarak çömeldi. Bacağında asılı duran küçük bıçağını alarak suya tuttu. Soğanları kabuklarından ayırıp yukarıdan aşağıya doğru akan şelalenin suyunda güzelce yıkadı. Domatesleri yıkayıp onlarında kabuklarından kurtulduktan sonra atmak yerine hepsini yedi ve tekrardan masaya doğru ilerlerken kısa bir göz teması benimle kurar gibi oldu. Doğrama işini yaparken ben ona nereden başlayıp anlatacağımı düşünüyordum. Şimdiye kadar hatırladıklarımı anlatsam bence onun için yeterli olurdu. Burnuma gelen menemen kokusu ile midem alarm verirken ocağın kenarındaki tasa baktım. Mirza ateşi daha da harmanlayarak biraz daha ısıyı çoğalttı. Kırdığı dizlerini düzelterek bana döndü. "İstersen yıkan." Çok mu kötü gözüküyordum. Ortalıkta hiç ayna da yoktu ki yüzüme bakayım. Çokta iyi göründüğüm düşünülemez bence 2 gün boyunca uyuyordum. "Olur." Diyerek benden cevap bekleyen Mirza'ya cevap verirken yerimden canlandım. Yorganı üzerimden kaldırırken görmediğim çizmelerim yatağın kenarında bitmişti. Çizmelerimin önünde diz çökerek ağız kısmını eliyle düzelterek, "Sokasın." dese de ben her zamanki gibi itiraz etmiş o da her zamanki gibi ısrarcı olmuştu. İki inatla bu evlilik yürümezken Mirza için o kadar kırgınlığa sahip olan eski Hümeyra için bu mümkündü. Çizmelerimi giyindikten sonra gelişi güzel bağlarken az önce gerildiğim için adım atmam kolay olmuştu. Ben bir tas eşliğinde yıkanırım diye düşünürken Mirza eliyle akan suyu göstermesiyle, "Ben orada yıkanamam." dedim. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken itiraz edici şekilde sesim yükselmişti. Kim bilir ne kadar yükseklikteydik ki yere düşen suyun sesi bu kadar sert geliyordu. Ya düşseydim. Ya da...yoksa bu sakinliği! "Beni aşağıya itip sonra menemen mi yiyeceksin!" Ciddi bir şekilde söylediğim sözleri kaşlarını çatarak algılamaya çalıştıktan sonra yüzünü düzelterek hafif bir şaşkınlık etkisinden gülümser bir halde. "La havle vela guvvete." Elleri ile yüzünü ovuştururken dudaklarındaki dişlerin ortaya çıktığını, kısa bir an olsa bile görmüştüm. "Sessiz deli uyandı sonunda." Gülümser bir halde bana adım atarken ben de ona, "Asıl ölüm sessizliği ile takınan sensin. Bu kadar gizemli davranmasan böyle bir yorum da bulunmam herhalde!" Bu işte tam bana göre yakışır bir açıklamaydı. "Hem daha önce öldürmeye kalkmadın mı?" Yüzü ciddileşirken iyileşmemi bekleyen adamın sessizliği uyanmıştı. Baş parmaklarını kuşağının içine koyarak odak noktasına iyice odaklandı. "Hatırlar mısın?" Gözlerim ondan başka her tarafta turlarken kaçmanın bir anlamı olmadığını düşünerek daha doğrusu rüyadan kaçmanın bir anlamı olmadığını düşünerek kendimi teslim ettim. "Beni öldürmeye kalktığını hatırlamam." Düşünceli bir şekilde kaşlarını çatarken bana bir adım atmasıyla benim bir adım geri kaçmam bir oldu. Onun ise gözleri hemen kaçan ayaklarımda dolanıp tekrar gözlerimde durmuştu. "O zaman ne diye sürekli bunu dillendirirsin?" "O zaman sen niye dillendirdiğim halde itiraz etmezsin!" Gözlerine dikerek ciddiyetle söylediğim sözler üzerine Hümeyra'nın onun, karşısında ceylan gibi titrediği kalbine karşılık ona meydan okumayı tercih ettim. "Hatırlamadım dersin o zaman nereden bilirsin?" Bu sefer ona ben bir adım attım. Tekrardan gözleri ayaklarımda dolanıp gözlerime çıktı. Kaşları çatık ve şahin gözlerini avlanır gibi kısmış bir şekilde bana bakıyordu. Ben mi? Deli gibi atan kalbime motivasyon koçu yaparken Mirza'ya laf yetiştirmekle meşguldüm. "Şahit olmadın mı? Ben senin bilmediğim çoğu şeyi bilirim." Sessiz kalmasından güç alıp yarım bir adım atıp başımı biraz yukarı kaldırdım. Aramızda kalan iki küçük adımlık yol ile ona, "Mesela sana tüm planları ulaştıran ve o planları bozmanı sağlayan Kuğu olduğum gibi!" demem ile gözlerini kaçıran ve zafere ulaşan ben olmuştum. Çünkü yalan söylemediğimin en büyük kanıtı, ona gönderdiğim bitiklerdeki Kuğu resmiydi. Ve her gönderdiğim haberin sonunda onu kahraman yapan yine bendim. Oy veren ve düşüncelerini paylaşan herkese teşekkür ederimmm. İyi ki varsınız❤️ Bu bölümde kafası karışanlar için güzel özet bölüm olduğunu düşünüyorum. Başta dediğim gibi kurgunun konusu iplik yumağı gibi...gönül ister ki bir anda tamamlayıp atayım...Bu aralar yazma yeteneğim durmuş gibi hissediyorum. Dua beklerim efendim. Heyecanlı yazan kişiliğim söndü gibi... |
0% |