Yeni Üyelik
23.
Bölüm

Yapboz

@lilyum_cicegi

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

Hatırlatma:

Sessiz kalmasından güç alıp yarım bir adım atıp başımı biraz yukarı kaldırdım. Aramızda kalan iki küçük adımlık yol ile ona, "Mesela sana tüm planları ulaştıran ve o planları bozmanı sağlayan Kuğu olduğum gibi!" demem ile gözlerini kaçıran ve zafere ulaşan ben olmuştum. Çünkü yalan söylemediğimin en büyük kanıtı, ona gönderdiğim bitiklerdeki Kuğu resmiydi. Ve her gönderdiğim haberin sonunda onu kahraman yapan yine bendim.

Bilmediğim bir yerde bir sürü yapboz parçaları ile gözlerimi açmıştım. Karmaşık ve karanlık görünenlerden kaçıp eninde sonunda onların içinde kendimi bulmuştum. Sahi gerçek hayatımızda da böyle değil miydi? Tek fark o yapboz parçalarını kendimiz seçip hayat tablomuzu ortaya koyuyorduk. Yeri geliyor karanlığın içinde nefes alamaz hale geliyorduk. O karanlığı değiştirmeye gücümüz yetmiyordu. Hatta bazen en iyisine ulaşmak için en dibe batıyorduk. Çiçek açamıyorduk. Adeta soğukluk içimizdeki tohumun canlanmasına müsaade etmiyordu. Ama ne zaman ki ruhumuza işleyen o imana dönüyorduk teselli buluyorduk. Belki acımız yine devam ediyordu ama bakış açısıyla o tohum yavaşta olsa canlanıyordu. Ve hayat devam ediyordu. Sonuca ulaşana kadar...

Bazı parçaları kayıp olan yapboz şeması ile o karanlık girdabı griden beyaza döndürmek istedim. Kaçmak isterdim ama elimde olan parçalar adeta vicdanıma oynuyordu.

Kendi seçimim olmadan elime bırakılan yapboz parçalarını kabul ettim. Ama eser hala tamamlanmamıştı. Ve bu eser artık benim elimdeydi istediğim gibi o tabloyu nakış gibi işleyecektim.

Kabuğumdan sukutça yaşayan ben, eski Hümeyra'nın Kuğu'su ile kanatlarımı açtım. Asaleti içime doğru işlerken cesareti zırhım oldu. Ruhumun içinde duygularımın masumiyeti devam ederken intikamım acı olacaktı.

Tek bir nokta vardı işte orası adeta kasırga. Ve o kasırgada çırpına bir kartal. İçim derbeder ve sızı en içlerde.

Sebebi sen! Ama neden?!

Kaçırdığın o şahin gözlerinin karmaşası artık durması gerekmez miydi? O taktığın yüzük kalbini es geçtiğin Hümeyra'dan geldiğini bilmek nasıl acıttı mı içini? Yahut ona çektiğin sayısız kılıçların içini sızlattı mı?

Uzaklaştı benden pencere misali gibi duran yukarıdan akan sert sulara gözlerini dikmişti. Onun yanına doğru adımlarımı atıp sesi adeta içimi titreten suya yaklaştım. Bana yandan bakıp hızlıca arkasını dönerek uzaklaştı. Bağladığım kollarımı serbest bırakıp kaşlarımı çattım.

Benden kaçıyordu! Bana inandığı halde neden yüzleşmek istemiyordu! İstediği zaten hatıralarım değil miydi?

"Mirza Bey!"

Seslendim, karanlıkta ki adım sesleri durdu.

Karanlığa doğru adımlarımı atarken o, ışığın sızıntı şekilde kaldığı yerden göründü. Donuk bakışlarını benimle buluşturdu.

"Buraya getirme amacın anılarım değil miydi?"

Birkaç adım kala seslendim. Alışkanlık haline gelmişçesine elini kılıcının kabzasına götürdü. Kaçırdığı gözlerini tekrardan benimle buluşturdu. İçimdeki Hümeyra'nın heyecanı saç diplerime kadar yayılmıştı.

"Yüzleşme vakti gelmedi mi?" Sakince çıkan sesime onda büyük bir kaos oluşturmuştu.

Elleri ile yüzünü ovuşturup böğründe biten deri kılıfı tutarak derin bir nefes verdi. En son Kuğu'yu çizdiğim kağıtlarda bu tepkiye benzer bir tepki vermişti. Ama tek fark şimdi nefes almakta zorlanıyor hali vardı.

Onun için endişelensem de devam ettim.

"Senin değiminle Yılan Obasından, Gence Bey kızı Hümeyra yılan mıymış?"

Gülümsemem yüzümde yayılırken adımlarını geri atmasıyla gözlerim irice açıldı. Hızlıca yanımdan ayrılışı ile yüzümdeki gülümseme soldu. Gözlerimdeki zafer sevincinin ışıltısının yerini hüzün kaplamaması için çabaladım.

"Hesapta bu yoktu!" diye kendi kendime haykırdım. Ben böyle tahmin etmemiştim. Ben onu ezip geçmeyi istedim. Lakin o yıkılıp geçti gibi oldu. Bu da iyi bir şeydi ama içimde tatminsizlik hakimdi. Ne de olsa bu insan beni öldürmeye çalışmıştı. Fazlasına ihtiyacım var gibiydi.

Karanlığa bir süre baktıktan sonra korka korka şelalenin buz gibi suyuna ulaştım.

Su uyanıklığımı daha çok artırırken üzerimde sudan nasibini almıştı. Avucuma su doldurarak yüzümü yıkadıktan sonra sol omzumu açarak yaraya baktım. Siyahlık yavaş yavaş kaybolurken elim gayet iyi idi. Acı hissetsem de önceki durumlarıma göre gayet iyiydim.

Yalnızlığın içinde dolanırken benim için hazır edilen menemenin başında bittim. Ekmek yoktu. Etrafa baksam da göremedim. Menemeni tahta kaşığın ucuyla ağzıma koydum. Tadı farklıydı. İçinde sadece domates ve yumurta gözüküyordu. Yağ olarak da büyük ihtimal hayvan yağından faydalanmıştı. Bu sebeple tadı farklıydı.

Kendi irademle yaptığım bir şey olmadığı için namazlarımı kaza etmem gerekti. Ama üzerimdeki titreme devam ediyordu.

İkinci bir kaşık alacağım sırada mağarada yankılanan adım seslerini duyunca başımı karanlığa çevirdim. Yankının sesi daha da yakınlaşarak ışığın ulaştığı yere kadar geldi.

Işık ilk bacakları sonra gövdeyi gösterince gelen kişinin Mirza olduğunu anladım. Yüzleşmek mi istiyordu? Bu seferde ben mi istemeseydim?

Kadrajıma tamamen girerken gözlerinde, gözlerim durdu. Gözlerinin içindeki beyazlığın kenarları kırmızıya kaçmıştı. Ağlamış mıydı? Zafer konuşmamı tamamlamadan onda bu kadar etki yaptıysa...

Elindeki ekmeği masaya bırakırken sandalyeye oturdu. Ben ise elimde tahta kalıkla ayakta kalarak onu izliyordum.

Tüm soğukluk ve ciddiliği ile, "Önce toparlan sonra her şeyi anlatırsın." dedi.

Kaşlarımı hafif kaldırarak dudaklarımı büktüm. Masaya koyduğu ekmekten bir parça alıp lokma yaparken ona, "Hatırladıklarım kadarıyla anlatırım tabi." dedim.

"Her şeyi hatırlamaz mısın?"

Gözleri irice açılan adamdan kaçarcasına bir adım ondan uzaklaştım. Zafer konuşmamdan konu nereye gelmişti. Dediklerimi toparlamaya çalışarak:

"Birincisi belgeleri toprağa gömdüğümü hatırlıyorum ama neresi olduğu tam gelmiyor. İkincisi de senin beni öldürmen!"

Sakince ona aktardıktan sonra ekleme yaptım.

"İkisi de senlik mevzular değil."

Gözlerimi ona çevirirken sinirden kartal gözleri şahine dönmüş olunmasını beklemiyordum. Sahi ben gözlerimi açtım açalı çoğu şeyi beklemiyordum!

Ellerini masaya koyarak kalkınca arkasındaki sandalyenin düşüş sesi mağarada sesli bir yankı oluşturdu.

"Neden?" dedi sakince ama bana bakarak konuşmamıştı. Adeta kendi kendine konuşuyordu.

"Tamam. Tamam."

"Neye tamam?" diyerek ona sordum.

Gözlerini bana çevirdi ama bir şey demedi. Tekrardan sandalyesini alıp oturdu. Ben olduğum yerde dururken masanın titreşimi ile bacaklarına gözlerim gitti. Belirli bir ritimde sallarken bana bakıp çaprazındaki sandalyeyi çekti.

"Düzgünce yemeğini ye ilacın son damlası kaldı onu içmen lazım."

Sert sesi ile gözlerimi kıstım. Sabretme sırası bana gelmişti. Gücümü toparlayıp gerekli planları devreye soktuktan sonra her çekilen kılıcın hesabını soracaktım!

Sakince sandalyeye oturup ekmekten bir parça kopardım. Yemeğimi yerken onun gözleri arada bende duruyor sonra uzaklara gidiyordu.

Sabırsızlığın içinde bir kasırga taşıyordu.

Son lokmamı yuttuktan sonra ilacı bana vermişti. İğrenç tadı boğazımdan aşağıya zor inerken kusmamak için yüzüm farklı bir hal almıştı.

Zehiri tam atamamanın halini üzerimde taşırken masadan kalktım. Baş dönmem fazlaca artmaya başlamıştı. Yatağa uzanmak için adımlarımı oraya yönlendirirken ona hiç bakmadım.

Ayakkabılarımı çıkarmak için eğildiğim. Dengemi tam sağlayamadığım için yatağa doğru düştüm. Kolumun acımasıyla ağzımdan inleme çıktı. Kalkmak için ellerimden destek alırken omuzlarıma emanet bir el kavrayarak beni kendine doğru çekti. Ters çevirerek yatağa oturmamı sağladı. Yüzünün yakınlığı ile elimde olmadan ona bakmaya devam ettim. O bana bakmaz iken benim gözlerim neden ona o kadar derinden bakıyordu.

Ayakkabılarımı çıkartıp yatağın uzağına koydu. Ayaklarım yatağın ucunda, dizlerim göğsümde duruyordu.

Kalkacak iken bana gözlerini çevirdi. Şahin gözleri bir an gözlerime girdi. İlk defa bu kadar içten bakarken gözleri çekikliğin en güzeliydi. Bunlara sebep olan ben değil Hümeyra'ydı yoksa o saniyelik anı, benim oluşturmam mümkün değildi. Ama hislerimde ki tuhaflıkta neyin nesiydi? İlk defa bir erkekle bu kadar yakın olmamdan başka bir sebep olamazdı.

Saniyelik süren o anı, şahinlerin kartala dönüşmesi ile yüzü nefretin en alasını oluştururken dudaklarımdan şu kelamlar birden çıktı.

"Dikkat et de nefretin seni yüreğinden vurmasın."

Yüzü dediklerimle durgunlaşırken gözlerini benden kaçırdı. Bir şey diyecekmiş gibi gözlerini tekrar benimle buluşturdu. Lakin tekrardan başka yöne çekerek kırdığı dizlerini toparlayarak ayaklandı. Arkasını dönerek karanlıkta kaybolurken içinde alıp veremediği şeylerinin olduğunu sezmiştim.

Yatağa uzanarak kalın yorganı üzerime çekerek akan şelaleye doğru bakarken göz kapaklarım yavaşça kapanıyordu.

...

İlaç tüm tesirini göstererek zehri vücudumdan dışarı atmakla kalmayıp beni dinç hale de getirmişti. Başım eskisi gibi ağırmıyor ve bayılmıyordum. Hatırlamadığım o iki anının sebebini ben de bilmiyordum. Bu durumu Tüycü kadına sormakta fayda vardı. Ama onun öncesinde bir sürü atılması gereken adım.

Nasıl yapacaktım bilmiyorum ama bazı anlar Hümeyra bana pusula oluyordu. Ona güvenerek elimden ne geliyorsa yapacaktım. Neden bilmiyorum ama bunu bir görev olarak bilmiştim. Rüya da olduğum gerçeğini aşalı çok olmuştu. Daha doğrusu benim kabullenmem ile adeta normal hayat sürüyor gibiydim.

Bulut'un getirdiği yasemin karışımlı yeşil çayımı yudumlarken serin mağarada süzülen buharı izliyordum.

Kimse ile hatırladıklarımı konuşmamıştım. Bulut bu konuda ısrarcı olsa da ona rest çektiğim an, sınırını koymayı becermişti. Tabi deli gibi akan kanının verdiği güçle bunun çok sürmeyeceğininde farkındaydım.

Beybolat Bey yani Mirza'nın amcasının oğlu yanıma uğramıştı. Mirza'ya göre sakin ve cümlelerini özenle seçen biriydi.

"Hümeyra Hatun size nasihat vermek bana düşmez. Lakin yine de fevri bir dosta sahip olduğum için size bu kelamları etmeyi daha uygun buldum. İkinizin husumeti konusunda ne Mirza'nın tarafındayım ne de sizin tarafındayım. İkinize düşen bir süre daha sabretmek."

Mirza'nın beni öldürme teşebbüsünü biliyordu ve hala benim tarafımda olmayı seçmemişti. Bu kadar vakar sahibi insanın konuşması ile ister istemez okları kendime çevirmiştim. Zahir de ben haklıydım. Lakin hakikatte tam tersi miydi? O geceyi neden hatırlamazdım?

O kasırgadaki rahmet yağmuru bana mı değecekti yoksa ona mı?

Ve Mirza Bey, konuşmamak için sürekli benden kaçan adam. Beklemediği insandan hakikatleri görmek onda bir utanç mı oluşturmuştu yoksa gururuna mı yediremiyordu emin değilim. Lakin sezgilerim utancına çıkıyordu.

Hızlı bir şekilde ayaklanmama şaşıran Bulut, aldığım yaraların çabuk iyileştiğinden bir haberken diğerleri ona açıklama yapıyordu. Vücudumun sağlıklı olmasına vurgularken ben rüyada olduğum için yaşadığım bu etkeni garipsemiyordum.

Gerilme hareketi yaparken artık banyo yapma isteğim hat safaya gelmişti. Bu durumu nasıl yapacaktım bilmiyorum ama konuyu açacağım tek kişi yine Mirza'ydı.

Geldiğimden beri mağaradan çıkmadığımdan karanlığın ardında ne görürüm beklentisi ile adımlarımı atmaya başladım. Bilseydim Bulut'tan meşale isterdim. Mirza gibi karanlıkta yürüme potansiyelim pek yoktu.

Soğuk duvardan tutuna tutuna dikkatli adımlarla ilerlerken adım sesleri duyduğum an gözlerim ile sesin sahibini ulaştırsam da siyahlık adeta gözlerime inmişti. Duvara iyice yaklaşıp belimi sıkan iple uğraşırken yakınıma gelen sese seslenmek yerine fark edilmem için elimi uzattım.

Korku ibaresinden çıkabilecek o fevri sesin sahibi sonra elimi tutup ters çevirince canım acıdı. Ama canımın acısı dudaklarımda zikredilmek yerine kahkaham tüm mağaranın duvarlarına ahenkli bir şekilde çarpmaya başlayınca:

"Hümeyra!" dedi kısık ama öfkeli sesiyle.

Beni kendinden uzaklaştırsa da kendimi tutamıyordum. Nasıl korkmuştu o öyle! Amacım korkutmak değildi hatta karanlıkta rahat bir şekilde yürüyen onun da bu şekilde korkacağını tahmin etmemiştim. Bu sebeple daha çok gülesim gelmişti.

Yüzünün ifadesini karanlıkta görmezken o ışıklı olan yere doğru gitmeye başlayınca kolumla göz yaşımı silip:

"Ay dur ben de geliyorum."

Dedim lakin her kelimem gülmemden dolayı farklı bir tonda çıkmıştı.

"Hasbinallah."

Yaşlı dedeler gibi söylene söylene ilerleyen Mirza'nın arkasından ilerlerken gülmem az çok bastırabilmiştim. Ta ki aydınlıkta hiçbir ifade belirtisi olmayan Mirza'yı görene kadar.

Ah keşke o korkmuş yüz ifadesini görebilseydim.

"Bala mısın sen Hatun?"

Ciddi yüz ifadesiyle bana söylendi. Gülmekten kısılmış olan gözlerimle:

"Korkacağını ne bileyim."

Elim ile ağzımı kapayıp ilki gibi olmayan gülmemi sürdürerek. Bana yandan bakış atıp:

"Ne korkması. Bir sürü şey başına geldi. Temkinli olmadığımdan bu durum oldu. Demek ki daha fazla dikkat etmeliyim."

Elleri ile saçını düzeltip beline koydu. Sonra vazgeçip saldı.

Korktuğunun üzerini kapamak için kendi çapında çıkarım bulsa da ben başımı sallayıp, "Hı hı." diyerek gülmemi durdurdum.

Gözyaşlarımı silerken ilk defa gülmekten akan yaşlara elimde bakarken ona:

"Hey gidi Mirza Bey! Okçular Oba'sının başı! Şahin gözleri ile kartal gibi insanları avlayan savaşçı! Sen ki düşmanına korku salan. Sen ki..."

Ellerimi açarak methiyelerimi ona dizerken ciddiyetini kaybetmeye çalışarak kaşlarını çatmaya zorluyordu. Lakin kaşları en sonunda yenildi ve düzlendi. Tebessümünü yakaladığım an da, "karanlıktan korkan küçük yürekli!" dediğim ile gözlerini sıkı kapayarak yana doğru döndü. Lakin o gülüşü yakalamıştım.

O an yüzüm bir anda donuklaştı. Ne yapıyordum ben? Evet komikti ama bu raddeye kadar neden getirmiştim? Neden kalbim önceki hislerime oranla farklı atıyor gibiydi. Yüzüme inen bu ateşte neyin nesiydi?

"Tedbirsizliğimden oldu bu!"

Şehadet parmağını bana sallayarak açıklama yapsa da gözlerindeki o muzip ifadenin beni kendine çektiğinin farkında mıydı?

Dudaklarımı büzüp ona inanmayarak başımı salladım. Benimle baş edemeyeceğini anlayıp adeta mızmız çocuk gibi farklı konuya çekti.

"Şahin derken gözlerimi kastedersin demek."

Bana bir adım atarak sürekli o gözlere hitabımın hakkını vererek bana baktı. Bana karşı tavrı yüzünden bir zamanlar ona şunu söylediğim aklıma geldi.

'Bir mübarek davranırsın ondan sordum. Bizim şahini nereye kapattın?'

Unutmamıştı. Ve üzerine düşünmüş müydü? Benden şüphe ettiğini bilirdim de her sözümü tarttığını akıl edemezdim.

Gözlerim dedikleri ile ani bir kaçışa sebep olmuşken onun yüzündeki tebessümün acil silinmesi gereken bir şeyler yapmalıydım. Ama bir türlü aklıma bir şey gelmiyordu.

Başını eğerek beni sözde sıkıştırmaya çalışan adama ufak bir göz devirmesi yaparak sağa doğru döndüm.

Bütün gülüşlerim adeta içime kaçmıştı. Ve ben cevap veremiyordum. Ben!

Bir adım atarak önüme tekrardan gelince mutlu hali göz kareme girmişti.

Hafif dalgalı saçları alnında ufak gölgeler oluşturmuştu. Şahin gözlü olduğu için tebessüm etmesi ile gözleri benimkilere göre daha fazla kısılıyordu. Göz kuyruğundan hemen indiğimde sol elmacık kemiğinde beliren nadir gamzesinde gözlerim durdu. Nedenini bilmediğim bir şekilde o gamzeye bir şey yapmak istiyordum. Eski Hümeyra çoktan ona platonikti ama ben değildim. Ve bu isteğin harekete geçmesine izin veremezdim.

Tebessümü aklımı iyice karıştırırken heyecanım doruklarda gezmesine sebep ona, birden:

"Yıkanmamız lazım!"

Gözlerim dediklerim ile irice açılırken onun da gözlerinde şaşkınlık belirdi ve benden bir adım uzaklaştı.

Yanlış isteğimle o, atılan bir adıma ister istemez takılmıştım. Bana deli, diyordu. Ama üzerine atlayacağımımı düşünüyordu! Hiç mi yanlış söz kullanmamıştım da hemen kaçmıştı benden.

Söylediklerim utanç dalgası oluştururken sinirim adeta bir fırtına gibiydi. Kendimi sakin tutarak, "Benim yıkanmam lazım." dedim.

Başını olumlu bir şekilde sallarken hala tuhaf bakışlara maruz kalınca sinirle ona bir adım atarken o, adım atmamış ama kendini çeker gibi halini görünce gururum kırılmış gibi olmuştu. Yanlış bile söylesem öyle kaçılacak bir kadın mıydım?

"Kocam olduğundan sana söylerim. Yoksa gidip Bulut'a mı haber etseydim?"

Başını olumlu sallasa da durmayarak devam ettim.

"Hatun kişi olsa bu duruma gerek kalmazdı."

İçimdeki sinir hali rahatsızlık gibi taarruza geçmişti.

"Ben bakayım." diyerek yanımdan ayrılırken onun peşine takıldığımı görünce, "Dışarıya çıkmak istiyorum." yanıtladım.

Cevap vermeden karanlığa doğru girerken cılız olan ışıkla kolunu bana uzatışını gördüm.

"Karanlıktır bana tutunasın."

Bana harita olmayı kabul eden adamın kolunu tutsam da pusulasını şaşırtacak cümlemi söyledim.

"Korkmayasın Kuğu yanındadır."

Dediklerim ile sessiz kalmıştı. O, en küçük açığımı yakalayıp vururken artık ben de onun büyük bir açığını bulmuştum. Ve şimdi sıra bendeydi!

🍉Şimdi Mirza Bey düşünsün diyor muyuz?

🕊️Yorumlarınızı bekliyorummm

Lütfen yıldıza tıklamayı unutmayın sevgili okurlarım🤍

Çokça seviliyorsunuz. Selametle...

 

Loading...
0%