Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM “NON EXİTUS”

@limavii3377

2. BÖLÜM

“NON EXİTUS”

 

Neresiymiş burası neresiymiş?

Non ney?

“Ne diyorsun abla sen? Dünya burası dünya. Hafta sonu bir Check Up’a git bence sen. Te Allah’ım ya!”

Kadın kaşlarını çatarak arkasına dönüp gitti.

Üzerinde bulunduğum mezardan atlayıp peşinden koşmaya başladım.

“En azından çıkışın nerede olduğunu söyleyin?”

“Burası Non Exitus. Buradan çıkış y-”

“Ya onu mu diyorum? Şu korkunç mezarlığın çıkışı neresi?”

Bunamış mıydı acaba?

Eliyle işaret ettiği yere çevirdim bakışlarımı. Kocaman, iki kanatlı bir kapı vardı. Oraya doğru yürümeye başladım.

“Sana kolay gelsin abla. Aman ses yapma uyanırlar falan.” Mezarları göstererek onu taklit ettiğimde gözlerini devirdi.

Akıllısı beni bulmaz.

Nihayet mezarlıktan çıktığımda karşılaştığım daha büyük bir sorun vardı.

Şimdi ne yapacaktım ve en önemlisi nereye gidecektim?

Tam sağıma soluma bakınırken sol tarafından gürültülü ayak sesleri duydum. Başımı oraya çevirdiğimde üzerlerinde üniformaya benzer kıyafetler olan, yaşları bana yakın -hatta belki de akrandık- bir grup insanın olduğum yere doğru geldiğini gördüm.

Geriye doğru çekilip kapının arkasına saklandım. Ancak gördüğüm şeyle gülümsememi engelleyemedim. Mor ve mavi renklerde çok güzel çiçekler vardı burada. Tam aralarında birine elimi uzatmıştım ki çiçeğin dişlerini göstererek, “sakın dokunma!” demesiyle korkarak birkaç adım geri gittim.

“Ne dokunacağım be sana? Aa, sanki muhtacım.”

Evet. Az önce bir çiçekle konuştum.

Peki. Ona bakacak olursak az önce de dirilmiştim.

Gözlerimi devirecektim fakat birinin beni ensemden tutup önüne katmasıyla afalladım.

“Çocuklar, hiçbir şeye dokunmayacaksınız. Bunu konuşmuştuk,” diyen kızıl saçlı bir kadındı beni sürükleyen.

“Hanımefendi bakın yanlış anladınız,” demiştim ki hülyalı bakışlarla beni susturdu.

“Hanımefendi mi? Ah, kibar bir öğrenciye rastlamayalı uzun zaman olmuştu.”

“Evet. Tabii,” dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

Şu an az önce gördüğüm öğrenci grubundaydım.

“Merhaba, seni tanıyor muyum?” Yanımdan gelen ince sesle başımı o yöne çevirdim.

“Hayır. Ben sizi tanımıyorum.”

“Sanırım yeni gelen öğrencisin, değil mi? İmtihana 1 ay kala gelmen kötü olmuştur. İniquum da işler biraz farlı işler.”

İmtihan mı?

“Aslında-”

“Evet! Sessiz ol!” Az önce beni ensemden tutup sıraya katan kadın -muhtemelen bir öğretmendi- konuşuyordu.

“Çocuklar, biliyorsunuz ki bugün ölülerle iletişime geçmeyi öğreneceksiniz.”

Ne?

Umarım o ölüler arasında bende yokumdur.

Vazgeçtim. Eğer öyleyse lütfen biri beni öldürsün çünkü iletişime geçmek istediğim çok fazla konu var.

“Gönüllü olan var mı bakalım?”

Ben çok isterdim ama malum, yol yorgunuyum.

Yanımdaki kız el kaldırdığında kızıl kadın onu yanına çağırdı.

Gel bakalım kusurlu 1453.

Ha?

Benim bildiğim tek 1453 İstanbul’un fethi?

Ne diyor bu kadın?

“Pardon, kusurlu ne demek? Yani neden öyle diyor?” diye sordum önümdeki kıza.

“Bilmiyor musun?” diye sordu şaşkınca. “İmtihandan önce kimsenin ismi yoktur. Okul numaramızla isimlendiriliriz. İmtihana girmeyen herkes kusurlu olarak adlandırılır. Çünkü yaşama dair bir yeminleri yok.”

“Anladım,” dedim şirince gülümsemeye çalışarak.

Neydi bu imtihan?

“Yani şimdi hiçbirinizin ismi yok mu?”

“Senin var mı?” diye sordu gülerek.

“Yoo, yok. Yani, galiba,” diye saçmaladığımda daha çok güldü.

“Garip birisin,” diyerek tokalaşmak için elini uzattı. “Kusurlu 1402 ben.”

“Ya, çok mutlu oldum tanıştığıma,” dedim yalandan.

“Peki sen?” diye sordu.

Tam cevap vereceğim sırada kızıl saçlı kadın, “şşş, kızlar!” diyerek ikaz etti bizi.

Kusurlu 1402 gülümseyerek önüne döndü.

Buna ayak uydurduğuma inanamıyorum.

“Evet, şimdi hepiniz buraya bakıyorsunuz,” dedi çılgın öğretmen.

İşte, başlıyoruz.

...

Yarım saattir milletin ölülerle sohbet edişini izliyorum.

Delirmenin eşiğindeyim.

“Sıradaki,” diye bağırdı öğretmen.

Evet. Sorun şuydu ki: Sıradaki bendim...

Ben belki görmezde vazgeçer diye düşünürken çılgın öğretmen bir anda eliyle ‘gel gel’ işareti yaptı.

Gelmesem?

“Hadisene evladım! Seni mi bekleyeceğiz?”

“Haklısınız tabii, beni niye bekleyesiniz,” diye ağzımda gevelediğim sırada bana doğru dönüp, “bir şey mi dedin?” diye sordu.

“Ah, yıllardır bugünü bekliyorum. Aman Tanrım! Ölülerle konuşmak bu hayatta en çok istediğim şey!” dedim sahte bir coşkuyla.

Külliyen yalan. Son şey bile olamazdı.

Şaşırdığım bir şey vardı, kimsenin mezar taşında bir şey yazmıyordu.

“Şimdi, elini öncelikle toprağa değdirmeni istiyorum. Sonrasında ise gözlerini kapatın dinginlikle benim söylediklerimi tekrar edeceksin.” Emriniz olur.

“Tamamdır hocam.”

Elimi sakince toprağa sürttüm. Ardından sakince gözlerimi kapattım.

“Ölümün kapıları açıldı. Ölüler kalbini yokladı. Sen ölümsüz fani, nedir ölümünün sebebi?”

Öğretmenin söylediklerini tekrar ettim.

“Boğuldum. Boğularak öldüm. Merhaba, adım Karmen. Dinleselerdi ölmezdim. Dinlemediler.”

Duyduğum ürkütücü sesle elimi hızla topraktan çektim.

Elimi çekmemin ardından mezar taşında bir yazı belirdi.

Karmen Sancak.

Pekâlâ. Bu lanet olası yerde neler oluyor?

***
Selam canlarımm. Nasılsınız?

Pazar günü 10 Kasım olduğu için bölümü atmayı doğru bulmadım. Dünde pek müsait olamadığım için bölüm bugün geldi.

Bu bölümle birlikte Non Exitus hakkında daha çok bilgi sahibi oldunuz.

Ne düşündüğünüzü buraya yazarsanız sevinirim:)

Kızlar hakkında ne düşünüyorsunuz onu da çok merak ediyorum. Buraya yazabilirsiniz.

Şimdilik kendinize iyi bakın. Bir sıkıntı çıkmazsa perşembe günü yeni bölüm gelecek.💙

 

Loading...
0%