@limavii3377
|
“Başarılı bir öğrenci olduğun belli.” Kızıl saçlı öğretmen bir şeyler diyordu fakat onu anlayamayacak kadar korkmuştum. “Yerine geçebilirsin,” demesiyle kendime geldim. Mezarın başından ayrılıp öğrenci grubunun arkasına geçtim. Kendi düşüncelerime dalmıştım ki yan tarafımdaki kızın -benimle tokalaşan kızdı- bir önündeki kıza bir isimle seslendiğini duydum. “Mari! Dersin bitmesine ne kadar kaldı?” “Henüz yarım saat daha var, Naki.” Hani isimleri yoktu? Yanımdaki kız şaşkınlıkla onlara baktığımı gördüğünde küçük bir tebessümle bana döndü. “İsimlerimizin olmadığını sanıyordum?” “Yok zaten. Sadece biz birbirimize seslenmek için isim uyduruyoruz. Bu numara olayı çok saçma geliyor,” dedi fısıldayarak. Söyledikleriyle ilk kez samimi bir tebessüm oluştu dudaklarımda. “Haklısınız.” Sonunda. “Bana bulur musunuz bir isim?” “Hmm, biraz düşünelim bakalım. Hangi isim yakışır ki?” diyerek baştan ayağa süzdü beni. “Gesila olsun bence.” Sağ tarafımdan gelen soğuk sesle başımı o yöne çevirdim. Sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızdı. Çok güzel görünüyordu. “Gesila... Yakıştı gibi. Teşekkür ederim,” dedim gülümseyerek. “İsimlerin bir anlamı yok değil mi?” “Hayır, yok. Tamamen uydurmaca.” “Anladım.” ... Gezi bitmişti. Bana isim öneren kızın adının -uydurma adının- Estia olduğunu öğrenmiştim. Ve evet, artık her ne kadar kabul etmek istemesem de başka bir evrende olduğumun farkına varmıştım. Fakat bunun nasıl olduğu hakkında gram fikrim yok. Hâlâ şaşkındım ancak bir an önce kabullenmeli ve bu lanet yerden çıkmanın bir yolunu bulmalıydım. Kızıl saçlı hoca önümüzde ilerliyordu. Arkamızda ise yeni fark ettiğim iki tane zırhlı -muhafız görünümünde, asker vardı. “Evet, hanımlar ve beyler, şimdi ilk sınıfta öğrendiğimiz büyü sözlerini tekrar edin bakalım. Kimler hatırlıyor acaba?” dedi gülümseyerek öğretmen. Evet, şimdi zurnanın zort dediği yere geldik işte. “Benim söylediklerime ayak uydur,” dedi yanımdaki kız. İsmi yanlış hatırlamıyorsam Mari’ydi. Dış görünüş olarak çok tatlıydı. Dalgalı kısa saçları, yeşil ve mavinin karıştığı tonlarda gözleri vardı. Hafif çilleri onu daha da tatlı ve güzel kılıyordu. Onun önündeki kız ise Naki’ydi. Mari’ye göre daha sert yüz hatları vardı fakat gülümseyince çok tatlı ve yumuşak bir görüntü sunuyordu. Gözleri buz gibi bir maviydi ve göz bebeklerini çevreleyen siyah halka çok belirgindi. Estia aralarında en sert yüz hatlarına sahip olandı. Bizim arkamızda ise Syrea ve Rasilya vardı. Beşi bir arkadaş grubuydu. Rasilya’nın yüz hatları en az Estia kadar sertti. Fakat donuk ve kısık bakışları ona ayrı bir çekicilik katıyordu. Açık kahverengi gözleri ve koyu kumral saçları vardı. Syrea ise tıpkı Naki gibiydi. Fakat onun bakışları daha farklıydı. Farklı bir havası vardı. Kumral saçlı, koyu mavi gözlüydü. Bense kahverengi saçlı kahverengi gözlüydüm. Birlikte sözleri tekrarladığımızda bir anda, göz açıp kapama süresince bir anda kendimizi kocaman bir okulun önünde bulduk.. Sözümü geri alıyorum, burası bir okul değil, bir şato. O kadar büyük ve ihtişamlıydı ki. Baktıkça gözlerim kamaşıyordu. Üç kuleden oluşuyordu. Ortadaki kulenin baş kısmında kocaman bir deniz yıldızı simgesi vardı. “Deniz yıldızı Non Exitus’un simgesidir. Bunu biliyor olmalısın, değil mi?” diye sordu Mari. “Evet, tabii ki,” dedim yalan söyleyerek. “Hadi, yatakhaneye çıkalım,” dedi Naki. “Şey, müdürün odası nerede? Sanırım kayıt işlerini tamamlamam gerekecek de?” diye sordum. Sonuçta beni buradaki yeni bir öğrenci zannediyorlardı. “Ben seni götüreyim,” dedi Mari. Estia, Syrea ve Rasilya yatakhaneye çıkarken Naki, yemek yiyeceğini söylemişti. Ölülerle konuşmak onu acıktırmış olmalı. “Tamamdır.” Birlikte müdürün odasına çıktık. Mari beni kapının önüne kadar bırakmıştı. Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Gazam mübarek olsun. İçeri de kel, sakalı bıyığı birbirine girmiş, yaşlı bir adam beklerken karşımdaki manzara inanılmazdı. Kara kaşlı kara gözlü -yalan söyleyemeyeceğim- yakışıklı bir adam vardı. Üstelik tıpkı o kızıl saçlı öğretmen gibi aşırı genç görünüyordu. “Hoş geldin kusurlu.” Bana böyle hitap edilmesinden hoşlanmadım. Hayır, hiç. “Hoş buldum efendim.” “Sanıyorum ki kaydın zaten yapılmış. Okul numaran neydi?” “Uzun bir yoldan geldim. Hatırlayamayacak kadar yorgunum,” diye yanıtladım. Bununla övünmüyorum fakat iyi yalan söylerdim. “Anlıyorum,” dedi genç müdür. “Dalya ile karşılaşmış olmalısın.” “O kim?” diye sordum. “Şu kızıl saçlı cadı-” demişti ki yanlış bir şey söylemiş gibi boğazını temizledi. “Sınıf öğretmenin. Dalya’nın sınıfındasın.” Yanlış mı gördüm yoksa ondan bahsederken gözleri mi parlıyor? “İniquum’a hoş geldin kusurlu 3377.” *** Yeni bölümü nasıl buldunuz bakalım? Her yeni bölüm de Non Exitus ile alakalı yeni bir şeyler öğreniyoruz. Şu ana kadar öğrendiklerimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir sonraki bölümü cumartesi günü atmayı planlıyorum o zamana kadar kendinize iyi bakın🖤
|
0% |