@limonyiyeenpanda
|
...
"Avada Kedavra!"
İşte bu iki kelime, Harry'nin on sekiz yıllık yaşamını sonlandıran kelimelerdi. Duyduğu son sözcükler. Voldemort tarafından öldürülmeden önce hissettiği her şey, yeşil ışığın göğsüne çarpmasıyla tamamen yok oldu. Artık hissetmiyordu. Boşlukta gibiydi, öyle bir şeydi ki bu Harry daha önce yaşadığını hatırlamıyordu. Sanki bedeni dünyadan soyutlanmıştı, yalnızca bir ruhtu şimdi, adeta hafiflemişti.
Gözlerini açtı, uçuyormuş gibi hissetmesi bir yana, vücudu hala varlığını sürdürüyordu. Ya da, sürdürmüyor muydu? Aslında çok garipti, var gibiydi ama yok gibiydi de, saydamlık değildi bu, çok garipti. Sonra bulunduğu dümdüz toprak arazinin de aynı vücudu gibi olduğunu fark etti. Her yer garipti, kurak bir arazideydi şu an, uçsuz bucaksız arazide seyrek seyrek kuru ağaçlar vardı. Boyları Harry'ninkini geçmiyordu. Gök yüzünün rengi parşömene benziyordu, bulutlu gibiydi ama ortada ne güneş vardı ne de bulut. Bu garip yerde bir gram bile yaşam belirtisi yoktu. Sanki tamamı sömürülmüştü. Harry uzun süredir ilk defa kendini bir yere ait hissediyordu. Ne kadar yorulmuştu, büyücülük dünyasını kurtarmak için bir yığın çaba ve puf! Hepsi tek seferde uçup gidivermişti. Dumbledore onu kurbanlık bir koyun yapmıştı, Severus Snape annesine aşıktı, Ron Weasley ormanda Harry ve Hermione'yi terk edip gitmişti, Remus, Sirius, Tonks, Fred, Moody, Hedwig... Ne çok kayıp vermişlerdi böyle. Harry ölmüş olmayı diledi, belki ölürse ailesini, kaybettiği insanları görebilirdi. Artık sorumluluk alması gerekmezdi. Dumbledore'dan hesap sorabilirdi. Ama bu arazide yalnızmış gibi görünüyordu. Emin olmak için etrafında döndü ve döner dönmez hemen ardında duran korkunç yaratığı gördü. Görmesiyle çığlık atarak yere düşmesi bir oldu.
Upuzun bir yaratık vardı karşısında. Yaratığın her yerinden siyah, ince ipek kumaşlar sarkıyordu. Uzun vücudu kambur gibiydi ve kambur sırtında büyük, siyah kanatları kendilerini hemen belli ediyorlardı.
Harry yerde sürünerek geriledi ve gözlerini yaratıktan hiç ayırmadan ayaklandı. "Nesin sen?" diye sordu merakla. Garip şekilde korkusu hafifledi, endişelenmemişti.
"Merhaba, Efendi Potter. Ben, Ölüm." Yaratık benzersiz bir sese sahipti, cinsiyetsiz, hırıltılı, soğuk, ürpertici, korkunç.
Harry yutkundu. Dileğinin bu kadar çabuk kabul olacağını sanmamıştı. "B-beni almaya mı geldi?" diye sordu.
Ölüm havada süzülerek Harry'nin yanına yaklaştı. "Hayır, siz bu evrenin sonu gelene kadar yaşamınızı sürdüreceksiniz. Yani milyonlarca, hatta milyarlarca yıl."
"Peki neden? Öldüren lanetle vuruldum, ölmem gerekirdi." dedi Harry. Aslında ölmediği için hayal kırıklığı yaşıyordu.
"Sakin olun, size her şeyi anlatacağım, Efendi Potter."
Harry, "Bana neden Efendi Potter diyorsun?" dedi. Bir yandan başka şeyleri merak ediyordu. Mesela milyonlarca yıl yaşamla cezalandırılacak ne halt yemişti. O kadar uzun yaşayan bir tek o mu olacaktı? Burası neresiydi, Hermione iyi miydi, hep burada mı kalacaktı?
"Cezalandırılmadınız, burası ölülerle yaşayanların dünyasının arasında bir yer. Miss Granger iyi ve hayır, hep burada kalmayacaksınız. Size neden Efendim dediğime gelince, siz Ölüm'ün Efendisisiniz."
Harry duraksadı, -garip yaratığın aklını okumasına aldırış etmedi- o çocuk masalı gerçekti demek. Taş, asa ve pelerin, ancak asa onda değildi ki?
"Asa sizin. Albus Dumbledore'un öldüğü gece Draco Malfoy onu silahsızlandırmıştı hatırlarsanız. Ve Malfoy Malikanesinde de, siz onu silahsızlandırdınız. Demek istediğimi anladınız herhalde. Asa size ait."
Harry aydınlanmıştı. Bir süre beklediler. "Ee... Şimdi ne olacak?" dedi sonunda. Yere yatıp uzanarak, "Evrenin sonu gelene kadar burada mı kalacağım." diye sordu.
Ölüm, "Elbette hayır. Sadece size anlatacak çok ama çok şey var ve hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Sanırım bir yerden başlasam iyi olacak. Eh, peki, siz Büyü'nün Varisi'siniz."
Harry dirsekleri üzerinde hafifçe doğruldu, "Dur, öncelikle bana Harry de. Ve, neyim dedin?"
"Büyü'nün Varisi."
"O da ne demek."
"Yani seçilmiş kişi gibi bir şeysin. Saf büyüden yaratıldın, çekirdeğin normalden kat kat daha güçlü ve ölümsüzsün. Sadece sihrin önce ki hayatın boyunca bastırılmıştı, hoş, o haliyle bile cismani patronus yapmaya yetiyordu o ayrı."
"Peki neden bastırıldı sihrim?"
"Çünkü öyle olması gerekiyordu. O hayatı yaşaman gerekliydi, yaşadın ve bitti. Şimdi yeni ve sonsuz hayatına başlama vaktin."
"Dur biraz, bebek olarak mı?" dedi Harry endişeyle. Bilinçli bir bebek olduğunu hayal bile edemiyordu. Ya da belki önceki hayatını tamamen unutacaktı, ama öyleyse niye yaşamıştı?
"Hayır bebek olarak değil ve hayır önceki hayatını unutmayacaksın."
"Peki neden? Neden ikinci bir hayat yaşamam gerekiyor, neden seçildim, ölsem ve son bulsa olmaz mı?" diye sordu bir umut. Ama omuzlarına on bir yaşında bir çocuk olarak ilk hayatında kinden bile daha ağır bir yükün yükleneceğini bilmiyordu.
"Sen, Harry James Potter Black Peverell Gryffindor Slytherin'sin. Büyücülük dünyasının çivisini yerine takmakla yükümlüsü. Muggle'lar büyücülerden üstün tutulmaya başlanacak neredeyse. Ama bir yandanda kendi içinizde bölünüyorsunuz, yok safkan yok melez yok bulanık. Kara büyü kötü aydınlık büyü iyi diye bir kural yoktur. Bunları insanlara anlatıp göstermek, dengeyi sağlayarak büyücülük dünyasını yeniden kurmak için varsın. Varis olarak doğru insanlarla ittifak kurarak doğru yoldan bunu başarmalısın. Anlıyor musun?" diye açıkladı Ölüm.
Harry başını hızla iki yana salladı, "Hayır, bunu istemiyorum. Ölmeyi istiyorum, ya da bırak eski hayatıma döneyim. Büyü kendine yeni bir varis bulsun. Ben olmak istemiyorum."
"Ancak bu bir seçim değil. Sen zamanın başlangıcından beri seçilmiş olansın, Harry Potter. Görevini yerine getirmezsen kader seni o yola zaten itecektir. Oyun çoktan başladı ve zarlar dağıtıldı. Eğer hamle yapmazsan senin yerine kader hamlesini yapacaktır. Bu olsun istemezsin."
"Benden ne yapmamı istiyorsun?" Harry çaresizce sordu.
Ölüm, omuz silkti. "Şimdilik hiç bir şey. Plan yap, seçeneklerini gözden geçir ve hangi yaşta, kaç yılına gitmek istediğine karar ver. Büyücülük Dünyası'nı kuryarmaya hangi yıldan başlayacağına. Bu karar tamamen sana ait."
Harry, bir mikro saniye için göz kırptığında Ölüm yok olmuştu. Dakikalar önce orada olmadığına yemin edebileceği bir kulübe biraz ileride duruyordu. Başka seçeneği olma dığını bilerek kulübeye ilerledi. Ne yapacağını bilmiyordu...
|
0% |