@linazkiz
|
Merhaba, Bölüm yayınlamak için bir gün belirleyelim çünkü benim bir motive edici bir şeye ihtiyacım var. Haftada bir iyi diye düşünüyorum. Cuma veya Cumartesi iyi olur bence, sizce? Birde rica etsem oy ve yorum yapar mısınızz? ... Ela ile buluşup eskiden kaldığım mahalledeki bir kafeye oturmuştuk. İkimizden de pek ses çıkmıyordu. "Çınar ile karşılaştım." Ansızın söylediğim şeyle tepkisini izledim. Ne tepki vereceğini merak ediyordum. Fakat beklediğim tepkiyi göremedim suratında. Şaşırmamıştı. "Şaşırmadın?" Bu dediğime karşı hemen kendini toparlayıp şaşırmış gibi yaptı. "Yo-yok canım. Şaşırdım elbette." Hayır, şaşırmamıştı. "Biliyordun, değil mi?" Bu sefer şaşırmıştı işte. "Yok Mahperi, ne alaka? Nereden bileyim canım?" "Buraya geldiğini bilmiyordun yani?" "Evet, bilmiyordum. Hem öyle önemli bir akşam da karşılaşmışsın, kim bilir ne kadar üzülmüşsündür." Önümdeki çay bardağından bakışlarımı ayırmadan konuştum. "Ben sana ailemle olan yemeği ve de orada karşılaştığımı söylemedim ki Ela?" "Ben," "Ela. Ben seni yakınım bildim. Kardeşim yerine koydum... Biliyorum, ikimiz arasında kaldın fakat en azından ortada durmayı, dengeyi sağlamayı bilmeliydin. Ama sen onu seçtin. Ona yardım ettin, ben istemiyorken." "Mahperi, o çok ısrar etti. Çınar çok pişman. Hem," Derin bir iç çekip sabırsız bakışlarımı ona çevirdim. "Ela. Uzatmayalım. Seni kırmak istemiyorum bu yüzden uyaracağım sadece. Bir daha benim hakkımda Çınar'a hiçbir bilgi vermeyeceksin tamam mı?" "Mahperi..." "Ela, rica etmiyorum. Yapma diyorum. Eğer devam edersen," Bana üzgün ve mahcup gözlerle baktı. "Eğer devam edersen iletişimi kesmek zorunda kalırız, tamam mı?" "Mahperi deme öyle." İçimde ona karşı büyük bir kırıklık vardı. O benim kardeşimdi fakat şuan bir yabancı gibi hissettirmişti. Aynı Çınar gibi. "Siz onunla çok basit bir sebeple küstünüz. Bende düşündüm ki barışabilirsiniz." "Ela biz küsmedik. Bağlarımızı kopardık." Bu benim içimde hâlâ bir yaraydı. En yakınımla bir anda hiçbir bağım kalmaması üzücüydü fakat atlattığımı düşünüyordum. "Evet dediğin gibi basit nedenlerden dolayı koptu bu bağlar fakat o basit nedenlere inandı hatta bana kulak asmadı bile... İnanabiliyor musun Ela? Ondan hoşlanabileceğimi düşündü ve buna inandı üstelik." "Mahperi..." "Benim bir ailem yoktu Ela, ta ki sizinle tanışana kadar. O benim hem abim hem babam hem kardeşim oldu. Senle birbirimize abla kardeş olduk. Aile saydım ben sizi. Ama o..." Gözlerim dolmuştu ve ben bunun olmasını istemiyordum. Bu yüzden kendime zaman tanıdım. "Özür dilerim Mahperi, haklısın. Bir daha yapmayacağım, gerçekten!" Ona minik bir tebessüm gönderdim. "Önemli değil, bir daha yapma o yeter." Ela da bana o büyük gülümsemesini gönderdi. "Ben kalkayım artık Ela. İş bakacağım daha." Sözlerimle beraber gözlerine yerleşen hüznü anbean izledim. "Yaa ama biraz daha otursaydın. Sohbet ederdik." "Dediğim gibi iş bulmam lazım. Elimde bulunan parayı harcıyorum anca. Hazıra dağ dayanmıyor." Ayağa kalkıp içli içli sarıldı bana. "Kendine iyi bak o zaman. Hem artık kalma öyle kıytı köşe yerlerde, bana gel." "Olmaz Ela. Nişanlın ile birliktesiniz sürekli, yanınızda olmam hiç uygun kaçmaz." "Ya saçmalama, Metin dert etmez öyle şeyleri." Yine o bakışlarıyla beni kandırmaya çalışıyordu fakat kanmazdım artık. Ona bakışlarımla inanmadığımı belli edip eşyalarımı toparlamıştım. "Görüşürüz o zaman." Vedalaşıp çıkmışken otele geçmeyi planlıyordum. Üstümü başımı değişip duş almayı planlıyordum. Anlık olarak eski evden aldığım kıyafetlerim yetmiyordu, gidip tüm eşyalarımı toplamalıydım fakat kalıcı olarak kalacağım yeri ayarlamadan toparlamak da istemiyordum. Hem daha iş bile bulamamıştım. Hazırdan yiyordum parayı. Bugün bulmalıydım kesinlikle şu işi. İki otobüs değiştirecek birde üstüne yürüyecek olsamda morali bozmadan ilerledim durağa. Ki şanslı olmalıydım ki ilk bineceğim otobüs benimle aynı anda gelmişti. Geri kalan yolları da telefonumdan iş ilanlarına bakarak geçirmiştim. Neyse ki fazla sürmeden otele gelmiştim. Böyle bir otelde kalıpta buraya gelmek için binbir türlü eziyeti çekmek anca benim işim olurdu zaten. "Hoşgeldiniz efendim." "Merhaba, hoşbuldum." Sorgular bakışlarıyla beni incelendiğinde bu kılıkla burda ne aradığımı düşünüyor olmalıydı. Fakat üstümde absürt bir şey yoktu ki. Koyu renkli bir kot ve üstüme hafif yapışan siyah tişört. "Odaya geçeceğim izninizle beyefendi." "Oda kartınızı görmem de mahsur yoktur umarım hanımefendi?" İçimden minik bir sabır çektim fakat uzatmadan çantamdan çıkarıp verdim kartı. Ne kadar uzun incelenebilirse bir kart o kadar uzun inceledi. Sonra saatini kontrol edip kartı uzattı. "Teşekkür ediyorum hanımefendi. İyi dinlenmeler." Başımla onaylayıp asansöre ilerleyip bindim. Neyse ki kalabalık değildi ve sıkış tıkış yukarı çıkmayacaktım en azından. Kartı okutup odama girdiğimde tuttuğum nefesimi verdim. Gerçekten insanların yanında durmak pek benlik değildi. En sonunda kendi güvenli alanıma dönmek istiyordum. Kapıyı kapatıp arkama döneceğim an odanın içinde bir nefes sesi yankılandı. Odanın içini tam görünmediği gerçeği arkamı döndüğüm an fark ettiğim bir detaydı. "Ufuk! Uraz! Siz mi geldiniz?" Kendimi boş yere germemeliydim, eminim ki onlar gelmişti fakat yüzüme tekrar çarpan bir gerçeklik daha vardı ki o da bu odanın kartı sadece bende olduğuydu. Geç geleceklerini söyledikleri için kartı bana verip gitmişlerdi ve şuan gelmiş olamazlardı, gideli birkaç saat bile olmamıştı. Belki dedim, belki erken gelerek bi' kat görevlisinden yardım isteyip kapıyı açmışlardır. Bu ve bunun gibi onlarca düşünce beynimin içinde yer ediniyordu. Saniyelik düşüncelerdi hepsi, bunlar hâlâ zihnimde dolanırken odaya adımladım. Ve hâlâ bir ses yoktu odadan gelen. Sadece nefes sesleri. "Ufuk!" Tamamen odaya girdiğimde yatağın üzerinde oturan bir erkek bedenini gözlerim seçmişti fakat beynim o erkek bedeninin Çınar olduğunu algılamak istemiyordu. ♤ Üçüncü Kişi Anlatımı "Annem nerde?" Hiddetle içeri giren ikizlere çevirdi gözlerini ev halkı. Evin babası Melih Bey oğullarını görünce ayağa kalkıp sarıldı onlara. İkizler babalarını terslemese bile anneleri ne halde merak ediyorlardı. "Baba, annem nerde dedim." Oğullarından ayrılıp aksi sesle konuşan Ufuk'a baktı. Her zaman neşeyle konuşan çocuğun şimdi ciddi bir şekilde onlara kafa tutması elbetteki herkesi şaşırtıyordu fakat kimse dışarı belli etmiyordu. "Ufuk, sakin ol abim. Annemiz iyi sadece biraz mental olarak yorgun ve," "Ee abi? Neden yorgun annemiz? Biraz daha anlatsana!" Gergin olan ortam daha da gerilmiş kimseden çıt çıkmaz olmuştu. "Ufuk. Annemize bi' bakalım kardeşim, sonra konuşuruz zaten." Uraz'ın sakin sesiyle Ufuk başını sallamakla yetindi. Uraz da sinirliydi fakat onu dinleyen yoktu. Kardeşlerine laf etmedikleri sürece kimseye karışmaya niyeti yoktu. Annelerinin dinlendiği odanın önüne gelince kapıyı yavaşça açtılar uyuyor olma ihtimaline karşı. Fakat anneleri uyumuyor öylece uzanıyordu. Sena Hanım çoktan uyanmış fakat aşağı inmek istememiş yanına da kimseyi çağırmamıştı. "Annem, günaydın." Oğullarının sesini duymasıyla onlara dönmüş zarif gülümsemesini yüzüne kondurmuştu. "Ufuk, Uraz. Hoşgeldiniz oğlum." Yerinde doğrulmaya çalışmasıyla Uraz hızlı davranıp annesine yardım etmişti. "Hoşbulduk annem, nasılsın?" İki yanına oturan oğullarına şefkatle baktı. "İyiyim oğlum, siz nasılsınız? Mahperi gelmedi mi?" "Sultanım neyine yetmiyoruz biz aaa?!" "Olur mu oğlum? Siz yetmiyor musunuz dedim sanki ben?" "Üzmeyin karımı haytalar!" Aşağıda durmaya sabredememiş çocuklarının peşinden yukarı çıkmıştı Melih Bey. "Üzmüyoruz ki. Değil mi anne? Üzmüyoruz biz seni." Annesinin neşesi gelsin diye yapmayacağı şey yoktu Ufuk'un. Kendisinin de modu düşüktü fakat annesi daha önemliydi. Uraz ikizinin bu hallerine göz devirirken Sena Hanım minik bir kahkaha atti. Oğlunun sırf kendisini iyi hissettirmek için yaptığını anlayabiliyordu. "Evet birtanem, sen üzmezsin beni hiç." "Anne?" Uraz'ın kıskanç çıkan sesiyle minik bir kahkaha atmıştı. "Sende öylesin anneciğim." İki oğlunu da yamacına çekip sarıldı. "Ee soruma cevap verin. Mahperi nerede?" İkizler yerlerinde doğrulup kısaca bakıştılar. "Gelmek istemedi." Sena Hanım biraz bekleyip öyle cevap verdi oğullarına. "İyi ki de gelmemiş oğlum." Sena Hanım'ın kısık çıkan sesini odadaki herkes duymuştu. Bu sözlere karşı Melih Bey'in ise içi sızlamış ağırca gözlerini kapatmıştı. Bu gerçeği kabullenmek istemiyordu. Kızı kendi yanında değil de başka yerde güvende olması zoruna gidiyordu. "Annem, deme öyle. Senin için çok endişelendi o da... Sadece abimler yüzünden..." "İşte bu yüzden diyorum ya oğlum. Kızım yeter ki üzülmesin diye benden uzakta olmasına da razıyım artık." Gözlerinin dolduğunu gizlemek ister gibi tavana dikti bakışlarını. "Dünden beri bunu düşünüyorum. Nasıl anne babayız ki biz, kızımız bizden uzakta daha güvende diye düşünüyoruz, abileri ona zarar verir diye yanımıza yaklaştıramıyoruz." "Sena'm..." Gözlerini eşine çevirdi Sena Hanım. Gülümsedi, biliyordu onunda elinden bir şey gelmiyordu. "Can'a da bir bakın olur mu? O da yıprandı. Hem ablasını da görmek istiyordu, Mahperiden rica edip eğer isterse arayın olur mu? Bu arada da Mahperi'yi bir yoklayın, ruh hali nasıl diye. Kötü duruyorsa yalnız bırakmayın sakın, hemen gidin yanına." Bir an duraksasa bile devam etti konuşmasına. "Sıraç ilaçlarını içmeyi unutur şimdi, onu da hatırlatın." Ne olursa olsun hepsi kalbinden birer parçaydı ve birini düşünse digerini düşünmemezlik yapamıyordu . ...
Selamlar.
İki gündür bölümü yayınlayacağım diye giriyorum fakat düzenlemek için okuduğum her an bir şeyler eklediğim için tam bitmemişti bölüm. Bu arada Kitappad tek bende böyle değil, değil mi? Her girişimde error veriyor resmen.
|
0% |