@linazkiz
|
Desteklerinizi esirgemeyin lütfen. Hikayenin gidişatı hakkında lütfen düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın. ... Bir pansiyona yerleşmiş yatakta uzanıyordum. Telefonumun çalmasıyla bakmadan alıp açtım. "Alo, Peri. Ne yapıyorsun canım?" "İyi öyle uzanıyorum Ela. Sen?" "Bende öyle. Şey, ne yaptınız? Nasıl sorulur bilmiyorum ama işte nasıl geçti?" Sadece tebessüm ettim onun bu haline. Haklıydı kız. Kimin en yakın arkadaşı üvey çıkardı ki? "Hastaneye gittik işte. Test yapıldı." Ela'nın kendi kendine sabır çektiğini duyabiliyordum. "Kızım şu Nemrut hallerini bi kenara bırak, düzgünce anlat. Nasıl öğrendin?" "Eve avukat geldi, öyle öğrendim. Benden önce birkaç kişiye daha yapmışlar test fakat olumsuz çıkmış." Ela'nın sıkıntılı nefesini duyuyordum, ben bile sindiremezken bu olayı o nasıl sindirecekti ki zaten? "Peki biyolojik ailen? Onlar nasıllar?" Sıkıntıyla gözlerimi odanın duvarlarında gezdirdim. "Ebeveynlerde bir sıkıntı görmedim hatta Serdarla bile baş ettiler diyebilirim." "Ne? Serdar mı?" "Yeliz çağırmış." "Vay orospu! Sana ne yararı oldu da bugüne kadar şimdi yanında olsun?" Ela'nın söylemlerine hak verdim orospuya orospu denilirdi. "Kovdum fakat arsız işte, ne yaparsın?" Derin derin nefes almasını dinledim. Benim sorunlarımı kendi sorunu gibi benimseyip çözüm arıyordu. Seviyordum onu. "Boşver o gavatı, hiçbir bok yapabildiği yok zaten." Hâlâ kendi içinde saydırmaya devam ediyordu. "Yarın geliyorum." "Ne? Hani 3 gün sonra yola çıkacaktın?" Ela nişanlıydı ve nişanlısının ailesi ile tanışmaya şehir dışına gitmişlerdi. 18 yaşında nişanlanmış olması kulağa pek mantıklı gelmese de sevmişti bir kere. Sevenin karşısında duramazdın. "Kızım bu durumda yalnız mı bırakayım seni? Allah Allah. Hem sen nerde kalıyorsun bakalım? Seni tanıyorsam eğer o eve gitmemişsindir. E biyolojiklerle de gitmemişsindir." "Tabiki gitmedim oraya Ela. Yeliz'in yanında da durmak istemedim." Ayaklanıp odada bulunan küçücük balkona çıktım. Balkon demeye bin şahitti. "İyi yapmışsın." "Sende sırf benim için gelme, başımın çaresine bakarım ben." Yanımda olsaydı parçalardı şuan beni. "Kızım sanane Allah Allah, hem yeter bu kadar tanışma. Daraldım." "Bir şey yapmadılar değil mi?" "Yok da biraz fazla baskıcılar. Bende gelemem sıkıya biliyorsun." Derin nefesler aldı, bu olay canını sıkıyordu belli. "Amaan, boşver beni. Sen kendini anlatmaya devam et, hadii." "Bu konu burda bitmedi Ela. Buraya gelince halledeceğiz." "Yav he he. Anlat hadi." Kendime inatçı derdim, Ela'yı tanımadan önce. "Biyolojik anne Sena Hanım, Biyolojik baba da Melih Bey. Sena Hanım 6 çocuk doğurmuş ama 7 kardeşiz dedi." Hâlâ Ufuk'un bu dediği kafamı karıştırıyordu. Ne yani taşıyıcı anne ile mi çocuk yapmışlardı? "Ne? 7 mi? Kardeş mi? Çüş abi, nasıl doğurmuş kadın bu kadar çocuğu?" "Bilmiyorum fakat kadın benden genç duruyor." Büyük bir kahkaha patlattı. "Abartma Peri ya." Diyip kahkahasını sürdürdü. Gerçekten Sena Hanım maşallah denilecek kadındı. "Ee kardeşlerin nasıl?" "Abilerim desek daha doğru olur. Hepsi erkek hiç kız yok. Bir tane de minik var, adı Can daha 5 yaşında." "Ya ne güzel, tek kız kardes olmak ha? Vay be, ee nasıldı sana karşı tavırları?" "Can küçücük daha hiçbir şeyin farkında değil zaten. 5 abi varmış ikisiyle tanıştım. Burak ve Ufuk. Ufuk benimle konuştu hep, yakın da davrandı. Kötü bir şeyini görmedim yani." Nefeslendim. "Burak ise o garip. Uzak duruyor ama ne olumlu ne olumsuz bir tavrı vardı." "İyi bari, fazla yakın olmaları da çok iyi değil zaten." Onayladım onu. "Aynen." "Ee ne zaman tanışacaksın diğerleriyle?" "Yarın akşam yemeğine çağırdılar ama bilmiyorum." "Gitmeyecek misin?" "Bilmiyorum dedim ya Ela. Ne düşüneceğimi şaşırdım. Yarın da çalışmak zorundayım bir de, izin alamam." "Sabah mesaisine gideceksin o zaman, tabi akşam yemeğine gitmek istersen." "Bilmiyorum..." "Bir şans ver onlara Peri. Belki yıllardır hasretini duyduğun aileye kavuşursun." "Ben bi aile hasreti duymayı bırakalı uzun zaman oldu Ela." ♤ Şuan nerede miydim? Aksel'lerin evinin önünde. Ev demek haksızlık olabilirdi tabi. Kapıyı mı çalsam yoksa geri mi dönsem bilememiştim. Ayaklarım beni dinlemeyip buraya kadar getirmişti. Veya suçu ayaklarıma atmak daha kolay geliyordu. Bir aile düşüncesi beni korkutuyordu. Hayatımın bu kısmında ne yapmalıydım bilemiyordum. Tam arkamı dönmüş pansiyona geri dönmeye niyetlenmişken arka tarafımda duran kapı açıldı. "Sen kimsin?" Tam kapının önünde arkam dönük şekilde durduğum için bu soru tabi ki bana gelmişti. Konuşan kişiye doğru döndüm. Koyu kahve gözlerini gözlerime dikmiş gayet korkutucu bakıyordu. Fakat bana işlemedi bu bakışlar, alışıktım. "Mahperi." Kaşları havaya kalktı fakat suratındaki hiçbir duygu değişmedi. Hâlâ sert bakışlarla bana bakıyordu. Benim bakışlarım da yumuşak değildi tabii ki. "Kapı bu tarafta diğer yönde değil. Seni bekliyorlar ve sen gidiyor musun?" Bu sefer benim de kaşlarım kalktı meydan okurcasına. "Geleceğim kesin değildi zaten. Geleceğime karşı kimseyi umutlandırmadım." "Ama gelmeyeceğini de söylemedin, değil mi?" "Abi? Gitmedin mi se-" Ufuk'un evden bize doğru gelmesiyle beni görmesi bir oldu. "Mahperi? Niye içeri gelmiyorsun?" Diyecek bir şey bulamamış bir şekilde bakakaldım ona. "Kardeşin içeri girmeden geri dönmeye karar vermiş." Bakışlarını benden hiç ayırmadan konuşuyordu. Ufuk'a baktım, abisine onaylamazcasına bakıyordu. Tabi abisi diye tahmin ediyordum, başka kim olacaktı zaten? "Tamam abi, sorun değil." Abisine anlık bir bakış atıp bana döndü. "Ama Mahperi rica ediyorum, lütfen gel içeri. Herkes seni bekliyor." Onun gözlerinin içine bakakaldım. Bu kadar anlayışlı olmasını haketmiyor gibi hissediyordum. Elini bana doğru uzattı, elini tutmamı istedi. Fakat ben yapamadım, elini tutmadan yanından geçip kapıya ilerledim. Arkamdan gelip kolunu omzuma atıp beni iyice kendine çeken tabii ki Ufuk'tu. "Benim minik cadım ya!" Temas sevmezdim hatta bu yüzden onun elini tutmamıştım fakat hastanede yaptığı gibi kolunu omzuma atması da beni rahatsız etmemişti. Arkamızdan gelen adım sesleriyle birlikte salon olduğunu tahmin ettiğim yere doğru ilerledik. Ufuk arkasına dönüp abisine takıldı. "Hani gidiyordun abi sen?" "Sus lan şeref-" Gözlerini bana değdirip yarım kaldığı yerden devam etti. "Önüne bak abim hadi." Salona girdiğimizde altı kişininde bakışları bize döndü. "Mahperi, kızım!" Sena Hanım hemen ayaklanıp bana sarıldı. "Gelmeyeceksin sandım Mahperi." "Geldim." "Geldin tabi kızım, geldin." Benden ayrılıp gülümsedi. Gözlerinin içine kadar gülümsedi. "Ya ne gelme ama ne gelme." "Sıraç! Oğlum, lütfen." Onu takmadan bana doğru gelen Melih Bey'e döndüm. "Mahperi'm, hoşgeldin." Hoş bulup bulmadığımı karar vermek için daha erkendi. Bana sarılmak için adımlarken nasıl bir tepki vereceğimi düşündüm. Temas sevmediğim halde hem Ufuk hem de Sena Hanım ile fazlasıyla temasta bulunmuştum. Melih Bey'in de sarılmasına laf edememiştim ama karşılıkta vermemiştim. "Ablaaa!" Can'ın Melih Bey bana sarılırken ikimize birden sarılmasıyla ayrıldık. Eve girdim gireli pek mimik oynatmamıştım ama Can'ın bu tatlılığı karşısında kayıtsız kalamamıştım. "Can," kollarını bacağımdan ayırıp onun boyuna eğildim. "Nasılsın?" Yüzümü bir tebessüm sarmış boncuk boncuk gözlerine bakıyordum. "İyiyim çok iyiyim. Abimler gelmeyecek diyince gerçekten gelmeyeceksin sandım. Çok özlemiştim seni." Diyip bu sefer boynuma sarıldı. Böyle bir sevgiyi ilk defa tadıyordum. Bu odada ki kimseye güvenemezdim fakat Can çok farklıydı. Onun sevgisi karşılıksızdı. Kollarımı onun beline sarıp sıkıca sarıldım. "Anneciğim ablanı özlemeni anlıyorum fakat yemeğe geçmemiz lazım." Can omzumdan ayrılmadan mırıldandı. "Ama ben ayrılmak istemiyorum." Bu sözleriyle onu daha sıkı tutup ayağa kalktım. Can artık kucağımdaydı. Neredeyse hiç ağırlığı yoktu ki yaşıtlarına göre de küçük görünüyordu. "Kızım belin ağrımasın." "Sorun yok." "Peki sen nasıl dersen. İstersen masaya geçelim, yemekler servis edilirken abinler ile tanışırsın. Olur mu?" Hiç aklıma gelmeyen 'abilerime' döndürdüm gözlerimi. Hepsi orada durmuş bana bakıyorlardı. "Nasıl isterseniz." Hepimizi masaya doğru yönlendirdi Sena Hanım. Büyük, dikdörtgen bir masa vardı. Bir ucuna Sena Hanım ve Melih Bey oturdu, yanyana. Demek ki ataerkil bir evde değildim. Cinsiyet ayrımcılığının olmadığını düşünüyordu bu tablo bana. Melih Bey hemen yan tarafını gösterdi bana. Masanın uzun tarafının başına ben oturdum. Yanımdaki sandalyeye ise Can'ı oturttum. "Melek, yemekleri servis edebilirsiniz canım." "Tamam Sena Hanım." Melek denilen kız servise başlayınca bana döndü Sena Hanım. "Can zaten az buçuk bahsetti ailemizden," Can annesinin sözünü keserek araya girdi. "Evet evet ben anlattım. Çok güzel anlattım değil mi anne?" "Evet oğlum." Sena Hanım boğazını temizleyip geri bana döndürdü bakışlarını. Gergindi, bende gergindim. Masaya yerleşen diğer kişilerde gergindi. "Evet Mahpericiğim, tam karşında oturan en büyük abin Alaz." Alaz'a gözlerimi çevirdim, sessizdi. "Onun yanındaki abinle karşılaştın zaten, Burak." Abisinin aynısıydı. Tepkisiz ve ifadesiz. "3. Abin Sıraç, Can'ın yanında oturan. Kapıda onu görmüş olman lazım." "Sıraç ve Burak'ın yanında karşılıklı oturanlar ise ikizlerimiz. Ufuk ve Uraz. Ufuk ile en baştan beri tanışıyorsunuz zaten." Uraz ve Ufuk, bu kadar benzerlik şaka olmalıydı. Onları birbirinden ayırabileceğim birkaç ufak detaylar olsa da asıl fark edilen özellikleri Ufuk'un bana karşı olan ilgili bakışlarıydı. "Ailemize hoşgeldin minik cadı." "Minik değilim Ufuk." Gözlerini devirdi. "Miniksik tabi kızım, büyük kaç senin? 1.30 falan mı?" Bu sefer gözlerini deviren bendim. Melek önüme çorba koyarken Ufuk'a ters bakışlar göndermeyi ihmal etmiyordum. "1.75 boyum." "Yav at yalanı-" Melih Bey'in öksürmesiyle Ufuk'un lafı kesilmiş oldu. "Pardon baba, ağız alışkanlığı." "Oğlum dikkat et biraz, iki kadın var artık bu evde." Bu konuşma hafiften canımı sıkmaya başlamıştı çünkü konunun nereye geleceğini tahmin edebiliyordum. "Afiyet olsun efendim, başka bir isteğiniz var mı?" Melek'in sesiyle bir nevi kurtulmuş oldum. "Yok Melekciğim, sağol." Bundan sonra da kimse konuşmayıp yemeğe odaklandı. Arada sırada Sena Hanım'ın Can'a yardim teklifleri duyuluyordu. Başka kimseden de ses çıkmıyordu. Sonunda yemek faslı bitmiş herkes salona gitmek için ayaklanmıştı. "Sena Hanım, Melih Bey. Yemeğe davet ettiniz geldim, geri dönsem iyi olacak." Sesimle önümde salona doğru yürüyen herkes bana döndü. Birkaçı ters bakışlarla baksada umursamadım. "Kızım lütfen biraz daha kal, yemek yedik sadece. Sohbet bile edemedik ki." Sena Hanım'ın konuşmasıyla ona döndüm, bakışlarımdan reddedeceğimi anlamış olmalı ki ben konuşmadan lafa girdi. "Kızım, lütfen." Bakışlarına dayanamayıp gözlerimi kaçırdım. "Bir lavaboya gideyim o zaman ben. Daha fazla oturamam ama Sena Hanım, haberiniz olsun." Gözlerinin içinde parlayan ışığa an be an şahit olmuştum. "Tamam kızım, üst katta hemen lavabo. Sağ tarafta en son kapı." Başım ile onayladım ve kimseye gözlerimi değdirmeden merdivenlere ilerledim. Çıktığım katı da fazla incelemeden Sena Hanım'ın tarif ettiği yere girdim. Bembeyaz bir lavaboydu. Ellerimi mermere yaslayıp gözlerimi aynaya çevirdim. Dışımdan hiçbir şey belli olmasa da yorulmuştum. Ve daha hiç kimseyle bir yüzleşme yaşayamamıştım. Aşağıdakilerle bile. Elimi yüzümü yıkadım. En son boynumu ıslatıp biraz daha bekledim. Düşüncelerim beni daraltıyordu. Aşağıdaki herkes bana yabancıydı ama bana ailem olduklarını iddia ediyorlardı. Onların evindeydim ve o insanları tanımıyordum. Güvende miydim, bunu bile bilmiyordum. Kafamı sağa sola sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Bunları sorgulamak için doğru bir yerde değildim. Aşağı inmeli bir yarım saat daha durup otele gitmeliydim. Merdivenleri sessiz adımlarla indim, salonun kapısına gelmişken duyduğum seslerle ayaklarım durdu. "Onu buraya getirmek akıllıca bir şey değildi." Alaz. "Oğlum deme öyle." Sena Hanım. "Anne, abim haklı. Kızın ne halt olduğunu bilmiyoruz daha." Sıraç. "Abi-" "Ufuk abimler cidden haklı, tanımıyoruz onu. Eve çağırmamalıydık." Uraz. Haklılardı. Hemde fazlasıyla, ne halt olduğumu nerden bileceklerdi ki. "Sırf para için bile burada olabilir ya da ne bileyim işte hakkımızda birkaç bilgi satması bile onun için kazanç. Anlatabiliyor muyum?" Salona doğru adım atmamla Sıraç ile göz göze gelmem bir oldu. Beni karşısında görmeyi beklemiyor olmalıydı.
... Fazlasıyla uzun bir bölümdü bence. Ne diyorsunuz? Eğer hatam varsa belirtebilirsiniz. Ne düşünüyorsunuz bakalım biyolojikler hakkında? Görüşmek üzere.
|
0% |