@linazkiz
|
Yorumlarınız beni çok motive ediyor, çok teşekkür ederim. İyi okumalar! ... Yerleri silip, malzemeleri yerine bıraktıktan sonra yeni gelen müşteriler ile ilgileniyordum. "Tamamdır. 3 limonata, 1 frambuazlı bir de çikolatalı pasta getiriyorum." Siparişleri minik not defterime not alıp mutfak kısmına gittim. İstekleri söyleyip geri döneceğim esnada kafeden içeri girenleri gördüm. Cidden peşimi bırakmayacaklardı. Onların yerleştiği masaya doğru giden iş arkadaşım Eslem'i durdurup onun yerine benim bakabileceğimi söyledim. "Hoşgeldiniz. Ne alırdınız? Menü getirebilirim dilerseniz." Ufuk'un gözleri sesimi duymasıyla beni buldu. "Minik cadım! Çok özledim seni." Ayağa kalkmaya yeltenirken durdurdum onu, çalıştığım yerin ortasında onunla sarılamazdım tabii ki. Daha iki gün olmuştu ayrılalı, ne özlemesi? "Ufuk rica ediyorum bana bir daha ne minik ne de cadı de." Öfleyip başını sağa doğru eğdi. "Ya haşin cadı, sen bizim istediklerimizi yapıyor musun ki ben seninde dediğini yapayım? Hı söyle bakalım!" Gözlerimi devirip etrafta Tarık Bey var mı diye baktım. Görünürde yoktu. Tabii ki onların otel teklifini kabul etmemiştim. Bu yaşıma kadar kendi kendime gelmiş kimseye ihtiyaç duymamıştım. Bundan sonrada kimseye minnet etmezdim. En azından hedefim buydu. "Ben en iyisi menü getireyim." Diğerlerine gözümü değdirmedim fakat Uraz'a bir bakış atmadan da kendimi alamadım. Minik bir tebessüm ile bana mı bakıyordu o? Menüleri olduğu yerden alıp masaya doğru ilerlerken hiç birinin gözleri bende değildi. Kendi aralarında bir şey tartışıyor gibilerdi. Bu 5 adamın üzerinde gözlerimi gezdirdim. Kendime yakın hissettiğim sadece bir kişi olması hayatın bana karşı yaptığı bir şaka olmalıydı. Alaz ve Sıraç benimle tanışmadan bir önyargı ile yaklaşmışlardı. Bu Sıraç'ta daha fazla hissediliyordu. Uraz ve Burak ise tepkisizlerdi. Belki de en iyisini onlar yapıyorlardı. Ufuk ise, o beni kendine çok fazla çekiyordu. Onlar ile bir aile olma düşüncem yoktu ama Ufuk bunu düşünmeye itiyordu beni. "Buyrun." Menüleri tek tek önlerine yerleştirip siparişlerini beklemeye başladım. "Ne önerirsin Cadı'm?" Ufuk'un sorusu ile patronun tembihlediği şekilde aklıma gelen pahalı pastaları saydım. "Genellikle sütlü tatlılarımız meşhurdur." Hayır, meşhur falan değil. Ara sokaklarda bir yerdeydi kafe nasıl meşhur olacaktı ki. "Cupta magnolia önerebilirim. Tramisu ve sufle de favorilerimizdendir." Ne favorisi ya? Öğrenciler dışında bunları kimse tercih etmez, yaş pasta limonata sipariş ederlerdi. "Daha hafif bir şeyler isterseniz, yaş pasta ve magnolia daha öncelikli önerimdir elbette." Bu sözleri hepimiz ezbere söylerdik. Onlar için basit tatlılardı hepsi, farkındaydım. Adamlara tramisu diyordum ama onlar yerinde gidip yemiş gibilerdi. Benim favorim ise profiteroldu. Tam bir çikolata hastası olarak en sevdiğimdi. Ela ile ihtiyaçları karşıladıktan sonra eğer paramız artarsa gidip en ucuzundan alırdık. "Senin favorin hangisi?" Benim favorim mi? Ne alakaydı şuan? Aklımı mı okuyordu yoksa Uraz? "Dediğim gibi, saydığım tüm tat-" Hızlı hızlı konuşurken lafımı yarıda kesip kendisi girdi lafa. "Kafenin değil senin favorini merak ediyorum." "Ne önemi var?" Kaşlarını çatıp anlamıyormuş gibi baktı. Ah Uraz... "Benim favorim sizin tercihlerinizi etkilemeyeceğine göre söylememin bi' anlamı yok." Hepsinde gözlerimi gezdirdim. "Siparişinizi bekliyorum efendim, eğer karar veremiyorsanız bana seslenin sonra gelirim." Diyerek yanıt vermelerini beklemeden ayrıldım masadan. Arkamı dönmemle de canım patronum Tarık Bey ile karşılaştım. Kafasıyla beni yanına çağırınca yine bir şeylerden dolayı azar yiyeceğimi anlamıştım. "Mahperi," Kolumdan tutup lavabolara giden koridora çekti beni. Kolumu silkeleyip bırakmasını sağladım. Aramızdaki mesafeyi artırdım. "Ne o öyle? Niye müşterinin masasında o kadar oyalanıyorsun?" Kaşlarım çatıldı, işimi yapıyordum ben orda. "Ben seni onla bunla oynaş diye mi işe aldım kızım? Birde avans istiyordun benden." Otelde kalmak beni zorluyordu, maaşı yeni almama rağmen otel fiyatlarından dolayı zorlanıyordum. Ki otel bile denilemeyecek bir yer de kalıyordum. "Tarık Bey, bir sonraki maaşımı biraz erken almak istedim sadece. Hem ne oynaşması?! İşimi yapıyorum ben orda." "Ya kızım siktir git! Gözümle gördüm, beşi de gözünü dikmiş seni süzüyorlardı. Bir geceliğinin fiyatını mı soruyorlardı ha?!" Yaptığı imalar karşısında şok olmuş yüzüne bakıyordum. "Ne diyorsun sen lan gevşek?!" Diyip karşımdaki adamın üstüne atlayan Sıraç'a bakakaldım. "Senin ağzını burnunu dağıtmaz mıyım lan ben?! Şerefini siktiğim!" "Sıraç!" Adamı yere sermiş yumruklarken kolunu tutmaya çalıştım. "Sıraç bırak adamı! Başın belaya girecek. Sıraç dedim!" Baktım beni dinleyeceği yok geri dönüp Ufuklara seslendim. "Ufuk!" Sesimi duyduğu gibi bana döndü, hepsi döndü desem daha doğru olurdu. Endişeli halimi gördükleri an da ayaklandılar. O Tarık şerefsizi için endişelenecek değildim fakat Sıraç'ın başı belaya girecekti. "Lan, Sıraç!" Hepsinin cüssesi iri olunca Sıraç'ı adamın üzerinden kaldırmaları kolay oldu. "Bırakınsana oğlum beni! Şunun belasını sikeyim!" "Noldu oğlum, niye saldırıyorsun adama?" Sebebini söylerse onlarda adama saldırırlar diye düşündüğümden ben araya girdim. "Doktor! Sırası mı şimdi bunun?! Dışarı çıkarsanıza şunu!" Beni dinleyip dışarı çıkarırlarken Tarık'a döndüm. "Bana bak orospu çocuğu, eğer o adamı şikayet ettiğini duyayım... Ciddi söylüyorum bu sefer hepsini üstüne salarım, üstünden almam. Duydun mu beni? Ama yok korkmadım dersen eğer," bir tane tekme atıp devam ettim. Bana ettiği laflara saysındı. "Küçük yaştaki çocukları, cebinden daha az para çıksın diye çalıştırdığını söylerim. En baştaki örnekte ben olurum." Bilerek elemanlarını reşit olmayanlardan seçiyordu çünkü hak iddia edemiyor asgari ücretten kat kat düşük ücret alıyorduk. Araya göstermelik yetişkin bir iki eleman alsa da çoğunlukla çalışanlar çocuklardan oluşuyordu. Buna mecbur olduğumuz için susuyorduk, bu hayatın gerçekleriydi sonuçta. Ama daha fazla burda çalışmayacağım için bunu tehdit olarak kullanabilirdim. "Anladın mı?" Kafasını zar zor sallamasını görünce kapıya yönelmiştim. Dışarı çıkarken de diğer çalışanların Tarık'ı kaldırmaya gittiğini görmüştüm, gebersin piç! Kafeden çıkınca gözlerim onları aradı. İleride bir banka Sıraç'ı otutturmuş başında duruyorlardı. Kenardaki büfeden pet şişeyle su almış yanlarına ilerlemiştim. Sıraç'ın başında yuvarlak oluşturmuşlardı ve izbandut gibi oldukları için bana yer kalmamıştı. Sıraç'ı bile zar zor kollarının arasında ki boşluklardan görüyordum. Boğazımı yalandan temizleyip kendimi belli ettim. Sesimi duyunca kenara çekilip bana yer açmışlardı. Aralarında bana yer açmışlardı. "Al." Elimdeki pet şişeyi uzatıp almasını bekledim. "Sen cam şişelerden içmeye alışıksındır ama bununla idare edeceksin artık." Bana göz devirip elimden aldı suyu. "Rica ederim." Bir teşekkür bile etmiyordu, öküz. Suyu kafasına dikmesiyle burnundaki kırmızılık dikkatimi çekti. Pet şişeyi kenara koyarken gözlerimi kısıp ona yaklaştım. Yaklaştığımı görünce şaşırmış olmalıydı ki gözleri anlık bir büyüme gösterdi. "Senin burnun mu kanamış?" Burnundan ellerine gitti bakışlarım. "Ve ellerin de tahriş olmuş." Alaz kardeşi için endişelenmiş olmalı ki yanına oturup kafasını kendine çevirdi. Sıraç burnunu silip gözlerini kaçırdı. "Yok öyle bir şey." Küçük bir çocuk gibiydi. Burnu hâlâ kanıyordu ve inkar ediyordu. Gözlerimi devirdim onun bu haline. Büfeye geri dönüp bir su daha ve bir de mendil aldım. Bunlar benim başıma hep masraftı. Geri yanlarına dönünce Ufuk'un Sıraç ile dalga geçtiğini gördüm. "Lan oğlum adamdan kat kat cüssen var, nasıl adamdan yumruk yersin?" Diyerek kahkaha atıyordu. "Kız cadı pat diye niye gidiyorsun yanımızdan?" Sıraç'ı bırakmış benimle uğraşıyordu şimdi de. Ona da gözlerimi devirip suyu açtım. Mendile hafifçe döküp mendili nemlendirdim. "Silip durma şu burnunu. Kafanı eğ mendile akıt kanı. Kuruyan yerleri silersin en azından." "Gerek yok." Gözlerim devirilmekten yerinden çıkacak dereceye gelmişlerdi. "Al şunu hadi. Sana bayıldığımdan yardım etmiyorum herhalde." Mendili uzattığım elime bakış atıp yavaş hareketler ile aldı elimden. Kısık sesle teşekkür ettiğini duydum. Biraz önceki alaya almam ona etki etmis olmalıydı Burnunu eğip mendili de burnunun ucuna yerleştirmişti. "Sıraç niye daldın adama?" Alaz'ın kaskatı sesi beni de kaskatı hale getirmişti. Sıraç kafasını kaldırıp bana bakıp tekrar gözlerini kaçırdı. Bu hareket tabii ki Alaz'ın dikkatinden kaçmamıştı. Bana dönerek sordu. "Sen açıklamak ister misin Mahperi?" Hafifçe yutkunup kafamı salladım. "Sevgilin miydi o adam?" Burak'tan gelen sesle ona döndüm. Ne? Sevgili mi? "Ne?" Yüzümü buruşturarak sordum. "Abi ne saçmalıyorsun?" Ufuk'un yüz ifadesi de aynı benimki gibiydi. Burak ikimizde gözlerini dolaştırıp cevap verdi. "Normal bir soru soruyorum sadece Ufuk. Sevgilin miydi o adam Mahperi?" Bu sefer Uraz'ın sesini duydum. "Abi, saçmalama." Kısa ve öz. "Saçmalamıyorum, soruyorum sadece. Eğer sevgilisi değilse niye gerildi bu kadar? Mahperi?" Gerilmemiştim, şaşırmıştım. Derin nefesler alıp verdim, sabır diledim kendi kendime. "Adamın yaşını başını görmedin herhalde?" Onlara karşı olan sessiz halimi şimdi bozacak gibiydim. Hatta gibiden fazlaydım. Soruma karşılık omuzlarını silkti sadece. "Yok sen kandan dolayı yüzünü görememişsin belli ki." Sinirden gülecektim az daha. Alaylı sözlerime karşılık vermedi başta. "Tamam abi yeter bu kadar. Olay saçma yerlere gidiyor." Ufuk konuyu kapatmaya çalışsada Burak izin vermedi. "Niye bu ihtimali düşünmüyorsunuz?" "Sen sağır mısın ya? Ya da beynin kıt, anlamamak için çaba göstermene gerek bile kalmıyor." Sinirlendiğini hissettim. "Bak kızım, yaş baş umrumda değil. Sevgilin olmayacağını kanıtla bana." "Ne mecburiyetim var ya?! Sana ne diye açıklama yapacakmışım." "Abi. Yeter. Patronuydu." Sıraç'ın sesiyle ona döndü Burak. "Ee Sıraç? Patronu diye sevgilisi olamaz mı?" "Bak gerizekalı! Patronumla ne diye sevgili olayım?! Ne gibi bir amacım olabilir ya?!" Sinirden hem gülesim hem ağlayasım geliyordu. O an aklıma gelenle Sıraç'a baktım. "Ama parası için sevgili olmuş olabilirim, değil mi Sıraç?" Bu sefer gülmeye başladım, resmen sokağın ortasında kavgaya tutuşmuştuk. "Bak, umrumda değilsin doktor. Ne bok yersen ye!" Arkamı dönmüş gidecekken Ufuk bana seslendi. Umursamadım. "Mahperi!" Kulak asmadan yoluma devam ettim. Yeterdi bu kadar abilik kardeşlik. Abilikmiş, Hah! Omzumdan tutulup geriye çekilmem ile yere yapışıyordum az kalsın. Arkama dönüp beni çekene bakmamla Uraz'ı gördüm karşımda. Yere düşmemem için tekrar tutmuştu beni. Ellerimi karnına koyup ittim. "Öküz! Düşüyordum az kalsın." "Şey, özür dilerim." Yemin ederim bir trajikomedinin içinde olmalıydım yoksa bu yaşananlar gerçek olamazdı. "Beni bir bırakın nolur ya! Bir bırakın peşimi! İki gündür kuyruk gibi peşimde dolaşıyorsunuz, kalbinizi kırmak istemiyorum ama yeter." Fazla uzaklaşmama izin vermeden tuttuğu için diğerleri duyuyorlardı eminim ki bizi. "Beni istemeyebilirsiniz, anlıyorum. Ama bu bana hakaret edebileceğiniz anlamına gelmez. Ufukla sen, ben işe gidene kadar arkamdan takip ediyorsunuz. Farkında değilim mi sanıyorsunuz?" Nefes nefese kalmıştım. "Bugün de çalıştığım yere geldiniz! Sizin yüzünüzden işimden oldum ben! Sizin yüzünüzden o adamdan azar yedim! Hiç duymadığım ithamlara maruz kaldım." Bakışlarımı Uraz'ın arkasında duranlara çevirdim. Boş bakışlarla bana bakan doktoru görünce onaylamazcasına başımı salladım. "Kime ne anlatıyorum ki ben?" Diyip geri arkamı dönmüştüm. "Mahperi," Yeterdi be artık! "Ne Mahperi ya?! Ne Mahperi?!" "Bizimle eve gel." Ne?! Ne? ... Bir önceki bölümde dediklerimi unutup kendime pozitif enerji yüklüyorum artık. Nasıldı bölüm? Abiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Alaz? Burak? Sıraç? Ufuk ve Uraz? Mahperi?
|
0% |