
Selamlar
Bölüme yaptığınız yorumlarınızı ciddiye alarak uzun yazmaya çalışıyorum, yazdıkça da bölümleri atıyorum zaten.
Sizden istediğim desteğinizi esirgemeyin. Siz yorum yaptıkça motive oluyorum ister istemez.
Okuduğunuz ve destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum.
İyi okumalar.
<3
"Can uyudu mu kızım?"
"Evet, uyudu."
Karşıma geçip oturdu Sena Hanım. Biz mutfaktan gittikten sonra o yine mutfakta kalmaya devam etmiş, işlerini halletmişti. Can'ın başı da hâlâ bacağımdaydı ve ben de hâlâ saçlarını okşuyordum.
"Güya oturmaya çağırdım seni, çok yoruldun değil mi?" Dedi minik bir iç çekişle.
Anında reddettim.
"Hayır Sena Hanım. Öyle düşünmeyin lütfen, ben burada sizinle," Anlık Can'a bir bakış atıp tekrar Sena Hanım'a döndüm. "Can'la vakit geçirmekten çok keyif aldım. Hayatımda en eğlendiğim dakikalardan biri olabilir onunla vakit geçirip kurabiye yapmak, biraz una bulandık ama olsun."
İkimizden de minik kıkırtılar çıktı. Sonrasında bir süre ses çıkmadı, ortam sessizleşti. Bu sessizliği bozma ihtiyacı hissettim.
"Ben hep küçük bir kardeşim olsun isterdim. Tabi ilk önce bir abi veya abla isterdim ama küçükkendi işte."
"Şimdi var ama. Kardeşinde abinde."
"Can zaten kendini sevdiren bir çocuk. Ve benim kardeşim olduğu için çok şanslıyım fakat abiler için aynısını düşünmüyorum maalesef."
Hemen ardından ekledim.
"Ufuk ve Uraz hariç tabii. Onlar hayatımda hiç hissetmediğim şeyleri hissettirdiler bana. Haklarını yiyemem."
Bana hak verdiğini belli etmek istercesine başını salladı. Bende olan gözlerini Can'a çevirdi aynı zamanda.
"Bazı şeyleri öğrenmen gerek Mahperi. Baş başa kalmayı bekledim açıkçası."
Hafifçe kaşlarımı çattım. Bir anda ciddileşmesi tuhaf gelmişti.
"Can aslında bizim öz çocuğumuz değil."
Ne?
"Senin kaybından sonra bir daha çocuk yapmayı düşünmüyorduk. Baban yine güçlü duruyordu bana göre fakat ben yıkılmıştım senin kaybınla. Bir daha böyle bir yıkım yaşamamak için asla istemedim."
Gözleri dolmuştu. Yaşadığı şeyler kolay şeyler olmamalıydı.
"Bir gün abini ziyarete hastaneye gittim, senin kaybının üzerinden yıllar geçmişti."
Burak için hâlâ benim abim gibi konuşması bir tık sinirime dokunuyordu ama bir şey diyemiyordum. Bizi tam anlamıyla abi kardeş gibi görmeyi istiyordu fakat bunu engelleyen ben değildim.
"Bir arkadaşıyla konuşuyordu; arkadaşı bir kadının yeni doğum yapıp hastaneyi terk ettiğini, bebeğini istemeyip hastaneye bıraktığını anlattı. Mahperi, içim öyle sızladı ki... Anlatamam, hiç düşünmeden babanı aradım. Dedim, Melih böyle böyle bir durum var. O da beni ikiletmedi zaten. Can'ı evlat edindik."
Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum.
Dizimde huzurla uyuyan Can'a baktım. O an aklımda Ufuk'un zamanında bana söyledikleri canlandı.
"6 kardeş değil 7 kardeşiz. Ama haklısın, 6 tane çocuk doğurmak annemiz için zor olmalı."
O zaman ne dediğini anlayamamıştım ama şimdi anlıyordum.
Demek bu minik kuş öz değildi. Nasıl kıyıp hastanede bırakırlardı ki aklım almıyordu. Hangi anne böyle bir şey yapabilirdi?
"İnan ki hiçbir zaman üvey olarak görmedim onu. Şimdi bile üvey diyorum ya dilim varmıyor... Bu konu bizim evde hiç açılmaz aslında fakat senin bilmeni istedim bir tanem. Sonradan öğrenip kendini kötü hissetme istedim açıkçası."
Anlayışla gözlerimi sıkıca kapatıp açtım.
"Bu konu bende bir sır olarak kalacak Sena Hanım, merak etmeyin fakat peki ya Can? Ne zaman öğrenecek?"
"Öğrendi aslında fakat daha küçüktü. Hiçbir şey anlamadı. Bir pedagog eşliğinde söyledik. Zorlandık biraz fakat zorundaydık. Doğduğu günden beri yanındayız onun her zamanda olacağız ama demek zor işte."
"Anlıyorum... Önemli olan üvey veya öz olmak değil ki zaten, önemli olan bence insan olmak. Yeliz'i, annem bildiğim kişiyi öz diye biliyordum ben bu yaşıma kadar. Ama..."
Minik bir bakış attım ona. Merakla dinliyordu beni.
"Anlamışsınızdır zaten ilk gördüğünüz zaman. Pek anne olabilecek biri olmadığını belli ediyordu."
"Mahperi, kızım... Yanlış anlamanı istemiyorum fakat merak ediyorum annem. Ne yaşadın sen bunca zaman?"
Çok minik bir iç çektim. Size bu yaşadıklarımı anlatıp nasıl üzeyim ki?
"Boşverin Sena Hanım, bunlar bende kalsın... Biz sonrasına bakalım olur mu?"
Bu esnada telefon çaldı. Benim telefonum mutfakta kalmıştı fakat şuan çalan telefon Sena Hanım'a ait olmalıydı.
"Olur bir tanem, olur..." Bana cevap verip telefonuna uzandı. Bekletmeden açtı.
"Efendim canım? İstediğim bir şey yok, geliyor musunuz siz eve?"
Telefonu açıp konuşmaya başlayınca gözlerimi ondan ayırıp Can'a baktım.
"Evet hayatım, Mahperi de burda."
Telefonun sesine hareketlenmişti zaten Can, o kadar konuşmaya uyanmayıp zile uyanması da şaşkınlık vericiydi.
"Abla?"
Gözlerini aralayınca doğal olarak ilk beni gördü.
"Bir tanem, günaydın."
"Gitmemişsin."
Ayaklanıp boynuma sarıldı.
"Söz verdim ya minik kuş."
Bu sırada Sena Hanım, yani annem - şu hitaba alışmalıydım artık- telefon konuşmasını bitirmiş uykulu gözlerle bana sarılan Can ve bana bakmıştı.
"Anneciğim günaydın. Hadi kalk elini yüzünü yıka bakalım."
"Tamamdırr. Abla beni bekle bak!"
Can benden ayrılıp koşarak banyoya gitti. Bu haline ikimizde gülmeden edemedik.
"Babanlar iki dakikaya burda olacaklarmış güzelim, Burak ve Sıraçta gelir birazdan... Yüz yüze gelmek istemiyorsun biliyorum ama,"
"Sena Hanım, bana bulaşılmadığı sürece kimseye zararım dokunmaz. Ama böyle bir durumda benden sessiz kalmamı beklemeyin."
Önceden uyarma ihtiyacı hissetmiş ve uyarmıştım.
"Yok kızım, böyle bir şey demem, diyemem zaten. Hakkını savun her zaman. Ben sadece seni böyle bir durumda bıraktığım için kusura bakma diyecektim."
"Kusurluk bir durum yok, Can ve siz ısrar ettiğiniz için bu akşam burdayım. Kendi kararım."
Bu resmiyet ne zamana kadar sürecekti bilmiyorum fakat böyle daha rahat hissediyordum.
Aynı zamanda kapı zilinin tiz sesini duyduk.
"Baban gelmiştir, hadi sen aç kapıyı."
Bu teklifini reddedemedim.
Pek oyalanmadan kapının önüne geçtim ve yavaşça açtım kapıyı. Karşımda tüm heybetiyle Melih Bey, arkadasında duran muhteşem üçlüyle Ufuk ve Uraz vardı.
Yüzüme minik bir tebessüm kondurdum. Hayatımda ilk defa böyle bir an yaşıyordum ve bunu sonuna kadar hissetmek istiyordum. Pek uzun bir yaşama sahip değildim, 17 yaşındaydım fakat hiç babama kapı açmış değildim şu zamana kadar. Bu duygu ister istemez bana çok farklı şeyler yaşatıyordu.
"Hoşgeldiniz."
Melih Bey beni görünce hızla içeri girdi.
"Hoşbulduk meleğim. Sen kapıyı açarsın da bana hoşgeldin dersin de ben hoşbulmam mı?"
Sıkıca sarıldı bana. Bende omzuna yaslandım, ellerimi hafifçe sardım beline. Bu dokunuşlarımı hissetmiş olmalı ki daha sıkı sardı omuzlarımı.
"Ya baba! Bıraksana kızı ya, biz de sarılalım. Allah Allah!"
Melih Bey'e isyan edip onu ittiren Ufuk'a kocaman gülümsedim. Tabi o sırada ayrılmak zorunda kalan Melih Bey homurdanıyordu.
"Bize hoşgeldin yok mu Cadı?!"
Diyip sımsıkı sarıldı bana. Bende ona.
"En çok size hoşgeldin var."
Kulağına fısıldadım fakat o herkese duyurmaya niyetli gibiydi.
Hızla benden ayrılıp kollarımdan tuttu.
"Siz kim kız? Umarım resmiyete geçmişizdir de bunları kastetmiyorsundur!" Diyip abilerini gösterdi.
"Yok! Vazgeçtim! Resmiyete geçme düşüncesi de baya kötü. Sil Cadı onu aklından."
Bu tatlı hallerine göz devirmekle yetindim. Tabii ki arkadaki muhteşem üçlüye hoşgeldin demezdim.
Geometride ki Muhteşem üçlü gibi hepsi birbirinin tıpa tıp aynısıydı. Muhteşem üçlüde de üç parça birbirine eşit olmuyor muydu zaten? Öyle değil miydi yoksa? Geometri bilgim sıfır olsa gerekti.
"Tek sana hoşgeldin diyecek hâli yok ya kızın Ufuk! En sevdiği abisi olan bana da diyecek tabi! Değil mi Peri'm?"
Uraz'a karşılık olarak nazlıca kafamı salladım. Kimseye göstermediğim yanımı tek onlara gösteriyor olmam benim için tuhaftı fakat umursamıyordum.
"Hıhım."
Kollarını açınca yavaşça girdim kollarının arasına.
"Geçebilir miyiz artık?"
Yan taraftan gelen sesle ayrıldık fakat ayrılsak bile kolunun altından çıkarmadı beni Uraz.
Sıraç'ın her zamanki huysuz haliydi. Şimdiden alışmıştım.
Sırasıyla Sıraç, Burak ve Alaz girdi içeri. Fakat Sıraç hariç ikisi durdu karşımızda tabi bu sırada diğer yanıma da Ufuk geldi. Tavrından anladığım kadarıyla abilerinden çıkan herhangi bir söz karşılığında beni korumak için buradaydı.
Tabi Buraktan hiç beklemediğim bir hamle geldi.
"Bize hoşgeldin yok mu?"
Ne?
"Benim hoşgeldin dememe gerek mi var?"
"Yani,"
Konuşmasını umursamadan Uraz'a döndüm.
"Geçelim mi içeri?"
Kafasını sallayıp beni onaylayınca salona adımladık.
"Lan! Satıldım resmen! Minik Cadı'm dedim bağrıma bastım. Ah ah!"
Ufuk'un sızlanma seslerine Can'ın tatlı sesi karıştı.
"Abiii!"
"Abim! İyi bari en azından bir kardeşim beni seviyo-"
Ufuk kendini teselli ediyor sanırken Can en yakınında olan abisine koştu yani Uraz'a. Bu Ufukta küçük bir sarsıntıya neden olmuş olmalıydı.
Benden ufak bir kahkaha yükseldi. Ufuk şaşkınlıkla bana döndü.
"Yazıklar olsun! Kardeş dedim bağrıma bastım ve sen bana gülüyorsun bir de öyle mi?"
Uraz Can'ı kucaklamak için kolunu kanadını benden çekmişti doğal olarak. Ve şuan Ufuk bana doğru yavaş adımlarla geliyordu sanki. Üstüme mi yürüyordu o?
"Ne geliyorsun be öyle üstüme?!"
Hiç cevap vermedi fakat gözlerini kısıp adımlarını hızlandırdı. Etrafı taradım, beni kim koruyabilirdi?
Muhteşem üçlü üstünü başını çıkarıp asıyorlardı fakat bir yandan da gözleri bizdeydi. Ay Sıraç bile bakıyordu. Elbette ki onlardan medet umamazdım.
Uraz zaten malum, kucağında Can varken yardım edemezdi.Sena Hanım'a baktım, kocasıyla konuşuyordu. Hiç çocuklarıma bakayım demek yoktu canım!
"Ya Ufuk! Gelme üstüme."
Sadece güldü.
"Gel abiciğim, seveceğim azıcık seni."
İşte şuan üzerime koşuyordu. E tabi ben de yerimde durup onu bekleyemezdim ya. Aniden hareketlenince ağzımdan minik bir çığlık kaçmış Sena Hanım'a doğru koşmuştum.
"Lan!"
Bu kibar nida elbette ki benim ağzımdan çıkmıştı. Hem ne büyük ev yapmışlardı böyle canım, koş koş bitmiyordu.
"Niye kaçıyorsun CANIM KARDEŞİM?"
"Sena Hanım! Melih Bey!"
Tabi ki holde yarattığımız kargaşayı farketmişler ve bize dönmüşlerdi.
Hemen aralarına girip kolları ardına saklandım. Ama bu Ufuk hâlâ deli danalar gibi bana doğru koşuyordu?
"Ya tutunsana şunu!"
"Ufuk! Oğlum ne yapıyorsun?"
Melih Bey Ufuk'un omzundan tutup durdurdu.
"Ya baba aldatıldım, aldatıldım! Ahh, ne büyük acılar bunlar Allah'ım?"
Koray Sargın? Hoşgeldin.
"Aaa, sanane canım ikizim. Kardeşlerimiz en çok beni seviyor demek ki, sanane."
Uraz gazlama abiciğim gazlama!
"Ne?" İkizine bakarken omuzları çöktü. Birde bana dönüp acıklı acıklı bakmadı mı? "Mahperi? Öyle mi cidden? He abim? Sevmiyor musun beni?"
Niye acıların çocuğu moduna girdi bir anda be bu? Utanmasa beni beni bihterini diyecekti.
Ama şuan çok masum görünüyordu. Nasıl kıyardım bu haline?
"Ya yok tabii ki! Ben seni de çok seviyorum Ufuk."
Sığındığım kolların arasından çıkmamla beraber havalanmam da eş zamanlı oldu. Ufuk beni omzuna atmıştı. Lan ne oluyordu şuan?
"Lan!"
Benim havaya karışan nidalarımın arasına Ufuk'un kahkahası karıştı.
"Oğlum bıraksana kızı!"
Sağolun Melih Bey ya.
"Ne mal çocuk ki bu ya?!"
Diye söylenerek yanımızdan geçen Burak'a bakmaya çalıştım fakat başım dönünce kafamı geri indirdim. Melih Bey ve Sena Hanım hâlâ Ufuk'a laf anlatmaya çalışıyorlardı fakat dinleyen kimdi? Bu sırada Uraz halimize gülüp Burak'ın peşinden gitmiş diğerleri de onu takip etmişti.
Ufuk eksik kalır mı?
O da onların peşine takılmıştı ki Sena Hanım'ın sesiyle durdu. Benim de baş dönmem geçince tekrar kaldırıp baktım Sena Hanımlara.
"Nereye oğlum? Yemek yiyeceğiz."
Bana göz kırpmıştı aynı zamanda. Eğer Ufuk'u az biraz tanıyabildiysem zayıf noktasının yemek olduğunu biliyordum. Sena Hanım da bunu biliyor olmalıydı ki bu kozu oynayıp beni bıraktıracaktı, güya.
Bende beni bırakıp yemek odasına gider diye düşünüyordum fakat beyefendi beni hiç indirme zahmetine girmeden yemek odasına doğru yöneldi. Arkasını dönüp anne babasına bakma zahmetinde bile bulunmadan!
"Salona geçen enayiler! Yemek yiyeceğiz gelin hadi!"
"Ya! Bıraksana Ufuk beni!" Sonrasında canım ebeveynlerime baktım.
"Bari siz bir şey diyin şu oğlunuza ya! Ne bu çektiğim eziyet?!"
Onlar da peşimizden geliyorlardı fakat Ufuk'a söz geçiremiyorlardı.
"Ufuk! İndirsene kızı oğlum, mal mısın sen?"
"Melih düzgün konuş çocuklarla?"
"Kimmiş lan enayi?!"
Her taraftan bir ses geliyordu ve benim vücudumdaki tüm kan beynime gitmeye başlamıştı.
Ufuk Alaz'ın sesini duymasıyla kasılmış adımlarını hızlandırmıştı. Duymamazlıktan geliyordu biricik abisini.
"Ufuk, kusacağım galiba."
"Her şey psikolojide biter abiciğim! Düşünmezsen kusmazsın."
Sırtına bir tane geçirdim.
"Valla kusura bakmayın Sena Hanım." Tekrar kafamı kaldırıp onlara baktım. "Melih Bey az bile dedi, Maldan öte bir şey bu ya!"
"Ah canım kardeşim nasıl da sever beni!"
Neyse ki hızlı yürüyordu da hızlıca gelmiştik yemek odasına.
"Yemek yiyeceğimiz için azad ediyorum seni Minik Cadı, yoksa elimden çekeceğin vardı."
Beni aldığı gibi aynı hızla omzundan indirmiş bir sandalyeye otutturmuştu.
"Senin minik dediğin seni-"
Başım dönmüştü fakat buna rağmen hiddetle ona çıkışıyordum ki işaret parmağını dudaklarıma koyup beni susturdu.
"Ştt, abiye küfür yok."
İyice sinirlerim tepeme çıkıyordu ki biri arkadan Ufuk'un ensesine bir tane patlattı. Ve bununla kalmayıp kedi tutar gibi ensesini sıkıca tuttu.
"Şimdi desene koçum bir daha enayi diye! De bakıyım, hadi."
"Yok Alaz Abim, ben sana der miyim? Niye üstüne alındın ki sen şimdi?"
"Bir daha duymayayım koçum, tamam mı?"
Ensesini biraz daha sıktığını anlayabiliyordum buradan bakınca ama Ufuk'un bunu hak ettiğini bildiğim için sesimi çıkarmadım. Tam Alaz Ufuk'u bırakmıştı ki biri daha yapıştırdı ensesine.
"Lan!"
Canının acısıyla yakarsa bile karşısında babasını görünce sesini çıkaramamıştı. Fakat Melih Bey bir şey demedi, sadece sert sert bakmakla yetindi.
"Tamam, özür dilerim baba ya!"
Bu bakışlarla anlaşma işi yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu.
"Bir daha görmeyeyim oğlum. Bir kızımız var, sana yem edecek değiliz!"
"Of."
Melih Bey omzunu pat patlayıp baş köşeye geçip oturdu. Bu esnada Sena Hanım da çorbaları bölmeye başlamıştı. Kalkıp yardım edecektim ki durdurdu.
"Otur bir tanem sen. Ben hallederim, altı üstü çorba."
"Melek Abla nerede anne? Gelmedi mi bugün?"
Sıraç sessizliğini bozmuş konuşmuştu. Bu sırada da herkes yerine oturmuştu. Bir yanımda Uraz bir yanımda Can vardı. Ufuk biraz homurdanıp Can'ın yanına oturdu. Karşımda ise Alaz vardı? Ne alaka ya? Düşününce şükretmiştim aslında, o nemrut Sıraçta oturabilirdi sonuçta. Neyse ki çaprazımda oturuyordu. Onun yanında da Burak, baş köşelerde ebeveynlerimize ayrılmıştı.
"Kahvaltıdan sonra gönderdim oğlum, güya Mahperiyle baş başa oturalım diye işte de... Mutfaktan çıkamadık."
Çorbaları tamamen servis etmiş ve yerine oturmuştu.
"Niye kendinizi yordunuz hayatım?"
"Eğlendik aslında."
Konuşmamı bölüp Can büyük bir hevesle girdi araya.
"Evet, çok eğlendik hemdee. Kubariye yaptık berabeeer, sonraaa beraber uyuduuuk."
Bütün kelimeleri uzatarak söylemesine hepimiz güldük. Kurabiyeye de kubariye demesi hâlâ bazı kelimeleri zihninde oturmadığını gösteriyordu.
"Beraber uyumadık ki akıllım, tek sen uyudun."
"Ya abla yaaa!"
Bir tane ufağından öpücük atıp tabağıma döndüm. Uzun zamandır böyle güzel bir yemek yememiştim, şu anlık sadece çorba içmiş olsam bile çok lezzetliydi.
"Beğendin mi kızım?"
"Elinize sağlık, çok güzel olmuş."
"Afiyet olsun birtanem."
"Afyet olsuun."
Bu sefer ise harfleri yutarak konuşmuştu Can, cidden yiyecektim bu çocuğu.
Sonrasında yemekler servis edilmiş, yenmiş ve toplanmıştı. Şimdiyse çay suyu koymuş kaynamasını bekliyorduk. Bu bekleme seansını da salonda hep beraber oturarak yapıyorduk.
"Ne çok yedik, değil mi paşam?"
Melih Bey Can'ı kolunun altına almış minik bir sohbet döndürüyordu. Can minik elini nispeten şişmiş göbeğine koydu.
"Evet baba, şişti göbeğim."
"Annen çok güzel yemekler yapmış oğlum, doğal bu kadar şişmemiz."
"Sadece ben yapmadım canım. Mahperi de yaptı, el lezzeti çok güzel maşallah."
Bu kadın hep beni övme peşindeydi sanki? Ama ben şuan kimsenin gözüne batmadan çayımı içip gitmek istiyordum.
Sena Hanım'ın dediklerinin ardından bir açıklama yapma gereği duydum. Pek bir şey yapmamıştım ki zaten.
"Ne yaptım sanki canım? Bir pilav bir salata, ki salatayı da siz tamamladınız."
"Ne farkeder bir tanem. Sor bak bakayım hangisi doğru düzgün pilav yapabiliyor, hem de pirinç. Ya lapa ya diri, hiç tutturamazlar."
Sena Hanım'ın oğullarını ortaya atmasına oğulları alınmış olmalıydı ki lafa girme gereksinimi duydular.
"Sağol anne bizi gömdüğün için ya."
Sitem eden Burak ile hafifçe güldü Sena Hanım.
"Yalan mı oğlum? Aaa, düzgün yapsanız överdim sizi de."
Alaz arkadan öksürmekle yetindi. Annesine 'emin misin?' alt mesajlı bakışlar atıyordu. Bu adam karizmatikti fakat önemli olan insan olmaktı.
"Yani tamam, Alaz az çok becerir bir şeyler fakat diğerleri berbat yani."
Normalde olsa en azından küçük bir tebessüm ederdim fakat içimden gelmiyordu. Ortam da kısa bir sessizlik olunca Sena Hanım çaya bakacağım diyerek mutfağa gitti. Ve beni bu ortamda yalnız bıraktı.
"Mahperi'm?"
Melih Bey'in seslenmesiyle ellerimde olan bakışlarımı ona çevirdim.
"Efendim?"
Hâlâ bir babanın varlığına alışabilmiş değildim fakat Mahperi'm derken öyle içten diyordu ki kendimi kaptırıyordum.
"Okulların açılmasına pek bir şey kalmadı, biliyorsundur. Ne yapmayı düşünüyorsun güzelim?"
"Her zamanki okuluma devam etmeyi."
Tahmin ediyordum ki Sıraç'ın çalıştığı liseye beni almak isteyecekti fakat kesinlikle istemiyordum.
"Aslında, yani tabi sen de istersen biz şey diye düşündük. Sıraç'ın-"
Tam da düşündüğüm gibi.
"Ben eski okuluma devam etmek istiyorum Melih Bey, düşündüğünüz için de teşekkür ederim fakat gerek yok."
Sıkıntılı bir nefes alıp verdi.
"Babacığım hadi sen annene bak bakalım, yardıma ihtiyacı var mıymış? Hem sen kurabiyelere çikolata sosu yapacağım diyordun hani?"
Can minik ellerini ağzına kapatıp hızla ayaklandı.
"Hii unuttum ben onu!"
Hızla mutfağa adımladı. Can'ı göndermesinde ki amacı da merak ediyordum ayrıca.
"Öncelikle," Elini cebine atıp bir kart çıkardı. "Yeni kimliğin kızım, soyadın artık Aksoy. Baban- yani üvey baban zorladı biraz ama hallettim."
Kimliği aldım elime bir şey diyemedim bir anlık fakat benim bir şey dememe kalmadan Melih Bey tekrar lafa girmişti.
"Bir de okul siciline göz attım, biraz."
Tek kaşım kalktı havaya istemsizce. Biraz çekinerek söylese bile üstüne gitmekten geri kalmadım.
"Bana sormadan?"
Sıkıntılı bir nefes aldı.
"Daha düzgün bir yerde okumanı tercih ederim."
"Ben etmem."
"Mahperi, bak."
"Melih Bey, asıl siz bakın. Sicilimde ne gördüğünüzü gayet iyi biliyorum, sonuçta ben yaptım değil mi? Burada oturup sicilimi konuşmayalım yani, mevzu bana saygı duymamanız."
Minik bir es verdim ve tekrar devam ettim. Araya girmek istedi fakat izin vermedim. Abi tayfası da sessizce izliyordu bizi.
"Bu zamana kadar orada okudum, kendimi idare ettim. İnanın bir sene daha orada okumam bana inanılmaz zararlar vermez veya daha kaliteli bir yerde okumam bana çok şey katmaz."
Bu sefer girdi araya Melih Bey. Sinirlenmiştim fakat dışarı vurmamaya çalışıyordum. Tabi ne kadar başarılıydım bu konuda muamma.
"Mahperi, baban olarak kızımın iyi bir yerde okumasını istiyorum. Hemde güvenli bir şekilde."
"17 yıl kendi başıma idare ettim şu son bir yılda da ederim."
Konuşma o kadar hararetli ilerliyordu ki kimse araya giremiyordu. Uraz kaşlarını çatmış araya müdahale etmek için tetikte duruyordu.
"Ama artık biz varız. Sana kol kanat germezsem ne diye varım ben?"
"Daha yeni tanıştık Melih Bey, hayatıma bu kadar müdahale edemezsiniz! Bana sormadan geçmişime bakamazsınız veya bana sormadan nüfusunuza alamazsınız!"
"Senin iyiliğin için yapıyorum bunları ve baban olarak hakkım bunları yapmak! Hem nüfusa alınma işi eninde sonunda olacaktı."
"Kusura bakmayın ama ben bu yaşıma kadar ne anne ne de baba figürü ile büyüdüm. Hep kendi kendime yettim. Bu yüzden bu yaptıklarınız gerçekten babalık göreviyse bile ben anlamam, bilmem. Bu yüzden biraz saygı duyun ve alışmamı bekleyin!"
Sakinleşmeye çalışsam bile olmuyordu. Sınırlarım aşıldığı zaman dayanamıyor, karşılık veriyordum.
"Ben alışmaya çalışıyorum fakat siz beklemiyorsunuz bile beni! Hemen samimi olmak istiyorsunuz fakat ne ben ayak uydurabiliyorum ne de oğullarınız buna izin veriyor. Ben yine de onları görmezden geliyorum sizi önemsemeye çalışıyorum, sizinle vakit geçirmeye çalışıyorum fakat..."
Bu konunun bu kadar uzaması normal miydi?
İçeri hışımla Sena Hanım girdi. Boş çay bardaklarıyla dolu olan tepsiyi hızla orta sehpaya koydu.
"N'oluyor? Sesiniz içeriye kadar geliyor? Melih?"
"Konuşuyoruz Sena, bir şey yok."
Çatılı olan kaşlarını yumuşatıp bana döndü.
"Mahperi?"
Başımla onayladım sadece.
"Konuşuyoruz, bir şey olduğu yok."
Yine de suratım asıktı. En güvendiklerimden kazık yemişken herkese kolayca güvenmezdim. Ne kadar onları sevsem bile güven farklı bir şeydi.
"Rica ediyorum Melih, ben kızımı buraya huzursuz olsun diye çağırmadım. Önceden oğullarımızı bile bin kere uyardım sırf huzursuzluk çıkmasın diye. Şimdi sen mi huzursuzluk çıkarıyorsun?"
"Sena'm."
Elini kaldırdı hafifçe.
"Bu konuyu burada bitirelim, huzursuzluk istemiyorum. Can gelecek birazdan zaten. Aranızdaki mevzuyu daha müsait bir yerde sakince konuşursunuz hatta konuşuruz."
İkimize birden baktı. Kaşları beklentiyle kalktı bu sefer.
"Tamam mı?"
Melih Bey ve benden aynı anda çıkan kelimelerle başka kimseden ses çıkmamıştı.
"Tamam."
Uraz yanıma gelip kolunun altına aldı beni. Gerilmiştim ister istemez. Şakağımdan öpüp geri çekildi sadece.
Can salona hızla girip tek tek hepimize tabaklarımızı vermişti bu sırada. Ve farketmiştim ki her tabakta insan şeklinde kurabiyeler vardı. E ama bunlardan benim haberim yoktu?
"Sizi yaptım kubariyelerden! Nasıl olmuş?"
Kurabiyeler pek bir şekle şemale sahip değildi fakat insan oldukları belliydi. Pişerken bozulmuş olmalılardı.
"Ne ara yaptın bunları?"
"Sen salata yaparken yaptımmm. Beğendin mii?"
Yanağını gelip dizime yaslamış alttan alttan bakıyordu bana.
"Çok beğendim çok güzel olmuş."
Yanağını okşadım yavaşça.
"E ödülüm nerede o zamann?"
"Bana çıkarcı derdiniz ha! Bu çocuk benden beter çıktı."
Ufuk'un söylediklerine kimse kulak aşmamış bize bakmaya devam etmişlerdi
Kaşlarımı çatıldı hafifçe. Böyle durmaktan belini ağrıtacaktı, dizimden kaldırıp kucağıma oturttum.
"Ödül mü istiyorsun bakalım?"
Kafasını salladı tatlıca.
"Hıhımmm."
"Ne istersin bakalım?"
"Yapacaksın ama."
Birde koşul koşuyordu beyefendi.
"Ne isteyeceğine bağlı."
"Ya abla yaaa."
Bezmişlikle kafasını omzuma yasladı.
"Ne olur ya ne oluur?"
Kıyamadım ona.
"Ne istiyorsun söyle bakalım."
Hevesle kaldırdı hemen başını, gözlerini kocaman kocaman açıp dikti gözlerime.
"Kabul edecek misin?"
Bu sefer ben salladım başımı.
"Hıhım."
"Bu gece... Burada kalır mısın? Lütfeeen. Hem bu sefer birlikte uyuruz, lütfeeen."
Aslında ilk başta gönlüm olmasada Can'ın uzun ısrarları sonucu kabul etmek zorunda kalmıştım. Hemde hiç istemediğim hâlde.
Hatam varsa belirtin lütfen.
Sormak istedikleriniz varsa ister buradan ister özelden sorabilirsiniz, çekinmeyin.
Teşekkürler.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |