
Selaam,
Sınırımız dolduğuna göre bölüm gelebilir.
Yeni sınırımız, 100 oy 25 yorum olsun.
Panoya bir mesaj bıraktım saat kaçta hangi yayınlayayım bölümü diye fakat sizden pek çıkmadı, bu yüzden kafama göre paylaşıyorum.
Keyifli okumalar dilerim, desteklerinizi bekliyorum.
Satır arası yorumları unutmayın lütfennn
...
"Babam, hazır mısın?"
Kapıyı çalıp bana seslenen babamla oturduğum makyaj masasından kalktım. Özenmek istemiştim kendime. Ben ne kadar gereksiz alışveriş yapmak istemesem de annem gerekli gördüğü her şeyi almış benim karışmama izin vermemişti. Eğer aldığı şeyleri beğenmezsem sonrasında kendi zevkime göre bir şeyler alabileceğimiz bir alışverişe çıkabileceğimizi söylemişti.
"Geldim."
Kapıyı açınca hemen karşımda onu gördüm. Bana yüzündeki o samimi gülümsemesiyle bakıyordu yine. Beni kolları arasına alırken de süzmeden geçmemişti. Temas sevmediğimi bildiğinden kollarını açıp beklemişti ilk başta fakat ben bekletmeden hemen girmek istedim güvenli kollarının arasına.
"Güzelliğine güzellik katmışsın bebeğim."
İltifatı karşısından yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum, sonuçta alışkın değildim böyle şeylere.
Sena Hanım hazırlanmam da yardımcı olmuş, bugün aldıklarımızdan birkaç parça seçmişti. Üstümde üzerime tam oturan uzun kollu bir bluz vardı, altımda ise yine aynı şekilde siyah, yüksek belli düz paça bir pantolon vardı. Takılarla da bu düz kombini süslenmiştik. Sadece şu zamana kadar hiç kullanma gereği duymadığım vücut hatlarımı öne çıkarmış, hoş göstermiştik ve bu benim için büyük bir yenilikti.
Saçlarımı okşadığını hissettim ama öyle narin dokunuyordu ki saçlarıma, sanki kırılacak bir şeymişte kırmaktan korkar gibiydi.
"Çok güzel olmuş saçların."
Siyah dalgalı olan saçlarımı düzleştirmek isteyen anneme iyi ki karşı koymamıştım, farklı ve güzel olmuştu. Kendimi iyi hissediyordum, belki de güzel.
"Teşekkür ederim."
Hafif geri çekildi fakat çıkarmadı kollarının arasından beni.
"Bugün kuaföre de mi uğradınız? Saçlarını mı boyattın?"
Kaşlarım çatıldı hafifçe.
"Yok, boyatmadım ki. Niye böyle dediniz?"
"Simsiyah olmuş saçların babam, ondan dedim."
Kaşlarım havaya kalktı bu sefer.
"Düzleştirdim diye mi acaba?"
Güldü bu düşünceli halime.
"Her türlü güzel olduğundan bir önemi yok babam. Hazırsan çıkalım."
"Çantamı alayım çıkalım."
Ondan ayrılıp odaya geri girdim. Orta boyutta olan çantamı omzuma takıp geri yanına döndüm.
"Hadi."
Bir eliyle ceketinin ön tarafını tutarak koluyla bir boşluk yarattı. Koluna girmemi istediğini anlayarak uzatmadan girdim koluna. Beraber merdivenleri inip beraber çıktık kapıdan. Çıkmadan öncede annem beni tutup öpücüklere boğmuş üstüne de nazar dualarını okumuştu. Altı üstü günlük hayatıma nazaran daha şık giyinmiştim.
"Dikkat edin kendinize hayatım, sana emanet Mahperi. Sen de dikkat et kendine annem, baban deli deli şeyler yapmak isterse durdur onu."
Sözlerine gülüp babama baktım. Alınmış gibi karısına bakıp kollarının altına aldı beni.
"Ben gayet aklı başında bir babayım hayatım. Kızımın aklını karıştırma."
Annem sadece göz devirmekle yetinip bana öpücük attı. Ondan sonra da arabaya binerek ilerlemeye başlamıştık. Ev ahalisinden kimseyi görmemiştik, buna şaşırmıştım fakat umursamadım. Annem onları ortadan kaldırmış olmalıydı.
"Akşam yemeği yemedin, değil mi babam?"
Başımı salladım.
"Tembihledin ya? Yeme dedin?"
"Evet evet. Yine de sorayım dedim."
Gözleri bir yola bir bana bakıyordu.
"Ama çok aç değilim, eğer siz de fazla acıkmadıysanız hafif atıştıralım."
Bakışları yola odaklanırken başını salladı beni onaylarcasına.
"Olur babam, nasıl istersen? İstediğin bir yer var mı, gidelim dediğin bir yer falan?"
Düşündüm biraz fakat aklıma bir yer gelmedi.
"Yok, siz nereye derseniz oraya gidelim."
"O zaman bana bırak babam, şahane bir yere gideceğiz."
Bundan sonrası nereye gideceğimizi merak ettiğim için onu darlayıp sonunda öğrenmem ve orayı beğenmememle geçmişti. Orası fazla lüks bir yerdi ve adından belli ediyordu kendini. İtiraz ettiğim zaman da başka bir yer bulabileceğini iddia etmiş ve de üstüne navigasyonu açmıştı.
İnternetten bir restorant bulup oraya gitmeyi teklif etmişti, sesimi çıkarmadan kabul etmiş oraya doğru ilerlemesine bir şey dememiştim. Fakat bana öyle geliyordu ki biraz tenha bir yere gidiyorduk. Fazla hızlı ilerlemediğimiz için biraz sürmüştü gelmemiz fakat gelmiştik sonunda.
Gördüğüm yerle başımı çevirdim babama. Beklediğim şekildeydi geldiğimiz yer, tenha.
"Burası..."
"Meyhane gibi."
Cümlemi kendi tamamlamış, dirseğini direksiyona koyup başını eline yaslamıştı.
"Bir şeyi de beceremedim değil mi?"
Gerçekten üzülmüş duruyordu fakat üzülecek bir şey yoktu ki.
"Hayır canım, niye beceremeyesiniz?"
Halimizi göstermek ister gibi iki yana açtı ellerini.
"Baksana, güya yemek yiyecektik. Niye güzel bir mekanda yer ayırtmadıysam zaten."
Gülümseyip kolundan tuttu hafifçe.
"İnanın yer veya mekan umrumda değil. Bir marketten soğuk sandviç alıp arabayı sahile çeker yeriz. Hem çoğu mekandan daha iyi bir manzaraya sahip oluruz. Hem bu yer de kötü değil ki," anlık olarak başımı çevirip önünde durduğumuz yere baktım ve anlık olarak fikrimi değiştirdim. "Sadece... Biraz tenha, biraz güvenliksiz, biraz da şey gibi bir yere benziyor ama bir önemi yok. Gider iyi bir yer buluruz hatta şimdi."
Gözlerim bir ara erkek ve kadınların samimi bir şekilde içeri girip çıkmasına takılsada çektim gözlerimi.
"O zaman-"
Bu sefer lafını cama vuran biri bölmüştü, bu biri bir kadındı fakat kadın biraz değişikti. Babamın da kaşları aynı benim gibi çatılıp camı aşağı indirdi.
"Buyrun?"
Babam ne kadar sert duruyor olsa da terslemeden sormuştu sorusunu, nihayetinde karşısında bir kadın vardı fakat kadın konuşunca anladım ki aslında kadın değildi.
"Ay yakışıklı buyurayım tabii, az biraz bize de yer açın anam."
Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Tamam anlıyordum yönelimi farklı olabilirdi fakat herkese böyle mi davranıyordu?
"Pardon?"
Babam da şaşırmış olmalıydı ki ne diyeceğini şaşırmıştı.
"Ay neyini anlamadın delikanlı?"
Delikanlı?
"Götür beni diyorum, güzel anılar bırakırım sende diyoruuum."
Üstüne bir de göz kırpmıştı.
Babam biraz hatta birazdan fazla kalıplı olduğu için yan koltuğunda oturan ben görünmüyor olmalıydım, zaten ben de hafifçe kafamı eğer bakıyordum onlardan tarafa. Kendimi belli etme ihtiyacını fazlasıyla hissedip boğazımı temizleyerek araya girdim.
"Beyefendi yalnız değil, ben varım."
Kendimi belli etmemle abartılı makyajla süslenmiş gözleri bana döndü ve büyük bir şaşırma geçti.
"Hii! Kız sen ne güzelsin öyle! Valla bey baba şu gencecik kızı nasıl koluna taktın, pek merak ettim!"
Şuan yolda gördüğümüz birine hesap mı veriyorduk? Ve bu kadın veya adam her neyse neden sokakta dedikodu yapan teyzeler gibi konuşuyordu?
Hem babama bey baba demesine mi yoksa bizi sevgili sanmasına mı şaşırayım bilememiştim fakat komik gelmişti.
Babam bana dönüp baktı ve yüzümde minik bir gülümseme belirdi. O da yanlış anlaşıldığımızı anlamış ve komik bulmuş olmalıydı. Gözlerindeki bana bakarken oluşan o büyük sevgiyi gördüm. Artık onların sevgisini çok net hissedebiliyordum, ben de sevdiğimi hissettirmek istiyordum fakat hemen belli etmekten de çekiniyordum. Ama şimdi onu mutlu etmek istedim, madem o benim için çabalıyordu ben de bir şeyler yapabilirdim.
"Yanlış anladınız, o benim babam."
Babamın, babam dediğim an daha farklı parladı gözleri hatta ve hatta doldu, saklamaya çalıştı fakat ben anladım onu.
"Ben de dedim içimden babası yaşında diye ama şimdiler de belli mi oluyor canım? Hem valla garipsemezdim de öyle olsaydı."
Sır verir gibi eğilip fısıldayarak konuşmaya devam etti.
"Fıstık gibi kızsın valla, eğer yönelimimi değiştirmeseydim kesin peşinden koşardım anam."
Sonrasında büyük bir kahkaha attı. Samimi biri gibiydi fakat rahatsız olmuştum ister istemez. Küçük bir yutkunmayla beraber başımı dışarı çevirdim. Babam da anlık girdiği düşüncelerden çıkıp ona döndü.
"Yavaş!.. Neyse müsade et gidelim biz."
"Aman yemedik kızını. Hadi ay parçası, görüşürüz! Adım da Alev," göz kırptı. "Unutma beni kız!"
Babama yüzünü buruşturduktan sonra öpücük atmıştı bana. Boşluğuma geldiği için minik bir kahkaha kaçmıştı dudaklarımdan. Alev'e göz deviren babamla daha da gülerken ilerlemeye başlamıştık bile. Son kez Alev'e baktığımda başka arabalara ilerlediğini görmüştüm. Bir an üzüldüm ona, belki de istemeyerek yaşıyordu bu hayatı.
"Bir başıma gelmeyen bu kalmıştı zaten."
Onun bu dertli haline daha büyük bir kahkaha attım.
"B-bunu anneme anlatmam lazım."
Gülmelerimin arasında konuşmaya çalışmıştım.
"Anne mi? Diğer şeyleri boşver bunu ilk benim duyduğumu duyarsa kıskanır işte."
Utandım bir an, ağzımdan kaçmıştı fakat pişman değildim. Utandığımı anladığında, ki bunu anlamak kızarmış yanaklarımdan dolayı zor değildi, elini ceneme uzatıp tutmuştu narince.
"Yaklaş bakıyım bana babam."
Çekingence yaklaştım fakat hiçbir an tereddüt etmedim. Gözleri yoldan ayrılıp bir öpücük kondurdu yanağıma ama hemen sonra geri yola döndü. Ben de geri yerime dönüp başımı sağa çevirerek bıyık altından tebessüm ettim.
"Senin bu çabana bile kurban olurum ben babam ama yine de zorlama kendini. Mecbur hissetme kendini. Sen bize anne baba demesen bile annen ve baban olacağız her zaman, sözlerle kanıtlamana gerek yok."
"Kendimi mecbur hissetmiyorum, içimden geldiği gibi sesleniyorum sadece."
Sessiz kaldığı zaman içinden kendi kendine sorguladığını anlamıştım ve buna müdahale etmek istemiştim.
"Gerçekten. Kendimi zorlamıyorum ki evet anne ve baba kelimesi benim için değersizdi fakat bu sizi tanıyana kadardı. Siz de Sena Hanım da bana doğruları gösterdiniz, gerçek anne baba nasıl olur sizinle öğrendim siz öğrettiniz ve inan ki ben bundan hiç rahatsız değilim aksine memnunum."
Sağ şerite geçip hızını düşürdü iyice ve durdu bir anda kenarda. Durmasını beklemediğim için bakışlarıma şaşkınlığın oturduğunu anlayabiliyordum.
"Babam..."
Vücudunu bana döndürüp ellerini yanaklarıma koyup kendine çekti beni. Alnıma uzun bir öpücük bırakıp yanaklarımı okşadı.
"Güzelim, şükür sebebim. Geçte olsa iyi ki geldin Peri kızım."
Gözlerim dolu dolu izledim babamı. Bu kadar sevgi fazlaydı bana.
"Baba..."
"Babam, değerlim. Söyle güzelim."
"Teşekkür ederim."
Onun da gözleri dolup alnını alnıma yasladı.
"Özür dilerim."
Özür dilemesiyle kaşlarım çatıldı, anlam veremedim.
"Neden?"
"Bulamadım seni, inandım onlara. Öldü dediler sorgulamadım bile. Karışmış olabileceğiniz hiç aklıma gelmedi."
Bir an kendini suçlamasına sinirlendim, yanaklarımda ki ellerini tutup alınlarımızı ayırdım.
"Kendinizi suçlamayın! Hepsi o adamın suçu, siz niye özür diliyorsunuz?!"
Kaşlarını çattı.
"Ne demek o adamın suçu?"
"İşte o adam... Üvey olan, Serdar."
Zamanı gelmişti, üvey babamın beni onlardan aldığını söylemeliydim. Bu zamana kadar gerek duymamış olsam da şimdi öğrenmeliydi, o adam da cezasını çekmeliydi artık.
"Nasıl?"
Ellerimi ellerinden çekip geri yaslandım yerime, bir süre kendime izin verdim. Babam da ellerini çekmek zorunda kalmıştı zaten yanaklarımdan. Onun bakışları yüzümdeydi bense karşıma bakıyor, bizi geçip giden arabaları izliyordum.
"Serdar, kendi oğlu doğumda ölünce beni almış sizden. Tabi erkek çocuğu sanarak..."
Nefeslerindeki değişimi anlayabiliyordum. Ne ara bu hâle gelmiştik bilmiyorum ama artık bunları konuşmalıydık.
"Mahperi..."
Dolu gözlerine karşılık kendi dolu gözlerimi çevirdim, ikimizde bu acı olayın hüznünü hissediyorduk. Bunca sene böyle boktan bir sebepten ayrı kalmak can acıtıcıydı.
"Galiba bir hemşireye para vererek yapmışlar bunu. Sonra..."
Kelimeler boğazına düğümleniyor gözlerimi yaşartıyordu. Birlikte geçemeyen yıllarımızın yükü binmişti omuzlarıma.
"Sonra odaya getirince anlamışlar erkek olmadığımı. Geri değiştirmek istemişler fakat olmamış, oyun değil sonuçta bu. Kalmışım öyle."
Gözlerinden gözlerimi kaçırarak sarfettim son kelimelerimi.
"Niye önceden demeden babam bunu?"
Omuzlarımı silktim.
"Bilmem, gerek yok gibi gelmişti."
Bir sessizlik oldu aramızda, bu sefer o önüne bakar olmuştu. Yüzünü bana çevirmiyor derin derin düşünüyordu.
"Adım... Sizin koyduğunuz gibi kalmış bu yüzden."
Çantamdan cüzdanımı çıkarıp içinden hiç çıkarmadığım adımın yazdığı bebek künyesini aldım. Konuşmamla bana dönen gözleri künyemi buldu.
"Bu..."
Hatırlamıştı.
"Bunu siz takmışsınız, kalmış öyle."
Gözleri kalmıştı künyenin üzerinde öylece.
"Alaz abinle seçmiştik, senin için."
Alaz mı?
"Üstüne ismini yazmamızı istemişti Sıraç, ismini o koyduğu için çok övünüyordu zaten."
Sıraç'ı asla öyle hayal edemiyordum. O benim için her zaman ön yargılı ve sert biri olarak kalacaktı.
Sessiz kaldım babamın bu sözlerine karşı.
"Ne olacak şimdi? Dava mı edeceğiz?"
Sıkıntılı birkaç nefes alıp verdi.
"Ben halledeceğim babam, sen düşünme... Şimdi bu güzel gecemizi onlar yüzünden mahvetmeden devam edelim ve içimizden geldiğince eğlenelim. Tamam mı babam?"
Bunu ben de istiyordum, başımla onaylayıp yolu gösterdim.
"Buyrun beyefendi, yollar sizin o zaman."
Bana gülümseyip çalıştırdı arabayı ve aynı şekilde dikkatli sürmeye başladı. Sahile çıkıp ilerlerken kenarda bir kokoreççi gördüm ve direkt babama döndüm.
"Kokoreç yiyelim mi? Lütfen!"
İleride duran kokoreççiyi göstererek dönmüştüm ona.
"Babam temiz midir bilemeyiz ki?"
"Ya baksanıza, ne kadar kalabalık! Kesin iyi bir yer, lütfen yiyelim. Hep yemek istemiştim."
"Hep yemek mi istemiştin?"
Arabayı park etmek için müsait yer arayışına başlamış olmalıydı ki gözleri etrafı tarıyordu.
"Dur bekle, yiyeceğiz şimdi."
Arabayı durdurup indi hemen arabadan. Hızla benim kapıma gelip açtı kapıyı, daha ben emniyet kemerimi çıkaramamıştım bile. Kapıyı açtıktan sonra elini uzatıp inmemi beklemişti. Ben de onu fazla bekletmeden elinden tutmuş inmiştim arabadan.
"Çok naziksiniz beyefendi."
"Sizin için hanımefendi."
Tekrardan koluna girip sahil kenarındaki o kokoreççiye doğru ilerledik. Az biraz sıra bekleyerek ekmek arası kokorecimizi alıp boş masalardan birine yerleştik, yerleştikten sonra babam ekmek aralarını açıp tek tek kokladı.
"Fazla pimpiriklisiniz."
Kaşları çatılıp anlamamışcasına bana baktı.
"Neyim?"
Güldüm ona.
"Boşverin."
Elinden ekmeğimi alıp bir ısırık aldım. Merak ediyordum tadını. Fakat ilk ısırıkta pek beğenmemiş sonrakilerde alışmıştım. Baharat tadı bana yoğun gelse de sorun etmemiştim.
Babam ise her ısırışımda bana bakıyor, severek mi yiyorum diye kontrol ediyordu. Bitirdiğimde o çoktan bitirmiş beni izliyordu, her zamanki gibi.
"Kesenize bereket."
"Afiyet olsun güzelim, karnımızı doyurduğumuza göre asıl planladığım yere gidebiliriz. Yakın zaten, hemen 5 dakika buraya."
Onu onaylayıp ayaklandım. Ellerimi son kez silip mendili kenarda bulunan çöpe attık.
"Nereye gideceğiz?"
"Eğleneceğimiz bir yere."
Bu cevabına gülerek göz devirdim, beklediğim cevap buydu. Arabaya bin, oraya git derken 10 dakikayı geçirmiştik. Pek bir sohbet dönmese de hızlı geçmişti yol. Dediğim gibi 10 dakika anca sürmüştü zaten.
Geçtiğimiz ve geçeceğimiz yolları incelerken çok yer görmüştüm fakat aklıma hiç önümüzdeki Lunaparka girebileceğimiz gelmemişti. Hatta lunaparkın önünde park ettiğimiz zaman bile düşünmemiştim oraya gireceğimizi. Belki ilerideki kafeye gireriz demiştim belki de köşede ki kuaföre gireriz. Fakat yanıldığımı babamın gülerek bana bakıp konuşmasıyla daha net anlamıştım.
"Belki çok klasik fakat bunu birlikte yaşayalım dedim. Eğer seversen annen ve abilerinle de geliriz, Can'sız da olmaz tabi."
Gülerek anlattıklarıyla bugün kaçıncı kez doldu gözlerim bilmiyordum. Hiçbir zaman böyle bir isteğim olmamıştı hayattan, ne lunaparka gitmek istemiştim ne de bir pamuk şeker. Belki arkadaşlarımla gidebilir, kendi paramla da yiyebilirdim fakat hiçbir zaman içimden gelmemişti. Biliyordum belki de, oradaki aileleri görüp üzülecek kendime dert edinecektim.
"Hadi, inelim."
Boş bakışlarla onun inişini, kapıma kadar gelip açmasını ve beklenti dolu gözlerle bana bakmasını izledim. Ne yapmalı, ne etmeliydim bilmiyordum fakat şu sıralar ilke edindiğim şeyi yapacağıma da emindim; içimden ne geliyorsa onu yapacak, sonucu ne olursa olsun katlanacaktım.
"Eğer istemiyorsan gidelim."
Arabadan çıkıp çantamı koltuğa bıraktım, rahat rahat eğlenmek ve hiçbir şeyin bana yük olmasını istemiyordum.
"Hadi girelim şu büyük parka."
Kapıyı kapatıp küçük bir çocuğun elini tutarcasına tuttu elimde, aynı zamanda da yüzümü kontrol ediyor rahatsız mıyım diye bakıyordu. Fakat bende rahatsızlığa dair hiçbir şey yoktu, yüzüne gülümseyip çektirdim elinden.
"Hadi!"
Sonrasında lunaparka girmiş bir sürü bilet satın almıştık. Binmedik şey bırakmamış, beğendiklerimize defalarca kez binmiştik. Şimdi ise son kez, hedefleri vurma oyununa gelmiştik. Eğer silahla belirlenen hedeflere tekte vurabilirsen peluş oyuncak veriyorlardı fakat babam bunu birkaç kez oynamasına rağmen başaramamış ve şimdi de inada bindirmişti.
"Buna verdiğiniz parayla gider bi' oyuncak mağazasından alırdık oyuncağı."
Odaklandığı yerden gözünü ayırmadan silaha eğildi.
"Ama bunu kendi emeğimle kazanacağım."
Göz devirdim bir iç çekişle beraber.
"Paranızı kendi emeğinizle kazanmıyor musunuz?"
Babam bir şey dememiş odaklanmaya devam etmişti fakat bu söylediklerim çalışan kişinin hoşuna gitmemiş olmalıydı ki ağzının içinde homurdandı. Babam da adama ters bir bakış atıp seri atış yaptı bir anda, beklemediğim için çıkan sese şaşırmıştım fakat asıl şaşırdığım şey hedeflerin hepsini vurmasıydı.
"Hangisinden istiyorsun güzelim?"
Hâlâ şaşkınlıkla bakarken yanağımdan bir makas alıp bana seçenek sunmaya başlamıştı.
"Kırmızı güzel, bak pembe de var."
Onun bu haline gülüp ayıcıkları inceledim, sadece ayıcıklar olmasına da içten içe göz devirsem de bir şey dememiştim. Babam hâlâ renkleri sayarken köşe de öylece duran siyah renkli ayıcığa takıldı gözlerim, pek göze çarpan bir rengi olmadığı için çocuklar tarafından tercih edilmemiş olmalıydı hatta babam bile farketmemiş onu atlamıştı.
"Siyahı istiyorum."
Babam başta duraksada çalışan amcaya istediğimi gösterdi ve aldı.
"Buyrun hanımefendi."
"Teşekkür ederim beyefendi."
Elini belime koyarak oturma yerlerine ilerletti beni.
"Baba demek yok mu? Beyefendi ne? Ben o kadar emek harcadım hem."
Başını eğip bana bakmaya çalışırken çevirdim kafamı.
"Yok, olmaz."
Önümdeki banka ilerleyip oturdum babam da yanıma gelip bana dönük bir şekilde oturmuştu.
"Nasıl olmaz ya?"
Omuzlarımı silkip oyuncağımı inceledim, tatlıydı.
"O zaman belki bu seni ikna eder?"
Arkasında duran elini öne getirerek gözlerimin önüne pespembe bir pamuk şeker serdi.
"Bu?"
"Pamuk şeker. Al bakalım."
"Teşekkür ederim."
Önüme gelen saçlarımı narin hareketlerle okşayarak kulağımın arkasına yerleştirdi.
"Sever misin bilemedim ama..."
Omuz silkip açtım paketini. Babam bana hiç pamuk şekeri almamıştı bu yüzden yalan söylemem de sorun olmazdı.
"Bilmem, hiç yemedim..."
Hem bu yalan da sayılmazdı ki...
Ne kadar hep Çınar almış olsada hiç babam olacak o adam almamıştı. Hep bir ukteydi.
Sevmezdin aslında pamuk şekeri fakat küçük çocukları gördükçe canım çekerdi. Meğerse benim canımın çektiği pamuk şeker değil o şefkatti ve ben bunu yeni yeni fark ediyordum.
Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Etrafta çocukların cıvıl cıvıl sesleri yankılanırken biz kendi sessizliğimizde boğulduk.
Paketi kenara bırakıp az bir şey böldüm tadına bakmak için. Ağzıma attığım an eridi ve şeker tadı tüm ağzıma yayıldı, yüzüm buruştu bu yoğun tatla. Fakat hemen geri düzelttim yüzümü, babam dikkatle beni izliyordu hâlâ ve üzülmesini istemezdim.
"O zaman ilk pamuk şekerini ben almış oldum."
Gözlerimi ona çevirip en içten gülümsemelerimi yolladım ona.
"Öyle, siz aldınız."
Bir parça daha bölüp bu sefer ona uzattım.
"Siz de yiyin."
"Hayır güzelim sana aldım onu."
Dediklerini umursamadan daha ileri uzattım.
"Hadi!"
Dudaklarını araladıktan sonra elimdeki büyük parçayı ağzına tıktım. Tümünü böyle böyle derken bitirmiştik, son lokmayı yine babamın ağzına tıktıktan sonra kısık sesli bir şükür çekmiştim fakat babam bunu duymuş olmalıydı ki kaşları çatıldı.
"Mahperi?"
Tatlı bir şekilde ona bakıp elime aldığım çöpleri buruşturdum aynı zamanda.
"Efendim?"
"Sen niye hepsini bana yedirdin?"
Omuzlarımı silkip ayaklandım.
"Hadi gidelim artık."
Ona arkamı dönüp arabaya ilerlerken hemen yanıma geldi.
"Yavrum cevap versene."
Elimdeki çöpleri yanından geçtiğimiz çöp kutusuna atarken anlık ona bir bakış attım.
"Ben de yedim canım, hepsini siz yemediniz ki?"
Kolunu omzuma atıp beni kendine çekip öyle yürümeye devam etti.
"Beğenmedin mi güzelim? Şekerli şeyleri seviyorsun aslında, bunu da seversin diye düşünmüştüm."
Dayanamadım, bıraktım oyunu.
"Şekerli şeyler seviyorum, sırf şeker değil!"
Bu isyankâr hâlime güldü.
"Tamam güzelim bir dahakine elma şekeri alırım sana. Onu da alacaktım ama sadece pamuk şeker kalmıştı."
Arabanın yanına gelince başımı omzuna yaslayıp beline sarıldım.
"Düşünmeniz yeter ki, fazlasını istemiyorum zaten."
Elleri usulca saçıma dokunup okşadı, derin nefesler aldı.
"Ömrümün sonuna kadar en değerlilerim için çabalayacağım babam. Elimden ne gelirse ondan fazlasını yapacağım. Sırf siz fazlasını istersiniz diye gecemi gündüzüme katacağım. Sen şimdi gelmiş istemem diyorsun... En güzellerine layık kızım için her şeyi yapabilecekken kızım benden bir şey istemezse kahrolurum babam, bu yüzden iste. Yanıma gel, nazlan, 'Baba ben bunu istiyorum.' de oldurayım. 'Baba bunu yap.' de yapayım, 'Dünyayı ayaklarımın altına ser.' de... Sereyim."
Bu kelimeleri öyle sakin öyle içime işleterek söyledi ki gerçekliği sorguladım.
Bu yaşadıklarım gerçek miydi?
Bu hissettiklerim peki? Hiç düşünmüşmüydüm böyle sevilebileceğimi?
Hayır düşünmemiştim, aklıma dahi gelmemişti fakat şuan yaşadığım her şey, her saniyesi gerçekti.
"Baba..."
"Canım..."
...
Dün atacaktım bölümü fakat düzenlemeden atmak istemedim.
Yine de gözden kaçan bir şeyler varsa lütfen belirtin.
Sormak istediğiniz bir şey olursa da buralardayım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |