@liva_iste
|
Kısa(!) bir aradan sonra sizinleyim. Yazamadım çünkü yazasım gelmedi. Ayrıca okullarda açıldı ve eve akşam geliyorumm geldiğimde de çoğunlukla başım ağrıyor oluyor. Neyse bölüme geçmeden önce OY ATIN LAN!!
Keskin bir baş ağrısıyla uyandım. Yatakta doğruldum. Zorla ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Alaz ne halde acaba?
Aşağı indiğimde herkes salonda oturuyordu. Yanlarına geldiğimde herkesin yüzü bana döndü.
"Daha iyi misin Dalya?"
"Evet daha iyiyim"
Herkes salonda gergin gergin otururken Alaz'ın sorduğu soru sonsuz sessizliği sonlandırmıştı. Ben de yanlarına gittim ve boş bir yere oturdum.
Koca salonda çıkan tek ses stresten parmaklarımı birbirine bastırarak çıkardığım seslerdi. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu, kimse konuşmaya cesaret edemiyordu. En sonunda Alaz konuşmaya cesaret etmişti.
"Biz eve gidelim. Yardım ettiğiniz için teşekkürler."
"Hiçbir yere gitmiyorsunuz Alaz. Burada kalın"
"Olmaz"
"Bal gibi de olur. Ben eski odanı hazırlayıp geliyorum burada bekleyin."
Alaz oflayarak kalktığı koltuğa tekrar oturdu. Ben olanları kafamın içinde sorgularken tekrardan ne kadar boktan bir hayat yaşadığımı kanıtladım. Birkaç dakika sonra gelen Uraz salonun ortasında durdu ve Alaz ile bana bakmaya başladı.
"Bugün geç oldu yatın biraz iyice dinlenin. Yarın daha detaylı anlatacaksınız"
Dedi parmağını tehdit eder gibi sallayarak. Tekrar yukarı çıktık ve odalarımıza girdik. Yatağa yattığım an gözlerimin kendiğinden kapanması bir oldu.
🩰
Sabah ilk defa insan gibi uyanmıştım. İlk defa uyandığımda ne acı ne rahatsızlık hissetmiştim. Kalbim bir değişik atıyordu... ancak bu hissin ne olduğunu henüz çıkaramamıştım. Aşağıya inerken burnuma gelen yemek kokuları ile birlikte, midem burada olduğunu hatırlatmak istercesine guruldadı. Kokuyu doya doya içime çekerken mutfağa girdim. Demir yemek yapıyordu, Yekta ve Rüzgar ona yardım ediyordu.
Yanlarına geldiğimde beni farkedip bana döndüler. Hafif gülümseyip bir su bardağı aldım ve dolaptan çıkardığım suyu doldurup içtim. Salona girdiğimde herkesin uyandığını ve salonda oturduklarını gördüm. Yanlarına oturdum ve telefonumu kurcalamaya başladım.
Az sonra Demir'in bağırması ile ayağa kalkıp yemek odasına gittik. Yemeğe başladık. Uraz ağzına attığı menemenden sonra konuşmaya başladı.
"Evet bir açıklık getir bakalım Alazcığım. Dalyayı neden yanına aldın?"
Alaz elindeki çatalı bıraktı ve iç çekerek konuşmaya başladı.
"Dalya'nın sevgilisi Ateş aslında bir seri katil ve benim düşmanım. Dalyayı öldürmek için sevgili olmuştu. En azından Dalya bunu erken öğrendi. Ben onu Ateş'den korumak için yanıma aldım. O normal bir veletten çok daha güçlü."
Herkes şok içinde bana ve Alaz abime bakıyordu. Polat kaşlarını çatarak bana bakıyordu.
"Dalya, o adamların hepsini gerçekten sen mi vurdun?"
"Şey evet, ama vurmasaydım hem ben hem Alaz abim ölecektik. Ya ölmüşlerdir ya yaşıyorlardır..."
Silah sesi ve ardından salondan gelen tıkırtı sesleriyle koşarak yemek odasından çıktık. Salonda gördüğüm manzara ile adeta yere yatıp bağırmaya başlayacaktım.
Ateş ve önündeki takım elbiseli adamlar giriş ile salonun arasında duruyorlardı.
"Selam güzelim... yoksa öldüğümü mü düşündün? Çok yazık bak karşında sapasağlam duruyorum üstelik seni görünce çok daha iyi oldum."
Ben olduğum yere kilitlenmişken diğerleri şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Ateşin işaret etmesiyle adamlar abilerime doğru ilerlemeye başladı. Adamlar çok güçlüydü. Ne kadar çırpınsalarda kurtulamadılar. Hepsi bayılınca olduğu yerde bıraktılar. Ben hareket edemiyordum.
Ateş bana doğru yürümeye başladı. Cebinden çıkardığı bezi burnuma götürünce etraf karardı. Yere düşerken beni belimden tutup kucağına aldığını hatırlıyorum...
🩰
Gözümü açtığımda bomboş, gri bir odada duruyordum. Hem duvarları hem de yerleri gri idi. Odayı sadece tavana yakın, küçücük bir pencere aydınlatıyordu. Kendime geldiğimde yavaşça kıpırdandım. Ancak hareket edince çıkan metal sesi ile bakışlarımı ellerime çevirdim. Ellerim duvara kelepçelenmişti. Tek elim sinirle çekiştirip yeri tekmelemeye ve çığlık atmaya başladım.
"KAHRETSİN KAHRETSİN KAHRETSİN KAHRETSİN kahretsin..."
Sona doğru sesim kısılmış yerini göz yaşları ve hıçkırıklara almıştı. Siyah Demir kapıdan gelen anahtar sesi ile bakışlarımı oraya çevirdim. Dudağında pişkin bir gülümsemeyle birkaç adım ötemde durdu.
"Prenses uyanmış mı bakalım"
Gözlerimi devirdim. Ateş elini cebine götürdüğünde tekrar sırıtarak bana baktı.
"Bakalım bu gün menüsünde ne varmış"
Cebinden bir jilet çıkardı ve yanıma daha çık yaklaştı. Kelepçeyi duvardan çıkardı ve arkamdan iki elime de taktı. Jileti eline alıp yanıma çöktüğünde çıtpınmaya çığlık atmaya başlamıştım.
"Niye çığlık atıyorsun güzelim? Kollarındaki tüyler uzamış biraz traş edeceğim sadece"
"SENİ PİSLİK UZAK DUR BENDEN!!"
"AA ayıp ama niye öyle diyorsun??"
Jileti daha sıkı kavradı ve koluma yakınlaştırma başladı. Jilet koluma hafif değdiğinde titredim ve daha çok ağlamaya başladım. Jileti bastırdı ve kolumdan aşağı doğru ilerletti. Her saniye daha çok kan akıyordu ve çığlıklarım daha da yüksek çıkıyordu. O ise bunu yaparken zevkten delirecek gibi duruyordu. Bu çocuk ruh hastası!
Bu sefer de diğer kolumu jilet ile kesmeye başladı. Ben artık acıya alışıyordum. İki kolumu da boydan boya kesince bşr elimi arkada çözdü ve tekrar duvara bağladı. Ayağa kalktı ve bana gülerek baktı.
"Bugün menüde jilet vardı. Dikkat et yarın yarak yeme"
Ben ona iğrenerek bakıyordum o ise bana sırıtarak. Arkasını döndü ve odadan çıktı. Ben ise kafamı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım. Ağlamaktan başım ağrıyordu. Zorla da olsa kendimi uykunun kollarına bıraktım...
Oy ve yorum yapmaya dikkat edelim lütfen. Artık sınır koymayı bile düşünüyorum çünkü oy saysısı okuma sayısının yarısı bile değil maalesef...
Sonraki bölümde görüşürüzz
|
0% |