@livasayina
|
“Ben sonu kendime başlangıç yaptım...” Hayat felsefem haline gelip beni bu yaşıma getiren söz tam olarak buydu. Son dediğim şeylere yenilmeyip onları kendime başlangıç yapmıştım. Bu işe girmem de şu an masamda hummalı bir şekilde çalışıp etkileyici bir haber yapmaya çalışmam da bu yüzdendi. Evde bekleyen kimsesi kalmayınca insan kendini dışarıya atmak istiyordu. Öyle bir günde yollarımız kesişmişti Foça gazetecilikle. Foça adı altında ki bu küçük ofiste gazeteci olarak çalışmaya başlayalı bir ay kadar oluyordu. Artık yavaş yavaş herkesi tanımış ve işime adapte olmuştum. "Haldun Bey seni çağırıyor," diyen kıza baktım. İsminin Funda olduğunu düşünsem de pot kırmamak için konuşmadan başımı salladım. Telefonumu cebime katıp elime tabletimi aldım. Çok geçmeden Haldun Bey'in odasına gelmiş, pür dikkat onu izliyordum. "Nevra?" İsmimin doğru olup olmadığını sorar gibiydi. Saçımı düzeltirken başımı salladım. Sırtı hala bana dönüktü, odasında ki koca cam bölmeden dışarıyı seyrediyordu. "Akşam saat sekiz de belirli kişilerden oluşan bir toplantı olacak. Senin de katılmanı istiyorum." Artık yüzünü bana döndüğünde gözlerinde bir ifade aradım. Orta yaşlarda biriydi Haldun Bey. Ofisin patronu olmasına rağmen odasından pek çıkmazdı. Bütün işleri neredeyse kızı Işıl yapardı. Belirli kişilerden oluşan toplantı kısmı kafamı karıştırırken tabletimi tutan elimi serbest bıraktım. Kolum aşağıya düşerken derin bir nefes aldım. "Belirli kişilerden oluşan bir toplantı dediniz. Bir haber mi yapacağız Haldun Bey?" Gülümsediğinde yüzünde ki birkaç çizgi belirgin hale gelmişti. Başını iki yana salladığında merakım daha da arttı. "Çalışmayacağız, çalışacaksın. Ancak odadan çıktığında kimseye toplantıdan bahsetme, akşam olduğunda gerekli bilgileri alacaksın." Artık söyleyecek bir şey kalmamıştı. Sözlerini onaylayıp odadan çıktığımda elimde ki tableti masama bıraktım. İki fincan kahvenin üzerine bozulan rujumu düzeltmek için lavaboya giderken karşımdan gelen Yusuf'u görmemiştim. Elinde ki meyve suyu üzerime döküldüğünde birkaç adım geri çekildim. "Nevra, ben özür dilerim. Görmedim seni." Birkaç kişinin daha bakışı bize çevrildiğinde ıslanan kıyafetimi inceledim. Mecbur üzerimi değiştirmem gerekecekti. "Ne özrü Yusuf? Bende görmedim seni, asıl sen kusura bakma." Masamdan çantamı alıp vakit kaybetmeden garaja indim. Bir an önce eve gidip üzerimi değiştirmem gerekti. Akşam ki toplantıya asla geç kalmak istemezdim. Arabamın hemen arkasına park edilmiş siyah bir arabayı görünce kaşlarım çatıldı. "Ben nasıl çıkacağım şimdi buradan? Her tarafımı kapatmışlar resmen." Gerçekten de arabamın dört bir yanında araba vardı. Evim yakın olmadığı için de arabayla gitmeye mecburdum. Arkada mi siyah arabanın camlarına bakarken telefon numarası aradım. Belki sahibi telefon numarasını bırakmış olabilirdi. Aradığımı bulamayınca bir süre beklemeye karar verdim. Kıyafetim yeterince kötü görünüyor olabilirdi ancak yüzüm böyle olmamalıydı. Çantamdan çıkardığım ruju az önce numara aradığım camlara baka baka dudaklarıma sürdüm. Kirpiklerime de birkaç dokunuş yaptıktan sonra saçlarımı düzelttim. "Kuaför salonu olarak da hizmetimiz varmış sanırım," diyen sesle irkildim. Garajın içerisinde hafif yankılanan sesin sahibine döndüm. Kumral, yeşil gözlü benden en fazla birkaç yaş büyük bir adamdı. Yanında durduğum arabaya yaklaşırken bozuntuya vermeden bakmaya devam ettim. "Hem suçlu hem güçlü dedikleri bu olsa gerek. Acil bir şekilde arabamı kullanmam gerekiyordu ama siz tam arkama park etmişsiniz. Hem de onca yer varken! Hem ne olmuş iki dakika camınıza baktıysam," derken küçük bir çocuk gibiydim. Karşımda ki adamın dudakları yukarıya kıvrılırken sağ yanağında hafif bir gamze belirdi. Dikkatimi toplamak için yeniden bakışlarımı gözlerine çevirdim. "Bunu sizi rahatsız etmek için söylemedim. Evet, oraya park ettim çünkü geldiğimde başka yer göremedim. Acil olduğum için de park ettim, gittim diyelim. Kusura bakmayın." Adam oldukça nazik birine benziyordu. Fazla tepki verdiğimi düşünerek özür dileyeceğim sırada konuşmaya devam etti. "Ama kıyafetleriniz bu haldeyken makyaj yapıp kamufle olmanıza gerek yoktu bence, beyaz gömleğin üzerine vişne suyu oldukça değişik bir çalışma olmuş." Daha birkaç saniye önce özür dilemeyi düşündüğüm adamın sözleri sinirlerimin gerilmesine sebep olurken birkaç adım öne çıkıp aramızda ki mesafeyi azalttım. Bakışları alaylı bir ifadeyle yüzümde gezinirken kaşlarımı çatarak başımı biraz yukarı kaldırdım. Yakından daha da uzundu. "Bakın beyefendi, akşam oldukça önemli bir işim var. Bir an önce evime gidip üzerimi değiştirmem gerekiyor. Aracınızı çekip yol vermek yerine hala vaktimi alıyorsunuz. Şimdi alaycı bakışlarınızı yüzümden çekip arabanızı çekin lütfen." Artık biraz daha ciddiyetle bakıyor gibiydi. Sanki gerçekte de ciddi bir yapısı varmış da egosundan dolayı öyle alaylı bakıyormuş gibiydi. Oldukça garip bir havası vardı. Üzerinde ki ceketi çıkardığında beyaz gömleği tümden görüş alanıma girdi. Konuşmadan arabasına binip geri çekildiğinde bende aracıma binip evime gitmek üzere hazırlandım. Gitmeden önce camdan bakışlarını gördüğümde birkaç saniye benim de bakışlarım takılı kaldı. Sanki gözlerimizle bir şey konuşuyorduk ama bunlar neydi hiçbir fikrim yoktu. Belki de ben teşekkür etmiştim, o da yine ukala tavrıyla bir şeyler söylemişti. Çıkışa yöneldiği sırada ondan önce davranıp önüne geçtiğimde çenesine yasladığı elini camdan dışarı çıkardığını gördüm. Yüzünde ki ifadeyi göremesem de artık umurumda değildi. Yaklaşık yarım saat süren yolculuktan sonra eve gelip vakit kaybetmeden üzerimi değiştirdim. Siyah bir tulum giyip ayakkabılarımı değiştirdim. Saçıma tokalarımdan birini tutturup evden çıktım. Yine yaklaşık yarım saat süren yolculuktan sonra ofise gelmiştim. Bazı kişiler yavaş yavaş eve giderken birkaç kişi hala buradaydı. Haldun Bey'in belirli kişiler dediği bu kişiler olabilirdi. Zaman artık daha yavaş geçiyor gibi gelirken nihayet gitmesi gereken herkes gitmişti. Haldun Bey'in söylediği saat geldiğinde odasına gittim. Işıl, Pınar, Caner, Ercan ve ben vardım. Haldun Bey başını salladığında boş kalan tek sandalyeye oturup herkesi tek tek inceledim. İçlerinde en meraklı olanı ben gibiydim. "Bu toplantıyı aslında küçük bir operasyona gibi düşünebilirsiniz," dedi Işıl. Patronumuzun kızı olsa da bizden biri gibi davranırdı. Babasından aldığı onayla detayları açıklamaya başladığında dikkatle dinlemeye devam ettim. "En başarılı ve güvendiğimiz gazeteci arkadaşlarımız arasından sizi seçtik. İki kadın ve iki erkek olacak şekilde. Elimizde dört adet dosya var. Hepsinin içinde yaşamı oldukça merak edilen, önemli kişiler var. Anlayacağınız haber yapılsa okuru oldukça çok olacak kişiler. Bu dosyaları hepinize rastgele dağıtacağım. Dosyanızda ki kişiye gazeteci kimliğinizi söylemeden onu tanıyıp haber yapmaya çalışacaksınız." "Gazeteci olduğumuzu bilirlerse haberi yapmak zorlaşır," diyerek onayladı Ercan. Haldun Bey başını salladı. "Bu kişilerin hepsini ve ailesini tanıyorum. Merak etmeyin haberlerini yaptığınızda sizlik bir şey olmayacak. Ancak kendileri toplumdan uzak yaşamayı seven tipler. Bilgi almak için böyle bir yola başvuruyoruz bizde." Birkaç detayı daha anlattıktan sonra Işıl elinde ki dosyaları tek tek önümüze bıraktı. Benim önüme bıraktığı dosyaya elimi üzerine koyup baktım. Herkes dosyasını açıp incelerken bende derin bir nefes alıp dosyayı açtım. Ozan Demiralp. 28 yaşında. Başarılı ve sevilen bir mimar. 3 kardeşten ortanca olanı. İlk sayfada küçük bir kağıtta sadece bunlar yazıyordu. "Diğer sayfalarda kişilerin resimleri ve daha önemli bilgileri var," diyen Işıldan çevirdiğim bakışlarımı yeniden dosyaya odakladım. Son sayfaya geldiğimde karşıma çıkan resim dumura uğramama neden oldu. Daha birkaç saat önce garajda tartıştığım ukala adamdı kendisi. "Mahi," dedim sadece kendimin duyduğunu düşünerek. "Mahi?" Pınar sorgular gibi beni incelerken dosyayı kapatıp beni izleyen kişilere baktım. "Operasyon diyebiliriz demiştiniz. Operasyonun adı; Mahi..." |
0% |