@livinginbookss
|
Sarsılarak Gökyüzü Kalesi’nin toz kaplı mermerlerine düşen kafamı yerden kaldırmaya çalışırken sadece gözlerimi aralayabilmiştim. Karşımda bir silüet duruyordu. Son derece korkunç ve kasvetli bir silüet.
Silüet bana yaklaşırken dudaklarının arasında şu lafları geveliyordu “Gününü göreceksin! Gününü göreceksin!” Ne günü? Hangi gün? Neden ben? Kafamı yere öyle sert vurmuş olmalıyım ki hafızam son kırk sekiz saati tamamen silmiş. Hiçbir şeyi hatırlamıyordum.
Karanlık silüet bana doğru yaklaştığında arkamda duran masanın üzerindeki silik ve dalgalı bir şekilde yanan mum o karanlık silüeti yaklaştıkça aydınlatıyor yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyordu. Karşımda eski püskü, yanmış, delinmiş kıyafetleri; dağılmış ve özensiz saçları, uzamış ve bakımsız tırnakları, çapaklı gözleri, dolgun ama çatlamış dudaklarıyla bir kadın silüeti duruyordu.
Yavaş yavaş bana yaklaşan kadın silüeti artık tam olarak görünüyordu. Sen kimsin? Diye sayıkladım dudaklarımın arasından. “ Bak bak, sonunda karşılaştık prens Thalion! “ son derece sinsi ve kibirli bir gülümsemeyle cümlesini bitirdi. “Bana senden çok bahsettiler, son derece yakışıklı ve kibar bir prensmişsin falan işte.” Kimdi bu kişi? Bana daha çok yaklaştığında bu kişinin kim olduğunu anlamıştım. Tabii ya Rowena! Aklıma nasıl gelmez. Üç büyük kırallığın aranan büyücüsü Rowena. Doğum yeri Shadowbane Krallığı olan ve Eldoria Krallığı’nın karanlık yüzü olan, korkulan büyücü Rowena!
Benden ne istiyordu? Ona ne yapmıştım? Kahretsin! Hiçbir şey hatırlamıyorum. Yavaş yavaş üzerime gelmeye devam etti. “ Dedikleri kadar da yakışıklıymışsın ha, belki de değilsindir? “ Ardından birkaç sinsi kıkırdama duydum. “Demek beni hatırladın Thalion. Evet eski sevgilin karşında duruyor! Hem de krallıkların en çevik, en zeki ve en tehlikeli büyücüsü olarak!” Hadi ya ben de seni temizlikçi falan sanıyodum.
“Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba Thalion. Seni görmek harika!” Ne demezsin seni görmek de harika diye cevapladım kısık ama vurgulayıcı bir ses tonuyla. “ Tahmin etmiştim zaten, Ben olsam ben de beni çok özlerdim. Sonuçta özlenmeyecek biri değilim! “ dedi kibirli bir tavırla “ Neyse konumuza dönelim” sözünü kestim, Bence de. Sinirli bir iç çekme duydum, sonra sözüne devam etti; “Bak Thalion ilk ve son kez soracağım” sözünü kesti ve anlamamı bekledi tabii ben anlamadım ne beklersiniz erkek beyni işte. Anlamadığımı görünce yüzü düştü ama çok minnacık, küçücük, minicik bir tebessüm vardı yüzünde. Devam etti “ Ya beni seç, ya da ölümü!” “ Sence de ne seçeceğim seni çok bariz değil mi? “ diye yanıtladım kısa, kirlenmiş sakallarımın arasındaki ince dudaklarımdan. Aslında yarın sinek kaydı bir traş olacaktım ama şu anda yaşayıp yaşamayacağım makul yani. “ Ah tabii düşünmem bile hata tabii ki beni seçeceksin değil mi? “ İçerisinde sinsilikten kalıntı taşıyan bir tebessüm etti. Kendinden emin bir tavırla. Ben de kendimi tutamadım tabii, maalesef. Çok gürültülü olmayan bir kahkaha patlattım. Tabii ki yüzüme bön bön baktı ne bekliyordunuz? Neyse. İşte o zaman sıçtığımın farkına vardım. Korkulu ama emin bir şekilde cevapladım onu, o varlığı “ Pekala pekala! Sen az önce tam olarak ne dedin? “ “ Tabii ki beni seçeceksin dedim! “ Ama bunu heybetli bir ses tonuyla söyledi. Ben kendimi yine tutamadım ve bu sefer biraz daha gürültülü bir kahkaha daha patlattım. Kahkaham yavaş yavaş sönmeye başlayınca kahkahanın etkisiyle nefes ala vere “ Tabii ki seni seçmeyeceğim. kafayı mı sıyırdın sen? Seni seçmekdense ölmeyi tercih ederim!” |
0% |