@lixiebrowni
|
GÜNÜMÜZ Kahvemden aldığım bir yudum ile gözlerim dosyada yazan isime takıldı. Tuğrul Kandemir. Sadece ismini bir yerde görmek bile 11 yıl öncesine dönmeme yetiyordu. Belkide isim benzerliğidir değil mi? Ne zaman onlara ait bir isim görsen 11 yıl öncesine gidiyorsun İzgi. Haklıydı , ne zaman gözümü kapatsam gördüğüm şeyler çok acı verici oluyordu. Sanki onlara ihanet etmişim de bedelini ödüyormuşum gibi, kaçıp giderek onlara ihanet etmedin mi İzgi? etmedim, etmek zorunda kaldım. Özgür olmayı çok istedim ama onlardan vazgeçmeyi... O gün hayat bana içinde zorluklara dolu bir doğum günü hediyesi verdi. Başarırsan özgürlük senindir dedi. Ama sonrasında beni alevlere boğarak ekledi ; Eğer başaramazsan kül olmaya hazırlan. Lakin beni hazırlıksız yakaladı ve asıl hediyemi göğsümün üstüne acı verici bir şekilde işledi. Gözlerimi dosyadan ayırdım, Tuğrul'un ismi böyle suçlarla dolu bir dosyada Görmek beni şaşırttı. Bu sabah arama izni için getirilen dosyalardan biriydi, zaten konuyu az çok bildiğim için arama iznini onayladım. Lakin hiç dosyanın derinliklerinde bulunan isme bakmadım ve şimdi karşılaştığım isim ile buz kesmem bir oldu. 11 yıl önceki geçmişimin büyük bir parçası bana bu kadar yakınken gidemiyordum, gidemezdim de zaten. O kadar gitmek istiyordum ki kendimi tutamayacağımı biliyordum. Bana bu kadar yakınken nasıl olur da gitmezdim. Kendini onlardan uzak tutabilmek için bir çok şey yaptın İzgi. Onlardan saklanarak geçirdiğin 11 yılını çöpe atamazsın hayatın onlarsız devam ediyor ve sende buna alıştın kabullen artık. Kabullenmek istemediğim bir gerçekti ama onlar eskiden benim hayatımın birer parçasıydı. Artık değiller. Daha fazla dayanamadım, kahvemden hızlıca son yudumumu alıp koltuğuma aslı olan ceketimi omuzlarıma geçirdim. Gitme İzgi canın çok acıyacak. İş için gideceğim nede olsa bu dosya ile ilgilenen savcı bendim. Kendimi avutmaya çalıştım. Çok merak ediyordum dosyada ki ismin gerçekten onun olup, olmadığını. Ağlayarak döneceksin. Hayır öyle bir şey olmayacak, Olmasına izin vermeyeceğim. Ben artık güçlü biriydim. Göğsündeki yara sızlayacak, herşey gözünün önünden geçecek ve atak geçireceksin, hazır mısın? "Gideceğim" diyerek fısıldadım ağzımın içinden. Bunu sesli söylemiştim ve o susmuştu ama ne kadar susacaktı... bilmiyorum. Dosyayı ve arabamın anahtarını elime alıp hızlıca ofisimden çıktım. Asansörü bekleyemeyecek kadar sabırsızdım bu nedenle hızla merdivenleri inmeye başladım. Ayağımdaki topuklulara rağmen çok hızlı bir şekilde iniyordum en küçük aksaklıkta bile düşüp bileğimi incitebilirdim. Savcılıktan çıktığımda yüzüme vuran serin hava ile soluklandım, rüzgarın biraz daha esmesi ile kıvırcık saçlarım dağıldı. Arabama doğru yöneldim anahtarın üstündeki tuşa basarak açılmasını sağladım şoför koltuğunun kapısını açarak koltuğa oturdum. Gidecek misin gerçekten? gideceğim dedim kendimden emin ve net şekilde, felaketi başlattın İzgi. Zihnimde ki ses uzaklaşarak kısıldı. *** Dosyada yazan adrese geldiğimde kocaman bir şirketin önündeydim. Şirketten içeri adımlarımı attığımda tedirgindim, danışmalığa yönelerek "Tuğrul Kandemir'in ofisi nerede acaba?" dediğimde danışmalıkta ki kadın yan gözle bana baktı, gözleri yavaş yavaş boynuma kaydığında boynumda aslı olan ismimin ve mesleğimin yazdığı kartıma baktı ve gözleri orada durdu. Boğazını temizleyerek "15. Katta, kata çıktığınızda kolayca ofisini görebilirsiniz" dedi. Asansörlerin olduğu tarafa doğru yöneldim. Bulunduğum kata en yakın olan asansörü çağırdım, gelmesini beklemeye bile dayanamıyordum elimde olsa o 15 katı çıkardım ama ayağımdakiler ile sakatlanmadan çıkmam mümkün değildi. Asansör bulunduğum kata geldiğinde, kapıları açılır açılmaz içeri girip 15. katın tuşuna bastım. Benimle beraber asansöre bir kaç kişi daha binmişti. Asansör 15. kata hızlıca ulaştığında ise o katta inen tek ben olmuştum. Asansörden dışarı adımımı atar atmaz etrafta göz gezdirdim. Kocaman bir kattı ama bomboştu çünkü sadece Tuğrul'un ofisi için ayrılmış bir kattı. Ne çok gösterişliydi nede sade idi ama paha biçilemez derecede güzeldi. Adımlarım kocaman ofis kapısının önünde durdu. Derin bir nefes aldım yapabilirdim, tek istediğim uzun yıllar sonra yüzünü görebilmekti. Umarım gerçekten odur, eğer o ise yıkılırdım, eğer değilse yine yıkılırdım içime doldurduğum tüm umutlarım solardı. Kapının kollarına asıldım ve iki kapıyı da iterek ofisin kapılarının bana açılmasını sağladım. Kapıyı açar açmaz herkesin gözü beni buldu, bir kişi hariç. İçeri giren bana değil, etrafında olan bitene bakan adam şaşkın ve tedirgindi. İçeri bir kaç adım daha attığımda baş komiser Adnan bana doğru yaklaştı "burada ne işiniz var savcı hanım" dedi bıyıklarının altından. "Arama nasıl gidiyor diye bakasım geldi Adnan komiser" dedim buz kesmiş sesimle. Yalancısın yalancı, bana bakmayan takım elbiseli adamın kehribar gözleri beni buldu. Uzun süre sonra gördüğüm en iyi kehribar gözlerdi. Adnan komiserin yanımdan ayrılıp işine geri döndüğünü fark edince ağzımın içinden onun ismi döküldü "Tuğrul" kimse duymadı ama o gözlerini benden ayırmadı. Göğsümdeki yara öylesine sızladı ki acıdan yere yatıp kıvranabilirdim. Acıyor, daha fazla acıyacak. Kehribarları kahvelerimde takılı kaldı, sol tarafımızdan vuran güneş ile kehribarları parladı. Onun kehribarları vuran güneş ışığı ile harmanlanırken küllerinde ben kavruldum. Yıllardır içimde dizginleştirmeye çalıştığım içimdeki ateş dahada harmanlandı. Bu sefer gerçekten kendi mezarını kazdın. Haklıydı ilk kazdığım mezarım tam olarak isteyerek olmamıştı lakin şuan kazdığım mezar, kazarken bana zevk veriyordu. Aldığım zevk bas baya intihara teşebüstü. Durmuş adımlarımı onun önüne doğru yönlendirdim, şaşkın ve tedirgin olan adam beni görünce yüzünü anlam veremediğim bir duygu kapladı. Ben ona yaklaşırken ağzının içinden bir şeyler fısıldadı "İzgi", ilk başta anlayamadığım bu fısıltı zihnimin içine moloz yığını gibi düştü. Beni tanıdı, seni tanıyamaz aptal onun tanıdığı sen ölüsün. Onun tanıdığı ben ölüydüm. Elimi uzatarak "ben savcı İzgi, sizin dosyanız ile sorumlu olan savcı benim" dedim sakin bir tavırla. Konuşmam öylesine yapmacıktı ki kendimden iğrendim. uzattığım elimi sıkıca tutarak, "Ben Tuğrul Kandemir, şuan arama yaptığınız ofisin ve şirketin sahibiyim" dedi soğuk kanlı bir şekilde. Onunda sesi ve konuşması yapmacıktı. İkimizde bu gün sıfırdan ve yeniden tanıştık, bu bana büyük bir acı verdi. Belki ona da acı vermiştir. "Kusura bakmayın ama gerçekten soy adınız Kanlıca mı?" diyerek sordu gözleri boynumda asılı kartta iken. "Bildiğim kadarı ile doğduğumdan beri soy adım aynı" dedim alaycı bir tavırla. 15. yaş günümden sonra soy ismim değişmişti lakin zaten 15. yaş günüm asıl dünyaya geliş günümdü, Asıl dünyaya ilk adımımı 15. yaş günümde attım. Dediğim şey onun için bir yalan olsa da benim için bir gerçekti Avar soy adından kurtulalı çok olmuştu bile. "Neden sordunuz?" dedim meraklı bir tavırla, geçmişinin bir parçasına siz diye hitap etmek nasıl bir duygu İzgi? biraz acıtıyor sadece, geçmişteki tüm samimiyet yok oldu sonuçta. "Geçmişimdeki bir kız çocuğuna çok benziyorsunuz da... isminizde aynı" dedikleri kalbime şok etkisi yaratırken kriz geçirmemek için dayanıyordum. çok fazla burada kaldın İzgi , dayanabilirim dayanamazsın İzgi , dayanacağım dayanmak zorundayım. Kız çocuğu dedi sana İzgi, o zamanlar çocuk yaştaydım diretmeye devam ettim. Öldüğünü kabullenmiş vazgeç gidelim yoksa birazdan bayılacaksın, Sustum. "Yaşıyor mu peki?" diyerek sorumu Tuğrul'a yönelttim. "Hayır, kül oldu" dediği şeyden o kadar emindi ki devamını getirme gereksinimde bulunmadı. ürperdim "nasıl?" diye sormaya cesaret edemedim, çünkü neyi kastettiğini çok iyi anlamıştım. O günkü alevleri tenimde his etim yanmış et kokusunu ise burnumda hemde kendi etimin kokusunu, midem kasıldı elimi sızlayan yaramın üzerine götürdüm acı veriyordu. Etrafta hiç ateş yoktu ama az önce Tuğrul'un dedikleri ile alevlerin arasında boğulmaya başladım. Nefesim daralmaya başladı, sakin olmalısın yakalanıcaksın. Aldığım derin nefesi titrekçe geri verdim nefesim bile titremişti buna engel olamamıştım. Tuğrul'a az önce dedikleri hakkında sadece kafa sallaya bildim. "Temiz efendim, şuanlık bir şey bulamadık çıkıyoruz" diyen Adnan komiserin sesi ile gözümü kehribar gözlerinden ayırdım. "Siz çıkın ben geliyorum" dediğimde hepsi tek tek ofisten çıkmıştı bile. ofis boşaldığında çıkmak için kapıya yöneldiğimde "İzgi hanım" diyen Tuğrul'un sesini duydum ve kendimi ona çevirdim. "Buyurun" dedim samimi olmayan ama samimi gibi görünen bir gülüş ile. Hiç bir duygu katmamaya çalıştım. Gerçekten duygusuz musun ona karşı? Değilim. Yalancısın İzgi yalancısın, sırf onun için hayatına kimseyi almadığını unutma. Unutmam, unutamam. O senin öldüğünü kabullenmiş sensiz yaşayabiliyor seninde yapman gereken bu, Aptal! Bu sefer sadece sustum. Neler yapabiliyorsun İzgi şimdi sadece onu gördün diye bu halde misin? Acınasısın, acınası. "Güzelliğiniz... İzgi hanım, bu güzelliği bir akşam yemeğinde yanımda görmek isterim" dedi dudağının kenarı kıvrılırken. Ne yapmaya çalıştığı hakkında hiç bir fikrim yoktu ama normal bir günde olsa asla geri çeviremeyeceği bir teklifti. "Kusura bakmayın ama elimde dosyası olan şüpheliler ilgimi çekmiyor" dedim Elimde ki dosyayı yukarı doğru kaldırırken. "İlginizi çekerse elinizde bulunan dosyanın içinde ki numaradan aramanız yeterli" dedi gözleri ile elimde ki dosyayı işaret ederek, sadece alay edercesine gülümseyip, sırtımı ona dönerek ofisten çıktım. Ofisin kapıları kapanırken zor uğraşlar sonucu sakinleştirdiğim kalbim hızlanmaya başladı , yaram sızladı. Vücudumun her tarafı yanıyor ve karıncalanıyordu, o gün olduğu gibi alevler tenime değiyordu sanki. Dışarıdan kimsenin göremediği alevler canımı öyle yakıyordu ki, yeniden ölecekmiş gibi hissediyordum. Şirketin kapısından çıkana kadar dizgin tutmaya çalıştığım kalbim son atışlarıymış gibi hızlandı,arabama doğru yürürken hızla alıp verdiğim nefesler kafamı dahada bulandırdı. Onbeş yaşın verdiği ergenlik miymiş İzgi? Değilmiş. Ben hâlâ ona aşık mışım, bu gün onu fark ettim. Arabaya bindiğimde tuttuğum göz yaşlarım içimdeki yangını söndürmek için aktılar, lakin başarılı olamazlardı onbir yıldır sönmeyen alev bu gün dahada harmanlanmıştı bu sefer hiç bir şekilde sönemezdi. Acı çekmeye devam mı aptal? Sus artık lütfen. Sıkışan kalbimi rahatlatmak derin nefesler almaya başladım yavaş yavaş rahatlamaya başlayan kalbimle düzensiz nefes alışverişlerim düzeldi. Lakin hâlâ yüreğimde yanan alevler sönmedi. Kendimi birazcıkta olsa sakinleştirdikten sonra hızla oradan ayrıldım. Yaşadığım bu şeyden sonra tek gidebileceğim yer Cihan babanın mezarıydı, uzun zaman sonra birine gerçek hissiyat ile baba demek zordu ama o adam bunu hak ediyordu. Şuan yaşamıyor olabilir ama benim geçmişimden kurtulmama ve onlarla savaşmama yardım etti. Hayatımda ilk defa gerçek küçük bir kız çocuğu gibi hissettim ve bunu ona borçluydum. |
0% |