@llayanaissmoking
|
***
Ailemin sürekli seyahat etmeleri yüzünden defalarca okul değiştirmek zorunda kalmıştım. Bu sefer kesin bir düzene geçeceğimizi, bu yüzden güzel bir liseye kaydımı almamı söylemişlerdi ancak inanmamıştım. Son üç yıldır altı tane lise değiştirmiştim ve her seferinde aynısını söylemişlerdi. Şimdi nasıl inanayım ben? Bu yüzden belki hayatımın en saçma şeyini yapıp merak ettiğim için erkek lisesine kaydımı almıştım. Zaten annemlerinde çok umurunda değildi. Yine taşınırdık muhtemelen.
Şimdi ise okul tişörtü almak için okulun karşısındaki dükkana gelmiştim. Artık nasıl bir okulsa S beden bile bana bol gelmişti. Sonuçta erkek lisesi, bedenleri erkeklere göre ayarlanmıştı. Polo tişört gibiydi ama siyah ve üstünde kırmızı yazılarla 'İ.Ö LİSESİ' yazıyordu kalp kısmında, birde kol kısmında Atatürk imzası var. Güzeldi ya, havalıydı. İsmet İnönü Lisesi diye geçiyordu ismi.
Pantolonları yoktu, siyah olduğu ve yırtık, parıltılı olmadığı sürece bütün pantolonlar kabul ediliyormuş. Bende bu yüzden, bir tane ispanyol paça, bir tane siyah bol, birde wide leg almıştım. Bence yeterdi ya, nasıl olsa erkek lisesi anlamazlar pantolonların farkını.
Tişörtleri kasaya götürürken bana bakan bir genci fark ettim. Benim yaşımdaydı muhtemelen. Ona baktığımı fark edince yanıma yaklaştı. "Kardeşiniz için mi alıyorsunuz?" dedi merakla.
Hafifçe güldüm. Yoo, kendime alıyorum. "Evet, kendisi meşgul olduğu için alamadı." Azcık yalandan bir şey olmaz, nasıl olsa bir daha görmeyiz birbirimizi.
O da gülümsedi. "Bende orada okuyorum. Şansı varsa gelmesin." dedi şakacı şekilde.
Gülümsedim. "Kendisi öylesine yazmış zaten, dalgasına."
Sırıttı. "Taşşağına yani." dedi ağzını bozarak.
Hafifçe gülüp elimdekileri kasiyere uzattım. "Öyle de denebilir." Kadın paketlerken çocuk biraz sessiz kaldı. Ne diyeceğini bilememişti. Kartı uzatıp ödemeyi yaptım, poşetimi de alıp çocuğa döndüm. "İyi günler."
Çocuk başını salladı ve bende çıkıp gittim mağazadan. Etrafı geze geze eve gitmeye karar verdim. Okulumun olduğu sokağa girerken etrafa baktım; çiğköfteci, dönerci, kırtasiye, bakkal falan vardı ama tenhaydı biraz. Okulun çevresinde bazı erkek grupları vardı ve hiç tekin durmuyorlardı. Keşke yazmadan önce biraz araştırsaydım okulu. Bazıları bana bakıyordu, bazıları arkadaşlarıyla konuşarak gülüyordu.
Okulun etrafını dolaşıp minibüse bindim. Akşam, ailem bir şirket yemeğine katılacağı için tek başıma muhtemelen lahmacun sipariş edecektim. Evin bir sokak üstünde inip yokuş aşağı yürümeye başladım. Evimizin hemen arkasından okula giden minibüsler kalkıyordu, benim için oldukça iyi bir fırsattı. Yol yirmi dakikaydı minibüsle ama yürümeye kalkarsam bir buçuk saat sürüyordu çünkü doğru düzgün bir yol yoktu. Tenha olmayan yollarda ayyaşların arasından, uyuşturucu satıcılarının arasından geçmem gerekiyordu. Bence gerek yoktu, minibüs bana yeter.
Evin altındaki bakkaldan kola, çikolata falan alıp eve çıktım. Apartman dairesinin teras katıydı ama iki katlı. Alt katında; salon, mutfak, banyo vardı. Üst katta; Ebevyn odası, benim odam, teras ve banyo vardı. Ha birde odamın kendine ait balkonu var. En güzel ev bu olabilir bence. Umarım bu evin tadını çıkarabilirim. Diğerlerinde valizimi açmamla kapatmam resmen bir olmuştu.
Yemek sepetinden kendime üç tane lahmacun sipariş ettim eve çıkarken. Yemezsem yarın öğlen yerim kalanını. Sipariş notuna da iki paket ezme koymalarını rica ederek telefonu kapatıp eve girdim. Kolayı ve çikolatayı dolaba koyduktan sonra ellerimi yıkamak için banyoya gittim. İki gün sonra pazartesiydi ve ben okula başlayacağım.
Artık yeni bir okula başlamak benim için sıradan gelirken heyecanlanmak içimden gelmedi. Televizyondan 'Rick and Morty' açıp sehpayı koltuğa yaklaştırarak kulaklığımı, tabletimi ve telefonumu üstüne koydum. Oyalanarak yirmi dakika geçirdikten sonra gelen lahmacunlarımı alarak sehpaya bıraktım. Mutfaktan kolamı ve geniş bir tabak alarak kendime sofra kurduğumda ortam şahaneydi. Arkama yaslanarak saat ona kadar televizyon izledim. Annem geç geleceklerini yazdığı için kalkıp odama girerek yatmadan önceki rutin bakımımı yaptım.
Yatağa yattığımda saçlarımda bigudilerim vardı. Esneyerek telefonumdaki bildirimleri son kez kontrol edip göz bandımı kapattım. Güzelliğim önemliydi benim için.
*
Sabah annem ve babamın seslerine uyanırken esneyerek gerindim. Göz bandımı açıp uykulu şekilde telefonumu aldım elime. Instagramdan bazı bildirimler vardı ancak çok dikkat etmeyi sildim. Ayağa kalkıp üstümdeki pijamalarımı çıkararak beyaz askılı crop ve gri bol eşofman giydim. Koşar adımlarla banyoya girip sabah bakımlarımı yaptım yüzüme. Bigudilerimi açmamaya karar vererek banyodan çıktım.
Mutfakta kahvaltı hazırlayan annem ve babamın yanına giderek babamın yanağına öpücük kondurdum. Gülümseyerek bir sandalye çekip oturdum. "Günaydınn!" dedim son harfi uzatarak.
Babam gülümsedi. "Günaydın babam." Çayından bir yudum aldı.
Annem önüme meyve suyu koyarak yerine oturdu. "Günaydın güzelim." diyip bana öpücük attı.
Meyve suyumdan bir yudum alarak kepek ekmeğe krem peynir sürdüm. Ufak bir ısırık alarak çiğnemeye başladığımda babam tabletinden son haberleri okuyordu. Annem sessizce kahvaltısını yaparken arada babama kaçamak bakışlar atıyordu. Kavga etmişler galiba yoksa bu kadar sessiz olmaz kahvaltılarımız genelde.
Onlar gibi sessiz kalmaya devam ederek kahvaltımı yaptım. Kepek ekmeğe peynir sürüp üstüne domates koydum. Bir de yumurta yemiştim. Yeşil çayımı da içip kahvaltıdan kalktım.
Tekrar odama geçip bir yarım saat moda dergileri karıştırarak beğendiğim kıyafetleri işaretledim. Dayım bütün yeğenlerine burs verir gibi aylık para veriyordu. Bu ay param gelince hemen elbise alacağım.
Yarım saat sonra dergileri kaldırıp yoga matımı sererek spor yaptım. Pazar günü olduğu ve ailem evde olduğu için evde durmak istemedim. Bu yüzden akşama kadar alışveriş merkezinde gezdim.
Ertesi gün okulumun ilk günü olduğu için akşam erken uyudum.
*
Sabah okul saat dokuz da başlayacağı için saat altıda kalktım. Okul olduğu günler hep altıda kalkar okula gitmeden önce spor yaparım. Sağlıklı ve güzel bir yaşam istiyorum, bu yüzden düzenli bir hayata sahibim.
Altıda kalktığım gibi dün geceden yaptığım maskeyi çıkarıp sabah bakımlarımı yaptım. On beş dakikalık yüz yogasından sonra kırk beş dakikalık bir yoga yaptım. Saat yediye gelirken hızlı bir duş aldım. Sadece vücudumu yıkadım, saçlarıma bigudi yapmıştım bu yüzden su değdiremem.
Güzelce yıkanıp rahatlayarak banyodan çıktım. Yaban mersinli cheesecake'li vücut losyonumu sürdüm bütün vücuduma. Dişlerimi fırçaladıktan sonra banyodan çıkıp odama geçtim. Üstüme sarılı havluyu kenara bırakarak okul kıyafetlerimi giyindim. Bol pantolon giymeye karar vermiştim bugün.
Takı yasağı var mı yok mu bilmediğim için sadece İtalyan charmımı, ufak mor taşlı klasik küpelerimi, birde babamın hediyesi olan içinde fotoğrafımızın bulunduğu kalpli kolyeyi takmıştım.
Saçlarımı bigudiden kurtarıp omzumdan arkaya attım. Metalik mavi gözlerimi ortaya çıkarsın diye rimel, birde böğürtlenli lipbalmı sürerek aynadan kendime baktım. Yüzümün çok soluk göründüğünü hissederek yanaklarıma krem allık sürüp dağıttım.
Yaklaşık kırk beş dakikam kalınca çantamı da alıp koşa koşa mutfağa girdim. Kendi yaptığım ve dolaba koyduğum orman meyveli yoğurdumu bardak gibi olan saklama kabına koyup kapağına yulaf koydum. Kaşığı da alarak çantama attım. Babam bugün ilk gün olduğu için beni okula bırakacaktı.
Mutfak balkonunda sigarasını bitirip küllüğe bastırarak içeri girdi. Küllüğü çöpe döküp yıkadığında bende kapıya ilerledim. Beyaz spor ayakkabılarımı giydikten sonra kısa kollu tişörtün bana yeteceğini düşünerek hırka almadım.
Seke seke merdivenleri indim. Babam arkamdan geliyordu. Koşar adımlarla arabaya ilerledim. Babam binadan çıktığında bana bakarak arabayı açtı.
Gülümseyerek arabaya binip camımı açtım. Babam binip arabayı çalıştırdığında çantamı önüme aldım, rahatça arkama yaslandım.
Araba giderken dikkatle etrafta gözlerimi gezdirdim. Henüz hava yeni yeni aydınlanıyordu. Etrafta öğrencilerden başkası yoktu. Okulun iki sokak üstünde babam arabayı durdu.
Yanağına hızlı ve sulu bir öpücük kondurarak kapıyı açtım. "Görüşürüz babiş!" dedim sevecen bir sesle.
Gülerek bana dönüp cebinden üç yüz lira çıkararak avcuma bıraktı. "Dikkat et kendine."
Arabadan inip kapıyı kapatarak el salladım. Babam gittiğinde gözlerimi önüme çevirdim. Koyu mavi gözlerim, kapkara gözlerle karşılaştığında olduğum yerde kaldım. Gözlüklerinin arkasından bana bakıyordu ama neden bana bakıyordu. Yutkunup gözlerimi kaçırarak sokaktan aşağı inmeye başladım.
Yol üstünden bir markete girerek etrafta gezmeye başladım. Sade kefir alıp başka ne alabileceğime baktım. Gürültülü bir erkek grubu markete girdiğinde yüzümü buruşturdum. Çok sinir bozucular. Birbirlerini itip vurarak gülüşüyorlardı. Yanımdan geçerlerken bir anda içlerinden birisi üstüme düşmüştü.
Çığlık atarak yere düştüğümde hayvan herif üstüme düşmüştü. Bir anda ortalık sessizlik kaplanırken elimdeki kefir çocuğun kafasında patlamıştı.
Hızlıca geriye kaçıp ayağa kalktım. Yere düşen çocuk mavi gözlerini şaşkınlıkla bana çevirmiş, beyaz kefir akan siyah saçları yüzüne düşüyordu. Ağzım açık şekilde onlara bakıyordum.
"Ay, iyi misin?" dedim çocuğa doğru eğilerek.
Kafasını köpek gibi sallayarak saçındaki kefirden kurtulmaya çalıştı. "Oğlum iyi misin?!" Arkasındaki çocuk adamın omzunu tutup salladı.
Çocuk elini saçından geçirdi. "Abi, dünyam beyazla kaplandı, o neydi lan?!" dedi şokla.
Yerdeki kefir şişesini aldım.
Çocuk başını bana çevirdi. "Bayan kusura bakmayın. Üstünüze düştüm."
Başımı salladım. "Yok sorun değil." Mırıldanırken gözlerim İ.Ö LİSESİ yazısındaydı. Hassiktir, rezil oldum lan.
Başka bir kefir daha alıp koşarak uzaklaştım ordan. Çocuk arkamdan seslendi ama cevap vermedim. Güne rezil bir şekilde başladım, çok iyi ya.
***
|
0% |