@llisyantus
|
Bir anda gelen kötü hisler insanın yüreğini yangın yerine çevirirdi. Bu belirsizlik insanı yıpratır, alamayacağı cevapların ağırlığı altında bırakırdı. İçine düştüğüm durumun vehameti zihnimi boğuyor, her şeyi bulanıklaştırıyordu.
Elimdeki telefona bakıp duruyordum. O kadın kimdi ve neden Okan için yalancı düzenbaz demişti? Artık soramayacağım sorular kalbimi kırıyordu. Okan beni aldatmış mıydı? Peki, neden? Yetememiş miydim? Sevgim yetmemiş miydi? Hiçbir zaman sevgi dilenmemiş, sevgimi ona göstermekten de hiç çekinmemiştim. Beni sevdiğini biliyordum. Ya da kendimi kandırıyordum. Düşünmek istemiyordum. Kendime olan güvensizliğimi aylar önce rafa kaldırmıştım. Şimdi tekrar gün yüzüne çıkarıp beni boğan o özgüvensizlikle uğraşmayacaktım. Aldatılan değil, aldatan zavallı olurdu. Ben suçlu değildim, üzerine düşünüp kendimi üzecek bir hatam yoktu.
Tekrar çalmaya başlayan telefon, beni düşüncelerimin yarattığı kargaşadan çıkarıp irkilmemi sağladı. Yine tanımadığım bir numara arıyordu. Titreyen ellerle telefonu açıp "Alo," dedim, "Kimsiniz?" Eğer yine o ince sesi duysaydım, bugüne kadar kurduğum bütün duvarlar yıkılır, zihnim paramparça olurdu. Hiçbir zaman Okan'ın hayatında benden başka bir kadın olmasını düşünmek istememiştim. Bu çok küçük düşürücüydü. "Selam Aygül, ben Nilay. Dışarıda işin bittiyse bir saate size gelip şekerpareyi sevmek isterim." Nilay hanımın yumuşak sesini duyunca yüreğimin rahatladığını hissettim. İçime bir sıcaklık yayılırken yüzümde bir gülümseme oluştu. Bu kadın neden beni bu kadar iyi hissettiriyordu bilmiyordum.
"Merhaba Nilay hanım. Nazlı uyuyor ama bir saate kadar uyanır. Daire numaram 27, üçüncü kat. Sizi sabırsızlıkla bekliyorum, Nazlı da sizi gördüğüne çok sevinecektir." Nilay hanım onay verip kapattıktan sonra arayan gizli numarayı düşünmeyi sonraya bıraktım. Yitip giden birine kin beslemek istemiyordum.
Bir saat içinde Nazlı uyanmış, ağlamış, sakinleşmiş ve şimdi de oyun oynuyordu. Uyandıktan sonra ağlamak onun rutini gibi bir şeydi, hiçbir sebebi yokken ağlıyordu ve kendi sakinleşmediği sürece onu sakinleştiremiyordum. Bu soruna nasıl bir çözüm bulacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Nazlı elindeki oyuncağı fırlatıp dudaklarını titretmeye başlayınca yine bir ağlama krizinin geldiğini anladım. Hemen yerimden kalkıp onu da kucağıma alarak evin içinde gezinmeye başladım. Bazen o kadar zorlanıyordum ki bitme noktasına geliyordum. Her şey üstüme geliyor, hayata dair olan bütün inancımı yitirmemi sağlıyordu. Dedeme bakmak, bir bebeğe bakmak ve belirsizlik içinde yaşamak çok zordu. Sonra düşüneyim diyerek geriye ittiğim her şey büyük bir çığ olup üstüme yağıyordu.
Nazlı tam ağlayacağı sırada çalan kapıyla oraya doğru yürürken bir yandan da kucağımda onu pışpışlıyordum. Kapıyı açtığımda sadece Nilay hanımı, belki bir de Nalan hanımı görmeyi beklerken bir kalabalıkla karşılaşınca çok şaşırdım. Öyle ki kapının önünde ben onlara, onlar bana ve kucağımda huysuzlaşan kızıma bakıyorlardı. Bizi bu durumdan kurtaran yanaklarına yıldız serpiştirilmiş çok güzel görünen bir kadın oldu. Saçları kıvırcık ve kahverengiydi, kahverengi gözleri ve çilleriyle insanın baktıkça bakası gelen bir güzellikteydi. "Merhaba, ben Nilay'ın kızı, İdil. Annem son birkaç saattir o kadar çok senden ve kızından bahsetti ki inanamazsın. Bir an önce seninle ve şekerpareyle tanışmak istedim." İçeri ilk giren İdil olmuştu. Bana hafifçe sarılıp Nazlı'nın şaşkın bebek bakışlarına aldırmadan onun da yanağına ıslak bir öpücük kondurup içeri girdi. İdil'i Nilay ve Nalan hanım takip ederken onlar da bana sarılıp Nazlı'yı öpmüşlerdi. Nilay hanım benden izin isteyerek Nazlı'yı kucağına almış, içeri öyle geçmişti.
Tekrar kapıya baktığımda üç erkek ve bir kızın daha bana baktığını gördüm. Hayatımda daha önce hiç tanımadığım bu insanların bir anda kapımın önünde belirmesi çok tuhafıma gitmişti ama onları da içeri buyur ettim. İçeri girerlerken tek tek selam vermişlerdi. Sona kalan, oldukça heybetli, yüzüne bakmam için kafamı geriye eğmek zorunda kaldığım oldukça güzel bir adamdı. Yakışıklı demek istemiyordum çünkü o göreceliydi. Bu adamın dış görünüşü herkesi kıskandıracak bir güzellikteydi. Yüzü bir yerlerden tanıdık gelse de hiçbir yerde görmüş olabileceğimi düşünmüyordum. Ona da kısaca gülümseyip içeriye davet ettim. Gülümsemese bile yüzünde sert bir ifade yoktu. Hafif bir baş selamıyla o da içeriye girip diğerlerini takip etti.
Kapıyı kapatıp ben de içeriye girdiğimde herkes oturacak bir yer bulup yerlerine kurulmuş, evin içini gözleriyle inceliyorlardı. Nilay hanım "Kusura bakma kızım. Benim diğer kız yine arıza çıkarıp bizi evinden kovunca hep birlikte otele gitmeden önce sana bir uğrayalım dedik." diye açıklama yapınca anlayışla gülümsedim. Bir insan ailesini neden evden kovardı ki? Nilay hanım bana hissettirdiği enerjisiyle çok iyi bir insandı. "Önemli değil, Nilay hanım. Nazlı da daha önce hiç bu kadar kalabalık bir ev ortamında bulunmamıştı, ona da yeni bir deneyim olmuş olur." Nazlı ağlamayı unutmuş, Nilay hanımın kucağında kadının yüzünü küçük elleriyle tutarken Nilay hanımın sağ tarafında oturan İdil'e dişlerini göstererek gülüyordu. "Kendinizi tanıtın bari kızcağıza, cümbür cemaat geldik dan diye. Beni tanıyorsun zaten çiçek kız, ben Nalan. Nilay abla ve ben elti oluyoruz." Nalan hanım konuşurken Nilay hanım ona bakmasa da suratını ekşitmişti. Birbirlerinden pek haz ediyor gibi görünmüyorlardı ama hep yan yanaydılar sanırım.
İkili kanepede oturan oturan hafif sarıya kaçan saçları ve ela gözleriyle oldukça yakışıklı görünen adam bana gülümseyince otomatikman ben de ona gülümsedim. Hiçbir şey yapmasa bile etrafa yaydığı enerji çok pozitifti. "Ben Uzay, memnun oldum Aygül. Yengem o kadar çok bahsetti ki hepimiz bir görelim bakalım kimmiş bu diyerek geldik. Rahatsız ettiğimiz için kusura bakma." Uzay'ın yanında oturan kahverengi saçlı, kahverengi gözlü güzel kadın da bana hafifçe gülümseyerek kendini tanıttı. "Ben de Dide, memnun oldum." Uzay konuşan kadına bakarken gözlerindeki ışığı görebiliyordum. Nilay ve Nalan hanımın bahsettiği düğün çifti sanırım onlardı.
"Onları boşver şimdi, asıl tanışman gereken kişi benim." Duyduğum sesle karşımda oturan adama baktım. Uzay'a çok benziyordu, kardeş oldukları on metre öteden bile belli oluyordu. "Ben Kutay, Uzay'ın çift ikiziyim. İstersen seninle de çift olabiliriz, 'ikiz' kısmı olmadan." Şaşkınlıkla çıkan kahkahama engel olamadım. Söyleyiş şekli ve konuşurken kaşlarını aşağı yukarı oynatması çok komiğime gitmişti. Nalan hanım yanındaki kırlenti alıp Kutay'ın kafasına fırlatırken o da gülüyordu, daha çok oğlundan utanan bir gülüştü. "Saçmalama gerizekalı. Evli barklı kadın, kızı var. Sana gece dışarı çıkmayı yasakladığımdan beri iyice kafayı yedin." Bana bakarak mahçupça gülümsedi, "Kusura bakma kızım. Benim oğlanın kafasında biraz sıkıntı var da, kadınlarla nasıl normal bir şekilde iletişime geçebileceğini bilmiyor." Nalan hanıma önemli değil anlamında kafamı sallarken yüzümde tebessüm vardı. "Evli değilim, bir süre önce boşandım. Kutay da çok tatlı, kendisiyle çok iyi arkadaş olunur." İdil gülerken Kutay üzülmüş gibi bana bakıyordu, ama gerçek bir üzüntü olduğunu zannetmiyordum.
"Berkay." Duyduğum tok sesle uzun boylu adamın oturduğu köşeye döndüm. Berkay. Işığının gücü, sanki bana bu dünyada yalnız olmadığımı hatırlatan bir dokunuş gibi hissettirdi. İçimdeki heyecan dalgasını dışarıya yansıtmamaya çalışarak gülümsedim ve "Memnun oldum." diye mırıldandım, ama içimdeki kıpırdanma, o anı sonsuza dek hatırlayacağımı fısıldıyordu. Göz göze geldiğimizde sanki zaman yavaşlamıştı. O bakışlarda kayboluyordum, ama bu korkutucu değil; aksine, huzur vericiydi. Gözleri beni kendine doğru çekiyordu ve buna direnemiyordum. Havanın birden değiştiğini, her şeyin biraz daha yoğunlaştığını hissediyordum.
Bir öksürük sesi gelince gözlerimi Berkay'dan kaçırıp elimi enseme götürdüm. Daha Nisan ayındaydık fakat hava birden oldukça sıcaklaşmıştı. "Hayırlısı." diye mırıldanan Nalan hanıma doğru döndüğümde o bana değil, Berkay'a bakıyordu. Berkay, yengesine kaşlarını çatıp bakışlarını kaçırarak Kutay'a baktı. Kutay havanın değişmesinden hiç etkilenmemiş gibi hâlâ sırıtıyordu. Nazlı'nın gülüş sesini duyunca o yöne doğru baktım. İdil, kızımı kucağına almış, kafasını Nazlı'nın karnına götürüp değişik sesler çıkarıyordu. Nazlı da, hem çıkan seslere hem de karnına temas edildiği için gıdıklanıp gülüyordu. Kızımın bu ortama çok çabuk alışmış olması ve en önemlisi, bir ağlama krizinin kıyısından tek bir gözyaşı dökmeden kurtulmamız beni çok rahatlatmıştı.
Aklıma gelen şeyle birden ayaklandım. İnsanlar evime ilk defa misafirliğe geliyordu ve ben hiçbir şey hazırlamamıştım. "Özür dilerim, dalgınlığıma gelince soramadım. Bir şey içer misiniz?" Herkesten Türk kahvesi cevabı alınca adımlarımı mutfağa yönlendirdim. Nazlı'nın saçlarına bir öpücük kondurmuştum ama İdil'le oynamaya o kadar dalmıştı ki beni fark etmemişti. Bu ilk defa oluyordu. Nazlı'nın bir gözü her daim beni arardı, İdil'i çok sevmiş olmalı ki beni gözü görmemişti.
"Sessizce gelip seni korkutmuş olmamak için şimdiden haber veriyorum." Sesi duyunca cezvedeki gözlerimi arkamda duran Nilay hanıma çevirdim. Yanıma gelerek önce cezveye sonra bana baktıktan sonra yavaşça kolumu sıvazladı.
"Çok zorlanıyor musun?"
Sorusunu ilk başta anlayamasam da bir süre önce boşandım dediğim aklıma geldi. Zorlanıyor muydum? Doğrusunu söylemek gerekirse, evet, çok zorlanıyordum. Ama Nazlı doğmadan önce de zor günlerim oluyordu. 20 yaşından beri hem büyükbabama bakmak hem de o genç yaştan itibaren kendimi, karakterimi bozmadan 27 yaşına gelmek beni zorlamıştı. Ebeveynsizlik çok zordu. Başımı her daim okşayan o eller bir gün bir daha ulaşamayacağım kadar uzakta olduğu için bütün dünyam başıma yıkılmıştı. Onlar benim pusulamdı ve ben kaybolmuş, yolumu bulamamıştım. Hâlâ bulamıyordum, ama artık alışmıştım. Zorluğa alışıp, her şeyin üstesinden gelmeyi başarmıştım. Nilay hanıma cevap vermem çok uzun sürünce, aceleyle kafamı salladım. "Evet," dedim, aklıma ilk gelen kelimeyi söyleyerek, "Yani, hayır. Zorlanıyordum ama alıştım. Gülü seven dikenine katlanır hesabı düşünebiliriz. Hayat ne kadar zor olursa olsun, sevdiğimiz insanlar bizi hayata bağlayıp, yaşamamız için bize sebep veriyorlar. Benim yaşama sebebim de kızım ve büyükbabam." Nilay hanım bana gülümseyerek kahveleri servis için hazırlamama yardım etti.
"Hayat bazen insana ne yapacağını şaşırtır. Her düştüğünde elinden tutup seni kaldıracak bir başka ele ihtiyaç duyabilirsin. Yalnız olmama rağmen çok güçlü bir kadınsın, cesaretini ve en önemlisi yaşama sebeplerini sakın kaybetme." İçeriye girmeden önce söylediği sözler kalbime dokunmuştu. Anne figürüne en ihtiyaç duyduğum zamanda bu kadının karşıma çıkması Allah'ın bana bir hediyesi olabilirdi. Ben elimde tepsiyle, Nilay hanım da hazırladığımız lokum kaseleriyle oturma odasına girdik. Burada birkaç gün kalacak olsam da kahve ve atıştırmalık aldığıma memnun olmuştum, yoksa insanlara sadece su ikram etmek zorunda kalırdım. Odaya girdiğimizde Uzay ve Kutay derin bir tartışma içerisine girmişlerdi, takım kavgası yapıyorlardı.
"Yendik oğlum işte, daha ne ötüyorsun boş boş? Bu sene de şampiyon biziz." Uzay Kutay'a dalga geçer gibi gülerken sormuştu. Kutay suratını ekşitip, "Hakemle ben de kazanırım. İyi alıştınız senelerdir hakemlerle şampiyon olmaya! Bu devran elbet döner, o zaman görürsün." Uzay kafasını he he anlamında sallayınca Kutay sinirle Uzay'a bir kırlent fırlattı. Bu ailenin kırlent fırlatma aşkı nereden geliyordu bilmiyordum. Nalan hanım iki oğlunu oflayarak izlerken İdil onlarla hiç ilgilenmeyip Nazlı'yla oyun oynuyordu. Dide bir kolunu Uzay'ın omzuna atmış, gülerek iki kardeşi izliyordu. Berkay yoktu, balkona çıkmıştı. Oraya doğru baktığımda telefonla konuştuğunu gördüm. Oldukça sinirli görünüyordu. Yine uzun uzun bakıp herkese rezil olmamak için Uzay ve Dide'ye doğru dönüp, "Sizin mi düğününüz olacak?" diye sordum. Sabah Nilay ve Nalan hanım bir düğünden bahsetmişlerdi, Antalya'da yaşıyorlarsa neden İstanbul'da düğün yapıyorlardı anlamamıştım ama sorgulamadım.
"Hayır, bizim nişanımız geçen ay oldu, Ağustos'ta evleneceğiz hayırlısıyla." Onaylar anlamda kafamı sallarken gözlerim balkon tarafına doğru kayıp duruyordu. Gözlerimi ilk defa gördüğüm bir adamdan alamamamın rezilliğiyle daha sonra cebelleşecektim, şu an gözlerim beni dinlemiyordu. "Ee, Aygül. Hayat nasıl gidiyor, ne iş yapıyorsun? Beni reddettiğin için hayatından memnun musun?" Kutay'ın sorusuna gülümserken, "Hayat gayet iyi gidiyor, bir süredir işimi yapmıyorum ama ressamım." Nilay hanım cevabımı duyduktan sonra hevesle bana dönerken neden bu kadar heveslendiğini anlayamamıştım.
"Ben resimleri çok severim!"
"Evet, çok sever." dedi Uzay.
"Hatta bayılır." dedi Kutay.
"Bizim evin her tarafı tablo dolu." diye ekledi İdil.
Onların bu haline gülümseyip, "Keşke daha önceden tanışsaydık, önceden bu ev benim tablolarımla doluydu, size göstermekten mutluluk duyardım." diye cevapladım. Büyük ihtimalle çöpü boylamış tablolarım aklıma gelince kalbim kırıldı. Resim çizmek küçüklüğümden beri asla vazgeçemediğim tek şey olmuştu. Çocuk yaşlarımda bile yaşıtlarım oyuncak bebeklerle, arabalarla oynarken ben elimden kalemi hiç düşürmezdim. Sanatçı kumaşı olan insan çocukken belli olur, derdi babam, Aygül, sen çok başarılı bir sanatçı olacaksın canım kızım. Burnumun direği sızlayınca hafifçe boğazımı temizleyip burnumu sıktım. İnsanların önünde geçmişi hatırlayıp ağlayamazdım. "Antalya'ya gidince gösterirsin güzel kızım, senin peşini artık hiç bırakmam." İdil annesine bakıp bana döndü, "Sürekli onun portresini çizmeni isteyecek, ben senin yerinde olsam Antalya'ya gittiğimiz an irtibatı keserdim annemle." Nilay hanım sakince Nazlı'yı İdil'in kucağından aldıktan sonra kızının kafasına bir şamar indirdi. İdil, "Ya anne!" diye hayıflansa da Nilay hanım kendi kızını hiç umursamayıp benim kızımla oynamaya başlamıştı bile. Nazlı bir yandan Nilay hanımla oynarken bir yandan da "Mama." diye mırıldanmaya başlayınca izin isteyerek tekrar ayaklanmıştım ki balkon kapısını aralayan Berkay içeri girdi.
"Benim Antalya'ya gitmem lazım, baktığım davada bir sıkıntı çıkmış." Ailesine açıklama yapıp kapıya doğru giderken benimle göz göze geldi. "Görüşürüz, Aykız." Dillendirdiği isimle beraber kalbim hızla atmaya başlayınca bir an ne yapacağımı bilemedim. Bugün kalbim yavaşlamak bilmiyordu. "Adım Aygül." dediğimde yanağı seğirse de gülümsemedi. "Biliyorum," diye mırıldandı. "Bu isim sana daha çok yakıştı." Ve gitti.
Ne? Ne dedi bu adam şimdi? Niye dedi? Anlamını biliyor muydu? Aykız ismini bana hep büyükbabam kullanırdı. Ay gibi güzelsin, kızım derdi hep, Allah bahtını da yüzün gibi güzel eylesin. Ne yapacağımı bilemez bir halde ayakta kalmışken diğer aile üyeleri de benden halliceydi. Kendine ilk gelen Dide oldu. "Nazlı'ya mama mı yapacaksın Aygül?" diye sorarak beni de gerçekliğe döndürdü. Ne maması? Anlamamış bir halde ona bakınca yüzündeki büyümeye çalışan gülümsemeyi zorlukla bastırarak, "Nazlı mama diye mırıldanınca ayağa kalkmıştın, mutfağa gidecektin herhalde." diye açıklayınca hatırlamıştım. Evet. Mama yapacaktım. Kızıma. Kafa sallayıp tekrar izin isteyip mutfağa aceleyle adımladım. Bugün hava gerçekten çok sıcaktı, küresel ısınma yüzünden olmalıydı. Marketten aldığım meyveleri hafif pütürlü kalacak şekilde ezdikten sonra bir tabağa koyup tekrar içeri geçtim. Ben içeriye girince konuştukları şey her neyse susmuşlardı. Hepsi bana bakıp gülümsedikten sonra Uzay ve Dide kısık sesle konuşmaya başlamıştı, Kutay telefonuyla uğraşıyordu ve diğer üç kadın beni izliyordu. Onlara kızaran yüzümle gülümsedikten sonra Nilay hanımın yanına oturarak kızıma baktım. Hanımefendi hiç yokluğumu aramıyordu, şaka gibiydi.
"Gel anneciğim, mama yiyelim." Nazlı bana bakıp kollarını bana doğru uzatınca Nilay hanım kızımı bana verip elimdeki mama tabağını kendi eline aldı. "Siz zahmet etmeseydiniz keşke, ben yedirirdim." desem de o çoktan Nazlı'ya meyve püresini yedirmeye başlamıştı. "Ayıp olmazsa bir şey soracağım, Aygül. Ne zaman ve neden boşandınız kızım, aldattı mı yoksa seni?" Nalan hanımın sorusuyla yutkunmak zorunda kaldım. Sadece boşandım demesi kolaydı ama iş açıklama yapmaya gelince biraz zorlanacaktım. "Ben doğum yapmadan birkaç ay önce boşandık, aldatıldım mı bilmiyorum ama umarım aldatılmamışımdır." Nalan hanım anlayışla başını salladı. "İstersen iki yumrukla seni aldatıp aldatmadığını öğrenirim." Kutay'ın cümlesine gülmek istesem de gülümsemedim.
"Şey, sanırım bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz çünkü kendisi vefat etti."
Ortama bir sessizlik çökerken çıkan tek ses Nazlı'nın yemek yeme sesleriydi. "Allah insanları hep bir şeylerle sınar, bunlardan biri de ölüm sonuçta. Mekanı cennet olsun." Hepsine tek tek bakarak ve gülümseyerek konuşmuştum. Artık ölüme alışmıştım. Ben 7 yaşındayken yeni doğmuş kardeşim, 14 yaşında babaannem, 16 yaşında anneannem ve diğer büyükbabam, 20 yaşında annem ve babam bu dünyadan göçüp gitmişlerdi. Acısı hep taze kalsa da insanoğlu her şeye alışıyordu. Kader, alışmak istemediğin her şeye alışmanı zorunlu kılıyordu. Hepsi sırayla başın sağ olsun dedikten sonra hepsine teşekkür ettim, başka söyleyecek bir şeyim yoktu.
Birkaç saat daha vakit geçirmiştik. Kutay ve Uzay'ın çokça tartışmasına -ki bu genellikle Fenerbahçe ve Galatasaray tartışması oluyordu-, İdil'in hep Nilay hanımın onaylamadığı kişilerle görüşmesine, Nalan hanımın sürekli Uzay ve Kutay'ı susturmasına, Dide'nin hiç etliye sütlüye karışmayıp arada Uzay ve İdil'le konuşmasına ve Nilay hanımın gidene kadar Nazlı'yla oynamasına şahit olmuştum. Kutay hariç hepsi bir ihtiyacım olursa diye numaralarını vermişti. "Numaramı almak için önce kalbime sahip olmalısın." diyen Kutay'a teşekkür etmiş ve ailenin diğer üyelerinin numaralarının yeteceğini söylemiştim. Kalbini tutarak evden ilk ayrılan da Kutay olmuştu. Daha sonra herkesle tek tek vedalaşıp evde yalnızca kızım ve ben kalmıştık. Ve şimdi, Hayal son aramasının üzerinden saatler geçmesine rağmen bir daha aramadığı için ona mesaj atıyordum.
Aygül: Hayal, neredesin? Beni niye aramadın? (23:18)
Hayal-et: Ne var arama dedin ben de aramadim. Beni mi ozledin. (23:19)
Aygül: Dedemi soracaktım sadece. (23:19)
Hayal-et: DEDEM uyuyo. Ben de dizi izliyorum, rahatsiz etme bb (23:20)
Aygül: Peki gerizekalı. İyi geceler. (23:22)
Hayal-et: Ig. (23:23)
Hayal'e gözlerimi devirip neredeyse uyuyakalacak olan kızımı da kucağıma alarak ayağa kalktım. Misafir odasına girip Nazlı'yı yatırıp uyuttuktan sonra mutfağa gidip orayı toparladım. Daha sonra valizimin içinden bakım malzemelerimi çıkarıp banyoya gittim. Giderken telefonuma mesaj gelse de Hayal'den başka kimse olmayacağı için daha sonra bakmaya karar verdim. Yüzüme bakım yapıp dişlerimi fırçaladıktan sonra oturma odasından telefonumu da alarak misafir odasına giderek Nazlı'nın yanına kıvrıldım. Kızıma sarılıp uyuyacağım sırada telefonuma gelen mesaj aklıma gelince ona bakmaya karar vererek komodinin üstündeki telefonu elime alarak mesajlar bölümüne girdim ve beni bütün gece uyutmayacak olan o mesajı gördüm.
Gizli Numara: Ben mutsuzluktan ve kaybettiğim bebeğimi düşünmekten uyuyamıyorum. Sen kızınla mutlu musun? Uyuyabiliyor musun? |
0% |