Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@lonelynatalia

20 yıl önce ( Kore Krallık Hakimiyeti)

Soğuk ve oldukça karlı günün ardında parlayan ay geceye bir ışık oluyordu. Muhafızlar tüm soğuğa rağmen oldukça dayanmışken, kurtlar hilalin atında soğuğa rağmen sevinçle yürüyordu. Kraliçe at arabasında büyük bir şaşkınlıkla otururken karşısında ki on yaşında ki üvey oğluna baktı. Camdan öylece ayı izleyen küçük delta annesine dönerek gülümsedi. Her şeyden habersiz...

 

Yeniden önüne dönen alfa kadın arabanın yavaşlamasıyla geldiklerini anlarken inmek için hazırlandı. Kapının açılmasıyla yavaşça inen batı bağımlısı, gösterişten çekinmeyen kadın oğluna döndü “Gel şehzadem.” Ardından inen küçük Taehyung sonunda inmesiyle sevinçle etrafı inceledi, tam uzaklaşarak gidecekken elinin tutulmasıyla durakladı. Kraliçenin bir anda yürümesiyle yürüyerek küçük evin kapısına geldiklerinde çalma zahmetinde bulunmadan girdi. Elinden tuttuğu çocuğu da arkasında sürükleyerek “Joon Seo!” Bir anda telaşla gelen siyah çarşaflı adam hızla eğilerek “ Hoş geldiniz majesteleri.” Diyerek yeniden kalktı.

 

Kraliçenin yanında ki küçük çocuğa bakarak gülümsedi. İki deltanın aşkı olan bu küçük çocuğun annesini çok iyi tanıyordu. Bu küçük kurdu doğuruyorken hiç bir şekilde gücü yetmemiş vefat etmişti. Geriye kalan küçük babasıyla bir sene büyürken daha sonra ise ailelerine yeni üye Eun Mi gelmiş ve onunla beraber büyümüştü. Ta ki Eun Mi yeni bir veliaht doğurana kadar. Taehyung önceden onun üvey oğluyken, şimdi en büyük tehdidiydi. Hem de kral her gün aldığı zehirle bu kadar ölüme yaklaşmışken...

 

“Ona ne yapman gerektiğini biliyorsun.” Adam kraliçenin konuşmasıyla derin bir soluk verirken yanında ki çocuğa elini uzatarak tutmasını bekledi. Karşısında tanımadığı adamdan uzaklaşan küçük çocuk annesinin arkasına saklanırken, kraliçe küçük çocuğa dönerek konuşmaya başladı. “ Taehyung, bu amca senin iyi yaşaman için tedavi uygulayacak tatlım diyerek gülümsedi. Küçük çocuğa destek öpücüğü verirken yavaşça adamın karşısına iteledi. “Hemen biter mi anne” Diye kısık sesle soran çocuğa gülümseyerek kafasını salladı. Kendine elini uzatan adamın elini tutarak onun yanına geçti. Hiç bir şeyi anlamadım. Yıllarının heba olup, hayatının cehennem olacağını anlamadan. “Bunun tehlikeli olduğunu biliyorsunuz değil mi kraliçem.” Diyen adama sinirle bakan Eun Mi “Sadece işini yap aptal herif.” Diyerek küçük evden çıktı. Bu konuyu daha önce Joon Seo ile konuşmuştu. Taehyung’a yapılan bu büyü kurdunun kapana kıstırılması ve ruhunun çekilmesine yol açacaktı. Taehyung bir daha kimseyle konuşamayacak ne de duygular besleye bilecekti. Ta ki ruh eşi yanına gelip onun kokusunu alıp, mührünü dokunana kadar. Fakat Eun Mi buna asla izin vermeyecekti, konu eğer kanından canından oğluysa her şeyi göze alırdı. Öyle de oldu, kendi kocasını zehirledi ve ölümüne sebep oldu, onun oğlunu büyüledi kendine bir kalkan yaptı. İçinde ki tek isteği Taehyung'u ele geçirmek bu küçük kurdun gelecekteki gücünü kullanarak ölmemekti. Ha bir de ülkeyi yönetmek tabi ki. Şuan kendi yönetiminde olan ülkesi ileride oğluna geçecekti. Onu kendi elleriyle büyütüp en büyük zaafını kendisi yapacak bu sayede yıllarca hükumeti tutacaktı. Evet evet öyle olacaktı. Aksinedir izin vermezdi zaten...

 

O gece Taehyung’un son mutlu gecesi olmuş, her gözünü yumduğunda kötü rüyalardan kaçamamış, üzerinde ki hissizlikten kurtulamamıştı. Bir de anlamadığı bir şekilde zamanla artık konuşamamıştıda...

 

20 Yıl Sonra (Kraliçe Eun Mi Yönetimi)

 

 

Sessizlik, bazen sessizlik çok şey anlatır insana. Bazen hüzün le dolarsın sessizliğin anlattığıyla bazen de mutlu. Huzur dolarsın genelde mutluydu fakat kendi başına kaldığında hep hüzünle doluyordu. İçinde ki kurdu kendini rahat bırakmıyor sürekli ‘onu bulmalıyız’ kelimelerini fısıldıyordu. Kimi kurtarması gerektiğini bilmezken göğüs kafesine saplanan ağırlık ile ayaklanıyor elini yüzünü yıkıyor ve toparlanmaya çalışıyordu, son üç yıldır yaptığı gibi. Daha fazla yatakta beklemeden kalkarak üzerini giyindi. Hizmetliler için olan lavaboya kullanarak hızla çıktı. Sabah kahvaltısı için hızla mutfağa koştu. Kraliçenin her sabah kahvaltısını hazırlar ve sunum yapardı.

 

Doğduğundan beri bu sarayda bir çok şehzade ile beraber büyümüştü. Onun için kraliçe dünyanın en nazik kadınıydı, her zaman okullarıyla birlikte ona da şefkat göstermiş ve onu da sevmişti. Belki de oğulları gibi babasız olduğu içindi... Babası bu Krallık için yapılan bir savaşta ölmüştü annesi ise kendisini altı yaşına kadar büyütmüş daha sonra ise başka bir adamla beraber evlenerek saraydan gitmişti. Kendisini almadan...

 

Annesinin en yakın arkadaşı Choi ise kendisine sahip çıkmış bu yaşa kadar gelmesini sağlamıştı. Derin düşüncelere dalmışken sonunda hazırlanan tepsilerin taşınmasıyla kendine gelmişti. Üzerinde ki durgunluk hâlâ bir türlü gitmiyordu üzerindeki mavi ve beyaz hanboku düzelterek yemek salonuna yürümeye başladı. Saray tam bir batı kültürü yapımdı.

 

Kraliçe Eun Mi son senelerde bir çok değişiklik yaparak sarayı değiştirmişti, kraliyet ailesinden kişiler batı tarzı kıyafetler giyerken hizmetliler kendi kültürlerin de ki kıyafetlerden giyinmek zorundaydı. Tek tek hazırlanan kahvaltılıklar masalara dizilip konulurken, bütün kızların gitmesi ile kraliçenin gelmesi bir olmuştu. Derin bir nefes alarak saygıyla eğilirken oğlunun da geldiğinin farkındaydı.

 

Yavaşça doğrularak sandalyesini ucunda duran kraliçenin sandalyesini çekerek oturmasını bekledi. Geri iterek hızla çaydanlığa koşarak çayları dökerek geri çekildi. “Bugün nasılsın Jungkook.” Narin sesi büyük odada yankılanırken “İyiyim kraliçem, sizler de umarım iyisinizdir.” Diyerek kafasını eğerek konuşurken hiç bir zaman saygı kavramını çiğnemez di.

 

İşte kraliçenin en sevdiği de buydu. Jungkook tam bir assolist gibiydi. Yalandan korkar. Sevdiklerine minnet ederdi. Tatlı yüzü, güzel vücudu ve güzel ahlaklı olarak gördüğü çocuğu her zaman gördüğünde keşke çekerdi. Keşke benim kanımda olsa...

 

Alfa oğlundan da asla kötü bir şey görmemişti fakat içinde bir omega hasreti vardı işte. Bu çocuğu gördüğü ilk günden beri istiyordu. Bu yüzden sağ kolu yapmış güvenini kazanan çocuğu koyabilecek her türlü üst kademeye koymuştu. Jungkook kendisinin tek ve özel hizmetçisiydi. Yemeğine bakar, kıyafetlerini dikkatle yerleştirir, banyo suyunu hazırlardı. Şimdi bu güvendiği çocuğa en büyük silahını emanet etmekte kararlıyken bilmiyordu. Bunun en büyük bir hata olduğunu bilmiyordu...

 

“Seninle önemli bir konu konuşmak istiyorum Jungkook.” Hem kahvaltısını yiyen hem de kendisiyle tebessüm ederek konuşan kadına karşı, yüzüne bakmadan “Tabi ki majesteleri” Diyerek yanıtladı. Çağından bir yudum alan kadın “Öğlen yemeğinden sonra konuşalım, şimdi çekilebilirsin.” Diyerek yanıtladı. Hızla olduğu yerde eğilen Jungkook, kapıya yönelerek hızla kendisini dışarı attı.

 

Kraliçenin yanında fazlasıyla çekingen olup kendisini sıkarken yirmi yaşının getirdiği omuz ağrılarına neden oluyordu. Karşı koridordan gelen Jimin'i gördüğünde gülümseyerek yanına yürüdü. Elinde çarşaflar fazla olduğu için kendini göremezken hızla belini tutarak bağırdı “Böö” olduğu yerde sıçrayan çocuk geri çekilerek “Aklımı aldın Jungkook!” Diye bağırarak geri çekildi.

 

“Günaydın civcivim”

 

“Ya öyle bir anda gelinir mi!?”

 

Jungkook hâlâ gülerken, Jimin’e yaklaşarak elindeki çarşaf yığının yarısını aldı. Beraber merdivenlerden inerken “ Çok acıktım bir an önce kahvaltı yapalım.” Jimin’in tatlı mızmızlanmasıyla gülümserken “Şu çamaşırları koyalım yaparız ya işte.” Diyerek biten merdivenlerin ardından mutfağın ters yönüne yürüyerek çamaşır haneye yürüdüler.

 

“Acaba hayatımın anlamı ne yapıyor.” Diyerek gülümserken Jungkook her zaman ki gibi kafasını olumsuz anlamda sallarken “Fosur fosur uyuyordur Jim.” Dediğinde kızgınlıkla kaşlarını çatarak Jungkooka döndü.

 

“Sen sus bir kere, sinek gibi vızıldama!” Dedi.

Jimin’in, kaç senedir sürdüğünü bilmediği Yoongi aşkı Jungkook’u öldürecekti.

 

Her saat her dakika onu düşünen küçük civciv omega resmen bir oksijen gibi onu tüketiyordu. Arada olan minik bakışmalar ve konuşmalar, Jimin tatlı bir hareket yaptığında yanağından makas alma olayları olurken Jimin’in saniyelik kalbi duruyordu. O an tepki veremese de odaya geçtiği an çığlıkları basıyordu.

 

Jungkook’a göre tam bir çatlaktı işte. Çamaşır haneye gelip çamaşırları bıraktıkların da görevli teyzelerde yeni geliyordu. Bu görevli kadınlar sabah buraya oturuyor bütün gelen çamaşırları sabah yıkamaya başlayıp akşama kadar bitiriyorlardı. Daha sonra ise herkes evine gidiyordu. Sarayda sadece aşçılar ve hizmetçiler kalırken, sarayın yıllar önce yeniden yapılmasıyla muhafızlar için de bir bölüm yapılmıştı.

 

Kraliçe Eun Mi bütün doğu geleneğini bozarak yirmi yıl önce tam bir batı tarzı büyük bir saray yaptırmıştı. Yapımı on yıl sürede bitmişti. Sabırla bekleyen kadın saraya kavuşmanın sevinciyle bütün düzeni değiştirmişti işte. “Hoseok hyung, Sehun hyung ile hâlâ olamamış ya” Çıktıkları çamaşır haneden mutfağa yönelirken Jimin’in söyledikleriyle dudaklarını büzdü “Ya çok seviyor halbuki hâlâ kabul etmiyormu?”

 

“Etmiyor işte. Boylu poslu çocuk neden kabul etmiyor bir türlü anlamadım gitti.”

 

“Biz yardım edebilirmiyiz ki.” Diye konuştuğunda Jimin hızla ona döndü “Evet! Ama bekle. Biz Sehunla o kadar yakın değiliz ki” Dediğinde dudaklarını büzdü. “O zaman tanışırız ne olacak ki?” soruyla karışık çıkan cümlesinin sonunda mutfağın kapısına geldiklerinde “Belki deneriz küçük tavşan.” Diyerek konuyu kapattılar.

 

Mutfağa girdiklerinde ise gördükleri yüzler ile şaşırırlarken masada kahvaltı yapan ikiliye yaklaştıklar. “Günaydın hyunglar, afiyet olsun.” Diyerek lavaboya yöneldi. Mutfak boştu herkes kraliçe kahvaltısını yaparken temizlik için dağılmıştı.

 

Ellerini yıkayarak masaya geçtiğinde zaten kendi masaları hazırdı, her sabah Jimin ve Jungkook rutin olarak işlerini hallettikten sonra mutfağa gelir kahvaltı yaparlardı. Kendilerinden sonra ise diğerleri. Bugün fazladan iki kişi varken Jiminin kahvaltı yapamayacağına emindi. Kesinlikle ağzının suyu akacaktı. “Neden ayakta dikiliyorsun Jimin. Gelsene.”

 

Yoonginin sesini duyduğunda Jungkook sinsi sinsi sırıtırken bunu hızla içine attı. Karşısında kafası oldukça karışık olan muhafıza baktı. “ Hyung eğer elimizden bir şey gelirse-“ Hoseok hızla Jungkookun sözünü keserek lafa atıldı “ Teşekkürler Jungkook, ama ben vazgeçtim artık.” Dediğinde derin bir soluk bıraktı.

 

Yoongi ve Hoseok bu sarayın muhafızlarındandı. “Siz diğerleriyle kahvaltı yapmadınız mı?” Jiminin kısık çıkan sesiyle önünde ki tabak ve Yoongi arasında gözleri gidip geliyordu. “Akşam biraz takılmıştık, uyuya kalmışız.” Yoonginin açıklamasıyla Jimin kafasını sallarken Hoseok pek burada değil gibiydi. Ortamda sessizlik korunurken yavaşça kahvaltısını yapmaya başlayarak keyifle karnını doyurmaya başladığında bir anda mutfağa birisi hızla daldı. Dördünün de bakışları hızla kapıya döndü. Mutfağa geleli on beş dakika olacaktı ki yeni bir sorun çıkmıştı bile.

 

“Jungkook kraliçe seni acil yanına çağırıyor, hemen gelmeni emretti odasında bekliyormuş.” Diyen Chaeryeong derin bir nefes vererek tezgaha yaslandı.

Oturduğu yerden kalkan çocuk derin bir nefes vererek Chaeryeonga yöneldi.

 

“Sakin ol tamam gidiyorum şimdi.” Diyerek omzunu sıktı ve gülümsedi. “Ben bi şu içsem iyi olur.” Diyerek dönen kız ile kendiside kapıya yöneldi “Jimjim sen yemeye devam et gelirim birazdan.” Diye bağırarak kapıdan çıktı.

 

Chaeryeong o kadar telaşlı gelmişti ki biraz hızlanması gerektiğini düşünmüştü. Fakat o küçük kızın ahlakının öyle olduğunu bildiği içinde çok ta umursamadı. Chaeryeon gerçekten en ufak şeye çok fazla telaş yapan birisiydi. Gülmeden edemediğinde bir anda önüne gelen Choi teyzeyle gülümsedi. O da fazlasıyla telaşlı duruyordu, bu Jungkooku şimdi şüphelendirmişti “Sakın Choi teyze ne oldu böyle.”

 

“Beni tutma tavşan! Majestelerinin arkadaşı geliyormuş ikramlık hazırlamam lazım” diyerek hızla Jungkook’un yanağından makas alarak uzaklaştı. Şimdi Chaeryeong’un telaşını daha iyi anlıyordu. Hızla defalarca kez inip çıktığı merdivenlerden çıkarak üçüncü kata geldi. Bu katta sadece kraliçenin odası ve prensin odası bulunuyordu. Çoğu kişinin de bu kata gelmesi yasaktı.

 

Merdivenlerin ortasında ki boşluktan inen büyük avizenin güzelliğine daha fazla bakmadan kraliçenin kapısını tıkladı. İçerden gelen seslenme ile yavaşça odaya girerek kapıyı kapattı. Hanbokun eteklerini düzelterek saygıyla eğildi. “Ben istemişsiniz majesteleri.” Diyerek doğruldu.

 

“Öğlen için misafirim gelecek, seninle konuşmam gereken meseleyi erteleyemem.” Diyerek oturduğu yerden kalkarak kapının önüne geçerken açtı. “Beni takip et tatlım.” Diyen kraliçenin arkasından yürümeye başladığında onun uzun eteğinin kuyruğuna basmadan ilerlemeye başladı.

 

Kendine ne söyleyeceğini çok merak ederken çıkıp geldiği merdivenleri geri indi. Etrafta koşuşturan hizmetliler arasından geçtiklerinde sonunda zemin kata gelmişlerdi.

 

Çıkış kapısının sağ tarafına yürüyen kraliçe Jungkookun daha önce hiç girmediği bu odaya elindeki anahtarla açıp girmişti. Daha önce görmediği odanın hiç bir şekilde camı yokken içerisi tamamen boştu, sadece demirden bir kapı vardı. Taştan duvarların bulunduğu bu odada kraliçe öne ilerleyerek arkasına döndü.

 

“Gel ve kapıyı kapat.” Dediğinde Jungkook hızla girerek kapıyı arkasından kapadı.

Elinde ki diğer anahtarla kapının kilidini açmaya çalışan kraliçe tam on kez çevirip üç kez anahtar değiştirirken hayretler içerisinde izlemişti. Burada bu kadar önemli olacak ne olabilirdi ki diye düşünürken sonunda açılan kapıyla merakla yaklaştı.

 

Kapkaranlık olan bir koridor önlerine çıktığında kraliçenin yürümesiyle kendisi de yürüdü. Gözü hiç bir şey görmeden duvara tutunarak yürümeye çalışırken sonunda biten koridor ile gülümsedi. Koridorun kenarından gelen ışık haznesiyle gülümserken, sadece sağ tarafa dönüş olan yerden döndüklerinde kenarda yanan meşale ve bir muhafız kendilerini karşıladı.

 

Kraliçeyi gören muhafız hızla eğilerek selam vermiş önünde durduğu kapıdan çekilmişti, o kapı kilitli değilken hızla iten kraliçe kendilerini bir koridora sokmuştu, bu koridorlar sanırım asla bitmeyecekti. Bu sefer küçük olan koridorda dört kapı bulunuyordu.

 

“Burada birisi var Jungkook, adı Taehyung. Ona önce bir omega bakıyordu daha sonra hastalandı vefat etti. Şimdi senin bakmanı istiyorum ama bu aramızda bir sır olarak kalacak Jungkook. Onun varlığını kimse bilmeyecek.” Kraliçenin tüm sözlerine karşı hızla kafasını sallayan Jungkook, kraliçenin yürüdüğü sağdan ilk kapıya yürüdü. Kraliçenin kapıyı açıp girmesiyle onu takip ederek kendisi de girdi. Fakat girdiği an şokla ağzından çıkan şaşkınlık sesini durduramadı. Eli duvara zincirlenmiş büyük bir adam öylece yatakta yatıyordu. Yatağın küçük olduğu, adamın sığmamasıyla fazla belli olurken bir adım geri çekildi.

 

“Ona duşunu sen aldıracak, yemeğini sen yedireceksin. Vücudunu geliştirmesi gereken hareketler var onları yaptıracaksın. Odasını sen temizleyeceksin.”

 

Odaya göz attığında fazla kirli olmadığını gördü. Ama yine de uzun zamandır temizlenmemiş gibiydi. Odada küçük bir cam bulunuyordu oldukça yukarıdaydı. Kenarda bulunan şömine kış günleri içindi. Bir tane de dolabın olduğu odada başka bir şey yoktu.

 

“Sana yaklaştığında onu kırbaçla, korkar daha sonra yaklaşmaz sana.” Dediğinde yutkundu. Yeniden o adama döndüğünde saçlarının fazlasıyla uzun, sakallarını da çıktığını görmüştü. Üzerinde kolları kısa olan kesik bir gömleğe benzer ipekten bilmediği değişik bir elbise vardı. Ona uyan bir de ipekten pantolon. Odadan çıkan kraliçe, karşı odaya geçerek oraya girdi. Kendisi de daha fazla bu odada durmadan çıkarak kapıyı kapadı.

 

“Burasıda senin odan.” Dediğinde etrafa baktı. Şimdiki odasından daha büyükken, odada büyük bir yatak, dolap, koltuk, şömine, masa ve makyaj masası vardı. Buranın camı daha büyükken oda fazlasıyla ferahtı. Ayrıca bütün eşyalarda beyazdı. Buradan da çıkan kraliçe diğer odalara girmeden eliyle gösterdi, kendi odasının yanı sadece kesik oyunlarla doluydu, o gördüğü adamın yan odası ise banyoydu.

 

“Buradan hiç çıkmayacaksın, ona sahip çıkacaksın. Öğün vakitlerinde yemek kapıda gördüğün muhafızla beraber gelecek. Çarşıya da haftada bir kez gidebilirsin o da Perşembe günleri, saraydakiler Cuma günü çıkıyor onlara gözükme.”

 

Avucunun içinden çıkardığı minik hapı uzatarak dikkatini ona vermesini sağladı. “Her gün bundan bir tane kullan, o senin omega olduğunu anlar kokunu alırsa saldırır. Bu ilaç kokunu bastıracak, makyaj masasının dolabında çok var oradan alabilirsin. Muhafızlar her ay yenisini getirecek.”

 

Neredeyse kimseyi göremeyecekti, bu kendisini fazlasıyla üzerken kendisine verilen görevi geri çeviremezdi... Ayrıca elinde tuttuğu ilaçta, kendisi için fazlasıyla garip gelmişti. O neden omegalara saldırıyordu ki...

 

“Yakınlarına tapınağa gönderildiğini, arada ziyarete geleceğini söyle şüphelendirmeden.” Derin bir nefes alan kraliçe “Seni buraya sana güvendiğim için getirdim Jungkook. Güvenimi kıramazsın değil mi?” Jungkook hızla kafasını sallayarak kraliçeyi reddetti.

 

“Bana güvenebilirsiniz majesteleri.” Diyerek eğildi.

 

“Güzel öyleyse iki saat içinde eşyalarını toparla, vedalaş ve burada ol. Olur mu tatlım.” Dediğinde Jungkook hızla kafasını sallayarak onayladı. Daha fazla burada kalmak istemeyen kraliçe ilerlerken, bu kez onu takip etmedi. Zaten yolu biliyordu...

 

“Teşekkür ederim Jungkook.” Kraliçe dönerek durgun bir sesle, karşısında ki küçük omegaya tebessüm ederken hiç bir şeyin farkında değildi. Çok güvendiği Jungkookun felaketi olduğunun farkında değildi. Bu güzel tatlı omeganın, kendi hayatını mahvedeceğinin farkında değildi. Kendi çukuruna taş attığını fark etmeden çıkıp gitti, tanrı ise sonunda o günü gördüğü için keyifle gülümsedi...

 

Selammm karabocüklerrr Aha geldi benim bir yıldır aklımdan çıkmayan kurguuuu. Umarım beğenirsiniz ikinci bölümü hemen atacağım emin olunnnn. Hepinizi öptüm cnm bnm 👅🫦💓

 

devam et +

 

devam etme -

 

HADI GORUSURUZ ŞILLIKLAR💸✋🏾💋

 

 

TAKIP EDIN BEGENIN ULANNN

 

BEKLIYOMSIZIIII

 

 

 

Loading...
0%