Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm Korkma Benden

@lonelynatalia

“Ya ağlamayın artık!”

Sanırım artık kızma vakti gelmişti, Tapınağa görevlendirildiğini öğrendiğinden beri ağlayan Jimin ve Choi hem kendisine yardım ediyor hem de söyleniyorlardı.

Elinde ki merhemlerini kesenin içine atıp ağzını bağladı. Çarşafların arasına koyduğu bütün eşyaları incelerken gerçekten fazla eşya olduğunu fark etti. Derin bir soluk vererek çekilirken son kez odasına baktı. Cebinde ki küçük saatine bakmasına gerek yoktu, biliyordu iki saat çoktan doluyordu.

Hâlâ ağlamaya devam eden Jimine sarılıp yanağını öptü, “Söz veriyorum civcivim ziyarete geleceğim yaa.” Diyerek yakındı.

Jungkooku sımsıkı sarmalayan çocuk geri bırakma gibi bir girişimde bulunmayı hiç düşünmüyordu. “Nereden çıktı bu birden bire hiç anlamadım!” Sinirle söylenirken Jungkook onun cırtlak çıkan sesine gülmüş sarı saçlarını okşayarak geri çekilmişti.

Önünde bekleyen Choi küçük oğluna üzüldüğünü gösterememeye çalışırken kendini tutamamıştı. Hızla sarılarak kokusunu içine çekti. Jungkook onun evlat hasretini gidermişti. Kendisi evlenip kanından bir çocuğu olamamıştı ama Jungkook hiç bir zaman evlat eksikliği hissettirmemişti onun için.

“Gerçekten arada ziyarete geleceğim yaa” Diyerek kadından ayrıldığında elleriyle göz yaşlarını sildi. Ağlamıyordu, çünkü sadece kendisinin bildiği bir gerçek ağlamasına engel oluyordu. O zaten buradaydı, sadece biraz derindeydi o kadar işte...

Bir anda kapı çalıp açıldı, hizmetli kızlardan birisi gelerek “ Özür dilerim böldüm ama Jimin ve Choi teyze herkes salona bekleniyor.” Diyerek kapıyı açık bırakıp gitti. Hemen ardına gelen iki muhafız ise “Jungkook hazırsan gidiyoruz.” Diyerek geldi. Gelen muhafızlara “Hazırım” Diyerek kafasını sallamış onun bu hareketiyle muhafızları harekete geçirmişti.

Odada ki çoğu eşyayı alan iki kişi son bir bohça bırakıp gittiğinde onu da kendim alırım diyerek eline aldı. Tamam işte şimdi gözleri dolmuştu. Vedaları sevmezdi son sevdası annesine olmuşken onu hiç unutamamıştı. Nerede olduğunu bile bilmeden...

“O halde görüşürüz” Dediğinde ikisininde daha fazla ağlamaya başladığında gülümseyerek elindekini bırakıp ikisinide yanına çekerek sarıldı. İki yanağından da bir den öpüldüğünde gülerek geri çekildi. “Hadi bekletmeyin kraliçeyi gidin gidin.” Diyerek ellerini sallarken bir yandan da gülüyordu.

Gözünden akan yaşı silerek onların odadan çıkışını izlerken eline içi eşya dolu çarşafı eline alarak odasına son kez göz attı. Küçük ama tatlı olan odasına... Çıkarak kapıyı arkasından çekti. Bir çok kapının bulunduğu bu koridor hizmetlilere aitti. Hızla merdivenleri inerek aceleci olmaya başladı.

Çünkü biliyordu, kraliçe Eun Mi kimsenin onu o odaya girereken görmemesi lazımdı. Sonunda o kapının önüne geldiğinde hemen girerek arkasından örttü. Sonbaharın geldiği zamanlardayken buraya nasıl alışacağını bilmiyordu. Muhafızlarda henüz girmemiş kendisini bekliyorlardı.

Kendisinin geldiğini gören muhafızlar demir kapının kilidini açarak ilerlemeye başladılar. Yanlarında gaz lambası bulunurken bu öncekine göre daha kolay yürümesine neden olmuştu. Sonunda sağ tarafa döndüklerinde son kapı görünmüştü.

Burada nasıl yaşayacağını hiç bilmiyordu resmen hapsedilmiş gibiydi ama kraliçenin güvenini kıramazdı. Ayrıca bu adam kimdi çok merak ediyordu. Son açılan kapıyla da o dört kapılı koridora girdiler, muhafızlar kendi odasına giderek eşyalarını yatağın üzerine bırakırken kendiside bırakarak geri çekildi. “Teşekkür ederim.” Diyerek kafasını salladı.

Kendisinden uzaklaşan muhafızlar giderken birisi arkasına dönerek “Kolay gelsin Jungkook.” Diyerek gülümsemiş ve odadan ayrılmıştı. Boş boş odaya bakınırken kulaklarına demir kapının kapanma ve kitlenme sesi geldi. Masasının üstünde duran bir bardak su ve ilaç fark ettiğinde ona yönelerek ilacı eline aldı.

Fazla tereddüt etmesine gerek yoktu çünkü o dev adamın kendisine saldırmasını istemezdi. Son içtiği suyunuda odada bulunan demir sürahinin yanına bırakarak odaya göz gezdirdi. Odası gerçekten ferahtı fakat uzun zamandır kullanılmadığı için biraz tozlanmış gibiydi. Makyaj masasının yanına yaklaşarak gözleri karıştırdı ilaçlar gerçekten vardı fakat bir anda şaşırmadan edemedi.

Tüccarları gördüğü güzel kokular ve merhemler vardı. Onları almayı çok istemiş fakat parası yetmemişti.

Hiç birinin kullanılmadığı belli olurken sevinçle gülümsedi, ilk dakikalardan sanırım burası iyi gelmeye başlamıştı. Diğer gözü açtığında karşında bulduğu anahtarı eline alarak inceledi, yanında birde not vardı.

Bütün bunlar senin Jungkook, bu anahtar ise Taehyung’un bileğinde ki kelepçenin. İyi şanslar tatlım:)

Okuduğu notla gülümseyerek anahtarı cebine attı. Bu odayı incelemeye bol bol vakti vardı, fakat diğer odaları da incelemek istiyordu. Bu odadan çıkarak yan odaya yürüdü, koridor fazlasıyla karanlıktı burası için bir çözüm yolu bulması gerektiğini düşünürken demir kapıyı açarak iteledi. İçerde duvara dayalı kesik odunlarlarla doluydu.

Burasının da camı büyük olduğu için içerisi rahat gözüküyordu, fakat hâlâ anlayamamıştı bu odalar tam olarak sarayın neresine denk geldiğini anlayamamıştı. Bir masa vardı üzerinde sayamayacağı kadar gaz lambası vardı.

Yan tarafında bulunan dolaba ilerleyerek açtı. İçinde bir çok küçük çarşafın bulunduğu göze baktığında silme bezleri olduğunu anladı. Onun yanında ki rafta iğne ve iplik vardı, demirden bir kova da gördüğünde gülümsedi, resmen bir küçük ailenin evi gibiydi. Helkenin yanında büyük demirden bir leğen gördüğünde şimdi tam olarak anlamıştı. Odanın içinde daha önce fark etmediği ipin anlamını da şimdi anlıyordu. Yıkadığı çamaşırı buraya asacaktı, dolapta zaten sabunlar ve güzel kokularda bulunuyordu. Süpürge oyundan yapılmış süpürgeye de son kez göz attı. Bununla sevinerek dolabın kapağını geri kapadı.

Bu odadan çıkmadan önce eline gaz lambası alarak yaktı. Gerçekten o koridordan korkuyordu. Karşıda ki odaya geçtiğinde burasının banyo olduğu bariz belliydi. Köşede duran küçük bir çeşme, çaprazda duran klozet, onun yanında da küvet ve çeşme vardı.

Gerçekten moderndi ama birazda eskiydi, kendi odasına ve eşyaların bulunduğu odaya göre biraz daha fazla kirliydi. Kenarda bulunan kazan, kova ve demir tasta yıkanması gerekti. Ayrıca burada ocağın bulunması bariz bir şekilde suyun kaynaması için olduğu ortadaydı.

Kendisinden önce kalan kişi gerçekten burayı tamamen eve çevirmiş gibiydi. Buradan da çıkarak onun odasının kapısına baktığında kalbinin hızlandığını hissediyordu. Aslında en başından beri o odaya girecekti fakat nasıl gireceğini bilmiyordu. Korkuyordu, kendisine saldırmasını düşüncesi tüylerini diken diken ediyordu.

Fazlasıyla büyük ve kaslıydı.

Ama içinde ki kurdu anlamsız bir şekilde girmesi için çırpınırken daha fazla dayanamadan odaya girdi. Uyanmıştı! O uyanmıştı! Yatakta oturan beden kaşları çatılı bir şekilde kendisine bakarken bir adım daha atarak tam olarak girmişti. Hiçbir odanın boyası yoktu tamamen taştı. Hiç bir şekilde tepki vermeyen adama kendisine bakarken ne yapacağını bilemedi. Yanaklarının kızardığını hissederken fazlasıyla utanıyordu.

Ona yukarıdan baktığını hissederek yavaşça çöktü, elini ona tanışmak için uzatarak

“Merhaba, ben Jungkook senin yeni arkadaşınım.” Dedi. Fakat karşı taraf kendisine dikkatle bakarken hiç bir tepki alamadı. Havada kalan eliyle şaşırırken elini geri indirerek oldukça kısık sesle “Neyse biraz utangaçsın herhalde” Diyerek elini dizlerinin üstüne bıraktı.

Adamın elinde ki zincire bakarak derin bir nefes verirken, bileğinin neredeyse morarmış olmasına üzüldü. Burada kaldığına zaten çok üzülüyordu, gerçekten burada zamanı bilmeden, dışarı hayatı bilmeden nasıl yaşadı diye düşünürken, büyük bir ses geldi. Bu kapının sesiydi. Olduğu yerden kalkarak açık kapıdan baktığında iki gardiyanın yemek tepsisi getirdiğini gördü.

“Bunları nereye koyalım Jungkook.”

“Benim odam da masa var ya, oraya koyun.” Diyerek onları kapının ağzında izledi. Bu sefer ellerinde meşale vardı. Yemekleri koyup çıkan adamlara karşı “Meşaleyi bana veririmsiniz.” Ellerinde ki meşaleyi koridora koyarsa gaz lambasından daha iyi iş göreceğini biliyordu.

“Gaz lambasını bize ver, al sen bunu.” Diyen muhafıza yaklaşarak elinde kini değiş tokuş yaptı. Aldığı meşaleler korkarak hızla koridorun ortasına varıp, duvarda olan çıkıklığa sokarak sabit durmasını izledi. Kendisini izleyen muhafızlar, neden istediklerini anladıklarında daha fazla burada durmadan çıkıp gitti.

Jungkook geri onun odasına girerek ona baktı. Oda koridordan gelen ışık yüzünden az da olsa görünüyordu, fakat şimdi ne yapması gerektiğini bilmiyordu işte. Yemeğini burada yedirip çıkmalımı yoksa kelepçeyi açmalı mıydı. Burası gerçekten berbat durumdaydı, kötü bir koku yoktu ama yatak çarşafları üstü gerçekten pisti.

Daha fazla düşünmeden ona yaklaştı her hareketini dikkatle izliyor fakat tepki vermiyordu. Ta ki o ana dek. Ona fazla yaklaşmasıyla geriye çekilen bu adam kraliçenin aksine hiç te saldırgan değildi. Hatta tam tersi korkmuştu kendisinden.

“Benden Korkmana gerek yok, sadece kolunda ki kelepçeyi açacağım.” Diyerek yavaşça yatağın yanına çömeldi.

Kendisine korkuyla bakmayan ama inatla geri çekilen adamın bileğini tuttu. Kendisinin de onun da elleri titriyordu. “Gerçekten sadece bunu açacağım, lütfen elini geri çekme tamam mı?” Dediğinde karşısında ki adam bir süre düşündü. Ya da bu sadece kendi teorisiydi çünkü mimik bile oynamamıştı...

Rahat bıraktığı bileğini yavaşça Kilidi çıkarıp fazla göremediği hazneyi ararken sonunda bularak anahtarı hızla soktu. Üç kere çevirdiği kilit sonunda açılırken, yavaşça iki kenara açıp aşağı çekerek bileğine baktı. Derisi neredeyse soyulmuş ve bileği mosmor olmuştu, bu daha yarı karanlıkta gördüğü yüzünden gün yüzünde nasıl görüşeceğini düşünemiyordu. Daha fazla tereddüt etmedi. Burada yemek yiyemezdi öyle değil mi.

“Hadi gel yemek yemeye gidelim.” Diyerek ayaklandı, onun gelip gelmeyeceğini bilmeyerek yavaş yavaş yürüdü herhangi bir hareketlilik yoktu, arkasını dönerek ona baktığın da “Hadi gel lütfen, gerçekten benden çekinmene gerek yok.” Dediğinde onun hâlâ tepkisiz baktığını gördü, derin bir nefes vererek başını eğdi, onun kendisine alışması lazımdı ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Duyduğu ses ve hareketlilik hızla kafasını kaldırdığında Taehyung’un ayağa kalkmaya çalıştığını gördü. Ama fazlasıyla titreyen bacakları ona izin vermiyordu. Ne zamandan beri yürümüyordu acaba...

Bu sefer ürkütmeden ona yaklaştı, “Benden tutunmak ister misin? Hadi gel sana yardım edeyim.” Diyerek onun tepkisine bakmadan sağ elini tutarak kendi omuzuna koydu, sol eli bir hayli kötüydü zaten. Yarı ayakta olan adama “Hadi bana tutun, söz veriyorum düşürmem.” Dediğinde omuzunda baskı hissetti.

Hemde büyük bir baskı, tamam sözünü geri alıyordu gerçekten aşırı ağırdı. Yavaşça titreyen adamlarıyla bir adım attığında gülümsedi. “Bak! Ne güzel oluyor işte. Hadi gidelim.” Diyerek önce yavaş olan sonra az da olsa hızlanan adımlarla kendi kapısının önüne geldi. Omuzunu şuan hissetmiyordu ama sorum değildi. Kendi kapısını açarak güneşin koridora yansımasını sağladı.

Onun gerilediğini hissettiğinde arkasını döndü, gözlerini neredeyse hiç açamıyordu yüzünden ilk defa gördüğü mimikler kendisinin rahatsız olduğunu bağırıyordu. Ne zamandan beri güneş ışığı görmemişti ki.

“Hadi gel zamanla alışırsın ışığa.” Gerçekten onun odası fazla havasız kaldığı için kokuyordu da. Yeniden yavaş yavaş ilerlemeye başladıklarında sonunda masanın yanına geldiklerinde sandalyeye yavaşça oturttu.

Kendisi de sandalyeyi çekip yanına otururken biraz odaya alışmasını bekledi. Tabakları kendi önüne asılarak ona döndü. Beklediği süre geçmişken, alışmış gibi duruyordu, o halde yemeye başlayabilirler di. Yemeğini sen yedireceksin...

Kulağında yankılanan ses ve demin ki onun titreyen ayakları aklına geldiğinde tepsinin birini kendinden uzaklaştırarak diğerini önüne koydu. Kaşığı alarak demir tabaktan yemeği alarak onun ağzına uzattı, onun ne tepki vereceğini bilmeden beklerken bir anda yemeği alması kendisini şaşırtmıştı.

Yemeği o kadar hızlı çiğniyordu ki gerçekten aç olmalıydı. İkinci kaşığı da hızla doldurarak uzattığında hiç beklemeden aldı. Hızla geçen yemek faslı tabağın bitmesiyle son bulmuştu. Son lokmayı da verdiğinde tabağı uzaklaştırarak ona döndü.

“Başka istediğin bir şey var mı?” Diye sorduğunda onun baktığı yere baktı. Demir sürahiye bakıyordu, hızla bardak ve sürahiyi alarak şu doldurduğunda içmesi için ağzına uzattı. Resmen daha üç yaşlarında bebek gibiydi. Suyu bittiğinde diğer tabağa uzanarak hızla önüne çekti. “Hadi bunu da bitirelim.” Diyerek kaşığı eline aldı, onun ağzına uzattığında ağzını açmamıştı.

Tam doyduğunu düşünüp geri bırakacakken zorlukla kaldırdığı titreyen sağ elini kaldırdığını gördü. “Kendin mi yemek istiyorsun.” Diyerek yavaşça sağ eline kaşığı bıraktı. Kendisi aç değildi zaten, yemeğini paylaşabilir di...

Titreyen eliyle kaşığı tutarken ağzına götürürken neredeyse dökülecek raddeye gelmişti fakat hızla ağzına alarak yemişti. Jungkook ona bakarken, o üzerine biraz dökülen yemeğe baktı. “Sorun değil ben temizlerim.” Diyerek bakışlarını kendisine çevirdi.

“Sen yemeye devam et, ben banyoyu yıkayayım olur mu.” Sandalyeden kalkarak, odasına göz gezdirdi. O yemeğini yiyene kadar banyoyu hazırlayabilirdi. Son kez Taehyung a bakarken onun da kendisine baktığını gördü, gülümseyerek odadan çıkarak hızla yan odaya girdi. Süpürgeyi ve çarşafların arasından bezi alıp sonradan gördüğü küreği ve gaz lambasını alarak banyoya geçti. Kapıyı açık bırakıp fazla tozmaması için yavaş yavaş yerine süpürerek küreğe topladı. Ocaktaki küllerin arasına döktüğü pisliği başka yer bulamadığı için oraya bıraktı.

Süpürge ve küreği kapının ağzına bırakarak hızla eline demir helkeyi ve tası aldı. Helkeye su doldurarak yere koyduğunda tası batırıp doldurdu. Duvarlar berbat haldeydi hızla su serperek pisliğin akmasını izlerken su kenarda ki delikten akıp gidiyordu. Sonunda bu işi de bittiğinde odunların olduğu odaya koşarak çamaşırlar için olan sabundan ve otlardan biraz aldı.

Geri gelerek yeniden helkeyi doldurdu ve küveti iç dış elinde ki çarşafla sürttü, hem kendisi hem de Taehyung’un burada yıkanabileceğini sanmıyordu.

Lavaboyu da iyice sürtüp, durulayarak son kalan işlerine döndü. Hızla helkenin içine bir kaç kez su doldurup yere serptiğinde banyo pırıl pırıl olmuştu. Burada fare çıkmasını beklemiş ama çıkmamıştı bunu da mutfağın olmadığına vererek, helkenin ve kazanın içini yıkarak kenara koydu.

Kazanı çeşmenin altına bırakarak oradan çıktı, hızla karşıya geçip bir kaç odun alıp bu odanın da kapısını açık bıraktığında artık iyice gözü görmeye başlamıştı. Gerçekten gün ışığı çok iyiydi. Odunları duvar dibinde ki ocağa görerek attı.

Ocağa hiç bir şekilde su gelmemesi büyük avantajdı. Yerden yüksekliği çöktü bu yüzden su gelmemişti. Odunları yakarak doldurduğu kazanı ocağın üzerine koydu. Fazla terlemişti, derin bir nefes vererek terini silerken adım sesi duydu. Arkasını döndüğünde Taehyung’un çıplak ayaklarıyla yürüdüğünü gördü. Yavaş yürümüyordu fakat hızlı da değildi.

Uzun süre olduğu yerden kalkmadığı için ayaklarının uyuştuğunu düşünerek önüne döndü. Artık işin zor kısmına gelmişti, onu yıkamalıydı değil mi? Ama suyu daha yeni koymuşken onu yıkayamazdı. Yeniden Taehyung’a dönerek ona baktığında saçlarının onu rahatsız ettiğini inatla kafasını geriye salladığını gördü. Aklına gelen fikirle daha fazla burada durmadan kapısını açık bırakarak çıktı.

Odunların olduğu odaya girip önünde tellerin olduğu büyük camı açarak rüzgar girmesini sağladı. Sonbahar mevsimine yaklaşmışlardı hava zamanla artık soğumaya başlamıştı bile. Oradan da çıkarak gelip giden Taehyung’a bakarak yürümeye odaklandığını görmüş bu sefer de onun odasına girdi. Dolabının kapağını açtığında ise hep aynı kıyafetlerin olduğunu gördüğün de derin bir nefes vererek alt ve üst kıyafetlerini alıp bir de iç çamaşırını aldı. Yatak çarşaflarının üstünde bulduğu büyük havluyu alarak odadan çıktı. Ayağı çıplak olmaması için kendi dolabına gidip terlik aradı.

Burada vardı hem de iki tane büyük olanın birini alıp bütün eşyaları kendi yatağının üzerine bırakarak yatağa oturdu.

Çok heyecanlıydı ve ne yapacağını asla bilmiyordu. Üzerinde ki Hanbok’tan kurtular sadece elbisesiyle kaldığında derin bir nefes verdi. Gerçekten taşıması ağırdı ama seviyordu işte. Uzun süre orada kafa dinledikten sonra artık zamanı gelmişti Taehyung’u yıkamalıydı. Çünkü gerçekten kötü kokuyordu ve kendisi de bu durumdan rahatsız gibiydi.

Cebinde ki minik saatine baktığında zaman ikindi vaktine geliyordu, akşama kadar onunda odasını temizlemeliydi. Berbat bir haldeyken onun da hiç rahat etmediği belliydi.

Kendi getirdiği eşyaların arasından kalıp sabunu ve kendi ördüğü lifi bularak onlarıda aldı, odadan çıkarak koridora baktığında Taehyung’un yerde bileklerinin üzerinde durduğunu gördü. Tamam, bu kadar çabuk toparlamasını beklemiyordu. Acaba alfa mı beta mı diye düşünürken, Taehyung yaptığı hareketi bırakarak düzeldi.

“Hadi seni temizleyelim.” Gülümseyerek bunu söylerken kalbi hızla atıyordu içinde ki kurdu sevinçle ulurken ne yapacağını bilemeden banyoya ilerledi. Arkasından adım sesleri duyarken elindekilerini lavabonun üzerine koyup, lifi ve sabunu küvetin içine koydu. Hızla ateşin üzerinde ki kazanı da küvetin yanına koyarak, Taehyung'a döndü- Hayır! Dönmedi hızla bakışlarını yeniden çekerek üzerinde ki şok dalgasıyla ne yapacağını bilmiyordu. Taehyung... Taehyung çırılçıplaktı...!

Belli ki hemen banyo olmak istiyordu. Yeniden ona dönüp sadece yüzüne bakarak “G-geç hadi Taehyung.” Diyerek tedirginlikle eliyle küveti gösterdi. Yanında ki büyük adam dediğini yaparak küvete oturup yaslanarak kendisini bekliyordu. İçinden tanrıya yardım etmesi için çığlıklar atarken, kurdu utançla yerine sinmişti bile kaseyle kazandan su alarak kendi eline su döktüğünde o kadar da sıcak olmadığını fark etti. Çünkü kendisi sudan daha sıcaktı.

“O sabunu ve bezi eline alır mısın?” diye sorduğunda ona yeniden hiç bakmamış hareketlenmesiyle aldığını hissetmişti. Kasedeki suyu biraz omuzlarına yavaşça dökerek tepkisine baktı. “Su çok sıcak mı?” diye sorudu. Taehyung'un, Jungkook’a dönen başı sağa sola hayır anlamında sallanarak yeniden önüne döndü.

Bu sefer sırtına dökeceği su gördükleriyle öylece kaldı. Sırtı tamamen yara içinde ve mosmor du. Birisi onu dövmüştü. Ama o hiç mi karşı çıkmamıştı diye düşünürken daha fazla dayanamadan gözünden yaşın akmasına izin verdi.

Ellerini yavaşça onun sırtında gezdirirken, bir hıçkırık daha ağzından çıkarken artık kendini tutamamıştı. Pislik içindeydi, o kadar acıkmıştı ki iki tepsi yemek yemişti, her yeri yara bere içindeydi ve güneşi gördüğünde ki tepkisi yıllardır dışarıya çıkmadığını gösteriyordu. Artık saçlarının da üzerinden suyu dökerek, başını defalarca kez sabunlamış, vücudunu da çok fazla bakmadan sürtmüştü. Ama hâlâ ağlaması dinememişken, son kez durulayarak ayağa kaldırmış beline havlusunu sarıp, ayaklarına terliklerini giydirerek kendi odasına getirdi.

Camdan vuran güneş ışığı sayesinde onu daha net görürken yanaklarını silerek “Bak orada yatağın üzerinde kıyafetlerin. Kendin giyinebilirsin değil mi?” dediğinde kafasını olumlu anlamda sallayan adamla gülümsedi.

Bir saat önce hiç bir tepki vermiyordu ama şuan az da alışmıştı, sanırım?

“Sadece altını giyin tamam mı. Üstünü giyinme.” Dediğinde her hangi bir ses gelmemişti. İçinden yüze kadar sayıp beklediğinde, sonunda biten sayılarla arkasını döndü. Yatakta oturmuş kendisine bakan adama yaklaştı.

Makyaj masasının gözünü açarak merhem almış, dolabın gözünü açarak yastık çarşafı aldı. Kendi getirdiği eşyaların arasından da makası alarak hızla çarşafı keserek Taehyung'un arkasına geçti.

Elinde ki merhemi açarak önce sırtına yavaşça sürüp, sonra yanına geçerek sol bileğine sürdü. Kestiği çarşafı yavaşça sararak bağlayıp kendisine dikkatle bakan adama döndü.

“Canın acıdıysa özür dilerim, ama bunlar zamanla iyileşmesini sağlayacak.” Diyerek son yapması gereken iş için dikkatle saçlarına baktı. Hızla kalkarak Taehyung’un odasına gidip yatak çarşafını asılarak aldı. Bunu kesinlikle yakacaktı. Hızla banyoya giderek sabunu ve küçüt tasın içine doldurduğu suyu alarak geri odasına geldi.

Elinde ki malzemeleri masaya bırakıp çarşafı sererek üzerine sandalyeyi koydu. Kendisini inceleyen Taehyung’a ithafen “Hadi gel bakalım.” Diyerek eliyle sandalyeyi gösterdi.

Kendisine hiç bir şekilde itiraz etmeyen Taehyung, ayaklanarak sandalyenin yanına yürüdü. Hızla eşyalarının arasına gidip usturayı bulan Jungkook sandalyede oturan Taehyung’un yanına geçti. “Şimdi saçlarını çok güzel şekillendireceğim ama sen hiç kıpırdama olur mu.”

Elinde ki tahta tarakla ve kestiği yastık çarşafıyla arkasına geçti. Çarşafı omuzlarına serip saçını taradığında omuzlarına kadar uzadığını fark etti. Fazlasıyla yıpranmış saçları aynı hizaya getirerek “ Lütfen hareket etme, söz canını acıtmayacağım.” Diyerek saçları avucunun ortasına topladı ve oldukça keskin olan makasla bir dakika bile düşünmeden kesti.

Eski çarşafın üzerine düşen yıpranmış saçlar bittiğinde usturayla boynunun kökünü temizledi. Prensin saçı ve sakalları kesilirken bir çok kez yanında bulunmuştu. Kendi saçlarını da kendisi keserdi zaten.

Evet eski dönemde erkekler uzun saçlıydı ama 1800’lü yıllarda, modern çağdan sonra artık hiçte böyle değildi. Saçların ardına elinde köpürttüğü sabunu yüzüne sürerek yavaşça bıyık ve sakallarını aldı. Çok yakınlardı ve onun nefesini ellerinin arasında hissediyordu. Sonunda bitmesiyle önce saçlarını kendi yüz havlusuyla dağıtmış daha sonra yüzünü temizlemişti.

Üzerindeki çarşafı yavaşça çekerek aşağıda ki pis çarşafın üzerine atıp, omuzlarında ki kılları üfledi. Sağ bileğinden tutarak kaldırıp kendisiyle beraber yatağa götürdü. Üzerini giydirerek yüzüne ve ellerine de merhem sürerek geri çekildi. Gerçekten çok yakışıklı olmuştu. Esmer teni ortadayken kendisine dikkatle bakarken onunda salçalarını merak ettiğini düşünerek, eşyalarının arasından aldığı aynayı ona tuttu.

“Bak, çok güzel oldun. Sana çok yakıştı.” Dediğinde Taehyung’un yüzünde ilk defa mimik görmüştü. Şaşkındı ağızı açık, bakarken elleriyle saçlarını ve yüzünü oynarken, ifadesi şaşkınlıktan gülümsemeye döndü. Büyük bir gülümseme değildi ama yıllar sonra ilk gülümsemesiydi. Sol gözünden yaş akarken heyecanla kendisine bakan çoçuğa bakıp, geri aynaya baktı. Yirmi yıl sonra kendisini ilk defa görmüştü ve işte o an anlamıştı.

 

Tanrı önce kendisine bir şeytan göndermiş ve kendisine yıllarca cehennemi yaratmış bununla imtihan edilmişti, şimdi ise bir meleği göndermiş kendisini ödüllendiriyordu. Ve bu daha başlangıçtı...

 

Selammm karaböcüklerr ya biraz temizlikle geçti bölüm ama ben bu bölümü yazarken domestos la duvarları telledim. Ben sevmem öyle pis işi temiz olacakkk rahat rahat oturacaklarr. Pek yakınlasmadılar ama emin olun diğer bölümlerde çok yakınlaşacaklar...

 

İnstagram/ lonelynataliaq

 

SONUNDA ACTIMMM, ayrıca kanalıma gelinn orda bir kac bölümden kesit ss paylaştımmmm.

 

BENIMLE KONUSAN 1 TAKIPCIME DE COOOOK TESEKKUR EDERIM 💓💓 NiluferIsmizade7

 

BÖLÜM 10 UZERINDEN KACCCC

 

 

Loading...
0%