Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.Bölüm Kim Namjoon

@lonelynatalia

"Ben seni buraya onunla yiyiş diye mi gönderdim!? Bu ne hadsizlik Jungkook!"

Neredeyse tüm sarayda duyulacak olan ses duvarlara çarparak yankılandı. Jungkook olduğu kucaktan hızla kalkarak, endişe içeren vücuduyla kadına dönerek hızla eğildi.

"Ö-özür dilerim efendim. Bir daha olmayacak söz veriyorum!" Dolmuş olan gözleri ve Taehyung'la geçirdikleri anın etkisiyle ağırlaşan bedenini geri kaldırdı. Fakat kadın hiç bir şekilde kendisini dinlememiş hâlâ aynı şiiriyle duruyor gibiydi.

"Ne demek özür dilerim Jungkook, ben seni onunla seviş diye mi getirdim buraya." Adım adım çocuğa yaklaşarak dibinde durduğunda, Jungkook kafasını hızla olumsuz anlamda salladı.

Çocuğun dibinde duran kraliçe birden boğazına yapışarak yatağa sürüklediği çocuğu hızla iterek üzerine çıktı. Ellerini boğazına atarak deliler gibi bağırmaya başladı.

"Seni uslu bir çocuk sanmıştım, sürtük!" Diyerek bir tokat attığı çocuğun göz yaşları eline bulaşırken, altında çırpınan çocuk nefesinin son yerlerindeydi.

Artık gözleri kararıyor ve net olan görüntü bulanıklaşıyordu. Bu sefer gerçekten çok kötü bir hata yapmıştı, telafisinin olmadığı artık belliyken, ağzından çıkan son özür dilerim sözleriyle gözlerini yumdu.

Ta ki bir anda gelen ses, ve üzerinde ki ağırlığın çekilmesiyle kendini hızla kenara atarak derin nefesler almaya başladı. Ağlaması ve hıçkırıklarının arasına karışan solukları ile boğazını okşayarak sakinleşmeye çalıştı.

Kafasını kaldırarak ne olduğuna ve nasıl kurtulduğuna bakmak için göz gezdirdiğinde yerde yatan kraliçe ve elinde ki demir sürahiyle duran Taehyung'la göz göze geldi. O da şok içinde olmalıydı ki bu yüzünde ki hiç bir şey ifade etmeyen yüzünden belli olmasa da öylece kitlenmiş bir şekilde kendisine bakıyordu.

Birden elinde ki sürahiyi kenara fırlatarak yatağın üzerine oturdu. Bileğinden tutarak kendisine çektiği Jungkook'u kucağına alarak sarıldı. Taehyung'un vücudunda yakalanma korkusundan çok Jungkook'a bir şey olacağının endişesi vücudunda dolaşıyordu. Bir elini beline atıp diğer elini de boynuna atarak saçlarını okşadı.

Hâlâ ağlamaya devam eden Jungkook ise Taehyunga sarılıp başını boyun girintisine koyarak gözlerini kapadı. Olanları unutmak, hiç yaşanmamış gibi hissetmek istiyordu.

Ağlama sesleri oda da ki tek ses iken kraliçeye hiç bakmamıştı. Bakmaya da korkuyordu açıkçası. "Ağlama, ağlama geçti." Saçlarını severek teselli etmeye çalışan Taehyung derin bir nefes vererek gözlerini kapattı.

"Ne oldu lan burada!"

Ki odada kendilerinden başka yeni bir ses daha duyana kadar, kargaşayla ya da telaşla hiç bir şekilde kapı sesini duymayan ikili gözlerini kapıya çevirdi.

Adının Sehun olduğunu öğrendiği gardiyan ve Namjoon elindeki tepsilerle öylece yerde yatan kraliçeye bakıyordu. Sehun hızla elinde ki tepsiyi bırakarak kraliçeye koştuğunda "Ne yaptınız lan siz!" kadının kafasını elleri arasına alarak Namjoona döndü.

"Koş birisini çağır!" Diyerek emrettiğinde Namjoon hızla odadan çıktı. Ağlaması daha fazla artan Jungkook'a dönen gözler, keskin bakışlarıyla ona bakarken birden ayaklandı. Taehyung'un kucağında ki Jungkook'un yakalarına yapışarak kendine çekti. Burun buruna olduğu çocuğa bağırarak "Ne yaptınız lan majestelerine!" Diyerek bağırdığında Jungkook birden adamın tutusunda kurtulmuştu.

Çünkü Taehyung oturduğu yerde adamın karnına sert bir tekme geçirmiş daha sonra ise yeniden Jungkook'u kucağına asılmıştı. Hâlâ bütün tepkisizliği üzerindeydi, gerçi başkaları pek de umurunda değildi. Sadece Jungkooka bir şey olursa yapması gerekeni yapıyor daha sonra ise geri çekiliyordu.

"Biz hiç bir şey yapmadık!" Taehyung'un kucağında ağlamaktan sesi değişen çocuk burnunu çekti. Tekmeyle dolaba yapışan adam acı inlemeleri arasında toparlanarak kraliçeye döndü. Yanaklarını elleri arasına alarak kraliçeye seslenirken, birden odaya dalan Namjoona dönen gözleri elinde ki tahta kalın sopa ve iki kelepçeler le korkuyla yüzüne baktı.

Namjoon elinde ki iki kelepçeyi yere atıp elinde ki odunu avuçları arasına iyice kavradığımda tek bir saniye bile şüphe etmeden hızla koşarak karşısında ki adamın boynuna sertçe vurdu.

Arkasını bile dönmeyen adam ne olduğunu anlamadan gelen sert darbeyle vücudunu ayakta tutamazken, kraliçenin üzerinde düştü.

"İşte şimdi sıçtık." Diyerek elinde ki odunu atan Namjoon yatakta ki ikiliye baktı. "Ne olduğunu şimdilik sormuyorum, ama bana yardım etmeniz lazım." Jungkook oturduğu beden de doğrularak ayağa kalktı.

Toparlanmalıydı ve bir an önce bir plan yapmalıydı ki bu ikili tekrar uyanırsa ne yapacağını bilmiyordu.

"Ne yapacağız ki?"

Kendi aklında bir plan yoktu fakat Namjoon kraliçeyi o halde gördüğü an kendisine verilen emirle odadan çıktığında bir plan yapmıştı. Bu ikilinin hayatını çalmak gibi olabilirdi fakat onlarda Taehyung'un hayatını çalmıştı. Öyle değil mi? Gerçi Sehun biraz araya kaynıyor du fakat bu pekte umrunda değildi.

Namjoon bayılmış olan adamı kollarından tutarak sürüklemeye başladığında, bağırarak "Yerde ki iki kelepçeyi getir Jungkook." Diyerek geri geri olan adamlarını Taehyung'un odasına attı. Girdiği odada köşeye yanaşarak adamı köşeye bırakmış kendisinden fazlasıyla küçük olan çocuğun getirdiği ağır zincirleri alarak baygın adama dönmüştü.

Önce ayaklarına geçirdiği iki kelepçeden diğerini de ellerine geçirerek ayaklandı, kraliçeyi almak için odadan çıkacağında ise Taehyung'un sırtında ki kraliçeyi görmesiyle, "Onu da yatağa koy." Diyerek yatağa yöneldi. Kendi sözlerine uyan ikili hiç bir şekilde konuşmazken Taehyung dediğini yaparak kraliçeyi yatağa bıraktı.

Namjoon duvarda ki kelepçeye yaklaştırdığı kola kelepçeyi takarak yataktan kalktı. "Bu ikisi artık buradalar, ölüyoruz, açız, tuvalete gideceğiz bile dese çözmüyorsunuz ikisini de." Kolunu alnına atarak terini silerken derin bir nefes aldı. "A-ama gerçekten ölürler se?" Jungkookun kısık sesiyle sorduğu soruya alayla gülen Namjoon "Zaten ölecekler."

Tüylerini diken diken olan Jungkook hızla kafasını olumsuz anlamda sallayarak "Yapamam, hayır olmaz yapamam." Yeniden ağlamaya başladığında kıpkırmızı olmuş yüze sinirle bakan Namjoon "Buradan çıktıkları an ölüm fermanınız yazılmış olur Jungkook. Taehyung ölmese bile sen yaşamayı unut. Gerçi Taehyung'u da burada eziyet çektirerek ne kadar yaşayabilirlerse?"

Kapının kenarında ikiliyi izleyen Taehyung bu durumdan gayet memnun du, ki Namjoon da öyleydi. En azından artık daha rahat çıkabilirler di. İşte ortada ki tek sorun kraldı. Kraliçenin biricik alfa oğlu Kim Wonho...

O da annesini başka krallıklar tarafından kaçırıldığını düşünerek başka şeylerle uğraşacaktı. Çünkü Namjoon öyle olmasını sağlayacaktı. Yeniden kraliçeye dönen adam üzerinde ki hanboktan büyük bir parça yırtıp kulağında ki takısının birini hızla asıldı. Yavaş yavaş kanayan kulakta ki kanı takıya bulaştırarak çocuğa döndü.

"Bana bir torba getir." Dediğinde odadan koşarak çıkan çocuk, dolabında ki katladığı torbalardan birini alarak koşarak odadan çıktı.

Adama torbayı uzatarak geri çekilirken "Ne yapacaksın bunları?" Diye sordu. Namjoon ise pek bir önemi yokmuş gibi "Boş ver, gerektiğince bu odaya girmeyin kapıyı da kapatın. Benim gitmem lazım."

"Jimin! Park Jimin. Onun buraya gelmemesi gerektiğini söyle! O her şeyi biliyor, gelmemesi gerektiğini söyle." Kafasını olumlu anlamda sallayan Namjoon odadan çıkarak açık koridor kapısından çıktı. Kapattığı kapıyı kitleyerek ezberlediği koridorda ilerleyerek ikinci demir kapıyı açtı, onu da kitlemeyi ihmal etmeden diğer kapıdan da çıkıp kitleyerek kimseye görünmeden saraydan çıktı.

Feromonunun sinmemesi için uzak tuttuğu torbayla öğle yemeğinde ki adamların rahatlığıyla arka kapıdan da hızla çıkmıştı. Bugün Jungkook ve Taehyung'un yemeğini öğle yemeği başlamadan getirerek yemekten sonra uyumayı düşünmüş, fakat hiç te planladığı gibi olmamıştı.

Sarayın arka küçük kapısından da çıktığında ormana hızla koşmaya başladı, bir an önce halletmeliydi ki, birilerine görünmesi en büyük hatası olurdu sonunda saraydan uzaklaştığını hissettiğinde üzerini çıkararak kıyafetlerini kenara bıraktı. Uzun zamandır dönüşmeyen bedeni bu durumdan fazlasıyla rahatsız olacaktı. Fakat bu durumda şimdilik pek önemli değildi.

Gözlerinin yeşile dönmesiyle ortaya çıkan kahverengi kurt kenarda duran torbayı ağzına alarak hızla koşmaya başladı. Ağaçların arasında süzülen beden karşı krallığın sınırına yaklaşmışken kendi sınırlarından çoktan çıkmıştı bile. Sonunda yaklaşmasıyla yeniden insan bedenine sahip olan Namjoon, torba da ki kıyafet parçasını dikenli otların arasına görünecek şekilde atıp hemen aşağısına ise kanlı takımı atmıştı.

Kadının güçlü alfa kokusu hâlâ belli olurken yeniden kurt bedenine dönüşerek kimsenin görmediğine dair dualarını ederek kendi krallığında koştu.

 

___

 

Sonunda krallığa gelen adam gözleriyle istediği bedeni ararken her yerde görevde bulunmuş olan adamı en iyi mutfak çıkışında ki kapıda bulacağını iyi düşünerek o tarafa geçti. "Hoseok!" seslendiği beden kendisine dönerken koşmasından dolayı hızlanan nefeslerini düzeltip üniformasına da çeki düzen vererek nöbet bekleyen adamın yanına durdu. "Park Jimin nerede biliyor musun? Yemek odasında bardaklar kırılmış onları temizlemesi gerek." Diyerek yalanı kıvırırken, kendisine gülümseyerek bakan Hoseok "Mutfaktadır çağırayım." Arkasına dönerek kapıyı açarak seslendi.

Adını bağırarak söylediği çocuk çıkıp gelirken "Ne oldu Hoseok." Diyerek kendisine bakmıştı. "Yemek odasında bardaklar kırılmış Namjoonla gitmelisin." Dediğinde kafasını sallayan sarı saçlı çocuk kendisine dönerek "Gidelim." Dedi.

Önünden geçip ilerleyen küçük sarı saçlı çocuğu takip ettiğinde saraya ön kapıdan girdiklerinde etrafına baktı, kimsenin olmadığını fark etmesiyle "Odana ilerle." Diyerek kulağına eğilerek söyledi. Şaşkınlıkla kafasını çeviren çocuk "Ne diyorsun lan se-" bağırdığında Namjoon hızla elini ağzına atarak "Jungkook'la ilgili." Diyerek susturdu.

Arkadaşının ismini hiç tanımadığı birinden duyan Jiminin gözleri büyürken ağzından çekilen el ile, hızlı davranarak bu sefer ki rotasını odasına çevirerek yürümeye başladı.

Geldiği koridorda kapısını açarak odaya giren Jiminin ardından giren Namjoon kapıyı kapattı. "Ne oldu Jungkook'a?" Telaşlı sesiyle sorduğu soru odaya gelene kadar bin türlü şekilde kafasında dolaşmıştı.

"Jungkook değil ama kraliçe Jungkook'a çok sinirlenmiş, neden bende bilmiyorum. Odaya girdiğimde öylece yerde baygın yatıyordu. Kraliçeyi aşağıya kapattık. Artık oraya gitmen tehlikeli." Dediğinde her kelimesini gözlerini büyüten Jimin şaşkınlıkla ağzını eliyle kapattı.

"A-ama neden kapattınız?" Titreyen sesiyle Jungkook'a bir şey olacağı korkusu, kalbimde at koşturmuş hissi yaratırken "Emin ol kraliçe oradan çıkarsa ilk işi Jungkook'u idam etmek olur." Odada gidip gelmeye başlayan Jimin "Ama herkes kraliçeyi arayaca-"

"Hiç kimse de burada olduğunu bilemeyecek. Herkes kaçırıldı bilecek." Sert ve soğuk sesiyle konuştuğunda "E o zaman Prens Taehyung çıksın oradan." Dediğinde bunu duyan adam kaşlarını çatarak sarı saçlı çocuğa baktı. "Prens derken?" İşte şimdi kafası allak bullak olmuştu. "Taehyung kralın ilk eşinden ki çocuğu fakat kraliçe onu oraya hapsetmiş." Dediğinde şimdi her şey yerine oturmuştu.

Şaşırtmıştı tabi ki ama beklenmedik değildi kraliçe yapardı. Kendi oğlunun çıkarları için yapmış olduğu da ki bariz belliydi.

"Şimdilik çıkmazlar, kimse onlara inanmaz. Buradan başka bir yere de gidemezler. Enselenirler." Çıkma fikri en saçma fikirdi, kendince. Gidecek bir yerleri olmadığı gibi yakalanma ihtimalleri de vardı, şu anlık orada kalmaları en iyisiydi ki daha ortaklık karışmamıştı. Kralın çıkaracağı izdiham arasında saklanacak yerleri bile yokken dışarı da kalamazlar dı.

"Onlara yemek götürürken benimle geleceksin. Şimdilik..."

"Kraliçe kayıp! Her yere baktık yok!"

"Nasıl yok atların oraya baktın mı?"

"Kraliçe serada da yok!"

"Kral'a ne diyeceğiz!"

"Tekrar bakın aptallar!"

Dışarıdan gelen seslerle birbirine bakışları dönen ikili adeta gazamız mübarek olsun bakışları atarak odadan ayrıldılar.

 

___

 

Saatlerdir telaşla Namjoonu bekliyordu. Hava kararmış ve akşam olmuştu bile. Kraliçe uyanmış ve bir çok kez bağırmıştı. Yanına gitmeye çalışmış fakat bir cok kez gidememişti, daha doğrusu cesaret edememişti. Taehyung ise öylece aldığı kitaplardan almış okuyordu. Hiç bir şekilde endişe belirtisi yok gibiydi.

"Taehyung sen hiç korkmuyor musun?" Dediğinde koltukta dibinde oturan adam başını olumsuz anlamda sallayarak kitabı kenara koydu. "Artık iş işten geçti ama bir daha beni öpmemelisin." Diyerek yalancı bir kızgınlıkla çıkıştı. Kendisinin de çok büyük hatası vardı, o buraya Taehyung'a bakmak için görevlendirilmişti ama bu durumun dışına çıkarak kraliçeye ihanet etmişti.

Gerçi o bu odadan çıkıp Jimine her şeyi anlattığı an ihanet etmemiş miydi zaten. Kaşlarını çatarak kendisine bakan Taehyung bir anda yakasına yapışarak çocuğu kendisine çekti. Bu durumda dudaklarına yapışması bir tabip di zaten. Jungkook bir anda yapılan hamleyle ne yapacağını bilmezken. Taehyung ısırdığı dudaktan konuşmak için biraz uzaklaşıp "Öperim. İstediğim zaman öperim." Diyerek yeniden küçük bir öpücük kondurup çekildi.

"Böyle yaparsan birisine daha yakalanacağız ama." Dediğinde omuz silken Taehyung yatağa geçerek uzandı. Öğlenden yemek yemeyen ikili oldukça acıkmışken kraliçenin bağırtılarının arasına kapı sesi karıştı.

Namjoon'u görme beklentisiyle ayaklanan çocuk kapıdan giren beden ve arkasından giren Jimine göz gezdirirken ellerinde ki dört torbaya baktı.

"Ne yaptın Namjoon, ayrıca bunlar ne böyle? Jimin neden geldi?" Dediğinde ellerinde kini bırakan ikiliden Jimin hızla torbanın birisinin içini açarak erişteyi çıkardı. Şuan Jungkook'a cevap verecek vakti yoktu bile. "Odunlar nerede?" Diyerek soran Jimine, yan odada olduğunu söyleyerek çıkmasını izledi.

"Ortalık karışacak gibi Jungkook, şuan sarayda neredeyse kimse yok herkes kraliçeyi aramaya çıktı. Bir hafta falan gelebileceğimizi sanmıyorum." Eliyle torbaları göstererek "İçinde yemek, tas, meyve, sebze ihtiyacın olacak her şey var. Yapabilirsin değil mi?" Dediğinde Jungkook hızla kafasını salladı "Yaparım yaparım." Yeniden odaya gelip şömineye odunları atıp yakacak olan Jimin yemek yapacak gibiydi.

Namjoon'nun bakışları Taehyung'a dönerek ona baktığında, onunda kendisine baktığını gördü. Hem de dikkatli bir şekilde.

"Buraya biraz daha dayanabilirsin değil mi? Bir plan yapıp seni burdan çıkaracağız." Dediğinde minikte olsa bakışları yumuşayan Taehyung kafasını olumlu anlamda salladı. "Jungkook bana tencere getirir misin?" Diyen Jiminin yanına gitmiş ve ona yardım etmişti, Namjoon ise koltuğa geçerek kenarda duran kitabı alıp okumaya başlamıştı.

 

___

 

"Aşırı iyi olmuş bu kadar beklemiyordum." Diyen Namjoona gülümseyen Jiminin teşekkür ederek yeniden yemeğine döndü. Dörtlü masada yemek yerken hiç bir şekilde ses yoktu ama hepsinin zihninde susmak bilmeyen sesler zaten onları meşgul ediyordu.

"Jungkook kraliçe sana bir ilaç veriyor biliyordum, Sehun demişti kurdun feromon yaymıyor ve dönüşmüyormuş." Dediğinde ona döndü.

"Evet ne oldu da?"

"Bir tane verir misin onlardan." Dediğinde masadan kalkan çocuk, makyaj masasının çekmecesini açarak içinden aldığı ilaçları masaya koydu. Şu bardağını alıp içen adam ilaçların içinden iki tane alarak bardağın altıyla ezmeye başladı.

Toz haline gelen ilaçları kenarda hazır duran iki tepsinin üzerinde ki yemeklere serpiştirerek karıştırdı. "Eğer bunları vermezsek dönüşürler, seni paramparça yapmadan da buradan çıkmazlar." Diyerek geri çekildi.

Önce onlara yemek vermeyi düşünmüyorlardı fakat Jungkook'un vicdan azabı yüzünden zorlamasıyla sadece bir öğün yemek vermek için ikna olmuşlardı. "Biz gidelim artık yakında gelirler." Jimine sarılan çocuk iki arkadaşıyla da vedalaşarak onların çıkıp gitmesini izledi.

Taehyung ise kendine odaklıyken "Hadi yemekleri götürelim." Diyerek ellerine aldıkları tepsilerle odadan çıkan ikili karşı odaya geçtiğinde kadının ağır alfa kokusuyla karşılaştı.

Dik dik bakan kadın önüne konulan yemeğe göz atıp yeniden ayakta ki iki kişiye baktı. Taehyung ise elinde ki tepsiyi hâlâ baygın olan Sehunun önüne koyarak geri çekildi.

"Senden bunu beklemezdim Jungkoo-"

"Bende sizden küçük bir çocuğa büyü yapacağınızı beklemedim." Şokla gözleri büyüyen kadın nefesi saniyelik kesilmişti.

"S-sen bunu nasıl-"

"Her şeyi biliyorum. Taehyung'un asıl taht sahibi olduğunu bile." Duyduğu sözlerle çıldıran kadın sakın ve dingin tutmaya çalıştığı sesini bir anda yükselterek "O taht benim! Benim ve benim oğlumun! Başka kimsenin değil!" Bütün bu bağırtıları umursamayan Jungkook kafasını olumsuz anlamda sallayarak "Üzgünüm efendim ama tüm her şey Taehyung'a ait. O üzerinizde ki kıyafetin parası bile."

"Seni geberteceğim! Kelleni alacağım senin! Yeminim olsun kelleni alacağım!" dediklerini gram umursamayan Jungkook Taehyung'un elinden tutarak odadan çıktı.

Kapıyı ise ardından kapattığında hâlâ onun bağırması ve çığlıkları geliyordu, yemeği de öylece bırakmıştı ama emindi. O, o kadar çok aç kalmazdı. Kraliçe yemek yemeyi severdi. Daha fazla duymak istemediği sesi yok sayarak güzel ve huzurlu bir gece geçirmek için odasına girdi.

 

___

 

Sonunda o karanlık yerden çıkan Namjoon ardından kitlediği kapıyla kendisine veda eden Jimin'den ayrıldı. Bahçeye çıkarak muhafızların kaldığı yere yürürken, arkasından gelen kalabalığı pekte umursamadı.

Saray kapısının kapanma sesi de gelirken geçtiği çiçeklerin arasında duraklamasına yol açan bir ses duyuldu.

"Kim Namjoon!"

Bu ses daha önce hiç bir şekilde konuşmadığı, annesini aramaktan yeni dönen kralın sesiydi...

BU BILGILENDIRME BÜTÜN OKUYUCULARIM İÇİNDİR.

 

Öncelikle dediğim gibi muhteşem destekleriniz için teşekkür ederim ama bazılarınız Jungkook'un bir bebek gibi davrandığını ve yazımın saçma olduğunu felan söylemiş. Bunu söyleyenlerin Semekook, Taehyungun etek giydiği texting ficleri okuyan birisi olduğuna eminim. Saygı çerçevesinde sevmediğini belli ettiği içinde teşekkür ederim. Ama bu benim fikrim bu benim ficim terbiyemi aşmadan ( taciz ) istediğimi yazmak istiyorum. Ayrıca yazımı gelirsek benim elimden gelen bu, daha fazlası yok üzgünüm.

Loading...
0%