Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm Bay Jeon

@lonelynatalia

Derin yankılar ve çığlıklar bulunduğu saraya aitmiş gibi yayılıyordu. Sabah güneşinin ilk saatlerinde yarı uykulu muhafızları ve işler için kalkan hizmetlileri endişelendirmişti. Telaşlı insanların adımları adeta merdivenleri sarsarken, kralın baş hizmet kârı Bay Jeon hızla odaya daldı. Yatakta ağzından kan gelmiş halde yatan kral ve ona sarılmış olan kraliçe göz yaşları içinde kapıya döndü.

Gördüğü bedenle kaşları çatılırken, “Senin yüzünden oldu! Ona akşam verdiğin çay yüzünden oldu!” Diğer yabancı bedenlerde yankılanan şaşkınlık nidaları kraliçenin hıçkırıkları arasına karıştı.

“B-ben bir şey yapmadım!” Şaşkınlıkla ağzından çıkan kelimelerle, hâlâ karşısında ki ölü beden bakarken, bir anda gözleri büyüyen kraliçe “O- o çaydan Taehyung’ta içti mi!?” Akşam ki kral ve veliaht ile olan şeyleri gözünde canlandırdığında küçük çocuğun da o çaydan içtiği aklına gelmişti, kafasını olumlu anlamda salladığında yataktan hızla kalkan kraliçe kapı önünde ki kalabalığı dağıtarak Taehyung’un odasına koşarak hızla kapıyı açtı.

Karşılaştığı aynı görüntüyle, kapı önünüze düşen kraliçeden ikinci bir feryat koptu “Taehyung! Veliahtım! Oğlum!”

Ellerini yere vurarak avazı çıkana kadar bağıran kraliçenin yanına oturan hizmetliler yerden kaldırmak için yardım etti.

Hâlâ bağırarak ağlayan kraliçenin yanına gelen Bay Jeon gözleri dolarken, başını kaldırarak rengi solmuş Taehyung’a baktı. Öylece rengi atmış bir şekilde yatan çocuğa dikkatle bakmadan kraliçeye dönen gözleri, eğer o çocuğu daha dikkatle izleseydi belki de her şey daha farklı olabilirdi.

Sinirle hizmetlilerin elinden kurtulan kraliçe, muhafızlara dönerek boğazı yırtılana kadar bağırdı. “Ne bakıyorsunuz! Alın bu haini!” Dediğinde üzerine gelen bir çok muhafızla ne yapacağını bilemeden bir den sürüklenmeye başladığında.

Her hangi bir karşı çıkma ve tepki veremiyordu. Ki kurtulmaya çalışsa bile kurtulamayacağını biliyordu. Anlayamadığı tek şey her şey bir anda yaşanıyordu, anladığı şey ise şuan idam için götürülüyor du. Çünkü arkasına döndüğünde elinde ki kralın kılıcıyla gelen kişi kraliçeydi.

Bir anda saray kapısından çıkan adam sonunda geldigi bahçeye fırlatıldığında, bir çığlık sesi duyuldu. Bu ses, bu ses kesinlikle güzel eşinin sesiyken dizlerinin üzerine oturtulan adam sesin geldiği yöne baktı.

Kolundan tutan hizmetçiler den kurtulmaya çalışan eşi “Yalvarırım yapmayın! Majesteleri yalvarırım!” Sağ tarafta duran hizmetçinin kucağında ki daha bir yaşında olan oğluna baktığında, korkmaktan çok şaşırmış haliyle büyük gözleriyle kendisine bakıyordu.

Kurdunun ne olduğunu bilmiyordu, fakat onun tatlı kokusu her zaman alfasının burnuna geldiğinde omega olacağını söylüyordu. Gözünden akan yaşa engel olamazken, karşısına dikilen kadına döndü.

Kırmızı kan çanağı gözleriyle kendisine bakıyordu.

“Bu alçak hain! Alçak planlarıyla bizden kralı, veliahtımızı aldı!” Sonunda sesi titreyen kadının sesi duyuldu. Kurtuluşu olmadığını anlayan adam öylece ağlayan karısına ve küçük Jungkooka döndü. Oğlunun büyüdüğünü görememek, onlardan ayrılmak boğazına dikenlerin batma hissini yaratıyordu.

Kraliçeye dönen adam, Tanrıya ailesini koruması için dualar ederken, eli kalkan kadının gözlerinde ki sadece kendisinin görebileceği tek şeyi gördü. Gülümseme...

Karşısında ki kadın öylece gülümsüyordu, zihnine dolan bütün şeyler şimdi tamamlanmıştı işte.

“S-sen yaptın, sendin.” Sadece ikisinin duyduğu fısıltıyla başını olumlu anlamda sallayan kadın, “Teşekkür ederim.” Diyerek tek bir saniye bile şüphe etmeden keskin kılıcı adamın boğazından geçirdi. Kan fışkıran beden yere düşerken, kafasını ise yuvarlanarak durmuştu.

Kadının tiz çığlığı durmadı, artık geriye kalan ise yetim bir çocuk, sonunda sahip olunmuş bir Krallık ve Taehyung’un acı çekeceği bir hayat kurulmuştu.

Şimdiki Zaman

1 Hafta Sonra

“Ya Taehyung yeter artık!”

Sinir ve şakayla karışık çıkan sesini duyan Taehyung gülümserken, yaptığının aynısını tekrarlayarak dudaklarını büzen Jungkooka baktı. Bulaşıkları yıkamaya başladıklarından beri Taehyung sürekli olarak Jungkookun yanaklarına köpük bulaştırıyordu. Onun tatlı siniri kendisini eğlendirirken Jungkook pek mutlu değil gibiydi.

“Hadi durulayalım artık şunları” Diyerek sadece su bulunan demir leğene tabakları ve kaşıkları batırıp çıkararak durulayan ikili, temiz eşyalarını masanın üzerine koyarak koltuğa geçtiler. Sabah kahvaltısından sonra biriken bulaşıkları yıkamak bir eziyet gibi olmuşken, koltuğa iyice yaslanan Jungkook rahat bir nefes vererek gözlerini kapattığında yanında ki hareketliliğin Taehyung olduğunu biliyordu.

Namjoon ve Jimin dedikleri gibi bir haftadır gelmiyorlardı, bu süreçte Taehyung ile daha çok yakınlaşmış ve daha çok konuşmaya başlamışlardı. Bileği ve sırtına sürmeyi unuttuğu merhemleri de aksatmadan bir hafta boyunca devamlı olarak sürerken Taehyung’a bir kez masaj yapması ve onun bu hissi ilk kez tatması her şeyi değiştirmişti.

Devamlı olarak ondan masaj yapmasını istiyor, sürekli mayışıyordu. Yorgun olsa da onu kıramaması ise ayrı bir şeydi. Şuan kendisine umutla bakan beden büyük ihtimalle yeniden masaj yapmasını isteyecekken “Taehyung bakma bana öyle ya, çok yoruldumm akşam yapacağım söz veriyorum.” Diyerek yumruğunu sıkarak serçe parmağını açan çocuğun bileğinden tutarak kendisine asıldı.

Bir anda kendisini Taehyung’un kucağında bulan çocuk sırtı ona dönük bir şekilde oturduğunda omuzlarına konan el kendisine masaj yapmaya başladığında gülümsedi. Kesinlikle Taehyung her türlü kendisiyle ilgilenmektedir vazgeçmezken, aralarında ki küçük? Temaslar hoşuna gidiyordu.

O gün öpüşürken yakalandıklarında her şeyin bir anlığına bittiğini sanmıştı, fakat şuan yakalanmadıkları sürece daha rahat olduğunu düşünüyordu. Bir anda hissettiği acıyla sızlanarak kapattığı gözlerini açarken “Orası acıyor Taehyung” Diyerek sızlandığında adamın yavaşlayan hareketiyle rahat bir nefes verdi.

Mayışan vücudu kendisini salarken, gelen çığlık sesini umursamadan gözlerini makyaj masasına çevirdi. Artık dört tane kalan ilaç kraliçe ve Sehuna verdiği için hızla bitmişti. Bir hafta boyunca kendisi ilacı kullandığı gibi onlarda fark etmeden kullanmıştı, ki o bu güne kadar dı.

Kraliçe uzun süre kurduyla iletişime geçmediğini fark edince bugün getirdiği yemeği fırlatmıştı. Fakat bu Jungkookun ne kadar umrunda orası meçhul du işte. Bugün de kullanmasıyla kendisi için sadece bir tane, Sehun ve Kraliçe için üç tane ayırmıştı.

Namjoon ve Jimin’in gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu ki hem neler olduğunu merak ediyordu. Onları görür görmez ilk isteyeceği şey ilaç istemekti...

Taehyung’un ellerini umursamadan, kulağına kraliçenin kurduna ulaşmak için attığı çığlıklar la gözlerini kapattı. Beline dolanan eller ve boynunda kıvranan burun ile huzurla gülümsedi...

Uzun süredir yıkanmaması aklına geldiğinde dudaklarını büzerek olduğu yerden doğruldu. “Ne zamandır yıkanmadık, hadi bizde yıkanalım.” Diyerek kalktığında kendisiyle beraber kalkan Taehyung ile beraber odadan çıkarak banyoya girdi.

“Bana yandan odun getirimisin Taehyung, ha bide lamba.” Dediğinde çıkıp giden Taehyung’un arkasından kazana hızla su doldurdu. Eli dolu bir şekilde gelen Taehyung, yakıp getirdiği gaz lambasını kenara koyarak odunları ocağa koydu. Onun yanına geçen Jungkook ateşi yaktı. Yeniden kazanın yanına ilerleyen Jungkook, Taehyung’a dönecek iken zaten onun gelmiş olduğunu fark etti.

Kendisinin almasına izin vermeden kazanı ocağa taşıyan Taehyung’u geri de bırakarak “Ben kıyafet alıp geliyorum hemen.” Diyerek banyodan çıktı. Kendi gardırobunu ikisi içinde kullanmaya başlamışlardı. Taehyung için havlu ve kıyafetlerini alırken kendisi içinde alarak, haftalar önce aldığı sabunlar ve lifi de aldı.

Yeniden banyoya dönecek iken kendisine seslenen kadın ile duraksayarak, derin bir soluk verdi. Geceleri bile bağıran kadın rahatsızlık vermeyi çok seviyordum Sehun ise hiç ses çıkarmıyor sadece önüne konan yemeği yiyordu. Onların bulunduğu odaya girdiğinde burnuna gelen kokuyla yüzünü buruşturdu. İkisi de berbat haldeydi ve günlerdir altlarına yapıyorlardı.

Kendisi sadece girdiği odada nefes alamazken, onların günlerdir burada olduğu kendisini üzerken, Taehyung’un yıllardır burada olduğu gerçeği onlara olan acıma duygusunu yok ediyordu.

“Jeon son kez söy-“

“Günlerdir aynı şeyi söylemekten sıkılmadınız mı?”

Kraliçenin sözünü bölen çocuk, kenarda öylece kendisine bakan Sehuna göz gezdirip yeniden kraliçeye döndü. Sinirle kendine bakan dağılmış kadın “Bir gün buradan kurtulacağım biliyorsun değil mi? O ilaçları bir gün bitecek.” Dediğinde yüzünde iğrenç bir gülümseme oluştu.

“Belki de ölürsünüz.” Jungkook tıpkı bir aynaymış gibi onu taklit ederek gülümsedi, “Vücudunuza gelen iki bıçak darbesiyle burada çürüyüp gidersiniz.” Dediğinde bunu hiç bir şekilde tiye almayan kraliçe derin bir kahkaha attı, “Bunu da sen mi yapacaksın Jungkook? Güzel şakaymış tatlım.” Dediğinde Jungkook’ta kahkaha atarak omuzlarını silkti.

“Ben değil, Taehyung yapacak zaten.”

“Sen eğer öyle bir şey yaptır-“

“Ne yaparsınız? Öldürür müsünüz?” Kafasını sağa sola sallayan Jungkook ciddiyet takındığı vücudunu kraliçeye yaklaştırarak işaret parmağını karşısında ki kadına doğru sallayarak.

“Sizi bu leş yatakta öldürtmem bir geceye bakar majesteleri, ayağınızı denk alın.”

Elinde ki kıyafetleri daha sıkı kavrayan çocuk “Belki beni ciddiye almazsınız ama unutmayın onun hiç şakası olmaz, özellikle kurduna ulaşmış bir Kim Taehyung’un, asla.”

Kesinlikle sinirlendirmişti alayla gülen kadının gözlerinde beliren küçük korku tanecikleri ve hırsın yanında görülen hayal kırıklığı ise yıllardır özenle düzenlediği planların yıkılması, saltanatın elinden kaymasıydı.

Bu omega sandığının aksine kurnazdı, sinsiydi oldukça da iyi bir oyuncuydu da. Onu buraya getirerek en büyük hatasını yapmıştı ama o bunu hiç fark etmemişti.

Yanında ki muhafızı da güvenilirliği için almıştı, yıllarca onun tarafından bir sorun yaşamamıştı fakat bu sinsi omega kesinlikle onu ayartmış diye düşünerek gözlerinden akan yaşa izin verdi. Sinirden ağlıyordu...

“Buradan kurtulacağım.”

“Leşinizi itlere atacağımdan emin olun.”

Jungkook bu sözlerini anlık vücuduna gelen sinir ve cesaretle söylemişti, Taehyung’un onları kapı kenarında dinlediğini bilmeden, kelimelerini tartmadan söylemişti, fakat bu sözleri Taehyung ve tanrı çoktan kabul etmişti bile...

Son sözlerini söyleyen çocuk, “Görüşmek üzere majesteleri.” Diyerek odadan çıkarak kapısını kapattı.

Yan tarafta ki banyoya yönelerek girdiğinde hiç beklemediği bir görüntüyle karşı karşıya kalmıştı, demin ki konuşmaların ardına unuttuğu Taehyung ilk banyo yaptığı gün gibi çıplaktı. Üzerinde sadece Jungkook’un pazardan aldığı iç çamaşırından başka bir şey yoktu.

Gözlerini başka yere çeviren Jungkook yanakları kızarmış bir şekilde elinde ki temiz kıyafetleri kenara koyarak geri düzeldi. Banyo ocağın yanmasından dolayı sıcakken fazla hızlı yanan ateş suyu çokta olmasa da kaynama noktasına gelmiş gibi duruyordu.

Biraz daha beklemesi gerektiğini düşünen Jungkook saçlarıyla oynarken tutulan bileğinden çekildiğinde itiraz etmeden ilerledi.

Kıyafetinin kuşağına yönelen Taehyung, üzerinde ki hanboku omuzlarından atarak bu seferde içinde ki ince kumaşın ipini yavaş yavaş çizerken omuzlarından kayıp giden kumaşın yerini çıplaklık kapladı.

Sadece iç çamaşırıyla kalan Jungkook titreyen nefeslerinin arasına eklenen eller ile nefesini tutuyordu. Taehyung sıkı bir şekilde belinden tutarak kendine çekerken çıplak bedenler birbiriyle buluşmuştu bile.

Esmer tenin arasında kaybolan vücudu âdeta alev almış gibi yanıyordu, Taehyung’tan her defasında uzak durmaya çalışan çocuk farkında olmadan yeniden ona çekiliyordu. Ellerini boynundan çıkarırken saçların arasına giren parmakları gezinmekten, siyah saç tellerini asılmaktan çekinmedi.

Hiç bırakmaz istemezmişçesine sardığı belden çekilmeden, kafasını küçük çocuğun boynuna soktu, daha önce uykudan uyandığında defalarca kez yapmak istediği şeyi yaparak küçük çocuğun boynunu yaladı. Ondan kazandığı küçük inlemeyle bu seferde dişlerini geçirdiğinde dayanamadı, onu tatmak istedi. Hızla küçük boynu kavrayan sol elinden destek alarak emmeye başladı.

“Ahh.”

Daha fazla asıldığı adama sokuldu. Alt taraflarında olan yanma nefeslerini hızlanmasına yol açıyordu. Taehyung ise adeta ait olduğu yeri bulmuş gibi emmeye devam ederken çocuğun çenesine yönelerek ısırdı.

Belinden aşağıya kayan elleri kalçaları bulurken kulağında hissettiği derin soluklar bir anda kesildi.

“Seni istiyorum.”

“Ne?”

“Her gün, her dakika, her saniye seni istiyorum. Gece ve gündüzün değişiminde. Koynumun en dibinde seni istiyorum Jungkook."

Taehyung derin ve kalın çıkan sesini Jungkook’un kulaklarında buluştururken bulunduğu boyundan çıkarak şaşkın bir şekilde kendisine bakan çocuğun dudaklarına yapıştı. Bu küçük öpücükten sonra uzaklaşan Taehyung, küvete yaklaşarak giderini kapak ile kapattı.

Kenarda duran çocuğa bakmada küvetin içine döktüğü sıcak su tamamen ağzına kadar doldurduğunda elinde kini kenara atarak çocuğa döndü.

Jungkook dağılmış bir şekilde kendisine bakarken titrediğini fark etti fakat bu titreme kesinlikle üşüdüğü için değildi. Yanına yürüdüğü çocuğu kucağına alarak küvete girerken tek bir saniye bile düşünmeden önce kendinin ki daha sonra ise Jungkookun iç çamaşırını çıkararak sıcak suyun içine oturdu.

Utançla sokulduğu boyundan çıkmayan çocuk şuan Taehyung’un çıplak kasıklarında oturduğu gerçeğiyle yüzleşirken çenesinin altına gelen el ile kafasını kaldırdı.

Taehyung kafasını olumsuz anlamda sallayarak “Utanma benden.” Diyerek dudaklarına atıldı. Yeniden. Fakat bu sefer fazlasıyla hızlı oluşan öpüşmelerinde çıkan sesler odaya yankılanıyordu. Jungkook yan oturduğu kucağa düz oturarak küvete yaslanmış olan adam için eğilirken, ellerini omuzlarına koydu.

Kalçalarının üzerinde gezinen eller kendisini geriye çekerken tam olarak Taehyung’un penisinin üzerinde oturuyordu.

“Ohh”

Gözleri kapalı olan adam bir anda inlediğinde altında kıpırdanmalar ve kalça arasında ki yanma daha fazlasını istiyordu. Tabi ki de yapacaktı. Yavaş bir şekilde sürünmeye başladığında birden beline konan ellerle tuttuğu inlemesini bıraktı.

“Jungkook.”

O an, o an sesi kendisi için çok güzel gelmişti. Bunun nedeni ise kesinlikle Kim Taehyung etkisiydi. Yattığı yerde doğrulan Taehyung’un boynuna yönelerek emerken, kendisini daha fazla hızlandıran Taehyung ile kendine hakim olamadı.

“Ihmm”

Taehyung, sert tuttuğu kahverengi saçlardan asılarak çocuğun yüzünü kendine yaklaştırarak yeniden dudaklarına yapıştı. Kesinlikle dudaklarına zaafı vardı, sadece onu dudaklarına. Alt dudaklarını emdiği çocuk, bir anda dilini dişleri arasına aldığında afalladı.

Dişleri arasına aldığı dili dışarı çeken Jungkook sürtündüğü kucakta hızlanarak pembe dile sakso çekmeye başladı.

Hazla harekete eden Taehyung vücudunu kaldırarak kalça arasında ki küçük deliğe çarpıyordu. Zevkle ağlayan Jungkook dili rahat bıraktı.

Derin nefeslerinin arasına giren su, vücutlarında ki ıslak kendilerine daha çok zevk verirken, Taehyung’un boğazından çıkan hırıltılar ile sürtünmeyi hızlı değilmiş gibi gücü kalmayan bacaklarına destek veren Taehyung ile sona geldiğini hissediyordu. Ta ki kalçasına yediği tokata kadar.

“Ahh”

İkilinin aynı anda boşalmasıyla birbirine karışan inlemeleri duyuldu. Taehyung kafasını geriye yaslanmış bir şekilde dudaklarının hafif aralık olduğunu gördü. Titreyen vücudunun yukarıya çekilmesiyle ellerini adamın boynuna sardı. Taehyung beline yerleştirdiği elleriyle ince belini okşuyordu.

Başını Taehyung’un göğüsüne koyarak gözlerini kapattığında başında öpücük hissetti. Uyku ile uyanıklık arasında “Beni bırakıp hiç bir yere gidemezsin.” Duyduğu sözlerle kendisini uykunun kollarına bıraktı...

 

​​​Kim Namjoon

Hâlâ sınırdaydı.

Günlerdir saraya geri dönemiyor burada konaklayan orduyla beraber kalıyordu. O gün kendisine seslenen Kral kendisinin iyi bir atışı olduğunu öğrenip kendisini ordunun başına koymuştu. Burada olmasının en büyük nedeni ise kraliçenin bulunan eşyalarıydı.

Kral günlerce gizlice karşı krallığa gidip gözetmesini ve sınırını korumak istemişti.

Namjoon ise tam dendiği gibi yaparak günlerce giderek gözetlemişti. Bir hafta sonra geri geleceğini söyleyen krala normal olan krallığın çok farklı davrandığını söyleyerek oraya yönlendirecekti. Evet belki de iki Krallık arasında savaş olacaktı fakat bu pekte umrunda değildi. Kendisi için canı tatlıydı tabi ki.

Gelen at sesleriyle oturduğu çadırdan çıkma vaktinin geldiğini anladı. İşte şimdi her şeyin kaderini değiştirecekti.

Çadırda çıkarak muhafızlarla beraber duran Krala göz gezdirdi. Beyaz atından inen Kral kendisine bakmadan “Beni takip et.” Diyerek orman içine yürümeye başladığında onu takip etti.

Ellerini arkasında bağlamış olan genç adam “Durum nedir?” Dediğinde derin bir soluk veren Namjoon ile kral duraksadı. Sadece biraz uzaklaştıkları yerde kimsenin kendilerini duymadığına emindi.

“Nereye çıktığı bilmediğim bir kapıdan, kadının birisi devamlı olarak yemek götürüyor. Ayrıca önünde iki tane muhafız bulunuyor.” Dediğinde uydurduğu yalanın ortaya çıkacak korkusunu belli etmemeye çalışıyordu.

Eğer kral savaş açarsa sarayda fazla kişi kalmaz bunun boşluğunda da kraliçeyi saraydan çıkara bilirdi. Sonrası ise ülkenin en kuytu köşesinde ki şelaleydi... Kaşları çatılan kral soluklarının hızlandığını gördü. Birden bağırarak “Toparlanın! Hepimiz geri dönüyoruz!” Diyerek kendisine hiç bir açıklama yapmadan gitmişti. Namjoon bir savaş fitilini ateşlediğini düşünerek vicdan azabı çekmişti, fakat kendisini gören Tanrının en büyük yardımı edeceğini bilememişti...

Loading...
0%