@lorensi
|
Merhaba canlarım, sevgili okurlarım. Yepyeni bir bölümle geldim karşınıza. Umarım beğenirsiniz, şimdiden teşekkür ederim. ...Lorensi size keyifli okumalar dilerim... Bölüm On Üç - Acıyla Atan Kalp Gökyüzünde uçan özgür kuşların vücuduma iyi gelen sesi beni ister istemez gülümsetiyordu. Elimde ki kahve fincanı dudaklarıma yaklaştırdım, sıcak kahveden bir yudum aldım. Bardağı tekrardan önümde ki masaya bıraktım ve bakışlarımı sokağın yanan sokak lambalarına çevirdim. "Gerçekten öyle mi dedi sana?" İçimde ki sükutu bozan Akel, tam karşımda oturmuş, elinde ki fincanla bana bakıyordu. Yutkundum. Başımı istemeyerek salladım ve sızlayan kalbime bir anlam veremedim. Bir kez daha yutkundum. Bugün bütün gün bana ne yaptın diye sorsalar, ben yutkundum derdim. Çünkü duyduklarım sadece beni yutkunmaya zorluyordu. "Akel" dedim gözyaşlarımın bulaşmış olduğu bir sesle. Bana baktı, ne diyeceğimi bekledi. Sızlayan gözlerimi ona çevirdim, titreyen dudaklarımı araladım. "Benim kalbim neden acıyor?" Bir damla göz yaşı yanaklarımı bulup süzüldü. "Kıyamam sana güzel gözlüm" dedi ve karşımdaki koltuktan kalktı, kendini yanıma bıraktı. Elini sırtıma attı, başımı omzuna yasladı. "Ben çok inanmıştım" dedim ağlayan ve titreyen sesimin devam ediyor olmasını dikkate almadan. "Beni sevdiğine çok inanmıştım. Ben iki ay boyunca hep onu düşündüm. Bana beni sevdiğini hissettirdi ama o" dedim, lakin içimdeki acıyı göz önüne getirerek devam edemedim. "Kıyamam ama ben sana" dedi bir kez daha Akel. "Ondan nefret edemiyorum" dediğimde bakışları bana baktı. "Ama onu artık sevmekte istemiyorum." Gözlerinin içi sızladı kız arkadaşımın. Sırtımda yer aldığı eli okşadı derimi. Ne kadar çok canım yanıyor olsada, ilk kez böyle hissediyordum "Ben ilk kez sevdim. Ve ilk kez kaybettim. İlk kez güvendim, ilk kez yıkıldım." Akel dudaklarını birbirine yasladı, biraz daha yaklaştı. "Böyle konuşma. Kaderde yokmuş canım. Hem ben bunları sana söylediğine hâlâ inanmıyorum. Yani isteyerek söylediğine inanmıyorum. Çünkü o gün hastaneye geldiğimde, sana sarıldığını gördüğümde gözlerinde saf bir aşk vardı" dediğinde Akel, yerimde hareketlendim ve daha fazla konuşmasına izin vermedim. "Yok Akel. Bu saatten sonra benim için o yok. Bana yoluma bak dedi, ben de yoluma bakacağım. İşime odaklanacağım." 🎻 Eve gelmemin üzerinden sadece bir saat geçmişti. Akel' le güzel bir dertleşmenin ardından eve gelmiş, bir de hiç beklemediğim bir şey öğrenmiştim. Ablamın evleneceğini... Bugün babamlarla konuşmuş, bu sabah saatlerinde evlenme teklifi aldığını söylemişti. Üstelik erkek arkadaşının Sivas' lı olması, babamı bir nebze de olsa iyi yönde etkilemiş, gönül rahatlığıyla evde ki bireylere, hatta Eda'ya bile sormuş ve herkesten onay almıştı. Babam yatmaya gittiğinden beri ablam salonun içerisinde dört dönüyor, yarın onu istemeye gelecek olmalarının sevincini yaşıyordu. Ablam yirmi altı yaşında, genç bir kızdı. Neredeyse otuzuna girecek ve evde kaldığını bize gösterecekti. Ama o yarın sözlenecek ve yeni bir hayata adım atacaktı. "Ayy kızım! Yeter ya başım döndü!" Annemin ikazı ile ablamın adımları yerinde durdu, gözleri anneme döndü. "Tamam oturdum" dediğinde hızla ilerleyip İlker' in yanına oturdu, bakışları bana kaydı. "Senin neyin var? Geldiğinden beri yüzün bir karış asık." Bana soruyor olduğu soruya buruk bir gülümseme sergiledim, dudaklarımı araladım. "Uykum var baya. Hem kalkın yatın yarın erkenden kalkacağız" dediğimde, annemin beni onaylamasıyla "doğru söylüyor" demesiyle herkes ayaklandı. "İyi geceler." Odama girdim, kapıyı kapatmadan ablamın da geldiğini fark ettim. Yatağa yaklaştım ve kendimi sırt üstü bırakıp, ablama sırtımı döndüm. Uykum gelmiyor, aklımdan bir türlü çıkmıyordu o ela bakışları. Gerçekten beni unutmuş olduğuna inanmak istemiyor bu onun için atmakta olan kalbim. "İkra, kıyafetlerini değiştir ablacım." Ablamın düşüncelerime dalan sesiyle ona döndüm, ayağa kalkıp eşofmanlarımı değiştirmek için dolaba yaklaştım. Kıyafetlerimi hızlı hızlı değiştirip, tekrardan yatağıma, pikenin altına girdim ve elime telefonumu alıp, rehbere tuşladım. Karşıma çıkan son aramalarda yer alan Ömer Asaf' ın ismine bakıp durdum, parmağımı üstüne basılı tuttum. Açılan çöp kutusuna baktım, basıp basmamak arasında kaldım. Elim basmak istesede yüreğim basmak istemiyordu. Bu nedenle telefonu kapadım, komidinin üzerine bırakıp, ablamın mesajlaşarak kıkırdayan sesine kulak verip, kendimi uykunun kollarına teslim ettim. 🎻 Yazar Askeriyenin odalarından birinde oturan Atmaca timi, kendi aralarında sohbet edip duruyor, Ömer Asaf sızlayan gözleriyle önüne bakıyordu. İkra' ya dedikleri en az onun kalbinide acıtmış, ama doğru kararın bu olduğuna hakikat getirmişti. Çürük' ün ne kadar kötü bir insan olduğunu, aşağılık şerefsiz bir birey olduğunun farkındaydı. İkra' yı onun etrafında görmeye devam ederse, sevdiği kıza zarar vereceğini biliyordu. Bunu ansızın yapabileceğini biliyordu. İçinde ona alan aşkı, dokunmaya kıyamıyor olduğu gerçeğini içine gömerek bugün bütün olan bitene kendi elleriyle ve diliyle son vermişti. Derin bir nefes aldı, göğsünün kabarıp inmesine neden oldu. Dertli dertli oturmaya devam ediyordu ki, Kartal' ın araya giren sesine döndü. "Komutanım? Yenge neden gelmişti?" Ömer Asaf askerine baktı, "yenge deme" dedi içinde ki acıyı zapt etmeye çalışarak. Ömer Asaf' ın sert çıkan sesine karşı, birbirine bakan atmaca timi komutanın etrafına toplandı, her biri Ömer Asaf' a baktı. "Niye komutanım? Daha geçen yenge deyin diyen sizdiniz." Bayırlı' nın sorduğu soruyu başıyla onaylayan time baktı Ömer Asaf. Dudaklarını ıslattı, çaresizce derin bir nefes aldı. "Artık değil." "Sebep?" diye sordu Veysel. Ömer Asaf oda arkadaşı olan Veysel' e döndü, lakin hemen Yiğit girdi araya. "Çürük'ün konuşmalarından dolayı değil mi komutanım?" diye sordu Ömer Asaf' a ve tüm bakışları üzerine çekti. "Yok ya, komutanım o herifin sözüyle sevdiğinden vazgeçmez" dediğinde Sakaryalı, Ömer Asaf ona baktı. Sakaryalı bir Yiğit' e, bir de Ömer Asaf' a bakıp durdu, "yapmazsınız değil mi komutanım?" diye sordu. Ömer Asaf derin bir nefes aldı, öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerinin üzerine yaslayıp, elleriyle yüzünü avuçladı. Ardından saçlarından aşağıya doğru ensesine attı her iki elini birden. "Yaptınız mı komutanım?" "Yapmış valla!" diye araya giren Oflaz' a bakan bakışlar anında komutanlarına döndü tekrardan. "Kapatın konuyu" deyince Ömer Asaf, hızla Ömer Asaf'la aynı yaşıt olan, henüz üsteğmen olmamış Teğmen Veysel konuştu. "Yapma Ömer Asaf" dedi komutanlığı bir kenara bırakıp. Ömer Asaf kardeşine döndü. Veysel elini kaldırdı, omzuna attı komutanının, daha çok kardeşinin. "Bu ne sana, ne bize yakışmaz. Sen o kızı bu kadar çok severken, sırf o şerefsizin sözleri yüzünden ondan vazgeçme. Buradan ayrılıp, askeriyeden çıkarken gördüm İkra' yı. Gözlerinde yaş vardı. Nedenini sormadım çünkü beni görmedi. Görmemesinin nedeni ise dalgınlığı ve duydukları olmalıydı. Kim bilir kıza ne dedin de öyle çıktı?" dedi Veysel ve derin bir nefes alıp, Ömer Asaf' ın omzunu okşadı. "Bak biz oda arkadaşıyız, aynı yaştayız. Kardeşiz" dediğinde bakışları tüm kardeşlerine baktı. Hepsi buruk bir şekilde tebessüm verirken, Veysel birkez daha döndü Ömer Asaf' a. "Şuan seninle bir askerin olarak konuşmuyorum. Bir arkadaşın olarak da değil" dedi ve gurula ekledi. "Kardeşin olarak konuşuyorum" diyip, Ömer Asaf' ın onu dinleyen bakışlarına baktı. "Eğer içinde, onu kaybedecek korkusu varsa at bir kenara. Sen böyle yaptıkça onu koruduğunu düşünüyorsun ama şunu bil, sen bugün onu kaybetmiş olabilirsin. Evet bir asker sevmek kolay değil" dedi ve eliyle kendini gösterdi. "Bak bana. Ev de beni bekleyen bir eşim var, ama gidemiyorum. Yine de sevmekten vazgeçmedim. Ya Bayırlı' ya ne demezsin?" deyip Bayırlı' ya baktı. Tekrardan Ömer Asaf' a döndü. "Yeni evlendi ama burada. Sen İkra' yı sevmekten, ona zarar gelmesinden korkuyorsan korkma. Çünkü eğer o zarar, kaderde varsa, buna sen bile engel olamazsın" dedi ve ayağa kalktı. Eşini ve onun ona bakan bakışlarını özlemişti. "Hadi bana müsade komutanım" dedi buruk bir şekilde tebessüm ederek. Ömer Asaf başını salladı, ayrılmasına izin verdi. Veysel tebessümle odadan çıkarken, diğerlerinin kendisine baktığını fark eden Ömer Asaf, "hata yaptım değil mi?" diye sordu. Hepsi aynı anda başıyla onayladı, araya Oflaz atıldı. "Merak etmeyin komutanım. İkra yengem sizden vazgeçmez bence kolay kolay" diyince, herkes hep bir ağızdan güldü, buna Ömer Asaf' ın buruk gülüşüde eşlik etti. En kısa zamanda anlık gaflete düşüp, yaptığı hatayı düzeltmek için tekrardan sevdiği kıza uğrayacak, kalbini kırdığı gibi tekrardan özür dileyerek düzeltecekti. 🎻 İkra Şanlı Sabahın onundan beri ayakta bir o yana bir diğer yana gidip duruyor, evi dört köşe bucak temizliyorduk. Saat akşam olmak üzereydi. Babamın, annemin, erkek kardeşimin, hepimizin hazır olduğunu fark eden ablam, heyecandan yerinde titriyor gibiydi. Ben mutfakta kahve fincanlarını hazırlarken, aklım hep o ela bakışların üzerinde takılı kalıyordu. Onu şimdiden nedense çok özlemiştim. Gelip benden özür dilese, bu bir şakaydı dese affeder miydim bilemem. Bana mantıklı bir açıklama sunabilir miydi bilemem. Hiç birşeyi önceden bilip tahmin edemem. Kimse edemez. "Cezveler hazır mı?" diye sorunca ablam, başımla onayladım ve cezveleri fincanların yanına koydum. "Güzellik." Abimin mutfak kapısından, ablama seslenişiyle girmiş olması, bakışlarımı ona çevirdi. "Geldiler mi?" diye sordu ablam heyecanlı sesiyle. Abim onu başıyla onayladı, ablam elini gerdanına yaslayıp, derin bir iç çekti ve sabırla verdi. Ardından kapıya yaklaştı. Eniştemin kim olduğunu az çok tahmin ediyor olsam da görmeden emin olmak garip olurdu benim için. Annemler kapı yanında durup, ablama gülümserken kapının çalmasıyla ben de yanlarına geçtim. Ablam kapıyı yavaşça araladı, gülümsedi ve "hoş geldiniz" dedi. Biz de eş zamanla "hoş geldiniz!" diyerek içeri geçmeleri için alan tanıdık. Elinde çiçek ve çikolatanın bulunduğu adama baktım, doğru tahminim ile gülümsedim. Elinde ki kır çiçeği demetini ablama uzattı, yanında çikolata kutusunuda verdi. "Hoş bulduk, hoş bulduk." Orta, kırklı yaşlarının sonlarında olan hanımefendi ve beyefendiye bakıp, anne babası olduğunu düşündüğüm şahıslara gülümsedim. Annem ve babam içeriyi eliyle işaret verirken, Kerem annemin dizinin başından ayrılmıyordu. İçeri giren iki genç kız ve bir erkek ile daha da tebessüm ettim, kapıyı kapatan ablama gülümsedim. Hep birlikte salona doğru geçtik. Onlar aralarında sohbete başlarlarken, eniştem olacak adamın ablamı hayran hayran seyre dalmasına buruk bir şekilde gülümsedim. Dün anlamdan öğrendiğim kadarıyla adı Baran'dı. Güzel bir isimdi. Ablam öylece ayakta dururken ilerledim ve koluna girip, "kahve yapacaksın unuttun mu?" dediğimde çoktan mutfağa girmiştik. Eda'da arkamızdan geldiği sırada, yardım eli uzattı. Baran'ın fincanının kulpunu ter çevirip, içine biraz tuz koydum. Ablam fark edince gülümsedi, "biraz daha koy" diye fısıldadı. Gözlerimi büyüttüm, elimde ki tuzluğu kenara koyup, sırtımı, ablam kahveleri yapana dek tezgaha yasladım. Aklım hep onun ela gözlerine takılıp kalıyordu. Ben içimde hala onun için atmakta olan bu kalbi nasıl durduracağım? Nasıl engel olacağım? Hayalimde ki gibi, ben de Ömer Asaf' a böyle kahve yapacağımı düşünür dururdum. Ama o beni zaten hiç sevmemiş. Sevmediği gibi de kandırmış. Sürekli sevdiğimden bahsedip duruyordu bana. O barınakta gözlerime bakan gözlerinin gerçeklik payı neydi? Aklım allak bulak. Ne yapacağımı bilmiyorum, nasıl davranacağımı kestiremiyorum. Bildiğim tek birşey var, o da onu tamamen unutmak olacak. "Kahve pişti" diyen ablama döndüm. Eda ona yardımcı olurken, ben onları izledim. Nihayetinde tepsiyi eline alıp, mutfaktan çıkıp salona doğru ilerledi ve kahveleri dağıtmaya başladı. Önce misafirlere, sonra annem, babam, abim ve İlker'e verdi. Ben Eda' yla masa sandalyelerini çekip, herhangi bir köşeye koyup oturduk. Ablam ayakta tepsiyle durunca, uzanıp elinde ki tepsiyi aldım ve masanın üzerine bıraktım. Tam o vakit, öksüren Baran ile tüm bakışlar onun üzerine odaklandı. Kıpkırmızı olmuştu yüzü. Bir kez daha öksürdü, kahveyi hızla kafasına dikti ve ailesinin ona gülerek bakan bakışlarından bakışlarını kaçırdı. Kahveler içilip, fincanlar önlerinde ki sehpaların üstüne bırakılırken, Baran'ın babası ceketini her iki yandan birbirine çekti ve öne doğru eğildi. "Fehmi bey." Ablam yerinde hareketlendi. Erkek tarafının getirmiş oldukları yüzükleri bugün sabah saatlerinde ablam ve eniştem olacak Baran çıkıp almışlardı. Kurdale şeklinde bağlamış, nişan tepsisinin üzerine yerleştirmiştik. "Sebebi ziyaretimiz malum. Gel gör ki güzel olan aynı memleketdeniz." Ellerimi birbirine kenetledim. Ömer Asaf' ın nereli olduğunu hiç sormamıştım. Kim bilir nereliydi? "Gençler birbirlerini görmüş, sevmiş, beğenmişler. Biz de bu vesileyle buradayız. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle bu güzel kızınız Sedef'i, oğlum Baran'a istiyorum." Herkes sanki nefesini tuttu, bir tek ablamın kesik kesik nefes almaları duyulur gibi oldu. Babam derin bir nefesin ardından öne doğru doğruldu, ablama baktı ve gözleri sızladı. "Sedef benim ilk göz ağrım. Ben kızımın mutlu olması, bütün evlatlarımım mutlu olmasını isterim o kadar. Dünya benim için onların mutlu olmasıyla güzel. Bu sebeple" dedi ve gülerek ekledi. "Verdim gitti!" Alkış sesleri etrafa eşlik ederken, ablamın heyecanına eşlik olmak adına ayağa kalktım, hızla kollarımı açarak ona sarıldım. Eda yüzük tepsisini getirdiğinde, ben çoktan ablamdan ayrılmış, abimin yanında durmuştum. Baran ve ablam salonun ortasında dururken, öne geçen, Baran'nın babası olan Mete bey, yüzükleri taktı, babama baktı. Babam eliyle onun kesmesini gösterdi, Mete bey tebessümle oğluna ve ablama bakıp, makasla kurdaleyi "bir ömür mutluluklar" dileyerek kesti. Ardından eller öpüldü, sohbet az çok devam etti. Annem kısa bir dua okuyup, herkesin amin demesiyle misafirler yavaş yavaş ayaklandı. Gecenin ilerleyen saatlerinde evi elbirliği ile topladık, odalarımıza çekildik. Ben yine aklımda ki gözlerle ister istemez uykuya daldım, yarın hastaneye gidecek olmanın heyecanıyla gözlerimi kapadım. 🎻 Sabah erkenden, kahvaltı bile yapmamış sabah saat yedi sularında kimseye haber vermeden evden çıkmıştım. Etraf ve sokaklar o kadar çok sessiz ve sedasız ki, bazen gündüz olmasına rağmen geçerken korkuyordum. Çantamı koluma takıp, bir diğer sokağa döneceğim vakit karşıma çıkan bedenin vermiş olduğu ürperti ve titreme ile olduğum yerde bir iki adım geriledim. Derin bir nefes aldım, bana bakan Cihan' ın o mavi gözlerine baktım. "Günaydın." "Çekil önümden!" dedim yanından geçip giderken. Lakin o Sivas'ta yaptığı şeyi bir kez daha yaptı, kolumu tuttu. "Kaçacak mısın sürekli?" Dişlerim birbirine yasladı. "Beni rahatsız etmeyi bırak! Yoluna bak Cihan" dedim, bir kez daha yanında gitmek için hareketlendim. O kolumu bırakmadı, beni olduğum yere çiviledi resmen. Derin bir nefes aldım, gözlerimi devirerek döndüm ona. "Bırak kolumu, hastaneye geç kalacağım!" Bırakmadı. Sinsice sırıttı ve o iğrenç sesiyle tekrar konuştu bileğimi sıkıca tutarken. "Sen de bana evet de. Bak dünyaları ayaklarının altına sererim İkra" dediği vakit, dudaklarımı öfkeyle aralayacağım sırada Cihan' ın koluna atılan elin sahibine döndüm. "Nasıl yapacakmışsın onu?" Yanımda dikilen Ömer Asaf' ın öfkeye bürünmüş gözleri öylece Cihan' a bakarken, Cihan' ın gevşeyen parmakları onun sayesinde kolumu bıraktı ve bir iki adım geriledi. "Sen de kimsin?" "Ben İkra' nın doktor arkadaşıyım" dedi, göz kırptı. "Sen kimsin?" Hâlâ yanımda duruyor olduğunu idrak edebilmiş değilken, derin bir nefes aldım, Cihan' ın bir bana, bir de Ömer Asaf'a bakan o pis bakışlarına bakıp durdum. "Ben İkra' nın erkek arkadaşıyım" dediği vakit açılan gözlerim ve Ömer Asaf' ın bana dönen bakışlarıyla başımı olumsuzca salladım. "Yalan söyleme!" diye yükselttim sesimi. Ömer Asaf belirsizlik içinde bir bana bir Cihan' a baktı, ardından dudakaklarını araladı. "Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?" diye sordu. Hâlâ neden burada bu saatte ne işi olduğunu anlamış değildim. "Olamaz mı?" "Olamaz" diye böldü sertçe. "Senden bu denli titreyen ve korkan bir kız, senin kız arkadaşın olamaz. Şimdi bas git yoluna, bir daha çıkma İkra' nın karışısına." Cihan her zaman ödlek biri olduğundan dolayı, Ömer Asaf' ın keskin sözlerine bakıp durdu, ardından bana çevirdi o bakışlarını. Derin bir nefes aldım, ona bakmadım. Adımları önümde ayrıldı, Ömer Asaf' a bakarak uzaklaştı. O yanımızdan uzaklaşır uzaklaşmaz, Ömer Asaf' ın bana dönen bakışlarına bakmadım bile. Hızla yerimde hareket ettim, ona arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. "İkra." Adımı seslenişiyle durdum yerimde. Neden durdum bilmiyorum ama durmak istedim. Adım sesleri ilişti kulaklarıma. Yaklaştı ve tam önümde yerini aldı. Gözleri gözlerime bakarken, ben sadece onun karşıma bedenine, yani göğsüne bakıp durdum. "Hastaneye yetişmemem gerekiyor Ömer bey" dedim ve benim için ne kadar acı verici bir durum olduğunu fark ettim. "Seninle konuşmam gerek" dedi, "dün hakkında" diye ekledim. Aklıma gelen görüntüler ve düşünceler ile bakışlarım gözlerine kaydı. Alayla güldüm ama o anlamadı. "Düğün davetiyenizi vermeyemi geldiniz. İsterseniz nikah şahidiniz de olurum" dedim ve bir kez daha adımladım. "Bekler misin?" dedi, parmakları koluma dokundu. Az önce Cihan'ın dokunmuş olmasından rahatsız olurken, onun dokunması beni zerre rahatsız etmiyordu. Nedeni çok bariz bir şekilde ortadaydı. "Ne istiyorsunuz?" "Konuşmak." "Biz dün konuştuk Ömer bey. Siz sizden uzak durmamı, görüşmememi istediniz. Bakın ben de uzak duruyorum, ama siz ısrarla yanımda duruyorsunuz. Yolunuza bakın." Bir kez daha hareketlendim, lakin o izin vermedi ve kolları bedenime dolandı. Bu sarılmanın vermiş olduğu şoku atlatabilmiş değilken, gözlerimin sızlamasına engel olamadım. Onu hızla kendimden uzaklaştırdım, gözlerine sızlayan gözlerimle baktım. "Neden yapıyorsunuz bunu? Niye böyle davranıyorsunuz? Daha dün bana görüşmeyelim diyen sizdiniz üsteğmen. Şimdi neden karşımda durmuş bana bunları söylüyorsunuz?" Gözlerimin sızlayışı, sesime de yansımıştı. Dudaklarımı birbirine bastırdım, ela gözlerine titreyen dudaklarımla baktım. "Hataydı ve hepsi bir yalandı." Kaşlarımı çattım. Yapay bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. "Ne oldu? Yoksa annenizin bulduğu o kız sizi reddedince, soluğu yanımda mı buldunuz?" Başını omzuna eğdi ve dediklerime inanmamak ister gibi baktı. "Anlatacağım. Dinle beni" dediği vakit derin bir nefes aldım ve başımı olumsuzca salladım. "Bana hiç birşey söylemek zorunda değilsiniz. Gerçi umrumda da değilsiniz Ömer bey. Siz dün bana söylediklerinizi söylediniz, bugünde ben size söyleyeyim" dedim ve derin bir nefes alıp, gözlerinin içine baka baka ekledim. "Karşıma çıkmayın. Gidin annenizin bulduğu kızla hayat kurun. Ya da gidin gönlünüzün seçecek olduğu kızla bir yuva kurun. Beni rahat bırakın ve bir daha karşıma çıkmayın. Yan yana görünmemiz hoş değil." Gözlerime bakan ela gözlerinin içinin sızladığına şahit olsam da kaşlarını çattı, dudaklarını ıslattı. Tam dudaklarını aralayacağı vakit, hemen önünden ayrıldım, onu geride bir damla göz yaşımla bıraktım. Arkamdan baktığını hissetsem bile dönüp bakmadım ona. Ne kadar çok neler diyeceğini merak ediyor olsam da bakmadım. Dönüp ona bakmadım. Çünkü istemedim. İstemedim. Yüreğim onun için atarken, bu söylediklerime ben bile inanmış değildim. İnanmış ve anlam vermiş değildim. Bölüm Sonu... Evvveeett! Geçelim bölümü nasıl bulup, bulmadığınıza. Sizce İkra'nım davranışı ve dedikleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce burada kim hatalı? Ömer Asaf anlık korkuyla dediklerini dedi ama bunun pişmanlığı ile İkra'nın karşısına çıktı. Cihan hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben gıcık oldum ama daha çok kitapta olmaya devam edecek. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere canlarım, kendinize iyi bakın, hoşçakalın. Beni takip etmeyi unutmayın 😉 |
0% |