@lorensi
|
Merhaaaaabaaaaa... Bomba gibi bir bölümle geldim. Ay çok mutluyum, gerçekten yazmak istediğim sahneleri yazmış olmak ve sizlerle paylaşmak çok güzel bir duygu. Şimdiden oy vermeyi unutmayın sevgili okurlarım, sizleri seviyorum. ...Lorensi size keyifli okumalar diler... Bölüm Yirmi - Verilen Sözler Günlerin ardından bir ay geçmişti. Ömer Asaf bu bir ay içerisinde durmadan göreve gidip duruyor, hatta görüşmeye pek bir fırsat bulamıyorduk. Bende haliyle zamanımı hastanede geçiriyordum. Durmadan hasta bakıyor, Yusuf hocam ve Deha'yla ameliyathanelere girip çıkıyor, hastalara umut olmaya devam ediyorduk. Peki bu bir ay içerisinde ne mi oldu? Kız arkadaşım Akel'i tim ve kızlarla tanıştırdım. Tanışmak istediğini, onlarla arkadaş olmak istediğini söyleyince kıramadım. Böylelikle birlikte bir gün askeriyeye gittik ve hep beraber sabah kahvaltısı yaptık. Ömer Asaf ve tim, göreve giderken, biz de orman kenarında birlikte bir yürüyüş yapmıştık. Time yeni gelen Teğmen Feyza'nın Ömer Asaf'a olan bakışları beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ne kadar çok farkediyor olsam da, görmezden geliyor, katlanmaya çalışıyordum, çünkü o bir askerdi. Ayrıca ben ela gözlüme sonuna dek güveniyordum. Ömer Asaf'la tam yedi aydır beraberdik. Yani tanışmamızın ardından yedi ay geçmişti. Yedi aydır güzel bir şekilde ilerleyen bir ilişkimiz vardı. Sürekli evlenmekten bahsediyor lakin bir türlü teklif etmiyordu bana. Üzülüyor muydum? Sanırım evet... Ben onunla vakit geçirmek, artık rahat rahat dolaşmak istiyordum. Yedi ay boyunca, onu ailemden sakladım. Sadece abim biliyordu o kadar. Ayrıca bu bir ay içerisinde abim kaçırıldığımı bile öğrenmişti. Geçenlerde, akşam saatlerinde çay içerken, annem yanlışlıkla ağzından kaçırmıştı. Abim başta bize sinirlenip, trip atsada onun gönlünü özür dileyerek almıştım. Ve asıl o kaçırılmanın sonucunda aşkımı bulmuştum ben. İlk ve tek aşkımı. Asla ama asla vazgeçmeyecek olduğum ela gözlümü bulmuştum. Şimdi ise hastaneden çıkmış, Akel'in bana mesaj attığı kafeye doğru ilerliyordum. Ömer Asaf' ın hal ve hareketlerinin değişiminin üzerinden bir hafta geçmişti. Bir hafta boyunca bambaşka biri var gibiydi karşımda. Gözlerime bakarken eskisi gibi gülmüyor sanki bir şeyin cevabını aramak ister gibi bakıyordu. Ona ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek isteğim benimle ilgili hiç bir sorunu olmaması. Ona yanlış davranışta bulunmamak ve kalbini kırmamaktı. Akel ile konuşup, beni kafeye çağırmasının ardından, gitmek istemesem de biraz ısrarından dolayı vazgeçip, kabul etmiştim. Şuan konum atmış olduğu kafeye doğru yol almış, üstümdeki kalın kazak ve beyaz pantolonum ile dolunayın tepede yer aldığı karanlık göğün altında yürüyordum. Kızların da oraya geleceğini söylemişti. Ne kadar çok istemesem de gitmenin zararı olacağını düşünmüyordum. Evden de Akel'le bulaşacak olduğumu söyleyerek çıkmıştım. Kış ayına girecektik ve yağmur yavaş yavaş gün geçtikçe hızını azaltıyordu. Sonbahar ayını fazlasıyla seviyordum. Çok geçmeden bizim eve yakın olan kafenin önüne varmam ile, içeride yanan ışıkların derecesinin az olması kaşlarımı çatmama neden oldu. Omzumda ki çantamla birlikte kafeye adımladım, yavaşça içeriye girip kapıyı kapadım. İçerisinin boş olması, ışıklardan tek bir ışığın açık olması beni biraz ürkütürken, "Akel!" diye seslendim etrafa. Ses gelmeyince bu sefer "Bahar!" diye sesimi yükselttim. Etrafımda dönüp, kafenin içine doğru ilerlerken, kimsenin olmaması beni fazlasıyla korkutuyordu. Arkamı dönüp "kızlar!" diye seslenince, bir kez daha ses gelmedi. Bu sefer sağa döneceğim vakit karşımda görmüş olduğum beden ile baş parmağım refleks olarak damağıma gitti. "Ömer Asaf? Ödümü kopardın" dedim ve sessiz kafenin içerisine, etrafa bakındım. "Kızlar nerede?" "Gelsene İkra" dedi ve eli elime uzandı. Onun neden burada olduğunun yeni yeni farkına varıp, kaşlarımı çatarken, bakışlarımla üstünü yokladım. Siyah kısa kol bir tişört giymiş, altında ise tişörtünün üzerine çekmiş olduğu siyah pantolonu vardı. Kolunda ise asker saati, boynunda zinciri gözüken asker künyesi. Sanki yaz ayındaydık onun için. Kaşlarımı çattım, beni kafenin ortasına doğru ilerletmesiyle tam önüme geçti, elleri her iki elimi tuttu. "Neler oluyor Ömer Asaf? Kızlar nerede?" "İkra. Bir haftadır sana karşı değişen davranışlarımın farkında olduğunu düşünüyorum." Kaşlarımı çattım ve bunun çok net farkında olarak başımı salladım. "Evet." Pek fazla üstünde durmadım. Derin bir nefes aldım, diyeceklerini şaşkın şaşkın bekledim. "Sana karşı bu değişen davranışlarımın tek nedeni birazdan soracak olduğum soruya verecek olduğun cevabı bilip bilmememdi." Kaşlarım daha da çatılırken, henüz neyden bahsetmiş olduğunu anlamış değildim. Ellerimin içi titredi ve ben üstümde ki montuma rağmen ellerimi okşayışıyla titredim adeta. "Ne sorusu?" Derin bir nefes aldı, ellerimi okşamaya devam etti. "Biliyorsun tanışalı yedi ay oldu henüz" dedi. "Hatta sekizinci ayımıza gireceğiz." Başımla onayladım onu ve tekrar konuşmasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım. "İkra ben her baktığım yerde seni görüyorum. Her konuşan kızı sen sanıyorum. Sesin, yüzün, gözün, dudakların aklıma kazınmış sevgilim. Bu yüzden bu soruyu soracağıma eminim. Cevabın ne olursa olsun" dediği vakit soracak olduğu soruyu tahmin ederek gözlerimi gözlerine kenetledim. Nefesimi tuttum ve ellerimin terlemesine engel olamadım. Kalp atışlarım hızlanırken, onun bana bakan o güzel ela gözlerine büyük bir aşk ve sevgiyle baktım. Sanki içinde bulunduğum kafe daraldı ve sadece biz vardık gibi. Gerçi sadece biz vardık zaten. "İkra." "Hı.." dedim anlık ne diyeceğimi bilemeyip. "Ben her sabah kalktığımda seni görmek, her evden çıktığımda seni öpmek, ve her eve geldiğimde seninle uyumak istiyorum. Ben baktığım her yerde seni görmek istiyorum. Bana bir şans ver istiyorum. İzin ver her sabah kalktığımda seni göreyim, her işe gitmek için evden çıkarken seni öpeyim. Ben artık birileri seni benimle görecek diye endişelenmeni istemiyorum. Doya doya yaşayalım bu aşkı sevgilim. Doya doya bağıralım her yerde. Bana izin ver, seni dünyanın en mutlu kadını edeyim. Bana izin ver bu aşkı doya doya yaşayalım. Şimdi sana soruyorum." Nefesimi tuttum ve cümlelerinin vermiş olduğu etki ile gözlerimin sızlamasına engel olamadım. Olamadım çünkü hep bu anın hayalini kuruyor olduğumu kendime inandıramadım. İnandıramadım çünkü bu kadar erken beklemedim. Ama Ömer Asaf şu an karşımda, ellerimi tutuyor ve bana sorusunu sormak için dudaklarını aralıyordu. "İzin ver sana kalbimi verdiğim gibi soy adımı da vereyim. İzin ver tamamen senin olayım, izin ver tamamen benim ol" dedi ve derin bir iç çekip, son kez sordu. "İkra... Benimle evlenir misin?" Tutmuş olduğum nefesini yüzüne verdim. Gözlerim ellerimi tutan ellerine kaydı. Titrediğini fark ettim. Korkudan mı yoksa verecek olduğum cevaptan mı? Bilemiyorum. Kalbimin atan atış sesleri resmen kulaklarımda hissediliyordu. Ömer Asaf' ın benim gibi terleyen elleri dikkatimi çekerken, ne kadar heyecanlı olduğunun farkındaydım. "Hemen cevap vermek zorunda değilsin, çünkü çok erken biliyorum" dedi ve ben onu dinlemeden "evet!" dedim. O ise bunun farkında olmadan bir kez daha belli belirsiz konuştu. "Sadece kabul edecek misin etmeyecek misi-" "Evet!" "Biliyorum çok erke-" durdu, bana baktı. Kulakları kabardı, doğru duyduğuna inanmak istedi. "Evet" dedim bir kez daha gülüşüme engel olamayarak. Kahkalarımla ve sızlayan gözlerimle gülüp, ellerini sıkı sıkıya tutarak alttan ona baktım. Bu sefer kaşları çatıldı ve dudağının kenarında yer alan gamzeleri belli belirsiz kendini belli etti. "Sen evet mi dedin?" diye sordu. Gözlerimden düşen bir iki damla yaşla başımı salladım, bir kez daha "evet!" dedim. "Sen bana evet mi dedin?" diye sordu inanmak ister gibi. Bir kez daha başımı salladım, ellerini sıkı sıkıya tuttum. "Evet seninle evlenirim. Baktığın her yerde olurum. Soy adını taşırım Ömer Asaf. Seninle evlenirip, bu aşka sonsuz şansı veririm!" Heyecandan adeta ellerini tutmuş, zıplıyor gibiydim. Hiç beklemediğim bir anda "allaaa!!" diyerek sesini yükseltmesiyle kollarının belime dolanması bir oldu. Ayaklarım yerden havalandı, bedenimi etrafında döndürmeye başladı. Kollarım sıkı sıkıya boynuna dolanırken, ikimizinde kahkahaları eşlik etti aniden patlayan iki konfetiye. Ömer Asaf beni bir iki kere etrafında döndürdü, beni yere, ayaklarımın üzerine bırakırken, hızla arkamı döndüm ve bana yaşlı gözlerle bakan Akel' e, ardından gülümseyen time ve kızlara baktım. "Bravo komutanım!" "Ne güzel bir teklifti o!" diyen Cihangir' e gülerek döndü tüm bizi izleyen bakışlar. "Tebrikler!" Kızlar aynı anda bağırıp, alkış tutarken gözlerimden akmakta olan yaşlarımı silip, gülümseyerek Ömer Asaf' a döndüm ve şoka kaldım. Çünkü Ömer Asaf elinde, kapağı açık siyah bir tek taş kutusu tutuyordu. İçinde ki tek taşı kocaman olan yüzüğün bana bakan haline baktım, yutkundum. Yüzüğü çıkardı, elini bana uzattı. Ağlak bir yüz ifadesiyle elimi kaldırdım ve elinin içine bıraktım. O yüzüğü parmağıma geçirirken, bir kez daha alkış ve ıslık sesleri yükseldi kulaklarımda. Boşta kalan elimle gözyaşlarımı sildim, kendime engel olamayıp küçük bir hıçkırık bıraktım. Yüzüğü takıp, bir de tek taşın üzerine dudaklarını iç çeke çeke bastırdı ve geri çekilip bana baktı. "Hiç sormayacaksın sandım." Hepsi topluca kahkahasını serbest bırakırken, Ömer Asaf'ın "kıyamam sana" diyişi ve dudaklarını alnıma bastırışı ile gözlerimi kapatıp açtım. Sessiz hıçkırıklarım adeta devam etti kafenin içerisinde. Sıkıca sarıldı bana, kollarım sırtına dolandı. Saçlarımın tepesine bir öpücük bıraktı ve geri çekildiğimde ise, arkadaşlarına baktı. "Hepinize teşekkür ederim. Özelikle size kızlar" dedi kızlara bakıp, göz kırparken. "Komutanım benim be! Tebrikler!" Ömer Asaf tek tek kardeşleri ile sarılırken, ben kızlara sarıldım. Önce Akel' e koştum. Sıkı sıkı boynuna doladım kollarımı. Kız arkadaşımın her zaman yanımda olacağını bildiğimden dolayı içim hep rahattı bu konu hakkında. "Teşekkür ederim" diye fısıldadım ve sırtını şefkatle okşadım. "Hep mutlu olun canım kardeşim" diye fısıldadı. Sıkı sıkı sarıldıktan sonra diğer kızların da tebriklerini alıp, teşekkür ettikten sonra sıkı sıkı sarıldım onlarada. Time yeni gelen Feyza burada değildi ve ben şuan pekte umursamış değildim. Belki de ileride onunlada iyi bir arkadaş olabilirdik. Ne de olsa hayat sürprizlerle dolu. Derin bir nefes aldım, bir kez daha bana kardeşlerinin yanında duran ve öylece bakan Ömer Asaf' a baktım. Ardından parmağımdaki yüzüğe takıldı bakışlarım. Hala onunla evlenecek olduğuma inanamıyorum. İnanamıyorum ve bir o kadar da şok içerisindeydim. Kolu belime dolandı, bana üstten baktı ve ben ona başımı kaldırırken, dudakları alnıma dokundu. 🎻 Saatler sonra eve gelmiş, direkt olarak odama kapanmıştım. Herkes yemeğin üzerine oturmuş, annemin bana da yemem için sormuş olmasına olumsuz cevap vermiştim. Parmağımdaki yüzüğü gizleye gizleye girmiştim odama. Ömer Asaf' a ailem ile konuşacağımı, bu akşam ona haber vereceğimi söylemiştim. Ama nasıl söyleyeceğimi bir türlü bilemez haldeydim. Ömer Asaf, tim ve kızlarla güzel bir yemek yedikten sonra, herkes evlere dağılmıştı. Odamın içerisinde öylece dönüp dururken, aniden tıklatılan kapı ile bakışlarım kapıya odaklandı. Abimin içeriye gülümseyerek girmesi, kapıyı kapatmasıyla ellerimi refleks olarak arkama bağladım ve göğsümün derin bir şekilde yükselip inmesine neden oldum. "Güzelim?" "Efendim." "Düşünceli gördüm seni?" dedi ve yanıma yaklaştı. Abime söyleyip söylememek arasında kalırken, babama nasıl söyleyeceğimi düşünüp durdum. Derin bir nefes aldım ve ellerimi önüme getirdim. Abim bana öylece bakarken, başımı önüme eğip kaldırdım. "Abi, sana birşey söyleyebilir miyim?" "Tabii güzelim. Dinliyorum " Derin bir iç çektim ve "ben evlenmek istiyorum" dedim ansızın. Çünkü başka ne şekil ve ne gibi bir cümleyle söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Ne!? Gözlerim gözlerine baktı. Kaşları çatıldı ve inanmak ister gibi baktı o güzel gözleri yeşil gözlerime. Duyduklarına inanmak ister gibi. Yutkundum, bakışlarımı elime, parmağımdaki yüzüğe odakladım. Benimle birlikte o da baktı. Eli hızla ağzına kapandı ve gözleri açıldı. "Ömer Asaf' mı?" diye sordu. Çekinerek başımı salladım. "Hım hım. Abi babama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Yardımcı ol lütfen" dedim ona umut dolu bakışlarla bakarken. "Sen..." dedi ve şaşkınlıkla ekledi. "Gerçekten istiyor musun?" Başımı bir kez daha utanarak salladım, gözlerimi açıp kapadım. "Seviyorum abi. Çok seviyorum. Bugüne dek hep sana anlattım olan biteni. Hep idare ettin evden çıkışlarımı. Şimdi bana yardımcı ol. Babama sen söylesen?" dediğimde başımı önüme eğmiştim. Zaten abim yaklaşık iki aydır bizi biliyor olabilirdi. İki ay boyunca bazen dışarı çıkarken, Ömer Asaf'ın yanına giderken ona söylüyordum. Anlayışla karşılıyor, dikkatli olmam gerektiğini söyleyerek bana sıkıca sarılıyordu. Gözleri açılırken, dediklerim onun için ne ifade etti anlamış değildim. "Bunu senin söylemen daha doğru olur. Hem babam anlayışla-" "Utanıyorum. En azından sen söylesen ben sonra konuşsam." Dudaklarını birbirine yasladı, başını istemeyerek de olsa olumluca salladı. "Tamam. Ben söylerim yemekten sonra." Kendime engel olamayıp, sıkıca sarıldım ona. Cesaretimi ondan buldum. Elleriyle saçlarımı okşadı, ardından küçük bir öpücük bırakıp, odadan çıktı. Terleyen avuç içlerimle birlikte ilerleyip, yatağa oturdum ve parmağımdaki yüzüğü, diğer elimin işaret ve baş parmağım ile tuttum. Gülümsedim. Ömer Asaf' la kuracak olduğum yuvayı hayal ettim. Ve nedense içim kıpır kıpır oldu. Bundan aylar önce tanıştım onunla. Kaçırıldım, o ve arkadaşları tarafından kurtarıldım. Başta tutuldum ona, heves dedim ama değildi. Benim ona olan ilgim heves değil gerçek bir aşkın başlangıcıydı. Yaşadıklarımız gözlerimin önünden geçip giderken, yüzümde bir gülümseme peyda oldu. Masum ve bir o kadar da aşk dolu gülümseme. Komidinin üzerine koymuş olduğum telefonumu alıp, gelen mesaj bildirimine baktım. Ömer Asaf ; Nasılsın? Ailenle konuşabildin mi?
Dudaklarımı birbirine yasladım.
İkra ; Henüz değil. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
Yazıyor....
Ömer Asaf ; Kararları ne olursa olsun saygı duyacağım. Ama seni çok seviyorum. İkra ; Biliyorum. "İkra!" Babamın seslenişi kulaklarıma ilişirken, aniden yatağımdan fırladım resmen. Ömer Asaf' ın yazmış olduğu son mesaja doğru düzgün bakamadım bile. Derin bir nefes aldım ve kapının açılmasıyla kapıda beliren annem ile "baban seni çağırıyor kızım" demesi bir oldu. İçime korku yerleşirken, annemi başımla onayladım ve telefonumu yatağımın üzerine bırakıp, kapıya doğru yaklaştım. Parmağıma takılı olan yüzüğü diğer elimle parmaklarımın üzerini tutarak gizledim. Odadan çıkar çıkmaz, babamın koltukta oturan bakışları beni buldu. Abim, İlker, Eda... Üçü kotluklara oturmuş, erkek kardeşimi annem odaya göndermişti ben içeri geçerken. İlerleyip, boş koltuğa oturdum ve hızla derin bir nefes alıp verdim. "Abin birşey söyledi, bir de senin ağzından duyalım dedim." Kalbim güm güm attı. Bakışlarım önüme indi ve dudaklarım ne diyeceğini bilemedi. Titrek ve nedense sıkıntılı bir nefes aldım. "Evlenmek istiyormuşsun." Parmağımdaki yüzüğü belli etmemek adına ellerimi bacaklarımın altına aldım ve yerde ki yün halıyı izlemeye koyuldum. Dudaklarım birbirine bastırdım. "İkra cevap versene kızım. Abinin dediği doğru mu?" Babamın sakinlikle konuşuyor olması, bana cesaret verirken, İlker' in üzerimde hissettiğim çatık ve azıcıkta öfkenin bulaşmış olduğu gözlerinden bakışlarımı kaçırıp, babamı başımla onayladım ve "hım hım" dedim. Derin bir nefes aldı. Arkasına yaslandı, dirseğini koltuğun kenarına koyup, parmaklarını çenesinde yeni yeni çıkmış olduğu sakallarının içinde gezdirdi. "Yüzüğü gizleme kızım, fark ettim." Kulaklarıma ilişen bir başka cümleyle elimi bacaklarımın altından yavaşça çıkartıp, bacaklarımın üstüne, kucağıma koydum yüzükle. İlker ensesini sıvazladı, Eda gülümsedi ve abim babama baktı. Annem ilerleyip, yanıma otururken, "sana evlenme teklifimi etti?" diye sorunca başımı salladım. "Öncelikle" diye başladı babam ve devam etti. "Bugüne dek kararlarınıza hep saygı duydum" dedi abim ve İlker'e bakarak. "Bir dediğinizi ikiletmedim. Ben elbet senin mutlu olmanı isterim kızım ama..." dedi ve durdu. Bakışlarım gözlerine tırmandı. Hayır diyecek olduğundan korktum. Ömer Asaf' a evet demişken, ona babam hayır dedi nasıl diyebilirim? Diyemezdim... "Ömer Asaf seviyor mu seni?" Yutkundum. Bedenim baştan aşağı buz keserken, nasıl evet diyeceğimi düşünüp durdum. "Söylesene kızım. Ömer Asaf seviyor mu seni?" Utanarak başımı önüme eğip, ellerimi kucağıma getirdim ve elbisem ile oynayarak başımı salladım. "Seviyor." Herkesin bakışlarını üzerimde hissederken, başımı kaldırdım ve onların parmağımda ki yüzüğe bakan bakışlarına baktım. "Evlenme teklifi etti?" dedi babam kaşları çatılırken. Vücudumu sıcak basarken, derin bir nefes aldım. "Sen de kabul ettin?" Bir kez daha başımı çekinerek ona bakmadan salladım. "Neden? Sen ne kadar tanıyorsun ki Ömer Asaf'ı?" diyen İlker' in nedeni, beni kıskanıyor ve evlenmemi istemiyor olmasıydı. "Evimize geldi, sana göz mü dik-" "İlker! Ömer Asaf öyle biri değil!" dedim babamın burada olduğunu tamamen unutup. Gözleri gözlerime bakarken, dişleri birbirine yaslandı. Bakışlarım babama kaydı, dudaklarım bu sefer sakinlikle aralandı. "Ben Ömer Asaf' ı bizim eve geldiği gün tanımadım. Kaçırıldığım o depoda, beni kurtarmaya gelen timin üsteğmeni olarak tanıdım. Ben onu ilk kez orada gördüm. Sonra tanıştım. Konuştuk. Sonrasında bizim eve gelince, kimseye birşey belli etmedim. Çünkü utandım. Yani eğer Ömer Asaf' ı burada bizim evde gördüğümü düşünüyorsanız öyle düşünmeyin." Uzun bir konuşmamın ardından sonra abimin bana tebessüm ederek bakıyor olmasına belli belirsiz tebessüm sergiledim. Derin bir nefes aldım ve babamın "güveniyor musun ona? Gerçi dostumun oğlu ama sonuçta babana bile güvenme demişler" dediğinde hızla başımı babama kaldırdım. "Ömer Asaf öyle biri değil. Bir kere olsun yanlış birşey söylemedi ve yanlış bir davranışta bulunmadı bana karşı iznim olmadan. Hep mesafeli davrandı. Hem senin arkadaşının oğlu baba. Herşey tesadüf." Babam dinlediklerime karşı derin bir iç çekti, dudaklarını ıslattı ve arkasına daha rahat yaslandı. "Orası öyle. Ferit iyi biridir. Oğulları da öyledir ama işte insan güvenemiyor" dedi bir kez daha. İçimde ki utancı bir iki dakikalığına kenara bırakıp, babama karşı açık oldum. "Baba. Ben evet dedim ona. Eğer sen hayır dersen anlayış gösterir, seni anlarım. Ama bunu ona söyleyemem. Çünkü başta kabul ettim, sana güvenerek. Kararıma saygı duyacağını biliyorum. Ben sadece onu seviyorum ve yeni bir hayata adım atmak istiyorum. Ömer Asaf hakkında endişe ediyorsan, bana tek kötü bir söz söylemedi baba. Hem Akel şahit" dedim ve ekledim. "Karar senin." Herkes koltukta sus pus olurken, babam öne doğru doğruldu, ellerini önünde birleştirip abime baktı. "Sen ne diyorsun oğlum?" Barış abimin bana dönen bakışlarının içini tebessüm alırken, yanında ki eşine baktı ve babama döndü. "Ben birbirini seven iki insanın kaderine engel olmak istemem. İkra' ya, kardeşime sonuna dek güveniyorum. Yani ben razıyım benim için sorun yok." Babam başını salladı, benim abime bakan bakışlarımın içi sızladı. "Hatun?" diye sordu anneme. Yanımda oturan annemin bakışları bana, bir de babama kaydı. "Yani ne desem bilemedim. Seviyor çocuklar Fehmi. Hem zamanında biz de sevdik, razı olalım." Dudaklarımda sıcak bir gülümseme peyda oldu. Babam İlker' e döndü. "İkizi?" İlker' e umut dolu bakışlarla bakarken, dişlerini birbirine yasladı, ayağa kalktı ve "nasıl biliyorsanız?" deyip odasına çekildi. Kapının kapanan sesi kulaklarımda çınlarken, refleks olarak yerimde sıçradım. "Alışır kızım sen bakma ona" diyen annemin sesine döndü sızlayan bakışlarım. "Eh, madem öyle. Ben Ferit ile konuşayım." Babam telefonunu almak için odasına çekilirken, ben arkama yaslandım, yüzümdeki tebessüme engel olamadım. Abimin bana gülerek bakan bakışlarına, ayağa kalktım ve "abii!" diyerek koşup ona sarıldım. "Dur deli kız!" "Seni çok seviyorum!" "Bak bak Ferit arıyor!" diyerek çıktı babam girmiş olduğu odadan. Telefonu açtı, hoparlöre verdi. "Alo?" "Devrem, nasılsın?" "Valla iyiyim, sen nasılsın?" "Ben Ömer Asaf'tan birşey duydum, acaba biliyor musun diye aradım." Ömer Asaf'ın da orada olduğunu hissedebiliyordum. Telefon ayrıca hoparlördeydi çünkü babamın sesi yankılanıyordu. "Duydum duydum. İkra söyledi." Ferit bey güldü. "Ee ne diyorsun sen bizim çocuklara. Görmüş, sevmişler birbirini." Babam da kıkırdadı. "Sevmişler Fehmi. Hem zamanında biz de sevdik, evlendik" dedi ve gururla bana bakıp, "ben razıyım" deyince babam, kısa bir sessizlik oluştu. Ve ben yemin ediyorum ki telefondan Ömer Asaf'ın kulaklarıma sevinçle fısıldayan sesi ilişti. "Eh. Madem sen razısın, sonuçta kızı verecek olan sensin. Ben alıcıyım. E ne diyelim o zaman, düğünümüz var desene!" Yüzümdeki gülümseme kısık kahkahaya dönüşünce, gözlerimin sızlamasına engel olamadım. Bir iki damla yaş mutluluktan süzüldü gözlerimden. Abim bunu fark edince, kolunu omzuma doladı, beni kendine yasladı. "Ağlama kız!" Küçük bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan. Abim beni iyice göğsüne yaslarken, ellerimle göz yaşlarımı sildim, derin bir nefes aldım ve babamın konuşmasına kulak verdim. "Eee... Ne yapalım?" diye sordu. "Bence yarın güzel bir yemek yiyip, iyice konuşalım. Hem bizden habersiz bir de tanımıyormuş gibi yapmışlar. Ceza vermek şart" dedi sesinde ki alayla. Babam da kıkırdadı, annem de gülümsedi. "Siz yarın bize gelin, yemek yiyelim. Ben konum atacağım" dediği vakit Ferit bey, babam başını sallayarak "olur" dedi. Derin bir nefes aldım, onlar kendi aralarında konuşurken ben parmağımda ki tek taş yüzüğüme baktım. 🎻 "Haa! İkra sen ne fenasın ablacım" dediği vakit ablam, telefondaki yüz ifadesine baktım. Kendime dolaptan soğuk su çıkartıp, mutfak dolabından almış olduğum bardağa doldurarak ablamla konuşan Eda'ya baktım. "Eda sen gördün değil mi? Biz çocuğa yakışıklı deyince, bir de burun kıvırıyordu. Meğer çoktan seviyormuş" dedi ablam ve yanaklarım bir kez daha kızardı. Ablama olan biteni anlatmış, tepkisine fazlasıyla gülmüştüm. Bildiğini söylemiş, yani fark ettiğini anlatmaya çalışmıştı. Ama ben emindim ki sadece abim biliyordu o kadar. "Eee... Söz ne zaman?" Suyumdan bir yudum aldım. "Bilmiyorum. Yarın yemeye gideceğiz Ferit beylere. Orada konuşacağız." "İyi iyi. Ben gelemeyeceğim, kusura bakma güzelim" dediği vakit, "sorun değil abla" diyerek gülümsedim. Ablamla yaklaşık bir saat boyunca ben ve Eda konuşup durduk ve güldük. Ona Ömer Asaf'la geçen günlerimizi babamların duymaması için kısık sesle konuşarak anlattım ve gecenin sonunda telefonu kapattık. İlker aradan geçen saatlerin ardından sonra, hala odadan çıkmazken, kapısını yavaşça tıkladım ve içeriye girdim. Yatağında öylece sırt üstü uzanmış her iki elini başının altına almıştı ve tavanı izliyordu. "Gelebilir miyim?" Gözlerini devirdi, "sen bana sorar mıydın?" diye sordu ve derin bir nefe aldı. Dudaklarımı birbirine yasladım, başımı olumsuzca sallayıp yanına yaklaştım ve yatağının kenarına oturarak elimi gövdesine dokundurdum. "Kalbimi kırıyorsun" diye fısıldadım. Sesim titrek çıkmıştı. "Şuan seninle küsüm." "Sen bana küsemezsin ki" dediğimde, o hemen "öyle bir küserim ki, aklın şaşar" diyerek bakışlarını tavandan ayırmadı. "İlker. Bana bakar mısın?" dedim ağlak çıkan sesimle. Bakmadı. "Üzülüyorum" dedim. Bu kelimeyi duyar duymaz bakışları bana kaydı. Gözlerime baktı ve gözleri doldu. O yavaşça doğrulup, bir de bana öylece bakarken, kollarımı boynuna doladım hızla. Bir müddet öylece durdu, ardından o da sarıldı bana. "Anlayış göster. Hem ben sadece evleniyorum, sizi terk etmiyorum ki" dediğimde, derin bir nefes aldığına şahit oldum ve ayrılıp yüzüne baktım. "İkra bak," dedi ve ekledi. "Evlenecek olduğun kişi bir asker. Her an herşey olabilir sen bunları göze alabiliyor musun?" diye sorunca bedenim yerinde ürperdi. Derin bir nefes aldım, verdim ve dudaklarımı ıslattım. "Almasam sever miydim onu? İstemesem kabul eder miydim teklifini?" "Karar senin" dedi ve "bana bakma" diyerek belli belirsiz yüzünü sıvazladı. "Kızmadın değil mi?" diye sordum. "Hayır. Çok kızdım. Ama affettim. Ayrıca sen istiyorsan elbette buna engel olmayacağım. Nasıl istiyorsan öyle yap güzel kardeşim" dedi ve bir kez daha beni kendine çekip, sıkıca yasladı göğsüne. Yatakta yana kaydı, gülerek yanına uzandım ve kolumu göğsüne dolayıp, kıkırdadım. "Niye aniden kalkıp çıkıyorsun salondan?" "Başta sinirlendim. Ama geçti sinirim" dedi ve odanın kapısı annem tarafından açıldı. "Oy! Benim kuzularım! Ben de geleyim mi?" İlker'le birbirimize baktık, aynı anda omuz silkip, "yer yok" dedik. Annem güldü, tekrardan odadan çıktı ve biz birlikte dakikalarca sarılı durduk. "Yarın Ferit beylere yemeğe gideceğiz, geleceksin değil mi?" diye sordum elleri saçlarımla oynarken. "Elbette. Yanında olacağım." Başımı kaldırdım, minnetle ona baktım. "Teşekkür ederim." Bölüm Sonu... Eveeeet! Şuan çok ama çok mutluyum. Sonunda teklif geldide geçiyordu. Bence tam yerinde oldu bu evlilik teklifi çünkü daha önümüzde uzun bir yol var. Beğendiyseniz yıldıza basında sayımızı görelim arkadaşlar. Kendinize iyi bakın, hoşçakalın. Sizleri seviyorum sevgili okurlarım. Beni takip etmeyi unutmayın ;) 😉
|
0% |