Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar

@lorensi

Yepyeni bir bölümle geldim, şimdiden keyifli okumalar dilerim. Başlamadan oy vermeyi unutmayın canlarım. Bölümü erken attım, her an yeni bir bölüm gelebilir çünkü kitabı final yapmak istiyorum. Aklımda bin bir türlü hikayeler var.

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

Bölüm Yirmi Bir - Seçilen Alyanslar

Sabahın erken saatlerinde erkenden kalkmış, Ömer Asaf ile rahat rahat odamda sesli bir konuşma gerçekleştirmiştim. Ardından hemen Akel aramıştı beni ve ben hastaneye gidene dek onunla konuşmuştum. O ise bana hiç beklemediğim bir anda ben aşık oldum demişti ve ağzımın bir karış açılmasına neden olmuştu.

"Kime?" diye sorunca, "askere" demesiyle bu sefer de kaşlarım çatılmıştı.

Hangi asker diye sorunca, o aniden Yiğit dediği vakit, yüzümde belli belirsiz bir tebessüm peyda olmuştu. Akel'le konuştuktan sonra dayanamayıp bunu Ömer Asaf'la paylaşmıştım. O ise biliyorum deyip, "Yiğit söyledi" diyerek gülmüş, ve "seni seviyorum" diyerek vedalaşmıştı benimle.

Hastanede öylece oturup, kahvemi yudumlarken, aynı zamanda internette geziniyordum. Hem geziniyor, hem de Ömer Asaf'ın paylaşmış olduğu fotoğrafları beğeniyordum. O yakışklı pozları ve gülümseyen gamzelerine bakıyor, hiç beklemediğim bir anda kıkırdıyordum.

Hayatıma girdiği güne, ilk günden itibaren şükrediyordum. Dua ediyor ve Allah'a onu karşıma çıkardığı için şükrediyordum. Onlarca doktorun arasından beni kaçıran o teröristlere neredeyse teşekkür edebilirdim. Eğer beni kaçırmamış olsalardı, ben onunla karşılaşmayabilirdim. Gerçi babamın arkadaşının oğluydu. Yine tanıştırdım ve ona yine ilk gördüğüm an aşık olurdum. Bugün birşey fark ettiğimi öğrendim.

Ömer Asaf'a hiç seni seviyorum demediğimi. O bana ne zaman seni seviyorum dese, ben bende diyerek karşılık verirdim. Oysa ki ona seni seviyorum demem gerekiyordu çünkü yakında kocam olacaktı. Kocam ve kimseden gizlememe gerek kalmadığım erkek arkadaşım. Hatta belki bugünden itibaren artık onunla el ele kimse bizi görse de birşey demeyecek rahatlığıyla dolaşacaktım sokaklarda.

Akel'in de en az benim kadar mutlu olmasını istiyordum. Mutlu ve bir o kadar da aşık. Ömer Asaf'la aramdaki ilişkide, bu süreçte hep yanımda oldu. Belki de ben o gün o çay bahcesine gitmeseydim, Ömer Asaf hayatımdan tamamen çekip gidecekti. Ve ben hayatımın en büyük hatasını yapmış olacaktım. Ama ben o gün oraya Akel'in lafıyla gittim ve dünyanın en mutlu kadını oldum. Ben onu sevdim, o beni. O bana yeni bir hayat teklif etti ve ben bu hayata ilk adımı, ne kadar çok korkuyor olsam da kabul ettim. Evlenmekten korktum çünkü mutsuz bir evlilik geçirecek olduğumdan korktum. Ama ben eminim ki Ömer Asaf bana en mutlu hayatı elinden geldiğince sunacaktı.

Bu gece herşeye bir açıklık getirecek, hastaneden çıkar çıkmaz ailemle Ömer Asaf'ların evine gidecektik. Dışarıda deli gibi yağmur yağıyor ve hava üşütür cinstendi. Telefonumun ekranını kapadım, kahvemden son yudumu alıp, ayağa kalktım ve hastane koridorlarında dolaşmaya başladım. Acilde sabahtan beri durmadan ufak hastalara bakıyor, reçete yazarak evlerine geri gönderiyordum.

Yusuf hocamla koridorda karşılaşırken, o bana gülümseyerek selam verdi ve yanımdan geçti. Ellerimi önlüğümün cebine yerleştirdim ve bir an önce akşam olmasını heyecanla diledim.

🎻

Saat akşam sekizi bulmuştu ve ben hastaneden eve gelir gelmez sıcak bir duş almış, üzerime beyaz bir gömlek, gömleğin üzerine ise siyah bir süveter geçirmiş, altıma ise açık mavi bir kot pantolon giymiştim. Hava epey soğuk olduğundan dolayı evden çıkarken montumu da giyecektim elbette. Saçlarımı aynanın karşısın da kurutup, taradıktan sonra makyaj masamın üzerinden bir kapatıcı aldım, yavaşça göz altlarıma vurdum. İyice elimle yedirip, ardından hafif bir allık vurdum yanaklarıma. Kirpiklerime de hafif maskara çekip, kenarda duran ve her zaman kullandığım parfümümü sıktım. Hazır olduğumu fark edince, masamın önünden kalkacağım vakit kapı açıldı ve annem bana baktı.

"Baban, abinler aşağıda bekliyor kızım. Hadi acele et" dedi ve bana gülümseyerek odadan çıktı. Ayağa kalktım, telefonumu ve beyaz çantamı alıp, hızla odamın ışığını kapatarak odadan çıktım. İçimdeki heyecan her adım attığımda daha da yükseliyordu. Eda kapıda Selim'in o küçük montunu kollarına geçirmiş ve kucağında onu severek yanaklarına öpücükler bırakıyordu.

İlerledim ve yeğenime uzun zamandır bakmadığımı fark ettim. Onu özlemiştim sanırım. Eda'ya gülümseyip, Selim'i onun kucağından aldım, hep beraber aşağıya indik. Annem ışıkları kapatmayı ve kapıyı kilitlemeyi unutmamıştı. Aşağıya arabanın yanına indik ve sırayla yerleştik. Öne babam ve abim, arkaya annem ben, Eda ve İlker gayet rahat sığmıştık.

"Hadi bakalım Şanlı ailesi" dedi abim ve kemerini taktı. Hemen yanında oturan babam telefonundan konumu açıp, abime uzatırken ben daha da heyecanlandım.

"Ver baba" diyerek aldı abim elinden ve cama tutturmuş olduğu telefon tutacağına yerleştirdi, rota oluşturuldu. Arabayı dikkatle park etmiş olduğu yerden yavaşça çıkardı, camı indirdi, eliyle kapalı yan aynasını açtı ve camı tekrardan dışarıda yağan yağmurdan dolayı kapadı. Ardından dikiz aynasından arkaya baktı, öne doğru eğilmiş babama elini uzatıp, "yaslansana baba aynayı görmüyorum" dedi. Abim bir arkaya, bir sağa, bir sola baktı ve "İlker" dedi dikiz aynasından hemen yanımda oturan İlker'e bakarak. Heyecanla derin bir nefes aldım.

"Efendim abi."

"Abicim inse, bana yön ver" dedi ve "yağmur yağıyor göremiyorum" diye ekledi. Kucağımda ki Selim'in ayaklarını dizlerimin üzerine koydum ve onu ayakta tutarak, abimin ona bakmasına sebep oldum.

"Oğlum. Baba nereye götürüyor sizi" dedi şefkat dolu sesiyle. Hemen sağ tarafında oturan Eda'nın gülümseyen sesi kulaklarıma ilişti ve abime atmış olduğu hayran bakışlarını fark ettim.

"Gel abi gel!" diye bağırdı İlker dışarıdan. Yüzüne değen yağmur damlalarından dolayı, kaşlarını çatmış öyle eliyle yön veriyordu. Abim geriye gitti, İlker dışarıdan "tamam" dedi. "Döndür döndür" deyince, abim her iki eliyle direksiyonu sağa doğru çevirdi ve biraz daha hareket etti. İlker'in tekrardan "dur!" demesiyle "geri gel" diye devam etti.

Abim sola çevirdi direksiyonu geri geldi ve tekrardan sağ yapıp, tamemen yola çıktı. Durup, İlker'in arabaya binmesini bekledi. İlker binip, kapıyı kapattıktan sonra abim yola çıktı. Öne doğru eğildi, tam rahat bir pozisyon alıp, arkasına yaslandı ve dikkatle sürmeye başladı.

"Heyecanlı görünüyorsun?" diye fısıldadı Eda hemen yanımda oturduğundan dolayı.

Başımı çekinerek salladım, derin hir nefes alıp verdim. "Pastaneden kurabiye falan alalım, eli boş gitmeyelim" dedi annem hemen Eda'nın sağında oturarak dışarıyı izlerken.

"Alırım ben" dedi babam ve abime döndü. "Oğlum pastane görürsen dur" dedi.

"Tamam baba."

Yol boyunca sadece nefes alıp verdim ve kendime engel olamayıp "of" ladım.

"Hava kaçırır gibi ne oflayıp duruyorsun İkra" diye sordu kısık sesiyle İlker. Bakışlarımı ona çevirdim, alt dudağımı dişlerimin arasına alarak kısa süre sonra durmuş olduğumuz pastanenin önünde, abim arabadan indi. Bir paket pasta ve kola falan alıp, arabanın bagajına güzelce koydu ve tekrardan şoför koltuğuna geçip kemerini bağladı.

"Az kaldı" dedi navigasyona bakarak. Abim her ne kadar yaklaşıyor olsa, içimde ki heyecan daha da çok artıyordu. Yüreğim resmen bu gecenin kazasız belasız bitmesi için can atıyordu. Çok geçmeden konumun gösterdiği, bahçeli bir evin önünde durduk. Bahçeye girdik ve evin ahşap güzelliğine baktım. Ev ahşaptan oluşuyordu ve kapının önünde, ince uzun taş yol vardı. Hemen iki küçük bahçe lambası o ince taş yolunun başında duruyordu ve ev aynı masallardaki gibiydi resmen.

Bahçesinde binbir türlü kır çiçekleri mevcuttu. Araba evin önünde durur durmaz evin kapısı açıldı ve ilk Ferit bey çıktı. Ardından Sevda hanım, oğlu Taha ve Asya çıktı. Şirin ve Ömer Asaf'ta kapıda belirince, onu görmenin heyecanıyla hareketlendim.

Babam arabadan inip, yağmurun durmuş olduğu göğün altına çıktı, arkasından bizde indik. Kucağımdaki Selim'i ben istemsem de alan Eda'ya tebessüm ettim, ardından üzerimde hissettiğim Ömer Asaf'ın bakışlarına baktım.

"Devrem!"

Babamla Feirt bey sarıldı, annemle Ayşe hanım. Eda Şirin' le sarıldı, ben Asya'yla. Ardından Şirin'e de sarılıp, bana parıldayan gözleriyle bakan Sevda hanıma baktım, yavaşça yaklaştım ve ona da sarıldım sıkıca.

"Güzel kızım, hoş geldiniz."

"Hoş bulduk efendim."

Gülümsedi, ben ayrılıp, köşede önce abime, sonra İlker'e sarılan Ömer Asaf'ın babama da sarılmasıyla ayrılıp bana baktı bir kez daha.

"Hadi içeri geçelim, yemekler soğumasın" dedi Sevda hanım.

"Hoş geldiniz" diyen Şirin' e baktım, bir kez daha başımı eğip kaldırdım. Ömer Asaf bana baktı, göz kırptı ve bakışları parmağıma takılı olan yüzüğe kaydı. Bakışları hayran hayran bakar gibi oldu, ardından her iki yana sallayıp, herkes önden içeri girerken arkada biz ikimiz kaldık. Ömer Asaf'la yan yana içeri gireceğimiz vakit, o hızla eğildi, yanağıma kimsenin fark etmeyeceği bi şekilde sıkı bir öpücük bıraktı ve hızla geri çekilip göz kırptı. Kızaran yanaklarımla içeri girdik, hızla kendimizi masada bulduk. Tabi ben, masada yemeklerin Sevda hanım, Asya, Şirin tarafından servis edilerken, o sırada evi incelemeyi eş geçmemiştim.

Evin salonunda küçük bir yanan ve odunlarının çatırdadığı bir şömine mevcuttu. Koltuklar eski tür koltuklardan oluşuyor ve ahşap eve harika bir görünüm katıyordu. Hemen geniş salonun kenarında yemek masası duruyordu ve biz oturmuştuk. Halılar eski türden halılardı aynı şekil. Girişin hemen yanında terlik dolabı vardı ve girerken terlik giymeyi es geçmemiştik. Başımızın üstünde büyük, orta boyda bir avize yer alıyordu ve salonu iyice aydınlatıyordu. Ev iki katlıydı ve diğer katı merak etmeden duramıyordum. Hele ki Ömer Asaf'ın odasını. Acaba nasıl bir zavke aitti?

Yemekler servis edildi ve biz sessizce yemeğimize başladık. Parmağımda ki yüzükle rahat rahat yemek yiyebiliyor olduğuma hala şaşkınlıklar içerisindeydim. Ömer Asaf tam karşımda, babasının yanında oturmuş ve sessizce yemeğini yiyordu. O da benim gibi çekiniyor olabilir miydi ailesinden?

Olabilirdi...

"Eee çocuklar?" diye girdi araya nihayetinde Ferit bey. Elimdeki kaşığı kenara bıraktım, ağzıma aldığım çorbayı yutup, yerimde daha rahat bir pozisyon aldım.

"Anlatın bakalım" dedi ve "bu sevda ne zaman başladı?" diye sordu. Yanaklarım kızardı ve bakışlarım Ömer Asaf'a baktı. O arkasına yaslandı ve dudaklarını emin bir ciddiyetle araladı.

"Herşey İkra'nın kaçırılmasıyla başladı" dedi Ömer Asaf. Herkes pür dikkat onu dinlemeye koyuldu.

"Biz yine her zaman ki gibi timimle göreve gönderildik. Yaralanan bir adamı almak için" dedi ve derin bir nefes alıp, devam etti.

"İkra'yı da zaten onu iyileştirmesi için kaçırmışlardı. Biz depoya saldırı yaparken, ikra'yı orada gördüm ben" dedi ve gülümsedi. "Gözlerine baktım, işte bu dedim. Annemin istediği gelin ve benim gönlümün seçtiği çiçek" dediği vakit, yanaklarım kızardı ve ben başımı önüme eğip, yutkundum. O bu kadar rahat konuşurken, ben onun gibi rahat değildim.

"Vay. Demek bizden önce tanışıyordunuz?"

"Aynen öyle baba" diyerek onayladı babasını. "Yani tamamen tesadüf. Sevdim onu, evlenme teklifi ettim. Zaten annem de istemiyor muydu İkra'yı?" deyince, bakışlarımı kaldırıp Sevda hanıma çevirdim. Gülümseyerek baktı bana ve "ay valla yalan söylemeyeceğim" dedi. "Ben İkra'yı sizin evde görür görmez Ömer Asaf'ıma yakıştırdım. Valla dedim keşke gelinim olsa. Allah'tan başka birşey istesem o an olacakmış demek ki" dedi ve benim yüzümde güzel, sıcak bir tebessüm peyda oldu.

Ömer Asaf'la birbirimize baktık, gülümsedik.

"Eh, madem aranızda gönül ilişkisi var, ne diyorsun Fehmi, yarın keselim mi yüzükleri?" Aynı anda Ömer Asaf'la bir kez daha birbirimize döndük ve yüzümüzdeki şaşkınlıkla baktık. Yarın söz mü yapılacaktı? Buna inanamıyordum. Bunun gerçek olacağını inanamıyordum.

Bakışlarım hemen masanın başında oturan babama kaydı. "Ne diyeyim devrem?" dedi. "Gelin isteyin o zaman, seviyorlar çocuklar anlaşılan" dediğinde babam, ellerim heyecandan adeta titriyordu. Yarın beni istemeye gelecek olmalarının heyecanı bana adeta baş dönmesine sebebiyet verirken, heyecandan kıkırdamamı tutamadım.

Ömer Asaf yarından itibaren sözlüm olacaktı. Yarından itibaren onun sözlüsü olacaktım ve her yerde el ele özgürce dolaşabilecektik. Özgürce dolaşacak, el ele gezecektik sokaklarda. Bunun hayali bile çok güzeldi.

Akşamın ilerleyen saatlerinde her iki aile iyice sohbet etmiş, kaynaşmış ve tatlılar eşliğinde çay içilmişti. Ben ve Ömer Asaf gözlerimizi birbirimizden alamıyorduk adeta.

Tatlılar ve çaylar içildikten sonra, vedalaşıp ne ara eve geldiğimizin farkında değildik. Yatağıma attım kendimi, Kerem'in arabada uyumasıyla abim onu ablamın yatağına taşıdı ve saçlarıma küçük bir öpücük bırakıp, odadan çıktı. Ben ise gözlerimi, parmağımda ki yüzüğe baka baka kapadım, uykunun kollarına teslim oldum.

🎻

Bugün sözümüz kesilecek olduğundan dolayı Ömer Asaf'la el ele bir kuyumcuya girmiş, alyans bakmaya başlamıştık. Ömer Asaf önüme bir sürü çeşit çıkartmış, ben ise normal, klasik bir alyans seçmiştim. O şakağıma yumuşak bir öpücük bıraktıktan sonra tam parmaklarımıza uyan bir çift alyans alarak, parayı ödedikten sonra kuyumcudan çıkmıştık.

"Çok heyecanlıyım Ömer Asaf."

"Sen mi ben mi?" diye sordu sesindeki heyecan hâlâ kendini yitirmiş değilken.

"Bugünden itibaren sözlüm oluyorsun."

Kıkırdadım. "Bahara doğru da eşin olacağım" diyerek elini daha sıkı tuttum.

Dün akşam onlarda sohbet ederken, babam düğünün baharda olmasında fayda olacağını, bu kış ayında düğün olmaz demesiyle kabul etmek zorunda kalmıştık. Ama bu bizim için bir sorun değildi. Sonuçta yine mutlu olan biz olacaktık.

Yüzükleri Ömer Asaf cebine koyup, beni eve bıraktıktan sonra kendisi askeriyeye dönmüş ve takım elbise olarak ne giyeceğini düşünmeye başlamıştır şimdiden.

Ben ise eve gelir gelmez, çok özlemiş olduğum ablamı evde görünce ona sıkıca sarılmış, "hoş geldin" demiştim. Birlikte evi temizledik ve ben akşama doğru uzun, beyaz bir elbise giymiş, elbisemin kolları bileklerime kadar tüllü ve yakası kare yaka olan bir elbiseydi. Kıyafetini giydikten sonra heyecanla bekledim.

Evin içerisinde bir gidip geliyor, arada bir camdan bakıp duruyordum. Yanaklarım al al olmaya başlamışken, bedenim heyecandan yerinde titriyor, aynı zaman da kasılıyordu. Derin nefesler alarak yanıma yaklaşan İlker' e baktım. Göz göze gelir gelmez sırıttı, bakışları beni baştan aşağı süzdü. Gözlerini kaçırdı, yutkunarak bir kez daha baktı.

"Sen emin misin?" diye sordu hiç beklemediğim bir soru sorarak.

Kaşlarımı çattım. "Emin olmasam şuan burada heyecandan titriyor olmayacaktım."

Dudaklarını birbirine bastırdı, başını aşağı yukarı sallayarak ellerini üzerine geçirmiş olduğu takım elbisesinin ceplerine yerleştirdi. Derin bir nefes alıp, yanımda açık kalan camdan başını çıkardı. Etrafı kısık bakışlarla kontrol ettikten sonra, tekrardan bana döndü.

"Ömer Asaf vazgeçti galiba" dedi alayla. Bu hareketlerinin tek nedeni evlenmemi istemiyor olmasıydı. Bunun ise tek nedeni beni fazlasıyla seviyor olması.

Hareketlerine daha fazla dayanamayıp, bana bakan ve belli etmeyen dolu gözlerine bakarak kollarımı hızla boynuna doladım. Bu anı bekliyormuş gibi kolları belime dolandı, dudakları boynuma dokundu. Ardından kokumu içine çeker gibi derin bir nefes aldı.

"Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum" dedim kısık ve fısıldayan sesimle. Gözümden omzuna düşen bir damla yaşı hızla sildim.

"Seni çok seviyorum" diye fısıldadım hala ona sarılı dururken. Kulağıma gelen küçük bir hıçkırık sesi yutkunmama ve bakışlarımı çatmama neden oldu. İlker' in ilk kez ağladığına şahit oluyorum diyebilirdim. En azından bu yaşta.

"Bende seni seviyorum" diye fısıldadı ve hızla burnunu çekip parmaklarıyla göz yaşlarını sildikten sonra bakışlarını kaçırdı. Derin bir nefes alıp verdi ve elleri tekrardan ceplerine yerleşti.

"Ne olursa olsun, hiç bir zaman bir abin olduğunu unutma." Alayla gülüp yanına yaklaştım ve omzumu açık cama yasladım.

"Unutur muyum? Sen benim başımın tatlı belasısın" dedim alnına düşmüş saçlarını kırıştırarak.

"Ablamın abimin ve Kerem' in yeri başka İkra. Ama sen..." dedi ve bana baktı. Odada sadece ikimiz yer alıyorduk. Ayrıca İlker sadece benimle çekinmeden ve açık bir dille konuşurdu. Başına birşey gelse ilk bana anlatır, her daim güvenirdi. Şimdi ise bunu açıkça dile vuruyordu. Ve bu beni yeteri kadar mutlu ediyordu.

"Sen benim için bam başkasın. Biz aynı karında büyüdük. Beraber büyüdük, yedik, içtik. Evet bazen şakalar yaparım, seni üzerim ama emin ol bunların hiç birini seni üzmek için değil, seni sevdiğim için yapıyorum." Sözlerine karşı gülümseyerek bir kez daha sarıldım ve başımı omzuna yasladım. Elleri ceplerinden çıktı, bir kez daha belime dolandı.

"Emin ol ben de senin gibiyim. Sana verdiğim herşey helal olsun canım kardeşim" diyip başımı ona çevirdim. O sırada aşağıdan gelen korna sesleriyle bakışlarım açıldı, başım hızla camdan aşağıya baktı.

"Gelmişler" dedim aşağıdan, arabasından inen Ömer Asaf' a bakarken. İlker benim gibi başını camdan çıkardı, "hı..." dedi bozuk bir sesle. Sesine karşı tebessüm edip başımızı aynı anda içeri soktuk. Eğilip hızla yanağına sıkı bir öpücük kondurdum. Karşılık olarak aynı tepkiyi verip, odanın kapısının açılmasıyla aynı anda anneme baktık.

"İkra. Kızım geldiler, baban camdan görmüş. Hadi siz de gelin." Annemi başımla onayladım, onun odadan çıkmasıyla tekrardan İlker' e döndüm.

"Bu akşam hep gül olur mu? Gülüşün bana cesaret veriyor." Başını gülerek salladı, eliyle odamın kapısını işaret etti.

"Buyrun bakalım." Tebessüm edip odadan ilk ben çıktım. Çıkmadan önce odanın camını kapatmayı unutmadım. Kapının önüne gelirken, apartmana çıkan ayak sesleriyle bedenim amansız bir heyecana kapıldı. Derin nefesler alıp verdim, annem ve babamın yanımıza gelmesiyle İlker arkama geçti ve kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

"Heyecan yok." Başımı ona doğru çevirip, gülümseyerek salladım. Ellerimin içi terlemeye başlarken, kapının çalması ve annem ve babamın yerinde hareketlenmesiyle hepsi bana baktı. Derin nefesler alarak, soluk soluğa kalmış bir şekilde, nefeslerimi düzene sokarak kapıya yaklaştım. Titreyen ellerimle kapı kolunu indirdim ve aralayıp başımı çıkardım.

"H -hoş geldiniz." Bakışlarım direkt yan yana durmuş, Ömer Asaf ve Veysel yaralandığı vakit, hastanede onlarla birlikte yer alan, ikinci kez -belki daha fazla- görüyor olduğum ve komutanı olduğunu düşündüğüm kumral, mavi gözlü adama tebessüm edip, yanında yer alan Ömer Asaf' ın bana bakan hayran bakışlarıyla karşılaştım. Hemen arkasında Ömer Asaf' ın ailesi duruyordu. Heyecandan kalp atışlarımın artan sesini bile duyamıyordum. Derin bir nefes aldım ve içeri ilk adımı atan adını henüz bilmediğim komutana baktım.

"Selamün aleyküm. Serhat ben. Ömer Asaf' ın komutanıyım." Kendini tanıtan Serhat komutana gülümseyip annem ve babamın "aleykümselam" demeleriyle, komutan bir bana bir de öylece donup kalan Ömer Asaf' a baktı.

"Ömer. Oğlum çok bakma nazar değdireceksin güzel kıza. Gir içeri."

Ömer Asaf komutanın cümlesini işitmiş olacak ki başını iki yana salladı ve ardından aşağı yukarı sallayarak elindeki en sevdiğim papatya buketi ve bir kutu çikolatayla içeri girdi. Çiçekleri bana uzatırken, ellerimin ne kadar terlemiş olduğunun farkına vararak elinden gülümseyerek aldım, hem çiçeği hem de çikolatayı.

"H-hoş geldin" dedim diğerlerine dediğim gibi.

"Hoş buldum" diye karşılık verirken, Ömer' in ailesi ve timin geri kalanı da içeri girdi tek tek. Annem ve babam onları içeri yönlendirirken, kapı ağzında duran Ömer Asaf' a "geçsene" diyerek içeriyi gösterdim.

Herkes içeri geçerken, o bana doğru yaklaştı ve fısıldadı. "Rüyada mıyım, yoksa bu güzelliğin gerçek mi?"

Yanaklarım hızla al al olurken, başımı iki yana salladım. "Değilsin, değiliz" dedim ve ekledim. "Gerçek."

"Ömer Asaf!" Bakışlarımız salona kapısında durmuş bize bakan komutana kaydı.

Komutanının seslenişiyle birlikte, içeri geçtik biz de. O yanlarına otururken, ben ayakta dikildim. Herkes birbiriyle rahat ve sakin bir konuşma diyaloğuna girmişken, o sadece bana bakıp bakışlarını kaçırıyordu. Yutkunup, ablamın koluma girmesiyle beni mutfağa çekmesi, heyecanımı daha da arttırdı.

"Yani ben olmasam öylece bakacaksın İkra. Ablacım kahve yapacaksın ya" deyince kaşlarım kendiliğinden havalandı.

"Doğru ya" dedim gülerek. "Kahve vardı."

Biz ablamla mutfağa geçerken arkadan gelen tıkırtılar ile mutfağa tanıdık kızların girdiğini gördüm. Öykü, Nazlı ve Bahar'da bize eşlik etti.

"Biz de geldik" diyen Nazlı heyecandan yerinde ufak bir zıplama gerçekleştirirken, "hoş geldiniz" dedim.

"Siz erkek tarafı değil misiniz?" diye soran ablama dönen bakışların arasından, Bahar cevapladı.

"Aaa... Hayır tabiki de. Biz bugün canım arkadaşımız İkra' nın, yani gelin tarafıyız."

Birbirimize gülerek bakarken ablamda bize eşlik etti. Onlar kendi aralarında tanışıp sarıldılar ve belli belirsiz bir sohbete daldılar Eda salonda, annemlerle otururken.

Hızla dolaptan cezve çıkartarak, ablamın fincanları dizmeme yardım etmesiyle, iki ayrı cezve de kahve yaptım. Kişi sayısı fazla olduğundan, yapmam biraz zamanımı almıştı. Tüm fincanlara kahveleri doldururken, en son Ömer Asaf' ın fincanına gelmişti. Ablam bana tuzu uzatırken, hızla ablamın elinden tuzu alan Öykü' nün kapağını açmasıyla öylece bakıp "tuz mu?" dedim belli belirsiz bir sesle.

"Tuz. Eğer seni gerçekten seviyorsa hepsini içer."

Kaşlarımı çattım, bakışlarımı kıstım.

"Adettendir canım benim. Sen dök." Başımı istemeden de sallamış olsam, dörtlü beni umursamadı ve Öykü bir tatlı kaşığı tuzu kahveye döktü. Gözlerim açıldı, bakışlarım büyüdükçe büyüdü.

"Birşey olmaz değil mi?" diye sordum kıkırdayarak bana bakarlarken.

Ablam benimle göz göze gelirken bakışlarımı kaçırdım. Biraz utandırdı bu cümle beni. Gülerek başını salladı, bir tepsiyi o aldı, diğerini ben. Önce ben girdim salona. Ömer Asaf bu anı bekliyormuş gibi ben içeri girer girmez bana baktı. Yerinde hareketlenip, babasına döndü.

Ablam, annem ve babama uzatırken, ben ilk Ferit beye uzattım, ardından komutan Serhat Bey'e verdim.

"Eline sağlık kızım."

"Afiyet olsun."

"Eline sağlık kızım."

"Afiyet olsun."

Her ikisini de aynı tepkiyi vererek, Ömer' in annesi Sevda hanımın bana bakan bakışlarına gülümseyerek kahveyi uzattım. Gülerek aldı, önüne indirdi. Kız kardeşi Asya' ya da uzatıp, abisi ve yengesinede verdim. Ardından time dağıttım kahveleri. "Ellerine sağlık yenge" diye karşılık verirlerken, son ve tuzlu kahveyi Ömer Asaf' a uzattım. Gülerek alıp, "ellerine sağlık" demesiyle tebessüm edip başımı salladım.

Herkes kahvelerini içmeye başlarken, kendimi İlker' in yanında yer alan sandalyeye bıraktım. Komutan Serhat bey kahvesini içerken, aniden gelen istemsiz öksürük sesiyle tüm bakışlar Ömer Asaf' a döndü. Yüzümde peyda olan gülümsemeyle kızların kıkırdamaları eşlik etti. Ömer Asaf elini boğazına atıp, kaçamak bir bakış bana atarak dudaklarını aralayıp, derin bir nefes çekti ve elindeki kahveye baktı.

"Ne oldu oğlum?" diye sordu babası gülerek.

Ömer Asaf yutkundu, elinde ki kahveye baktı ve bir kez daha eline aldı. "Sıcak," dedi bakışları beni bulurken. "Aniden içince," dedi ve bir kez daha gözlerime bakıp, kahveyi tekte başına kaldırdı. Yüzünü buruşturmak istese de yapmadı bunu ve "sen görürsün" der gibi bir bakış attı bana.

"Yenge tuzu basmış anlaşılan."

Cihangir' in cümlesine karşı ben utanarak bakışlarımı önüme eğerken, annem ve babamda gülüşlerine eşlik etti. İlker' de tebessüm ederken, ablam, Kerem, abim ve Eda' da güldü. Ardından kahveler içilmeye devam edildi, Serhat bey öne doğru eğildi ve kahveyi önündeki sehpanın üstüne koyarak ceketini birleştirdi. Ardından Ferit beye döndü.

"Ferit bey" dedi, birazdan neler olacağını tahmin eden bedenim heyecana kapılırken. Ömer' in babası Ferit bey "buyrun komutanım" diyerek sözü Serhat komutana bırakarak, derin bir nefes aldı. Bedenimde ki heyecan biraz daha arttı.

"Efendim. Sebebi ziyaretimiz malum." Ömer Asaf'a baktı, elini omzuna koydu.

"Ömer Asaf benim oğlum sayılır. Diğerleri de öyle" diyerek time bakıp tekrardan babama döndü. Heyecandan titreyen bedenimi durduramıyordum.

"Eli yüzü düzgün çocuktur. Gençler birbirlerini görmüş, beğenmiş ve sevdalanmışlar." Bakışlarımız birbiriyle buluştu. Utanarak kaçırdım ve derin bir nefes alıp, yerimde ileri doğru hareketlendim.

"Sevdanın önüne engel çekmek bize yakışmaz. Biz onlara destek olmazsak kimse olmaz" dedi ve bakışları Ömer Asaf' ın üzerinde gezinip bana döndü. Ardından Ferit beye bakıp, onay aldıktan sonra tekrardan babama baktı.

"İşin sözü şu. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle, kızınız İkra' yı, oğlumuz Ömer Asaf'a istiyoruz."

Tutmuş olduğum nefesimi serbest bırakarak, babamın tepkisini ve ne diyeceğini merak edip, bakışlarımı çekinerek ona çevirdim. Yanımda oturan İlker elimi tutmasıyla tebessüm ettim. Babam öne doğru doğruldu ve etrafta oluşan sükutu ilk o bozdu.

"Ben bugüne dek evlatlarımın yanlış kararlar verdiğine şahit olmadım" diye girdi söze. Tüm gözler onun üzerindeydi.

"Her zaman saygı duydum. İkra görmüş, sevmiş, sevdalanmış. Kızımın verdiği bu karara saygı duymak bir babanın sorumluluğudur. Ayrıca Ömer Asaf'ı az çok tanıdım. Dostumun oğlu" dedi ve öne doğru eğilip konuştu. "Dediğin gibi Serhat bey" dedi ve bana baktı.

"Mutluluklarına birlikte şahit olmak benim tek dileğim" dedi ve bir müddet durup ardından yüksek sesle ekledi.

"Verdim gitti!"

Akciğerlerim biriktirmiş olduğu havayı gülerek dışarıya verirken, etrafta yükselen küçük alkış sesine karşı birbirimize baktık. Gözlerim mutluluktan dolarken ağlamak istemedim. Mutluluktan ağlamak istemedim. Bugün benim en mutlu günüm olabilirdi ve ben ağlamayacaktım. Ağlamayacak, hep gülecektim.

Babam, Serhat ve Ferit bey ayağa kalkarken, biz de kalktık. Ablam yüzük tepsisini getirirken, ilerleyip Ömer Asaf' ın yanında durup, burnuma gelen parfümüne karışmış barut kokusuyla gözlerimi açıp kapattım.

Ömer' in babası Ferit bey yüzükleri alıp önce benim, sonra da Ali Asaf' ın parmağına geçirirken, birbirimize baktık. Kesmek için babama baktı, "Fehmi" dedi lakin babam "sen kes devrem" deyince Ferit bey itiraz etmedi. Tepside ki makası aldı kurdelenin içine sıkıştırdı. Ardından bize bakıp tebessüm etti. Derin derin nefesler almaya devam ederken, Ferit bey dudaklarını araladı.

"Bir ömür mutlu olun. Birbirinizi anlamadan, dinlemeden üzmeyin. Bu dünyanın ve bu yaşamın sonu olan ölümü aklınızdan çıkarmayın ve hep birbirinizi böyle sevin."

Topluca herkes "amin!" deyince Ferit bey beklemeyip kurdeleyi kesti ve kısık bir alkış sesi kopunca arkadan hızla bir konfeti patladı. Sesinden dolayı ödüm koparken, baş parmağımı damağıma götürmek zorunda kaldım.

"Baba" dedi Ömer Asaf eğilip elini öpeceği sırada. Ferit bey izin vermeyip sıkıca sarıldı oğluna. Bende aynı şekil sarılırken, anne ve babama ilerledim. Ömer Asaf annesinin elini öperken, ben babamın elini öptüm. Gözleri dolmuştu.

"Hep mutlu ol güzel kızım." Eğilip öptüm ve sıkıca sarıldım. Ömer Asaf kardeşine de sarıldıktan sonra babama yaklaştı. Ben de anneme yanaştım.

"Bana bak" dedi babam ona. "Bundan sonra ben de senin babanım." Ömer Asaf bana baktı, gülümseyerek babama döndü. Ben de annemin elini öpüp, sıkıca sarılırken İlker' e geçtim. Gülümseyerek bana bakıyor bakışlarını kaçırıp duruyordu. Ardından herkes bize bakarken, sıkıca kendine çekti beni ve sarıldı. Kollarım boynuna dolanırken, "tek dileğim mutlu olman" diye fısıldadı. Ayrılıp gözlerine bakarken eğilip yanağıma küçük ama sıkı bir buse kondurdu. Geri çekilirken "teşekkür ederim" diyerek fısıldadım ve bende eğilip yanağına sıkı ve büyük bir öpücük bıraktım.

Ablamın yanına ilerleyip ona da sıkıca sarılırken, tim de ki askerlere de başımla selam verip onların "tebrikler" demesiyle "teşekürler" dedim. Ömer Asaf arkadaşlarına tek tek sarıldı, ardından yanıma geldi. Tam önümde durup ne yapacağını bilemeyip alnıma küçük bir öpücük bırakırken, utanarak bakışlarımı kaçırdım. Ömer Asaf' ın kız kardeşi Asya, elinde ki fotoğraf makinesiyle tam önümüze geçerken, "yüzükler ve tebessüm" deyince Ömer Asaf' la birbirimize bakıp, ellerimi önümüzde kaldırarak yüzükleri gösterdik. Ardından kameraya bakıp tebessüm ettik. Bir kaç fotoğraf daha çektikten sonra tüm herkesle tek tek çekildik. Gece o kadar güzel geçti ki, onlara veda etmek istemedim. Aslında sadece Ömer Asaf' a.

Misafirler geri giderken, annem, ablam, ben ve Eda evi elbirliğiyle topladık. Mutfağı da halledip, kendimi hızla odama atıp, üzerimi hızlı hızlı değiştirerek yatağıma oturdum ve parmağıma takılı olan alyansa baktım. Onunla sözlenmiş olmam hala hayal gibi gelirken, komidinin üzerinde yer alan telefonumun titremesiyle hızla elime aldım. Mesajın ondan geldiğini görmek beni gülümsetti.

Ömer Asaf ;

Uyudun mu?

İkra ;

Uymak mümkün mü? Çok mutluyum :)

Ömer Asaf ;

Sen mi ben mi? Şuan parmağımda ki yüzüğe bakıp duruyor, seninle ilgili hayallerimi aklımda canlandırıyorum.

İkra ;

Hımm? Neymiş o hayaller?

Öylece birşey yazmasını beklerken mesajın görüldü olmasıyla nefesimi tuttum. Lakin aniden gelen aramayla arıyor olduğunu görmek beni daha da heyecanlandırdı. Sanki görüntülü arıyormuş gibi saçımı başımı düzelterek, derin bir nefes alıp açtım ve telefonu kulağıma yasladım.

"Efendim."

"Sesini duymak çok güzel."

Gülümsedim. "Seni sevmek çok güzel."

Güldüğünü hissettim. Bir müddet sessiz kaldıktan sonra tekrar konuştu.

"Sözlendik İkra" dedi hala inanamıyormuş gibi çıkan sesiyle. Başımı sallayarak, telefona konuştum.

"Evet. Beş ay sonra da düğünümüz var."

"Eşim mi olacaksın sen benim?" diye sorunca da, cümlesinin vermiş olduğu etkiyle kızaran yanaklarımı ellerimle dokunarak derin bir nefes aldım.

"Evet" dedim bir kez daha.

"Asker eşi" dedi devam ederek. Gülümsedim. Hemde hiç olmadığım kadar gülümsedim.

Tam o sırada odaya giren ablam ile ne yapacağımı bilemeyip, "iyi geceler" dedim Ömer Asaf' a. Ablamın bana bakan bakışlarının içi gülerken, sorun yok, devam et der gibi bir bakış attı. Ben ise rahatsız olarak ve rahat konuşmayacağımı bilerek Ömer Asaf' ın "anladım, iyi geceler" demesiyle "seni seviyorum doktor hanım" diye fısıldadı telefona. Yüzümde peyda olan tebessümle, "ben de seni üsteğmenim" deyip telefonu hızla kapadım.

Ablamın "konuşsaydın" diyerek karşımda ki yatağına otururken, "yok," dedim ve saçlarımı tarayarak yatağımın içine girdim. Ablamım bugün burada kalacak olduğu beni mutlu ediyordu. Elimi kaldırdım, parmağımda ki yüzüğe baktım. Baş ve işaret parmağım ile, parmağıma takılı yüzüğü hafif sağa sola çevirip dururken, ablama sırtımı dönerek gülümsedim. Gözlerimi sevinç ve huzurla kapatıp, uykunun kollarına teslim oldum.

🎻

Ömer Asaf ile sözlenmemizin arasından sadece iki gün geçmişti. Ömer Asaf bugün göreve gideceğini söylemiş, ve henüz bana haber vermemişti. Acaba dönmemiş miydi? diye düşünüp duruyordum.

Derin bir nefes aldım, çayımdan bir yudum daha çektim içime. Ailemle televizyon eşliğinde sıcak bir çay içiyorduk. Abim bize garip garip fıkralar anlatarak, Selim'in yürümesi için çabalıyordu. Kerem ise elinde ki çay kaşığı ile Selim'le oynuyordu. Ben Ömer Asaf'tan bir haber beklerken, aniden yanımda, yere koymuş olduğum telefonumun titremesiyle elime aldım ve çayımı yerde ki tepsinin içine bıraktım. Sırtımı yaslamış olduğum koltuktan ayırdım, telefonumu açıp kulağıma yasladım.

"Efendim Bahar."

"İ-İkra." Sesi titrek gelince, kaşlarımı çattım.

"Ne oldu?"

"Hastaneye gelmen gerek. Ömer Asaf vurulmuş, durumu ciddi şuan ameliyathanede."

Bölüm Sonu...

Eveeeet. Genç aşıklar sözlendi. Ne düşünüyorsunuz.

Bölümü beğendiyseniz yıldıza dokunun sayımızı görelim okurlarım.

Ömer Asaf vurulmuş. Bakalım bir sonraki bölümde ikiliyi neler bekliyor, acaba Ömer Asaf iyi mi?

Umarım sevmişsinizdir? Şimdiden okuyan herkese çok teşekkür ediyorum.

Kendinize iyi bakın, hoşçakalın ;)

Beni takip etmeyi unutmayın ;) 😉

Loading...
0%