@lorensi
|
Bölüm geldi canlar, koşun koşun! Keyifli okumalar dilerim
Bölüm Yirmi İki - Kalp Yakan Haber Duyduğum cümleleri idrak etmemin ardından tam beş dakika geçmişti ve biz Eda hariç hep birlikte hastaneye gidiyorduk. Eda evde Kerem ve Selim’le birlikte kalırken, ablam çoktan evine dönmüştü dün akşam. Gözlerimden akan belli belirsiz yaşları hızla sildim, küçük bir hıçkırığın dudaklarımdan kaçmasına engel olamadım. “Ağlama güzel kızım, durumu iyidir.” Annem yanımda sırtımı sıvazlarken, derin bir nefes daha aldım. Abime döndüm, şoför koltuğuna baktım. İlker hemen annemin diğer tarafında otururken, bana bakıp, gözlerini kaçırıyordu. Şuan tek isteğim Ömer Asaf’ın iyi olmasıydı. Ona birşey olacak korkusu yüreğimi yakıp kavuruyordu. “Abi hızlı olur musun?” “Elimden geldiğince hızlı gidiyorum güzelim, ağlama sen iyidir.” Avcumun içine alnımı yasladım, titreyen nefesimle derin bir iç çektim. “Tamam, biz de geliyoruz, az kaldı.” Babam Ferit beyle konuşup, telefonu kapatınca başımı yaslamış olduğum ellerimden ayırıp, ona doğru kaldırdım. “Hâlâ ameliyattaymış, doktorlar durumu biraz ciddi demişler ama ameliyat başarılı geçiyormuş.” Bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan. Annem bir kez daha sırtımı sıvazladı. İleride ki trafiği fark eder etmez kaşlarım havalandı ve göz yaşlarım sessiz sessiz akmaya devam etti. Oysa ki hastanenin tabelası çok uzakta gözüküyordu. Oraya kadar nasıl dayanacaktım trafiğin bitmesine. Dayanamazdım, abim trafiğe girer girmez, yan taraftaki kaldırımı fark ettim ve kendime engel olamayıp kapıyı açıp anlık bir cesaretle indim arabadan. “İkra!” “Kızım!” “İlker peşinden git oğlum!” “Ö-Ömer Asaf.” Hıçkırıklarım yağmurlu havanın altında devam ederken, ben durmadan koştum hastaneye doğru. Eğer trafiğin bitmesini bekleseydim bugün bitecek gibi değildi. Benim bir an önce Ömer Asaf’ın yanında olmam gerekiyordu. Onun bana ihtiyacı vardı bunu hissediyordum. “Ömer Asaf” dedim bir kez daha hıçkırıklarım gitgide çoğalırken. Akan göz yaşlarıma yağan yağmur damlaları da eşlik ediyordu. Yağmurlu göğün altında, sevdiğim adama ulaşmak için koşuyordum adeta. “İkra!” Son sürat koşmaya devam ederken, İlker’in koluma dokunan parmaklarıyla yerimde durmak zorunda kalıp, ona baktım ve kolumu parmaklarının arasından hızla çekip, göz yaşlarımı sildim. “Sakin ol, ağlama. İyi olacak, daha durumu belli değil bile” dedi ve ben başımı olumsuzca sallayıp, “çabuk gidelim!” diyerek bir kez daha düşünmeden koşmaya başladım. Şuan tek isteğim ona sarılmak, iyi olduğunu bilmekti. Kokusunu içime çekmekti. Buradayım demekti. Yanındayım demekti. Yaklaşık yirmi dakikalık bir koşmanın ardından abimler henüz gelmiş değildi hastaneye. Ben hastaneye koştum, hızla ameliyathane katına ilerledim. Lakin ameliyathanenin önüne gelmeden kıyafetlerimi yeşil üniformam ile kıyafet odasında hızlı hızlı değiştirdim, kızarmış gözlerimi umursamadan ameliyathanenin önünde bekleyen ve görüş açıma giren herkese koştum. İlker arkamdan geliyordu ve o da benim yanımda durdu, onu arkamda hissedince konuşmaya başladım. “Ömer Asaf” dedim herkes öylece bana bakarken. İleride duran Sevda hanım oturduğu bekleme koltuğundan kalktı, yavaşça yaklaştı yanıma ve elini saçlarıma atıp, içi yanan bir anne şefkatiyle okşadı. “Bekliyoruz güzel kızım, çıkmadı hala, bir saat oldu çıkmadı oğlum” dedi ve ben onun hıçkırıklarına engel olamayıp, kendi hıçkırıklarımı eşlik ettim. Taha abi ve Şirin öylece ileride yan yana, birbirine sarılı dururken, Asya koltuklardan birine, babasının yanına oturmuştu. Tim ise ayakta durmuş ve onlara bakan bana bakıyorlardı. “Nasıl oldu?” diye sordum Sevda hanıma oturduğu yerden kalkıp yaklaşan ve onu yanımdan alan Ferit beye bakıp, tekrardan time dönerken. “Önüme atladı” dedi Oflaz aniden. Kaşlarımı çattım, hıçkırıklarımın sessiz sessiz devam ediyor olduğu koridorda öylece istemsiz bir şekilde başımı salladım. “İki kurşun yedi. Biri koluna, sıyırdı. Diğeri sağ göğsüne saplandı” deyince Kartal, daha fazla yerimde duramadım ve ameliyathanenin kapalı kapasına koştum. Elimi kaldırıp, kartımı okuttum ve kapı her iki yana açılır açılmaz içeri girdim. Ellerimi iyice batikon ile yıkadım, önlük ve eldiven giyindim. Maskeyi de ağzıma takıp, ameliyathaneye girince, Yusuf hoca ve Deha aynı anda açılan kapıya ve bana bana baktılar. Ağladığımı yüzüme takmış olduğum maskeden dolayı fark etmiş değillerdi. “İkra?” Yusuf hoca elinde ki neşter ile bana bakarken, ben hızla Ömer Asaf’ın başına doğru ilerledim ve akan gözyaşlarıma engel olamadım, söz geçiremedim. “Asker” dedi Yusuf hoca. “İki yerinden vurulmuş, durumu biraz ciddi, odaklan İkra” dedi Yusuf hoca ama sözcükler havada uçuştu gibi. En azından sadece benim için geçerliydi. “Ağlıyor hocam!” dedi Deha halimi nihayetinde görüp, Yusuf hocaya bakınca. “İkra!” Cevak veremedim. Konuşamadım ve sadece Ömer Asaf’ın kapalı, baygın gözlerine baktım. “İkra!” diye sesini yükselten hocama döndüm anlık. “Neyin oluyor?” diye sordu ve ben hocama bakmaya devam ederken, titreyen dudaklarımı güçlükle araladım. “Nişanlım. Nişanlım hocam o benim. Sözlüm,” dediğimde ikiside birbirine baktı ve ameliyathanede ki diğer hemşirelerde birbiri ile bakıştı. “Nişanlın mı?” Başımı sallayarak uzanıp Ömer Asaf’ın koluna dokunacağım sırada elimin havada kalmasını gerektiren cümle Yusuf hocamdan çıktı. “Çık dışarıya” diye söyledi aniden. Kaşlarımı çattım, kısık ve boğuk bir sesle söyledim. “Ne?” “Hasta yakını olarak ameliyathaneye girmen yasak. Şuan duyguların ön planda, çık dışarıya İkra.” Başımı olumsuzca salladım, omuzlarımı bir çocuk edasıyla silkip, “kalacağım hocam” dedim titrek çıkan sesimle. “İkra çık dışarıya kendini zorla çıkartma bana. Şuan nişanlının hayatını tehlikeye atıyorsun hemen çık şimdi!” deyince aniden diğer hemşireler beni kolumdan tutarak dışarıya çıkarmaya çalıştı. “Hocam yapmayın, kalayım yanında. Lütfen!” Yusuf hocam ve Deha birbirine baktı, aynı anda tekrardan ameliyathaneye devam ettiler. Ben ne olduğunu anlamadan kendimi hıçkırarak dışarıda bulurken, üstümdeki önlüğü ve eldivenleri öfkeyle çıkardım, kapıda bekleyenlerin yanına gözlerimden akan küçük yaşlarla çıktım. “Ne oldu kızım?” O vakit ailem çoktan gelmişti. “Almıyorlar beni içeriye” dedim titreyen sesimle. Aniden bana doğru yaklaşan kızların beni sandalyelerden birine oturtmaları ile derin nefesler aldım. Abim önümde diz çöktü, elleri bileklerimi tuttu, baş parmakları ile okşadı usulca. “İyi misin?” Başımı olumsuzca salladım, küçük hıçkırıklara boğuldum. “Şşt… Bak göreceksin, sağ salim çıkacak. O seni bırakır mı hiç?” Başımı salladım, derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım usulca. Annem yanıma oturup, sırtımı arabada ki gibi tekrardan okşarken, herkes birbirine umutla sarılıyordu Ömer Asaf’ın iyi olması dileğiyle. Aradan geçen dakikaların ardından açılan ameliyathane kapısıyla ilk ben ayaklandım ve başındaki boneyi çıkararak bize bakan hocama baktım. “Durumu nasıl?” Yusuf hocam derin bir nefes aldı. “İyi. On iki saat yoğum bakımda tedbir amaçlı tutacağız. Sonra odaya alınır” dediği vakit, rahatlayan içimle elimi göğsüme yasladım ve derin bir nefes alıp verdim. Göz yaşlarım bu sefer mutluluktan aktı. Abim ve İlker aynı anda sarıldı bana. “Bak gördün mü, iyi işte?” “İyi” dedim İlker'i onaylayarak. Derin bir nefes aldık, Ömer Asaf’ın ameliyathaneden çıkarılmasıyla hızla abimlerden ayrılıp, hocamın kenara çekilmesiyle Ömer Asaf’ın başına yaklaştım. “Oğlum! Buradayız annem, hepimiz buradayız, sen yeter ki iyi ol” dediğinde Sevda hanım, Ferit bey oğlunun saçlarını okşadı. Ben ise onunla bilrikte ilerledim ve odaya alınmasına yardımcı oldum. “Tamam” dedim hemşirelere ve “ben gerisini hallederim” diyerek onların çıkmasını sağladım. Ömer Asaf’ın serumuna gerekli ilaçlarını verdim ve ağzında oksijen buharını bir tık arttırdım rahat nefes alabilmesi için. Göz yaşlarımı silerek baktım ona. Köşede duran iğneyi seruma enjekte ederken, bakışlarım cama kaydı. Sadece Öykü, Sakaryalı, Nazlı ve Bayırlı vardı. Ben utanç duygumu bir kenara bıraktım, Ömer Asaf’ın alnına düşmüş, hafif dalgalı tutamlarını elimle kenara doğru kaldırdım ve eğilip alnına sıkı bir öpücük bıraktım. Ardından ilk kez ona çekinmeden, onun duyuyor duymadığından ve hissedip hissetmediğinden emin olamayıp, büyük bir aşkla fısıldadım. “Seni çok seviyorum.” 🎻 Yoğum bakımda öylece kendi halinde yatan Ömer Asaf’ı izliyordum. Üstünde ki hastane kıyafeti, ağzında serum ve göğsüne cihaz bağlıydı. O kumral saçları alnına düşmüş, hala onu çok yakışıklı gösteriyordu. Ben bunları düşünürken, akan bir iki damla göz yaşıma engel olamadım. Hâlâ durmak bilmiyordu. İlk kez sevdiğimi kaybedecek olma ihtimalinin korkusunu yaşıyordum. Ama Ömer Asaf'ın durumu gayet iyi ilerliyordu ve sanki baygın değilde, uyuyor gibiydi. Sanki vurulmuş değilde, başına bir darbe almış ve dinleniyor gibiydi. “Ağlama İkra artık.” Akel yanımda öylece elini omzuma atıp, bana bakarken, ben gözlerimi birbirine sıkı sıkıya bastırdım, açtım ve başımı salladım. Yiğit ile yeni bir yola ilk adımı atmış olmalarından dolayı, Yiğit'in ona haber vermesiyle soluğu yanımda almıştı kız arkadaşım. Her zaman yanımda olduğu gibi, şimdide yanımdaydı. Ona sonsuz minnettardım. “Tamam. Ağlamıyorum.” Herkes yoğum bakım kapısının önünde öylece oturuyordu koltuklarda. Hatta Ömer Asaf’ın komutanı Serhat beyde buradaydı. Time yeni gelen ve uzun zamandır kendisini görmediğim Feyza’da buradaydı. Timin yanında durmuş, kısık sesle birşeyler konuşuyorlardı. “Durumu iyi değil mi?” diye sordu Sevda hanım. Buruk bir gülümsemeyle, “iyi, iyi. İnşallah daha da iyi olacak” dedim. Kızlar ise hepsi eşinin yanında, Nazlı Sakaryalı’nın elini tutmuştu morel vermek ister gibi. Şuan herkesin istediği tek şey, Ömer Asaf’ın bir an önce uyanması ve gözlerimizin içine bakıp, kendi adıyla iyiyim demesiydi. Ben sırtımı cama yaslayacağım vakit, Yusuf hocamın köşede belirmesi ile duruşumu dikleştirdim, yavaş yavaş yanına adımladım. Herkes beni izlerken, ben kısa süre sonra Yusuf hocamın önünde, ellerimi birleştirerek baktım. “Nişanlanmışsın?” “Evet. İki gün önce sözlendik,” dedim derin bir nefes alarak. “Seni ameliyatheneden çıkardım, umarım bana kızgın değilsindir?” Gülümsedim. “Hayır hocam. Siz doğru olanı yaptınız.” “Güzel. Ayrıca tebrik ederim, keşke önceden haber verseydin daha erken tebrik ederdim. Yabancı değiliz İkra” dediği vakit, dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı aşağı yukarı salladım. Haklıydı. Sonuçta üç yıllık hocamdı ve ona haber vermemek biraz hata olmuş olabilirdi. “Nişanlın için endişelenme. Gayet güçlü biri,” dedi ve ben bir kez daha buruk bir şekilde gülümsedim. “Teşekkür ederim hocam.” Elini omzuma koydu, okşadı. “Hadi bakalım. Nişanlın dinlenirken, sen de acile iniyorsun. Hastane yoğun bu gece buradasın anlaşılan. Ayrıca ben ve Deha tam çıkacakken getirildi yaralı asker. Şanslıymış ki genel cerrah tek ben bulunuyordum o esnada hastanede.” Hocama minnetle ve teşekkürle bakıp, başımı salladım. O ise aynı şekil başını salladı, gülümsedi ve arkasını dönüp uzaklaştı. Burnumu çektim, ileride ki kalabalığa yaklaştım. “Benim acile inemem gerekiyor. Hastane yoğun bu gece. Birşey olursa haber verin mutlaka tamam mı?” diye sordum neredeyse herkesin gözlerinin içine bakmaya çalışırken. “Sen merak etme kızım, biz buradayız.” Annemi gülerek onayladım ve arkamı dönüp, asansörlere ilerledim. Şuan tek isteğim Ömer Asaf,’ın uyanması ve gözlerime ilk günkü gibi bakmasıydı. 🎻 Yazar Ömer Asaf’ın odaya alınmasının ardından bir saat geçmişti. On iki saat sonra odaya alınmış ve aradan bir saat geçmişti. İkra hocasının emriyle acilde ki hastalara bakmaya devam ediyordu. Gerçekten de hastalar fazlasıyla çoktu. Bakmaya, buna mecburdu çünkü bugün diğer asistanların izin günüydü. Ama aklı hep Ömer Asaf’taydı. Ömer Asaf annesinin yanına oturmasıyla, aniden araladı gözlerini. Herkes ona şok içinde bakarken, o sadece İkra'yı aradı odanın içerisinde. Ama İkra yoktu orada. Ela gözleri yavaş yavaş etrafta gezindi, Oflaz'ın “aslan komutanım” demesiyle yanı başında durması bir oldu. “Ay valla uyandı Ömer Asaf’ım. Annem, buradayız kuzum, iyisin.” “Ne oldu ki bana?” dedi kısık çıkan sesiyle, ardından yavaşça doğrulmaya çalıştı. Serhat komutanı askeriyeye yol almıştı dün akşam. “İyisin annem, vurulmuşsun, bitti gitti” dedi Ömer Asaf’a annesi bir çocuk sever gibi. “Başım ağrıyor biraz.” “Ay ben İkra'ya haber vereyim, kız perişan oldu korkudan!” deyince Akel, elindeki telefonundan İkra'yı aradı, bir de hoparlöre aldı telefonu. Ömer Asaf İkra'nın ismini duyar duymaz yutkundu, etrafına bakındı bir umut onu görebilmek için. “O nerede?” “Acilde oğlum” dedi Fehmi bey. “Bak çalıyor” dediğinde Akel, heyecanla herkes İkra'nın telefonu açmasını bekliyordu. Çünkü şuan İkra'nın gerçekten de Ömer Asaf’ın iyi olduğunu görmeye ve sesini duymasına ihtiyacı vardı. Telefon bir dakikanın ardından açıldı ve geceden beri acilde hasta bakan İkra'nın halsiz sesi duyuldu. “Akel?” “Heh! İkra.” “Efendim canım.” “Ömer Asaf uyandı, sana onu söyleyecektim.” “Gerçekten mi!” İkra'nın mutluluktan titreyen sesi ve heyecanını fark eden Ömer Asaf buruk bir tebessüm sergiledi, babasının başında durup, omzunu okşamasıyla Ömer Asaf gerçekten babasının ona gururla baktığını fark etti. “Evet! Hadi gel gel!” dedi Akel ve telefon İkra tarafından kapandı. “A a! Yüzüme kapattı” dedi Akel gülerek. Yanında duran Yiğit’e baktı, gülümsedi ve Bahar’ın cümlesiyle herkes ona döndü. “Kapatır tabi. Saatlerdir uyanmasını bekliyor.” Fehmi bey ve Ayşe hanım bir Ömer Asaf’a bir de birbirilerine bakarken, kapı saniyler sonra hızla açıldı ve kapıda İkra belirdi. İkra'nın yaşla dolmuş gözleri yaş akıtmamak için zor duruyordu. Derin bir nefes aldı, odada bulunanlardan dolayı, içinde Ömer Asaf’ın boynuna atlama isteğini durdurup, kapıyı yavaşça kapayıp, Ömer Asaf’ın görüş alanına daha net girdi. İkra, anne ve babasından fazlasıyla utanıyordu. Böylelikle Ömer Asaf’a sarılıp, kokusunu içine bile çekmekte zorlanmıştı. Yutkunarak Ömer Asaf’a baktı, tam ayaklarının ucunda durdu ve “nasılsın?” diye sordu. “İyiyim.” “Ağrın var mı?” diye sordu bu seferde. Ömer Asaf olumsuzca salladı başını. “Yok.” İkra onu başıyla onaylarken, aniden Akel’in "oda biraz fazla mı kalabalık oldu?" demesiyle herkes birbirine baktı. Akel’in amacı sadece birbirini seven iki insanın doya doya birbirine sarılmasını istemesiydi. İkra herkesin yüzüne bakarken, Ferit bey durumu anlamış olacak ki “biz doktordan durumu net öğrenelim” dedi ve herkes başıyla onayladı. Tim bile hep birlikte odadan çıktılar ve kısa süre sonra odada sadece o ikisi kalmıştı. Birbirine bakan o iki çift güzel gözler.
İkra Şanlı “Erik gözlüm.” Sesini duymak, midemde ansızın sayısız kelebeklerin cirit atmasına neden oldu. Ona dolu gözlerle baktım, kapanan kapıya bakıp, yavaşça yanına yaklaştım ve bir iki adım sonra durdum. Gözlerimden bir iki damla yaş akmaya başladı, o yatakta oturur pozisyondaydı. Daha fazla yerimde durmayıp, ona hızlandım ve yanına oturur oturmaz kollarımı dikkatle doladım boynuna. Küçük hıçkırıklarım kulaklarına iliştiğine emindim. Kolları yavaşça belime dolandı ve beni sıkıca sarmaladı. “Çok korktum. Artık yoksun sandım” dedim boynuna küçük bir öpücük bırakıp, ayrıldıktan sonra onun o sızlayan gözlerine bakarak. “Kıyamam sana, çok mu korkuttum seni?” Ellerimle göz yaşlarımı sildim, başımı salladım. “Evet. Buraya gelene kadar aklım çıktı. Seni bir daha göremeyeceğimi düşündüm, herşey başlamadan bitti s-sandım!” “Ben seni bırakır gider miyim hiç? Hem daha düğünümüz var, yeni kavuşmuşken” dedi elleri yanaklarımı okşarken. Bir kez daha sarıldım ve kokusunu içime çektim. “Bırakma beni hiç. Hem” dedim ve bir kez daha ayrılıp ona baktım, ellerim gövdesinde gezindi yavaş yavaş, dikkatle. “Ağrın falan var mı? Bir yerin ağrıyor mu?” diye sordum telaşla. Elleri ansızın bileklerimi tuttu usulca. “Dur güzelim. İyiyim, gerçekten birşeyim yok.” Ona titreyen gözlerimle baktım. “Bak eğer ağrın varsa söyle tamam mı? Sen sağ salim çıkana kadar ben bakacağım sana burada” dedim ve monitörden değerlerine bakmak için başımı o tarafa çevirdim. “Öyle mi?” dedi başını omzuna eğip, bir de öyle bakarken. Elimi alnında ki saçlarına attım, usulca okşadım ve gülümsedim. “Öyle” dedim ve eğilip yanağına sıkı bir öpücük bırakarak derin bir iç çekip, öyle ayrıldım. “Niye dikkat etmiyorsun kendine?” “Anlık oldu. Hatta hatırlamıyorum doğru düzgün.” Başımı salladım. “Unut gitsin. Sen iyisin ya, o bana yeter” dediğimde elleri ellerimi okşadı. “Yüzüklerin nerede? Vaz mı geçtin yoksa benimle evlenmekten?” diye sordu alaylı çıkan sesiyle. Gözlerimi devirerek, kızaran yanaklarımla gülümsedim ve hızla koyu yeşil üniformamın cebinden tek taşımı ve alyansımı çıkardım. “Vazgeçmedim ve asla geçmeyeceğim. Bak buradalar, ameliyathaneye girince çıkarmak zorunda kaldım” dedim ve hızla parmağıma geçirdim ikisinide. Elimi tutup dudaklarına yasladı ve sıkıca öptü. “Geçme güzelim. Ben seni bu kadar çok kendime ait, kaderim olarak görmüş ve gönlümün çiçeği seçmişken benden vazgeçme.” Cümlelerin vermiş olduğu etkiyle, sızlayan gözlerim ile başımı salladım ve “tamam” dedim. “Hem neden vazgeçeyim ki? Ben hayatım boyunca böyle sevilmedim Ömer Asaf. Kimse beni bu kadar sevip, değer vermedi. Ben hayatımı seninle sonsuza dek mutlu geçirmek istiyorum. Asla ama asla, tek bir dakikamız bile boş geçsin istemiyorum.” “Şuan resmi olarak benim değilsin. Ama evlenelim, bak gör, o zaman dünyaları ayağının altına sereceğim.” Büyük bir aşkla başımı yavaşça göğsüne yaslayarak kollarımı belinin kenarlarına yasladım. “İnanıyorum sana. Hem sadece huzurumuz olsun, o bize yeter. Sağlık ve sıhhat.” Elleri saçlarımı okşadı, dudakları yavaşça küçük bir öpücük bıraktı ve burnu derin bir nefes çekti saçlarımdan. “Kokun bana varlığımı hissettiriyor.” Kıkırdadım. “O zaman iyiki varsın.” “Sen de güzelim… İyiki varsın.”
Bölüm Sonu… Evet arkadaşlar, bir bölümün sonuna daha geldik. Satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Yorum yapmadan geçmeyin, düşüncelerinizi merak ediyorum. Kendinize iyi bakın, hoşçakalın. |
0% |