@lorensi
|
Eveeet bu bölümü de okuyabilirsiniz. Şimdiden teşekkür ederim.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Yirmi Üç - Hasta Ziyareti Hayatımın korku dolu saatlerini az da olsa geride bırakmıştım. Sanırım Ömer Asaf hastaneden çıkana dek bu korkularımın geçeceğini düşünmüyordum. Annemler akşama doğru eve geçmişler, ablama durumu haber etmişlerdi. O da beni aramış, "geçmiş olsun" diyerek şifa dilemişti. Ben de ona teşekkür edip, telefonu kapattıktan sonra Ömer Asaf tim ile bir iki saat sohbetinin ardından onlarla da vedalaşmış, ve tim de kızlarla birlikte dağılmıştı. Serhat komutan öğlen vakitlerinde bir kez daha uğramış, Ömer Asaf'ın iyi olduğunu kendi gözleriyle görünce, geçmiş olsun dileklerini dileyip, o da bir iki saatin ardından hastaneden çıkmıştı.
Akel ise Yiğit'in onu evine bırakmasıyla okuluna gitmişti o da. Aralarında güzel, yumuşak bir ilişki ilerliyordu. Tek dileğim mutlu olmalarıydı. Kaderlerinde yazılı ki karşılaştılar birbiriyleriyle.
Ömer Asaf'ın abisi Taha, eşini alıp, kardeşiyle sohbetinin ardından eve yol almışlardı. Çocukları yoktu ve onlar iki yıldır evliydi. Yani Ömer Asaf'tan öğrendiğim kadarıyla böyle net konuşuyordum. İlginçti.
Ömer Asaf'ın anne ve babası hastane odasında oğullarıyla sohbet ediyorken, ben yatağın ayak kısmında durmuş, elimdeki dosyayı yatağın sonunda yer alan masanın üzerinde inceliyordum. Önüme düşen saçlarımı geriye attım ve üzerimde hissediyor olduğum bakışlarımla gözlerimi Ömer Asaf'a kaldırdım. Annesi onunla konuşurken, o bana bakıp duruyor ve tekrardan annesine dönüyordu. Boğazımı temizledim, dosyayı kapatıp, Ferit beye ve Sevda hanıma baktım.
"Değerleri yükselmiş. Hatta demir ve B12 de gayet yüksek."
"Oh çok şükür! Allah senden razı olsun güzel kızım."
"Ne demek? Bu benim görevim ve ayrıca Ömer Asaf yaban-" dedim ve kızaran yanaklarımla durdum.
"Haklısın." Ferit bey güldü. "Yabancı değil Ömer Asaf, sözlüsünüz siz."
Dudaklarımı birbirine yasladım, başımı çekinerek salladım ve Ömer Asaf'a kaçamak bir bakış attım.
"İkra. Kızım otursana" deyince Ferit bey, kaşlarımı çattım, yavaşça yanlarına yaklaştım ve hemen Ömer Asaf'ın yatıyor olduğu yatağın yanında ki sandalyeye oturdum.
"Efendim."
"Ben sizinle konuşamadım pek. Hazır kimse yokken, bir de ben konuşayım."
Dalında yeni yeni kızaran domatesin yanaklarımla hiç bir farkı yokken, Ömer Asaf oturur pozisyonda duruyordu ve başını geriye yaslayıp, arkasına yaslandı, pür dikkat babasına baktı.
"Güzel kızım. Sen benim can dostumun kızısın. İnan Asaf'ın seni seçmiş olması, sevmiş olması ve gönül vermiş olması beni de," dedi ve Ömer Asaf'a baktı. "Annenide gururlandırdı."
Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme peyda oldu. "Bizim tek dileğimiz her ikinizin de mutlu olması. Kararlarınıza saygı duyuyoruz. Ama şunu bilin. Evlendikten sonrada, asla ama asla birbirinizi üzmeyin. Kalp kırmayın. Bizim yüzümüzü, size olan güvenimizi kırmayın. Birbirinizi sevdiğinize şahit olduk. Tüm herkes."
Ferit beyin hem bana, hem Ömer Asaf'a bakarak kurmuş olduğu cümleler sadece yanaklarımın kızarmasına neden oluyordu. Boğazıma tutulan yutkunma isteğini yerine getirip, ağır ağır yutkundum.
Ferit bey bir eliyle benim elimi, diğer eliyle Asaf'ın elini tuttu ve aniden birleştirdi. Ellerimiz birleşti ve ben ne kadar çekiniyor olsam da Ömer Asaf sıkıca tuttu elimi.
"Bu elleri hiç bırakmayın. Ve emin ol" dedi Ferit bey, bakışları bana kaydı. "Senden daha iyi, daha güzel bir gelin bulamazdım. Birbirinizi seçtiğiniz için size teşekkür ediyorum."
Sevda hanım sızlayan gözleriyle bizi izlerken, ben derin bir nefes aldım. Ferit bey aniden ayağa kalktı, onunla birlikte Sevda hanımda ayaklandı.
"Eh. Hadi bize müsaade, gidip dinlenelim" deyince, Sevda anne pardesüsünü geçirdi kollarına.
"Gidiyor musunuz?" diye sordum bu konuşulanları bir kenara bırakıp, utangaçlığımı belli etmemek adına.
"Evet. Sen buradasın zaten, hem Ömer Asaf'ı bir iki güne taburcu ederler. Biz geliriz yeniden" dediği vakit, bir kez daha kızardı yanaklarım.
"Teşekkür ederim."
"Güzel kızım" diyerek yanıma yaklaşan Sevda hanıma kollarımı açtım ve yavaşça sarıldım.
"Dikkat et, oğlum önce Allah'a, sonra sana emanet güzel kızım."
Gülümsedim. Bana bu denli güveniyor olmaları, beni sadece ama sadece utandırıyor ve mutlu ediyordu. Şuan dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Benim için mutluluk ne diye sorsalar, ben sevdiğim adamın ailesinin beni oğullarına layık görüp, sevmesi olurdu şuan şu dakika.
"Hadi kızım, Allah'a emanet." İkisi aynı anda odadan çıkarken, onları odanın kapısına kadar yolcu ettim ve hızla kapıyı kapatıp, Ömer Asaf'a yaklaştım.
"Yine baş başa kaldık" dediği vakit, ilerledim, yanına oturdum. Elleri ellerimi tuttu, gözleri her zaman ki gibi gözlerime baktı.
"Babanın, benim hakkımda ve bizim hakkımızda böyle düşünmesi, beni sevmeleri beni gerçekten sevindirdi."
Bir elimi bıraktı, saçlarımı kulağımın arkasına aldı. Ardından baş parmağı yanağımın üzerini şefkatle okşadı. "Seni kimse benden çok sevemez."
"Öyle mi?" dedim çenesinin altında ki ben dikkatimi çekince. "Çenenin altında küçük bir ben var" dedim.
"Biliyorum" dediğinde başımı ona kaldırdım ve neredeyse yüz yüze geldik. Yüzümüzün arasındaki mesafe otuz santimcik bir mesafeydi hemen hemen. Yutkundum, onun dudaklarıma kayan bakışları bedenimi ısıttı ve midemin kasılmasına neden oldu. Sıcak nefeslerimiz, birbirimizin yüzüne çarptı, istemeden, refleks olarak biraz daha eğildim. Nefeslerim sıklaştı. Ömer Asaf gözlerini kapadı, yavaşça yaklaştı. Onunla birlikte bende yaklaştım. İçimdeki isteğe dur diyemedim, ama bunu yapmakta istemedim. Henüz evli değildik ve bunun ne kadar doğru olduğu bilmiyordum.
Burnu burnuma değdi, nefesleri daha yakından yüzüme çarptı. Derin bir nefes aldım ve buna bir dur diyerek, kendimden geçmiş bir sesle "Ömer Asaf" dedim kısık çıkan sesimle. Hızla geriye çekildim, kızaran yanaklarımın hüküm sürdüğü yüzümle ona baktım.
Gözlerini açtı, kaşları havalandı ve başını salladı iki yana.
"Kusura bakma."
Onunda utandığına emindim sanki ama bilemiyordum. Derin bir nefes aldım, bakışlarımı ondan kaçırdım.
"Utandın mı?" diye sordu aniden.
Yanaklarım biraz daha kızardı ve tutmuş olduğum nefesimi serbest bıraktım.
"B- bilmiyorum. Yani daha resmi birşey yokken, bunun olması iyi olmazdı" diye devam ettim. Benim böyle konularda ne kadar evhamlı olduğumu biliyordu. Beni zamanla tanımıştı çünkü.
"Haklısın. Bir an dalgınlığıma geldi, kusura bakma" deyince, buruk bir şekilde gülümsedim.
"Sorun sadece sen de değildi sanırım."
Kıkırdadı. "Yani istekliydin."
Bir kez daha kızarıklığı hiç gitmeyen yanaklarım, daha da kızardı. Alev alev olduklarına emindim çünkü kulaklarım bile yanıyordu.
"Peki" dedim ve elimi kaldırıp, parmaklarımı dudaklarıma yasladım. Ardından sıkıca öptüm ve Ömer Asaf'ın dudaklarına dokundurdum. O da bundan memnun olmalı ki sıkıca bastırdı dudaklarını parmaklarıma. Parmaklarımı çektim, kendi dudaklarıma yasladım ve öptükten sonra tekrardan elini tuttum.
"Bununla idare edebiliriz."
Kıkırdayarak "sana aşığım Erik gözlüm" dedi ve ben ondan deli bir cesaret alıp, "bende sana aşığım" dedim. Gözleri gözlerime baktı, yutkundu ve gülümsedi. İlk kez ona onu sevdiğimi açık açık söylemiştim. Söylemiş ve gözlerine kızarmış yanaklarımla bakıyordum. Eğildi, dudaklarını yanaklarıma iç çeke çeke bastırdı.
"İkra?"
"Efendim" dediğimde o benden ayrılmış ve uzaklaşmıştı.
"Birlikte uyuyalım mı? Hem sen çok yoruldun, annem söyledi uyumamışsın hiç."
Onu kırmak istemedim ve başımı usulca salladım. "Sanırım bir saat uyusam iyi olacak."
O gülümserken, ben ayağa kalktım ve koltuğa ilerleyeceğim vakit, eli bileğimi buldu. "Nereye?"
"Koltukta yatacağım" dedim elimle koltuğu işaret ederek.
"Ben..." dedi ve bakışları gözlerimin derinliklerine baktı. "Birlikte uyuyalım demek istemiştim."
Dudaklarımı birbirine yasladım, hatta onun yana kaydığını farkettim. Ne ara kaymıştı önceden fark etmiş değildim. O öylece bana bakarken, yavaşça elimi bıraktı ve başını salladı.
"Kusura bakma. Yine dalgınlığıma geldi," dedi ve yavaşça yatağa uzandı. Derin bir nefes alıp, bana gülümseyerek baktı. Ardından bakışlarını monitöre çevirdi. Üzülmüş müydü acaba benim ona bakıp, cevap ve bir tepki vermememe. Dudaklarımı ıslattım, bence bir saat onunla beraber uyumanın sıkıntı olacağını düşünmeyip, "dikişlerin ağrıyor mu?" diye sordum.
Kaşlarını çattı ve "Hayır" dedi şaşkın sesiyle. Ayağımdaki terliklerimi yatağın yanına yaklaşarak çıkardım, yavaşça hastane yatağına çıktım ve sol göğsüne başımı usulca yasladım. Bacaklarımı yatakta uzattım, kolumu yavaşça göğsünün diğer tarafına attım.
"İkra."
"Efendim" dedim uykulu çıkıyor olan sesimle.
"Seni sevmek çok güzel."
Uykuyla kıkırdadım. "Seni sevmekte çok güzel" dedim ve o saçlarıma küçük bir öpücük bıraktı, burnunu saçlarıma değdirip derin bir nefes soludu.
"İyi uykular."
"Sana da." 🎻
Gözlerimi açtığımda Ömer Asaf'ın parmakları sadece sırtıma düşmüş saçlarımla oynuyordu. Kaç saat uyuyor olduğumun farkında değilken, hala yaslı olduğum göğsünden yavaşça doğruldum, tamamen açılmamış olan gözlerimle baktım.
"Meleğim."
Gülümsedim uyku mahmurluğu ile. "Asaf."
"Günaydın."
"Günaydın." Onunla birlikte aynı anda doğrulduk. Ellerimle gözlerimi ovuşturdum, "kaç saat uyudum ben?" diye sordum bakışlarım kolumdaki saatime kayarken.
"Sanırım iki üç saat" deyince Ömer Asaf, arkasına yaslandı ve ben ona şaşkın gözlerle baktım.
"O kadar oldu mu gerçekten? Neden beni kaldırmadın?"
"O kadar güzel uyuyordun ki, kıyamadım."
Gülümsedim, ayaklarımı yataktan sarkıttım ve terliklerimi giyip, ayağa kalktım. "Sen hiç uyumadın değil mi?" diye sordum kaşlarımı çatıp, gözlerimi kısarak.
"Hayır. Seni izledim ve nasibimin güzelliğine baktım." Cümleleri midemin kasılmasına sebebiyet verince, derin bir nefes aldım ve eğilip yanağına sıkı bir öpücük bıraktım.
"Birşeye ihtiyacın olursa ara beni tamam mı? Acile gideyim, dün gece hastane epey yoğundu. Ayrıca uyu ve dinlen sende."
Elimi tutup okşadı, dudakaklarına yasladı ve başını salladı. "Tamam güzelim. Kolay gelsin" dedi. Ben son kez ona gülümsedim, odadan çıkıp acile hocamı bulmak adına indim. Onunla birlikte uyumuş olmak, tuhaf ve güzel hissettirmişti. 🎻 İki Gün Sonra...
"Anne! Ben çıkıyorum" diye seslendim mutfakta akşam yemeğine başlamış anneme. Ayakkabılarımı ayaklarıma açık dış kapının önünde geçirirken, annemin mutfaktan hızlı hızlı yanıma yaklaşmasıyla elindeki poşeti bana uzattı.
"Bu nedir?"
"Damadıma. Yaprak sarma, götür yesin, şifa olur" deyince, annemin ona damadım demesi beni içten mutlu etmişti. Hatta gözlerim sızladı ama ben bunu belli etmek istemeyip, annemin elinden poşeti aldım ve elimdeki çekceği kapı üstündeki doğalgaz borusuna astım.
"Ben gideyim o zaman" dedim yerimde daha fazla duramayıp.
"Git güzel kızım, yüzündeki tebessüm solmasın benim güzel çiçeğim" dediğinde eğilip yanağına sıkı bir öpücük bıraktım.
"Görüşürüz."
"Allah'a emanet."
"Siz de!"
Merdivenlerden indim, apartmandan çıktım ve hafif yağan yağmurun altında yürümeye başladım. Ömer Asaf dün akşam saatlerinde taburcu olmuş, bugün ise evinde yatıyordu. Hatta Yusuf hocam neredeyse bir hafta boyunca fazla hareket etmemesi gerektiğini söylemiş olsa da, ben onu azıcık tanıyorsam evde durmazdı. Abim duruşması olduğundan dolayı müvekkilinin yanına gitmiş, İlker babamla manavdaydı. Bugün hastaneden erken çıkmış, şimdi ise Ömer Asaf'lara doğru yürüyordum. Günlerdir içime o kadar ferah ve sakindi ki, hatta Cihan bile ortalıklarda yoktu son bir aydır. Acaba köye geri mi döndü diye düşünerek taksiye bindim.
Ömer Asaf'ın yanına geleceğimden haberi yoktu. Şuan evde kim bilir nasıl dinleniyordur? Onu özlemiştim çünkü aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Onu fazlasıyla, sanki yıllardır seviyormuşum gibi hissediyordum ama oysa ki henüz bir yıl bile olmamıştı.
Binmiş olduğum taksiden, tam Ömer Asaf'ların evinin önünde yarım saatin sonunda indim, eve doğru yürüdüm ve bahçesine girdim. Yağmur biraz hızlanınca, hızlı hızlı koşup, evin altına girerek, onu görecek olmamın heyecanıyla elimi kaldırdım, ahşap kapıyı tıkladım.
Kapı saniyeler sonra açıldı, Sevda hanım belirdi kapıda.
"Hoş geldin kızım!"
"Hoş buldum" dedim kısık sesimle. Elimdeki poşeti her iki elimle tuttum, yavaşça içeri girdim ve Sevda hanımın elini saygıyla eğilip öptüm.
"Oy kurban olurum sana!"
Gülümsedim. "Gel, gel Ömer Asaf salonda."
Onun ismini bir başkasının ağzından duymak, midemde sayısız kelebeklere yer verdi. Derin bir nefes aldım, elimdeki poşeti Sevda hanıma vermeyi unutup, sessizliğin hakim olduğu salona girdim. Ömer Asaf uzun, eski tür koltuklardan birine uzanmış, sırtını yavaşça koltuğun koluna yaslamıştı. Bir eli başının altında, diğeri ise telefonunu tutuyordu. Salonda o tek vardı ve ben içeri girer girmez bakışları beni buldu. Aniden yavaşça doğruldu, "İkra'm" diyerek koltuğun hemen yanında duran terliklerini ayaklarına geçirdi. Telefonun ekranını kapatmadan koltuğa bırakınca, ekranda kendi fotoğrafımı gördüm ve Ömer Asaf'a şaşkınlıkla baktım.
Beni mi izliyordu?
Yok artık!
Koltuktan ayağa kalktı, bana yaklaştı ve kolları başımın etrafına dolandı.
"Hoş geldin" dedi ve kulağıma fısıldadı. "Bu hayatım boyunca aldığım en güzel süpriz."
Kıkırdadım. Sevda hanım kapı ağzında belirince, hızla ondan ayrıldım ve elimdeki poşet dikkatimi çekti.
"Şey... Annem sarma sarmıştı. Ömer Asaf'a götür deyince, ben de getirmek istedim. Buyrun" diyerek Sevda hanıma yaklaştım ve poşeti bana uzatmış olduğu ellerine uzattım.
"Ay ne zahmet ettin güzel kızım."
"Olsun..." diyerek gülümsedim.
"Ben çay koyayım" diyerek aniden mutfağa geçen Sevda hanımla, kapıda Şirin belirdi.
"Hoş geldin İkra."
Ona da sarıldım, "hoş buldum" dedim ve çekinerek geri çekildim.
O salondan gülümseyerek çıkınca, biz iki aşık tekrardan yalnız kaldık. "Otursana güzelim."
İlerledim ve az önce kalkmış olduğu koltuğa oturdum, açık telefonun ekranındaki fotoğrafıma baktım. Telefonu koltuğun üzerinden alıp, ekrana uzun uzun bakarken bu fotoğrafın ben onun kız arkadaşıyken ilk kez çekmiş olduğumuz fotoğraf olduğunu farkettim. O üşüyen omuzlarımda onun sıcak ceketi yer alıyordu ve dudakları yanağıma sıkı sıkıya yaslanmıştı. Hastanenin bahçesinde güzel bir sohbeti süsleyen fotoğraftı.
Fotoğrafı kenara bıraktım, telefonun ekranını kapadım. Hızla ona döndüm.
"Nasılsın?"
"İyiyim. İlacım yanıma gelince, daha iyi oluyorum" dedi ve yanağını uzattı. "Hem öpersen daha daha iyi olurum."
Bir kez daha kızardım. Her seferinde cümleleriyle kızarmama neden oluyordu. Derin bir nefes aldım, verdim ve salonun kapısına çevirdim bakışlarımı. Kimsecikler yokken, onun "evde Şirin, annem ve ben varız. Abim ve babam dışarıda" dedi ve "hadi öp" diye fısıldadı. Ona döndüm ve yavaşça eğilip, dudaklarımı sıcacık yanağına bastırdım, salondan içeriye giren ayak sesleriyle ışık hızıyla geri çekildim. Ömer Asaf'tan biraz uzaklaşıp koltukta daha rahat oturunca bir pozisyon aldım ve Sevda hanımın içeriye tepsi ve üzerindeki tabakta getirmiş olduğum sarmalarla geldiğini fark ettim.
"Oh, annenin eline sağlık. Valla çok güzel olmuş."
Annemin yaprak sarmaları gerçekten güzeldir. Hem bir oturuşta iki tabak yemişliğim bile vardı.
Sevda hanımın kurmuş olduğu cümleye tebessüm ettim, başımı salladım. "Afiyet olsun."
Tepsiyi Ömer Asaf'ın önüne bırakırken, ben iyice refleks olarak yaklaştırdım ona. Ardından Sevda hanımın gülümseyen bakışlarına denk gelince, utandım, geri çekildim ve Ömer Asaf'tan uzak oturdum.
"Annenler nasıl güzel kızım?"
"Sağlığınıza duacılar, hepsi iyi. Selam söylüyordu annem" dedim Ömer Asaf onun için getirmiş olduğum sarmaları yemeye koyulmuşken. O sarmaları yerken üstünde ki gri eşofmanı ve siyah, kolsuz tişörtü dikkatimi çekti. Dışarısı soğuktu ama içerisi baya sıcaktı köşede yanan şömineden dolayı. Ve ben hala montumu çıkarmadığımı fark ettim. Ayağa kalktım, montumun fermuarını açıp, kollarımdan çıkardım. Üstümdeki süveterin sarı rengi göz alırken, montumu koltuğun kenarına bırakacağım vakit, Sevda hanımın "ver bana kızım, asayım" demesiyle "yok teşekkür ederim" dedim koltuğun kenarına bırakarak. Birbirimize gülümsedik ve ben saçlarımı kulağımın arkasına alarak tekrardan koltuğa oturdum, ellerimi pantolonumun, dizlerimin üzerine yasladım.
"Senina abin avukattı değil mi İkra?"
"Hım hım. Özel avukat," dedim ve burnumu çektim. Sanırım hasta olacaktım. Umarım böyle birşey söz konusu değildi inşallah.
"Oh ne güzel. Ablan öğretmen, sen doktor. Maşallah." Bir İlker çalışmıyordu. Bu bizi ilgilendirmiyordu. Bu onun seçimiydi ve onu ilgilendiriyordu.
"Maşallah Selim'de çok tatlı. Allah abine bağışlasın, daha genç bir de."
Kıkırdadım. "Amin. Çok teşekürler," dediğimde Ömer Asaf'ın bakışlarını üzerimde hissettim ve o sırada içeriye giren Şirin'e çevirdim başımı.
Birer bardak çayla girmişti içeriye tepsiyle. Önce bana uzattı, teşekkür ederek aldım ve onun Sevda hanıma uzatmasıyla bir bardakta kendine aldı.
"Afiyet olsun."
Ömer Asaf yemek yiyor olduğundan dolayı çay içmeyecekti sanırım. Derin bir nefes aldım, verdim ve çayımdan bir yudum aldım. Aslında buraya Ömer Asaf'la konuşmaya gelmiştim. Bambaşka bir konu hakkında. Sadece konuşmak ve ona da fikrini sormak istiyordum. Çünkü dün gece ailemle, doktorluğu bir süreliğine bırakmak istediğimi söylemiştim. Söylemiş ve tepkilerini anlayışla almıştım. Babam nasıl istersen demişti, annem ise bir tekrardan devam edeceğimden dolayı kabul etmişti. Sadece düğüne kadar, düğünden sonra elbette çalışmaya devam edecektim. Sadece biraz zamana ihtiyacım vardı. Çünkü aynı anda hem hastaneye, hem de düğün telaşına yetişemiyordum. Bu yüzden bunu Ömer Asaf'la da konuşacaktım.
"Kızım? Daldın gittin" deyince Sevda hanım, tüm herkesin bakışları bana baktı.
"Kusura bakmayın, daldım öylesine." Çayımdan bir yudum aldım ve Ömer Asaf'ın bana çatık bakışlarla baktığını fark edip, belli belirsiz gülümsedim.
Çayımı, Sevda hanımla ve Şirin ile sohbet ede ede içtim. Ömer Asaf'ta yemeğini yedikten sonra bana ve anneme teşekkür etmiş, arkasına yaslanarak sohbete arada dahil oluyordu kıkırdayarak. Dirseğini koltuğun koluna yaslamış, parmaklarını şakağına dokundurmuştu. Ben onlara küçük bir fıkra anlatırken, hepimiz aynı anda kahkahalara boğulduk. Gözlerimden yaş gelircesine güldükten sonra çayımdan son yudumu aldım ve ayağa kalktım.
"Ben gideyim artık, geç oldu" dedim üç saatlik bir oturmanın ardından, dördüncü çayımıda içmişken.
"Ben bırakayım seni" diyerek ayağa kalkan Ömer Asaf'ı elimle durdum.
"Gerek yok, ben giderim senin dikişlerin ağrımasın" dedim ve koltuğa bırakmış olduğum montumu alıp, kollarımdan geçirdim. Ömer Asaf kolundaki askeri saatine bakti.
"Olmaz öyle şey. Saat altıya geliyor, hava karardı. Ben bırakayım seni," dedi ve annesine döndü.
"Arabanın anahtarları nerede?"
Ben dudaklarımı birbirine bastırırken ısrar etmedim Ömer Asaf'a karşı.
"Ben getireyim oğlum, bekle sen."
Montumun önünü, fermuarını çektim ve koltuğun kenarına bırakmış olduğum çantamı omzuma taktım. Şirin'in bana bakan bakışlarına tebessüm edip, ona yaklaştım ve sıkıca sarıldım.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek, yine gel. Zaten az kaldı aramıza gelmene."
Ondan ayrıldım, yüzüne baktım ve başımı çekinerek salladım ve Ömer Asaf'a baktım. Bana yine her zaman ki gibi gülümsüyordu ve bu benim başımı döndürüyordu.
"Al oğlum" diyerek içeri, salona elinde anahtarlar ile giren Sevda hanıma döndük.
"Herşey için teşekkür ederim dediğimde" Ömer Asaf annesinden anahtarları aldı, ben eğilip Sevda hanımın elini öptüm, alnıma yasladım ve sıkıca sarıldım.
"Ay güzel kızım benim, yine gel, sohbet ederiz annenlerde gelsin" dediğinde, ondan ayrıldım ve başımı sallayarak Ömer Asaf'a baktım.
"Hadi gidelim" dedi bana eliyle kapıyı gösterince.
"Oğlum, bak dikkatli sür" dedi annesi ve ekledi. "Ben de dikkatli sür diyorum, çocuğum tank sürüyor ben arabadan korkuyorum." Ömer Asaf kıkırdadı, annesinin şakağına küçük bir öpücük bıraktı ve "sen merak etme, dikkatli olurum" dedi ve biz kapıya yaklaştık. O kapı yanında ki askılıktan deri ceketini aldı, omuzlarına geçirdi ve fermuarını çekti. Kapıyı açar açmaz soğuk hava yüzümüze vurunca, evin bahçesine giren Ferit bey ve Taha abiye baktım. Arabadan iniyorlardı ikiside.
"Oooo, İkra. Hoş geldin kızım."
"Yenge hoş geldin."
Her ikisine de gülümseyerek bakarken, ikiside tam önümüzde durdular ve Ömer Asaf'a baktılar.
"Sen nasılsın oğlum?"
"İyiyim iyi. İkra'yı eve bırakacağım."
"E kalsaydın kızım, yemek yerdik beraber" deyince Ferit bey, ben dudaklarımı birbirine yasladım, "gideyim ben, geç oldu artık" dedim çekingen bir hal ile.
"Sen bilirsin kızım, babanlara selam söyle," dedi ve ben başımı salladım. Ömer Asaf arabayı, uzaktan kapılarını açarken, Ferit bey ve Sevda hanım içeriye geçtiler. Taha abi ve Şirin ise birlikte içeriye girip, kapıyı bize gülümseyerek kapatırken, Ömer Asaf'ın sıcak elleri soğuk elimi buldu.
"Ellerin buz gibi güzelim" dedi kaldırıp dudaklarına yaslarken. "Hasta olacaksın," dediğinde çoktan arabaya doğru yol almıştık. Arabanın kapısını benim için açtı, ben içeri geçip kapıyı kapatarak arkama yaslandım ve kemerini taktım. O da şoför koltuğuna, yanıma geçti ve anahtarı yuvasına yasladı. Saçlarımı ellerimle geriye attım ve arkama daha rahat yaslandım.
O arabayı bahçeden çıkarırken, çoktan ana yola çıkmıştık.
"Söyle bakalım, dalgınlığının sebebi ne?"
Gülümsedim. Anlayacağını biliyordum. Sonunda baş başa kalabilmiştik ve ben şuan en doğru zaman olduğunu düşünüyordum. Düşünüyor ve konuşacaktım.
"Ben doktorluğu bir süreliğine bırakmayı düşünüyorum."
Ona bakınca kaşlarını çattı. Dudaklarını büzdü, "neden?" diye sordu.
"Düğüne kadar en azından. Bu aralar yapasım gelmiyor ve herşey üst üste geliyor. Düğün olduktan sonra tekrardan devam edeceğim zaten" dedim ve tepkisini merak ettim. Vereceği cevabı, ne gibi bir cümle kuracağını.
"Sen bilirsin güzelim. Sana baskı yapmak istemiyorum, ama bunu benimle paylaşman beni mutlu etti. İstediğin gibi yap, nasıl rahat ediyorsan öyle davran. Ben sadece senin yanına olacağım, o kadar" dediği vakit gözlerimin sızlamasına engel olamadım. Vitesin üstündeki, damarlarının belli olduğu elinin üzerine elimi koydum ve damarlı yüzünü okşadım.
"Teşekkür ederim."
Bana baktı, hızla önüne döndü. "Seni seviyorum."
"Ben de seni."
Yol boyunca birlikte sohbet ede ede güldük, eğlendik ve evin önünde durur durmaz yüzüm düştü ondan ayrılacak olmamdan dolayı. Defin bir iç çektim, kemerimi açıp, ona baktım.
"Bıraktığın için teşekkür ederim."
"Ne demek. Seni bu akşam saatinde tek başına göndereceğimi mi sanıyordun?" dedi ve ben eğilip yanağına sıkı bir öpücük bıraktım.
"Dikkatli git tamam mı? Gider gitmez mesaj at bana. Yarın seni görmeye gelir miyim bilmiyorum ama sakın evden çıkma Ömer Asaf. Dikişlerin henüz yeni" diyerek ona parmağımı salladım, o ise parmağıma dudaklarını yasladı, öptü ve gülümseyerek geri çekildi. "Tamam tamam. Çıkmam."
"Heh şöyle. Görüşürüz."
"Görüşürüz güzelim."
Arabadan indim, apartmana girdim ve hızla eve çıktım. Bugün yine güzel bir günün sonuna gelmiştik ve hayat bizim için fazlasıyla güzeldi. Onu seviyordum ve onunla mutlu olmak istiyordum. Bölüm Sonu... Bölüm ile ilgili fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın, sizleri seviyorum sevgili okurlarım, hoşçakalın. Beni takip etmeyi unutma ;) 😉🤭 |
0% |