Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği

@lorensi

Herkese merhaba arkadaşlar. Güzel ve duygusal bir bölümle geldim. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.

 

 

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

 

 

Bölüm Yirmi Beş - Mutluluğun Güzelliği

 

 

 

Beş ay sonra...

Bugün günlerden on dört Şubat bizim günümüzdü. Akşam kına gecemiz, yarın ise Ömer Asaf'la düğünümüz vardı. Onunla yeni bir hayata ilk adımı atıyor olacaktım. Tam bir yıldır birlikteydik. Bir yıl oldu tanışalı ve yarına kadar evlenecektik. Bir gün sonra tamamen onun olacaktım ben. Birlikte uyuyacak, birlikte kalkacak ve birlikte hazırlanacaktık. O benden, ben ondan sorumlu olacaktım.

"Kızım, şu yemek masasını şuraya koyalım, olur mu?"

Annemin salonda gösterdiği yeri, başımı onaylanarak salladım. Dün Ömer Asaf ile tüm evin eşyalarını almıştık. Sevda hanım, Şirin, Asya, benim ailem, ablam ve Akel. Hepsi evimizi dizmek için, buraya bize gelmişlerdi. Tim bile kızlarla yardım eli uzatmıştı.

"Olur olur" dedim ve eğilip, yerden bir karton alıp, içindekileri mutfağa taşıdım. Çünkü içinde tabak ve kaşıklar yer alıyordu. Yarı yolda karşıma çıkan Ömer Asaf'ın koliyi elimden almasıyla mutfağa ilerlemesi bir oldu. Arkasından ilerledim, onun koliyi mutfakta ki masaya koymasıyla ben onu izledim.

"Komutanım! İyi ki önceden gelip boyadık. Yoksa bu eşyalar boya olacaktı" deyince Cihangir, Ömer Asaf gülerek başıyla onayladı kardeşini.

"Onu da düşündük ya!"

"Ben size çay yapayım!" dedim ve tezgaha çıkarmış olduğum çaydanlığa, muslukta su doldurdum. Ocağın üstüne koyup, tüm herkes gibi ben de yardım ettim. Yaklaşık bir iki saatin ardından, çayları içip, evi iyice dizdikten ve halıları serdikten sonra omuzlarımı kaldırıp indirdim ve salonda, ayakta duran tüm herkese baktım. Neredeyse tüm her bir odayı mobilyalar ile doldurmuş, sadece tek bir oda kalmıştı o da ileride inşallah doğacak bebeğimizin odasıydı. Bunu kimseye söylememiştik, o odanın şimdilik boş kalması gerektiğini açıklamıştık.

"Ay çok güzel oldu valla!"

"Hem de nasıl?" dedi Öykü annemi onaylayarak.

Derin bir nefes aldım, Ömer Asaf'a bakıp, tekrardan tüm herkese döndüm. "Hepinize çok teşekkür ederim. Siz olmasaydınız, eminim tek başımıza yapamazdık."

"Güzel kızım benim" diye konuştu Sevda hanım. "Biz size yardım etmeyeceğiz de, kime edeceğiz?"

Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

"Eh, komutanım! Bize müsaade."

Tim kapıya doğru yol alırken, Ömer Asaf'ta arkalarından ilerledi. Ben de kızlara sarıldım, hepsine teşekkür ettim.

"Güle güle oturun."

Öykü'yü başımla onayladım, hafif şişmiş göbeğine baktım. Evet Öykü hamileydi. Bundan beş ay önce öğrendiğim kadarıyla anne olacaktı. Bayırlı'nın heyecanı ve mutluluğuna hep birlikte şahit olduk. Çünkü bunu öğrendiğimiz gün, tim ve kızlarla birlikte yemekteydik. Hatta Öykü bize bunu söylemek için toplanmıştık.

"Teşekkür ederim."

Nazlı ve Sakaryalı'nın sözlenmesi, beş ayda çok şey olmuştu. Hepsi iyi şeylerdi. Neyseki çok şükür kötü bir haber almamıştık şimdiye kadar. Derin bir nefes aldım, onlar evden çıkarken, ben aileme baktım.

"Biz de gidelim, akşama kına var. Hazırlanalım." Herkes evden çıkmak için hareketlendi. Üstümdeki yeşil elbisenin eteklerini düzeltip, saçlarımı geriye attım ve çantamı omzuma aldım. Ömer Asaf'ta benimle birlikte kapıya yaklaştı, herkes topluca evden çıktı ve ben elimdeki anahtarla kapıyı kilitledim.

"Gidebilecek misiniz?"

Ömer Asaf'ın sorusuna başımı salladım ve tam dudaklarımı aralayacağım vakit, Sevda hanım girdi araya.

"Oğlum sen götür Ayşe hanımları. Bizim ev yakın zaten buraya, hemen bir taksiye atlar gideriz."

"Ay yok gerek yo-"

"Olur mu öyle şey? Burada zaten ev, on dakikada gideriz taksiyle, Ömer Asaf sizi bıraksın" deyince Sevda hanım, Ömer Asaf annesini başıyla onayladı ve arabasını gösterdi. Sevda hanımla, Şirin ve Asya ile vedalaşıp, onların bahçe kapısından çıkmalarıyla Ömer Asaf arabaya ilerledi. Annem, ablam ve Eda arabanın arkasında yerini alırken, annem arkada otururken öne oturmak istemesemde onun benden önce davranmasıyla öne geçmek zorunda kalmıştım. Kemerimi taktım, Ömer Asaf'ın bahçeden çıkmasıyla bahçe otomatik olarak elindeki anahtara basmasıyla kapandı.

Derin bir nefes aldım, kısa süre sonra evin önüne geldik ve Ömer Asaf ile vedalaşıp, arabadan indik. Onu annemlerin yanımda oldugundan dolayı öpemedim. O da anlamış olacak ki pek fazla ses çıkarmadı ve sadece göz kırpmakla yetindi. Araba saniyler sonra yanımızdan ayrılınca, kendime engel olamayıp hızlı hızlı apartmana çıktım ve kına için hazırlanmaya başladım. Kına gecesi, ayarlamış olduğumuz bir mekanda gerçekleşecekti. Ömer Asaf'ın ailesi bindallığımı baştan aşağı ayakkabılarımla almışlarken, bir an önce bu gecenin bitmesini istiyordum.

🎻

Kına için ayarlamış olduğumuz mekana tüm herkes neredeyse gelmişti. İçeride erkekler yoktu çünkü daha sonra, Ömer Asaf'ın serçe parmağına kına yakılırken alınacaktı. Üstümdeki bindallığımı baştan aşağı süzdüm ve aynadan görünümüme baktım. Fazla abartılı bir makyaj yoktu yüzümde. Bindallığımı kolları ise yırtmaçlı ve ben kollarımı kaldırınca açıkta kalıyordu. Annem daha kabarık bir elbise giymemi istemişti ama ben bindallı giymeyi seçmiştim. Derin bir nefes alıp, odada bulunan kızlara baktım.

"Olmuş mu?"

"Hem de nasıl? Kırmızı sana çok yakışıyor gerçekten."

Bahar'ın cümlesinden sonra gözlerimin içi sızladı. Terlemek üzereydim adeta. Ablam bana dolu gözlerle bakarken, ona gülümsedim ve derin bir nefes daha aldım.

"Tüm herkes gelmiş, başlayalım mı?"

İster istemez başımı salladım. "Nasıl yapacağız?"

"Müzik eşliğinde içeri gireceğiz. Ben ayarlayayım, olur mu?" diyerek bana bakan Eda'ya başımı olumluca salladım.

"Olur."

Her biri ayrı bir güzel olmuştu. Eda odadan çıkar çıkmaz, içeriden güzel, sakin ve kına gecesine uygun bir müzik çaldı ve ben önden çıktım, diğerleride arkamdan. Güçlü bir alkış koptu, ellerimin içi terledi. Gülümseyerek ilerledim, ortaya konulmuş sandalyeye oturdum. Ellerindeki mumlarla arkamdan gelen kızlarla daha da heyecanlandım. Kınayı annemin elinden alan ablam başta olmak üzere, tüm kızlar dönmeye başladı etrafımda.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Başıma atılan kırmızı duvak ile ellerimi sıkı sıkıya birbirine bastırdım ama bu refleks olarak yaptığım bir hareketti. Derin bir nefes aldım, aniden nedenini bilmeksizin gözlerimin yaşarması bir oldu.

Uçan da kuşlara malum olsun

Ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı

Ben köyümü özledim

Başımı ansızın kaldırıp, kırmızı duvağın altından annemin ileride oturmuş, ağladığını fark edince, nedenini bilmeksizin sıcak göz yaşlarım yanaklarımı buldu.

Babamın bir atı olsa binse de gelse

Babamın bir atı olsa binse de gelse

Annemin yelkeni olsa açsa da gelse

Annemin yelkeni olsa açsa da gelse

Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Göz yaşlarım daha da çok aktı. Omuzlarım küçük hıçkırıklarım ile inip kalkmaya devam ederken, elimi kaldırdım, yavaşça sildim ama durduramadım. Ailemden ayrılacaktım. Evimden ayrılacaktım. Onlarla olmayacaktım ama hep kalplerinde olacaktım.

Uçan da kuşlara malum olsun

Ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı

Ben köyümü özledim

Hem annemi hem babamı

Ben köyümü özledim

Hem annemi hem babamı

Ben köyümü özledim

Müzik kısık sesle devam ederken, ablamın önümde durmasıyla Sevda hanım yaklaştı yanıma. Derin bir nefes aldım, duvağı kaldıran Sevda hanıma gülümsedim. Annem bana ağlayarak bakarken, ben de hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Bahar, Nazlı, Öykü, Eda ve ablam tüm kızlar göz yaşlarını tutamamıştı.

"Aç kızım elini" diyen Sevda hanım ile avucumu açtım ve avucumun içine bırakmış olduğu iki tam altına baktım. Derin bir nefes aldım, annemin kınayı eline almasıyla sağ avucumun içine, altının üstüne sürdü. Elimin içine çiçekten bir bez, ardından eldiven giydirdiler ve duvağımı açan annem alnıma kondurduğu öpücükle "ağlama güzel kızım" diye fısıldadı. Başımı göz yaşlarımla salladım, derin bir nefes aldım ve boşta ki elimle yaşlarımı sildim. Aradan geçen dakikaların ardından ben benim için süslenmiş tatha otururken, Ömer Asaf'lar girdi içeriye. Ömer Asaf yavaş ve asker adımlarla yanıma yaklaşıp otururken, hemen onun içinde kına getirildi.

"İyi misin?" diye fısıldadı gözleri gözlerimi bulurken. Burnumu çektim, "hım hım" dedim. Ömer Asaf'ın serçe parmağına yakılan kınayla birlikte biz öylece oturduk kına koltuğunun üstünde. Arkama yaslandım, Ömer Asaf'a baktım.

"Ağlamış mısın?" diye sordu ansızın.

Kıkırdadım. "Yoo. Ağlamadım."

Kıkırdadı. "Kıyamam sana."

"Sen mutsuz gibisin" dedim soru soran sesimle.

"Künyemi kaybettim. Biraz onun için üzgünüm."

Buruk bir şekilde gülümsedim ve dudaklarımı birbirine yasladım.

Eli elimi buldu ve sıkıca tuttu alttan, akabinde gülümsedi. Ben de ona gülümsedim, birlikte oturmaya devam ettik. Tüm tim, Serhat komutanları ve babamlarla buradaydı. Ferit beylerde gelmişlerdi. Derin bir nefes alıp, aradan geçen dakikalar boyunca oturmaya devam edince, yanıma yaklaşan Öykü'ye baktım.

"Hadi hadi!"

"Ne oldu?" dedim beni ayağa kaldıran kızlar ile yanaklarım biraz daha kızardı.

"E testi kıracaksın."

Gözlerim açıldı, bakışlarım aniden etrafta ailemi aradı. "Ne" dedim bana testiyi uzatan Öykü'ye istemeyerek bakarken.

"Ya hadi oynarız birazcık."

"Ben utanırım" dedim ve testiyi elimin tersiyle ona doğru ittim. O ise belli belirsiz gözlerini devirdi, hemen yanından kalkmış olduğum ve bu fikirden keyif almış olan Ömer Asaf'a sırıtarak baktım.

"Ömer abi, seni ortaya alalım" diyerek hemen yan taraftan bir sandalye çekti ve kına salonunun ortasına doğru ilerletti. Yanaklarım kızarırken, annemlerin burada olduğunu görmek, kınanın bitmiş olmasından dolayı abimlerin ve timin burada olduğunu bilmek beni utandırıyordu.

"Herkes buraya bakabilir mi? Gelin hanım testi kıracak!" Bahar'ın bağırışıyla yanaklarım daha da kızardı. Henüz gelin değildim ki ben...

Elindeki testiyi tutarak bana bakan Öykü bana uzattı ve elinden almak zorunda kaldım. Ömer Asaf ortaya koyulan sandalyeye oturup, bana sırıtarak bakarken sırtına atılmış olan yeşil duvakla arkasına yaslandı.

"Bir dakika" dedi Nazlı ve hemen ilerledi, hiç beklemediğim bir şarkı açtı.

Ebru Yaşar'ın seni anan benim için doğurmuş şarkısı etrafı sararken, tüm herkesin bakışları bize ilişti. Utancımdan ölmek üzere olabilirdim, şuan şu dakika. Testinin ucundan tuttum, bana o harika gülüşlerinden birini göndermeye devam eden Ömer Asaf'a baktım.

Aşkın ateşine dağlar dayanmaz

Aşkı bilmeyenler gönülden yanmaz

"Hadi ama!" diye bağırdı Bahar ve ben daha fazla yerimde durmayıp, hareket ettim. Testiyle, Ömer Asaf'ın etrafında oynayarak dönmeye başladım. Ne kadar çok istemiyor olsam da, bu testinin kırılmayacak olması beni korkutuyordu.

Aşk bir hastalıktır tabip anlamaz

Aşka yârdan başka, yârdan başka

Bana senden başka çare bulunmaz

 

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş canım

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş

Şarkının ilerleyen kısımlarında, nakarat yerine gelince tam Ömer Asaf'ın önünden geçerken, onun bana gülerek bakması yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Testiyi sallayıp, gözlerimi gülerek devirdim ve hareket etmeye devam ettim. Bir elimle bindallığımın kenarını tuttum, diğer elimle testiyi ve oynaya oynaya Ömer Asaf'ın etrafında dönmeye devam ettim.

Bu meğersem güzel bir hismiş. Sevdiğim adamın gözlerinin içine baka baka söylüyordum ben de şarkıyı. Kendimi kaptırmış, lakin nerede ve ailemin karşısında olduğumu unutmamıştım.

Aşkın ateşine dağlar dayanmaz

Aşkı bilmeyenler gönülden yanmaz

Aşk bir hastalıktır tabip anlamaz

Aşka yârdan başka, yârdan başka

Bana senden başka çare bulunmaz

Yârdan başka, senden başka

Bana senden başka çare bulunmaz

Gerçektende bana Ömer Asaf'tan başka çare bulunmaz. Aşkın ateşine dağlar dayanmıyor biz nasıl dayanalım ki? Nakarat yeri gelir gelmez, testiyi havaya kaldırarak, Ömer Asaf'ın etrafından dönerek geçtim.

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş canım

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş canım

Seni anan benim için doğurmuş canım

Hamurunu benim için yoğurmuş

Şarkı bitene dek dönmeye devam edip durdum, en sonunda Ömer Asaf'ın önünde durup testiyi kaldırdım. Derin bir nefes aldım ve hızla yere vurup, testinin bin parçaya kolaylıkla bölündüğünü görmek, beni gülümsetti. Nefes nefese Ömer Asaf'ın gözlerine baktım ve etrafta testinin içinden çıkan şeker ve paraları toplayan çocuklara baktım. Buna erkek kardeşim Kerem'de dahildi.

Herkes sessiz bir alkış patlatırken, derin bir nefesin ardından bir başka çalan şarkıyla Ömer Asaf bile ayağa kalktı. Herkes ayaklandı ve oynamaya başladılar.

Kalbim kararını kullandı senden yana

Senden öte akraba yok bundan sonra bana

Bekarlık sultanlıkmış gel külahıma anlat

Tacımdaki taşların her birisi sekiz karat

Ömer Asaf şarkıyı gözlerimin içine baka baka mırıldanırken, karşılıklı oynamaya başladık. Herkes birbiri ile oynuyordu ve kına gecesi tamamen eğlenceye dönmüştü. Bu da benim en sevdiğim şeydi.

İçim buruk biraz arkadaşlar

Ayrılıyorum sizden

Dolaşırken mekan mekan

Beni ararsınız evden

Sözleri Ömer Asaf yanımızda alkışlayan time bakarak söyleyince, kahkahama engel olamadım. Tim ve kızlarda eşlik etti. Gülüp, oynamaya devam edince, aniden yükselen sesle herkes alkışladı ama nedenini anlamadım.

Kınayı yakmışlar geline

Hazırlanmış gidiyor evine

Başında al yazması var

Ağlıyor bakmayın yüzüne

 

Kınayı yakmışlar geline

Hazırlanmış gidiyor evine

Başında al yazması var

Ağlıyor bakmayın yüzüne

Şarkının son kısmı kendini iki üç kere tekrarlatırken, derin bir nefes aldım ve yorulduğumu fark ederek tekrardan yerime oturdum. Ömer Asaf'ta yanıma oturdu ve gelen misafirler yavaş yavaş dağıldılar.

"Düğün yarın öğlen üçte başlıyor" dedi babam ve Ferit bey başımızın ucunda durmuş konuşurlarken. Ömer Asaf'la birbirimize baktık.

Geçen hafta gelinliğimi bile almıştım Sevda hanımlarla. Herşey hazırdı ve sadece bizim imza atmamız gerekiyordu. Akel bana gülümseyerek dönünce, babası Rıza amcayıda düğüne davet etmiştik. Kınaya gelmedi ama düğüne mutlaka geleceğini söylemişti. Ömer Asaf ve benim geriye kalan heyecanımız, yarın ki düğün olacaktı. Kim bilir yarın nasıl ama nasıl heyecanlı olacaktık ikimizde?

🎻

Öğlen vakitlerinde, odamda ablam tarafından yapılan makyaja gülerek bakıyordum. Eline almış olduğu fırçayı göz kapaklarıma hafif değdirerek, hafif bir makyaj yaptı yüzüme. Dudaklarıma ise hafif bir parlatıcı vurdu, dudaklarımın renginin zaten çok güzel olduğunu söyledi.

Gelinliğim öylece yatağımın üstünde dururken, makyajın bitiminde ablamın yardımıyla onuda üstüme giyindim. Gelinliğimin alt kısımları kabarık, beli dar ve göğüs dekoltesi V şeklindeydi. Omuzlarım açıktaydı ama fazla rahatsız edecek şekilde değildi. Derin bir nefes aldım, verdim ve aynadan saçımı yapan ablama baktım. Bugün günlerden cumartesiydi. Bu yüzden okullar tatildi ve ablam böylelikle okuldan izin almak durumunda kalmamıştı.

Saçımı salaş bir topuz yapıp, gelin tokasını ve duvağımı güzelce yerleştirdikten sonra kenarda duran çiçeğide elime verdi ve sızlayan gözleriyle gözlerime baktı. Ağlamamak için zor dururken, ablamın kolları omuzlarıma dolandı ve ağlayan sesi kulaklarıma ilişti.

"Seni çok seviyorum. İyi ki varsın canım kardeşim. Ve inşallah bir ömür mutlu olursun."

Burnumu çektim, ağlamamak için çaba gösterdim. "Ben de seni çok seviyorum. Sen de iyiki varsın."

"Hadi salona çıkalım" dedi başını sallayarak.

Birlikte salona geçtik, annemler ve abimler beni görünce, hepsinin gözleri yaşardı. Annem göz yaşlarını tutamayıp, kendini koltuğa bırakınca, babam da akan bir iki damla göz yaşını tutamadı.

"Yapmayın böyle. Ben de ağlayacağım."

"Sen ne güzel o-olmuşsun." Babamın titreyen sesi beni titretirken, derin bir nefes aldım ve önce ona, sonra anneme sarıldım onun ayağa kalkmasıyla. "Ağlamak yok."

Başını salladı. Abimlerde beni baştan aşağı süzüp, kollarını her ikiside bana sarılarak bedenime dolarken, sıkıca sarıldım onlarada. Derin bir nefesin ardından, kenarda duran, Eda'nın elindeki kırmızı kuşağa baktı annem. Eda, anneme onu buruk bir tebessümle uzatırken, annem onu aldı ve bir İlker' e bir de abime baktı. İlker'in yaşlı gözleriyle annemin elindeki kırmızı kuşağa bakmasıyla abimde ona baktı.

"Sen yap."

İlker burunu çekti, kuşağı eline aldı ve yavaşça önümde durdu. Evin içerisi kalabalıktı ve sadece halamlar ve kuzenlerim vardı. Kıymet halam yine gelmişti evimize. Onu seviyordum elbette. Kuzenlerim ise o kadar fazlaydı ki, sayamıyordum bile.

İlker önümde durup, kuşağı belime üç kere bağlar gibi yapıp, en son belime bağlarken, hıçkırıklarını tutamamıştı. Onu böyle görmek beni de ağlatmıştı. Derin bir nefes aldım, verdim. Kollarım hızla boynuna dolandı, onun kolları ise belime. Hıçkıra hıçkıra ikimizde ağlarken, ondan ayrılıp abime de sarıldım.

"Bir abin olduğunu unutma" dedi ve kolları bedenime dolandı. Annem ve babam ağlarken, Eda ve Ablam da ağlıyordu. Biz öylece sarılı durduk ve ayrılıp halama da sarıldım. O da ağlıyordu.

"Mutlulukla git güzel kızım. Allah bir yastıkta mutlu etsin."

"Amin" deyince herkes, başımı salladım ve teşekkür ettim. Derin bir nefes aldıktan sonra, aşağıdan yükselen davul zurnalar ile birlikte geldiklerini anlamıştım. Ablam peçete ile göz altlarımı usulca sildi ve peçeteyi bana verdi. Çok geçmeden kapı çalınca, İlker göz yaşlarını silip, kapıya koştu ve açmadı. Salonda olmama rağmen bunu hissettim.

"Açılmıyor kapı" dedi alayla.

"Yeter mi bu kadar?" deyince Ömer Asaf, anladım ki para uzatmıştı.

"Yeter mi?" dedi İlker alayla. "Çerez bu?" deyince, herkes güldü. Ömer Asaf kısa bir sessizlikten sonra "şimdi yeter mi?" deyince, İlker sustu ve "yeter yeter" dedi. Anlaşılan fazla bir miktar uzatmıştı. Kapı açılınca, Ömer Asaf kısa süre sonra salonun kapısından içeriye girdi, adımları yavaşladı. Bakışları beni baştan aşağı süzdü, boğazı ağır ağır yutkundu ve gözlerinin içi sızladı.

Arkasından Bayırlı ve Kartal girdi. Göğsüm yükselip inerken, gülümsedim ve bir iki adım atıp, tam önünde durdum.

"Hoş geldin."

"H-hoş buldum" dediğinde beni bir kez daha süzdü baştan aşağı ve "çok güzel olmuşsun" diye fısıldadı. Başımı salladım, utanarak "teşekkür ederim" diyerek fısıldadım.

"Gidelim mi o zaman?" deyip, tüm herkese baktı.

"Gidelim oğlum" diyen babam ile Ömer Asaf bana kolunu uzattı ve ben elimi koluna attım. Birlikte evden çıktık, apartmandan yavaş yavaş indik. Eşyalarım Ömer Asaf'ların evine taşınmıştı çoktan. Çünkü bir bir hafta Ferit beylerde kalacaktık. Çünkü evimizin elektrikleri henüz devreye sokulmamıştı ve elektirikçinin gelmesini bekleyecektik.

Apartmandan iner inmez, ilk kızları ve timi gördüm. Alkışlar yükselince, davul ve zurna da eşlik etti. Ömer Asaf'la birlikte merdivenlerden indik, süslenmiş olan onun arabasına ilerledik. Arabanın arka kapısını benim için açtı, geçmeme yardımcı oldu ve kendiside yanımda yerini aldı. Beyaz duvağımı yavaşça başımdan açtı, dudakları yanaklarıma dokundu.

"Melek gibi olmuşsun?"

"Sen de çok yakışıklısın."

Dudaklarımı birbirine bastırdım, derin bir nefes alıp verdim ve çok geçmeden ön tarafa binen Veysel ve Bahar ile düğünün salonuna gelmiş, masada yerimizi almıştık. Çünkü düğün saatini çoktan geçmişti. Bir an önce başlamak misafirler için daha iyi olacaktı.

"Siz İkra Şanlı, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, Ömer Asaf Bozdağ beyefendiği eş olarak kabul ediyor musunuz?"

Kırk yıl düşünsem bu soruyu bana soracaklarını hiç hayal etmezdim. Yeşil bakışlarım onun o muhteşem ve başımı döndüren bakışlarına kayarken, gözlerime ilk günkü bakar gibi baktı. Gülümsedi ve önüne döndü. Ben ise yavaşça nikah memurunun uzatmış olduğu mikrafona doğru eğildim, tüm samimiyetim ve aşkımla dudaklarımı aralayarak "evet" dedim.

Güçlü bir alkış düğün salonunun içinde koparken, Ömer Asaf' ın abisi ıslık çaldı, eşi se hızla alkışlamaya devam etti. Annem ve babam birbirilerine gülerek bakarken, ablam ve İlker gülümsediler. Küçük kardeşim Kerem ise ayakta alkış tutmaya devam ederken, sesler bir bir azaldı ve nikah memuru bir kez daha sözü devraldı.

"Siz Ömer Asaf Bozdağ, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, İkra Şanlı hanımefendiyi eş olarak kabul ediyor musunuz?"

Bir kez daha Ömer Asaf ile göz göze gelirken, birbirimize aynı şekilde tebessüm edip, nikah memuruna döndük. Ömer Asaf öne doğru eğildi, mikrafonu nikah memurunun elinden alıp, yüksek bir sesle "evet!" diye bağırdı. Tekrar az önceki alkış gibi güçlü bir alkış daha koparken, herkes aynı şekilde gülümseyerek birbirilerine baktılar. İçimde ki heyecana rağmen yine de yerimde durmayı başarabildim ve nikah memurunun sözlerine kulak verdim.

"Peki ya siz şahitler? Bu mutlu çiftin evliliğine şahitlik ediyor musunuz?"

Şahidim, Akel ve Ömer Asaf' ın şahidi komutanı Serhat bey, başlarını sallarken aynı anda "evet" dediler.

"O zaman, ben de bana verilen yetkiye dayanarak, sizleri eş olarak kabul ediyorum. Mutluluklar dilerim."

Önüme uzatılan deftere titreyen ellerimle imza atarken, Ömer Asaf' ın fark etmesiyle gülümsemesi bir oldu. Defteri ona uzatıp, imzalamasını ve şahitlere uzatmasını izledim.

"Ayağına bas!" diye bağıran Nazlı ile ayağımı kaldırıp, "adet bu" diyerek gözlerine baktım ve ayağımda ki topuklu ayakkabılarla ayağına bastım. Dudaklarını birbirine bastırdı, acıyla öne doğru doğruldu. Ardından intikamını alacağım der gibi baktı bana. Gülerek önüme döndüm ve ileride duran kızlara baktım.

Herkes defteri imzaladıktan sonra nikah memurunun ayağa kalkıp defteri almasıyla biz de kalktık. Memur nikah cüzdanını bana uzatarak almamı bekledi. Çekinerek cüzdanı alıp, Ömer Asaf' a dönerken, bana bakan bakışlarının içi dudaklarıma kaydı ve yutkundu. Ardından elleri her iki yanağıma dokundu, dudakları alnıma temas etti. Tekrardan bir alkış daha yükselirken, ayrıldı ve fısıldadı.

"Ömrümün sonuna dek seni sevmekten vazgeçmeyeceğim."

Bu güzel cümlesi beni hem utandırıp, hem güldürürken başımı salladım ve nikah memurunun "tebrikler" diyerek yanımızdan ayrılmasıyla teşekkür ettik. Biz de masadan ayrılıp, sahneden inerek anne ve babalarımıza yaklaştık.

Her iki annemin ve babamın elini öperek alnıma koyarken, onların bana gülümseyerek karşılık vermeleriyle Ömer Asaf' ta aynını yaptı. Daha sonrasında Kader'in ve Taha abinin bizi tebrik etmeleri, timin mutluluklar dilemeleri ve İlker'in, ablamın, abimin ve Eda'nın aynı şekilde mutlu olmaları hepimizi güldürdü.

Ben ve Ömer Asaf tekrardan yan yana gelirken, Bahar'ın sesi duyuldu.

"Eee... Dans etmeyecek misiniz?"

Yanaklarım kızarmaya başladı şimdiden. Herkes bize gülerek bakınca, aniden çalan müzik ve alkış sesleriyle Ömer Asaf bana elini uzattı. Uzattığı elinden bakışlarımı gözlerine çevirdim ve çekinerek avcunun içine avcumu uzattım. Herkes tekrardan masalarına oturdu ve tüm ışıklar kapandı. Sadece tek bir ışık bizi aydınlatan oldu.

Tam dans pistinin üstünde durunca Ömer Asaf hızla ellerini belimin her iki yanına yerleştirdi. Ellerimi çekinerek omuzlarına değdirdim ve yan yan bizi izleyen bakışlara bakarak, bir sağa bir sola hareket ettim.

"Artık sadece sevdiğim değil de eşim oldun" dedi Ömer Asaf bakışlarımı üzerine çekerek. Başımı önüme eğip kaldırdım ama yüzüne bakmadım.

"Niye bakmıyorsun bana? Yoksa pişman mısın?"

Sorusu aniden bakışlarımı ona kaldırırken, başımı hızla olumsuzca salladım iki yöne. "Asla" dedim gözlerine bakıp tekrardan bakışlarımı kaçırarak.

"Verdiğim en doğru karar olduğuna eminim. Çünkü sana..." dedim ve devamını utamdığımdan dolayı getiremedim. Ona karşı açık olamadım ama o ne demek istediğimi anlamış olacak ki başını öne doğru eğip, dudaklarını sağ kulağıma yaklaştırarak şakağını şakağıma dokundurdu ve o bana huzur gibi gelen sesiyle fısıldadı.

"Ben de sana" dedi ve ekledi. "Çok aşığım."

Yanaklarım eş zamanla kızarmaya başlarken, birbirimize sadece fısıldıyorduk. Bu beni gülümsetirken, şakağını şakağımdan ayırdı, bir kez daha yüzüme baktı. Anlık cesaretle başımı kaldırıp ona baktım.

"Şimdi biz gerçekten aynı evde mi kalacağız?" diye sordum çekinerek. Güldü ve fısıldayarak cevapladı.

"Aynı evde, aynı odada ve aynı yatakta beraber yatacağız. Ve biliyor musun, buradan çıktıktan sonra sana ilk kez sıkı sıkı sarılmak ve huzurla gözlerimi uykuya kapatmak istiyorum." Bu düşüncesi içimi heyecanlandırırken, o anı hayal ettikçe gülümsedim.

"Tamam" dedim masum bir çocuk gibi. "Sıkı sıkı sarıl bana tamam mı? Beraber uyuyalım ve beraber kalkalım."

Masum ve iç ısıtan gülüşü yüzünde peyda olurken, başını salladı beni onaylar gibi. Ardından dudakları bir kez daha alnıma dokundu.

"Çok mutluyum Ömer Asaf" diye fısıldadım. Geri çekildi ve dans etmeye devam ettik.

"Ben de en az senin kadar" dedi karşılık verince zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. Saat epey geç olunca, havanın karardığı misafirlerin yavaş yavaş dağılmaya başlamasından belli oluyordu.

Ömer Asaf ve ben de yorulmuş olmalıyız ki artık yerimizde durmuş ve birbirimize bakmıştık.

"Yoruldun mu?"

Yorulmuş olsam da başımı ona karşı olumsuzca salladım ve "sen?" diye sordum.

"Sana karşı yorulmak mümkün mü?"

Gülümsedim. "Her geçen gün kalbimi daha da çok çalıyorsun."

Sırıtarak, "o kalp çoktan benim artık" deyince onu bir dakika düşünmeden onayladım ve "hep senin olacak" dedim.

Düğünün ilerleyen saatlerinde, eşimin yanında durmuş, takılan takılar ve paralar ile tebessüm etmiştik. Ferit beyin ablası gelmeyeceğini bildirmiş, hediye alarak tam altın takmıştı Sevda hanım bize onun adına. Ömer Asaf'ın teyzesi bile gelmemişti. Yani şehir dışındaydılar ama hediye ve tebriklerini göndermişlerdi. İkimiz öylece durunca, Cihangir ve Oflaz tarafından üzerimizden alınan paraların bir poşete koyulmasıyla yüküm hafifledi resmen. Tim, tüm herkes bize tam altın takmışlardı hepsi biter tane. Onlar geri çekilince, Ömer Asaf'la birbirimize döndük ve ben gelinliğimin bel kısmını düzelttim.

"Rahatsız mısın?"

"Biraz rahatsız ediyor. Aslında güzel bir gelinlik" dediğim vakit, onun çapkın bir gülüşle bana doğru eğilip, kulağıma "çıkarırım" diye fısılmasıyla yanaklarım kızardı adeta. Yutkundum, baştan aşağı kızardığıma emindim. Gülerek geri çekildi ve ben işaret parmağımla karın kaslarına sertçe dokundum. Kıkırdadı, eliyle burnunun ucunu kaşıdı ve göz kırptı.

Kısa süre sonra yanımıza yaklaşan Yusuf hocam ve Deha'ya baktım.

"Hocam."

Cebinden bin lira çıkarıp, hepsinin ikişer ikişer takmasıyla, gülümseyerek bana sarılması bir oldu. "Sağolun hocam."

Deha'da aynı şekil bin lira boynumdaki kurdeleye taktı, sıkıca sarıldım ona da. Her ikiside Ömer Asaf'a sarılıp, geri çekilince Yusuf hocam bana baktı.

"Biz gidelim İkra. Tekrardan tebrik ederiz." Her ikisine bir kez daha sıkı sıkı sarılıp, gülümsedikten sonra teşekkür ettim. Onlar yanımızdan ayrılıp, düğün salonunu terk edince, ben hala utancımdan kızarmış vaziyette dururken, yanımıza Veysel yaklaştı ve başımı korkuyla döndüren bir cümle fısıldadı.

"Komutanım, sınır dışı sinyal alınmış, Çürük kaçmaya çalışıyor. Eğer sınırı geçerse bir daha yakalayamayabiliriz."

 

 

 

Bölüm Sonu...

Eveeeeettt! Çiftimiz sonunda evlendi, huzura vardılar diyecekken bu görev de nereden çıktı.

Jdhdjdjdhdhdhd Bana kızmayın arkadaşlarım. .

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Şimdiden okuyan gözlerine sağlık.

Kendinize iyi bakın, hoşçakalın. Bir sonra ki bölüm yarın burada sizlerle yayında.

Loading...
0%