@lorensi
|
Erken bir bölümle geldim. Ne kadar teşekkür etsem azdır, sizleri çok seviyorum.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Yirmi Altı - Yeni Bir Hayat Sanırım hayatım boyunca korktuğum anlardan biride bu an olacaktı. İşittiğim cümlenin gerçeklik payını merak edip durdum ve sabırla bir Ömer Asaf’a bir de bize bu haberi veren Veysel’e baktım. Ömer Asaf bana baktı, yutkundu. Veysel’in Ömer Asaf' ın kulağına fısıldayan sesiyle yüreğime bir korku tohumu yerleşti. Zaman durdu, neyin ne olacağına kalpler cevap verdi. Ömer Asaf başını eğip bana baktı, ardından tekrar Veysel’e. Derin nefesler aldım, şuan olacak şeyin gerçek olup olmadığını sorgulamaya çalıştım. "Komutanım" dedi Ömer Asaf yanına yaklaşan albay Serhat beye bakarak. Serhat abi elini Ömer Asaf' ın omzuna yerleştirdi, "görev bu" diyerek bana baktı. Gözlerim korkuyla yaşarmaya başlarken, bir kez daha yutkundum. Düğün salonunda bulunan herkesin bakışları bize bakıyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Serhat bey yanımızdan ayrılırken, Veysel' de arkasından ilerledi. Ömer Asaf aciz bir şekilde bana döndü. Bir kolu hala belime dolanmış vaziyette dururken, diğeri yüzüme dokundu. Derin ve titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Ama pek fazla başarılı olamadım. "Güzelim" diye oynattı dudaklarını. Ben ise yaşaran gözlerimin belli olmaması adına hızla başımı iki yana sallayarak başımızda ki ışığa kaldırıp baktım. "Sorun değil" dedim bir kez daha gözlerine bakarak. Bana özür dilerim der gibi bakınca uzandım ve belimde ki ve yanağımda ki elini aynı anda tutup önüme indirdim. "Özür dilerim" dedi düşüncemi doğrulayarak. "Sorun değil Asaf. Vatan daha önemli." Sağ gözümden bir damla yaş usulca süzülürken, ona birşey olacak korkusu bedenimi çoktan ele geçirmişti. Vakit kaybetmeden ellerimi bıraktı, kolları bedenimi sıkıca sardı. Tim, konuklara durumu anlatıp, konukların annem ve babama "tebrikler" diyerek düğün salonunu yavaş yavaş terk etmeleriyle, bir eli belime dolandı, diğeri ise yumuşak, ipeksi saçlarımı okşadı. "Şşt... Ağlamak yok." Gideceği için değildi bu akan göz yaşlarım. Ona birşey olacak korkusuydu. Burnumu çektim, kızaran gözlerimle gözlerine baktım. O her baktığımda başımı döndüren ela gözlerine. Yaşam kaynağım olan ela gözlerine. Benden ayrıldı, elleri yanaklarımın her iki yanına dokundu, göz altlarımı usulca sildi. "Ağlamıyorum" dedim tebessüm etmeye çalışarak. Gözlerime çaresizlikle baktı. "Seni böyle bırakmak istemezdim ama gitmem gerek." Başımı salladım. "Biliyorum, sorun değil." "Ne oluyor İkra?" diye yanımıza yaklaşan İlker'e bakarken, benden önce Ömer Asaf yanıtladı. "Görev geldi. Gitmem gerek" deyince dudaklarımı ağlamamak ve güçsüz görünmemek için birbirine bastırdım. Başımı sallayarak onayladım. Konuklar tek tek salonu terk ederken, Serhat bey bize baktı. "Hadi Ömer Asaf. Ne kadar erken giderseniz, o kadar erken dönersiniz." Ömer Asaf başını salladı, anne ve babasına baktıktan sonra kız kardeşi Asya' ya eliyle işaret verdi yanına gelmesi için. İlker yanımızdan ayrılırken, tim yavaş yavaş kapıya yaklaştı. "Efendim abi" diye durdu Asya yanımızda. "İkra ben gelene kadar önce Allah'a, sonra size emanet." Gözlerimin içi titredi. Bırakıp gitmek istemiyordu ama gidecekti buna emindim. "Tabi ki" diye tebessüm ederek yanıt veren Asya, Ömer Asaf' ın göreve gidecek olmasına alışık olduğu için hiç beklemediğim bir tepki vermişti. Yanımıza yaklaşan Ömer' in anne -babasıyla Ömer onlara döndü. "İkra önce Allah'a sonra size emanet" dedi ve ellerini yanaklarımın her iki yanına yerleştirip alnıma sıkı bir öpücük bıraktıktan sonra "seni seviyorum Erik gözlüm" diye fısıldadı. Ellerinin üzerine ellerimi koyup "ben de seni seviyorum Üsteğmenim" diye fısıldadım. "Allah'a emanet." "Sen de" dedim ve ellerim ellerinden ayrıldı, bedeni önümde çekildi. Buruk bir şekilde arkasından bakarken kapıda onu bekleyen asker arkadaşlarına ve komutanına yaklaştı. Çıkmadan önce son kez durup bana baktı ve düğün salonundan çıktı. Kendimi çaresiz bir şekilde sandalyelerden birine bırakırken, yanıma yaklaşan anne babama bakıp, tekrardan kollarımı masaya koyarak başımı üstüne yasladım. Ağlamak istiyordum ama burada yapamazdım. Aileme ve Ömer' in ailesine bu kadar güçsüz biri olduğumu gösteremezdim. Güçsüz olduğumu sanmalarını istemiyordum. Çünkü ben hiç olmadığım kadar güçlüydüm. Derin bir nefes aldım, başımı kaldırarak yanımda duran Asya' ya baktım. "Eve gidelim istersen" dedi ve koluma destek vererek kalkmama yardımcı oldu. Başımı salladım, anne babama baktım. İlerleyip kollarımı her ikisinin boynuna dolarken, sıkıca sarıldım. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyip ayrılırken. "Üzülme kızım sen, gelir yarın öbür gün." Başımla onayladım. "Ben Sevda hanımlarla gideyim." Annem başını salladı. "Tabi kızım. Biz de eve geçelim, Ömer Asaf dönünce haber verirsin, olmadı yarın seni görmeye de geliriz." Bir kez daha başımı salladım, onlar tek tek bana sarılıp vedalaşırken, Sevda hanımlarla dışarıya çıktık. "Görüşürüz devrem. Sen merak etme İkra bize emanet." "Ondan hiç şüphem yok dostum. Hadi kalın sağlıcakla." Babamlar abimin arabasına binerken, biz diğerine bindik. Asya yanıma otururken, Ferit bey şoför koltuğuna oturdu yanına ise Sevda hanım. Taha abi ve Şirin Ömer Asaf'ın arabasına bindiler. Arkama yaslandım, ellerimi kucağıma indirerek derin nefesler aldım. Tanımadığım bir ailenin arasında onu nasıl bekleyecektim. Tanımadığım aile dediğin eşinin anne, baba, abisi, yengesi ve kız kardeşi diye yanıtladı beni iç sesim. Sanırım iç sesim sonuna kadar haklıydı. Araba çok geçmeden Ferit beylerin evinin önünde durdu, arabadan önce Asya indi, sonrada ben. Ferit bey ve Sevda hanım da inerken, Taha ve Şirin’ de eşlik edip hepsi birden bana baktı. "Yabancılık çekme güzel kızım. Ömer Asaf gibi sen de bizim evladımızsın. Ve emin ol emaneti emanetimizdir" diye söyleyince Ferit bey, sıcak bir şekilde tebessüm ederek başımı salladım. Sevda hanımı telefonu çalınca, kapıyı Asya açtı. İçeri girdiğimiz vakit, Sevda hanımın “Ömer Asaf göreve gitti kardeşim” demesiyle kardeşiyle konuştuğunu anladım. Bu içimi yaktı. Kardeşim dediğine göre Ömer Asaf’ın teyzesi ve Sevda hanımın kardeşiydi. Derin bir nefes aldım verdim ve ilerleyip koltuklardan birine oturduk. Ellerimi gelinliğimin üstünde birleştirdim, derin bir nefes daha alıp, dudaklarımı ıslattım. "Senin için yeni bir oda hazırlamamı ister misin? Yoksa abim ve senin için hazırladığımız odada rahat rahat-" hızla başımı iki yana sallayarak lafını sakinlekle böldüm. "Yok. Yeni bir odaya gerek yok." Daha önce buraya çok geldim lakin Ömer Asaf' ın odasını hiç görmediğim için hemen atladım. "Ömer Asaf'ın odasında kalırım ben" dedim ve "yani sizin için sorun olmazsa" diye ekledim. Herkes bana topluca gülümseyerek bakarken, Ferit beyin arkasına yaslanarak "ilahi kızım" diyerek lafa başlaması bir oldu. "Orayı sizin için hazırladık. Elbette kalabilirsin. Gerçi Ömer Asaf' a söyledik burada kalmanızı ama kendi seçti. Odasını sadece biraz değiştirdik." Başımı utanarak önüme eğdim. Asya ayağa kalkarken “geç oldu, biz de yatalım” deyip bana baktı tepeden. Akşam olmuştu çoktan ve hava kararmıştı. Düğünde yemek yediğimizden dolayı, herkes tok ve yorgundu. "Ben sana odayı göstereyim" deyip merdivenlere ilerlerken, ben de arkasından "müsaadenizle" deyip kalktım ve Asya'nın peşinden ilerledim. "İyi geceler güzel kızım." "İyi geceler" dedim ve Asya' nın arkasından merdivenleri çıkmaya başladım. Çok geçmeden ahşap evin, ahşap odalarından birinin ahşap kapısının önüne gelerek onun kapıyı açmasıyla içeri geçmesi ve bana da eliyle işaret vermesi tebessüm ederek içeri girmeme neden oldu. "Burası abimin odasıydı. Gerçi sadece şeklini değiştirdik. Senin kıyafetlerini yerleştirdik dolaba lakin eşofman hiç görmedim, sana ge-" Başımı hızla iki yana salladım. "Hayır, teşekkür ederim." "Duş al, yanda banyo var" diyerek odanın en tenha köşesini eliyle göstererek ahşap kapıya çevirdi bakışlarını. Başımı salladım bir kez daha. "Dolapta abimin havlularından bir kaç tane var, temiz hepsi. Abimin eşofmanları da mevcut, ama ben sana istersen kendi-" "Eğer eşofman varsa getirmene gerek yok" dedim. Hızla gülümsedi. "Anladım" diyerek gülümsedim. "Alt çekmece de temiz iç çamaşırları var, senin için koyduk ne olur ne olmaz diye. Ama eşofman akıl edemedik" diyerek bir kez daha kıkırdayıp kapı kolunu tuttu ve bana bakarak “iyi geceler, çeyizininin hepsi sizin eve gitti” dedi. Onu başımla onayladım ve gülümsedim. "İyi geceler" diyerek onun kapıyı kapatmasıyla bakışlarımı odanın içerisinde gezdirdim. Çift kişilik beyaz örtülü bir yatak, yan tarafta beyaz bir dolap mevcuttu. Yatağın ayak kısmı oldukça uzun, resmen altına girilebilecek bir şekildeydi. Dolabın hemen çaprazında, terasa yakın bir yerde aynalık vardı. Hemen onun yanında komodin ve onun yanında ise yatak bulunuyordu. Terasın önünde ise küçük bir koltuk mevcuttu. Odanın güzelliğini incelemeyi pes etmeyerek yatağın hemen üstünde kocaman bir tuvalin üzerinde yer alan Ömer Asaf' ın elinde silahı ve Türk bayrağı ile çekilmiş olduğu bir fotoğrafı vardı. Tam kameraya bakıyor, sanki gözlerimin içine bakıp gülümsüyor gibiydi. Bu tabloya gülümseyip, aynanın önünde yer alan fotoğraflara yaklaştım. Timi ile, komutanı ve ailesi ile bir sürü fotoğrafı yer alıyordu. Hemen sağ tarafta yer alan komodinin üzerinde ise bizim fotoğrafımız vardı. Kışın, birlikte el ele dolaşıyor, başımda ki kırmızı bereyle kameraya bakıyordum. Ben tam önden fotoğraf çekecekken onun arkamda durmuş olması ve hızla öne eğilip kızaran yanağıma sıkı bir öpücük bırakmasıyla ikimiz de gülmüştük. Bu fotoğrafı onun telefonuyla çektiğim için istemekte biraz utanmıştım. Bu nedenle onda kalmış, o ise fotoğrafı çıkarmış ve çerçeve yaptırmıştı. Derin bir nefes alıp, ilerledim ve kendimi yatağa bırakarak, kapının çalmasıyla tekrar kalktım. Elinde çantam ile birlikte giren Asya' ya odaklandım. "Çantan" dedi ve bana uzattı. "Teşekkürler" diyerek elinden aldım ve onun tekrardan çıkmasıyla çantamı yatağa bırakıp dolaba yaklaştım. Alt çekmecelerden kendime iç çamaşırı çıkararak, dolabı da açtım ve Ömer Asaf'ın eşofmanlarından birer alt üst alarak, yanda yer alan havlularından da bir tane aldım. Dolabı kapadım ve banyoya yaklaştım. Kıyafetlerimi içeri girip askıya astıktan sonra, tekrardan çıkıp, kapının arkasında yer alan kilidi çevirdim ve perdeyi kenara çekerek üstümde ki gelinliği çıkardım. Gelinlik bedenimden yere, ahşap parkenin üzerine düşerken, hiç vakit kaybetmeden banyoya girip kendimi sıcak duşun altına bıraktım. Onsuz geçecek olan bu geceme üzülüyor olsam da beklemenin yararlı olacağını biliyordum. Derin bir nefes aldım, bedenimi iyice sıcak suyun altında tutarak hızla çıktım. Banyoda üzerime iç çamaşırlarımı geçirip, onun eşofmanlarını elime aldım. Tişörtünü giymeden burnuma yaklaştırdım ve kokusunu içime çektim. Gözlerim doldu ama ağlamamak için direndim. Tişörtü üzerime geçirdim, bolluğu ile buruk bir şekilde tebessüm ettim. Alt kısmını da ayaklarımdan geçirerek uzun geliyor olmasını aldırmadan paçalarından katladım. Ardından banyodan çıktım ve elimde ki küçük havluyla saçlarımı kurutarak, kilitlemiş olduğum kapıyı açarak, yatağa oturdum. Elimi beyaz çarşafın üzerinde gezdirdim. Kenara iterek bacaklarımı bağdaş yapıp, yatağın üzerine bırakmış olduğum çantama uzandım. Telefonumu çıkarır çıkarmaz, hızla ekranı açtım ve kilit ekranının üzerinde yer alan fotoğrafımıza bakıp gülümsedim. Tam o sırada telefonun en üst ekranından gelen bildirim ile gözlerim kocaman açıldı, bedenim ilk günkü gibi amansız bir heyecana kapıldı. Ömer Asaf ; Uyudun mu çiçeğim? Derin bir nefes alıp, yatağa daha rahat bir pozisyonda oturarak hızla parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdirdim. İkra ; Uyuyamadım. Sesini özledim. Diye yazdım ve dudaklarımı birbirine bastırarak bekledim. Mesaj görüldü oldu. Yazıyor... Kelimesini görür görmez kalbim bir kez daha heyecana kapıldı, ellerimin içinin terlediğini hissettim. Derin bir nefes alıp bekledim. Ömer Asaf ; Çok mu? :) Yüzümde sıcak bir tebessüm peyda oldu. İkra ; Evet. Sesimde ki utangaçlığın mesajlarıma yansıyor olduğunu fark etmiş olmalı ki mesaj görüldü oldu. Birşey yazmadı yahut yazmak istemedi. Ben öylece beklerken, aniden ekranda beliren görüntülü arama ile dudaklarım aniden şaşkınlıkla açıldı, bedenim hızla oturduğum ve ona ait olan yataktan ayağa kalktı. Aynaya bakan bakışlarımla birlikte ellerim de saçlarıma gitti. Güzel olup olmadığıma bakma fırsatı bulduğum için kendimi tebrik edip tekrardan aynı şekil yatağa oturdum. Derin bir nefes aldım ve telefonu titreyen parmağımla açtım. Yüzüyle karşılaşır karşılaşmaz, içimde oluşan ve ona karşı özlem duygusuna yenik düşüp, gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Ne yaptın bakalım?" diye sordu o aşık olduğum sesiyle. Şuan görevde benimle görüntülü konuşuyor olması herşeyden garip ve güzeldi benim için. "Görevdesin Ömer Asaf. Kapatsak iyi olacak" dedim lakin asla kapatmasını istemedim. "Şuan etraf sakin. Harekete geçmemize bir saat var. Ne kadar bu yaptığım yasak olsa da, en az benim de senin gibi sesini duymaya ihtiyacım var. Bu yüzden seninle konuşabilirim." Belli belirsiz bir gülümseme bırakarak derin bir nefes aldım ve titreyen bakışlarımı kaçırdım. "Ağlamak yok demiştim Erik gözlüm." "Biliyorsun yalnız kalmaktan korkuyorum. Tek başıma nasıl yapacağımı bilmiyorum." Elinde ki silahını daha sıkı tuttu, telefonu karşısında yer alan ağacın kovuğuna yasladı. En azından öyle düşündüm. "Bunu bilerek evlendin güzelim. Sana iki kere sordum sen de evet dedin. Tek kalma konusuna gelecek olursak o korkunu birlikte yeneceğiz. Hem" dedi ve kaşlarını çatarak kameraya biraz daha yaklaştı. "Benim tişörtüm mü o?" Utanarak üstümde ki tişörtü gelişi güzel süzüp, başımı salladım. "Hım hım..." dedim çekindiğimi belli ederek. Yüzünde anlamsız bir tebessüm peyda oldu. "Sen benden mi utanıyorsun?" diye sordu kısık çıkan sesiyle. Anlık sorusu sadece durup bakmama neden oldu. Yanaklarım dalından yeni koparılmış bir kiraz gibi kıpkırmızı olurken, derin bir nefes aldım ve başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır. Utanmıyorum." Güldü bir kez daha. "Gelince göreceğiz" dedi çapkın bir gülümsemeyle ve devam etti. "Ayrıca tişörtümü bu kadar güzel taşıyacağını hiç düşünmemiştim. Altına da gri eşofmanım mı var?" diye sorunca da hızla kamerayı, paçalarını katlamış olduğum ve üzerime geçirmiş bulunduğum gri eşofmanına çevirdim. "Hadi canım" dedi gülüşü daha derin bir hal alırken. Tekrar kamerayı kendime çevirme cesareti bulamayıp yatağı gösterdim öylece. Gözlerimden bir iki damla yaş düşüp, beyaz çarşaf ile buluşurken, "İkra" dediğini işittim. Hissetmiş olmalı ki "yapma güzelim" diye fısıldadı, sanki kulağıma fısıldar gibi. Hızla tek elimle yaşlarımı sildim, kamerayı tekrardan kendime çevirdim. "Sorun yok" dedim titreyen sesimle. Ardından sakin bir sesle ekledim. "Ömer Asaf. Kendimi yabancı gibi hissediyorum sen olmayınca." Gülümsedi. "Ailem, senin ailen. Baban babamı tanıyor, yabancı değilsin" dedi hiç düşünmeden. Dizlerimi kendime çekip telefonu önümde tutarak "senden birşey isteyebilir miyim?" diye sordum çekinerek. "Her şeyi" dedi. "Ben yatana kadar konuşsak olur mu? Yalnız kalınca uyuyamıyorum. Gerçi sensiz nasıl yapacağımı da bilemiyorum." Başını düşünmeden salladı. Ayağa kalkıp ışığı kapattıktan sonra, tekrardan yatağa girdim ve telefonu, yastığı önüme alarak sabitledim. Ben de yatağın içine girerek ince beyaz çarşafı üzerime çektim. Yerde duran gelinliği kaldırma zahmetine bile girmedim. Beni aydınlatan sadece komidinin üzerinde yanan gece lambaları oldu. "İlk kez seni izleyeceğim uyurken." Elimi yanağımın altına alarak tebessüm ettim. "Ben de seni izlerim ama" dedim karşılık ister gibi. Gülerek başını salladı. Ben ise gözlerimi kapatıp açtım, onu başımla onayladım. "Birşeyler anlatır mısın?" Beni bir kez daha başıyla onayladıktan sonra etrafını kontrol edip sırtını ağaca yaslayarak telefonu eline aldı. "Bir gün yine böyle görevdeyken annem aramıştı." Kaşlarım havalandı. "Neden?" "Bir kız beğenmiş, sen de beğenirsen istemeye gidelim diye" diye yanıt verdi. Güldüm. Lakin onu bir başka kızla evlendiğini, istemeye gittiğini düşünmek kıskanç hücrelerimi aktifleştirirken, derin bir nefes aldım. "Eee... Sen ne dedin?" dedim cevabını merak ederken. "Evlendiğim kızı sen değil... Kalbim seçecek diye yanıt vermiştim" diyerek eliyle sol göğsünü gösterdi. Oranın bana ait olduğunu bilmek heyecanlandırıyordu. Oranın benim kalbimle mühürlenmiş olduğunu bilmek beni ona daha hayran, daha aşık, daha bağlı hissettiriyordu. "Kalbin" dedim bitkin ve yorgun bir sesle. "Beni mi seçti?" Başını bir kez daha bir an olsun düşünmeden salladı. "Kalbim seni, o depoda gördüğüm ilk an seçti. Tekledi, atışları hızlandı. O an anlayamadım. Bunun geçici bir heves olduğunu düşündüm ama öyle değildi. Askeriyeye gelir gelmez aklımdan çıkmadın. Çıkmadığın gibi de kazındın. Sonsuza dek..." deyince yanaklarım tekrardan al olmaya hedef kolluyormuş gibi anında kızarmaya başladı. "Peki annenin göstermiş olduğu kız ben olsaydım. Yine de istemez miydin?" "Bizim kaderimiz birlikte yazılmış güzelim. Ben seni o depoda görmeseydim bil ki başka yerde, başka zaman görecektim. Belki de annemin gösterdiği kız sen olacaktın. Ama emin ol, dünyanın bir ucunda da olsan kalbim yine seni seçerdi" deyince gözlerim kapanmak üzereydi. Ruhum karanlığa, bedenim uykuya teslim olmadan önce son kez konuşmuştum. "Ömer Asaf?" "Söyle erik gözlüm.” "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?" "Biliyorum, bunu unutmak mümkün mü?" dedi ve son kez fısıldadı. "İyi geceler güzelim" dedi ve ben tamamen kendimi uykunun kollarına bıraktım. Bedenim karanlığa ruhum ise sessizliğe, uykunun kollarına gömüldü. 🎻 Sabah gözlerimi yatakta yer alan telefonumun titremesiyle açtım. Sarılmış olduğum Ömer Asaf' ın yastığını kenara bırakıp, dün gece onunla konuşurken uyuya kaldığımı hatırladım. Bu his tebessüm etmeme ve yataktan doğrulup, telefonuma bakmama neden oldu. Mesaj İlker' den gelmişti. İlker ; Nasılsın? Dudaklarımda sıcak bir tebessüm peyda oldu. İkra ; İyiyim, siz nasılsınız? Mesaj direkt görüldü oldu, anında yazdı. İlker ; Kahvaltı yapıyoruz, ve annemler çarşıya çıkacaklarmış, Sevda hanımlar öğle yemeğine çağırmış. Annemlerin buraya gelecek olduğunu bilmek beni gülümsetti. Hızla yataktan doğruldum, kapının tıklamasıyla kaşlarımı çatarak İlker'e mesaj yazdım. İkra ; Şuan müsait değilim, daha sonra konuşalım. Annemlere selam söyle. Telefonumu kapatıp "girin" diyerek kapıya doğru yaklaştım. Asya elinde bir kaç parça kıyafetle odaya girerken, tebessüm ederek "günaydın" demeyi esirgemedi. "Günaydın." "Yüzün gülüyor" dedi benden sadece bir yaş küçük olan Asya. Başımı salladım. "Annemler gelecekmiş, az önce kardeşim söyledi." "İlker mi?" dedi anında. Sesinde ki heyecana anlam veremeyerek kaşlarımı çattım, başımı salladım. "Hım hım" dedim onu başımla onaylanarak. "Sen bilmiyor muydun?" diye sordum bu seferde. Başını "biliyordum" diyerek salladı, "annem haber vermişti" diye ekledi ve getirmiş olduğu kıyafetleri yatağa bıraktı. "Bunları sana hediye edebilir miyim? Çünkü giymiyorum, sadece bir iki kere giydim ve dolaba kaldırdım. Bana dar geliyor ama sen benden biraz daha incesin." Bu güzel düşüncesine karşı başımı sallayıp, "teşekkür ederim" diyerek kıyafetlere yaklaştım. "Kahvaltı birazdan hazır olur, sen de giyinip gelirsin” dedi ve yerde ki gelinliğe baktı. “Kaldırmamışsın.” Başımı salladım. “Nereye koyacağımı bilemedim?” “Sen poşetine koy gelinliği, fermuarını çek. Anneme verirsin o sandığına koyar, siz gidince de verir geri” dedi. “Tabi” diye onayladım onu ve odadan çıkmasını sabırla bekledim. O odadan gülümseyerek çıkarken, ben hızla kıyafetlere yaklaştım ve aralarında, başından beri dikkatimi çeken turuncu bir elbiseyi parmaklarımın arasına aldım. Geniş askılı ve göğüs dekoltesi düğmeliydi. Koyu turuncu renginde ki büyük düğmeler karın bölgesine kadar ulaşıyor, ardından kalın bir kemer ve kemer tokasının yer aldığı kısımda bitiyordu. Uzunluğu dizlerimin altına kadar geliyor ve bu beni memnun ediyordu. Hızla kıyafeti alıp banyoya girerek üzerime geçirdim. Ömer Asaf' ın kıyafetlerini ise katlayıp, terasın önünde ki koltuğun üzerine bırakarak, çarşafı bozulan yatağı ilk gördüğüm gibi düzelttim. Gelinliği katlayıp, kenarda ki koltuğun üstüne, eşofmanlarımın üzerine koyarak derin bir nefes aldım. Ardından aynada kendime bakarak, çantamın içinde yer alan lastik tokalardan iki tanesini çıkartıp, saçlarımın önünden birer tutam alıp çenemin altında tokaladım. Ardından bağlamış olduğum tutamları geriye doğru atarak görünüşüme ayrı bir güzellik kattım. Çantamda yer alan dudak nemlendiricisini çıkartıp, dudağıma hafif sürerek biraz parlamasına neden oldum. Hazır olduğumu görünce eğildim ve yatağı düzeltirken, komidinin üzerine koymuş olduğum telefonumu alarak odadan çıktım. Usulca merdivenlere yaklaştım ve merdivenleri yavaşça, teker teker indim. Aşağıdan gelen çatal bıçak sesleriyle biraz acele edip hızlı hızlı indim kalan son dört basamağı. Elimde sıkı sıkıya tutmuş olduğum telefonumla, salona doğru ilerledim. "Aman, aman, aman..." diyerek yanıma yaklaşan Sevda hanımın ellerimi tutarak beni baştan aşağı süzmesiyle gözlerinin içi gülümsedi ve yaşardı. Bu tepkisi kaşlarımın havalanmasına neden oldu. "Sen ne kadar güzel olmuşsun." Yanaklarım bu güzel iltifatın etkisiyle kızarırken, "teşekkür ederim efendim" diye karşılık verdim. Havalanan kaşları çatıldı. Bu hareketle benim de kaşlarım çatıldı. "Efendim nereden çıktı güzel kızım? Ben senin kocanın annesiyim. Sen benim kızım sayılırsın, senin Ömer Asaf'tan ne farkın var güzel kızım?" deyince, yanaklarım bu sefer gerçekten daha da fazla kızardı. Mutfaktan elinde ekmelerle çıkan Şirin’in bana gülümseyerek bakmasıyla biraz daha utandım. "Anne diyeceksin. De bakalım" dedi anne dememi beklerken. Ben ise anlık bir cesaretle başımı eğip kaldırdım, "teşekkür ederim anne" diyerek bana sarılan Sevda Anneme sıkıca sarıldım. İlk kez annem dışında bir başka kadına anne demiştim. Bu ise sevdiğim adamın annesiydi. Güzel hissettiriyordu. "Annen kurban olsun sana da Ömer Asaf' a da. Böyle güzel, efendi bir kızı bizim aileye gelin olarak getirdiği için onunla bir kez daha gurur duyuyorum." Bir kez daha bakışları beni baştan aşağı süzdü, "maşallah" diyerek "nazar değmesin" diye ekledi. Ardından elimden tutup beni kahvaltı masasına yaklaştırırken, derin bir nefes aldım. Tanımadığım insanlarla kahvaltı yapmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyor olsam da bu insanların, aşık olduğum, evli olduğum adamın ailesi olduğunu bilmek beni rahat hissettiriyordu. Ferit bey çoktan masaya yerleşmiş, dirseklerini masaya yaslamış, bana gülümseyerek bakıyordu. "Günaydın kızım" dedi içeri giren ben ve Sevda hanıma bakarak. "Günaydın" dedim ve Sevda hanımın bana bakan tebessüm dolu bakışlarına bakıp, tekrardan Ferit beye dönerek "baba" diye ekledim. Gülümsemesi anında yüzünde peyda oldu. Asya elinde ki ekmek sepetini masaya bırakırken, Sevda hanım masaya, eşinin çaprazına oturdu. Şirin ve Taha abide yan yana tam yanına otururken, Asya’da masanın en başına durunca, "ben yardım edeyim" dedim Asya' ya dönerek. "Yok yok, sen otur bitti zaten" diyerek o da sandalyesine oturdu. Sevda hanım bana bakınca, dudaklarımı birbirine bastırdım. "Otursana İkra" deyince başımı salladım, elimde ki telefonu masanın kenarına koyarak, sandalyelerden birine oturdum. "Ömer Asaf' la konuştum dün gece" diye söze giren Ferit beye baktım. İçimde anlamsız bir heyecan ve sıkıntı peyda oldu. Ferit beyin bakışları bana kayarken, gülümsedi. "Seninle konuşmuş kızım. Uyuya kalmışsın." Yanaklarım duyduğum cümlenin etkisiyle kızarmaya başlarken yutkundum. Derin bir nefes alıp verdim ve bakışlarımı önüme indirdim. "Senden sonra beni aradı." Merakıma yenik düşerek "birşey dedi mi?" diye sordum. "Seni bir kez daha önce Allah'a sonra bize emanet etti ve biraz dertleşti." İçimde hüzün meydana gelirken, elimde ki çatalın sapıyla oynadım. "Üzülme kızım. Biz alışığız onun gece görevlerine gitmesine. Bizim içinde alışmak kolay olmadı ama sen de alışırsın." Başımla onayladım Ferit beyin beni yatıştırmak adına kurmuş olduğu cümleyi. "Hadi başlayın bakalım." Herkes sessiz sessiz kahvaltısına başlarken, ben sadece onu düşündüm. Kim bilir o ne yiyordu? Onun ve arkadaşlarının önünde kuru bir ekmek bile var mıydı ki? Bilmiyorum... "Yesene güzel kızım" diye girdi araya Sevda hanım. Başımı istemeyerek salladım, çatalıma birer dilim peynir ve yumurta alarak tabağıma bıraktım. Sessiz sessiz yemeye devam ederken, Ferit beyin herkesten önce bitirip ayağa kalkmasıyla "dışarı çıkacağım" dedi. "Allah'a emanet ol" diye seslendi eşinin arkasından Sevda hanım. "Siz de" diye karşılık verdi, ceketini omuzlarına geçirerek kapıdan çıktı. Bir kaç dilim peynir ve yumurta ile karnımı doyurarak, telefonumun ekranına baktım. En son gece konuştuk ve bana bir daha mesaj yazmamıştı. Kim bilir ne haldeydi. Umarım iyi ve sağlıklıydı. "Sen üzülme güzel kızım. Sağ salim gelecek inşallah." "İnşallah" diye onayladım Sevda hanımı. Aradan geçen yarım saatin ardından herkes kahvaltısını bitirdikten sonra, masayı el birliğiyle toplamaya başladık. Mutfağa bir ben giriyor, ben çıkınca Asya giriyordu. Asya çıkınca da Sevda hanım girip çıkıyordu. Tek tek tüm masada ki yiyecekleri mutfağa getirdikten sonra, ne yapmam gerektiğini bilmediğim için bir müddet bekledim. Sevda hanım son tabağı masaya bıraktı ve bana döndü. "Geç güzel kızım sen içeri, ben hallederim." Kaşlarımı çattım. "Yok anne, ben de yardım edeyim size." Bu ısrarıma yenik düşerek başını salladı. O bütün yiyecekleri ayıklayıp, dolaba yerleştirdikten sonra, bulaşıkları köpüklemeye başladı. O köpükledi, ben makinaya yerleştirdim. Her seferinde tebessüm ederek birbirimize bakıp durduk, en sonunda mutfağı halletmenin vermiş olduğu yorgunlukla "oh" ladık. "Eline sağlık güzel kızım." "Sizin de." "Sen geç içeriye, annenler gelir birazdan. Bir ihtiyacın var mı?" Başımı hızla iki yana salladım. Tek ihtiyacım şuan Ömer Asaf'ın nerede ve ne yapıyor olduğunu bilmekti. Benim tek ihtiyacım, Ömer Asaf ve özlem duyduğum kokusuydu. Sevda hanım mutfaktan çıkıp, salona ilerledi ve bende kısa süre sonra arkasından ilerledim. Mutfaktan çıkıp, salona elinde ki örgü şişleriyle gözünde ki gözlükleriyle birşeyler örmeye başlamış olan Sevda hanıma bakıp, usulca yanına yaklaştım. "Ne örüyorsunuz?" diyerek yanına, koltuğa oturdum. Gülümseyerek gözlüklerinin üstünden bana döndü. "İleride ki torunlarıma patik örüyorum. Eh Ömer Asaf evlendi, mürvetini gördüğüm gibi çocuklarını da görürüm inşallah." Kızaran yanaklarımı kaçırarak başımı salladım. "Aslında Ömer Asaf' ın çok bebeklik kıyafetleri var bende." "Öyle mi?" "Evet" dedi ve ayaklandı. "Gel benimle" diyerek elinde ki örgü şişlerini koltuğun kenarına bırakıp merdivenlere yaklaştı. Arkasından adımladım. Birlikte merdivenleri çıkıp, onun odası olduğunu düşündüğüm odaya girerek, küçük ama geniş bir sandığa ilerledik. Önünde eğildi, kilitli olmayan sandığın kapağını açarak bir kaç bebek kıyafeti çıkardı. Ardından yatağına ilerledi. "Gel otur kızım." Yanına yaklaştım, yatağa oturarak ellerimi önümde birleştirdim. "Bak bu Ömer Asaf' ın ilk zıbını" dedi küçük zıbını bana gösterirken. "Bu da ilk tulumu. Bu da aynı şekilde" dedi bir diğer parçaları göstererek. Dudaklarımı birbirine bastırarak kıyafetlerin üzerinde gezdirdim parmaklarımı. "Hep sarı aldım, kız ya da erkek olursa ikisine de giydirebileyim diye" dedi ve kıyafetleri katlayıp bana uzattı. "Al kızım. Siz de ileride inşallah doğacak bebeğinize giydirirsiniz." Kıyafetleri alıp almamak arasında kalırken, onun bir kez "alsana güzel kızım" demesiyle elinden aldım. "Ömer Asaf bilmiyor bunları. Hiç göstermedim sürpriz olsun diye. Ama sen eşisin, istediğin zaman gösterirsin kızım." Başımı mahcup bir şekilde sallayıp hızla sarıldım ona. "Teşekkür ederim." "Ne demek kızım." 🎻 Annem ve ablam, Sevda hanım, Şirin ve Asya ile derin bir sohbetin içine girmişken, ben sadece elimde ki telefonumdan tek bir bildirim gelmesini bekliyordum. Onun sesini duymaya, yanımda olduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı ama tam bir gece oldu ve o hala dönmedi. Haber bilene vermedi. Eda gelmemişti, abimle birlikte dışarıda işlerinin olduğunu söylemiş ve bu nedenle gelememişti. Annem ve ablamı burada bırakmak istemiyor olsam da Asya' ya bakarak derin bir nefes aldım. Bakışlarımı üzerinde hissetmiş olacak ki bana baktı. Ve birşey demek istediğimi de anlamış olacak ki hızla doğruldu, yanıma yaklaştı. "Bir sorun mu var?" diye sordu. "Askeriyeye gidelim mi? Bir haber almış oluruz." Ben ona yalvaran gözlerle bakarken, o annesine ve içeride oturan benim anneme bakarak başını tekrardan bana çevirdi. "Peki" dedi yüzümde açan tebessümün nedeni olarak. "Anne" diye seslendi. Sevda hanımın, Şirin’ in, annemin ve ablamın bakışları bize dönerken, Asya “biz askeriyeye gidiyoruz?” diye devam etti. "Hayrola kızım. Ömer Asaf' mı geldi?" "Yok anne. İkra merak ediyor bir haber var mı diye, bakmaya gideceğiz." Annem bana tebessüm ederek bakarken ablamın da ondan pek bir farkı yoktu. "Tamam gidin, haber verin ama olur mu?" Asya hızla başını salladı. "Siz zaten akşama buradasınız" diyen Sevda hanım, annemin bakışlarını benim üzerimden kendi üzerine çekti. "Tabi" dedi annem. Anlaşılan sadece öğle yemeğine değil akşam yemeğinde de buradaydılar. Ben hızla yukarıdan çantamı alıp beni kapıda bekleyen Asya' nın yanına indim. Birlikte çıktık, birlikte bir taksiye binerek hızla askeriyeye geldik. Ben taksiden hızla inerken, Asya' da benden önce davranıp ücreti ödedikten sonra taksiden indi. Aynı anda askeriyeye girdik. Lojmana doğru yaklaşırken, hiç beklemediğim bir anda kapıda onu görmem ile adımlarım olduğu yerde durdu. "Abi?" dedi alnında küçük bir yara izinin yer aldığı ve beyaz pasuman bandıyla yapıştırılmış olduğu pamukla. Yaralanmış mıydı? İçimde ki korkuyla "Ömer Asaf" diye seslenip, bakışlarını üzerime çektim. Gülümseyerek ona doğru koştum. Tam karşısında durup, sarılacağım sırada bir adım geri gitmesiyle kaşlarım çatıldı. Askeri lojmanın kapısından çıkan tim ve albay Serhat beye bakmıştım. Lakin hızla Ömer Asaf' a döndüm. "Ömer?" Yüzüme anlamsız bir ifadeyle bakıyor, boş birşey görmüş gibiydi bana bakan bakışlarının içi. Sanki ilk kez görüyormuş gibiydi. Sanki ilk kez benim ona bakıyor olduğum gibi bakmıyordu. Yabancıymışım gibi bakıyordu. "İkra?" dedi ve aniden içime su serptti. Derin bir nefes alarak gülümsedim. Adımı söylemiş olması beni gülümsetti. Tam bir kez daha ona sarılacağım vakit sormuş olduğu soruyla olduğum yere çivilendim. "İkra sen misin?"
Bölüm Sonu… Oylarınızı bekliyorum, bölümü güzel bulduysanız beğenmeyi unutmayın. Ayrıca sonda neler oldu neler. Siz de az çok tahmin etmişsinizdir, bir sonraki bölüm çok yakında burada sizlerle, hoşçakalın. |
0% |