@lorensi
|
Eveeett! Başlıktan da anlamış olduğunuz üzere, bomba gibi bir bölüm gerçekten benim için. Uzatmayacağım, iyi okumalar.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Yirmi Sekiz - Sona eren Vuslat Bugün tam on beş gün olmuştu. On beş gündür hiç bir şekilde hatırlamıyor, yahut hatırlamak istemiyordu. Hatırlayacak olduğu günü sabırla bekliyor, üzerine gitmemeye çalışıyordum. Bazen korkarak birşeyler soruyor, bana yeniden bağıracak olduğunu düşünüyordum. Bu ise beni korkutuyordu.
Aşağıda kahvaltı masasını toplamaya devam ederken, merdivenlerden hızlı hızlı inen Ömer Asaf' a ilişti bakışlarım. Kaşlarımı çattım, bakışlarımı kıstım.
"Ömer Asaf?"
Kapıya yaklaşınca, ona seslenişimi duydu, adımları yerinde durdu. Gözlerime sanki izin isteyen göz yaşlarıyla baktı. Kaşlarımı çatıp, elimdekileri masaya yerleştirip yanına adımladım yavaş yavaş.
"Bir sorun mu var?" diye sordum. Birşey demedi, bir tepki vermedi. Kaşlarım çatık bakarken, bir kez daha dudaklarımı araladım gözlerimin içi sızlarken.
"Anladım" dedim. "Yalnız kalmak istiyorsun. Sorun değil" diyerek ona arkamı döndüm. Üzerine fazla gidiyor, bir umut hatırlaması için elimden geleni yapıyordum. Ama o gayret göstermiyor gibiydi. Bir iki adım atıp tekrardan masaya yanaşırken, evin açılıp kapanan kapı sesiyle hızla o tarafa baktım. Orada değildi. Gitmişti. Gideceğini biliyordum ve gitmişti. Günden güne daha kötüye gidiyor gibiydi. Beni hiç hatırlamıyor, fotoğraflara bakıp duruyordu sadece.
Gözümde biriken yaşlar benden izin isterken, aciz bir şekilde daha fazla söz geçiremeyip izin verdim yaşlarıma. Küçük hıçkırıklarım masayı toplamaya devam ederken etrafta yükseldi. Lakin dayanamayıp masayı toplamayı bırakıp, kendimi sandalyelerden birine güçlükle bıraktım.
"İkra?" Nefes almakta zorluk çekerek elimi göğsüme yasladım. Ömer Asaf' ın günlerdir bana olan hal ve hareketleri artık nefes alama da engel oluyordu.
Sevda hanımın mutfaktan gelen ve bana seslenen sesiyle adımları önümde belirdi.
"Kızım!" dedi telaşlı sesiyle.
"Ne oldu güzel kızım!?" Elleri göz yaşlarımı silmeye çalıştı, mutfağa doğru "Ayten, bacım su getir!" diye bağırdı. Ben ise ağlamaya devam ederken, aynı zamanda nefes almaya çalışıyordum ama güçlükle.
"Ne oldu anne?" diye sordu salona telaşla giren Şirin.
"N-nefes alamıyorum!" dedim hıçkırıklarımın arasından.
"Tamam sakin ol kuzum. Tamam güzel kızım sakin ol annem geçti. Ne oldu birden bire-"
"B-ben... Ben çok yoruldum!" diye böldüm lafını ve devam ettim. "Canım çok yanıyor."
Sevda hanımın da göz yaşları benim bu halime eşlik ederken, beni oturduğum yerden kaldırıp, salonda ki koltuklara ilerletti. Ayten hanımın getirmiş olduğu suyu bana uzattı, "iç güzel kızım, iç nefes al" diyerek içmeme yardımcı oldu. Su biraz daha iyi gelirken, ellerimle göz yaşlarımı silip oturduğum koltukta arkama yaslandım.
"Anne, ne oldu?" Asya'da salona girmişti çoktan.
"On beş gün oldu" dedim sessiz sessiz ağlamaya devam ederken. "On beş gün oldu ama o hatırlamıyor. Hatırlamıyor, bu benim canımı acıtıyor. Sanki..." Ellerim boğazıma dokundu. "Sanki buraya birşey tıkanmış ve nefes almama engel oluyor gibi" dedim ve beni kendine yaslayan Sevda hanıma yaslandım.
"Hatırlayacak güzel kızım. Hatırlayacak seni. Yemin ediyorum" dedi ve yüzümü elleri arasına aldı. "İlk seni hatırlayacak. Hatta sadece seni hatırlasın bu bana yeter. Yeter ki üzülmeyin." Hıçkırıklarım küçük ve sessizce devam ederken, bir kez daha arkama yaslanıp derin nefesler aldım.
Ciğerlerime nefes alamıyor olmam, göz yaşlarıma daha da yer veriyordu. Ayten ve Sevda hanım bana dolu gözlerle bakmaya devam ederken, derin bir nefes alıp arkama yaslanmaya devam ettim. Gözlerimi kapadım, açmamak adına yumdum. Onsuz bir hayata gözlerimi açmak istemiyordum. Ben sadece onun bana seni seviyorum demesini istiyordum. Bugün onun doğum günüydü ama o bunu bile bilmiyordu.
Evde ki herkes benim hatırlatmam ile hatırlamışlardı. Ben ise ona çoktan bir hediye daha almış, kabul edip etmeyeceğini bilmeyerek verecektim. Ardından bu evden gidip, birlikte dekore etmiş olduğumuz eve, kendi evimize yerleşerek onun beni hatırlamasını sabırla bekleyecektim.
En azından bir kaç gün orada kalmak bana iyi gelebilirdi. 🎻 Derin bir nefes aldım, Ömer Asaf' ın doğum günü için süslenen ve hazırlanan eve baktım. Sevda hanım ve Ferit bey Ömer Asaf' a iyi geleceğini düşündükleri için böyle bir organizasyon yapmayı düşünmüşlerdi. Ömer Asaf ise saatlerdir dışarıda, sabah erkenden çıkmış, henüz gelmemişti. Saat akşam altıya geliyor, herkes dört bir yandan etrafta koşuyordu. Annem ve ablamlarda gelmiş, Sevda annemlerle yardım ederken, erkek kardeşim Kerem sadece telefonla ilgileniyordu.
Üzerime yeşil bir elbise giymiş, kemerle bel kısmını sıkmıştım. Dizlerimin altına uzanıyor, bu sıcak havada serin hissettiriyordu. Koluma ise her zaman ki Ömer Asaf' ın hediye etmiş olduğu saati takmış, boynuma ise onun bana almış olduğu kolyeyi asmıştım. Tam mutfağa geçeceğim sırada kapının çalmasıyla Ömer Asaf olduğunu düşündüğüm için hızla kapıya koştum. Kapıyı açar açmaz karşılaşmış olduğum tim ile buruk bir şekilde tebessüm ettim.
"Hoş geldiniz."
"Nasılsın yenge?"
"İyiyim, siz?" diye cevapladım Oflaz' ı.
"Biz de iyiyiz, komutanım yok mu?" Başımı olumsuzca salladım ve dudaklarımı araladım. "Sabah erkenden çıktı ve henüz gelmedi. Ben de merak ediyorum işte" diyerek kapıyı iyice açtım ve içeri geçmelerini bekledim. Tek tek ayakkabılarını çıkarıp kapı yanında ki ayakkabılıktan terlik alarak giyerken, ben kapıyı kapadım ve kapı kenarında duran kızlara gülümsedim.
"Hoş geldiniz."
"İyi gözükmüyorsun?" diye cevap verdi Öykü.
"İyi olmaya çalışıyorum" diyerek, Bahar'a, Nazlı'ya ve son olarak Öykü'ye de sarıldım, bakışlarımla karnına baktım.
"Bebek nasıl?"
"İyi. Bugün kontrole gittik, bir sonraki kontrolde cinsiyetini belli edebilecek olduğunu söyledi doktor. Heyecanla bekliyoruz" deyince, buruk bir gülümseme sergiledim ve "aklında var mı bir istek ve tahmin?" diye sordum.
Utandı ve kıkırdadı. Nazlı ve Bahar'da ona gülümseyerek bakarken, o dudaklarını araladı.
"Yani ben ve Alp' de erkek istiyoruz. Hem isim bile düşündük bugün. Kız olursa Eylem, erkek olursa Alparslan koyacağız."
"Ne kadar güzel?" dedim isimlerin güzelliğine aşina olurken.
Kızlarla birlikte içeri geçiyorduk ki kapı bir kez daha çaldı. Bu sefer kesin Ömer Asaf' ın olduğunu düşünerek kızların içeri geçmesiyle kapıyı açtım ve yanılmadığımı fark ettim. Lakin gözlerinde şişkinlik ve kızarıklık beni korkutan tek şey oldu. Hızla ona atılıp ellerimi kaldırarak ona dokunacağım sırada durdum ve geri çekildim bir adım. Sabah ki hali ve sabah ki halim geldi gözümün önüne. Onun için ağlamam ve halimize üzülmem.
"Ömer Asaf? Ne oldu?"
"Komutanım?"
Tüm herkes içeriden kapı kenarına gelirken, herkes ona şaşkınlıkla bakıyordu.
"Oğlum" dedi Sevda hanım Ömer' in halini öyle gördüğünde. Ömer Asaf sadece bana bakıyor, gözlerinin içi titriyordu. Sabahtan beri kimseye haber vermeden evden çıkmış, saat altıda yeni geliyordu. Ve gözleri siş kızarmış bir şekilde. Bu da onu sanki... Sanki ağlamış kılıyordu.
"Korkutuyorsun Asaf" dedim anlam veremediğim bir bakış atarak. İçeri girdi, gözlerime bakarak tam karşımda durdu. Gözlerime bakan gözlerinin içi yaşardı, dudaklarının kenarını titredi. Gözlerinden birer damla yaş süzüldü, kolları hiç vakit kaybetmeden bedenime büyük bir hasret taşır gibi dolandı. Ağzım açık, gözlerim baka kalırken, ellerim hava da kendi halinde durdu. Bedenim defalarca yutkundu, amansız bir heyecana kapıldı. O bana öylece sarılırken, kulaklarıma uzun zaman sonra ilk kez böyle bir çaresiz ses ilişti.
"Özür dilerim."
Dudaklarım birbirinden ayrıldı, bakışlarımın içi uzun zaman sonra mutlulukla doldu. Kendime engel olamayıp hıçkırıklarımı evin içerisinde serbest bırakarak, ne olduğunu yeni yeni idrak edip hızla kollarımı boynuna doladım. Yüksek bir hıçkırık bir kez daha dudaklarımdan kopup, herkesin bizi izlediği evin içinde, duvarlara çarparken, onun hıçkırık sesleri kulaklarıma ilişti.
Tam ümidimi yitirmişken, onun hatırlıyor olması beni bir kez daha hıçkırarak ağlatmaya yetmişti.
Hatırlıyordu. Hatırlamıştı. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde hatırlamıştı. Burada, evinde. Evine gelmiş, bana sarılıyordu. Tek başına gelmişti ve kulaklarımın dibinde yükselen hıçkırıklarıyla "özür dilerim" demişti. Oysa ki bir suçunun olmadığını o bile biliyordu. Bunu isteyerek yapmadığını o bile biliyordu.
Kollarım sıkı sıkı boynunu dolamaya devam etti, dudaklarım boynuna sıkı bir öpücük bıraktı. Hıçkırıklarım durmadan yükselmeye devam etti. Durdurmak istedim ama başaramadım. Aradan geçen iki haftanın ardından, onun özlemiyle yanıp tutuşan kalbime söz geçiremedim. Aklıma söz geçiremeyip, öylece sarılmaya devam ettim. Bize bakan tüm bakışları umursamadan dakikalarca kapı ağzında durup birbirimize sarıldık. Bedenimi öyle bir sarıyordu ki lakin acıtmıyordu. Sadece ondan ayrılmamı istemiyor gibiydi. Ben ondan zaten ayrılamazdım ki. Tüm bedenim ve kalbimle ona mühürlenmiştim.
Geçen dakikaların ardından başını yavaşça kaldırıp, bedenimi saran kollarını gevşetti. O bakmaya hasret kaldığım gözlerine bakabilmek için, ben de kollarımı gevşetip hızla ayrıldım. Bakışları evin ahşap zeminin üzerinde yer alan halının üzerinde gezinirken, ellerim yanaklarına tutundu. Yaşlı gözlerim onun gözlerine bakmak için fısıldadı.
"Sen özür dilenecek birşey yapmadın. Bu elinde olan birşey değildi" diye fısıldadım ve bakışlarını bakışlarıma kaldırdım.
"Bak bana. Geldin" dedim başımı sallayarak. "Bu bana yeter. Hatırladın. Başardın. Nasıl olduğunu sormak istemiyorum çünkü... Çünkü sen buradasın." Dudakları titredi, gözleri gözlerime bakar bakmaz kolları hiç vakit kaybetmeden bir kez daha sarıldı bedenime. İkimizin de sessiz hıçkırıkları evin duvarlarına çarparken, yaşamış olduğumuz tüm kötü olayları gözlerimin önünden geçirip, halime şükrettim. Onsuz geçen günleri geride bırakıp, şimdi onunla geçecek olan günlerimi hayal ettim.
O yanımdaydı ve beni hatırlıyordu. Bundan güzel ne olabilirdi ki? Herşeyiyle aşıktım ona. Herşeyiyle seviyordum onu. İyi ki karşıma çıkıp bırakmadı peşimi. Daha yeni başlamışken hikayemiz, böyle bitemezdi. Bir hikâyenin sonu böyle bitemezdi ve bitmedi. O beni hatırladı. Aşkımızın ne kadar büyük olduğunu ve... Beni ne kadar sevdiğini.
Bir kez daha benden ayrılıp yaşlı gözlerle yanına yaklaşan anne ve babasına baktı.
"A -anne, baba?"
"Oğlum!" dedi Sevda hanım günlerdir bir kez bile sarılamadığı oğluna şefkatle sarılırken. Ferit bey ensesini okşadı, gözlerinden akan bir iki damla yaşla birlikte sıkıca sarıldı eşine ve oğluna aynı anda. Asya geride dururken, Ömer Asaf anne ve babasından ayrılıp ona ilerledi.
"Abim" dedi Asya hızla ona vakit kaybetmeden sarılırken. Abisi Taha' ya baktı. Ömer Asaf ona da sıkıca sarılıp yengesine ve teyzesine de sıkıca sarıldıktan sonra anne ve babama döndü.
"Oğlum benim!" dedi annem ona sıkıca sarılırken. Babama geçti. Herkese tek tek sarılıp, kardeşlerine baktı. Onların ise ne ara mutluluktan ağladıklarını fark etmeyince kaşlarımı çattım. Herkes aniden birbirine bakıp Ömer Asaf' ın onlara bakmasıyla koşup topluca sarılması bir oldu.
"Aslan komutanım!" diye bağırdı Sakaryalı.
"Ben biliyordum ki" dedi Veysel sarılmaya devam ederken.
"Hadi oradan, geçen fotoğrafa bakıp ağlayan bendim zaten" dedi Cihangir gülerek. Bunun gerçek olma ihtimali nedense beni de güldürdü.
"Alla alla" dedi Veysel. Ardından sarılmaya devam ederlerken, Ömer Asaf ayrıldı, bana baktı. Göz yaşlarımı ellerimin tersiyle silip, derin bir iç çekerek gülümsedim. Yanıma gelen Asya' ya sarıldım sıkıca. Herkes birbirine sarılırken, mutluluk göz yaşlarımı tutamadım. Aradan geçen yarım saatin ardından, getirilen pastanın önüne koyulmasıyla Ömer Asaf kardeşlerinin arasından kalkıp, masaya yaklaştı. Uzakta durmuş yanına gitmeye çekinirken, gözlerime baktı.
"Gelsene" dedi eliyle yanını gösterirken. Hala hatırlıyor olduğuna alışamayan aklım ile kısa bir afallama yaşadım, lakin usulca yanına ilerledim. Annemin sırtıma dokunan eli sırtımı okşadı. Ben tam yanında, ellerim önümde birleşik bir şekilde dururken, yutkunup önüme baktım. O sırada hiç beklemediğim bir anda elini elime uzatıp tutmasıyla baş parmağı elimin tersini okşadı. Bakışları bana bakmıyor pastanın üzerindeydi. Elimi tutan elini sıkıca tutup, yandan ona baktım.
"Öncelikle" dedi ailesine bakarak. Ardından bana bakıp, tekrardan önüne döndü.
"Bu yaşadığımız talihsiz durum için hepinizden özür diliyorum. Özellikle-" dedi ve durup bir kez daha bana baktı. Bana dediklerini hatırlamış olmalı ki gözlerinin içi titredi.
"Senden" dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım, başımı iki yana sallayarak "sorun değil" dedim.
"İnşallah bundan sonra hep beraber olacağız" deyip mumları yanan pastayı üfledi. Herkes hep birlikte alkışlarken, tutmuş olduğu elimi kaldırdı, dudaklarına yaslayarak kolunu belime doladı. Kendimi ona yasladım, ve bu anın bir rüya olmasını hiç istemedim. İstemedim çünkü ona ihtiyacım vardı. Yanımda olmasına, yanında olmama ihtiyacı vardı.
Sevda hanım büyük boy pastayı herkese yetecek kadar dilimlere bölerken, Ablam ve Asya' yla göz göze gelip heyecandan salonda oturan Ömer Asaf' ın kulağıma ilişen gülme sesine gülümsedim. Bu gülüşünü bile özlemiştim.
"Bak nasılda gülüyor anne?" dedi ablam koluyla annemi dürterek, herkesin bana bakmasına neden olurken. Eda ve Asya'da gülerken, Şirin bize yaklaştı.
Tüm herkesin bakışları bana bakınca bir kez daha Ömer Asaf' ın kulağıma ilişen sesi beni güldürdü.
"Gülecek tabi. Günlerdir bunun hayalini kuruyordu güzel gelinim" diyen Sevda hanıma gülerek baktım, derin bir nefes aldım ve pastaları tabaklara yerleştirerek, yanlarına çatal koydum.
"Hatırladı oğlum çok şükür" dedi heyecan dolu bir sesle Sevda hanım. Ellerim heyecandan titriyor, bunu herkes fark ediyordu. Herkes bana buruk bir şekilde tebessüm ederken, elbisemi düzelterek baktım onlara. Ardından herkes ellerine iki tabak alıp içeri adımladı. Ben de arkalarından ilerledim ve ellerinde pasta olanların herkese vermeleriyle Ömer Asaf' ın önüne koyulmamış olması, elimde pastalardan birini ona uzatmama neden oldu.
"Teşekkür ederim."
"Afiyet olsun."
Gözlerime bakarak pastayı elimden aldı, önünde ki sehpanın üzerine koyarak gülümsedi. Gülüşüne karşılık vererek, son tabakla salonda kalan boş yerlere oturduk. Ömer Asaf' ın karşısında yerimi alırken, başı önüne eğik bir şekilde bana baktı. Ardından önüne indirdi gözlerini. Yeni yeni hatırlıyor olduğu için çekiniyor olabilir miydi benden?
Olabilirdi...
"Nasıl hissediyorsun oğlum?" Ferit beyin sorusuyla Ömer Asaf başını olumlu anlamda salladı.
"İyi."
"İyi ol oğlum bu bize yeter. Hele ki bugün İkra' nın halini görünce içim gitti." Sevda hanımın kurmuş olduğu cümleyle herkes bana döndü. Buna onun ela bakışları da dahil. Tüm herkesin bana bakan bakışlarından utanıp, başımı önüme eğip kaldırdım.
"Ne oldu İkra' ya?" diye soran Ferit beyle başımı bir kez daha utanarak eğdim ve derin bir nefes aldım. Gözlerim halimi hatırladıkça doldu. "Ömer Asaf sabah evden çıkar çıkmaz hıçkırıklarına boğuldu kız. Vallaha nefes alamadı ben de ne yapacağımı bilemedim. Sen de ev de yoktun" dedi eşine bakan Sevda hanım. Bunları söylemiş olması beni rahatsız etti, üzerimde hissettiğim Ömer Asaf' ın sızlayan bakışlarıyla bakışlarımı kaçırdım.
"Sen niye çıktın oğlum öyle?" diye sordu Sevda hanım bu sefer. Ömer Asaf elinde ki pastanın kenarıyla çatalla oynadı, derin bir iç çekti.
"Bu sabah hatırladım" diye başladı. "Bir anda oldu herşey. Duştan çıkıp üstümü giydikten sonra. Herşeyi hatırlayınca aşağıya indim ben de." Sesi titredi sanki. Bu da benim içimi titretti.
"İkra' yı görünce" dedi ve susup bana baktı. "Bakamadım yüzüne" diyerek başını tekrardan önüne eğdi. "O cesareti bulamadım. Yalnız kalıp toparlamam gerekiyordu ben de eve gelemedim." Derin bir nefes alıp, Ferit beyin "tamam oğlum, zorlama kendini" diyerek hemen yanında oturmasından dolayı sırtını okşadı. Ömer Asaf babasına tebessümle bakıp, bana dönerken bakışlarımı kaçırıp elimde ki pastadan bir çatal aldım.
Gecenin ilerleyen dakikalarında herkes ayağa kalkıp hediye vermeye koyulurken, ilk annesi öne çıktı. Elinde ki poşeti ona doğru uzattı, "iyi ki varsın aslan oğlum" diyerek yanaklarına öpücükler bıraktı. Ömer Asaf annesine sıkı sıkı sarıldı, elinde ki poşetin ağzını açtı. Ben ise ne verdiğini biliyordum. Sevda hanım bugün ne alacağım diye evin içinde dönüp dururken, bana vermiş olduğu Ömer'in bebeklik kıyafetlerini ona vererek, bunları ona hediye etmesini söylemiştim. Bana minnetle bakmış, sıkıca sarılarak "güzel kızım" demişti bir kez daha.
Ömer Asaf elini poşetin içerisine attı, hızla kıyafetleri çıkartıp poşeti kenara bıraktı. Kıyafetlere bakan bakışları çatıldı.
"Senin bebeklik kıyafetlerin. Yıllarca sakladım sana göstermedim. Olurda bir gün evlenirsen, sana bunları vermek istedim. İnşallah ileride bunları benim senin üzerinde gördüğüm gibi sen de evladının üstünde görürsün." Ömer Asaf kıyafetlere bakan dolu bakışlarını annesine çevirdi, ardından bana baktı. Kaçamak bir bakış atıp, yutkunarak önüne dönerken, başımı önüme eğdim. Onunla bir bebeğimizin olması ve Ömer Asaf' ın küçük, bebeklik kıyafetlerini üzerinde taşıyacak olmasının hayali beni mutlu etmişti.
"Teşekkür ederim" diyerek bir kez daha sarıldı annesine.
"Annen kurban olsun sana oğlum."
Yanımda oturan abim sırtımı okşadı. Dönüp birbirimize gülümsedim ve İlker'de yanıma oturdu. Erkek kardeşim Kerem annemin yanında, telefonla oynarken, derin bir nefes daha aldım. Küçük yeğenim Selim ise Öykü'nün dizlerinde random sesler çıkartarak gülüyordu.
Hediye verme sırası Asya' ya gelirken, elinde ki kutuyu abisine uzatarak, saat aldığını belli etmişti. Ömer Asaf' ta ona sarılıp, geri çekilirken, babası geçti sıraya. Elini cebine attı, bir pusulaya benzer saat çıkardı. Kaşlarını çattı herkes.
"Bunu düğünden sonra eve gelince verecektim. Dedenin saati. Bana bunu sana vermemi, seninde ileride ki çocuğuna vermeni söylemişti. Bundan iki tane vardı. Biri abinde, bu da senin aslan oğlum." Ömer Asaf babasının elinde ki pusulayı aldı, dedesini hatırlamış olacak ki dudaklarını birbirine yasladı.
"Teşekkür ederim" dedi aynı şekil. Herkes tek tek hediyelerini vermeye devam ederken, timden kimsenin birşey almadığını, topluca her kimin doğum günü olursa yemek yediklerini söylemişlerdi. Anlaşılan Ömer Asaf' la birlikte yemek yiyeceklerdi. Tek hediyesini vermeyen ben kalmışken, elimde ki küçük karton poşetle duruyor, Ömer Asaf' ın kenara koymuş olduğu hediyelerden doğrulamasını bekliyordum. Tüm herkes bana bakıyordu. Ömer Asaf' ta doğrulup, bana bakarken öylece ayakta durdu. Kendimde bulmuş olduğum cesaretle yerimden kalkıp karşısına ilerledim. Bana bakan bakışları gözlerime bakmak istemiyor gibiydi. Sanırım utanıyor olabilirdi dediklerini hatırlayarak.
Derin bir nefes alıp, elimde ki karton poşeti ona uzattım. Alıp, içine bakmadan önce gözlerime baktı, ardından poşeti araladı. Gözleri öylece baktı poşetin içinde ki, ona yaptırmış olduğum asker künyesine. Eline aldı, herkesin önünde tutarak bir kez daha bana baktı.
"Düğünden bir gün önce askeriye tarafından verilen künyeni kaybetmiştin. Ne kadar önceki künyenin yerini tutmasa da, bende yenisini yaptırdım."
Herkes şaşkınlık ve hayranlıkla bakarken, karton poşeti koltuğun üstüne bıraktı, elinde ki künyeye baktı. O künyeyi kaybedince ne kadar üzüldüğünü fark etmiştim. Onun üzülmüş olması beni de üzmüştü. Ben de böyle bir hediye yapmak istedim, zincire geçirilmiş iki künye. Tabi ki de ona verilen künyeye gözü gibi bakması gerekirdi ama askeriyede düşürdüğüne emindi. Ben de böyle birşey düşünerek ona bunu hediye etmek istemiştim. Künyeyi zincirinden tutup, hızla boynuna geçirirken, bir kez daha bana baktı. Önünde durmaya devam ettim.
"Teşekkür ederim" dedi ve diğer hediyeleri düzeltmeye koyuldu. Herkese sarılan Ömer Asaf' ın bana sarılmamış olduğunu fark edince, yüzüme yerleşen üzüntüyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Buruk bir şekilde tebessüm edip, annemlerin yanına yanaştım.
Neden sarılmadı bana? Normalde böyle şeyleri aile önünde pek fazla yakın bulmadığı için sarılırdı. Ama o yapmadı. Acaba.... Acaba... Acaba beni sevmiyor mu yoksa? Hayır bunu düşünmek bile istemiyorum.
Ömer Asaf' ın beni sevdiğine, benimde onu sevdiğime emindim. 🎻 Tüm herkes uzun bir gecenin ardından odalarına dağılırken annemleri, timi ve kızları yolcu edip Ömer Asaf' ın odaya çıkmasıyla mutfakta Asya ve Şirin ile durmuş, onun önünde ki kurabiyelerden yiyor olmasıyla birlikte ben de onu seyrediyordum.
"Sen niye buradasın? Gidip abimle hasret gidersene." Aniden kurmuş olduğu cümle yutkunmama ve yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Yanına gitmeye çekiniyordum. Sonuçta tam iki haftadır birbirimize hiç dokunmuyor rahat rahat bakamıyorduk bile. Şimdi nasıl yanına gidip oturabilirdim ki?
"Şey..." dedim ve kendime bir bardak soğuk su doldurdum.
"Sen çekiniyor musun yoksa?" diye sorunca da, elimde ki soğuk su dolu bardağı kaldırıp, başıma diktim ve "ne?" dedim.
"Utanma bence. Sonuçta o senin hayat arkadaşın" diyen Şirin' e döndüm hızla.
"Çok normal" dedi Asya konuşmaya devam ederek. "Sonuçta ilk kez birlikte uyuyacaksınız, çekinmen normal." Yanaklarım daha da çok kızarırken ayağa kalktı, "hadi hadi, git" diyerek elinde ki kurabiye tabağını kenara, tezgaha bıraktı.
"Yatın dinlenin. İyi geceler." O mutfaktan çıkarken, ne yapacağımı bilemeyip Şirin' in de "iyi geceler" demesiyle karşılık verip ben de çıktım. Yavaş adımlarla merdivenlere ilerledim, odaya doğru çıktım. Kapının önüne gelerek, terleyen avuç içlerimle tıktıkladım. Derin bir nefes aldım ve aniden kapının açılmasıyla hafif aralandı, bakışlarım gövdesiyle buluştu. Başımı yukarı kaldırıp bana bakan ela gözlere baktım. Saçlarının ıslak olması duş aldığının belirtisiydi. Kapıda beni görür görmez yavaşça araladı ve tüm bedeniyle karşımda durdu. Üstünde siyah tişörtü, altında ise gri eşofmanı vardı. Günler sonra ilk kez odasına -odamıza- girmişti.
"Girebilir miyim?" diye sordum ister istemez. Bana hayır demeyeceğini biliyorum. Başını salladı, sıcak bir tebessümle "gel" dedi. Ellerimi önümde birleştirerek içeri girdim, dudaklarımı birbirine bastırdım. Kapıyı kapatıp, bana döndü. Bakışlarını kaçırdı, ilerleyip terasa çıktı. Hal ve hareketleri kaşlarımı çatmama neden olurken, arkasından çıktım. Elleri gri eşofmanının cebinde, öylece evin bahçesine bakıyordu.
"Ö-Ömer?" Başı anında önüne eğildi. Birşey demedi bir kez daha.
"Neden bakmıyorsun bana?" Derin bir iç çekti, başını tekrardan kaldırdı.
"Yüzüm yok" dedi kalbimi acıtan sesiyle. Yutkundum.
"Böyle yapman üzüyor beni." Birşey demedi. Derin bir nefes alıp ona arkamı döndüm ve terastan çıkmak için yeltendim. Lakin kollarının hızla arkamdan belime dolanmasıyla nutkum tutuldu. Sıcak dudakları boynuma dokundu, derin bir nefes çekti.
"Kalbini kırdım" diye fısıldadı. Gözlerim onun özlemiyle dolarken başımı iki yana salladım.
"Hiç sorun değil. Unuttum bile. İsteyerek yapmadığını biliyorum" diyerek bedenimi ona çevirdim. Bakışları gözlerime ilişti, öylece baktı bana. Yutkundu. Yutkunuşunu her zaman ki gibi adem elmasının hareket etmesinden fark etmiştim.
Başımı göğsüne yaslayarak sıkıca sarıldım ona. Bir müddet öyle durduktan sonra ayrılıp, elimi kaldırarak yanağını okşadım. Gözlerini huzur hisseder gibi kapatıp açtı. Ardından başını çevirip, dudaklarını avucumun içine yasladı. Onunla zaman duruyor, herşey sabırla ilerliyor gibi hissediyordum. Onsuz geçen tam on beş günün ardından, hasretiyle yanıp tutuşmuş olduğum kokusunu içime çekebilmek bile bir mucizeydi benim için.
Gözleri gözlerime baktı. Derin bir iç çekip, elimi indirdim ve omuzlarımı kaldırıp biraz geri çekildim. Lakin ben daha dudaklarımı aralamadan o konuştu.
"Nasıl olduğunu bilmek istemiyor musun?" Başımı düşünmeden olumsuzca salladım.
"İstemiyorum... Sadece yanımda ol istiyorum, bir daha beni hiç bırakmamanı istiyorum" diyerek ağlak çıkan ve titreyen sesimle engel olamadım. Ben öylece yerimde durmaya devam ederken, ela bakışları bana bakmaya devam etti.
Ellerimi tuttu, odaya girip, siyah perdeleri teras camının önüne çekti ve ilerleyip ışığı kapatarak komidinin üzerinde yanan gece ışıklarının altında, usulca yatağa yaklaştı ve birlikte oturduk. Her iki elimi birden tutmuş, nazikçe okşuyordu.
"Sana söz veriyorum, yaşadığım sürece bir daha asla böyle hissetmene izin vermeyeceğim. Ne olursa olsun." Gözlerine büyük bir hayranlıkla bakarken, bakışlarım bir iki saniye dudaklarına kaydı. Lakin hızla utanarak geri çektim ve başımı başka tarafa çevirdim. Aniden çeneme dokunan parmaklar ile başımı usulca kendine doğru çevirdi, bakışları dudaklarıma baktı. Yutkundum ve nefesimi tuttum. Başını yavaşça yaklaştırdı, alnı alnıma değdi.
"İkra" diye fısıldadı. Derin ve titrek bir nefes alıp verdim, "e-efendim" dedim neden kekelemiş olduğuma anlam veremeyerek. İkimizin de gözleri kapalı, nefeslerimiz birbirine çarpıyordu. Bu bizi oldukça terletiyordu.
"Seni öpebilir miyim?" diye izin almasıyla kendime engel olamayıp içimde ki heyecanla kıkırdadım.
"İzin mi alıyorsun gerçekten?" dedim başımı kaldırıp gözlerine bakarak. Gözlerini açtı, gözlerime büyük bir aşk ve özlemle baktı.
"Canını acıtmaktan korkuyorum" diye fısıldadı.
Bu düşüncesi kalbimi eritirken, kendimden emin cesaretle ellerini tuttum ve gözlerine baktım. Şuan ondan utanmam gerekiyordu ama zerre utanç duygusu yoktu bedenimde. Bu yüzden hiç beklemediğim bir şekilde başımı omzuma doğru eğerek dudaklarımı yavaşça dudaklarının üzerine bastırdım. İlk kez bir adamın dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissederken, midemin kasıldığına şahit oldum. İkimizin de gözleri kapalı, dudaklarımız birbirinin dudaklarına yaslı. İlk kez bu anı yaşıyor olmanın vermiş olduğu heyecanla birlikte dudaklarımı usulca oynattım dudaklarının üstünde. Yan yana oturuyor olmamız, onun kolunu belime atmasıyla bir diğerini yanağımın kenarına yaslamasıyla dudaklarını oynattı.
Bu hissi daha önce hiç tatmamış olmam ve ilk kez onunla bu ana tanık olmak, aşık olduğum ve kocam olan adamın dudaklarını öpmek benim için değişik bir duyguydu. Birbirimizden ayrı kalmanın acısını çıkarır gibi öptük birbirimizi. Aramızda hiç bir engel olmadan öptük birbirimizi. Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından nefes nefese ayrılıp, alnını alnıma yaslarken, gülümsedim.
"Bak" dedim eli hala yanağıma yaslı dururken. İkimizin gözleri de kapalı duruyordu.
"Canımı acıtacak bir durum değildi." Başını salladı, gözlerini açtığını hissettim. Onunla birlikte ben de açtım, başımı alnından ayırıp gözlerine baktım.
Evlendiğimiz günün ertesi günü operasyona gitti, hafızasını kaybetmiş bir şekilde geldi. Tam on beş gün oldu evleneli. Evliliğimizi daha yaşayamadan böyle kötü bir durumla karşılaşmak, her ikimize de acı dolu bir zaman verdi.
"İkra?" Yutkundum ve gözlerine bakmaya devam ettim. Usulca yaklaştı ve dudakları yavaşça dudaklarıma dokundu. Bu sefer kendi yaptı. Bu güveni onun tarafından tatmak bana daha da güven verdi.
Gözlerimi kapadım, dudaklarımı sakinlikle oynattım daha önce -az evveli saymazsak- bir kez bile dokunamadığım dudaklarının üzerinde. Yavaş yavaş bana doğru eğildi, ayaklarını yatağın üzerine yerleştirerek beni yatak ve arasına aldı. Sırtım yumuşak yatağın vermiş olduğu rahatlıkla buluşurken, bakışları bana üstten baktı. Duştan dolayı alnına düşen saçlarına ilişen bakışlarımı, hızla gözlerine çevirdim. Yutkundu ve o aşık olduğum ve bakmaktan hiç bir zaman vazgeçmeyeceğim ela irisleri dudaklarıma kaydı.
"Bu gece..." dedi ve durdu. Çenesi heyecandan mı yoksa bilmediğim bir durumdan mı kasıldı anlam veremedim. Ne diyeceğini öylece beklerken, o bir kez daha bana baktı. Elini kaldırıp, yanağımı özenle ve şefkatle okşadı. Bu dokunuşu kendimden geçmeme ve gözlerimi usulca kapatıp açmama yetti. Bir kez daha gözlerim gözleriyle buluşurken, yutkundu ve dudaklarını aralayıp yarım bırakmış olduğu cümlesini "bizim olsun mu?" diye tamamladı.
Bedenim amansız bir heyecana kapılırken, midemin kasıldığını, bedenimin titrediğini fark ettim. Yutkunarak baktım o güzel ve başımı döndüren ela gözlerine. Derin nefesler alıp verdim. Üstümde öylece durup bana bakarken, dudaklarımdan çıkacak tek kelimeyi bekliyordu. Ne cevap vereceğimi o kadar iyi biliyor ve hissediyordu ki, bakışları her seferinde dudaklarıma kayıp, tekrardan gözlerime ilişiyordu. Daha fazla beklememek ve bu heyecana kapılıp içinde kaybolmak adına başımı usulca salladım.
Vakit kaybetmeden üstünde ki siyah tişörtü çıkarıp, bir kez bile görmemiş olduğum çıplak göğsünü gözlerimin üzerine sererken, içimde ki heyecan daha da çok arttı.
Gözlerinin içi gülümsedi, yüzü yüzüme hiç vakit kaybetmeden tekrardan yaklaştı. Dudakları, dudaklarımın üzerine bir kez daha kendinden emin kapandı, elleri yatağa yaslı avuçlarımın içine yerleşti. İçimde yanan ateşlerin alevleri büyüdükçe büyüdü, gözlerim açılmadı bu gece. Bu gece tüm yaşanmışlıkları bir kenara bırakıp, birbirimize karıştık. Tüm başımıza gelen kötü hadiseleri unutup, yeniden doğmuş bir şekilde geceye bıraktık birbirimizi. Başım yastığa yaslanırken, bedenlerimiz bir olurken nutkum tutuldu, bakışlarım gözlerine sabit kılındı, ellerim ise nemli omuzlarına yaslandı ve tırnaklarım tenine saplandı. Tüm her şeyimle tamamen onun olup kolları ve hayalleri arasında kayboldum. İstedim ve kendimi bıraktım kollarına. Güvendim ona. O benim eşim, hayat arkadaşım ve tek güvendiğim. Ben artık tamamen ona ait olmuş ve bunu her hücremde hissetmiştim.
İlerleyen dakikaların sonunda, gece o kadar güzel geçti ki, gecenin sonunda dudaklarından sadece benim ismim "İkra," benim dudaklarımdan ise sadece "Ömer Asaf," döküldü.
Bedenini üstümden usulca kenara bırakmadan önce alnıma küçük bir buse kondurup kenara bıraktı kendini. Kolları hızla omuzlarıma dokundu ve beni kendine çekerek, pikenin altına alıp, başımı göğsüne yasladı. Göğsü inip kalkmaya devam ediyor, başımın altından uzatmış olduğu eli nemli saç tellerimle oynadı ve bir tutamını parmağının ucuna dolayıp, bıraktı ve tekrar tekrar yaptı. Gözlerimi açıp kapadım ve sağ kolumu göğsüne atarak derin nefesler aldım.
Bakışları evin alçılı tavanını izledi. Gözlerinin, benim hasretimle dolduğuna emindim. Göğsüne yaslı duran ellerimin parmakları nemli göğsünün üzerinde hareketlendi. Başımı biraz daha göğsüne yaslamak ister gibi iyice sindim kolları arasına.
"Seni o kadar çok seviyorum ki... Bazen bana olan bu güvenini kırmaktan korkuyorum." İşittiğim cümlelerle, başımı utanarak kaldırdım ve yüzüne kızaran yanaklarımla baktım. Sanırım bu gece ve sonra ki günler ona rahat bakamayabilirdim.
"Sen sadece benim güvenimi tazeler, ona umut olursun." Cümlem ona iyi gelmiş olmalı ki yüzünde küçük bir tebessüm peyda oldu. Eğildi ve dudaklarını saçlarımın tepesine yaslayarak derin bir nefes aldı, parmağına saçımı dolamaya devam etti. Göğsü nefesinin etkisiyle kalkıp inerken, gözlerim yavaş yavaş uykuyla mühürlenmeye yol aldı. Onun gibi derin bir iç çektim, gözlerimi açık tutmaya çalıştım.
"İkra?"
"Efendim."
"Ben hiç bir zaman senden vazgeçmedim, geçmeyeceğim. Kurduğum ve söylemiş olduğum o ağır cümleleri telafi edeceğim. Gerekirse yeniden başlayacağız. Göğsünde benim kalbimle mühürlü olan o kalbini acıtmış olduğumu bilmek bana acı veriyor."
Cümleleri bedenime ilaç gibi gelirken, aynı zamanda özlemle dolan ruhuma da şifa oluyordu. Derin bir iç çekip, elimle pikenin üzerinde yer alan elini tuttum. Sıkı sıkıya tutmuş olduğum elinin tersini, damarlarının hafif hafif belli olduğu elini okşadım. Saçımı dolamaya devam eden elini bıraktı, açıkta kalmış omzuma atarak beni kendine daha da çok yasladı.
"Kelimelerinle hiç bir zaman kalbimi acıtmadın. Ama sana dokunamamak, bir yabancıymış gibi yanına yaklaşamamak, canımı acıtan tek şey senin kokunu alamamak oldu Ömer Asaf." Göğsü cümlelerimin etkisiyle yükselip indi. Ben ise tüm bunları bir kenara bırakıp gülümsedim.
"Sabah kalktığımda yanımda olacak mısın?" diye sordum kendime engel olamayarak. Sesim sakin ve istekli çıkmıştı.
"Bundan sonra hep yanında olacağım. Almış olduğum son nefes, senin kollarında son bulacak." Bir an onu kaybetmenin korkusuna kapılmaya yeltenen kalbime hızla engel olmak için derin bir iç çekip gülümsedim.
"Seni çok seviyorum" diye fısıldadım uykuya dalmadan önce. O ise bir kez daha nemli saçlarıma küçük bir buse kondurup, "Sana çok aşığım" diye fısıldaması, beni tamamen uykunun kolları arasına çekti ve bedenim uzun zaman sonra, huzur ve güvenle teslim oldu sessizliğe.
Bölüm Sonu... Evet evet evet! Nasıl buldunuz, bol bol yorum yazın arkadaşlar. Oy vermeden geçmeyin, bu bölümü yazabilmek için neler yaptım neler? Gerçekten duygulandım yazarken, bu ikiliye bayılıyorum. Tek kelimeyle bayılıyorum. Fikirlerinizi az çok belirtin canlarım, yorum yapabilen olursa sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim.
|
0% |