31. Bölüm

30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi

NİSA
lorensi

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

Bölüm Otuz - Mucizenin Meyvesi

Bir başkasının, hele ki tanımadığı birinin sevdiğine dokunması nasıl bir his olabilir ki? Nasıl bir duygu olabilir? Ömer Asaf işte nasıl bir duygu olduğunu tüm iliklerine kadar hissetmiş, sevdiği kızın çırpınışını fark edince ayağa fırlamıştı.

 

“Lan!”

 

“Ömer Asaf!”

 

Annesinin seslenişi bir kulağından girip diğerinden çıktı. Şuan gözü dönmüş ve öfkeye bürünmüştü adeta. İkra’ ya dokunmaya kıyamazken, canını yakmaktan korkarken o adamın o kirli ellerinin ona dokunuyor olduğunu görmek, midesini alt üst etmiş, aynı zamanda öfkelendirmişti.

 

“Taha, oğlum koş, koş valla öldürecek adamı!” dedi annesi Taha’ ya bakarak. Taha hızla arkasından koştu, İlker ve Ayaz’ da hızlı adımlarla eşlik etti. Herkes ayaklanırken, Ömer Asaf koşup, adamın İkra’ nın tutmuş olduğu kolunu tutup geriye atarak bir an bile düşünmeden yumruğunu adamın suratına geçirmesiyle İkra’ nın dudaklarından “Ömer Asaf!” diye bir çığlık firar etti.

 

“Lan sen kimsin!” diye bağırdı adamın üzerine atılacağı sırada abisi ve kuzeninin eşi onu tutarken. İlker kardeşine yaklaştı, İkra’ nın bembeyaz olmuş suratına baktı.

 

“İyi misin?”

 

İkra Ömer Asaf’ ın öfkeli suratına bakarak başını salladı. Ömer Asaf “gebertirim lan seni! Duyuyor musun gebertirim! Sen kimsin lan eşime dokunuyorsun!” diye bağırınca abilerinin elinden kurtulup bir yumruk daha geçirdi adamın suratına. Bir tane daha vururken, ayyaş adamın “abi yeter, özür dilerim” demesi ve elleriyle kendini Ömer Asaf’ ın ona karşı gelecek olan yumruklarına karşı siper aldı. Abisi Taha Ömer Asaf’ ı adamın üzerinden alırken, “tamam” dedi ve “sakin ol” diye ekledi.

 

Ömer Asaf hızla, bir eliyle kolunu okşayan İkra'ya döndü, az önce adamın tutmuş olduğu koluna bakmak için ceketin kolunu sıyırdı. İkra’ nın kızarmış ince bileğini görünce, tek eli yüzünü sıvazladı, ardından tekrardan adamın üzerine öfkeyle atılacağı vakit İkra bu sefer durdurdu onu.

 

“Tamam boşver, kendinde değil” dedi Ömer Asaf’ ın göğsüne elini koyup, onu olduğu yerde durdurarak, ayyaş adama bir başka yumruk daha atmasına engel oldu.

 

“Lan kalk git sende, ölmek mi istiyorsun hâlâ bakıyor!” dedi İlker adamı öfkeyle yerden kaldırırken. Adam sendelene sendelene yanlarından uzaklaşırken, Ömer Asaf tekrardan İkra'ya döndü. Kızarmış koluna baktı, ardından dişlerini birbirine yasladı. İkra hızla kolunu kapadı, “sakin ol” diye fısıldadı. Oysa Ömer Asaf' ın hiç sakin olmak gibi bir niyeti yoktu. Dokunmaya kıyamadığı eşine bir başkasının dokunmuş olması onu yeteri kadar öfkelendirmişti.

 

İkra’ nın korkmuş ve bembeyaz olmuş suratını görüp, bir de bedenen titrediğini fark edince hızla kendine çekti eşini ve sıkıca doladı kollarını omuzlarına ve elleriyle sevdiğinin saçlarını okşadı. Çenesi saçlarının tepesine yaslanırken, Taha, İlker ve Ayaz yanlarından yavaş yavaş uzaklaştılar. Ömer Asaf’ ın hiddetle kalkıp inen göğüsü, hala öfkeli olduğunun belirtisiydi. İkra yavaşça ayrıldı ondan, o bakmalara doyamadığı gözlerine baktı.

 

“Acıyor mu kolun?” diye sordu Ömer Asaf.

 

Hafif bir yanma hissetse de iki yana salladı İkra başını. Ömer Asaf ellerini İkra' nın başının her iki yanağına yasladı ve önüne düşen saçlarını kulağının arkasına çekti.

 

“Kıyamam sana” dedi eşinin korku dolu suratına bakarak. Resmen tacize uğramış hissediyordu kendini. Utanıyordu ama onun gözlerine dolu yaşlarla bakıyordu. O adamın dokunuşu hatırladıkça yüzünü Ömer Asaf’ a karşı buruşturdu ve titreyen dudaklarıyla baktı.

 

“Neden seslenmedin?” dedi eşinin gözlerine bakarken.

 

“K-korktum.”

 

Ömer Asaf dişlerini birkez daha birbirine hiddetle yasladı ve eşine ikinci kez kendine çekip sarıldı. Ardından derin bir nefes alıp, her ikisi de yan yana ailelerinin yanına ilerlediler.

 

“İyi misin kızım!?” diye sordu Ayşe hanım kızına bir bardak su uzatırken. İkra suyu reddetti, lakin Ömer Asaf aldı kayınvalidesinin elinden.

 

“İ-iyiyim anne” dedi İkra bembeyaz olmuş suratıyla.

 

“Korktu kız” dedi Sevda hanım. “Gel otur, gel” deyip yer açtılar kıza. Ömer Asaf ise annesine başını olumsuzca sallayıp, İkra’ yı arabasının ön yolcu koltuğuna ilerletirken, araba ailesine ters dönüktü. Kapıyı açtı ve onu ayakları dışarıda kalacak şekilde arabanın krem rengine sahip koltuğuna oturttu. Kimselerin onları görmüyor olmalarıyla Ömer Asaf eşinin önünde dizlerinin üzerine eğildi, ardından elinde ki suyu İkra’ ya uzattı. İkra sudan bir kaç yudum alıp, tekrardan bardağı Ömer Asaf’ a verirken, Ömer Asaf elinden alıp yere koydu ve onun her iki elini tutup dudaklarına yasladı.

 

“Dokunmadı değil mi sana daha fazla?”

 

İkra başını olumsuzca salladı. “Hayır. Özür dilerim, engel olamadı-”

 

“Şşşt… Senlik bir durum yok. Ortada utanılacak bir durumda yok. Sakın kendini kötü hissetme tamam mı güzelim? O düşündüğün şeyide çıkar aklından, öyle birşey olmadı, asla da olmayacak” diye fısıldadı arabanın diğer tarafında kendi aralarında konuşan ailesinin duymaması için.

 

İkra ise o adamın ona dokunmuş olmasından o kadar rahatsız olmuş ve kendini kötü hissediyordu ki, bu yüzden özür diliyordu sevdiği adamdan.

 

Ömer Asaf uzandı, her iki elini birden öptü tekrardan. Ardından alttan ona baktı. İkra ağlamamak için zor durdu ve derin bir nefes alıp, tekrardan Ömer Asaf’ a çevirdi bakışlarını.

 

“Geçti tamam mı? Geçti güzel gözlüm benim. Geçti Erik gözlüm” dedi bir kez daha onun her iki elini birden öperken.

 

İkra başını salladı ve saçlarını geriye atıp, oturduğu yerden ayağa kalktı.

 

“Eve götürür müsün beni?” Ömer Asaf onu ikiletmeden başını salladı ve eğildiği yerden ayağa kalktı. İkra’ nın yanağına küçük bir öpücük bırakıp, “sen otur” dedi ve İkra’ nın arabaya yerleşmesiyle kapıyı kapattı. İkra derin bir nefes aldı ve arkasına yaslanıp, yaşanan bu olayı unutmaya çalıştı.

 

Ömer Asaf, “gidelim artık” deyince kimse ikiletmedi ve herkes ayağa kalkıp etrafı toparlamaya başladı. Barış ve Eda gelmeyeceklerini arayıp annesine söylemişti.

 

Elbirliğiyle toparlarken, piknik alanına giriş yapan polis aracının, Ömer Asaf’ ların yanında durmasıyla İkra korkuyla indi arabadan. Araçtan iki polis ve az önce Ömer Asaf’ ın dövmüş olduğu adamın yüzünden akan kanlar ile inmesiyle, polislere “bu adam!” dedi Ömer Asaf’ ı göstererek.

 

İkra elini Ömer Asaf’ ın koluna korkuyla atarken, Ömer Asaf eşine baktı, titreyen elini fark edince elinin üstüne elini koydu ve okşayıp polislere yaklaştı.

 

“Beyefendi sizden şikayetçiymiş, ifade için bizimle birlikte karakola gelmeniz gerekiyor” deyince, Ömer Asaf vakit kaybetmeden cüzdanından asker kimliğini çıkartıp, “Üsteğmen Ömer Asaf Bozdağ” dedi polislerin ona selam vermesine neden olurken.

 

“Üsteğmenim. Sorun nedir?” diye sordu bu sefer polis.

 

“Bu sarhoş, eşimi rahatsız edince tepki vermek zorunda kaldım. Şikayetçi olmayacaktım ama madem buraya kadar geldiniz, şikayetçiyim. Alın götürün, yarın sabaha ifade vermek için geleceğim” deyince her iki polis Ömer Asaf’ a gülümseyerek baktıktan sonra “kusura bakmayın komutanım” diyerek araçlarına ilerlediler.

 

“Ne kusuru, göreviniz. İyi akşamlar” dedi. Polisler sarhoşu alıp, araca bindirirken, Ömer Asaf İkra'ya döndü. İkra ailesiyle vedalaşıp, Ömer Asaf’ ın yardımıyla tekrardan arabaya geçerken, herkes arabalarına eşyalarıyla yerleşti. Ömer Asaf’ ın arabasına abisi, yengesi ve Asya bindi.

 

Diğerleride aralarında anlaşıp arabalara binerken, Ömer Asaf kornaya basarak yanlarından ayrıldı ve yola çıktı. Öfkeliydi ama belli etmemeye çalışıyordu.

 

“İyi misin canım?” diye sordu Şirin arka koltuktan İkra'ya doğru eğilirken. İkra buruk bir şekilde gülümsedi, “iyiyim” dedi.

 

“Sen yarın gidecek misin karakola?”

 

“Gitmem gerek. Savcıyla uğraşamam daha sonra.”

 

“Bende gelirim seninle, beni oradan ofise bırakırsın.”

 

“Olur.”

 

İlker yolda kornaya basarak selam verdikten sonra ayrılırken, başka yola saptı. Serpil hanımlarda eve kadar onlarla birlikte gelirken, Ferit bey evin önünde durdu ve kayınçosuna döndü. “Arabalardan birini alın, geç oldu sıkışmadan gidin, yarın Ayaz getirir geri” deyince, Kenan başını salladı. Aile birbiriyle vedalaştıktan sonra arabadan indiler. Kadınlar da yavaş yavaş eşyaları içeri çekmeye çalışırken, Ömer Asaf ve Taha’ da yardım etti onlara.

 

Herşey elbirliği ile toparlandıktan sonra İkra Ömer Asaf’ la odasına çıkıp, her ikiside sıcak bir duş aldıktan sonra yatağa girdiler.

 

İkra sırtını onun göğsüne yaslayarak, gözlerini kapatıp açtı ve beline dolanmış olan kolların üzerine elini yasladı.

 

"Bu güzel gün için teşekkür ederim." Ömer Asaf gülümsedi, başını ona doğru çevirip “var olduğun için teşekkür ederim” diye fısıldadı.

 

Ve böylece bir günü daha devirdiler.

🎻

Sabahın ilk ışıklarında hala yatmakta olan İkra ve Ömer Asaf, dün en güzel günlerini yaşamış olabilirlerdi, o ayyaş adamı hesaba katmayarak. Aileleriyle bir piknik yapmak herşeyden güzeldi. Ömer Asaf, İkra' nın beline kollarını dolamış, göğsünü onun o ince sırtına yaslamıştı. İkra bundan memnun ve huzurlu bir şekilde gözleri kapalı yatıyordu. Ömer Asaf komodinin üzerine bırakmış olduğu telefonunun titrediğini duyunca gözlerini araladı, sevdiği kadını uyandırmamaya çalışarak bir kolunu dolamış olduğu belinden ayırdı, komodinin üstünde yer alan telefonunu eline aldı.

 

Arayanın komutanı olduğunu görünce, doğrulmaya çalıştı ama İkra' nın hala uyumakta olduğunu fark edince uzandığı yerden doğrulup, telefonu açtı ve kulağına yasladı.

 

"Buyrun komutanım" diye konuştu kısık ve uykulu çıkan sesiyle.

 

"Ömer Asaf biliyorum izinliydin ama gelmen lazım aslanım." Ömer Asaf kaşlarını çattı, yanında yatan kadına bakıp dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Emredersiniz komutanım." Telefonu kapattı, komidinin üzerine koyarak, İkra' nın açık kalan omzuna küçük bir buse kondurup kolunu yavaşça belinin altından çekti. İkra hafif hareketlenip Ömer Asaf' a doğru döndü, yalnız dünün vermiş olduğu yorgunlukla gözlerini açamayıp, dudaklarını oynatarak yutkundu ve uykusuna devam etti. Ömer Asaf bu hareketine sıcak bir tebessümle gülerken, büyük bir aşkla baktı. Elini kaldırdı, saçlarına değdirdi. Onsuz olamayacağını düşündü. Ona kurmuş olduğu cümleleri hatırladı ve içi yandı. Sert bir şekilde yutkunup, yavaşça yataktan kalktı, hızla banyoya girip çıktı, dolaptan kendine kıyafet çıkarıp üstüne geçirirken İkra hala uyumaktaydı.

 

Pantolonuna kemerini takıp çekmecede yer alan silahını beline geçirerek, komidinin alt çekmecesinde yer alan kağıt kalem çıkardı. Kalemi eline aldı, postitli kağıda İkra için küçük bir not yazdı, ardından dolabın boy aynasına yapıştırdı. Kalem kağıdı yerine yerleştirerek çıkmadan önce eğilip İkra' nın yanağına sıcak bir buse kondurdu. Üstünü güzelce örtüp, saçlarını bir kez okşadıktan sonra odadan kapıyı yavaşça kapatarak çıktı.

 

Aşağı merdivenlerden inerken, annesinin ve Ayten teyzesinin ayakta olduğunu görünce kaşlarını çattı. Sabah erken kalmışlar diye düşündü.

 

"Oğlum, nereye sabah sabah?" Annesinin yanında durdu, kolunu omzuna attı.

 

"Askeriyeden aradılar, acil gitmem gerek. İkra uyuyor, size emanet." Annesi sıcak bir tebessümle cümlesine karşılık verirken, oğlunun gözlerine baktı.

 

"Kendine dikkat et oğlum olur mu? Ayrıca senin gözün arkada kalmasın, İkra bu ailenin ferdi sayılır artık. Sen merak etme ben gelinimle güzel bir kahvaltı yapar, sonra da dışarıya çıkarız. Hem olmadı senin yanına geliriz, ben biliyorum İkra bizden çekiniyor, şimdi senin yanına gelmek istese de söylemez o. Ama ben söyleyince kabul eder."

 

Ömer Asaf annesinin cümlesine tebessümle karşılık verirken, yanaklarına birer öpücük bıraktı.

 

"Sevda sultanım benim. Yine beni şaşırtmadın." Annesi bu güzel iltifatla, gülümseyen oğluna baktı.

 

"Oğlum, sen böyle efendi, güzel, saygılı kızı nereden buldun?" Annesinin cümlesini işiten Ömer Asaf bir kez daha öptü onu.

 

"Başta öyle demiyordun ama” dedi Ömer annesine üstten bakarak.

 

"Ama oğlum sende yani. Ansızın bir akşam geldin, evlenmek istiyorum dedin. Ben de şimdi gidip nasıl bir kız getirecek ailemize diye düşündüm başta. Ama sen pırlanta gibi bir kız bulmuşsun. İkra deyince içim kıpır kıpır oldu. Yanımızda rahat su bile içemiyor Ömer Asaf. Utangaç biraz" deyince Ömer Asaf kaşlarını çatıp "biraz mı?" diye sordu

 

"Baya" dedi annesi gülerek. ikisi de gülerek öylece dururken, Ömer Asaf kapıya yaklaştı, “Allah'a emanet” diyerek evden çıktı. Sevda hanım ise mutfağa, kahvaltı için kardeşine yardıma gitti.

 

Taha ise Ömer Asaf'ın dışarıda onu beklediğini fark edince, hızla merdivenlerden indi ve dışarıya kardeşinin arabasına ilerledi. İkisi birlikte evden uzaklaştılar.

 

İkra ise Ömer Asaf çıkar çıkmaz hissetmiş gibi gözlerini araladı, yanında göremediği eşiyle kaşlarını çattı. Banyoda olduğunu düşündü lakin banyo kapısı açıktı. Dirseklerinin üzerinde doğrulup, başını kapıya çevireceği sırada dolabın boy aynasına yapıştırılmış kağıdı görünce hızla üstünde ki pikeyi kenara atıp, doğruldu.

 

Çıplak ayaklarla, dolabın önüne yaklaştı, kağıdı eline alarak, göz gezdirdi.

 

Sabah askeriyeden aradılar. Gitmek zorunda kaldım güzelim. Uyuyorsun, uyandırmaya kıyamadım. Sana bir kaç gün izin aldığımı söylemiştim ama özür dilerim. Telafi edeceğim, uyanınca ara beni, sesini özledim :)

 

 

 

 

 

Ömer Asaf

 

İkra bu cümleleri okurken, bir yandan üzüldü, bir yandan yüzünde tebessüme yer verdi. Yatağın başındaki komidinin üzerinde yer alan telefonuna yaklaştı ve eline alarak hızla Ömer Asaf' ı aradı.

 

Abisini ofise bırakıp, oradan karakola ifade verdikten sonra hızla askeriyeye doğru yol almıştı. Hepsi yaklaşık on dakikasını almıştı çünkü karakol ve abisinin çalıştığı ofis oldukça yakındı onlara.

Askeriyeye biraz daha yaklaşan Ömer Asaf, telefonunun çalmasıyla, İkra olduğunu görünce gülümseyip açtı ve kulağına yasladı.

 

"Ömer Asaf?"

 

"Günaydın güzelim" dedi arabayla sağa dönerken. Telefonu hoparlöre alıp, kırmızı ışıkta durdu.

 

"Günaydın" dedi sesinde ki üzgün tonlamayı belli etmemeye çalışarak. Ömer Asaf' ın onu uyandırmadan gitmiş olmasına üzülmüştü biraz.

 

"Sanırım kızdın bana" dedi arabayı hareket ettirmeye devam ederken.

 

"Beni neden uyandırmadın?" Bacaklarını yatakta bağdaş kurdu, önüne düşen saçlarını geriye attı.

 

"Kıyamadım. Dün eve yorgun ve geç geldik. Uykun bozulmasın istedim." İkra bu düşüncesine karşı dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Yine de uyandırmalıydın. En azından seni görürdüm. Şimdi belki akşama kadar gelemeyeceksin, senin yanınada gelemem, çekiniyorum izin almaktan." Ömer Asaf sabah çıkmadan önce annesiyle yapmış olduğu konuşmayı hatırlayıp güldü.

 

"Annemle dışarı çıkacaksınız, bu sabah söyledi. Haberin olsun güzelim." Kayınvalidesiyle dışarı çıkacak olmanın heyecanı ve utangaçlığı bedenini ele geçirirken, "öyle mi?" diye sordu.

 

Ömer Asaf başını sallayarak "öyle" dedi.

 

"Şimdi askeriyeye geldim, kapatmam gerek. Akşam birşey istiyor musun?"

 

"Hayır" dedi İkra hızla, ardından ekledi. "Sen dikkatli gel, o bana yeter." Ömer Asaf gülümseyerek, her zaman ki gibi "seni seviyorum doktor hanım" dedi.

 

İkra ise "sana aşığım üsteğmenim" diyerek telefonu kapattı. Hızla kalkıp, banyoda işlerini hallettikten sonra odayı ve yatağı topladıktan sonra, kendine dolaptan güzel, sarı ve üzerinde kelebeklerin yer aldı, kısa kollu bir elbise giyerek, saçlarını her zaman ki gibi önden birer tutam alıp bağlandıktan sonra arkaya attı. Derin bir nefes alıp, dudağına nemlendirici sürdükten sonra, ayağına beyaz ev terliklerini giyerek odadan elinde ki telefonuyla çıktı.

🎻

 

 

 

 

 

İkra Bozdağ

Sabah kalktığımda yanımda Ömer Asaf' ı göremeyince biraz korkmuş olsam da, bırakmış olduğu not içimi rahatlatmıştı. Biraz kızgın olsam da yine de ona fazlasıyla aşıktım. Ama beni uyandırmasını tercih ederdim.

 

Odadan çıkıp, merdivenlerden yavaş yavaş aşağıya inerken, mutfaktan gelen çatal bıçak seslerine attım kendimi.

 

"Günaydın." Ellerimle telefonumu tuttum, Ayten ve Sevda hanımın bana dönen bakışları aynı anda gülümsedi.

 

"Günaydın güzel kızım. Ömer Asaf çıktı, askeriyeden aramışlar." Sevda hanımın benim için yapmış olduğu açıklamaya tebessüm edip, başımı salladım.

 

"Konuştum onunla" dedim tezgaha doğru yaklaşarak.

 

"Yardım edeyim" deyip ne yapmam gerektiğini bilmediğim için Sevda hanıma baktım.

 

"Sen domates salatalık doğrasan olur güzel kızım." Başımla onayladım, önceden tezgahın üzerine çıkartılmış ve yıkanmış domatesleri tabak alarak doğramaya başladım.

 

"İkra. Kızım bugün beraber dışarıya çıkacaktık, ama görümcemler gelecekmiş. Düğüne gelemedik, bir selam verelim diye.”

 

Bu düşüncesi beni tebessüm ettirirken, başımı hiç problem değil der gibi sallayıp, tebessüm etmeye devam ettim.

 

“Hiç sorun değil anne.”

 

“Ay güzel kızım benim, annen sanada, seni bize getiren Ömer Asaf’a da kurban olsun.”

 

Yanaklarım iyice kızardı, yüzümde daha derin bir tebessüm peyda oldu.

 

Elbirliğiyle kahvaltı hazırlayıp, Ferit beyin de odadan inmesiyle kahvaltıya başlamıştık. Şirin ve ben kahvaltıdan sonra hızla mutfağa geçmiş, gelecek olan Ömer Asaf' ın halasına gündelik yemeklerden yapıyorduk. Şirin patates salatası yaparken, ben o meşhur, herkesin dilinde olan kısırımı yapıyordum. İkimiz birlikte sohbet ede ede yemekleri yapıyor, arada bir gülerek birbirimize bakıp, duruyorduk. Taha abi erkenden ofisine gitmek için Ömer Asaf'la birlikte hızla çıkmış, kahvaltısını ofiste yapacağını söylemişti. Eh, mühendis olmak kolay değildi.

 

“Nar ekşisi nerede?” diye sordum bu eve geldiğim günden beri hiç kullanmadığım ekşi sosusun yerini öğrenmek için Şirin’ e bakarken.

 

Şirin elini kaldırdı, “hemen şu dolapta” diyerek tezgahla aynı boyda yer alan dolabı işaret etti. Yaklaştım ve eğilip kapağını açarak direkt sos ile karşılaştım.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Kokusu geldi bile” diyen Şirin, patates salatasını karştırıyordu. Fırında ise börekler pişiyor, dolapta yapmış olduğum tiramisu yer alıyordu.

 

Sosu kısırın içine dökerken, aynı zamanda Şirin’e bakarak konuşmaya başladım.

 

“Kısırım meşhurdur. Annem hep benim yapmamı isterdi.”

 

“Ömer Asaf şanslı desene” diyen Şirin' e tebessüm edip, bakışlarımı çekinerek kaçırdım.

 

“Kısırı çok sever diye dedim” diyen Şirin' e döndüm hızla.

 

“Biliyorum. Evlenmeden önce yapmıştım bir kez ona, askeriyeye götürmüştüm."

 

“Öyle mi?" diye sorunca, başımı salladım.

 

“Biraz Ömer Asaf’ a kaldırsam sorun olur mu? Şimdi askeriyeden aç gelir, hatta Taha abiyede kaldıralım.”

 

Tuhafa kaçmaması için Taha abiyi de araya sokmuştum. Şirin gülerek, “valla çok iyi olur” deyip, hızla servis tabağı çıkartıp, “hazırlayalım onlara” diyerek önüme koydu. Kısırın hazır olduğunu fark edip, elimde ki sosu kenara bırakarak iyice son kez karıştırıp tabakalara azar azar doldurdum. Şirin Taha abinin tabağına doldururken, ben Ömer Asaf’ ın kısırı seviyor olmasından fazla doldurdum.

 

Hemen fırında pişen börekleri fark edip, tepsiyle çıkardıktan sonra iki dilim Ömer Asaf' ın tabağına yerleştirdim. Patetes salatasından da bir kaç kaşık koyup, tiramisudan da her iki tabağa birer dilim koyarak, tabakaları buz dolabının alt kısımlarına yerleştirdik. Misafirlerin sayısı üç olduğundan dolayı, kendimizi de hesaba katarak, Asya hariç, altı tabak hazırladık. Her yemekten tabakalara azar azar koyup, tabakları hazır ettikten sonra kapının çalmasıyla üstümde ki koyu lacivert elbiseye baktım. Kemerli ve kalın askılı olan elbiseyi güzel taşıyor olmam beni memnun ediyordu. Elbise bel kısımlarından dar olması, diz kapaklarımın alt kısımlarına doğru geniş uzanıyordu. Hatta elbise lacivert bir kottu.

 

Kapıya Şirin, ben, Ayten ve Sevda hanım yaklaşırken, ellerim Ömer Asaf’ ın halasıyla tanışacak olduğumdan dolayı titriyordu. Derin bir nefes aldım, Şirin tarafından açılan kapıya bakıp, hemen Sevda hanımın arkasında yerimi alarak kenarda bekledim.

 

“Hoş geldiniz!”

 

“Hoş bulduk Yenge, nasılsın?” Halasının oldukça genç olması, neredeyse kırklı yaşlarda gözüküyor olması beni biraz daha rahatlatmış gibiydi.

 

“İyiyim Sezen, sen nasılsın?”

 

İsminin güzelliği beni gülümsetirken, hemen bakışları önce Şirin’ e ardından bana kaydı.

 

“Şirin, sen nasılsın güzel kızım?”

 

“İyiyim hala, sen nasılsın?”

 

Hemen arkadan içeriye giren diğer kadınlar beni bir kez daha tebessüm ettirirken, tüm bakışlar bana kaydı. Sezen hanımın direkt olarak Sevda hanıma bakması ve “Ömer Asaf'ın ki bu mu?” demesi beni biraz tedirginleştirdi. Derin bir nefes aldım ve Şirin’in onun elini öpmesini az evvel fark etmiş olarak, ben de bir adım öne çıkıp Sezen hanımın elini öptüm ve alnıma dokundurdum.

 

“Hoş geldiniz.”

 

“Maşallah, maşallah. Hoş bulduk güzel kızım.” Başında ki tülbentin önünü açtı, sıcaktan dolayı kızarmış boynunu açıkta bıraktı.

 

“Gelinim, Ömer Asaf’ ımın eşi İkra.” Şirin ve Sevda annem bana gülümseyerek bakınca, kızaran yanaklarımla bir adım geriye çekildim ve Ayten hanımın yanında durdum.

 

“Ben böyle beklemiyordum.” Anında yüzüme yerleşen korkuyla ne demek istediğini sadece ben değil, Şirin ve Sevda hanımda anlamak ister gibi baktı. Arkada duran iki kadını bir iki dakikalığına görmezden gelip, Sevda hanımın “nasıl yani?” diye sormasıyla Sezen hanım beni baştan aşağı süzdü. Kötü bir şey söyleyecek olmasından tedirgin olurken, ellerimi birbirine kenetleyip, öylece baktım.

 

“Sen ne kadar da güzelsin kızım. Maşallah. Nazar değmesin aman!” diyerek kulağını çekip, kapıya vurmasıyla bir kez daha beni baştan aşağı süzdü.

 

“Ömer Asaf’ a bak sen, kapmış güzel kızı.”

 

Bu duyduğum cümleler beni içten içe rahatlatıp, bir de gülümsetince engel olamayıp kıkırdadım.

 

"Vallahi aferin benim her iki yeğenime. İkisi de gül gibi kız buldular ya, ölsem de gam yemem" dediğinde, Şirin ve ben birbirimize baktık.

 

“Estağfurullah, o sizin güzelliğiniz.”

 

Kadının gülüşüme eşlik eden gülüşüne bakıp, onun ellerini iki yana doğru kaldırmasıyla “yok yok” dedi ve ekledi. “Başta Ömer Asaf telefonda güzel demişti ama pek inanmadım. Bizim kerata ne anlar güzelden dedim ama valla kapmış güzel kızı.”

 

Yanaklarımın ısı derecesi kendini yükseltirken, hemen arkada yer alan iki kadına baktım.

 

Sezen hanımın nereye bakmış olduğumu anlamış olacak ki, hızla başını o tarafa doğru çevirerek, “eşimin kız kardeşleri Nuray ve Aynur.”

 

“Memnun oldum” dedim tıpkı onun gibi tülbentli ve kısa kadınlara bakıp, içeriye davet ederken.

 

Herkes içeriye geçip, bir de ayaklarına terlik geçirirken, topluca koltuklara yerleştik.

 

“Eee… Benim oğluşlarım nasıl gelinler?” diye sordu Sezen hanım ben ve Şirin’ e gülerek bakarken.

 

Şirin “iyi, çalışıyor o da” diyerek cevap verirken, bakışlar bana kaydı.

 

“O da iyi. Askeriyeden aradılar, gitmek zorunda kaldı” dediğimde, Aynur hanımın sözü devir alması bir oldu.

 

“Asker eşi olmak kolay değil kızım. Alışırsın.”

 

Aynur hanıma başımı salladım, yol yorgunu olduklarından dolayı Şirin ve ben ayağa kalkıp, mutfakta ki yemekleri ikram etmek için mutfağa ilerledik. Şirin eline iki tabak alıp, ben de arkasından iki tabak alarak servis ederken, Sezen hanımın bana bakan bakışlarının içinin gülüyor olması beni mutlu ediyordu. Tabakaları uzatıp, son kalan iki tabağı kendimize alarak salona, konuşulan sohbete dahil olduk.

 

Ömer Asaf’ ın halasının bu kadar tatlı olduğunu düşünmezken, gerçekten tatlılığı beni güldürüyordu. Benimle sohbet ederek, ailemin durumunu sorması benim ona tebessümle cevap vermiş olmam her ikimizin de tebessüm etmesine neden oluyordu.

 

“Düğüne gelemedik, ama hediye göndermiştik.”

 

Sevda hanımın vermiş oldukları hediyeyi hatırlayınca tebessüm ettim.

 

“Gerek yoktu, zahmet ettiniz teşekkür ederim.”

 

“Olur mu öyle şey kızım? Benim gözümde Taha neyse, Ömer Asaf’ ta o. Şirin neyse, sen de benim için öylesin. Ayrı gayrı yok ben de” diyerek kendini apaçık belli ederken, tebessümüm daha derin bir hal aldı.

 

Şirin ve ben birbirimize bakıp, aynı anda bir kez daha gülümserken, gecenin ilerleyen saatlerinde Sezen hanımların evlerine yol almalarıyla ben de kararmış olan göğün altında, bahçede üstüme almış olduğum krem, kollu hırkayla yürüyor, bahçede yer alan papatya ve farklı kır çiçeklerine doğru eğilmiş, gülümseyerek dokunuyordum. Üstümdeki lacivert kot elbisemin beni yeteri kadar sıcak tutuyor olmasıyla, hırka daha da sıcaklatmıştı beni.

 

Ömer Asaf’ ın bana kışın papatyaları nereden getirdiğini anlayabiliyordum. Anlaşılan bahçesinden koparıp getiriyordu. Bu beni güldürürken, aniden bahçeye giren Ömer Asaf’ ın arabasıyla, otuz iki diş sırıtıp, ayağa fırladım. Ömer Asaf' ın far ışıkları gözlerimi kamaştırdı, arabanın içinden bana bakan gözlerinin içi gülümsedi.

 

Arabası durdu, far ışıkları kapandı ve saniyeler sonra arabanın kapısı açıldı. Hızlı hızlı yanına “Ömer!” diyerek koşarken, kollarım hızla boynuna dolandı. Elleri belime dokunup, sıkıca sarmalarken sıcak dudaklarını boynuma bastırdı.

 

Bugün ilk kez ona sarılıp, şimdide ondan ayrıldıktan sonra ilk kez dudaklarımı yanaklarına bastırmıştım.

 

“Hoş geldin.”

 

“Hoş buldum güzelim. Bana kızgınlığın geçmiş sanırım.”

 

Buruk bir şekilde gülümsedim. “Seni bu kadar çok severken, nasıl kızgın olabilirim? Ama bugün seni ilk kez görüyorum, izin ver hasret gidereyim” deyip bir kez daha kollarımı sırtına doladım ve başımı, sağ yanağım göğsüne denk gelecek şekilde bastırdım.

 

Kendini arkasında yer alan arabasına yasladı, bir kolu belime sıkıca dolanırken, diğeri saçlarıma dokundu ve bir tutam saçım hızla parmağına dolandı.

 

“Çok mu özledin?”

 

Huzur gibi gelen sesi kulağıma ilişirken, başımı başım göğsüne yaslıyken salladım ve kaldırıp ona baktım.

 

“Evet. Bir daha sakın beni uyandırmadan gitmeye kalkışma. Yoksa bu sefer seninle beş dakika küserim.”

 

Gülüşü aniden yüzünde derin bir hal alırken, “beş dakika mı?” diye sordu çatık kaşlarıyla.

 

Dudaklarımı büzdüm, omuzlarımı kaldırıp indirdim. “Ne yapabilirim? Daha fazla küs kalamıyorum sana.”

 

Dudakları gülerek alnıma dokununca, bir kez daha kendimi ona yasladım. Bu sefer her iki kolu birden belime dolandı, “bugün annemle dışarı çıkacaktınız, ne oldu?” diye sordu. Gülümseyerek ona bakmadan cevapladım.

 

“Sezen halanlar geldi, annen de daha sonra bir gün çıkacağımızı söyledi.”

 

“Halamla tanıştın anlaşılan.”

 

Bir kez daha başım göğsüne yaslı dururken, onayladım. “Evet. Halan çok tatlı.”

 

Kokusunu derin derin içime çektim, midesinden gelen açlık sesiyle kaşlarımı çatıp, başımı yaslamış olduğum göğsünden kaldırarak ona baktım.

 

“Aç mısın?”

 

“Bugün sadece kahvaltı yaptım. Görev vardı.”

 

Onu başımla onayladım ve öğlen vakitlerinde onun için hazırlamış olduğum yemek tabağını hatırladım. Ardından gülümseyerek ondan ayrılıp, her iki elini birden tutarak bir sağa bir sola sallanıp, yerimde durdum.

 

“Şuan önünde bir tabak ne olmasını isterdin?” diye sorunca, anlık kaşlarını çattı ve düşündü. Ben ona heyecanla bakarken, onun gözlerini büyüterek, o hayran olduğum “hadi canım” cümlesine gülümseyerek bakınca, onun “kısır mı var?” diye sormasıyla başımı salladım.

 

“Evet. Ben yaptım.”

 

“Sen benim için kısır mı yaptın?”

 

Yalan söylemekte pek iyi olmadığımdan dolayı dudaklarımı birbirine bastırıp, ardından araladım.

 

“Yani tam olarak öyle olmadı. Başta halanlar için yaptım, ama senin ne kadar çok sevdiğini bildiğim için sana da kaldırdım.”

 

Dudakları aniden yanağıma dokundu ve derin bir öpücüğün ardından ayrılıp, o aşık olduğum gözleriyle gözlerime baktı.

 

“Sen benim için kısır mı ayırdın?”

 

“Evet. Neden ki?”

 

“İlk kez biri benim için kısır ayırdı. Annemler misafir gelince yaparlardı ama bana kalmazdı. Sen ilk kez benim için kısır ayırdın. Eşim olarak.”

 

Bu söyledikleri beni menun ederken, içimde oluşan sevinç ve istek yutkunmama neden oldu. Ben onun için sadece kısır değil, herşeyi ayırırdım. Benim düşüncemde sadece onun için yer vardı.

 

“Ben daha önce de sana kısır getirmiştim?"

 

"Evet ama o zaman sadece kız arkadaşımdın. Şimdi ise eşimsin ve bana özellikle ayırdın."

 

Kıkırdadım. “Gidelim o zaman. Sen yerken ben de seni izleyeyim.” Gülümsedi ve saçlarıma küçük bir öpücük kondurup, arabasının kapısını anahtarıyla otomatik kilitleyip, kolunu belime dokundurdu ve eve doğru ilerledik. Yarım açık bırakmış olduğum kapıyı aralayıp içeri girdik. Herkes salonda oturmuşken, Ömer Asaf önce içeriye girip, banyoda ellerini yıkayarak salona geçti. Ailesine kısa bir selam verip, kendini bir iki dakikalığına koltuklardan birine bıraktı. Hemen kapı yanında durup, parmaklarımı birbirine kenetledim.

 

“Nasıl geçti oğlum?”

 

“Göreve gittim. Sabah erkenden bu yüzden çağırmışlar.”

 

“Kızım. Otursana ayakta durdun öyle.” Ferit beyin kulaklarıma ilişen sesiyle çekine çekine ilerledim ve Taha abinin yanında oturan, Şirin’ in yanına oturdum. Taha abi, Şirin’ in onun için ayırmış olduğu yemek tabağını çoktan yemişti Ömer Asaf' tan iki saat önce geldiği için.

 

Saat ise çoktan gecenin on biri olmuştu.

 

Ömer Asaf babasıyla kısa bir sohbetin ardından ayağa kalkıp, mutfağa doğru yol alırken, müsaade isteyip ben de ayağa kalktım ve arkasından ilerledim. Mutfağa girer girmez, arkasından duran bana döndü.

 

Hemen ilerledim ve dolaptan onun için hazırlamış olduğum tabağı çıkartarak masaya oturmasını gösterdim. Dolu yemek tabağını önüne bıraktım ve çekmeceden onun için çatal kaşık çıkardım. Buz dolabından da soğuk bir su çıkararak su bardağına doldurdum ve önüne bıraktım.

 

“Hadi ye, bakalım beğenecek misin?”

 

Eline kaşığını aldı, tahmin ettiğim gibi ilk olarak kısıra daldırdı. Ağzına götürürken, gözlerini kapadı ve “ellerine sağlık” diyerek gözlerini büyük bir zevkle kapadı.

 

“Gerçekten beğendin mi?”

 

“Ya sen yaparsın da ben beğenmez miyim?”

 

Çekindiğimi belli eden bir gülümseme sergileyip, ellerimi masanın üzerinde birleştirdim.

 

Koridordan gelen sesler, herkesin yavaş yavaş odalarına çekiliyor olduğunun belirtisiydi. Sevda hanım mutfak kapısında belirince, hızla ayağa kalktım.

 

“İyi geceler size çocuklar.”

 

Gülümsedim.

 

“İyi geceler anne” diyen Ömer Asaf’la, ben de “iyi geceler” dedim. Mutfaktan gülümseyerek çıkarken, ben ve Ömer Asaf baş başa kalmıştık. Onunla yalnız kalmayı bile bu son on iki saat içerisinde özlemiştim. Tabağını yemeye devam ederken arada bir bana bakıp duruyor, gülümsüyordu.

 

“Özledim seni.”

 

“Çok mu?”

 

Başımı salladım. “Hem de çok.”

 

Onunla baş başa konuştuğumuz çok zamanlar olmuştu lakin evliyken değil. Kendimi sadece ona ait olarak bilmek beni en mutlu eden şeydi.

 

Tabağını bitirdikten sonra ben lavaboda yıkayıp kenara koyarken, birlikte odamıza çıktık ve hızla eşofmanlarımızı değiştirdik. Yatağa önce o girerken, ben de girdim ve sırt üstü yatarak başımın arkasını göğsüne yasladım, belime dolanan sağ kolunun üzerine ellerimi koydum. Diğeri başının altında yer alıyordu.

 

Öylece damarlarının belli olduğu elinin tersini okşayarak, parmaklarımı parmaklarına geçirdim. Uzun zamandır aklımda olan birşeyi onunla konuşmak istiyorum lakin anlam veremiyordum. Nasıl bir tepki vereceğine anlam veremiyordum.

 

“Ömer Asaf?”

 

“Hım?” dedi sanki uykulu bir sesle. Kaşlarımı çattım, başımı kaldırdım ve elini bırakmadan ona döndüm dirseğimin üzerinde.

 

“Uyudun mu?”

 

Gözlerini açıp bana baktı. “Sen uyumadan ben uyur muyun hiç?”

 

Gülümsedim.

 

“Seninle birşey konuşmak istiyorum.”

 

Başımı tekrardan göğsüne yaslayıp, karnımın üzerinde yer alan eliyle oynamaya devam ettim.

 

“Dinliyorum.”

 

“Hastaneye başlamak istiyorum. Yani yaz ayına gireceğiz bence gitmemde bir sorun yok.” Anlık bir duraksama yaşadı sanki. Ne diyeceğini bilemez oldu. Kaşlarımı çatıp, bir cevap beklerken, başımı göğsünden kaldırmadan ona baktım.

 

“Cevap vermiyorsun. İstemiyor musun doktorluk yapmamı?”

 

Derin bir nefes aldı. Lakin aniden yan odadan gelen bağırış ve kavga sesleri doğrulmamıza neden oldu. Gülüyorlar mıydı, yoksa kavga mı ediyorlardı bilemedim? Ömer Asaf’ la birbirimize baktık, ardından yataktan hızla fırladık. O kapıyı açıp koridora ilerledi ve abisinin odadan gülerek, bağıra bağıra “baba oluyorum!” diyerek çıkmasıyla Ömer Asaf anlık bir duraksama yaşadı. Şirin göz yaşları içerisinde odanın kapısında belirirken, odalarından çıkan ikililer onlara anlamsız bakışlar gönderdiler.

 

Taha abi Ömer Asaf’ ın kollarını tutup, "baba oluyorum, amca oluyorsun oğlum!" demesiyle sevda hanım ve Ferit beyin birbirlerine bakmalarıyla Ömer Asaf “allaaaa!” diyerek abisine sarılması ve "amca oluyorum!” diye bağırmasıyla kapıda duran Şirin'e yürüdüm hızlı adımlarla.

 

“Doğru mu?” diye sordum.

 

Avcunun içinde sıkı sıkıya tutmuş olduğu hamilelik testini kaldırıp, göz yaşlarıyla bana gösterdi. Gözlerimin içi mutlukla dolarken, kollarım hızla boynuna dolandı.

 

“Tebrik ederim” diye fısıldadım.

 

“Ammaaan! Anneanne oluyorum. Ferit dede oluyorsun!”

 

"Ne anneannesi hatun, babaanne oluyorsun!"

 

"Oy! Ne bileyim heyecandan şaşırdım" dedi eşine sarılan Sevda hanım.

 

Herkes birbirine sevinçle sarılırken, Şirin'in hıçkırıkları kulaklarıma eşlik etti. Taha abinin Ömer Asaf’ tan ayrılıp, eşinin yanına gelmesiyle ondan ayrıldım ve Taha abinin eşine sarılan kollarına baktım.

 

Ömer Asaf’ la göz göze geldim. Hızla ilerledim ve tebrik amaçlı ona da sarıldım. Gözleri mutluluktan dolmuştu. Sevda hanımın bize yaklaşmasıyla ben de ona yaklaştım.

 

“Ay doktorlar olmaz diyordu, bak Allah’ ın işine. Rabbim verince veriyor, Allah’ ım sana sükürler olsun!”

 

Kaşlarım çatıldı. Demek iki yıl evli olmalarına rağmen çocukları bu yüzden yoktu. Ben de neyi bekliyorlar diye düşünüp duruyordum. Anlaşılan ciddi bir durummuş. Şirin’ in akan göz yaşlarıda bu yüzdendi demek. Anne olacağından çok, şaşkınlıktandı.

 

“Kızım, test yanıltır mı hiç böyle?” diye soran Sevda hanımın bana dönen bakışlarıyla Taha ve

Şirin' de eşlik etti. Şirin üstünde ki uzun kollu saten pijamalarıyla yaklaşırken, ben ne diyeceğimi bilemedim ama yalan da söylemek istemedim.

 

“Yanıltır mı?” diye sordu Şirin korkunun bulaşmış olduğu sesiyle.

 

“Yani yüzde yirmi yanıltabilir. Bazıları bozuk oluyor çünkü" deyince dudaklarını birbirine yaslandı. “Doktora gidelim o zaman” dedi Ömer Asaf hemen arkadan. “Hadi hazırlanın” deyip kolumda ki çıkarmamış saatte baktı. “Saat on bir, bence kan tahlili verebilir” dedi Ömer Asaf.

 

Şirin ve Taha birbirine bakarken, Şirin’ in gözlerinde ya değilsem korkusu vardı. Bu çok belli oluyordu.

 

“Korkma kızım. Allah büyük belki de doğrudur. Hadi gin bir test verin ama sonucu bize de haber verin.”

 

Şirin başını salladı, Taha abiyle odasına çekildi hazırlanmak için. Ömer Asaf çoktan odaya geçmiş, ben de arkasından giderken o pantolonunu bacaklarına geçiriyordu. Ardından tişörtünü sıyırdı, akabinde bir tişört giyip, pantolonunu üzerine çekti.

 

“Hazırlan güzelim. Geç olmadan gidelim.”

 

“Ben de mi geleyim?” dedim şaşkın sesimle.

 

“Evet. Sen de geliyorsun, ne yapmamız gerektiğini sen daha iyi biliyorsun. Yardımcı olursun” deyince hızlı hızlı dolaba yaklaştım ve üzerime ne bulduysam geçirdim.

 

Kısa süre sonra arabaya binmiş, hastaneye gidiyorduk. Arkada ben ve Şirin, önde Taha abi ve Ömer Asaf. Hem Taha abi, hem de Şirin baya tedirgindi. Hastanenin önünde durunca, hızla içeri girdik ve kan alma odasına yönlendirdim onları. Ardından Şirin’ den kimliğini isteyip, danışmana yürüdüm.

 

“Biz kan aldırıp, test baktıracaktık.”

 

“Hoş geldiniz İkra hocam, tabi kan aldıracak hastananin kimliği.”

 

Şirin' in kimliğini Burcu'ya uzattım, dönüp yan yana duran Taha abi ve Şirin’ e gülümsedim.

 

“Hemen kayıt yapıyorum,” dedi ve ekledi. “Buyrun. Kan alma odasını biliyorsunuz” deyince, tebessüm edip, ayrılmadan önce “kadın doğum doktoru burada mı?” diye sordum.

 

"Şuan hastanede kadın doğum doktoru yok, hepsi çıktı. Ama isterseniz sizi Fatih hocaya yönlendireyim.”

 

“Yok, kalsın canım” dedim ve arkamdakilere döndüm.

 

“Beni takip edin.”

 

Koridorlardan kan alma odasına doğru ilerlerken, önümüzde bir kişinin olduğuna baktım kapının üstünde yer alan ekranda ki sıraya.

 

“İçeride bir kişi var, dışarıda bir. İki kişi sonra sen giriyorsun tamam mı? Hatta seninle gelebilirim” deyince, başını salladı hızla. Taha abi de bana gülümseyerek bakarken, kimliğini ve sıra numarasını ona uzatıp koltuklara oturduk. Ömer Asaf’ ın yanına ve Şirin’ in ortasına oturdum.

 

“Test nadiren hata gösterir. Merak etme, anne olacaksın.”

 

Dudaklarını birbirine bastırdı ve umutla baktı. “İnşallah.”

 

Önümüzde ki sıra bize gelince, Şirin ile içeri girdik.

 

“Hoş geldiniz hocam.”

 

Hemşire olan Selin' e gülümseyip, “hoş buldum” diyerek Şirin’ i kan alma koltuğuna ilerlettim.

 

“Gel canım.”

 

“Nasılsınız hocam? Özledik sizi ne zaman geliyorsunuz?”

 

“Bende sizi çok özledim gerçekten. Bir ay içerisinde gelmeyi düşünüyorum.”

 

“Ne güzel. Hanımefendi” dedi koltukta oturan Şirin’ i göstererek.

 

“Eltim. Kan aldıracak.”

 

“Ne için?”

 

“Gebelik.”

 

“Bir tüp alıyorum o zaman.”

 

Başımı salladım. Selin iğneyle kan alarak, bize tüpü ve raporu vererek gülümsedikten sonra odadan çıktık ve labaratuvara ilerledik.

 

Önüne gelir gelmez içeri girdim, elimde ki tüpü ve raporu onlara ilettim ve yarım saate çıkacağını söylediklerinde, tekrardan dışarıda beni bekleyen üçlüye ilerledim.

 

"Verdin mi?" diye sordu Şirin.

 

"Hım hım. Yarım saate çıkacak sonuçlar."

 

Derin bir nefes aldım, üçümüz birlikte oturduk koltuklara. Ömer Asaf'ın omzuna başımı yasladım, kollarımı önümde birbirine bağladım. Dışarıda beklerken, yarım saatin geçmesiyle raporların çıkmasıyla labaratuvardan çıkan hemşirenin “İkra hocam” demesiyle ayağa kalkıp dosyaya doğru koştum. Arkamda duran ikiliye döndüm dosyayı hemşireden alır almaz.

 

“Sen bakınca anlar mısın?”

 

Başımı olumluca salladım Ömer Asaf’ a.

 

“Bak o zaman” dedi Şirin.

 

Başımı salladım, dosyanın kapağını Ömer Asaf’ ın yanıma gelmesiyle araladım. Direkt olarak bakmam gereken yere baktım ve nefesimi tuttum. Dudaklarım birbirine yaslanırken, gözlerimin içi sızladı. Şirin bana yaşlı gözlerle bakarken, “değilim değil mi?” diye sordu. Derin bir nefes aldım, dudaklarımı birbirine yasladım ve Taha abinin ona sarılan kollarına ve “sorun değil” demesiyle gözlerim daha da çok doldu.

 

“İkra? Söylesene güzelim, hamile mi değil mi?”

 

Ömer Asaf’ ın gözlerine baktım, yutkundum. Ardından Şirin' e döndüm.

 

“H-h-hamilesin.”

 

Birbirine sarılan çift anında bana dönerken, Şirin’ in göz yaşları içerisinde “ne!” demesi ve Taha abinin bir kez daha sevinmesi, Ömer Asaf’ ın beni havaya kaldırıp döndürmesiyle koridorda bizim kahkahalarımız yükseldi.

 

“Anne oluyorum!” diye bağırdı gülen ve ağlayan sesiyle.

 

“Baba oluyorum!” dedi heyecanın yansımış olduğu sesiyle.

 

“Amca oluyorum!”

 

Hepsi sevinirken ben de eşlik ettim onlara. Arabaya binip, eve doğru giderken, arabaya bağlı telefonun çalmasıyla Sevda hanımın aradığını gördüm.

 

Ömer Asaf “alo” diyerek açtı telefonu.

 

“Oğlum. Ne yaptınız, dönüyor musunuz? Hamile mi benim güzel kızım?” Taha abi arkada eşinin yanında otururken, ben ve Ömer Asaf birbirimize bakıp, Şirin'e döndük. O öne doğru eğildi, "Babaanne oluyorsun!" diye bağırdı.

 

“Yemin et! Ay Feriiiit!! Hamileymiş, torun geliyor!”

 

Şirin gülerek arkasına yaslandı, başını sevdiği adamın göğsüne yasladı.

 

Ömer Asaf kırmızı ışıkta durdu, hiç beklemediğim bir anda bana doğru eğildi ve fısıldadı.

 

“Bir gün biz de bu haberi verir miyiz sence?”

 

Fısıldayan sesinin vermiş olduğu ürperti ile yutkundum ve onun az geri çekilmesiyle dudaklarımı araladım.

 

“Neden vermeyelim?”

 

Bölüm Sonu…

 

Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. Bir sonra ki bölüm yarın burada.

Bölüm : 27.12.2024 01:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi
NİSA
KURŞUN İZİ

42.88k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...