Hemen bu bölümü de atayım dedim, okurlarım bol bol okusun diye. Oy vermeden başlamayın, tşk ederim.
...Lorensi sise keyifli okumalar diler...
Bölüm Otuz İki - Güzel Haber
Bugün yine yepyeni bir güne uyanmış, banyoda saçlarımı tarıyordum. Aynada öylece görünümüme bakıp, hemen yan tarafa bırakmış olduğum, üstümde ki kırmızı elbiseyle uyumlu olan, üzerinde beyaz papatyaların yer aldığı bandanamı alıp, pelçemlerimden birer tutam önde bırakarak bandanamı başıma taktım.
Göğsüm derin bir nefesin ardından inip kalkarken boynuma erkek kardeşim İlker’ in o güzel kolyesini takıp, küvetin içine en son Ömer Asaf duş aldığından dolayı temizlememiştim. Biraz kenardan köpük alıp, elime de küçük sopalı el fırçasını alarak küveti temizlemeye koyuldum. Gerçi temizdi ama hijyen herşeyden önemliydi.
Her yere iyice fırça sürttükten sonra doğruldum ve suyu açtım. Elime duş fıskiyesini alıp, küvetin içine tuttum. Biraz geri çekildim ve önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına aldım, derin bir nefes verdim.
Tam o vakit belime dolanan bir çift kollar ile “hii!” diyerek yerimde sıçramam bir oldu. Korkudan yüreğim ağzıma geldi, bedenim ona yaslandı. Dudakları başımı sağa eğmiş olmamdan dolayı açıkta kalan boynuma dokundu, derin bir iç çekerek gözlerini kapatıp açtı.
“Günaydın meleğim.” Elimde ki fıskiyeyi kenara bırakıp, suyu kapadım ve ona döndüm.
“Meleğim mi?”
“Her şeyim” dedi ve eğilip bir öpücük de yanaklarıma dokundurdu. Bir eli elimi tutarken, diğeri başımda ki bandanadan bir kaç tutam öne çıkarmış olduğum saçlarıma parmağını doladı.
“Ne kadar güzel olmuşsun?”
“Senin gözünde hep güzelim zaten ben.”
“Hep benim gözümde güzel ol güzelim. Valla sana yan bakanın eceli olurum. Başta o Cihan' ın.” Kıkırdamam dudaklarımda peyda olurken, parmak uçlarımda yükseldim, dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Ardından bu sabah annemin beni arayıp, bu gece onlarda kalmamızı istemesiyle Ömer Asaf’ a soracağım demiştim. Şimdi ise ellerimi Ömer Asaf’ ın ellerinin içine bıraktım, gözlerine baktım.
“Ömer…”
“Anlaşılan birşey isteyeceksin.”
Kaşlarımı çattım. “Nereden anladın?”
Gamzeleri belli oldu. “Sen bana ne zaman böyle Ömer desen, birşey istiyor ya da söylüyorsun.”
Beni böyle ezberlemiş olmasına tebessüm ettim ve ellerini şefkatle okşadım.
“Hadi söyle” dedi.
Derin bir nefes aldım. “Bu gece annemler de kalalım mı? Yani annem beni aradı yarım saat önce, bu gece biz de kalın dedi. Ben de birşey diyemedim, haber vereceğimi söyledim.”
Gözleri gözlerime baktı, dudakları birbirine yaslandı. Kaşları düz çizgi halini aldı, elleri ellerimi okşadı.
“Hayır” dedi sert sesiyle. Hayır demesine değilde daha çok çıkan sert sesine anlam verememiştim.
“Neden sesini yükseltiyorsun?” dedim kısık ve sakin çıkan sesimle.
“Daha yeni evlendik ne ikidebir annemlerde annemler. Daha geçen pikniğe gittik.” Gözlerimin sızlamasına engel olamadım.
“Ben sana hiç bir zaman böyle birşey söylemedim. Annem arayıp sormasa ben istemezdim böyle birşey. Ayrıca sesini yükseltmen hiç hoş değil. İki de bir annemlere gidelim de demedim sana.” Kesinlikle dün gece kızmış olmasından dolayı yükseltiyordu sesini bana karşı. Yoksa alıştı mı? Hep sesini yükselterek mi konuşacak?
“İyi. Gitmiyoruz. Hem niye gidelim, ne işimiz var orada?”
Gözlerim bu sefer gerçekten aktı akacaktı. Derin ve titrek bir nefes aldım, “kalbimi kırıyorsun” dedim kısık çıkan sesimle.
“Niye gidelim öyle mi?” dedim. “Onlar seninde ailen Ömer Asaf. Ben sana diyor muyum neden buradayız diye? Oysa ki evimiz orada duruyor” dedim titreyen sesimle ve arkamı dönüp banyodan çıktım. Ama çıkamadım. Belime dolanan kolunu ve bacaklarımın altına sarılan koluyla bedenim havalandı kollarım reflkes olarak boynuna dolandı.
“Ne yapıyorsun?”
“Karımı mutlu ediyorum.”
Kaşlarımı çattım, kollarımı boynundan açıp önümde bağladım. “İndir beni. Az önce kalbimi kırdın.”
“Güzelim” dedi ve yandan ona bakmama neden oldu. “Sen bana seni tanımadığımı söylüyorsun ama asıl sen beni hiç tanımamışsın. Ben böyle bir konu hakkında sana böyle şeyler demeyi bırak, izin almana bile gerek yok. Ben nerede olursam olayım, yanımda sadece sen ol o yeter bana.”
Cümleleri ne kadar da içimde ki alevlerin sönmesine neden olsada pas vermeyip kucağında omuz silktim. “İndir beni” dedim ve “küsüm” diye ekledim.
Kıkırdadı, omuz silkti. “İndirmem. Sen kollarını boynuma dolayıp, bana bir öpücük verene kadar indirmem.”
Bir kez daha omuz silktim. “Yapmayacağım. Üzdün beni.”
“Şakaydı.”
“Benim ki gerçek.”
“İkra.”
“Ömer Asaf.”
Dudaklarım birbirine yaslı, başım ona bakmıyordu. Bir çocuk gibi kucağında küsmüş ve barışmayada niyetim yoktu.
“Bak seni severim, yerim. Bana bak hırçın Sivas kızı.”
“Hırçın?” dedim ve “öyle mi?” diye ekledim.
“İkra. Bana dön” dedi, omuz silktim.
“Sevmiyorum seni.”
Güldü. “Dün gece öyle demiyordun?”
Dün gecenin görüntüleri gözümde canlanınca derin bir nefes aldım ve yanaklarımın kızarmasına, midemin kasılmasına engel olamadım. Onunla geçirmiş olduğum güzel bir gecenin ardından şimdide küsmüştüm.
“Dün gece dün gece de kaldı. Ayrıca hatırlatıp durma.”
Bir kez daha kıkırdadı. “Bana dön yoksa her dakika hatırlatırım.”
Gözlerim kocaman açıldı, bakışlarım dondu kaldı. Derin bir nefes aldım ve bunu yapacak olma ihtimalini hesapladım. Eğer ona dönmez isem gercekten yapar mıydı? Sürekli hatırlatır mıydı? Yapardı.
Bakışlarım usulca ona döndü. Kızarmış yanaklarımı saklamak adına kollarımı boynuna doladım ve başımı omzuna yasladım. “Çok kötüsün.”
“Yanılıyorsun sevgilim. Çok kötü değilim, çok aşığım.”
İçte içe gülümsedim ve kollarımı sıkı sıkıya doladım boynuna. “Seni çok seviyorum. Sana küsemiyorum bile.”
O da benim gibi güldü, benimle birlikte banyodan ışığı kapatıp çıktı. Yatağa yaklaştı, oturdu ve beni kucağına oturttu. Dizlerim dizlerinden sarkılırken, kollarım hala boynuna dolanmış vaziyetteydi. Gözleri gözlerime bakıyor, elleri belimde dolaşıyordu.
“Gidelim. Hatta sürpriz yapalım annenlere. Haber verme, yolda pastaneden tatlı, meyve suyu falanda alırız. Eli boş gitmek olmaz” deyince aniden yüzümde açan tebessümün nedeni oldu.
“Gerçekten mi?”
“Evet. Ama bir şartla.”
Kaşlarımı çattım. “Nedir?”
Bakışları dudaklarıma kaydı, derin ve titrek bir nefes aldı. “İkra” dedi, “hım” dedim.
“Öp beni.”
Yutkundum, yavaşça yaklaştım ona. Nefesimi tutup, onun gözlerini kapatmasıyla dudaklarımı aniden yanağına yasladım. Ve sıkı bir öpücük alıp, kucağından kalktım.
Gülerek ona bakarken, "bu neydi şimdi?" demesiyle, anlamamazlıktan gelip, “öp dedin öptüm işte” dedim.
“Yanaktan mı?”
“Ya nereden olacak?” diye sordum neyden kastettiğini açıkça anlarken.
“Bu seferlik öyle olsun. Ama demedi deme, alırım ben o öpücüğü.”
Sırıttım, ardından “annenlere sen söyle gideceğimizi ben utanırım” dedim bandanamı iyice saçımda düzelterek.
“Ben söylerim.”
“Bir gece kalacağız, yanımıza sadece eşofman alsak olur değil mi?” deyip dolaba yaklaştım.
Vakit kaybetmeden bir kez daha arkama yaklaşıp, kollarını belime dolayarak çenesini şakağıma yasladı ve elleri beni iyice sardı.
“Sadece bir gece mi kalacağız?” diye sordu.
Bedenimi bir kez daha ona döndürdüm. “Yani orası benimde evim. Hem istersen sen bir gece kal, sonra eve gelirsin. Ben bir iki gece kalsam olur mu?” diye sordum heyecanla. Ailemi gerçekten de çok özlemiştim ama onsuz nasıl duracağımı da bilmiyordum. Ailemle daha iki gün önce beraber olmamıza rağmen sanki yıllardır ayrı gibiydim. Çünkü onlardan bu denli uzak kalmaya alışık değildim.
“Öyle mi yapalım diyorsun?” diye sorunca, dudaklarımı birbirine yasladım. “Biz bugün gidelim, bakarım sonrasına” dedi ve benden uzaklaşıp, yan tarafta ki dolap kapağını açtı. Üstünde ki tişörtü çıkardı, akabinde üstüne bir tişört ve altına pantolon giydi.
🎻
Herkes kahvaltı masasının üzerinde toplanırken Ferit bey ve Sevda hanım birlikte sohbet ediyor, Şirin ise bana bakıp gülümsemişti. Çünkü Ömer Asaf'la sadece kavga ettiğimizi o biliyordu ve bizi mutlu görünce gülümsemek istemişti.
“Anne, baba?”
“Efendim oğlum” diyerek döndüler Ferit bey ve Sevda hanım.
“Şey” dedi Ömer Asaf ve ekledi. “Biz bu gece İkra’larda kalalım. Annesi aramış,” deyince verecek oldukları tepkiyi ve cevabı merak edip, masanın altında ellerimi birleştirdim. İkiside bir bana bir Ömer Asaf’a bakıp duruyordu. Ömer Asaf aniden elimin üzerine elini bırakınca, dönüp ona gülümsedim.
“Gidin oğlum. Gidin selamda söyleyin” deyince Ferit bey, aniden Ömer Asaf’a döndüm.
“Bugün Şirin’in ailesi gelecek,” deyince Sevda hanım, araya Şirin girdi.
“Sıkıntı değil anne. Onlar gitsinler hem haber vermişlerdir şimdi” deyince Şirin, gülümseyerek baktım ona.
Ben de dışarı çıkacağım diyerek ayağa kalktı Asya, ağzına bir dilim salatalık alıp, hoşçakalın diyerek evden ışık hızıyla çıktı. Herkes şaşkın şaşkın bakarken Ömer Asaf konuştu.
"Akşama doğru gideceğiz, şimdi askeriyeye gidip işimi halledeceğim, döndüğümde İkra'yı alırım” diyerek ağzına son lokmasını aldı, “hadi ben çıkayım” dedi bana bakarak. Arkasından ayaklandım, kapıya kadar onu yolcu ettim.
“Allah'a emanet.”
“Güzelim gelir gelmez çıkacağız, hazır ol tamam mı? Benim için bir eşofman koy yeter” deyince, onu başımla onayladım ve "ben çoktan hazırladım, sen merak etme" dedim. Elleri yumuşak saçlarıma dokundu, dudakları bandanamın üzerinden saçlarıma değdi.
“Allah'a emanet.”
“Sende.”
“Arayacağım ben seni” dedi arabasına doğru ilerlerken. “Arayınca dışarı çıkarsın” diyerek arabasının kapısını açtı, geçti ve bana gülümseyerek bahçeden ayrıldı. Kapıyı kapatıp, içeri geçtim ve Şirin’in ailesi için hazırlıklar çoktan başlandı. Elbirliğiyle yemekler yaptık, tatlılar hazırladık.
“Annen bebek için mi geliyorlar?”
Yemeğin altını karıştıran Şirin, sorum ile birlikte bana döndü. “Hım hım. Dün akşam söyledim onlara” dedi ve devam etti. “Aslında utandım birazda. Nasıl söyleyeceğimi bilemedim ve kız kardeşime söyledim ilk önce. O annem ve babam söyledi, abimde zaten onlardan öğrenmiştir” dedi ve aklıma takılan soruyla kaşlarımı çattım.
“Siz kaç kardeşsiniz?”
“Üç. Abim, ben ve kız kardeşim.”
“İnsanın abisi olması çok güzel bir duygu. Güvenebilecek bir dalı var arkasında” dediğimde Şirin gülümseyerek başını salladı ve ocaktaki yemeğin altını kapatıp, derin bir nefes alarak bana döndü.
“Abim bambaşka gerçekten. Tıpkı Taha gibi. Beni ve kız kardeşim Su’yu da çok seviyor.”
Gülümsedim. “Abinin adı ne?”
“Yunus” dedi yüzündeki sıcak tebessümle.
Bu geçen beş ay boyunca onlarla hiç tanışmamıştım. Çünkü daha Ömer Asaf'la evli bile değildik. Düğüne bile gelmemişlerdi, çünkü kendileri şehir dışındaydı. Ama ben ve Şirin mutfakta sohbet ede ede, kardeşinin on sekiz yaşında olduğunu, abisinin ise yirmi yedi olduğunu söylemişti. Kendiside benim gibi yirmi üç yaşındaydı.
Ömer Asaf günler önce yirmi yedi yaşına basmıştı. Gitgide yaşlanıyorduk. Ama o karizmasından ve yakışıklılığından hiç ödün vermiyordu.
Şirin ile yaklaşık bir iki saat mutfakta oyalanırken, kapının çalmasıyla Sevda hanım ve Ferit bey aynı anda yaklaştı kapıya. Taha abi çoktan ofise gitmek için evden çıkmıştı. Akşama yetişir miydi bilemeyiz?
“Hoş geldiniz, hoş geldiniz.” .
“Anne, baba!”
Yaklaşık üç aydır anne ve babasını görmeyen Şirin, adeta koşmuştu onlara. Her ikisine de yavaş yavaş sarıldı, öptü ve kokladı.
“Hoş geldiniz” dediğinde, arkada duran abisi girdi görüş alanıma. Adeta tıpkı Ömer Asaf’ın boyunda, renkli gözlü biriydi. Yani yakışıklıydı. Ama bana göre tek bir yakışklı vardı o da benim ela gözlümdü.
Derin bir nefes aldım, “hoş geldiniz” dedim ben de onlara. Şirin abisine ve kız kardeşine de sıkıca sarıldıktan sonra, abisinin “yeğenim nasıl?” demesiyle Şirin'in yanaklarının kızarması bir oldu.
“Abim tutturmuş kız olacak diye, durmadan söylüyor” dedi adının Su olduğunu öğrenmiş olduğum on sekiz yaşındaki, sarışın ve mavi gözlü kızın bakışları önce ablasını sonrada beni bulurken.
"Siz?" dedi Şirin'in annesi bana bakarak. Aniden Şirin bana döndü, "Ömer Asaf’ın eşi" dedi ve "İkra" diyerek tanıttı beni.
“Annem Kader, babam Mete. Abim Yunus ve kız kardeşim Su” dedi ve ben hepsine gülümsedim.
“Hoş geldiniz.”
“Hoş bulduk kızım, sen nasılsın?”
“İyiyim efendim, siz nasılsınız?”
“Çok şükür iyiyiz güzel kızım, düğüne gelemedik kusura bakma" deyince, estağfurullah diyerek yanıtladım.
Hepsi içeriye geçtiler Ferit bey ve Sevda hanımla birlikte. Ben ve Şirin’de arkalarından ilerledik ve koltuklarda yerimizi alıp, derin bir sohbete giriştik.
🎻
“Sen nasılsın İkra abla? Doktormuşsun, ablam öyle söyledi.”
Ben, Şirin ve Su, mutfakta sohbete dalmıştık. Güzel bir yemekten sonra onlar içeride çay içerken, biz de mutfakta içiyorduk çayımızı. Çayımdan bir yudum daha alıp, Su’nun sormuş olduğu soruyla birlikte bakışlarımı ona çevirdim.
“Hım hım. Ama şuan yapmıyorum, Ramazan ayından sonra başlayacağım” diye yanıtladı herkese aynı cümleyi kurduğum gibi.
“Ne güzel? Ben hukuk istiyorum, avukatlık.”
“Üniversiteye başladın mı?” diye sordum merakımı açan bir konuyla.
“Yok, henüz son senem, eşit ağırlık öğrencisiyim.”
Dudaklarımı birbirine bastırdım, “Allah zihin açıklığı versin” dedim. Her ikisi de “Amin” diyerek onayladı beni. Birlikte çaylarımızdan birer yudum daha içtik ve onun "gözlerin ne kadar güzel?" sorusuyla bir kez daha gülümsedim.
“Teşekkür ederim.”
“Ömer abinin gözleri de ela yanlış hatırlamıyorsam. Çocuğunuz olsa kesin renkli gözlü olur” dediğinde Su, ona gülerek baktım ve çalan telefonumla ayağa kalktım. Tezgahın üzerine bırakmış olduğum telefonumdan Ömer Asaf’ın aradığını görünce, onun evden çıkışının ardından dört saat geçtiğini farkettim. Telefonu açtım, kulağıma yasladım.
“Efendim.”
“Neredesin?” diye sordu sesindeki neşeyle.
“Evdeyim, çay içiyorum.”
“Hazır mısın?”
“Hazırım, geliyor musun?”
“Hım hım. Beş dakikaya oradayım, misafirler hala evde mi?”
“Evet.”
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve onu dinlemeye devam ettim. “Neyse, ben geleyim bir selam verip öyle çıkalım olur mu?” dedi ve ben onu başımla o görmesede onayladım.
“Olur olur. Ben bekliyorum o zaman” dedim ve üzerime geçirmiş olduğum gömlekli uzun beyaz elbisemin üzerine ince süveterin belimin kenarlarından uzanan ipleriyle oynadım.
“Tamam güzelim, öpüyorum seni, hadi görüşüz” dedi ve “ben de seni” diyerek telefonu kapadım.
“Ömer abi mi geliyor?”
“Hım hım” diyerek döndüm Su’ ya. Akabinde ilerledim ve tekrardan kalktığım sandalyeme oturdum. Mutfağın kapısının kapalı olmasından dolayı, Şirin’in bize anlatmış olduğu ufak konuşmalara kulak verdik.
“Sürekli tuvalete çıkmam normal mi diye sordu?”
“Normal normal. İlk iki aylarda oluyor böyle. Ama zamanla alışırsın, merak etme dediğimde, Su’nun ablasına bakan bakışlarının içi gülümsedi.
“Acaba yeğenim ablama mı, yoksa Taha enişteme mi benzer?” dedi düşünür gibi bakışlarını yukarı kaldırarak.
“Enişten kız istiyor, ben de sağlıklı olsun yeter diyorum.”
Birlikte kıkırdadık. “Ay evet sağlıklı olsun, o yeter “ dedi Su saçlarını geriye atarak.
“Selamünaleyküm! Hoş geldiniz Mete amca, nasılsınız?”
“Vay aleykümselam, Ömer Asaf’ım. Nasılsın?”
Ömer Asaf’ımın sesini duyar duymaz kızların bana bakan bakışlarını farkettim.
“Ömer Asaf gelmiş?” diyerek ayağa kalktım, benimle birlikte diğer kızlarda kalktı. Mutfağın kapısını açıp, yavaşça salonun kapısında belirdik üçümüz de. Ömer Asaf Mete bey ve Kader hanımın elini öperek, onlarla selamlaşırken, Yunus’a da sarıldı.
“Hoş geldiniz!”
Önüme düşen saçlarımı usulca geriye attım, yüzümdeki gülümsemeyle kapı ağzından çekilip, biraz daha içeriye girdik.
“Hani sarışın cimcime nerede?” diye sorunca Ömer Asaf, Su hemen elini kaldırarak “buradayım!” dedi. Ömer Asaf bize döndü ve bakışları önce bana, ardından Su’ya döndü.
Su öne doğru adımlayıp, Ömer Asaf’a sarılırken, Ömer Asaf’ta karşılık verdi, “okul nasıl gidiyor?” diye sordu.
“İyi gidiyor abi,” deyince, Ömer Asaf onun saçlarını karıştırdı ve geriye çekilip, bana bir kez daha bakıp gülümsedi.
“Otursanıza kızlar, ayakta kaldınız.”
Herkes her bir köşe oturunca, Ömer Asaf’ta koltuklardan birine oturdu ve annesiyle birşeyler konuşmaya başladı. Etrafa bakıp, nereye oturacağımı bilemeyip, derin bir nefes aldım ve serin parkenin üzerine baktım. Yerde oturmayı sevdiğimden dolayı, dizlerimi büküp oturacağım vakit, Sevda ve Kader hanımın aynı anda “ay oturma kızım, ayakta kaldın” deyişiyle, hemen arkada duran yemek masasının sandalyesini bana uzatmak için ayağa kalkan Yunus ile dudaklarımı birbirine yasladım.
“Gel, gel buraya otur” dedi Ömer Asaf oturduğu yerden kalkarak.
“Yok yok. Sen otur, birşey olm-”
“Sandaleye vereyim, buyrun” diyerek bana sandalye uzatan Yunus'a gülümsedim, Ömer Asaf benden önce davrandı ve alıp, kapının yanına ilerleyip oraya koydu.
“Sen koltuğa otur” diyerek kendisi sandalyeye oturdu. Kızaran yanaklarımla Sevda hanımın yanına oturdum, elini saçlarıma atan kayınvalidemin “güzel kızım” demesiyle saçlarımı okşaması bir oldu.
“Kendisi Ferit’in asker arkadaşının kızı” dedi Sevda hanım Şirin’in annesi Kader hanıma bakarak.
“Aaa öyle mi?” dediğinde Kader hanım, ben bilmiyor olduklarını anladım.
“Öyle öyle. İnanır mısın, bizden önce tanışmışlar?”
Sevda hanım tüm dikkatleri kendi üzerine çekti ve hemen köşede oturan Su konuştu.
“A a. Babalarınız arkadaş mı yani?” diye sordu. “Vay be. Tesadüfe bak.”
Ömer Asaf'la birbirimize baktık, gülümsedim ve Ferit bey girdi araya, tüm dikkatleri üzerine çekerek.
“Arkadaşımın kızı. Ne yalan söyleyeyim valla hepimiz memnunuz. Ömer Asaf bir akşam evleniyorum diye geldi yanımıza, başta ne oluyor diye sorduk ama sonra senin arkadaşının kızı deyince, birşey demedik. Çünkü İkra'yı hemen hemen tanımıştık o zamanlar.”
Yanaklarım fazlasıyla kızardı ve ben derin bir iç çektim. Yutkundum ve ellerimle, açık pembe kısa ve kısa kollu süveterin altına giymiş olduğum beyaz gömlekli elbisemin yakalarını düzeltip, kolumda ki altın kaplama olan bilekliklere bakıp, bileğimin altına dönmüş gümüş saatimi düzelttim, derin bir nefes aldım ve başımı tekrardan misafirlere kaldırdım.
Ayağımdaki tetkiklere bakıp, göz ucuyla başımı kaldırmadan Ömer Asaf’a baktım ve onunda bana bakmasıyla göz göze geldik. Çapkın bir gülümseme sergileyince, kendime engel olamayıp ben de gülümsedim ve alt dudağımı dişlerimin arasına alarak başımı misafirlere kaldırdım.
“Eee oğlum, siz gitmiyor muydunuz?”
Ferit bey araya girince, tüm bakışlar Ömer Asaf’a kaydı. “Gidelim gidelim. Geç olmadan, saat beşe geliyor” deyince Ömer Asaf, o ayağa kalktı ve bende yavaşça ayağa kalktım.
“Selam söyleyin.”
“Aleykümselam. Görüşürüz o zaman” dedi Ömer Asaf ve el salladı kapıdan çıkmadan önce. Birlikte kapıdan çıkar çıkmaz, ben Ömer Asaf’a baktım.
“Ne kadar güzel olmuşsun sen böyle?” dedi kısık sesiyle bakışları baştan aşağı beni süzerken. O evden çıkmadan önce üstümde başka bir elbise vardı ama misafirlerin geleceğini duyunca, daha da güzel bir elbise giymiştim. Elbisemin yakalarını elleriyle düzeltip, her iki yanağıma sıkı bir öpücük bıraktı, “gidelim mi?” diye sordu.
“Çantamı ve kıyafetleri alayım, gidelim” dedim ve merdivenlere ilerledim.
“Bekliyorum canım” dedi ve ben hızlı hızlı odama çıkıp, bizim için hazırlamış olduğum küçük çantayı alıp, aşağıya indim. Ömer Asaf çantayı ben merdivenlerden iner inmez elimden aldı, gülümseyerek elimi tuttu ve evden çıkıp, arabaya yaklaştık.
“Hava soğuk, üşümezsin değil mi?” diye sordu.
“Yok yok, arabayla gideceğiz, üşümem” dedim ve arabaya bindim. O da çantayı arkaya atınca, ben elimdeki telefonumu çantamın içine koydum.
“Haber verdin mi annenlere?” diye sorunca Ömer Asaf, arabaya binmişti çoktan. Kapıyı kapadı, başını bana çevirdi.
“Vermedim. Verme dedin ya?” diye sordum.
“Belki vermişsindir diye düşündüm” dedi ve araba bahçeden çıktı.
“Günün nasıl geçti?” diye sordum arkama daha rahat yaslanarak.
“İyi, askeriyeye uğradım dediğim gibi. Sakindi her yer, zaten son iki aydır sakin ve sessiz ama hayrola inşallah. Bizimkilerle bir çay içtim, sonrada eve geldim” dedi ve ben başımla onayladım onu.
“Bu aralar kızlarla hiç konuşamıyorum” diye söyleyiverdim.
“Nazlı düğün için telaşlı, Öykü bebek odası hazırlıyor. Bahar’da bir aylığına şehir dışına çıkmış.”
“Düğün ne zaman?” diye sordum bu seferde.
“Sanırım bayramdan iki gün sonra” dedi ve ben bir kez daha onu başımla onayladım.
“Ne alayım tatlı olarak? Ne sever sizinkiler?” deyince Ömer Asaf, “zahmet etme istersen” dedim.
Arabayı sağa çevirdi ve bana baktı, hızla önüne dönerek konuşmaya başladı. “Eli boş gitmek olmaz güzelim. Hem uzun zaman sonra ilk kez gidiyorsun sende, elimiz boş mu gidelim?” dediğinde, gerçekten de evlendiğimden beri evime hiç gelmediğimi fark ettim. Dudaklarımı birbirine yasladım, ileride ki çevirme ile hızla kemerimi taktım. Neyseki trafik polisi beni görmüş değildi. Ömer Asaf yanlarından kornaya basarak geçerken, polislerin her üçüde selam verdi.
“Eee… Ne severler?”
“Şekerpare alalım birazcık.” Başıyla onayladı beni ve yaklaşık on dakikanın ardından mahalleye girmiştik. Sokaklardan yavaş yavaş, çocukların bu havada koşuşturuyor olduğu sokaklardan geçtik. İleride ki pastanenin önünde durunca, Ömer Asaf arabanın frenini çekti, kemerini açtı ve bana baktı.
“Sen otur güzelim, ben birşeyler alıp geleyim” dedi ve ben onu başımla onayladım. Arabadan indi, yaklaşık beş dakika sonra geri geldi ve almış olduklarını bana uzattı arabaya geçerek. Elinden aldım, bacaklarımın üzerine bırakarak gülümsedim.
Bir kilo şekerpare almıştı etiketin üzerine bakınca anladığım kadarıyla. Tekrardan arabayı çalıştırdı ve biz tekrardan sokaklardan geçtik, bizim sokağa girer girmez neredeyse tüm sokakta oturan kadınların kendi apartmanların merdivenlerinde oturarak gördüm. Hele ki bizim binanın önüne toplanmış kalabalığa baktım.
“Sizin bina kalabalık.”
Başımı hoşnutsuz bir şekilde salladım. “Keşke olmasaydı.”
“Neden?”
Omuz silktim. “Hepsi mahallenin dedikoducuları resmen. Ayrıca annem onlarla pek samimi değildir. Konuşur ama öyle aman aman değil” dedim ve Ömer Asaf boş bulduğu yere arabayı yavaşça park etti.
“Birşey olmaz, hadi biz inelim” dedi ve kemerimi açıp, arabadan tatlının poşetini tutarak indim. Ömer Asaf’ta inip, arkadan çantayı alınca, ben omzuma çantamı taktım ve onun elindeki ufak giysi çantasına baktım.
“Hadi gel” dedi arabanın kapılarını kilitleyerek. Arabanın etrafından dolaşıp yanına elimi uzatarak yaklaştım ve elini tuttum. Tatlıyıda uzanıp elimden aldı ve biz bizim binanın önünde dedikodu yapmaya başlamış ve gülen kadınlara yaklaştık. Beni görür görmez binaya gireceğimizi anlayıp, merdivenlerde oturanlar ayaklandı.
“İkra, hoş geldin kızım.”
Dudaklarımı birbirine bastırdım, “hoş buldum abla” dedim ve Ömer Asaf'la merdivenleri çıktık yavaş yavaş.
“İyi akşamlar” demeden es geçmedim.
“İyi akşamlar.”
“İyi akşamlar.”
Apartmanda yukarıya el ele birlikte çıktık, bizim dairenin önüne gelir gelmez kapıyı tıklamadım ve yavaşça kapıyı açmak için anahtarımı çantamdan çıkardım. Kapıyı çok ama çok sessiz açtım, Ömer Asaf’la birlikte içeri girdik, tatlıyı ve çantayı kapı kenarında yer alan dolabın üzerine bırakıp, omzumda ki çantamıda askıya asıp, kapıyı yavaşça kapadım.
Ömer Asaf’a dönüp gülümsedim ve yavaşça ilerledik diğer odaların kapalı ışıklarını fark edince, herkesin salonda olduğunu anladık. Kapı ağzında durup, gülümseyerek içeride konuşulanlara kulak verdik.
“Kerem, annem dökmeden ye, zaten yemek yiyeceğiz birazdan bekleseydin ya oğlum” deyince annem, hemen babam girdi araya.
“İkra’lar gelmiyor mu?”
“Bilmiyorum ki. İkra sabah sana haber vereceğim anne dedi ama aramadı. Herhalde Ömer Asaf izin vermemiş olabilir” deyince annem, Ömer Asaf gülümsedi.
“Yok canım, damat demez öyle şey” dedi babam bu seferde. Ömer Asaf’ın gülümsemesi daha derin bir hal aldı.
“Ben özledim valla İkra'yı” diye girdi araya İlker. Hemen ardından Eda, “ben de” deyince gözlerimin içi sızladı.
“Ben de özledim İkra ablamı” dedi Kerem’de.
“Belkide gelmeyecekler, ne yapalım başlayalım mı yemeğe?” diye sordu abim. Dudaklarımı birbirine yasladım, başımı salladım ve Ömer Asaf'la aynı anda girdik içeriye.
“Belkide çoktan gelmişizdir!”
“Amaaaann!”
Herkes aniden ayaklandı ve koltukta ekmek arası yiyen Kerem bile ekmeğini kenara bırakıp, koltuktan indi ve bana doğru koştu.
“Bak sen şunlara, bir de sessiz sessiz girmişler” deyince abim, herkes gülümsüyordu.
“Ablaa!”
“Ablacağım” dedim hızla eğilip Kerem’i kucağıma alarak.
“Ben dedim ama size gelirler” dedi babam. Kerem’i öpüp, onu yere indirdikten sonra anneme sarıldım ilk önce. Ömer Asaf'ta babama sarılıp, akabinde İlker ve abimede sarıldıktan sonra Eda'ya da selam verdi.
“Hoş geldiniz!” diyen Eda'ya koştum.
“Hoş buldum, nasılsınız?” Selim’i göremeyince, bir yaşında olan canım yeğenimin uyuduğunu anlamıştım. Selim bir yaşına girmişti ve onun için harika bir doğum günü kutlaması yapmıştık. Tabi ben ve Ömer Asaf evlenmeden önceydi.
Abim ve İlker’e de sarıldım ve herkese topluca baktık.
“Ay hoş geldiniiiz!”
Anneme gülümsedim. “Sürpriz yapalım dedik” dedim ve Ömer Asaf'la birlikte her iki boş kalmış tekli koltulardan birine ben birine Ömer Asaf oturdu.
“Ne iyi ettiniz?” deyince babam, hızla elimle salonun kapısını gösterdim.
“Kapı yanında ki dolabın üstünde tatlı var, gelirken aldık” dedim ve arkama daha rahat yaslandım.
“Ne gerek vardı güzel kızım, teşekkür ederiz” deyince annem, dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsedim.
“Kız! Ne güzel olmuşsun” diyen İlker’e göz kırptım ve teşekkür ettim.
“Eee, ne var ne yok? Kalacak mısınız?” diye sordu babam. Ömer Asaf başını salladı, “kalacağız baba” dedi üstündeki ceketini çıkarmak için ayağa kalkarken.
“Ver oğlum sen” diyerek ayağa kalkan annem, Ömer Asaf’ın ceketini almak için yeltendi, lakin Ömer Asaf “ben asarım anne” diyerek hızla salondan çıkacağı vakit, “çantamdan telefonumuda getirir misin?” dedim ve o başını salladı, ceketinin kapı yanındaki askılığa asıp, salona geri geldi. Elinden telefonumu aldım, o tekrardan yerine oturdu ve gülümseyerek bana baktı.
“Babanlar nasıl oğlum?”
“İyiler hamdolsun. Abimin kayınpederi, kayınvalidesi geldi. Yengem için” dedi ve gülümseyerek ekledi. “Amca oluyorum.”
“Ana! Allah analı babalı büyütsün. Sağlıkla doğsun!”
“Allah razı olsun, teşekkür ederiz.”
Ömer Asaf annemlerle sohbet ederken, bende onları dinliyordum. Aniden telefonumdan gelen bildirim sesiyle ablamdan gelen mesaja baktım.
Ablam ;
Neredesin ablacım?
Kaşlarımı çattım.
İkra ;
Annemlerdeyim, bu gece burada kalacağız Ömer Asaf ile.
Ablam ;
Sana birşey söyleyeceğim ama sakin ol tamam mı?
Kaşlarımı bir kez daha çattım.
İkra ;
Kötü birşey mi oldu?
Ablamdan bir mesaj beklerken, onun yazmış olduğu bir başka cümleyle gözlerimi büyüttüm.
Ablam ;
Hamileyim.
“Ne!”
Aniden ayağa fırlayınca, benimle birlikte Ömer Asaf’ta kalktı korkuyla.
“Ne oldu?”
“Ne oldu kızım?”
“İkra?”
Kalbim ağzımda attı, bakışlarım bir kez daha mesajın üstünde gidip geldi. Yutkundum. Bu haberin vermiş olduğu ansızın mutluluk bedenimi ele geçirirken, ben abilerime baktım, ardından anneme ve babama.
“Anneanne oluyorsun!” dedim gözlerimden düşen bir iki damla yaşla.
“Ne?” diyen annem, kaşlarını çattı ve “anneanne mi oluyorum?” diye sordu. Başımı salladım, o şaşkınlıkla bakıyorken, ben “anneanne oluyorsun” dedim bir kez daha.
“Teyze oluyorum, ablam hamileymiş!”
Abim ve İlker birbirine baktı, gözleri açılan abimin “dayı mı oluyorum?” deyişiyle başımı salladım hızla. Annem sevinç çığlıklarıyla yerinde zıplayıp, başörtüsüne dikkat ederken, babamla birlikte sarılmasıyla ben bana bakan Ömer Asaf’ın boynuna sarıldım.
“Teyze oluyorum!”
O da gülümsedi, hatta kıkırdadı ve kolları belime dolandı.
“Dayı oluyorum lan!” İlker’in Ömer Asaf’tan ayrılan bedenimi kucağına alıp, etrafında döndürmesiyle birlikte kahkahalarla ayaklarım yere değdi.
“Durun” dedim ve kendime gelerek “ablamı arayacağım” dedim.
Herkes sevinçten soluk soluğa koltuklara oturunca, ben ablamı aradım ve hoparlöre aldım. Telefon bir dakika sonra açıldı ve ablamın “İkra” deyişi duyuldu.
“Abla, Allah analı babalı büyütsün!”
Ablamın kıkırdayışı duyuldu. “Teşekkür ederim. Annemlere söyledin mi?”
“Duyduk kızım duyduk! Ay Sedef’im, kurban olurum sana, Allah sağlıkla büyütsün inşallah” deyince annem, göz yaşlarını tutamamıştı.
“Sağol anne, iki aylıkmış” deyince ablam, gözlerimi büyüttüm.
“Maşallah,” dedi babam.
Ablamla birlikte sohbet edip durduk, eniştemin araya girmesiyle onuda tebrik ettik ve güzel bir sohbete başladık. Annem yarın akşam onlarıda buraya davet etmişti her ikisini. Zaten bu akşam Baran eniştemin ailesine gideceklermiş. Yarında bize geleceklerine söz verdiler. Ablamın evine önceden gitmiştim. Güzel ve hoş bir daireydi.
Derin bir nefes aldım, ablamla uzun bir konuşmanın ardından hepimiz yemeğin üzerine toplanmıştık. Ömer Asaf, abim, babam ve İlker masaya oturmuşken, biz annem ve Eda masayı kuruyorduk. Yemekleri masanın kenarına getirirken, annem İlker’e ve babama doldurdu, Eda abimin tabağına yemekleri doldururken, ben Ömer Asaf’a baktım.
“Enginar doldursana Ömer Asaf’a kızım” deyince annem, başımı olumsuzca salladım.
“Yok, Ömer Asaf sevmiyor, ben ona karnıyarık vereyim” dedim ve tabağına bir karnıyarık bıraktım, yanına da biraz pilav. Kepçeyle, önündeki tasa cacık doldurdum, kendi tabağımada aynılarını alıp, sevdiğim adamın yanına oturdum.
“Hadi başlayın çocuklar.”
“Herkese afiyet olsun” dedim ve hep birlikte yemeye başladık. Güzel bir yemeğin ardından biz kadınlar masayı topladık ve annemlerle sohbet etmeye koyulduk.
“Sevda hanımlar nasıl?”
“İyiler, selam söylüyorlardı.”
“Aleykümselam. Sen nasılsın kızım, nasıl gidiyor evlilik?” diye sorunca annem, yanaklarımın kızarmasına neden olamadım.
“Güzel gidiyor, mutluyum.”
“Olursun tabi, evlilik çok güzel” diyen Eda'ya gülümsedim. O bulaşıkları yıkarken, ben duruluyordum.
“Kızım?” dedi annem kalan yemekleri buzdolabına yerleştirirken.
“Efendim.”
“Ben sizin yatakları aynı odaya mı koyayım, yoksa sen kendi odanda, Kerem’le mi yatarsın? Nasıl yapayım kızım?” diye sorunca annem, kızaran yanaklarımla önce Eda'ya, sonra anneme baktım.
“Şey… Ömer Asaf ayrı yatar mı ki?”
“Yatmaz mı?” diye sordu annem bu sefer de gülerek.
“Yani şey… Şimdi o ilk kez burada kalacak. Çekiniyor, sizde hissetmiş olmalısınız” dediğimde, annem dudaklarını birbirine yasladı.
Ömer Asaf'la birlikte beş ay boyunca sözlü kaldık ama Ömer Asaf o aylar içerisinde hemen hemen bir iki kere gelip gitmişti bize, o da ailesiyle. Şuan tek başına ilk kez annemlerde, yani burada kalacaktı. Tabiki yanında ben vardım, ben olduğum için biraz rahattı ama yinede ailemden çekindiği çok belliydi.
“Tamam o zaman. Ben misafir odasındaki iki koltuğa açayım yatakları” dedi annem.
Onu başımla onayladım, bulaşıklar bittikten sonra çay götürdük almış olduğumuz tatlının yanında erkeklere. Onlar çaylarını içerken, ben ve Eda, misafir odasında ki koltukları açmış, üzerine temiz çarşaf ve yastık koymaya başlamıştık.
“Kaç gece kalacaksınız?”
“Bilmiyorum. Ben bir iki akşam kalacağım, Ömer Asaf gidecek galiba” dedim yatağın çarşafını düzeltip, yastığıda koyduktan sonra.
“Hımm. Pek mutlu değilsin sanırım?” dedi manalı bir tonlamayla.
“Yok ya. Öylesine” dedim elimi gelişi güzel sallayıp.
“Olsun canım, ben de Barış’a bakmam, ikimiz beraber bir kahve içeriz balkonda yarın” dediğinde kıkırdamadan edemedim.
“Benim yeğenim uyanmayacak herhalde?”
“O bu gece uyanmaz, ay bir görsen nasıl yürüyor, oradan oraya gidiyor” dedi ve ben gülümsemeden edemedim.
“Ya yerim onu ya.”
“Kızlar, kurdunuz mu?” diyerek kapı ağzında beliren anneme baktık. “Hah! Babanlar yatmaya gitti, Ömer Asaf’ında uykusu geliyor galiba, gözleri küçülmüş damadımın” deyince annem, “hazır hazır, ben söyleyeyim” diyerek odadan çıkıp, salona girdim. Koltukta oturmuş, abimle birşeyler konuşuyordu. İlker ortalıklarda olmadığına göre yatmış olabilirdi.
“Uykun geldi mi?” diye sordum hemen yanında durup, elimi omzuna atarak.
“Geliyor geliyor, ben de kalkayım” diyen abimle birlikte Ömer Asaf’ta ayaklandı.
“İyi geceler size.”
“Sana da abi.”
“İyi geceler.”
Ömer Asaf’ı misafir odasından çıkan annemlerin odalarına dağılmasıyla onu odaya ilerlettim ve ben bizim için getirmiş olduğum çantayı kapı yanındaki dolabın üzerinden aldım, odaya girdim.
“Uykun geliyor değil mi? Kıyamam sana ben” dedim ve çantayı onun oturmuş olduğu koltuğa koyup, fermuarını açtım.
“Ben sana eşofmanlarını vereyim.”
Ona eşofmanlarını uzattım, o da ayağa kalkıp kıyafetlerini değiştirdi. Ben de onun gibi üstümdekileri çıkardım, eşofmanlarımı giyip, onun uykulu yüzüne baktım.
“Yatsana sevgilim” diyerek onu omuzlarından yatağa yatırdım ve alnına küçük bir öpücük bıraktım.
“Sen orada mı yatacaksın?” dedi diğer koltuğu göstererek.
“Hım hım. Sen rahat rahat yat” dediğimde beni aniden belimden tutarak üstüne çekince, koltukta ki çanta yere düştü.
“Biliyorsun ki sen olmadan rahat yatamam. Benim rahat yatabilmem için, senin yanımda ve bana sıkı sıkı sarılıyor olman lazım” diye fısıldadı ve ben yanaklarımın kızarmasına neden olamadım.
“Işığı kapatayım, öyle geleyim olur mu?” dedim ve o başıyla beni onayladı, kollarını belimden gevşetti.
“Tamam.”
Üstünden kalktım, yavaşça ışığı kapatıp, tekrardan yanına yaklaştım. Koltuğa, yatmadan önce kendi yastığımı alıp, onun yastığının yanına koydum, ardından koltuğa yatıp, kollarımı beline doladım.
“İyiki varsın. İyiki yanımdasın.”
“Sen de güzelim. İyiki varsın ve iyiki yanımdasın. İyi geceler.”
“İyi geceler sevgilim.”
Bölüm Sonu…
Bir bölümün sonuna daha geldik. Şimdiden çok teşekkür ederim, desteğiniz için. Sizleri seviyorum, çok çok öpüyorum.
Görüşmek üzere, kendinize iyi bakın, hoşçakalın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |