...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Otuz Beş - Tatlı Heves
Gözlerimi, ansızın dudaklarımda hissettiğim sıcak dudaklar ile araladım ve Ömer Asaf'ın hemen başımın dibinde diz çöktüğünü, bana buruk bir gülümsemeyle baktığını fark ettim. Dudaklarımda ansızın sıcak bir tebessüm peyda oldu, yumuşak yatağın üzerinde sırt üstü dönüp "günaydın" dedim esneyerek.
"Günaydın."
Dün karakoldan geç saatlerde dönmüş, ifade verdikten sonra içim biraz olsun rahatlamıştı. Neyse ki ikimizde güzel, ama sonu kötü biten bir günü geride bırakmış, ikinci güne yepyeni bir şekilde merhaba demiştik.
"Erken kalkmışsın?"
"Sürprizim var dedim ya" deyince, bedenim hızla doğruldu.
"Doğru! Sürprizin vardı" dedim heyecanla. Eğilip açıkta kalan boynuma sıkı bir öpücük bıraktı, "evet vardı" dedi ve ekledi. "Hadi kalk giyin, gidiyoruz."
Kaşlarımı çattım. "Nereye?"
"Soru soracak mısın?"
Güldüm. "Tamam, ben hemen hazırlanıyorum."
Ayağa kalkıp banyoya girmemin arasından sadece bir iki dakika geçmişti. Üzerime bahar elbisesi olan, yeşil ve üzerinde beyaz papatyaların yer aldığı bir elbise geçirdim. Başıma yine şapkamı alıp, yüzüme hafif bir makyaj yaptıktan sonra Ömer Asaf'ın beline silahını yerleştirmesiyle ona gülümseyerek döndüm.
"Ben hazırım."
"Valizlerimizide alalım."
Kaşlarımı çatarak, "a a..." dedim ve ekledim. "Buraya gelmeyecek miyiz bir daha?"
"Hayır. Gidip de bir daha buraya dönmek istemeyeceğin bir yere gidiyoruz, hadi çıkalım." Dudaklarımı birbirine yasladım, onun valizi tutmasıyla ben çantamı ve telefonumu yatağın üzerinden alıp, çantamı omzuma taktım ve bir diğer elimle telefonumu tuttum. Diğer boşta kalan elimi tutan Ömer Asaf'a baktım, gülümsedim ve başımdaki şapkayı biraz geriye doğru kaldırıp, bir kez daha önüme döndüm. Odadan birlikte, hiçbirşey unutmadan çıktık, anahtarı resepsiyona verip, Ömer Asaf'ın beni ilerletmesiyle birlikte yürümeye devam ettik.
"Hadi söylesene artık."
"Az kaldı."
Derin ve heyecan dolu bir nefes aldım, Ömer Asaf'la otel kapısından, yani bahçe tarzı yerden çıkar çıkmaz karşımda görmüş olduğum karavan, gözlerimi kocaman açmama neden oldu. Aniden Ömer Asaf'a döndüm, "bu" dedim şaşkınlıkla.
"Kampa gidiyoruz."
Dudaklarım birbirinden ayrıldı, gözlerim açıldı ve ben hızla karavana yaklaştım. "Asaf" dedim içimdeki heyecanı zaptedemeyip.
"Bu çok güzel. Bu benim hayalimdi" dedim hala bunun gerçek olup olmadığına anlam veremeyerek.
"Beğendin mi?"
"Çok" dedim hızla ona dönerek. Kollarımı açtım, ona koştum. Adeta boynuna atladım ve başımı omzuna yasladım.
"Çok teşekkür ederim."
Kolları belime dolandı, burnu boynuma değdi ve kokumu içine çekmek ister gibi derin bir nefes aldı.
"Gidelim mi?"
Hızla başımı salladım ve onun valizi karavana taşımasıyla renkli karavana baktım. Ön tarafın kapısını açıp, içeri geçtim ve içerisinin küçük olmasıyla daha da gülümsedim.
O da şoför koltuğuna geçti, ve biz birbirimize baktık. "Ve... Gidiyoruz" diyerek karavanı yerinden hareket ettirdi.
"Nereden aklına geldi?"
Kıkırdadı ve gözlerine güneş gözlüğünü yerleştirdi. Aklımdaydı zaten. Sadece vakit bulamıyordum ve bu zaman en iyi zaman" deyince, ona gülümseyerek baktım. Yakışıklı ve düşünceli bir eşe sahiptim. Gözleri ela, saçları kumral ve gamzeli, yakışklı bir eş. Allah herkese iyi kalpli, dürüst ve bir o kadar da aşık bir eş nasip etsin.
Yol boyunca Ömer Asaf hiç konuşmadı. Nedenini bilmiyordum, belki de dün akşamdan dolayı hala öfkeli olabilirdi ama bu benimle konuşmayacak anlamına gelmiyordu.
"Yiyecek falan-"
"Herşey hazır" diye böldü lafımı. Sesinde bir gariplik olsa da, anlam veremedim ve yutkundum.
Neden böyle davranıyordu?
Derin bir nefes aldım, verdim. "Tam olarak nereye gidiyoruz?"
"Ormanlık alana."
Yine garip bir ses tonuyla cevap verdi bana. Derin bir nefes aldım, verdim ve bunu sorun etmemeye çalıştım.
"Kömür eksik, marketten kömür alacağım arabada otur tamam mı?" dedi ve arabayı bir kaç dakika sonra önüne çıkan marketin önünde durdurdu, aşağıya indi. Kaşlarım çatılı bir şekilde arkasından baktım, öylece kaldım.
"Neler oluyor?" dedim kendi kendime. Öylece beklemeye devam ettim kollarımı önümde birleştirerek. Derin bir nefesin ardından onun geri gelmesiyle kömür ile birlikte arabaya geçti ve kömürü ayaklarımın dibine bıraktı. Ben ona bakarken, o bana bakmadı. Çok geçmeden varacağımız ormanlık alana, ağaçların arasına girdik ve o karavanı sabitledi, ben de arabadan indim.
Onun yaptıklarını öylece izlerken, sadece biz değil bir başka insanlarında burada olduğunu fark ettim.
İlerleyip koluna dokundum, çıplak kolunu okşadım ve bana dönmesine neden oldum.
"Sana karşı yanlış bir harekette mi bulundum? Ya da yanlış birşey mi yaptım?"
Gözleri gözlerime baktı, yutkundu. "Karavana bindiğimizden beri benimle garip garip konuşuyorsun. Eğer yanlış birşey yaptıysam söyle ki, düzelteyim" dedim ve derin bir nefes daha aldım.
Bakışları gözlerime baktı, dudaklarıma kaydı. Yutkundu ve etrafa kaldırdı başını, insanlara bakıp, elimi tuttu. Karaca'nın kapısını açıp içeri girdik ve o kapıyı kapatır kapatmaz elleri yanaklarımın her iki yanına tutundu ve dudakları dudaklarıma dokundu. Gözlerim kapanırken, refleks olarak ellerimi omuzlarına değdirdim, akabinde ellerim saçlarının içine daldı ve onu kendime refleks olarak biraz daha bastırdım. Dudaklarımız birbiriyle dans ederken, yanaklarımı bırakmadı. Neyin acısıydı bu? Beni böyle sert öpmesinin nedeni neydi?
Bir dakikanın sonunda, yavaşça ayrılıp, gözlerime bakarken derin bir nefes verdim dudaklarına. O ise gözlerini araladı, bana baktı ve ben gözlerimi gözlerine sabitleyip, ellerimi saçlarının içinden çıkardım ve omuzlarına indirdim.
"Neler oluyor?" diye fısıldadım.
"Unut gitsin. Sadece dün seni orada yalnız bırakmış olmamın pişmanlığını sana yansıtmamaya çalışıyordum ama olmadı."
Derin ve rahat bir nefes verdim, ellerimi yanaklarına yasladım ve okşamaya başladım. "Önemli değil. Bunun için bana böyle davranma. Oldu ve geçti. Unutalım dün akşamı."
Başını salladı, dudakları tekrardan dudaklarıma küçük bir buse bırakıp geri cekildi. Afalladım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Uzun ve geniş karavanın içinde bulunan küçük çift kişilik yatağa, ardından hemen diğer köşede yer alan oturma koltuğuna. Hemen onun az ilerisinde, kapıya yakın yerde lavabo ve tuvalet bulunuyordu. Karavanın içi gayet geniş ve hoştu.
"Acıktın mı? Bak buzdolabı var şurada, içini doldurdum. Sen kahvaltı hazırla, ben de dışarıya masa kurayım, karavanın üstünü açayım" dedi ve ben onu başımla onaylayıp, başımda ki şapkayı çıkartarak yatağın üzerine koydum, karavanın diğer köşesine ilerleyip, mutfaktaki buzdolabını açtım. Sucuk ve yumurta dikkatimi çekti. İkisinide aldım, ardından domates ve salatalık, peynir, zeytin, kaşar, bal, tereyağ ve reçel çıkardım. Herşeyi düşünmüştü Ömer Asaf. Acaba bunu ne zamandan beri planlanmıştı? Bu sabah mı yoksa dün mü ayarlatmıştı?
Kahvaltı hazırlamaya başlarken, tezgahın üzerinde yer alan tavaya baktım, onu ocağa koyup biraz tereyağı koydum tavaya. Sucukları ince ince doğrarken, yağın iyice kızgın olmasıyla içine attım, yandan çatal alarak karıştırmaya başladım. Diğer ocağın üzerine çaydanlık ve su koydum çay yapmak için. Ömer Asaf dışarıya, bir içeri girip çıkarak eşyaları götürüyordu.
Ben de yumurtayı tabağa kırıp karıştırdım, kenarda duran baharatların arasından tuzu aldım ve bir miktar döktüm. Ardından diğer kahvaltılıkları tabaklara yerleştirdim, aklıma gelen şeyle durup, ocaktaki yumurtanın altını kapattım ve karavanın kapısına yaklaştım. Bir basamak inip, ikinci basamakta durup Ömer Asaf'a baktım ve "sevgilim" diye seslendim.
Seslenişim hoşuna gitmiş olacak ki, anlamsız bir gülümsemeyle bana döndü, hatta bana doğru yaklaştı.
"Efendim sevgilim" dedi sevgilim kelimesinin üzerine basa basa. Basamaktan dolayı ondan uzun duruyordum ve onun elleri belimi tutunca, kollarımı boynuna dolayıp yüzümü ona doğru eğdim. Saçlarım her iki yandan onun başının etrafına salındı ve ben konuşmaya başladım gözlerine baka baka.
"Ekmek almadık. Nasıl olacak?" dedim.
"Ekmeksiz olmaz mı?" diye sordu nefesiyle gülerek.
Öne doğru eğildim ve tüm ağırlığımı ona verip, akabinde geriye doğru çekildim.
"Olmaz" dedim burnum burnuna değerken.
"Aldım ben, hemen arkanda ki askıda" deyince, başımı gülerek arkama çevirdim ve olduğum yerde doğruldum.
"Aldığını tahmin etmiştim." Ellerimi omuzlarından çekip, yanağına sıkı bir öpücük kondurup içeriye geri girdim.
Onun kıkırdamalarına karşı, bende kıkırdadım ve ekmeği alıp, dilim dilim doğramaya başladım. Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına alıp, Ömer Asaf'ın karavana girmesiyle kahvaltılıkları birlikte çektik dışarıya. O aşağıda durdu, ben karavanın içerisinden ona uzattım kahvaltıkları ve en son ekmeği alıp, onunda çayı getirmesiyle masaya baktık.
"Kurt gibi acıktım."
Ömer Asaf'ın masanın yanına koymuş olduğu ikili kamp sandalyesine baktım.
"Bunu nereden buldun?"
"Karavanda vardı. Çok güzel değil mi? Birlikte oturacağız" dedi ve göz kırpıp, sandalyeyi gösterdi. "Hadi otur."
Ben otururken, o bardaklara çaylarımızı doldurdu, ardından yanıma geldi, oturup bana baktı. "Başlasana güzelim" deyince, elime bir dilim ekmek aldım, yumurtaya bandırarak koca bir lokma alıp Ömer Asaf'a uzattım.
"Aç bakalım ağzını."
Güldü, ağzını kocaman açtı ve neredeyse parmaklarımı yiyecekken geri çektim gülerek.
"Sen bu işi biliyorsun."
"Ne sandın?" dedim ikimizde birbirimiz ile dalga geçerken. Gülerek kahvaltımıza başladık, güzel bir sohbet ile yemeye devam ettik. Ömer Asaf'ın tam o esnada çalan telefonuyla annesinin görüntülü aradığını fark ettim. O telefonu tam karşımıza koydu, "dayanamadı" dedi ve gülerek telefonu açtı.
"Sevda sultan."
"Oy annesinin paşası. Anaa! Neredesiniz siz?" diye sordu ve ben elimdeki lokmayı bırakıp, Sevda hanıma el salladım.
"İkra. Güzel gelinim, nasılsın?"
"İyiyim anne. Siz nasılsınız?" dedim ve Sevda hanım telefonu diğer tarafa çevirmesiyle kendi annemi gördüm. İnanamıyorum, bizim evdeydiler. Bu ne güzel bir sürprizdi.
"Annen bizi kahvaltıya çağırmış, kadın kadına oturuyoruz erkekleri postaladık" dedi Sevda hanım ve ben anneme el salladım.
"Nasılsın güzel kızım?"
"İyiyim anne. Ormanda kahvaltı yapıyoruz, sizler nasılsınız?"
Ömer Asaf kahvaltısına devam ederken, ben annemlerle konuşmaya devam ettim.
"Biz de iyiyiz kızım çok şükür" deyince annem, "karavan mı o?" diye sordu hemen arkadan Asya.
Ömer Asaf başını salladı, "Karavan" dedi. "Ormana gelelim dedik" diye ekledi.
"Oh, ne iyi etmişsiniz. Gezin oğlum, bol bol gezin" dedi Sevda hanım ve Ömer Asaf gülümseyerek çayından bir yudum aldı.
"Neyse, kapatıyorum ben, siz kahvaltınızı yapın."
"Görüşürüz anne, Allah'a emanet" dedim ve her iki annem karşılık verdiler, Ömer Asaf el sallayarak telefonu kapadı, bana baktı. Ardından yukarıdan bir bildirim geldi ve hava durumu bildirimine baktım.
"Bu Hatay'ın hava durumu mu?" .
"Evet."
"Akşam şiddetli sağanak diyor?" dedim Ömer Asaf'a çatık kaşlarımla bakarak.
"Öyle diyor. Sorun değil sevgilim, üç gün buradayız" dedi ve ben gülerek başımı omzuna yasladım.
"İyiki varsın."
"Sen de."
🎻
Akşama doğru eşyalarımızı toplamış, karavana girmiştik ve ışıkları yakmış çay içiyorduk. Ömer Asaf yatakta oturmuş çayını içerken, ben sandalyede yerimi almış, çayımı yudumluyordum. Baya yağmur yağıyor, bahar ayında olmamıza rağmen hava epey soğuktu sanki. Dışarıda gök gürlüyor, bedenim ansızın yerinde sıçrıyordu korkuyla. Ömer Asaf ise bunu fark ederek gülümsüyordu ve elindeki çayından bir yudum alıp, kendini arkasına yaslıyordu.
Ciğerlerime doğru derin bir nefes çektim, sızlayan gözlerimi telefonuyla ilgilenen Ömer Asaf'ın üzerinden ayırdım, elimdeki bardağın sapıyla oynayarak başımı önüme eğdim. Onu bu kadar çok severken, Cihan'ın başıma bela olmuş olmasını hala aklımdan çıkaramıyorum.
"İkra?"
Hayatın benim için bu kadar zor olacağını düşünememiştim. Şuan sevdiğim adamla tatilde olmama rağmen, içimde amansız bir sıkıntı vardı.
Nedenini bilmiyordum?
"İkra?"
Aniden Ömer Asaf'ın sesini işitir işitmez, bakışlarım o tarafa döndü. Gözlerine bakabilmek için iki kere kırpıştırdım ve "efendim" diyerek döndüm.
"İyi misin?"
"İyiyim. Neden iyi olmayayım?" dedikten sonra ayağa kalktım, bardağımı tezgaha bırakıp, yatağa yanına yaklaştım ve uzandım. Başımı göğsüne yaslayıp, kolumla belini sardım. İyice yanağımı yasladım sığınağım olan yere.
Bardağını hemen yatağın yanında yer alan küçük dolabın üzerine yasladı, ışıkları kapatarak iyice yatağa uzandı ve kolları belime dolandı. Beni hiç beklemediğim bir anda üzerine çekti, boydan boya üzerine uzandım.
Başım hala göğsüne yaslı dururken, o da bana sarıldı. "Böyle daha rahat mı?"
Kıkırdadım. "Senin göğsünün olduğu her yer benim için çok rahat. Yeter ki sen hep yanımda ol ve ben başımı senin göğsüne yaslayayım."
Dudakları saçlarıma dokundu. "Hep yanındayım."
Ben boydan boya üzerinde yatmaya devam ederken, o saçlarımla oynamaya başladı ve kısa süre içerisinde uykuya daldık.
🎻
Klozetin başında mide bulantısıyla öğürürken, saatin kaç olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Neydi bu sabah sabah bulantım? Acaba reglimin yaklaşıyor olmasından dolayı mıydı? Bir kez daha öğürdükten sonra ayaklandım ve sifonu çektim. Tam o vakit karnıma giren şiddetli ağrıyla ve kasıklarımda hissettiğim sızıyla anlamıştım regl olduğumu. Derin bir nefes aldım, kapıyı açıp tam Ömer Asaf'la karşı karşıya geldim.
"Ne oldu?"
"Bilmiyorum. Sabah kalkar kalkmaz midem bulandı" deyince elleri ellerimi tuttu ansızın.
"Neden bulandı? Yoksa-" dediği vakit ne diyeceğini anlayıp, sızlayan gözlerimle baktım ona.
"Hayır. Değilim Ömer Asaf, şey..." dedim ve utanarak bakışlarımı kaçırdım.
"Ney?"
"Regl olmuşum."
Dudaklarını birbirine yasladı, başını salladı. "Bir an sandım ki..." dedi ve durdu. Ellerini okşadım, başımı salladım. Muhtemelen hamile olduğumu düşünmüştür. Oysa ki değildim ve bunu kanıtlamama gerek yoktu çünkü regl olmuştum. Derin bir nefes aldım, verdim.
Ona gülümseyip, kenara koymuş olduğum çantamın içindeki pet paketinden bir tane alıp, tekrardan karavanın küçük ve dar banyosuna girip, işimi hallettim. Geri çıktığımda ise, Ömer Asaf'ın biriyle konuştuğunu işittim ve ilerleyip, ona baka baka çantamın ağzını kapadım, derin bir nefes alıp verdim.
"Tamam ben gelince ilgileneceğim. Tamamdır, görüşmek üzere" diyerek telefonu kapadı ve bana baktı.
"İyi misin?"
"İyiyim iyiyim. Karnım ağrıyor biraz."
"Dışarıda güneş var, kahvaltı yapalım mı?"
Elimle karnımı tuttum, gülümseyerek "olur" dedim.
"Sen gel otur dinlen, ben hazırlarım."
"Olmaz öyle şey. Yardım edeyim."
"Yok yok, sen otur. Bugün benden olsun, dün sen yaptın."
İtiraz etmedim, yatağa girdim ve boydan boya uzandım. "O zaman sen hazır edene dek, ben de biraz uyusam olur bence" dedim ve gözlerimi kapatarak uykunun kolları arasına daldım
🎻
Gözlerimi açtığımda Ömer Asaf'ın hazırlamış olduğu nefis kahvaltıdan biraz araştırıp, birlikte çay içmiştik. Yaptığı sucuklu yumurta, benim yaptığım dünkü sucuklu yumurtadan daha güzel ve tadı yerindeydi. Eh ben sadece sucuk ve yumurta karıştırmıştım, bir tutamda tuz. O ise bir kaç baharat daha tavaya atmış, öyle yapmıştı yumurtayı.
Güzel bir kahvaltıdan sonra kıyafetimi değiştirmiş el ele ıslak ormanda yürümeye koyulmuştuk. Temiz havayı içimize çeke çeke göğe kaldırdım başımı ve gülümseyerek baktım yanımda elini tutuyor olduğum ela gözlere.
"Hiç düşünmezdim."
Bakışları bana döndü. "Neyi?"
"Depoda gördüğüm üsteğmene aşık olacağımı. O gün yine sen son anda hayatımı kurtarmıştın. İtiraf etmek gerekirse," dedim ve derin bir nefes alıp, kızaran yanaklarımla baktım ona.
"Aşk güzel birşey. Evlilik güzel birşeymiş."
Yüzünde ansızın bir tebessüm peyda oldu. "Sana evlilik güzel demiştim. Bir de bu sevdiğin kişiyle ise. Hala korkuyor musun?"
Utanarak başımı salladım. "Hım hım... Yani yalnız kalmaktan korkuyorum. Olurda sana birşey olursa ne yapacağımı bilmemekten korkuyorum."
"Bana birşey olursa hayatına kaldığın yerden devam edebilir misin? Yani tekrardan aşık olur musun?" diye sordu ansızın, benim adımlarım yerinde durdu ve aklım ansızın onsuz bir gün düşündü. Soğuk ve buz gibi bir gün. Tüylerim diken diken oldu.
"Asla" dedim hızla ona dönerek. "Bir daha aşık olacağımı sanmıyorum. Çünkü sana birşey olursa ben yaşayamam. Ayakta duramam, dik duramam. O yüzden böyle bir soru bir daha sorma bana."
Gülümsedi. "Herkes öyle söyler. Ama insan-"
"Ne demek istiyorsun? Ne yani bana birşey olsa sen aşık olur musun bir daha?" diye sordum ve bu sefer o kaşlarını çattı.
"Benim tek aşık olabileceğim gözler seninkiler. Sana birşey olursa bırak aşık olmayı, seninle ölürüm ben." Cümlelerinin vermiş olduğu hissiyat ile parmak uçlarımda yükseldim, derin bir nefes alıp verdim ve yanaklarına dudaklarımı bastırdım.
"Umarım bir ömür boyu yan yana oluruz."
Başını salladı. "İnşallah."
🎻
"Asaaaf!"
"Efendim!"
"Ya mangal şişi aldığına emin misin? Bulamıyorum karavanda" diye seslendim dışarıya doğru. Kafasını içeriye uzattı, "dolabın altında olacaktı" dedi.
Dudaklarımı birbirine bastırdım, dolabın altına eğilmek için dizlerimin üstünde durdum. "Buradaymış" dedim şiş ile göz göze gelir gelmez.
"Neden buraya koydun ki?"
"Oradaydı güzelim."
"Tamam, aldım" dedim dizlerimin üstünden doğrulup, ışık hızıyla ona döndüm.
"Al bakalım" dedim ona yaklaşarak. Elimdeki şişi tam ona uzatacağım vakit, ayak bileğimin aniden burkulmasıyla ona doğru düşmem bir oldu. Dudaklarımdan küçük bir çığlık firar ederken, kolları hızla bacaklarımdan ve belimden yakaladı beni, gözleri gözlerime baktı.
"Yakaladım."
Kıkırdadım, gözlerine hayran hayran baktım. "Yakaladın" dedim. O da gülümsedi, beni yavaşça ayaklarımın üzerine bırakıp, yere düşmüş mangal şişini aldı.
"Etleri terbiye ettin mi?"
"Hım hım... Buradalar" dediğimde etleri tezgahın üzerinden alıp, ona uzattım. "Al sevgilim."
Kıkırdadı. "Senin ağzın alıştı Sevgilim kelimesine."
Gülümsedim ve öne doğru eğilip, burnumu burnuna sürttüm. "Sevgilim değil misin?"
"Öyle miyim?"
"Herşeyimsin" diye fısıldadım.
Birlikte sohbet ede ede, güle güle mangal yaptık, masayı kurup, pişen mangal etlerimizi yemeğe koyulduk. Yemekte eski anıları, tanıştığımız ilk günü hatırladık ve birbirimize gülümsedik. Ardından etlerimizi yedikten sonra, onun bana anlatmış olduğu hikayeler ile uykuya daldım. Ertesi gün yepyeni bir güne uyandık ve birlikte orman kenarında yürüyüş yaptıktan sonra tekrardan güzel bir menü ile yemeğimizi yiyip, bir sonraki güne karavanı kiraladığımız kişiye teslim edip, Titus tüneline merhaba demiştik. El ele Tünelin kenarından güzelliğine baka baka geçtik ve bir hayalimin daha gerçek olduğuna inandım. Hayallerimden biri bu tüneli görmekti ve ben görmüştüm. Sevdiğim adamla hemde.
Tüneli gezip dolaştıktan sonra önümüze çıkan bir restoranda girmiş, karşılıklı bir masaya oturmuştuk. Bibririmiz için yemek sipariş verdikten sonra yemeklerimizi yiyip, bir de tatlı yemeden olmaz demiştik. Tatlı olarak künefe ile günü kapatıp, Hatay sokaklarında, arabamızı bir yere park edip dolaşmaya koyulmuştuk. Yarın ise Mardin'e dönecektik.
Saatler önce Ferit beyin, yani kayınpederimin Bolu'ya gittiğini, hatta çoktan döndüğünü öğrenmiştik. Orada bir takım işlerini halledip, geri dönmüştü.
Ömer Asaf'la el ele sokaklarda yürüyüp, arabamıza doğru ilerlerken, bu güzel bir hafta için ona minnettar bir şekilde bakıp, teşekkür ettim. O ise yanaklarıma sıkı bir öpücük kondurarak, her zaman ki gibi başımı döndüren her zamanki cümlesini kurmuştu. O da....
"Var olduğun için teşekkürler."
Bölüm Sonu...
Beni takip etmeyi unutmayın. Sizleri seviyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |