37. Bölüm

36. Bölüm -&- İlk Sahur

NİSA
lorensi

 

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

 

Bölüm Otuz Altı - İlk Sahur

Küsleri barıştıran ve hayra vesile olan Ramazan ayının ilk sahur günüydü bugün. Bir iki saatliğine birbirine yaslı duran bakışlarımı ayırdım, hemen omzumun üzerinden arkama bakarak, Ömer Asaf’ ın belime dolanmış vaziyette duran kollarına gülümsedim. Ardından yavaşça kolları arasından çıkıp, onunda uyanmasına vesile olarak yüzümü buruşturdum.

 

“İkra?”

 

“Efendim canım.”

 

“Sabah mı oldu?” dedi sahur yapacağımızı çoktan unutmuşken. Gülüp, ayaklarımı yataktan sarkıttım ve omzumun üzerinden ona baktım yerde ki terliklerimi ayağıma geçirmeye çalışarak.

 

“Sahur yapacağız ya unuttun mu?”

 

Gözlerini zar zor açtı, dirseğin üzerinden doğrulup bana baktı.

 

"Güneşim uyanınca, gün aydı sandım. Gerçi benim günüm, sen her gözlerime baktığında ayıyor" dedi ve bu sabah sabah cümlelerine gülümsedim. Gözlerimin içi aşkıyla sızladı. İçimden Allah'a dua ettim. Onu karşıma çıkarmış olmasından dolayı bol bol dua ettim rabbime.

 

Ona gülümsemeye devam ederken, "başın hala ağrıyor mu?"

 

Olumsuzca salladı, yataktan yavaşça doğruldu. Bir bacağını yataktan sarkıtırken, diğeri yatakta duruyordu. Elleriyle enesesini sıvazladı, ardından gözlerini.

 

“Sen biraz daha uyu istersen. Sahur hazır olunca ben seni kaldırırım.” Dönüp bana gülümseyerek bakarken, kendini bir kez daha yatağa gelişi güzel bıraktı ve esnedi.

 

“Valla hayır demem güzelim.” Gülerek ona doğru eğildim ve açıkta kalmış boynuna sıkı bir öpücük bıraktım. Ayrılınca onun bana tek gözü açık bir şekilde bakıyor olmasına bir kez daha sıcak bir şekilde tebessüm edip, ayağa kalktım ve eşofmanlarımın üzerine ince bir hırka alıp, odadan kapıyı kapatarak çıktım.

 

Tatilden dönmemizin üzerinden iki gün geçmişti ve ramanaz ayı çoktan aramıza gelmişti. Ömer Asaf akşam yatmadan önce keskin bir baş ağrısı çektiğinden dolayı başına biraz masaj yapmış, öyle uyumasına izin vermiştim. Şimdi ise ilk kez onunla sahur yapacaktım. İlk kez sevdiğim adamla oruç tutacaktım. Bu herşeyden güzel bir duyguydu.

 

Ömer Asaf’ın kız kardeşi Asya ise iki, üç günlüğüne şehir dışına çıkmıştı. Arkadaşları ile birlikte güzel bir tatil yaşamak onunda haklıydı.

 

“Günaydın.” Yan odadan benim gibi odasından çıkan Şirin’e gülümseyip, “günaydın” dedim.

 

“Ömer Asaf kalkmadı mı?”

 

Gülümsedim. “Uykusu varmış, kahvaltı hazır olunca kaldırırım.”

 

Gülüşüme karşılık vererek, “Taha’ da aynısını söyledi. Beyefendinin sahura kalkmaya niyeti yok. Aç aç oruç tutmayı düşünüyor” dedi. Birlikte gülüp, merdivenlerden aşağıya Sevda ve Ayten hanımın yanına mutfağa indik. Masaya çoktan örtüyü sermiş, kahvaltılıkları getirmeye başlamışlardı.

 

“Günaydın benim güzel gelinlerim” diyen Sevda hanıma ben de, Şirin’ de gülümseyerek baktıktan sonra “günaydın” dedik birlikte. Sevda hanımın Şirin'e ve bana olan davranışlarının aynı olması, ayrım yapmaması hoşuma gidiyordu. Böyle bir kayınvalideye sahip olacağımı ömrüm billah hiç düşünmezdim.

 

“Hani benim oğullarım nerede?” dedi mutfağa doğru yol alırken. Biz de arkasından ilerlerken, Şirin, “Taha bey kahvaltı hazır olunca uyandırırsın dedi” dedi Sevda hanıma. Sevda hanım başıyla onaylayıp gülümseyerek bana dönerken, “uykusu vardı, ben de kaldırırım dedim” dedim.

 

“İyi yapmışsınız. Hadi el birliğiyle kuralım masayı.” Şirin ve ben de ellerimizi yıkayıp masaya yardım ettik. Mutfağa bir Sevda hanım, bir ben bir de Şirin girip çıkıyordu. Ayten hanım bize yardım ediyor, yeri geldimi onunla sohbet edip duruyorduk. O da artık bizimle yaşıyordu ve herkes bundan memnundu. Sonuçta Ömer Asaf’ın teyzesiydi ama galiba gidecekti bir kaç aya. Evli değildi sonuçta.

 

Ezanın okunmasına yaklaşık bir buçuk saat kala sofra tamamen hazır olmuştu. Ferit Bey merdivenlerden aşağıya gülerek inerken, “günaydın baba” dedim ve hemen arkamda beliren Şirin’in de “günaydın baba” demesine neden oldum.

 

“Günaydın güzel gelinlerim” dedi ve masaya doğru ilerledi, en baş köşede yer alan sandalyeyi çekip oturdu.

 

“Şirin, İkra. Hadi siz de kaldırın kocalarınızı, ezan okunmadan iyice yesinler.” Gülerek ben ve Şirin’de merdivenlere yaklaştık, yukarıya yavaş adımlarla çıktık. O odasına, ben odama girerken, Ömer Asaf’ ın dizlerinin arasına almış olduğu yorganı görür görmez gülümsedim ve kıkırdadım. Kapıyı kapatıp, yanına yaklaşırken, üstten onun o güzel gözlerinin kapalı olduğu yüzüne baktım. Elimi kaldırdım ve saçlarına atarak okşadım.

 

“Ömer Asaf” diye fısıldadım. Aniden yüksek sesle konuşursam, onun korkarak uyanmasına neden olabilirdim. Bir kez daha “Ömer Asaf” diyerek iyice ona doğru eğilince, aniden belime dolanan koluyla beni yatağa yanına çekmesiyle dudaklarımdan küçük bir çığlık firar etti. Gülerek önüme uçan saçlarımı ellerimle kenara çektim ve hızla doğruldum.

 

“Ne yapıyorsun?” dedim hayrete düşen sesimle.

 

“Seni seviyorum” dedi beni bir kez daha kendine aşık ederek.

 

Güldüm ve yataktan tekrar kalkıp üstüme başıma çeki düzen verdim.

 

“Hadi kalk bakalım yeter bu kadar fazla uyku.” Yatakta doğruldu, hızla terliklerini giyerek bana doğru hızlı adımlarla geldi.

 

“Ben kahvaltı niyetine seni de yesem olur aslında” deyince yanıma yaklaşımına gülerek terliklerimi çıkardım ve yatağın üstüne çıkarak diğer tarafa kaçtım. Aniden gelen enerjisine anlam veremeyip, gülerek odanın diğer tarafına koşarken, bir kez daha bana doğru atıldı. En sonunda yatağın diğer tarafına geçeceğim vakit, beni yaklamasıyla yatağa düşmemiz bir oldu.

 

“Ömer…” dedim kıkırdayıp kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken.

 

“Söyle Erik gözlüm.”

 

Hemen yanımda yer alan bedenine ve gözlerine baktım. “Ezan okuyacak” dedim yanağına küçük bir öpücük bırakıp yataktan kenara doğru kayıp, kalkarak. Kalkıp önümde durdu, kolları belime dolandı.

 

“Ne yapayım, doyamıyorum sana. Hem görevdeyken nasıl özlüyorum seni senin haberin var mı?”

 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, ellerim göğsüne yaslandı. “Çok mu?” dedim ağlak çıkan sesimle.

 

Başını salladı. “Çok” dedi büyük bir hasret taşır gibi.

 

Aklıma gelen fikirle, “aşağı inelim, kahvaltıdan sonra sana bir sürprizim var” dedim.

 

Kaşları çatıldı ardından yüzünde çapkın bir gülümseme peyda oldu. “Ne?” dedim ona öylece bakarken. “Ne oldu?” diye sordum bu sefer de.

 

“Ne sürprizi?” diye sorunca gülümsedim ve “sürpriz” dedim. “Hem sürprizleri hep sen mi yapacaksın?”

 

Yanağımdan küçük bir öpücük alıp, kendini banyoya attı ve elini yüzünü yıkayıp çıktı. Gülümseyerek bana bakarken, “hadi inelim” deyince odadan ışıkları kapatarak birlikte çıktık.

 

Tam o sırada Taha abi ve Şirin’ de odalarından çıkarken, göz göze gelince gülümsedik.

 

“Günaydın.”

 

“Günaydın.”

 

İki kardeş birbirine günaydın derken, dördümüz de birlikte indik aşağıya. Salondan gelen çatal bıçak sesleriyle hızla salona girdik ve sandalyelerde yerimizi aldık.

 

“Günaydın gençler.”

 

Her ikiside “günaydın” derken, Sevda hanımın “kalkamadınız herhalde” sorusuyla Ömer Asaf hızla bana dönüp göz kırparken, masanın altından ayağımı onunkine vurarak önüne dönmesine neden oldum.

 

“Valla oğlun kalkmadı anne. Alışsa iyi olur bir ay böyle olacak” diyen Şirin’ e gülümsedik.

 

“Hadi afiyet olsun.”

 

Herkes kahvaltısına başlarken, ben de elime çatalımı aldım ve yemeye başladım. Masanın sonunda yer alan, akşamdan kalma içli köftelerden yemek için, Ömer Asaf’ ın koluna dokundum. Bana dönmesiyle ağzımda ki lokmayı yuttum ve “bir tane uzatır mısın?” diye mırıldandım kaşlarımla köfteleri işaret ederken.

 

Köftelere uzandı, tabağı eline alarak, tabağıma iki tane bıraktı. Gülümsedi ve kendi tabağına da bir tane alarak yemeye koyuldu.

 

“Bugün gidecek misin askeriyeye?” diye sordu Ferit bey Ömer Asaf’ a bakarak yemeğini yemeye devam ederken.

 

Ömer Asaf başını salladı, “operasyona gideceğim” dedi ağzına zeytin alarak.

 

“Allah yardımcınız olsun oğlum.”

 

“Amin. Sağol baba.”

 

İlerleyen dakikalarda, ezana son on dakika kala herkes odalarına çıktı. Masayı toplayıp, bulaşıkları yıkandıktan sonra bir bardak su içebilmiştim. Odaya girince Ömer Asaf’ın, kapıyı kapatır kapatmaz “sürprizin vardı” diye konuşmasıyla kaşlarımı çattım.

 

“Unutmadın değil mi?” diye sordum.

 

Sırıttı. “Hiç unutur muyum?”

 

“Tamam” deyip derin bir nefes aldıktan sonra aynalığın çekmecesine yaklaşarak, içinden bir kolye çıkardım ve çekmeceyi tekrardan kapayıp ona yaklaştım. Kolye zincirli ve kalpli bir kolyeydi. Ama içi dolu bir kolye. Onun bana evlenmeden önce vermiş olduğu kolyenin aynısını ben de onun için yaptırmıştım.

 

Kolyeyi ona uzattım ve almasını bekledim.

 

“Nedir bu?” diye sorunca “aç bak” dedim kalbi göstererek.

 

Her iki eliyle tuttu ve kalbin kapağını açarak kaşlarını kaldırdı. Ardından bakışları bana kaydı ve gözlerime baktı. Kalbin içinde ikimizin birlikte çekildiği iki ayrı fotoğraf vardı. Birinde ikimiz nişanlanırken, diğerinde ise evlenirken çekilmiş bir fotoğraf.

 

“Her baktıkça bana olan özlemini bu fotoğraflara anlatırsın. Çünkü ben seni her özlediğimde senin bana vermiş olduğun kolyenin içinde ki fotoğraflara bakıyor, seni sabırla bekliyorum.” Gözleri gözlerime bakarken, bakışları dudaklarıma kaydı.

 

“Karşıma çıkan bir Melek misin sen?” dedi hayran hayran bakmaya devam ederken.

 

“Senin meleğin, herşeyin olurum ben. Sana olan aşkım sonsuza dek böyle devam edecek. Bana günlerce uzak olsan dahi bu kalbim her zaman senin için atacak.”

 

O güzel ela gözleri gözlerime bakarken, kolları belime dolandı ve dudakları dudaklarıma yaklaştı. Tam öpeceği vakit kulaklarımıza ilişen ezanın sesiyle ikimizde durduk. Gözlerini birbirine sıkı sıkıya bastırdı, yavaşça başını geriye doğru çekti ve geç kalmışlığın pişmanlığı yüzünde aniden kendini belli etti.

 

“Öpemedim.”

 

Kıkırdadım. “Üzüldün mü?” dedim bir çocuk edasıyla.

 

Elleri belinin her iki tarafına yerleşti, dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı. Bu hareketi beni güldürürken, omuz silkip “yapacak birşey yok” diyerek üstümde ki hırkayı çıkardım. Kolye için, teşekkür ederken, bu teşekürüne sıcak bir şekilde gülümsedim.

 

Birlikte yatağa girdik, ve birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Pikeyi sıcaktan dolayı üstümüzden kenara atarken, ikimiz de güldük. Ardından gözlerimizi kapattık ve uykunun kollarına birbirimize baka baka teslim olduk.

🎻

Ömer Asaf kemerini pantolonuna yerleştirirken, ben ayağa kalkmış, elimde ki ceketini açarak onun giymesini gülümseyerek bekliyordum. Gözleri gözlerime bakarken kemerini bağladı ve bana yaklaştı.

 

“Kocasını yolcuda edermiş.”

 

“Ederim tabi. Yolcuda ederim, karşılarım da.” Yanağıma sıkı bir öpücük bırakıp, cekete kollarını geçirerek omzuna aldı. Hafif düzeltip kollarını iki yana açıp kapattıktan sonra, komidinin üstünde yer alan silahını beline yerleştirdi.

 

“İftara gelecek misin?”

 

“Geleyim mi?”

 

Yüzüme kendimden hiç beklenmedik bir ifade yerleştirerek, ellerimi her iki omzuna yerleştirdim.

 

“Tabiki de. İlk iftarda beraber olalım.” Eğilip, alnıma küçük bir buse kondurup geri çekildi.

 

“Eğer bir aksaklık çıkmazsa gelirim.

 

Başımla onayladım. “Allah'a emanet ol.”

 

“Sen de benim Erik gözlüm.” Dudakları gözlerime dokundu ve eli elimi buldu. Odadan birlikte çıkıp, aşağıya kapıya kadar onu yolcu ettim. Ayakkabılarını kapı ağzında durup, ayaklarına geçirirken, ben konuşmaya devam ettim.

 

“Görevden döner dönmez ara beni tamam mı? İyi olduğunu bilmek istiyorum. Sakın beni merakta bırakma Ömer Asaf” dedim parmağımı ona doğru her bu cümleyi kurduğumda sallarken.

 

Ayakkabılarını giydikten sonra doğruldu, parmağıma dudaklarını dokundurup, “tamam güzelim” dedi. Gülümsedim. O kapıdan çıkar çıkmaz arkasından el salladım ve arabasına binişini gülümseyerek izledim. O evin önünden ayrılırken, ben kapıyı kapadım ve içeri girip merdivenlerden inen Şirin’ e baktım.

 

“Günaydın” dedim yanına doğru ilerleyip onun halsiz haline bakarken

 

“Günaydın.”

 

“Neyin var?”

 

“Sabahları midem bulanıyor. Kustum az önce, orucum da bozuldu.”

 

Cümlesini işitir işitmez gözlerim kocaman açıldı bakışlarım karnına kaydı ve başım olumsuz yönde iki yana gidip geldi.

 

“Sakın Şirin. Oruç tutma hamile halinle. Telafi edersin sen sonra. Hem hamile kadının oruç tutması hiç iyi değil bebek için.”

 

Elleri refleks olarak karnının üzerine dokundu, bakışları bakışlarıma sabit tutuldu.

 

“Yani ben bir ay boyunca oruç tutmayayım mı?”

 

Başımı salladım. “Evet. Hatta gerekirse her saat başı azar azar yemek ye. Aksatma yemek yemeyi. Bebeğe iyi gelen tek şey şimdilik büyümesi için yemek. Gerçi henüz çok küçük ama…” dedim ve derin bir nefes alıp verdim.

 

“Kızlar! Hadi gelin baklava açacağız.”

 

“Baklava mı?” diye girdi araya Sevda hanıma soru soran sesiyle Şirin.

 

“E ramazan ayındayız. Tabiki baklava.”

 

Ben, Şirin, Ayten ve Sevda hanımla mutfakta, yere geniş bir örtü sererek baklava yapmaya başlamıştık. Sevda hanım hamur yuvarlayıp bize uzatırken, hamuru nişastaya bulayıp, tahtanın üzerinde açıyordum oklava ile. Saçıma bandanamı takmış, saçlarımın dökülmemesi için özen göstermiştim. Şirin'de benim gibi geniş tahtanın üzerinde oklava ile hamur açarken, Ayten hanım tepsiyleri yağlıyordu.

 

“Anne?”

 

Şirin’in araya giren sesiyle herkesin bakışları ona döndü.

 

“Efendim kuzum.”

 

“Şu bizim odanın yanında küçük bir oda varya. Misafir odası…” dedi oklavayla hamur açmaya devam ederken.

 

“Evet kuzum.”

 

“Şey… Taha ve ben, orayı doğacak bebeğimiz için düzenlemek istiyoruz. Eğer babam ve senin iznin olursa tabi” diye sorunca, gözlerimin içi onun utangaçlığı ile gülümsedi. Sevda hanımdan bir cevap beklerken, ben hamur açmaya devam ettim.

 

Sevda annemin yüzünde açan tebessüm ile başını sallaması bir oldu. "İlahi kızım. Ben orayı zaten doğacak torunlarım için ayırmışım. Elbette hazırlayın, ama cinsiyetini öğrenmeden erken davranmayın.”

 

Şirin' in yüzünde açan tebessüm ile gözlerinin sızlaması bir oldu. “Teşekkür ederim. Yarın kontrole gideceğiz, tam kaç aylık olduğuna bakmak için” diye konuşunca, Sevda hanımın üzerimde hissettiğim bakışlarına kaçamak bir bakış attım.

 

“Sizin odanın yanında ki küçük odayı da Ömer Asaf’ımın yavrusuna ayırdım. Orası da sizin güzel kızım, dilediğiniz gibi kullanın.”

 

Yanaklarım kızardı ve boğazım kurudu. Yutkunamadım. “Teşekkür ederim” dedim sızlayan gözlerimle.

 

Biz baklava açmaya devam ederken aradan saatler geçti adeta ve ezana iki saat kaldı. Ayten hanım yemekler ile uğraşırken, ben ve Sevda hanım baklava yapıyorduk Şirin'in yorulmuş olmasından dolayı baş başa.

 

Ömer Asaf ise hâlâ beni aramadı, aklım ne kadar onda olsa da. Derin bir nefes alıp, son hamuru açtıktan sonra Sevda hanıma uzattım ve onun tepsiye sermesiyle baklava dilimleri şeklinde kesmesi bir oldu. Tam o vakit yanımda duran telefonumun çalmasıyla arayanın Ömer Asaf olduğunu fark edince, ellerimin unlu olmasından dolayı Şirin ile bakıştık.

 

O çoktan ellerini yıkamış olmasından dolayı telefonumu gülümseyerek açıp hoparlöre verdi.

 

“Efendim.”

 

“Güzelim.” Sevda ve Ayten hanımın işitmiş olduğu kelime ile gülümsemeleri yanaklarımın kızarmasına neden oldu.

 

“Efendim Asaf.”

 

“He anladım” dedi ve kıkırdayarak ekledi. “Görevden döndüm, ara dedin onun için aradım.”

 

Göğsüm biriktirmiş olduğu tüm sıkıntı dolu nefesleri geri verirken, “iyisin değil mi?” diye sordum.

 

”İyiyim iyiyim. Ne yapıyorsunuz?”

 

“Baklava!” diye girdi araya annesi.

 

“Oooo! Cevizli mi?”

 

“Evet” dedim neşe dolu bir sesle, ardından ekledim. “Neredesin?”

 

“Askeriyede. Bir iki saatlik işim var, iftara yetişemeyebilirim.” Üzülmüş olsam da belli etmedim. “Gelmeye çalış tamam mı?”

 

“Tamam. Akşama birşey istiyor musun?”

 

Seni dememek için zor tuttum kendimi. “Yok, teşekkürler.”

 

“Anne siz?” diye sordu telefonun hoparlörde olduğunu bilerek.

 

“Yok oğlum, sağ salim gel o bize yeter.”

 

Ömer Asaf ile vedalaşıp, telefonu kapadım ve baklavanın bitiminde etrafı toparlayıp, şerbeti yaptıktan sonra derin bir nefes alıp kolumdaki saatime baktım. Ezana az kalmıştı ve biz sofrayı kurmaya başlamıştık.

 

İftar sofrası hazırlanırken, sofraya elimdeki sarma tabağını da bırakıp, masanın üzerinde yer alan telefonuma çevirdim bakışlarımı. Elime alıp, kapıya doğru yaklaştım ve bahçeye çıkıp, telefondan Ömer Asaf’ ı aradım.

 

Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açıldı, Ömer Asaf’ ın “efendim güzelim” diyen sesi ilişti.

 

“Neredesin? Ezan okuyacak beş dakika kaldı.”

 

“Trafikteyim, yetişemeyebilirim. Siz yiyin ben gelirim birazdan.”

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Sen gelmeden yemeyeceğimi biliyorsun” dedim sakin çıkan sesimle.

 

“Güzelim yapma ama böyle. Elimde olan birşey değil, hem orucun ezan vaktinde açılması daha sevap. Sen ye yemeğini ben yetişmeye çalışacağım.”

 

“Hayır Ömer Asaf. Sen o trafikte açken, ben nasıl yemek yiyebilirim. Bekliyorum çabuk gel ama dikkatli sür.”

 

Gülümsediğini hissettim.

 

“İnatçı” dedi ve “seni seviyorum” diyerek öpücük sesi çıkardı karşı taraftan.

 

Gülümsedim ve “ben de seni seviyorum” dedim.

 

Telefon kapanır kapanmaz evin kapısının önünde bir sağa bir sola gidip durdum. Aradan üç dakika geçti, kapıda beliren Sevda hanıma döndüm aniden.

 

“Kızım. Ezan okunacak. Ömer Asaf gelmedi mi?”

 

“Yok anne. Trafikteymiş, yetişmeye çalışacak. Onu bekliyorum.”

 

Kaşlarını çattı. “Kızım sen gel aç orucunu. O gelir yetişir bize.”

 

Başımı olumsuzca salladım. “Yok ben bekleyeyim-” diyeceğim vakit, bahçeden giren Ömer Asaf ile ezanın okunması bir oldu. Ezan sesi kulaklarıma dolarken, Sevda hanımın içeri girmesiyle ben arabadan inen Ömer Asaf’ a koştum ve hızla yanağına bir öpücük bırakıp, elimi eline atarak eve yöneldik.

 

“Yavaş güzelim.”

 

“Ezan okundu sevgilim hadi!”

 

Gülerek ikimizde içeri girerken, onu banyoya ilerlettim ve elini yüzünü yıkması için acele ettim havlu vererek. Havluyla kurutup, içeriden “hadi çocuklar” diye gelen sesle gülümsedim. Ömer Asaf’ la içeri girdik, masada yerimizi olarak Ömer Asaf’ ın selam vermesiyle tüm aile yemeye başladı.

 

“İnşallah tüm iftar saatlerini böyle hep beraber geçiririz.”

 

“Amin!” dedik topluca Sevda hanımın duasına.

 

Ömer Asaf’ ın tabağına bir kepçe çorba doldurmak için ayağa kalktım. Bana gülümseyerek bakarken, çorbayı doldurup yerime oturdum ve ben de önümde ki çorbadan bir kaşık aldım. Onun gelmeyeceğini düşündüğümüz için çorba konulmamıştı onun tabağına.

 

Yemeğimizi sessiz sessiz yemeye koyulurken, Sevda hanımın, “İkra’ nın ailesi yarın iftara çağırdı” deyince gözlerimin içi ansızın gülümsedi.

 

“Öyle mi?” dedim içimde ki heyecana engel olamayıp Ömer Asaf’ a dönüp bakarken. Gülümsedi.

 

“Biz de geliyoruz dedik. Haftaya da ben çağıracağım.”

 

İştahım daha çok açılırken, Şirin’in tabağına baktım. Yavaş yavaş yiyor gibiydi.

 

“Yesene güzelim.”

 

“Ben sabah yedim birşeyler, öğlende. Aç değilim” deyince, Taha abi ona şaşkınlıkla baktı.

 

“E oruç-” diyeceği vakit ben böldüm lafını.

 

“Hamile bir kadının oruç tutmaması daha iyi. Bebek açlığa dayanamaz.” bakışlar bana döndü.

 

“Öyle mi?” dedi Taha abi.

 

“Hı hı” dedim çorbamdan bir kaşık daha alarak.

 

Gülümseyerek başımı önüme indireceğim vakit Ömer Asaf'ı dirseğim ile dürtüp, “ekmek uzatır mısın?” dedim hemen onun yanında ki ekmek sepetini işaret ederek.

 

“Uzatmaz mıyım?”

 

Utanarak gülümsedim. Bir dilim ekmek verince, çorba mı bir de öyle içtim. Gerçekten çok acıkmışım. Oruç tutmak bana huzur veriyordu adeta. Kendimi sanki dünyanın en huzurlu ve şanslı insanı hissediyordum.

 

“Tuz nerede?” diye sordu Ferit bey.

 

“Unutmuşuz” diyen Şirin ile aniden yükselen Ferit beyin sesiyle adeta yerimde sıçradım.

 

“Niye unuttunuz? Ne işe yarıyorsunuz bu evde?” diye sorunca sert sesiyle, ellerimi kucağımda indirdim ve çekinerek baktım kayınpederime.

 

“Kusura bakma baba” deyip, ayağa kalkacağım vakit, "istemez!" diyerek sesini sert bir şekilde yükseltmesiyle Taha abinin “baba sakin ol” demesiyle Ömer Asaf babasına baktı.

 

“Hadi senin eşin hamile anladım. Peki bu kız” dedi benden bu diye bahsederken.

 

“Unutmuşuz baba, getireyim” dedim ve bir kez daha ayağa kalkacağım vakit, “istemez!” diye bağırmasıyla Ömer Asaf'ın “baba!” diyerek sesini yükseltmesi bir oldu. Korkuyla bir ona bir Ferit Bey'e baktım. Aniden neden tuz için böyle yükselmişti anlam veremedim.

 

“Kalbini kırarım baba. Böyle yapma, kalbini kırarım.”

 

“Nasıl olacak o? Ne işe yarıyor eşin?” deyince Ferit bey, bu sefer gözlerimin sızlamasına engel olamadım. Yutkundum. Benim hakkımda böyle düşünmesi gözlerimin dolmasına ve başımı önüme eğmeme neden oldu.

 

“O nasıl cümle? Cümlelerini işitiyor musun baba? Alt tarafı bir tuz eksik, o da sadece bu gece unutuldu. Bu kadar yükselmene ne gerek var?” deyince Ömer Asaf, Ferit beyin ne işe yarıyor cümlesi hala kulaklarımda çınlıyordu. Ağlamamak için zor dururken, başımı kaldırmaya cesaret bile edemiyordum.

 

“Cümlelerimi işitiyorum. Net bir şekilde” dedi ve ben akan bir iki damla göz yaşıma engel olamadım.

 

“Eşime böyle davranamazsın. O senin gelinin, kölen değil baba. Sana bugüne dek saygısızlık yapmak aklımın ucundan dahi geçmedi. Şimdide beni buna mecbur bırakma. Lütfen” dedi Ömer Asaf.

 

"Bize bakmayıp, istediği gibi davranacaksa ne diye evlendin?"

 

İşte bu kalbimi yakan, bu gecenin en ağır cümlesi olabilirdi.

 

"Baba! Eşim hakkında doğru konuş. Yoksa yemin ediyorum, bir dakika durmam burada. Sana saygısızlık yapmayan, seni babası olarak gören bir kadına, bir kıza böyle davranamazsın. Sana karşı yapmış olduğu tek bir saygısızlık söyle bana, o zaman ona göre konuşayım. Söylesene baba. İkra'ya evlendiğimiz, bırak evlenmeyi sözlendiğimiz günden beri bir kez olsun aileme saygısızlık yapma demedim. Çünkü onun beni utandırmayacağını bildiğim için söylemedim. Kendisinden çokta memnunum. Senin şuan memnun olup olmaman beni ilgilendirmiyor çünkü haksızsın" dedi Ömer Asaf ve ben akan göz yaşlarımla ayağa kalkmak isteyerek Ömer Asaf’a döndüm. Cümleleri göz yaşlarıma daha da neden oldu.

 

Küçük hıçkırıklarım ile ayağa kalkarken, Şirin’in “İkra” demesiyle Ömer Asaf’ın “baba!” demesi bir oldu.

 

Ben öylece salondan çıkıp, merdivenlere yöneleceğim vakit, Ferit Bey'in “şaka yaptım!” demesiyle göz yaşlarım durmadı.

 

“İkra! Dur bir tanem.”

 

Beni kolumdan tutarak durduran Ömer Asaf ile Sevda hanım ve Ferit bey de ayaklandı salondan gelen sandalyelerin sesinden anladığım kadarıyla.

 

“Kızım baban şaka yaptı. Ay kurban olurum, şaka yaptı güzel kızım.” Beni her iki kolumdan tutup, olduğum yerde durduran Ömer Asaf’ın göz yaşlarımı silmesiyle sırtımı okşayan Ferit beye bakıp, yutkundum. Hıçkırıklarım ardı ardına devam etti, Ferit Bey'in “şaka yaptım güzel kızım” demesiyle saçlarımdan öpmesi bir oldu.

 

“Biz de adettendir. Aileye yeni gelen üyeye yaparız böyle şakalar. Ayten’e de yaptık. Aslında daha erken yapacaktık ama malum durumlardan dolayı” deyince, küçük bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan. Omuzlarım sessiz sessiz kalkıp inerken, buna engel olmayı başarabildim ve derin bir nefes aldım.

 

“Böyle şaka mı olur baba?” dedi Ömer Asaf ve ardından ekledi.

 

“Burada daha fazla kalamayız. Yürü güzelim, eşyalarını topla, evimize gidiyoruz” deyine Ömer Asaf, ona şaşkınlıkla baktım.

 

“Ne?” dedim göz yaşlarımı silerek.

 

“Oğlum şaka yaptım. Sen de biliyorsun, Teyzene de şaka yaptık annenle ben. Celallenme hemen” deyince Ferit bey, başımı onaylar adına salladım.

 

“Ben anlamam. Gidiyorum, eşime böyle davranmana izin vermeyeceğim” deyince Ömer Asaf, teyzesi girdi araya.

 

“Oğlum baban bana da şaka yaptı. Ben, annen biliyorduk şaka yapacağını.”

 

Taha abi ve Şirin' de masadan kalkıp, salondan çıkarak yanımıza yaklaşırken, Ömer Asaf kararından dönmeyecek gibiydi adeta.

 

“Hayır. Gidiyoruz dedim” dedi ve elimi tutup, merdivenlere ilerledi.

 

“Ömer Asaf” dedim şaşkınlıkla.

 

“Bir dur Ömer Asaf” dedi abisi ileriden.

 

“Bana karışmayın. Gidiyoruz dedim, gidiyoruz” diye ekledi ve babasının gözlerine baktı.

 

“Ne oldu Ferit bey?” diye sordu ve hiç beklemediğimiz bir anda kıkırdayarak ekledi. “Şaka yapayım derken şakalandın galiba” deyince Ömer Asaf'ın şaka yaptığını anlayıp derin bir nefes aldım. Aniden annesi, teyzesi, abisi ve Şirin gülerken, babası da “ulan eşşek” dedi ve Ömer Asaf'ın ensesine vurdu. Herkes kıkırdadı, kahkaha attı adeta. Ben göz yaşlarımı silip, göz ucuyla Ferit beye bakarken, onun omzumu okşamasıyla “güzel kızım” demesi bir oldu.

 

“Sen anladın değil mi şaka yaptığımı?” diye sordu babası ayakta dururken biz.

 

“Ben senin İkra'ya böyle birşey demeyeceğini biliyorum. Değil İkra'ya, hiç kimseye. Ben seni senden daha iyi tanıyorum baba” dedi ve gülerek salona, masaya ilerledik bir kez daha. Diğerleri tek tek otururken, ben tam oturacağım vakit ayakta durup Ferit beye baktım.

 

“Tuz getireyim mi baba?” diye sordum oturmadan. Herkes büyük bir kahkaha ile bana bakarken, Ferit beyin "getir bakalım güzel kızım" diyerek gülmesiyle hep beraber güldük. Tuz getirdikten sonra masaya oturdum ve güzel bir akşam yemeğinin ardından çaylarımızı içip tatlı bir sohbete daldık.

🎻

Banyodan ellerimi kurutup çıktıktan sonra Ömer Asaf’ın hala uyumamış olduğunu fark edince, kaşlarımı çattım ve saçlarımdaki tokayı açıp, saçlarımı serbest bıraktım.

 

“Uyumadın mı?”

 

“Hayır.”

 

“Neden?” diye sorunca aninden yatakta biraz doğrulup, beni kendine çekmesiyle sırtımın yatak ile buluşması bir oldu. Aniden üstümde doğrulması, avuçlarının avuçlarıma geçmesiyle birlikte gözleri gözlerime baktı ve bedenim kasıldı.

 

“Dün gece öpemedim ya. İçimde kaldı be güzelim” dedi ve eğilip açıkta kalan boynuma bir öpücük kondurdu.

 

“Bence sahura kadar biraz hasret gidersek hiç fena olmaz" deyince, kıkırdadım ve kollarımı boynuna dolayıp, dudaklarımı dudaklarının üzerinde dans ettirdim.

 

 

Bölüm Sonu…

 

Bölüm : 27.12.2024 01:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 36. Bölüm -&- İlk Sahur
NİSA
KURŞUN İZİ

42.88k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...