Severek ve eğlenerek yazdığım bir bölüm oldu. Umarım siz de sevmişsinizdir, sizler şimdiden çok teşekkür ederim. Oylarınız beni çok mutlu etti.
Şimdiden yıldıza basmayı UNUTMAYIN!!! Sizleri çok ama çok seviyorum sevgili okurlarım.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Otuz Sekiz - Güzel Haber
Bir ay sonra…
Bugün hastaneye başlamış olmamın ilk günüydü. Dün yoğun bir günden sonra bugün ilk günüm olarak hastanede görevime tekrardan Yusuf hocamın öğrencisi olarak başlamış, hasta bakmaya yönelmiştim bile.
Dün neden mi yoğun bir gündü?
Çünkü Sakaryalı ve Nazlı yeni bir hayata, dünya evine ilk adımı atmıştı. Dün bütün gün Ömer Asaf’la, ailem ve Ömer Asaf’ın ailesiyle birlikte gece geç vakitlere dek düğündeydik. Bol bol oynamış, Nazlı’nın beni şahit olarak seçmiş olmasıyla gözlerim dolmuştu. Bahar ise düğünde bize beklememiş, mutlu haberi vermişti.
Anne oluyordu....
Şehir dışından döneli bir hafta olmuştu ve Veysel düğünde baba olduğunu öğrendiği an adeta yerinde duramamş ve kendine engel olamayarak Bahar’ı herkesin içinde öpmüştü. Eh, tabi utançtan da kızarmıştı.
Bu mutlu haber ve düğünün kazasız belasız sona ermesi herkesi canı gönülden sevindirdi.
Sabah beni erkenden Ömer Asaf bırakmıştı hastaneye. Onu öpmeden arabadan inmemiş, indikten sonra el sallamayı unutmamıştım. O hastanenin önünden ayrıldıktan sonra, bana göreve gideceğini ve ararsan kendisine ulaşamayacağımı askeriye gittikten sonra haber vermişti. Onu onaylayıp, bir kez daha vedalaştıktan sonra tekrardan hasta bakmaya başlamıştım.
Onunla ilerleyen, mutlu bir evliliğim vardı. Onu herşeyden ama herşeyden çok seviyordum. Ciğerlerim derin bir nefes aldım, verdim. Başımın sabah kalktığımdan beri dönüyor olması muhtemelen açlıktan olmalıydı. Ayrıca boğazım sürekli kuruyor ve ben nedense bu sıcak hava da soğuk birşeyler içesim bile geliyordu. Yaz ayına yeni yeni girmiştik. Hava epey sıcak ve bir o kadar da bunaltıcıydı.
“İkra?”
"Efendim" dedim arkadaşım Deha’ya.
“Nasılsın? Bitti mi acilde ki işin?” diye sorunca, onu başımla onayladım.
“Gel bir kahve içelim, ben de yoruldum.”
Sıcak bir kahvenin hoş olacağını düşünerek, onu başımla onayladım. Birlikte acilden çıkıp, kantin katına inerek kafeteryaya girdik. Herhangi boş bir masaya oturup, sipariş verdikten sonra o konuşmaya başladı.
“Eee… Nasıl gidiyor evlilik?”
“İyi. Asıl senin nasıl gidiyor, yok mu birisi?” diye sordum heyecanla ve bir konu açmak adına.
"Yok ya... Bana kim bakar?" dedi. Sesinde ki tonlamadan anlamıştım birinin olduğunu.
“Hadi söyle söyle. Benden kaçmaz” dedim ve öne doğru hafif eğildim.
“Öyle mi diyorsun?”
Kıkırdadım. “Öyle diyorum. Hadi söyle kim? Hastaneden biri mi yoksa?” diye sordum ve onun aniden başını sallamasıyla gözlerim kocaman açıldı.
“Kim?”
“Selin.”
“Hemşire olan mı?” diye sordum bu kez hızla.
“Hım hım. Yani aramızda birşey yok, ama varmış gibi davranıyor, bu benim hoşuma gidiyor. Yani bilmiyorum, herhalde sevilmek hoşuma gidiyor” dediği vakit, dudaklarımı birbirine bastırarak baktım arkadaşımın birbirine yaslamış olduğu dudaklarına.
“E söyle ona. Seviyorum de” dedim ve bir kez daha arkama yaslandım.
“Olmaz. Emin olmadan söyleyemem. Beni sevdiğine emin olduktan sonra karışına geçer söylerim. Ama şimdi olmaz” dedi ve ben dayanamayıp gözlerimi devirdim.
“Bana kalsaydı söylerdim. Belki de senin söylemeni bekliyordur.”
Durdu. Bir düşünür gibi oldu ama sonrasında derin bir nefes alıp, getirilen kahveler ile doğruldu yaslanmış olduğu sandalyeden.
“Bilmiyorum İkroş. Emin değilim” dedi bir kez daha.
Yutkundum, kahvemden bir yudum aldım ve fincanı tekrardan baldak altına koydum.
“Sen bilirsin.”
Birlikte güzel bir kahvenin ardından o işine, ben işimin başına döndüm. Kulaklarıma takmış olduğum kulaklığımdan gelen ses ile, telefonumun çaldığını anlamam pek geç olmadı. Kulaklığa dokundum, telefon açıldı ve Ömer Asaf’ın "güzelim" denen sesi duyuldu.
“Efendim.”
Acilde yatan hastanın serumuna ilaç veirken, onun “ne yapıyorsun?” diye sormasıyla kolumdaki saate baktım ve saatin akşam altıya geldiğini gördüm.
“Çalışıyorum. Hastanedeyim, sen ne yapıyorsun?” diye sordum ve hastaya “geçmiş olsun” diyerek yatağın başından ayrıldım.
“Askeriyeden çıktım, güzel karımı almaya gideyim dedim, ne zaman çıkarsın?”
Kelimelerine gülümsedim, ardından “beş on dakikaya çıkarım” dedim tekrardan saatime bakarak.
“O zaman ben de yirmi dakikaya oradayım, trafik var, sen beni kapıda bekle geliyorum” deyince, o görmesede onu başımla onayladım.
“Tamam. Bekliyorum o zaman ben” dedim ve onunla vedalaşıp telefonu kapadım. Telefon kapandıktan sonra Yusuf hocamın hastaneden çıktığını fark ettim acilden çıkarken. O çıkınca, bizim de çıkmamızda sorun yoktu. Derin bir nefes aldım, soyunma odasına girip kıyafetlerimi değiştirdikten sonra çantamı omzuma alıp, on dakikanın sonunda hastanenin çıkışında sevgilimi bekliyordum.
Hava yaz ayında olmamıza rağmen biraz serindi. Mardin'de akşamları hep serin olurdu zaten. Hatta bazen yağmur bile yağardı. Değişik bir iklim vardı burada.
Derin bir nefes aldım, hemen önümde duran arabadan inen Cihan’a baktım. Yutkundum. Bir ay olmuştu. Bir ay olmuştu ortalıklarda gözükmeyeli; sesi yoktu, yüzü yoktu, var olduğuna dair bir iz yoktu etrafımda. Şimdi ise bu bir ay içerisinde neden karşıma şimdi çıkıyordu?
“Ne işin var burada?” dedim sert ve soğuk çıkan sesimle.
“Dinle beni. Buraya seni rahatsız etmek adına gelmedim.”
İçimden bir ses nedense ona inanmamam gerektiğini söylüyordu. Dudaklarımı ıslattım, derin bir nefes alıp verdim.
“Seni dinlemek istemiyorum. Ömer Asaf birazdan gelmek üzere, lütfen git buradan” dedim korku ve bir o kadar da endişe dolu bir sesle.
“Gidiyorum. Sivas'a dönüyorum ve senden özür dilemek için buradayım” dediğinde kaşlarım biraz daha çatıldı. Cümlesinde ki gerçeklik payını merak ettim. Ama yine düşünemedim ve bulamadım.
“Şuan konuşmak istemiyorum, bak Ömer Asaf gelmek üzere ve seni gördüğü yerde mahvedeceğini söyledi çünkü o çiçek mevzusundan sonra deliye döndü. Şimdi git ve benden özür dileme.”
Gözlerime dinle der gibi baktı ama dinlemek istemedim. Ömer Asaf onunla konuştuğumu görse kim bilir neler derdi bana. Bu riski göze alıp, konuşamazdım. Birazdan burada olacaktı ve ben bu riski göze almayıp, yürümeye başladım.
“İkra. Bir dinle,” dediği anda durdum ve ona öfkeyle döndüm.
“Dinlemek istemiyorum tamam mı? Özür diledin, ben de seni affetmiyorum. Hadi git şimdi” dedim ve ona bir kez daha arkamı döndüm.
O kısa bir süre yerinde durup, ardından arabasına binerek uzaklaştı yanımdan. O gider gitmez iki dakika sonra köşeden Ömer Asaf belirdi. Yüreğim derin bir nefes alırken araba önümde durdu ve ben hızla içeri geçtim, kapıyı kapatır kapatmaz ona döndüm. Eğilip yanağına sıkı bir öpücük bırakıp, onun “hoş geldin” demesiyle “hoş buldum” diye karşılık verdim ve gözüme çarpan arkada duran poşetlere baktım.
“Bunlar nedir?”
“Bir kaç cips atıştırmalık aldım” dedi arabayı hastanenin önünden hareket ettirerek. “Düşündüm ki birlikte hiç film izlemedik” deyince, onunla film izleyecek olduğum gerçeği içimi kıpır kıpır etti.
“Seni yerim” dedim arkama iyice yaslanıp.
“Sana ölürüm” deyince, ana yola çıkmıştık. Çantamı arabanın ön tarafına koydum, derin bir nefes aldıktan sonra ellerimle saçlarımı geriye attım.
“Nasıl geçti günün?” diye sordum bir kez daha. Arabanın içi o kadar sıcaktı ki, dayanamayıp "klimayı açar mısın Asaf?" dedim derin bir nefes alarak. Dışarısının bir buz dolabından farkı yokken, arabanın içi fırın gibiydi adeta.
“Açayım güzelim” dedi ve klimayı saniyeler sonra açtı.
“İyi geçti, göreve gidip geldim.”
Onu başımla onayladım. “Sana birşey söylemem gerekiyor” dedim Cihan'ın yanıma gelmesinden bahsederek. Bunu içimde tutamazdım.
“Dinliyorum.”
“Şey… Sen gelmeden önce Cihan geldi.”
“Ne!”
“Sakin ol. Önüne bak sen, ben anlatacağım ama sinirlenme tamam mı?” dediğimde boynunda ki damarlar kendini belli etmişti bile. Sıkı sıkıya tutuyor olduğu direksiyonu elleriyle daha sıkı kavradı ve ben devam ettim.
“Sivas'a dönüyormuş. Yani özür dilemeye geldi ama bir an olsun bakmadım yüzüne. Dinlemedim bile Ömer Asaf” dedim kendimi açıklamak ister gibi.
“Güzelim ben sana güveniyorum zaten. Ben sana sonuna dek güveniyorum ama ona değil. Senin canın yanmasın, bir yerin acımasın diye doğru düzgün dokunamıyorum sana. Dokunmaya kıyamıyorum.”
Gözlerimin içi içimde ona karşı olan büyük aşk ile sızladı ve midemde sayısız kelebekler baş gösterdi.
“Gidiyor mu şimdi?” dedi sert sesiyle.
“Hım hım. Yani öyle dedi, ben de tamam dedim. Özrünü kabul etmedim, çünkü Allah'a havale ediyorum” deyince, o başını salladı bir kez daha. Derin bir nefes aldı, “ben yine de emin olmak için bakacağım gidip gitmediğine” diyerek, onu onaylamama neden oldu. Derin bir nefes aldım, arkama yaslandım ve yolun bitmesini sakinlikle bekledik.
Evin önüne geldiğimiz vakit, arabadan indik ve o arkada duran paketleri eline aldı, arabayı kapatıp birlikte eve ilerledik. Kapıyı tıkladığım vakit, Asya tarafından açılan kapıyla her ikimiz de gülümsedik.
“Hoş geldiniz! Oh karı koca çalışıyorsunuz MaşAllah” deyince Asya, gülümsedim ve önce ben, sonra Ömer Asaf girdi arkamdan içeriye. Derin bir nefes alıp, çantamı çıkararak askıya astım, ellerimin tersiyle saçlarımı geriye atarak Asya’nın paketleri içeri götürdüğünü fark ettim.
Ben ve Ömer Asaf ellerimizi yıkayıp, birlikte salona geçtik.
“Selamün aleyküm” dedi Ömer Asaf ve ben de başımı eğip kaldırdım selam niteliğinde.
“Aleykümselam oğlum. Hoş geldiniz” deyince Sevda hanım, Ferit bey de selamını aldı oğlunun. Şirin uzun koltukta tek başına oturuken, ilerleyip yanına oturdum ve sıkıca sarıldık birbirimize. Kız kardeşim gibiydi kendisi. Bir aydır baya birlikte dışarıya çıkmış, dolaşmış ve iyice kaynaşmıştık.
Onu artık eltim olarak değilde, kız kardeşim olarak görüyordum. Derin bir nefes alıp, “nasılsın?” diye sordum ona.
“İyiyim, sen nasılsın?”
“Ben de iyiyim. Sabah biraz başım dönüyordu ama şimdilik iyiyim.”
Gülümsedik.
“Yemek yediniz mi?” diye sorunca Sevda hanım, Ömer Asaf “ben yemedim” diye yanıtladı. Bakışlar bana dönünce, “ben de yemedim” dedim ve hemen yan tarafta ki koltukta oturan Taha abinin konuşmasıyla ona döndük.
“Biz yedik. Geç gelirsiniz diye düşündük.”
Sevda hanım Taha abiyi onaylamak adına başını salladı, "İkra" dedi.
“Efendim.”
“Güzel kızım yemekler ocağın üstünde, kuru fasulye pilav yapmıştık. Sen ısıtırsın birlikte yersiniz” deyince, ben hızla ayağa kalktım.
“Tabi tabi. Ben hazırlayayım” diyerek salondan çıkıp mutfağa yol aldım. Derin bir nefes aldıktan sonra ocağın üstündeki yemeklerin altını açıp, dolaptan iki tabak çıkardım. Salatanın bitmiş olduğunu düşünerek, dolaptan domates ve salatalık çıkardım, hemen kenarda duran soğan leğeninden soğan aldım.
Tezgahın altında ki dolaptan sebze tahtası çıkarıp, salata yapmaya başlarken, anısızın belime dolanan Ömer Asaf’ın kollarıyla boynuma bastırılan dudaklar bir oldu. Gülümsedim ve birinin görecek olmasından dolayı elimdeki bıçağı tezgahın üzerine bırakarak ona döndüm.
“Anlaşılan birileri beni özlemiş” dedim alaylı sesimle.
Elleri her iki yanımdan tezgaha yaslandı ve beni kendi ve tezgah arasına hapsetti. Dudaklarımı birbirine bastırarak dudaklarımı ıslattım.
“Özleyemez miyim?”
“Özlersin” dedim o bana doğru azıcık eğilirken.
“Öpeyim mi?” diye sorunca, başımı olumsuzca salladım ve “bir gören olacak” dedim.
“Kimse görmez. Herkes içeride oturuyor, ben sadece küçük bir öpücük alacağım” dedi ve ben bir kez daha başımı olumsuzca salladım.
Tam bana yaklaşıp, dudakları dudaklarıma dokunacağı vakit, mutfak kapısından aniden içeri giren Asya ile bakışları bize baktı ve dondu. Hızla Ömer Asaf’ı üzerimden itip, kızaran yanaklarımla bedenimi tezgaha doğru çevirdim, elime bıçağı alıp salata yapmaya devam ettim.
“Şey” dedi Asya ve ekledi. Kapıyı kapatıp, abisine doğru yaklaşırken, “kusura bakmayın, görmedim sayın ve ayrıca rahat olun” dedi ve ben dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Zamanlaman beni kızdırıyor Asya" diyen Ömer Asaf ile kıkırdamadan edemedim.
“Ya abi öpersin karını odanda. Ben başka birşey konuşacağım seninle” dedi ve “sizinle” diye ekledi. Kızaran yanaklarım ile hızla ona döndüm ve “tabii” dedim Ömer Asaf’ın aksine. Amacım Asya'nın bizi görmüş olmasından tamamen uzaklaşmaktı.
“Ne konuşacaksın?”
Ocakta ki yemekler ısınınca altını kapadım ve Ömer Asaf’ın tersleyen sesine döndüm.
“Ömer Asaf” dedim ona uyarıcı bakışlar gönderirken. Beni öpmemiş olmasının siniri olabilirdi ama o onun kardeşiydi.
“Konuşalım” dedim ve derin bir nefes alıp masayı gösterdim. Asya hepimizden önce oturdu, Ömer Asaf çaprazına, ben de hemen Ömer Asaf’ın yanına oturdum. Derin bir nefes aldık ve Asya'nın derin bir nefes aldıktan sonra masanın ortasına bırakmış olduğu küçük, kadife kırmızı kutuya baktık. Kaşlarım çatıldı, Ömer Asaf önce bana, sonra kardeşine döndü. Derin bir nefes aldıktan sonra, Ömer Asaf’ın yavaşça eline kutuyu almasıyla açması bir oldu. İçinde ki tek taş ile aniden Ömer Asaf’ın şaşkınlıkla “Asya!” demesiyle ben nefes vererek güldüm.
“Abi bağırma!” dedi elini abisinin koluna atarken. Ben şaşkınlıkla ona bakıyorken, derin bir nefes daha alan Asya, “evlenmek istiyorum” demesiyle Ömer Asaf gözlerini büyüttü.
Her ikimiz de şaşkınlıkla ona baktık, ben kıkırdamaya devam ederken, Ömer Asaf'ın "ne?" demesiyle ben "kiminle?" diye sordum. Az çok tahmin ediyor olsam da, Asya’nın o ismi söylemeyecek olması beni biraz tedirgin etti.
O aniden “İlker” deyince, yüzümde ki gülümseme daha derin bir hal aldı, ellerim ağzıma yaslandı ve gözlerimin içi kardeşimin mutluluğunu hayal ederek sızladı.
“Çok sevindim.”
Ömer Asaf’ın kasılan bedeni, kendini belli eden kaslarından oldu. Bir kardeşine, bir bana baktı ve yutkundu.
“Bunu niye bana söylüyorsun?” diye sordu ve ben abime Ömer Asaf'la evlenecek olduğumun haberini nasıl verdiğimi hatırladım anlık. Gülümsedim.
“Ya Taha abimden utanıyorum. Babama hayatta söylemezdim, sen varsın şuan. Hem İlker yabancı değil ki” deyince Asya, tıpa tıp kendimi gördüm onda. Eski günleri hatırladım.
“Ben hayatta söyleyemem. Ayrıca sen nereden tanıyorsun İlke-” diyeceği vakit göz ucuyla bana döndü. Derin bir nefes aldım, verdim.
“Abi lütfen. Sen söyle babama, o konuşur zaten benimle. Hem İlker söyleyecek ailesine” deyince, Ömer Asaf belli belirsiz baktı kardeşine.
“Ben de abime söylemiştim” dedim ve ikisinin bakışlarıda bana döndü.
“Nasıl yani?” diye sordu Asya.
“Yani Ömer Asaf bana teklif edince, ben önce abime söyledim çünkü utanmıştım. O da sana söylüyor Asaf, çünkü şuan sadece sana güveniyor. Hadi kabul et işte” dedim ve o derin bir nefes alıp, kardeşine baktı.
“Tamam. Konuşurum babamla” deyince, Asya hızla ayağa kalktı ve önce abisini, sonra beni öperek “canım yengem” dedi, akabinde kulağıma fısıldadı. “Kardeşini gerçekten çok seviyorum.”
🎻
Ömer Asaf ve ben yemek yedikten sonra salona geçmiş, televizyon izleyen tüm herkes içinde sadece birbirimize bakıp duruyorduk. Asya ise mutfakta, abisinin babasıyla konuşmasını bekliyordu. Ona bakınca kendimi gördüm ve bir nebze de olsa gülümsedim.
Ömer Asaf'ın yanında oturmuş, elimle yavaşça onu dürtünce, o başını salladı ve öne doğru derin bir nefes alarak doğruldu.
“Baba” dedi bir nefes daha alıp, verdikten sonra. Ben de onunla birlikte öne doğru doğruldum, koltuğun kenarında oturduğumdan dolayı kolumu koltuğun kenarına yasladım.
“Efendim oğlum” dedi Ferit bey televizyondan bakışlarını ayırıp, Ömer Asaf’a dönerken.
“Birşey söyleyeceğim.”
“Söyle oğlum.”
Tüm herkes Ömer Asaf’a baktı. Ömer Asaf ise bana bakıp, gülümsedikten sonra bir anda "Asya evlenmek istiyormuş" deyince kıkırdamamı tutamadım.
“Ne?”
“Ne?”
“Ne?”
Tüm herkes şaşkınlıkla Ömer Asaf’a bakarken, o derin bir nefes aldı ve babasına bakmaya devam etti.
“Asya mı dedi bunu?” diye sordu Ferit bey.
“Hım hım. Konuşur musun dedi, ben de konuşurum dedim” dedi babasının sorusuna yanıt neticesinde.
Ferit bey televizyonu elindeki kumandayla kapattı, koltukta daha rahat bir pozisyon aldı ve “Asya!” diye seslendi. Çok geçmeden salon kapısında Asya belirdi, “efendim baba” diyerek içeri girdi.
“Abin ne diyor güzel kızım?”
“Ne diyor baba?” dedi belli belirsiz gülümseyerek.
“Evlenmek istiyormuşsun?”
Asya derin bir nefes aldı, verdi. Yutkundu. “Hım hım.”
“Kiminle? Tanıyor muyuz biz?”
“İlker.”
“Ne?”
Taha abi aniden yüksek sesle ne derken, Asya gülerek abisine baktı. “İkra'nın ikizi İlker mi?” diye sordu Şirin diğer koltuğa yaslanmış vaziyette.
“Hım hım. O İlker.” Babasına umutla baktı ve tek olumlu bir cevap bekledi. Ferit bey derin bir nefes aldı, Sevda hanım eşine bakarken, Ferit Bey'in "olmaz" demesiyle "yaşın küçük" demesi bir oldu.
“Yaşım küçük mü baba? Neden?”
“Olmaz kızım, erken henüz” deyince, Asya'nın bakışları bize kaydı.
“Abim evlendi. Hem o evleniyorum deyince daha kim olduğunu öğrenmeden evet dedin” dedi ve sesinde ki titremeyi belli etti.
“Abinin yaşı geldide geçiyordu. Ayrıca bak abi diyorsun. Senden yaşça büyük.”
Ömer Asaf bana sıcak bir gülümsemeyle bakınca, herkesin içinde eğilip onu öpmemek için zor tuttum kendimi. Bir kez daha Ferit beye döndük.
“Yirmi iki yaşındayım baba. Küçük değilim” deyince babası “hala okuyorsun” dedi ve “olmaz” diye ekledi. "Ha okulunu bitirir, mezun belgen ile karşıma gelince, söz evet derim. Ama şimdi olmaz.”
Asya için üzülmüş olsam da, kim bilir İlker nasıl bir tepki verecekti. O da üzülecekti eminim.
“Sen on dokuz yaşında evlenmişsin baba. Ama bak okuyup, mühendis oldun. Ben evliykende okuyabilir, mesleğimi elime alabilirim. Hem mühendis olmama bir yıl kaldı” deyince, Ferit bey bir kez daha gözlerini kapadı ve kaşlarını kaldırıp indirdi olumsuzca.
“Olmaz Asya. İtiraz etme kalbini kırarım.”
Asya dudaklarını birbirine yasladı, başını aşağı yukarı sallayıp, derin bir nefes aldı. “Tamam baba. Senin dediğin olsun” dedi ve salondan çıkmak için hareketlendi.
“Evlenince bizi unutma” deyince Ferit bey, Ömer Asaf'la aynı anda birbirimize baktık. Sevda hanım gülümserken, Ayten abla eliyle ağzını kapadı ve Ferit bey kıkırdadı. Asya dönüp babasına “unutmam baba merak etme-” diyeceği vakit, cümleyi yeni yeni idrak edince gözleri kocaman açıldı ve ayağa kalkan Ferit beye koştu hızla.
“Babam benim be!”
Herkes ayaklandı, Şirin'in küçük bir alkış başlatmasıyla biz de alkışladık. Ömer Asaf bana döndü, bu sevinçten yararlanarak kollarını belime doladı ve sıkı sıkı sarıldı bana. Başım gögsüne yaslandı, kokusunu içime çektim.
Kısa süren sarılmadan sonra ayrılıp, Ferit beyin Asya'nın saçlarını okşamasıyla saçlarından öpmesi bir oldu. Asya başını babasının göğsüne yasladı ve Ferit bey bir kez daha kıkırdadı, ardından babamlarla konuştular. Hatta babam yarın istemeye geleceklerini, İlker ve Asya'nın arasında birşeyler olduğunu önceden farketmiş olduklarını söylediler. Asya heyecandan yerinde duramazken her iki taraf birbiri ile bir iki saat konuşmanın ardından anlaşmış, saatin geç olmasıyla herkes odalarına çekilmişti. Ben ve Ömer Asaf ise bir paket cipsi kaseye doldurup, odamıza birlikte çıktık.
Film izleyecektik!
Ömer Asaf odaya girip, kıyafetlerini değiştirken, ben de onunla birlikte değiştirdim. Hatta tişörtümü tam üzerime geçireceğim vakit, onun açıkta kalmış omzuma küçük bir öpücük bırakmasıyla bedenim ürperdi ve dudaklarım ona karşı gülümsedi. Dolabın önünde durmuş, kıyafetlerimi değiştirdikten sonra Ömer Asaf'ın eğilip dudaklarıma yumuşak ve kısa bir buse bırakmasıyla eli yanağımı okşadı.
Ben küçük bir bez yatağın üstüne serdim, ardından cips kasesini üstüne bırakıp, Ömer Asaf’ın, dolabın en üstündeki küçük kısmı açmasıyla içinden laptop çıkarması bir oldu.
“Bilgisayarın mı vardı?” diye sordum.
“Sana söylememiştim değil mi? Unutmuşum” diyerek gülümsedi ve yatağın etrafından dolaşıp, yanıma gelerek benim gibi sırtını yatak başlığına yasladı.
“Sadece senin mi yoksa başkası da kullanıyor mu?” diye sordum.
“Sadece benim değil. Artık ikimizin. Lazım olursa kullanırsın sevgilim" dedi ve bilgisayarı açtı.
Ona hayran hayran bakarken, bakışları bana döndü ve gülümsedi. Bu sefer ben eğildim ve dudaklarına küçük ve hızlı bir öpücük bıraktım. “Teşekkür ederim.”
Gülümsedi. “Ne izleyelim?” diye sordu ve internete girdi.
“Bilmem. Korku olabilir” deyince, çatılan bakışları beni buldu.
“Ya korkarsan.”
Kıkırdadım. “Sana sarılırım.”
Gözleri koyulaştı. “Korkarsın güzelim.”
Bir kez daha kıkırdadım “korkmam korkmam” dedim ve hızla ayağa kalkıp, ışığı kapattıktan sonra tekrardan yatağa yanına girdim. Kaseden bir cips alıp, ağzına verdikten sonra kendimde yedim.
“Hadi aç aç.”
“Açıyorum bak” dedi ve derin bir nefes alıp, korku filmlerinden birini açtı. Başlangıcı bile gerilim doluydu. İster istemez ona biraz daha yanaştım ve kıkırdayışı kulaklarıma ilişti.
Ben ve o cips yemeye koyula koyula izlemeye devam ettik. Filmin ilerleyen dakikaları sakindi ama aniden ekranda beliren kişiyle gözlerimi refleks olarak kaçırdım. Rüyama girebilme ihtimali yüz de kaçtı?
Adamı haşır haşır doğrayıp, bir de borunun içine attıktan sonra ağzıma bir cips daha attım. Tekrardan beliren korkunç yüz beni bir kez daha korkuttu. Film yaklaşık iki saatin sonunda bitince, başımızın ucunda duran gece lambalarını açtık ve birbirimize baktık.
“Korktun mu?” diye sordu.
“Yooo…" Cips kasesini ve bezi yatağın üstünden alıp, yere bıraktım ve Ömer Asaf yataktan kalmasıyla “nereye?” diye sordum refleksle.
“Lavaboya.”
Yutkundum. Sanırım korkuyordum. "Tamam" dedim ve o bilgisayarı alıp, terasın önünde ki koltuğa bıraktı, lavaboya girip çıktı. Ben yatakta onu öylece beklerken, o yatağa girer girmez daha fazla dayanamayıp ona sokuldum.
“Ben çok korkuyorum Asaf. Keşke izlemeseydik.”
“E ben sana dedim güzelim.”
“Sen de çok korkunç olanını açmıştın!”
Kıkırdadı. “Gel buraya, kocan yanında korkma” deyince, aynı anda geniş pikenin altına girdik ve iyice ona sokulmaya çalıştım. Açıkta kalmış ayağımı hızla pikenin içine çektim ve Ömer Asaf’ın ayaklarına değdirdim. Bir kolum beline dolandı, diğeri koluna.
“Korkma güzelim, unutmaya çalış.”
Pikeyi boğazıma kadar çektim, Ömer Asaf benden uzun olduğu için onun göğsüne kadar gelmişti.
“Korkuyorum. Ömer Asaf gece boyunca beni bırakma tamam mı?” dedim pikenin altından başımı kaldırıp ona bakarken. Sadece başım gözüküyordu o kadar. Bu nedenle kıkırdadı ve başını sallayarak “tamam, bırakmam” dedi.
“Keşke izlemeseydik” dedim ağlak bir sesle harfleri uzatarak.
Bir kez daha kıkırdadı ve kolu omuzlarıma dolandı. “Şşt… Yanındayım, korkma.”
Başımı salladım. “Işıkları açsak mı?”
“Gece ışıkları açık zaten.”
Haklıydı. Dudaklarımı birbirine yasladım, başımı salladım ve dudaklarımı ıslattım. Biraz daha sokuldum ona. Ömer Asaf aniden hiç beklemediğim bir an da kıkırdayarak beni üstüne doğru çekmesiyle pikeyi üstümüze örtmesi bir oldu. Kolları pikenin altından belime dolandı ve çenesi saçlarımın tepesine yaslandı.
“Bak böyle daha iyi bence.”
“Hım hım” dedim yanağımı onun göğsüne bir kedi yavrusu gibi sürterek. Kıkırdadı. “Alıştırdın bana” dedim.
“Alış. Yatan memnun, taşıyan memnun.”
“Hım hım… Ama hala çok korkuyorum.”
“Korkma. Buradayım, kalp atışlarımın sesini dinle ve huzurla kapa gözlerini.”
“Zaten bu ses bana iyi gelen tek şey” deyince, bir kez daha kollarımla gövdesine tutundum.
“Yarın göreve gidecek misin?”
“Yok galiba. E kız istemeye geliyorlar, hazırlık lazım” deyince, bir kez daha başımı salladım ve ona gülümseyerek başımı kaldırdım.
“Kardeşin yengem oluyor.”
Kıkırdadı. “Kardeşin eniştem oluyor.”
Gülümsedim. “Ailemiz gittikçe büyüyor.”
“Hım hım.”
“Neyse… İyi geceler sevgilim.”
“İyi geceler meleğim.”
🎻
Gözlerimi açtığımda yatağın bir diğer ucundaydım adeta. Ömer Asaf ise diğer ucunda. İzlediğimiz film aklıma gelir gelmez bedenim adeta titredi ve ben hızla Ömer Asaf’a doğru yaklaştım, pikenin altına girdim iyice. O nasıl kormuyor ve böyle uyuyabiliyordu? Eh tabiki bir asker her zaman korkusuz olmalıydı.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım. Ama başaramadım. Ne kadar uyumak istesem de olmadı.
Derin bir nefes alıp, yatakta dört dönüp durdum. Ömer Asaf’ı uyandırmak istemedim. İstemedim çünkü yorgunluğu yüzünden belliydi. Ona sırtımı döndüm, yavaşça yaklaştım ve bana sarılmasını istedim ama o uyuyordu. İzlediğimiz görüntüler aklıma gelip duruyor, beni ürpertiyordu.
Gözlerimi sıkı sıkıya kapadım, unutmaya çalıştım. Lakin ansızın belime yavaşça dolanan kol ile, sırtıma yaslanan sıcak göğsü ile bedenim ürperdi ve dudakları kulağıma yaslandı.
“Yanındayım. Korkmak yok” diye fısıldadı ve eli önden boynuma doğru çıktı, yanağımı okşadı usulca. Sıkıca yasladım sırtımı sığnağım olan göğsüne ve yutkundum.
“Hadi kapa gözlerini ve uyu.”
“Uyandırdım mı?”
“Uyumamıştım tam olarak. Ayrıca uyandırsan bile sorun değildi benim için” dedi ve beni kendine biraz daha bastırdı. Gülümsedim, gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp, gelecek ile ilgili hayaller kurarak uyumaya çalıştım. Ama başaramadım. Ne kadar yanımda olursa olsun hatırladım.
Aradan geçen bir iki dakikanın ardından gözlerim yavaş yavaş kapandı ve ruhum kendini uykunun kollarına teslim etti.
🎻
Sabah gözlerimi açtığımda, Ömer Asaf çoktan uyanmış, hatta ve hatta kıyafetlerini giyinmişti. Yatakta gerine gerine gerine kollarımı yukarı, başımın üstüne doğru kaldırarak esnedim, ardından bakışlarımı ayakta durmuş, siyah gömleğinin düğmelerini ilikleyen Ömer Asaf ile göz göze geldim.
“Uyanamadın?”
“Varlığın iyi gelmiş olmalı ki, kalkamadım.”
Gülümsedi, h"adi kalk kalk, akşama kız istemeye geliyorlar" diyerek eşofmanı çıkarıp, siyah bir pantolon giydi gömleğinin üzerine çekip, düğmesini bağlayarak. Fermuarını çekip, kenarda duran kemerini eline alıp pantolonuna takarken kaşlarımı çatarak doğruldum.
“Kız isteme mi?”
O da kaşlarını çattı. “E Asya’yı istemeye gelecekler ya.”
“Tamam ben de istemeye gelen taraftan olacağım.”
“Ne?”
“Ne ne? E İlker benim kardeşim. Elbette yanında olacağım, ayrıca kızı isteyen tarafta olmak nasıl bir duygu tatmak istiyorum” deyince, Ömer Asaf yavaş yavaş yaklaştı bana doğru ve yutkundu.
“Bana bak. Biraz daha böyle konuşmaya devam edersen seni yerim.”
Kıkırdadım ve yatağın üstünde ayağa kalkıp, kollarımı onun boynuna doladım, burnumu burnuna sürttüm. Onun elleri ise belime yerleşti, kıkırdadı.
“Senden uzunum" dedim ona azıcık üstten bakarak.
“Sen kocanın yanında olmayacak mısın?”
Parmaklarım ensesinde ki saçlarla oynadı ve saçlarına daldırıp çıkardım. Ardından ona doğru asıldım ve dirseklerim omuzlarına yaslandı.
“Kardeşimin yanında olsam iyi olacak. Hem hazırlanıp çıkacağım birazdan, beni bırakabilir misin annemlere?” diye sordum ve o bir kez daha burnunu burnuma gözlerine kapatarak ve otuz iki diş sırıtarak sürttü, ardından “bırakırım” diye fısıldadı.
Biraz doğrulup, dudaklarımı yanaklarına sıkı sıkı bastırdım, geri çekildiğimde ise, “teşekkür ederim” diye fısıldadım.
“Rica ederim sevgilim. Rica ederim” dedi ve sıkıca sarıldı bana. Ben de sağ yanağımı omzuna yasladım, kollarımı sırtına doladım.
“Benim güzel, merhametli ve düşünceli eşim” diye fısıldadı. Omzumda kıkırdayıp, derin bir nefes aldıktan sonra “benim aşık kocam” diye fısıldadım ve ardından başımı kaldırıp ona bakarak ekledim.
“Biz hiç ayrılmayalım Ömer Asaf. Hiç üzmeyelim birbirimizi, ayrılmayalım.”
Kaşları çatıldı. “Bu da nereden çıktı güzelim?”
Dudaklarımı birbirine yasladım ve “söz ver” dedim. “Ne sen, ne de ben birbirimizden erken ölmeyeceğiz. Çünkü sana birşey olursa ben yaşayamam, bana birşey olursa sen yaşayamazsın” dediğim an, buruk bir şekilde gülümsedi ve bir kez daha sarıldı bana.
“Söz ver Asaf?”
Söz vermedi. “Asaf?” dedim soru soran sesimle.
“Söz sevgilim.”
Yüzümde sıcak bir tebessüm peyda oldu. “Ben de söz veriyorum. Seni bir an olsun yalnız bırakmayacağım. O televizyonlarda ki, haberlerde ki kadınlar gibi kocamı asla ama asla terk etmeyeceğim” dediğimde, kıkırdadı ve “İkra?” dedi.
“Efendim.”
“Sen bana Asaf desene. Hoşuma gidiyor öyle söylemen.”
Ona şaşkın şaşkın bakarken, beklemediğim bir anda gülmeye başladım ve kıkırdamaya devam ettim.
“Asaf” dedim.
“Efendim güzelim.”
Eğilip tekrardan yanağından öptüm ve “hadi hadi, ben geç kalmayayım” diyerek yataktan inip, banyoya ilerledim.
“Aşağıda bekleyeyim mi?”
Dudaklarımı birbirine yasladım, ardından ayırdım. “Şey…” dedim yavaş adımlarla yanına yaklaşarak.
“Ne oldu?”
“Ömer Asaf ben de hiç nakit yok. Şimdi sen beni annemlere bıraktıktan sonra ben ablamla dışarı çıkacağım muhtemelen. Yakınlarda bankamatik yok, minibüse bozuk vermem lazım taksi geçmez sabah sabah. Acaba sen de varsa-” diyeceğim vakit, hiç beklemediğim bir anda pantolonunun arka cebine uzandı, siyah cüzdanını çıkardı ve içerisinden bana tam bin lira nakit para çıkardı. Gözlerim açıldı, bakışlarım büyüdü.
“Al birtanem, yanında bulunsun.”
“Bu çok fazla sevgilim. Ben de var, sadece yol parası için istedim” dedim parayı ona uzatarak.
“Tamam sen al. Yanında bulunsun,” dediğinde, bir kez daha geri çevirdim onu.
“Sana lazım olur. Sen bozuk varsa bozuk ver-” demeye varmadan cümlemi dudaklarıyla böldü. Dudakları dudaklarıma sıkı sıkı yaslandı, kısa bir süre öptükten sonra geri çekildi ve fısıldadı.
“Benim param, senin paran. Şimdi al bu parayı ve dileğin gibi harca ya da yanında bulunsun.”
Gözlerim sızladı. “Teşekkür ederim.”
“Rica ederim sevgilim.”
Bölüm Sonu…
Bölümü nasıl buldunuz? Beğendiğinizi umarak soruyorum arkadaşlarım.
Sizce bir sonra ki bölümde neler olacak?
İlker ve Asya evleniyor, siz de az çok tahmin etmiş olmalısınız böyle olacağını.
Bir diğer bölüm yakında burada sizlerle, şimdilik hoşçakalın, kendinize iyi bakın canlarım.
Sizleri seviyorum, oylarınız için, desteğiniz için çok ama çok teşekkür ederim.
Beni takip etmeyi unutma 😉
Instagram hesabım : lorensilorensi_0
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |