42. Bölüm

40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı

NİSA
lorensi

MUTLAKA OKUU!!!!

Sevgili okurlarım öncelikle merhaba. Bölümü atmayacağım dedim ama atıyorum çünkü sizi kırmak istemedim. Ama sizde bölümü okurken ufak tefek yorumlar yapsanız çok memnun olurum. Ben size burada bölüm yetiştiriyorum, tüm samimiyetimle, okurlarım okusun istiyorum, yani kırmak istemiyorum sizi ama böyle gördükçe ben kırılıyorum. Hoşunuza giden sahnelere ufak tefek yorumlar yapsanız çok mutlu olurum. Bölüm sınırı koymuyorum, yine sizi kırmayıp yarın yeni bölümü atacağım. Şimdiden tşk ederim.

DİKKAT!!! : Kısa bir bölüm oldu. Ve bu bölümde UFAK, ​​​​​​rahatsız etmeyen şiddet tarzı sahneler vardır. Bilginize!!

 

 

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

 

 

Bölüm Kırk - Acının Çaresiz Yanı

Yazar

Sevda hanım evin içerisinde akşam yemeğini gelini ve oğlunun geç gelecek olmalarından dolayı saat sekizde hazırlamaya başlamışken, Ömer Asaf askeriyede bitirmiş ve halletmiş olduğu işlerinin sonucunda bir an önce eşiyle hasret gidermek için eve gelmişti. Sevda hanım sofrayı hazırlamaya koyulmuşken, beklemediği bir anda kapı çaldı ve kapıyı Ömer Asaf’a merdivenlerden eli cebinde inen babası açtı.

 

“Hoş geldin oğlum."

 

“Hoş buldum baba” dedi Ömer Asaf ve içeri girerek omuzlarına geçirmiş olduğu ceketini çıkarmaya koyuldu. Ceketini çıkarıp, askıya yaklaşırken, Ferit Bey İkra'nın da içeri girmesini bekledi ve içeri kimsenin girmeyeceğini anlayıp, kaşlarını çatarak oğluna döndü.

 

“Eşin nerede oğlum?” diye sordu şaşkınlıkla çıkan sesiyle. Ömer Asaf’ın askıya ceketini asan parmakları durdu, boğazı sert bir şekilde yutkundu. Ceketi astı, babasına döndü ve bir kez daha yutkunduktan sonra ellerini belinin kenarına yerleştirdi.

 

“İkra ev de değil mi?” diye sordu. Ferit bey kaşlarını çatarak tutmuş olduğu kapı koluyla kapıyı yavaşça kapadı, bir elini cebine yerleştirip diğeriyle ensesine dokundu.

 

“Değil. Daha gelmedi, acaba geldi de ben mi görmedim?" diyerek "Sevda!" diye seslendi içeriye, salonda masayı kuran eşine doğru. Ömer Asaf’ın içine düşen korku tohumları yeşermeye başlamadan önce annesinden gelecek tek olumlu cevabı, İkra geldi demesini bekledi.

 

“Efendim Ferit” dedi Sevda hanım salondan çıkarak oğlu ve eşine yaklaştığı vakit.

 

“Anaaa! Geldiniz mi oğlum? Hani gelinim nerede?” diye sorunca Sevda hanım, Ferit bey ve Ömer Asaf aynı anda birbiri ile bakıştı, Ömer Asaf annesine içinde ki korku tohumların yavas yavaş yeşermeye başlamasıyla döndü.

 

“Anne İkra gelmedi mi?”

 

Sevda hanım şaşkınlıkla oğluna baktı, “yok kuzum” dedi ve ekledi. “Gelmedi. Beraber gelirsiniz diye düşündük.”

 

“Anne saat altıda aradım, hastaneden çıktığını durakta otobüs beklediğini söyledi” diyerek kolundaki asker saatine baktı. “Saat sekiz” dedi ve cebinden telefonunu çıkararak eşinin numarasını çaldırdı. Telefon daha çalmaya başlamadan aradığınız kişiye ulaşılamıyor dediğinde Ömer Asaf bir eliyle enesini kaşıdı ve bir kez daha eşinin telefonunu bir umutla çaldırdı.

 

“Açmıyor. Ulaşılamıyor, sizi aramadı mı hiç?” diye sordu telaşın yavaş yavaş bulaşıyor olduğu sesiyle.

 

“Yok oğlum. Ben siz birlikte gelirsiniz diye aramadım hiç” dediğinde annesi, Ömer Asaf daha da telaşlandı.

 

“Nerede bu kız?” diye sordu ve aklı sadece tek bir ihtimal düşündü ama onu da aklından bir an önce söküp atmak istedi.

 

“Sakin ol oğlum, belki hastaneye geri dönmüştür.”

 

Ömer Asaf bu ihtimalin gerçek olmasını istedi ama olamazdı çünkü o ikra'yla bu sabah çok konuşmuştu. Hastanenin kalabalık değil, hatta çok az hastanın yer aldığını söylemişti. Ayrıca durakta bekliyordu, İkra ona yalan söylemezdi.

 

Telefonundan bir başka numara çevirdi ve hala askeriyede olduğundan emin olduğu arkadaşı, kardeşi Veysel’i aradı. Derin bir nefes aldıktan sonra telefon Veysel tarafından açıldı ve "alo" diye bir ses duyuldu kendisinden.

 

“Ömer Asaf?”

 

“İkra'nın çalıştığı hastaneye yakın otobüs durağı var, MOBESE kamerası var mı bir baksana” dedi ve telefonu hoparlöre alıp, askıya asmış olduğu ceketini tekrardan omuzlarına geçirmeye başladı.

 

“Ne oldu komutanım, hayrola?”

 

“İkra yok. Arıyorum açmıyor, en son saat altıda aradım durakta otobüs beklediğini, eve gideceğini söyledi” dediğinde ayakkabılarını giymeye koyulmuştu çoktan.

 

“Ben hemen ilgilenirim komutanım. Kötü düşünmeyin siz, belki hastanededir” deyince Veysel, Ömer Asaf "bakmaya gidiyorum" dedi ve merdivenlerden aşağıya abisinin indiğini fark etti Sevda hanım.

 

"Oğlum sen de kardeşinle git" dediğinde arkasından Şirin, Asya ve Ayten hanımda indi.

 

“Ne oldu?” diye sordu Taha.

 

“İkra yok. Telefonunu açmıyor” dedi Ferit bey yanıt vererek. Ömer Asaf asker botlarını giymeye koyulmuşken, Şirin “hastanededir belki,” dedi telaş yapmamaya çalışarak.

 

“Bakmaya gidecek Ömer Asaf, sen de git kardeşinle” dedi bir kez daha Sevda hanım Taha'ya. Ömer Asaf kapıyı açtı, evden bir hışımla çıktı ve arabasına hızlı adımlarla ilerledi. Taha'da arkasından üzerine birşey almadan hızla çıktı ve aynı anda bindiler arabaya. O sırada Ömer Asaf İkra'nın telefonunu elinde tutmuş her iki eliyle direksiyonu tutmaya çalışarak, çaldırmaya devam ediyordu.

 

Arabayı hızla çalıştırdı ve kısa süre sonra İkra'nın görev yaptığı hastanenin önünde durdurdu. İleriledi, ileride ki hastanenin danışmanına yaklaştı hızlı adımlarl.

 

“Doktor İkra Bozdağ burada mı?”

 

Kaşlarını çatan danışman, "siz kimsiniz?" diye sordu başta.

 

“Eşiyim ben” dediğinde Ömer Asaf, danışman başını olumsuzca salladı.

 

“Doktor İkra hanım çıkalı iki saat oldu. Hastaneye bir daha giriş yapmadı” dedi danışman ve Ömer Asaf'ın içine bu sefer korku yerleşti. Saf ve öfke, sadece aklına tek bir ihtimal getiriyordu onu da ister istemez. Derin nefesler aldı ve ellerini ensesine yaslayıp abisine baktı.

 

“Sakin ol. Kötü düşünme” dedi ama Ömer Asaf dinlemeden dışarıya, arabasına koştu.

 

“Durağa bakalım” dedi arabasına binerek. Abiside yanına binince, arabayı durağa doğru sürdü ve boş durağın önünde durup indiler. Ömer Asaf etrafına bakındı, bir umut onu görmeyi diledi ama göremedi. Sevdiği kız yoktu ortalıklarda. Göğsü hiddetle inip kalakarken, arkasını dönüp bir kez daha arabasına ilerleyeceği vakit bakışları yerde parıldayan zincire odaklandı. Durdu, dizlerinin üzerine eğildi ve yerdeki kolyeyi eline aldı, içi dolu kalp olduğunu fark edince içini açıp gözlerinin sızlamasına engel olamadı. Bu İkra'ya hediye etmiş olduğu kolyeydi. Onların fotoğrafları vardı içinde. İkisinin ekrana gülerek bakan fotoğrafları vardı.

 

Ömer Asaf derin nefesler aldı, oturduğu yerden doğruldu ve “İkra'nın kolyesi” dedi abisine. Taha’nın dudakları şaşkınlıkla aralandı, eli ağzına yaslandı şaşkınlıkla açılan gözleriyle.

 

Ömer Asaf çalan telefonuyla kendine gelir gibi oldu ve hızla telefonuna uzanıp, arayanan komutanı olduğunu fark edince telefonu açıp kulağına yasladı.

 

“Komutanım?"

 

“Ömer Asaf…” dedi ve durdu Serhat komutan. "

 

"MOBESE kameralarına baktılar mı?” diye sordu Ömer Asaf komutanın haberi olduğundan emin olarak. Serhat komutan başını önüne eğdi ve derin bir nefes alarak kaldırıp, dudaklarını birbirine bastırarak karşısında yer alan bilgisayara bakıp, bu sefer dudaklarını araladı.

 

“Ömer Asaf İkra kaçırılmış. MOBESE kameraları tam önümde. Durakta beklerken, siyah bir minibüs yaklaşıyor ve kaçırılıyor, aracın plakası yok” dedi Serhat albay ve Ömer Asaf’ın sızlayan gözleriyle dudakları derin bir nefes almak için ayrıldı birbirinden. Göğsü hiddetle inip kalktı, ardından elindeki kolyeyi parmakları arasında öfkeyle sıktı. İçi yandı, yüreği burkuldu ve bedenine saf bir korku yerleşti. Sevdiğine birşey olacak korkusu.

🎻

“Sakin ol aslanım” dedi başında durmus, Ömer Asaf kamera kayıtlarını izlerken omzunu okşayan Serhat komutan. Ömer Asaf’ın masada yurmuk halini almış eli titredi ansızın. Görüntüyü izledikçe, eşinin çaresiz çırpınışlarını görünce dudaklarını öfkeyle birbirine bastırdı, gözleri sızladı ve doğrulup bilgisayarı kapattı. Elleriyle ensesini sıvazladı, derin nefesler aldı.

 

Odada bulunan tüm tim sadece İkra için toplanmıştı bir araya. Kimsenin, İkra'nın ailesinin haberi bile yokken Ömer Asaf nasıl bakacaktı onların yüzüne? Nasıl diyecekti kızlarını koruyamadığını?

 

“Kimin götürdüğü belli” dedi Serhat komutan. “Şimdi hazırlanın. Çürük’ün daha önce bulunduğu ve bulunmadığı tüm yerlere didik didik bakacaksınız. İkra kırk sekiz saat dolmadan bulunacak, anlaşıldı mı!”

 

“Anlaşıldı komutanım!”

 

Tüm tim topluca bağırırken, Ömer Asaf ellerini masaya yasladı ve dişlerini öfkeyle birbirine bastırdı.

 

“Güçlü ol aslanım! Bulacağız eşini” dedi ve tim kapıya doğru adımladı. Tam çıkacakları vakit, ileride bilgisayar ile ilgilenen bir askerin "komutanım" demesiyle herkes o tarafa döndü.

 

“Özel numaradan aranan görüntülü arama var” dediğinde Serhat komutan bakışlarını çattı, "açıp ekrana yansıt" dedi tüm askerlerin bakışları dev ekrana odaklanınca. Telefon açılır açılmaz, ekranda Çürük belirdi. Elindeki elmayı iştahla yemeye başlamışken, bakışları Ömer Asaf’ın öfkeli bakışları ile buluşurken, “Ömer Asaaaaf” dedi harfleri gereğinden fazla uzun tutarak.

 

“Bak burada kim vaaar!” dediğinde ekran çoktan İkra'nın sandalyeye bağlı ve baygın bedenine doğru çevrilmişti.

 

“İkra!”

 

“Şştt… Sakin ol asker” dedi o iğrenç sesiyle.

 

“Seni gebertirim! Seni öldürürüm Çürük!” diye kükredi adeta.

 

“Sen benim canımı aldın Elo! Oğlumun canını aldın, şimdi sıra sende” deyince Çürük, Ömer Asaf iki gün önce operasyonda öldürmüş olduğu Çürük'ün oğlu Alex’i hatırladı. İkra'nın baygın bedenine baktıkça içindeki öfke daha da harmanlandı. Birşeyler yapmak istedi ama elinden sadece ekranı izlemek geldi.

 

Çürük aniden ayaklanıp, İkra'ya doğru ilerleyince, Ömer Asaf öne atıldı bir adım. O kirli elleriyle İkra'nın ipeksi, yumuşak saçlarına dokundu ve başını geriye attı. Açığa çıkan İkra'nın nemli yüzüne odaklandı Ömer Asaf.

 

“Nasıl da uyuyor kendisine yapacak olduğum işkencelerden habersiz, zavallı” dedi.

 

“Dokunma ona! Dokunma! Ona dokunursan! Canını yakmaya kalkarsan seni kendi ellerimle öldürürüm! Gebertirim lan seni!” dediğinde ekran tekrardan Çürük’ün o meymenetsiz yüzüne çevrildi.

 

“Şşt… Karın elimdeyken kelimelerine dikkat et derim Elo. Benden aldığın canın acısını yanına bırakacağımı mı sanıyordun? Öyle bir dünya değil burası Elo. Herşey karışılıklı” dedi ve gözlerini büyüterek “herşey” diye ekledi. Ardından telefon kapandı, Ömer Asaf yumruğunu kendine engel olamadan masaya geçirdi.

 

“Sinyal tespiti yapılsın” dedi bir diğer yandan Serhat komutan. "Hadi siz de yola çıkın" dedi askerlerine. Tüm tim başını eğip kaldırırken, Ömer Asaf’ta onlara eşlik etti. Yaklaşık on dakikanın ardından hepsi tam takır hazır olduklarında, aynı anda çıktılar askeriyeden. Her yere baktılar.

 

Bayırlı Öykü’ye tüm olan bitenleri anlatırken, Öykü soluğu hemen Sevda hanımlarda almıştı tüm kızlarla. Ömer Asaf babasına durumu anlatıp, Ferit beyin evde bulunanlara anlatmasıyla Sevda hanım dayanamayıp göz yaşlarına boğulmuştu. Şirin Taha’ya sarılarak bir iki damla göz yaşına engel olamayınca, kızlar birbirlerine baktılar.

 

Ferit bey bunu İkra'nın ailesinin bilmesinin doğru olacağını düşünerek telefonla arayıp sakin sakin anlattı olanı. Tüm aile vakit kaybetmeden soluğu yan yana alınca, Ayşe hanım da tıpkı Sevda hanım gibi göz yaşlarını tutamamıştı. Fehmi Bey eşini öyle gördükçe, kızının ne halde olduğunu bilemezken ne yapacağını kestiremiyor, eşini nasıl teselli edeceğini bilmiyordu.

 

Ayten hanım hem Selim’i, hem de Kerem’i yukarıda yer alan misafir odasına çıkarıp, uyumalarına yardımcı olurken, Ömer Asaf girdiği depoyla birlikte silahını daha sıkı tuttu. Baktıkları yerin boş olduğunu anladıkları vakit, tekrardan yola koyuldular.

 

“İ-İkra!” dedi Ayşe hanım hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken. İlker ablasına haber verince, eşiyle birlikte hızla yanlarına geldi bir an önce Sedef. Kardeşinin kaçırılmış olduğunu duyunca eli ayağı birbirine girmişti adeta.

 

“Komutanım boş burasıda!” dedi Cihangir ve Oflaz bir diğer odadan çıktı.

 

“Burasıda boş!”

 

Ömer Asaf silahını indirdi, sert bir tekme attı yıkık evin kapısına ve dışarıya çıktı, lacivert göğün altında başını kaldırdı göğe. Yıldızlara baktı, gözleri sızladı. Eşinin ne halde olduğunu, kim bilir nasıl korkuyor ve titiyor olduğunu düşündükçe daha da kahroldu.

 

Araçlara bindiler, bir diğer yere yol aldılar.

 

“Anne sakin ol, ağlama. Eniştem bulacak İkra’yı” dedi İlker, ardından Barış yaklaştı annesinin yanına. Ayşe hanım nefes almakta bile güçlük çekerken, nasıl sakin olabilirdi? Kızı ortalıklarda yokken nasıl sakin olabilirdi? Olamazdı.

 

“Komutanım boş! Kimse yok burada!”

 

“Nerede bu Allah'ın belası!” diye kükredi Ömer Asaf. Askerler her biri birbirine yutkunarak bakarlarken, Ömer Asaf elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ağlamamak adına gözlerini sıkı sıkıya birbirine bastırdı, ardından derin bir nefes alıp, tekrardan araçlara binip yola koyuldular. Bugün uyku yoktu hiçbirine.

 

Eşini bulana dek uyumayacak olduğunu tüm herkes biliyordu. Kimse ağzını açıp tek kelime edemezken, Ömer Asaf dizlerinin üzerine yerleştirmiş olduğu yumruğunu sıkı sıkıya sıktı, dişlerini birbirine bastırdı ve diğer elinin parmaklarıyla alnını ovdu.

 

"Su için biraz" dedi Asya Ayşe hanıma su uzatırken. İlker annesinin önünde eğilmiş vaziyette teşekkür ederek aldı nişanlısının elinden su dolu bardağı ve annesine uzattı. Ayşe hanım hıçkırıklarının arasından bir kaç yudum su alırken, tekrardan bardağı İlker’e, İlker ise Asya’ya uzattı.

 

Sevda hanım göz yaşlarını sildi, derin nefeslar alarak eşine baktı ve “arasana Ömer Asaf’ı” diye sordu.

 

“Operasyonda, arayamam şuan” deyince, başıyla onayladı eşini.

 

“Burası da boş komutanım!”

 

Ömer Asaf girdiği odadan çıktı, derin enfes alıp kapısı kırık olan evden çıkarak bir kez daha parıldayan yıldızların lacivert göğü sarmış olduğu gecenin karanlığına baktı. “Dört oldu. Dört yere baktık hiç bir yerde yok, nereye gitti bu Allah'ın belası!” dediğinde sesi adeta göğün altında kükredi.

 

Bir kez daha araçlara bindiler, ardından yola koyuldular. İkra'ya birşey olacak korkusu onun içini delip deşerken, dizlerinin refleks olarak kalkıp inmesine engel olamadı ve arkasına yaslandı.

🎻

 

İkra Bozdağ

Yavaş yavaş aralanan gözlerim ilk olarak bağlı bacaklarıma, ardından karşımda öylece elma yiyen adamın yüzüne takıldı. Yüreğim korkuyla atarken, dudaklarım güçlükle birbirine yaslandı ve boğazım acıyla yutkundu. Elindeki telefonunu cebine yerleştirdi, tamamen açılan gözlerim gözleriyle buluştu. İşte o an anladım. Bundan tam bir sene önceye gittim. Kaçırıldığım gün iyileştirmem için baskı uyguladıkları yaralı adamdı bu adam.

 

“Günaydın” dediğinde bedenimde ki korku daha da yayıldı içime. Bakışlarım hızla sağıma, ardından soluma baktı nerede olduğumu tanımlamak ister gibi.

 

“Neredeyim ben!”

 

“Şşt… Yanımdasın. Benim ellerimdesin” dediğinde sesindeki manaya mı takılmalıydım yoksa bir kez daha kaçırılmış olmama mı şaşırmalıydım?

 

“Öncelikle beni iyileştirdiğin için teşekkür ederim küçük hanım” dedi ve yüzümü buluşturmadan edemedim.

 

“Benden ne istiyorsunuz! Bırakın beni!” dedim adeta bağırarak.

 

Dilini damağına üç kere vurarak “cık cık cık” ladı. “Bir kadına bağırmak hiç yakışıyor mu?” dediğinde benimle neden böyle konuşuyor olduğuna anlam veremedim.

 

“Ömer Asaf bunu senin yanına bırakır mı sanıyorsun?” dediğimde gözlerine öfke yerleşti. Kim bilir şuan kaçırıldığımı duyunca nasıl öfkelenmiş ve telaşlanmıştır? Kim bilir nasıl korkmuştur?

 

“O kocan olacak adam benim oğlumu öldürdü. Canına karşılık can alacağım!” dedi ve bedenim buz kesildi, başımdan aşağı bir kova kaynar su döküldü. Korku tüm bedenimi ele geçirdi, yüreğim adeta korkuyla kavruldu. Lakin bu aşağılık adamın karşısında pes etmeyip, titreyen sesimle “senden korkmuyorum!” dedim yüzüne karşı.

 

Güldü. Tiz kahkahası yükseldi nerede olduğunu bilmediğim depoda. Ben ise pes etmedim ve konuşmaya devam ettim.

 

“Ayrıca kocam çok iyi birşey yapmış! Senin oğlun tam bir psikopattı” dedim beni kaçırdıkları günü hatırlayınca. Cümlem ona ağır gelmiş olacak ki aniden ayağa kalktı ve bana yaklaşıp, suratıma elinin tersiyle sert bir tokat attı. Yanağım acı içinde sızladı, gözlerim acıyla doldu ama yaşlarım yanaklarımı bulup, aşağıya doğru süzülerek akmadı.

 

“Kes sesini! Sus!”

 

Susmadım. “Ömer Asaf kendi elleriyle öldürecek seni!” dediğimde bir kez daha yüzüme bir tokat daha attı, sanki her attığında bedeni rahatlar gibi.

 

“Sus! Sus konuşma!”

 

Bedenim yerinde titredi, bakışlarım önüme indi. Yüreğimde ki acı daha da harmanlandı, yanaklarımdan birer yaş süzüldü bir mahkumun firar ettiği gibi. Saçlarım rüzgarda kalmış ağaç yapraklarının dalları gibi iki yana esen soğuk yellerden dolayı uçtu. Ömer Asaf’ın beni gelip bulacağı aklımdan bir an olsun çıkmazken, kim bilir şuan ne halde ve nasıldı durumu? Çok üzülmüş müydü? Belki de beni arıyordu. Belki de çoktan beni aramaya koyulmuştu. Peki ya ailem? Onların haberi var mıydı?

 

“Getirin!”

 

İşittiğim ses ile başımı kaldırdım ve yan taraftan bir adam tarafında getirilen masaya ve masanın üzerinde yer alan ilaçlara, şırıngalara baktım.

 

“Ne yapıyorsunuz?”

 

“Gösterinin bir yerden başlaması gerek değil mi?” diye sordu iğrenç sesiyle ve eline içi dolu şırıngalardan birini alıp adamlarına baktı. “Tutun!”

 

"Hayır! Hayır bırakın beni, yapmayın!" dedim yerimde çırpınmaya başlamışken. Adamların ikisi beni her iki taraftan tutarken, biri başımı sağa doğru eğdi ve boynumu açıkta bıraktı.

 

“Bırak! Bırak dokunma! Yapmayın lütfen!"

 

İleride açık duran kameranın beni çektiğine o kadar emin olurken, “bırak” dedim korkuyla. “Dokunma bana!”

 

Göz yaşlarım yanaklarımı bulup, aşağıya doğru süzülürken boynuma değen iğnenin batırılmasıyla birlikte "yapma!" dedim acı içinde bağırarak.

 

“Şşt… Sadece biraz acı verecek. Hem bu ufak olanı” dedikten sonra iğneyi çekti ve beni tutan adamlar bedenimi serbest bıraktılar. Göz yaşlarım akarken, “iğrenç bir adamsın!” diye kükredim adeta.

 

“Ben iğrenç bir adamım! Bu yüzden benden iyilik bekleme! Merhamet bekleme! Hiç biri yok ben de!” diyerek sandalyesini önüme çekti ve ters oturarak kollarını başına yasladı. Bedenimde hissettiğim karıncalanma ve mide bulantısıyla birlikte öğürmeden edemedim. Başım dönüyor, içimdeki kusma dürtüsüne engel olamıyor, durduramıyordum. Öne doğru eğilmek istedim ama yapamadım. Bağlıydım.

 

“İlaç etki etmeye başladı desene” dedi iğrenç sesiyle ve hep bir ağızdan güldüler.

 

“Daha çok acı çekeceksin! Hem sen, hem de kocan!"

 

 

Bölüm Sonu…

Bölüm sonunda böyleyim adeta. 🥺

İkra'cım kusura bakma ama böyle olması gerekiyordu.

Bölümü nasıl buldunuz canlarım, umarım beğenmişsinizdir?

Beğendiyseniz ne mutlu bana.

Sizce bir sonraki bölüm İkra'yı bulabilecekler mi?

Sizce ne halde bulacaklar? İkra'ya neler olacak? Neler yapacaklar?

Beğendiyseniz ⭐ basmadan geçmeyin

sevgili okurlarım. Sizleri seviyorum, bir sonra ki hemen sizlerle. Bu bölüm kısa olduğu için diğer bölümü de attım. Şimdiden keyifli okumalar.

Hoşça kalın.

Beni takip etmeyi unutmayın 😉

Instagram hesabım : lorensilorensi_0

 

Bölüm : 27.12.2024 01:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı
NİSA
KURŞUN İZİ

42.88k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...