Bir önceki bölümü hatırlayanlar burada mı? Ben unutmadım şahsen. Merhabalar sevgili okurlarım hoş geldiniz.
Yepyeni bir bölümle geldim. Sizden isteğim, İkra için yorumlara 🎻 bırakmanız. Moral olsun karakterimize.
Sizleri yeni ve bir o kadar da duygusal bir bölümle yalnız bırakıyorum.
... Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Kırk iki - İntikam Ateşi
Hastanenin soğuk koridorlarında bir ileri bir geri gidip duran aileler, hepsi umutla olumlu bir haber bekliyordu. Ömer Asaf ise oturduğu yerden, öylece hastanenin zeminine bakıyor, kızarmış ve yaşları kurumuş gözleriyle direnmeye çalışıyordu.
"İ -ikra!" Ayşe hanımın aniden yükselen hıçkırıklarına, eşi ve çocukları da eşlik etti. Hepsi çaresiz bir şekilde tek olumlu bir haber bekliyordu.
"İkra. Güzel kızım benim. Ciğerlerimizi yaktın annem. Nasıl kıydılar sana! Ne günahın vardı senin kızım! Niye yaptılar bunu sana! Elleri kırılsın sana kurşun sıkanın! Allah'ım! Allah'ım ne olur benim canımı al yavrumunkini bağışla. Benim canımı al Allah'ım, bana evlat acısı gösterme. İkra' mı bana bağışla Allah'ım. Benim canımı al!" Oturduğu yerde hıçkırıklarına boğulan Barış, annesinin önünde diz çöküp ellerini tuttu ve okşamaya başladı. Ona yaşlı gözlerle baktı. Ne diyeceğini, nasıl teselli edeceğini bilemiyor olsa da dudakaklarını araladı.
"Anne? Anne yapma böyle. İkra güçlü bir kız, üç kurşuna mı yenilecek? Hem sen biliyorsun ne kadar güçlü olduğunu, o bizi bırakıp gitmez" deyince, Ömer Asaf elleriyle yüzünü sıvazladı. Yanında oturmuş olduğu babası sırtını baba şefkatiyle okşarken, hastaneye tim ile birlikte gelmiş olan komutanı tepesinde durmuş omzunu okşuyordu. Tüm tim arkadaşları yanında yer alıyor, o adamı yakalayamamış olmalarının pişmanlığını yaşıyorlardı.
"İkra atlatacak. O herkesten güçlü" dedi Fehmi bey.
"Günlerdir birşey yememiş içmemiş. Eziyet ettiler kızıma, canını yaktılar. Allah onların cezasını versin inşallah. Allah'ım sen onu bize bağışla! Onun ölüsünü gösterme bize Allah'ım" deyince Ömer Asaf sabır diler gibi derin bir nefes alıp yüzünü sıvazladı.
"Amin" dedi Sevda hanım. Koltukta nefes almakta zorlanan Ömer Asaf daha fazla dayanamayıp ayağa kalkarken, asker adımlarıyla nereye gideceğini bilemeden ilerledi.
"Nereye oğlum?"
"Ömer Asaf?" dedi abisi Taha.
Cevap vermedi. Hızlı hızlı merdivenleri indi, kendini ilk bulduğu boş erkek tuvaletine attı. Derin nefesler alıp verdi suyu açıp ellerini, yüzünü hızla yıkadı. Yıkadıkça yıkadı, aklına gelen düşünceyi silip atmak istedi beyninin içinden. İkra' sız tek bir gün düşündükçe kahroluyordu. Durmadan yüzünü yıkayıp, ardından karşısında yer alan aynaya kaldırdı başını. Öfkeyle, nefretle baktı. Kendine olan nefretine baktı. Bir kez daha yüzüne su çarptı, musluğu kapattı ve lavabonun kenarlarına zor tutundu.
"Koruyamadın" dedi hiddetle nefes alıp vermeye devam ederken. "Koruyamadın pislik herif!" Eline kenarda duran cam sabun kutusunu alıp aynaya fırlattı. "Sevdiğin kızı koruyamadın aptal!" diye bağırdı. Gözyaşları yanaklarından öfkeyle süzülmeye başlarken, lavaboyu alt üst etti. Eline ne geldiyse fırlattı, kendini kapının yanına aciz bir şekilde bıraktı. Nefes alıp verdi, çaresiz hıçkırıklarına boğuldu.
Bir dizini kendine çekti, kolunu yasladı.
"Benim yüzümden" diye düşündü. Hayatına girmeseydim şuan burada olmayacaktı. "Benim yüzümden" diye düşündü bunları. Ona olan aşkına kızdı. Belki hiç karşısına çıkıp, hayatına girmeseydi İkra şuan ameliyathanede o masada değilde masa başında olurdu. Ona yakışan o yeşil doktor üniformasını giyerek, hasta bakmaya başlardı.
"Bırakma beni İkra. Bu acıyı yaşatma bana güzelim."
🎻
Aradan geçen dört saatin ardından, Ömer Asaf tekrardan kendini toparlayıp ailesinin yanına gelmişti. Kendini yine aynı yere bırakmış, doktorun çıkmasını bekliyordu. Nihayetinde aradan geçen koca zamandan sonra, doktor ameliyathaneden umutla bekleyen ailenin karşısına çıkınca ilk Ömer Asaf davrandı.
"İkra nasıl?"
Yusuf herkesin gözlerine baktı, başındaki cerrahi boneyi çıkartıp elleri arasında düzeltmeye başladı. Gözlerini yumdu, tekrardan açtı. Yutkundu, dudaklarını aralayıp tekrardan kapattı. Derin bir nefesin ardından bir kez daha aileye baktı. Tam o sırada sedyeyle ameliyathaneden, kolunda serum ve üstünde hastane kıyafetleri, ağzında ise oksijen maskesiyle çıkarılan İkra' nın başına yanaştı tüm herkes. Ömer Asaf' ın onu yaşıyor olduğunu görmek gülümsetti.
"İkra, kızım!"
"Güzel gelinim benim!"
"Biz buradayız annem!"
"Güzelim" dedi Ömer Asaf koluna elini atıp değerli bir elmasa dokunuyorumuş gibi nazikçe okşayarak. Gerçi Ömer Asaf'ın bu hayatta en değerlisi oydu zaten.
Bir damla göz yaşını sildi, gülümsedi eşine asker. İçi yanıyor, onu böyle görmek ona acı veriyordu. Abisi onun omzunu okşarken, kardeşi Asya yaşlı gözlerle baktı ona. O kadar güzel uyuyordu ki, Ömer Asaf saatlerce onu izlemek istiyordu. Onun bu halde olduğunu görmek, bilmek yaşama isteğini azaltıyordu. Keşke onun yerinde ben olsam diye geçiriyordu içinden. Keşke o değilde ben yatıyor olsaydım bu yatakta diye düşünüp duruyordu.
"Hastayı yormayalım" diyen hemşireler hastane yatağıyla İkra'yı götürürken peşinden gitmek yerine, herkes doktora döndü. Yusuf hoca tek tek baktı herkesin suratına, ardından derin bir iç çekip dudaklarını araladı.
"Kurşunları çıkardık... Ama" diye başladı doktor cümleye. Kurşunların çıkmasına sevinen aile, ama kelimesini duyunca durdular, doktora baktılar.
"Ama" dedi Ömer Asaf kaşları çatık bir şekilde.
"Önümüzde ki yirmi dört saat çok kritik. Kurşunun biri sol göğsünde, kalbe çok yakındı. Diğer iki kurşun ise sırtının sağ tarafından girmiş ve neyse ki omurga ya zarar vermemiş, onları çıkarmak kolay oldu. Ameliyat sırasında kalbi durdu, geri getirmekte çok zorlandık."
"Hi!"
"Ne?"
Ömer Asaf dudaklarını birbirine bastırdı, bir eli beline yerleşirken diğeriyle yüzünü sıvazladı.
"Birşey daha var" dedi doktor Yusuf Ömer Asaf' a bakarak. Ömer kaşlarını çattı, "nedir?" dedi kısık sesiyle.
"Bilip bilmediğinizi bilmiyorum ama... İkra hamile."
Yusuf hocanın dudaklarından çıkan kelime herkesi öylece yerinde kat katı durdururken, Ömer Asaf çatık kaşlarla baktı doktorun dudaklarından dökülen kelimelerle. Duyduğu kelimelerin gerçeklik payını merak etti. Ne kadar çok isterdi baba olmak. Baba olmak ve İkra' yla güzel bir hayat yaşamak en çok istedikleri arasında yer alıyordu. Şimdi ise doktorun dudaklarından çıkmış kelimelere durmuş, tepkisiz bakmaya devam etti.
Abisi kardeşinin baba olacağının heyecanıyla, kendisinin amca olacağının sevinciyle elini Ömer Asaf' ın omzuna attı ve "aslan kardeşim" diye fısıldadı.
"H -hamile derken?" diye soran ilk İlker oldu. Bakışları doktora bakan Ömer Asaf' a baktı, ardından anne babasına döndü. Herkes doktora ve Ömer Asaf' a bakıp dururken, İlker bir kez daha doktora döndü.
"Bilmiyor muydunuz?" diye sordu Yusuf Ömer Asaf' a bakarak.
"İkra hamile. Üstelik bir aylık."
Ömer Asaf kendine gelir gibi oldu, başını bir sağa bir sola inanamayarak sallarken "h-hamile mi?" dedi çatık kaşlarla doktorun dediğine inanamayarak.
"Evet. Neyse ki bebeğe birşey olmamış durumu gayet sağlıklı."
Günlerdir aç ve susuz kalan İkra' nın karnında ki bebek mucize gibi hayattaydı ve İkra' nın tek yaşama sebebiydi şuan.
Ömer Asaf' a bakan babasının bakışlarıyla, Ömer bir ona bir diğerlerine baktı. Ferit bey yaklaştı, Ömer Asaf' ın bedenine sarıldı. Babasının ona sarılan bedenine Ömer bir tepki veremeyip öylece ayakta güçlükle durmaya devam etti.
"Aslan oğlum" dedi Ferit bey.
"Hamile mi dedi Fehmi?" diye sordu Ayşe hanım yanında duran kocasına dönüp. Herkes susup kalmış, onlara bakan Yusuf hocaya bakıyorlardı.
"Bir dakika bir dakika" dedi İlker inanamayarak. "Kardeşim hamile mi? Bir bebeği mi olacak?" Yusuf, buruk bir tebessümle başını salladı, "evet" diye yanıtladı.
İlker içinde ki üzüntüyü bir anlık kenara bıraktı, heyecanla yanında duran abisine sarıldı. Eda hastaneye geldiğinden beri yüzü yeni yeni gülerken, hızla Sedef'e sarıldı. Fehmi ve Ayşe hanım birbirine baktı. Baran, yengesinden ayrılan eşine ilerledi, kolları ona da dolandı.
Tim birbirine bu güzel haberin heyecanıyla sarılırken, Ömer Asaf duyduklarını yeni yeni idrak ederek hâlâ tepkisiz bir şekilde duruyordu. Baba olacağının haberini böyle almış olması tuhaf hissettirirken, aynı zaman da canını yakıyordu.
"Baba oluyorsun" dedi abisi, Ferit bey oğluna sıkı sıkı sarılırken. Ömer Asaf bir müddet bekledi, kendine gelir gibi olduktan sonra başıyla onayladı, ondan ayrılan babasının ela gözlerine baktı.
"Baba oluyorum" dedi. İçinde ki heyecan daha da çok arttı, İkra'yı düşündü. Kim bilir ne kadar sevineceğini düşündü. Ona bu güzel haberi vereceği anı düşündü.
Komutanının ona bakan bakışlarını üzerinde hissedince, babasından ayrılıp, komutanına döndü.
"Aslanım benim" dedi albay Serhat bey. Bir komutan değil, aynı zaman da babasıda sayılırdı askerinin. Diğerlerine gösterdiği sevgiyi, ona da gösteriyordu.
Ömer Asaf heyecanla arkadaşlarına sarıldı. Baba olacağının heyecanı tüm bedeninde kendini belli ederken, bir de İkra' nın iyi olduğunu bilmesi onu rahatlatan tek şey olacaktı.
Herkes bir kez daha doktora dönerken, Yusuf bir kez daha dudaklarını araladı.
"Şimdilik yoğum bakıma alıp yirmi dört saat uyutacağız. Yirmi dört saat sonra herhangi bir komplikasyon gelişmezse uyandırıp, nasıl olduğunu bir de ona soracağız. Şimdilik sizin yapmanız gereken tek şey, oturup dua etmek. Tekrar geçmiş olsun" deyip ayrılacağı sırada, Ömer Asaf "görebilir miyim?" diye sorunca doktor başını olumsuzca salladı.
"Seni anlıyorum ama buna izin veremem. Herkes görmek isteyecektir."
"Yok. Oğlum görsün yeter" diyen Sevda hanım, İkra' nın ailesinin vereceği tepkiye baktı. Annesi ne kadar çok görmek istesede, kızına dokunmak ve koklamak istesede başını onaylayarak salladı.
Yusuf izin verip vermemek arasında kalınca, Ömer Asaf' ın komutanı Serhat bey girdi araya.
"Doktor bey. İkra senin öğrencin sanırım." Yusuf çatık kaşlarıyla başını salladı, "evet öyle" dedi.
"Gençler evleneli iki ay var ya da yok. İzin ver sadece Ömer Asaf görsün. Biz içeriye girmesekte olur ama o girmek zorunda. Hem İkra eğer uyanık olsaydı, mutlaka ilk onu görmek isteyecekti. Bunu öğrencin için yap." Ömer Asaf doktor Yusuf'a umut dolu gözlerle bakarken, doktor derin bir nefes aldı, "sadece beş dakika" diyerek hemşireyi gösterdi. "Gerekli kıyafetleri verelim" dedi ve yanlarından ayrıldı.
Ömer Asaf üzerine gerekli malzemeleri giyip, ağzına da maske aldıktan sonra ailesine bakıp, hemşirenin arkasından yoğum bakıma ilerledi. Derin bir nefes aldı, içeri girer girmez cihaza bağlı olan İkra' nın kalp atışlarının seslerini duyunca göz yaşlarına hakim olamadı. Titreyen dudakları birbirine bastırdı, derin nefesler alıp yanına yaklaştı.
"Sadece beş dakika" diyen hemşireyi başıyla onayladı. Yoğum bakımın kapısı tekrardan kapatılırken, Ömer Asaf yatakta yatan eşine daha çok yaklaştı.
"İkra?"
İkra hiç birşey olmamış gibi yatıyor, Ömer Asaf' ın gözünde yine her zamanki gibi eşsiz bir güzellikte duruyordu. Yanına iyice yaklaşıp, yatağın boş kenarına oturarak ona bakmaya devam etti. Bembeyaz olmuş, lakin yine de çok güzel olan yüzüne.
"Güzelim." Elini uzattı, İkra' nın soğuktan ve acıdan nasır tutmuş elini tuttu. İkra' nın elleri her zamanki gibi sıcacık ve yumuşacıktı. Ağzında ki maskeyi yavaşça indirdi, gözyaşlarını hızla sildi.
"Uyanacaksın değil mi?" diye fısıldadı. "Beni bırakmayacaksın. Sen güçlü bir kadınsın." Onu kaybedecek olma korkusuna yenilip, aklını yitirecek gibi oluyordu ama son anda kendini bu düşünceden alı koyuyordu.
"Biz daha yeni evlendik İkra" derken, kendisinin geçirmiş olduğu hafıza kaybından bahsediyordu. Yaklaşık -Ömer Asaf' ın geçirmiş olduğu hafıza kaybını göz önüne alarak - bir buçuk aydır evli sayılırlardı aslında.
"Hem sen iyi olacaksın, biliyorum. Sen bizi bırakıp gitmezsin. Çünkü söz verdin. Hep yanımda olacağına söz verdin. Hep yanında olacağıma söz verdim. Bak eğer gidersen seni asla affetmem İkra. Beni bu dünya da tek başıma bırakırsan seni affetmem. Ben baktığım yerde seni göremezsem affetmem İkra seni. Yaşayacaksın. En azından benim için değilse de," dedi ve bakışları İkra' nın içinde bir can taşıdığı karnına kaydı, yutkundu. Tutmuş olduğu elini yavaşça bıraktı, elini karnına bastırdı. Bebeğini hisseder gibi oldu, gözlerinin içi güldü.
"Onun için. Bilip bilmediğini bilmiyorum ama beni çok mutlu ettin. Böyle bir durumda bile beni bu denli sevindirmen... Seni çok seviyorum. Dünyanın en güzel hediyesi bu bana İkra. Onun için yaşamak zorundasın güzelim. Bebeğimiz için." Sustu. Titrek bir nefes alıp, açılan yoğum bakım kapısıyla omzunun üzerinden arkasına baktı.
"Ömer bey, daha fazla yormayalım hastayı lütfen." Ömer Asaf başını anladığını belirterek salladı, ardından ayağa kalktı. Hemşire tekrardan yoğum bakımdan çıktı, Ömer Asaf eğilip saçlarına küçük bir öpücük bırakarak günlerdir hasret kaldığı kokusunu içine çekti.
"Sen iyileş, söz veriyorum çok güzel bir aile olacağız."
Çürük' ün hala yaşıyor olduğunu bilmek, onu şuan şu dakika öfkelendiriyordu. İkra' ya yaptığının aynısını ona yapacaktı. Kıydığı masumların canının tek tek intikamını alacaktı. O adamı bulup, nefesini kesmeden rahat nefes almayacaktı.
Son kez İkra' ya baktı, ardından yoğum bakımdan çıktı. Derin bir iç çekip, üstündekileri çıkarıp, kenarda ki çöp kutusuna attıktan sonra askerlerine döndü.
"Gidiyoruz."
Onu hiç bir zaman ikiletmeyen askerleri, bir kez daha ikiletmeden peşinden gideceği sırada, Serhat komutan keskin sesiyle durdurdu.
"Nereye Ömer Asaf?" Tüm aile time döndü.
"Ona bunu yapanın kafasına sıkmaya" dedi kelimelerinin üzerine basa basa. İçinde ki öfke gitgide harmanlanıyordu. Timin yanında duran kızlar birbirine şaşkınlıkla bakarken, Akel akan bir iki damla göz yaşını sildi ve yüzüne öfke yerleştirdi. Ama bu öfkesi Ömer Asaf'a değildi. İkra'ya bunu yapanlaraydı.
"Hayır, dur burada ve eşinin yanında ol."
Ömer Asaf derin bir nefes aldı, başını olumsuzca salladı. "Bana engel olmayın komutanım" dedi ona bakan ailesine bakıp tekrardan komutanına dönerek.
"İkra" dedi, sesi titredi. Boğazına bir yumru oturmuş gibi hissetti. "O içerde böyle yatarken, ona bunu yapanın elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşmasını hazmedemiyorum. Bana engel olmayın komutanım!" Serhat komutan Ömer' in ailesine baktı. Annesi öne doğru oğluna atılırken, ellerini kaldırdı ve yüzüne dokundurdu.
"Gitme oğlum. Ya İkra uyanırsa sen burada yokken. Ya seni görmek isterse. Senin burada olmadığını nasıl söyleriz ona biz? Üzülür, kahrolur." Ömer Asaf yüzüne dokunan annesinin ellerini tuttu, "o uyanmadan burada olacağım" dedi ve komutanına baktı.
Serhat bey derin bir nefes alıp başını salladı. Ömer Asaf bunu evet olarak kabul edip, hızla hastaneden arkadaşlarıyla çıktı. Askeri aracın yanında durdular, göğüslerine yeleklerini geçirip, silahlarının şarjörlerini kontrol ettiler. Herşey tam takır hazır olurken, kulaklıklarını da kulağına takan Ömer Asaf, arkadaşlarına baktı.
"Bugün o adamı bulmadan buraya gelmeyeceğiz. İkra' nın ve yeğeninizin intikamını almadan gelmeyeceğiz anlaşıldı mı!?" diye yükseltti sesini.
"Anlaşıldı komutanım!"
🎻
Yaz ayının soğuk günü askerleri yeteri kadar üşütürken, konumlanmış oldukları ağaçların arkasından ileride ki depoya bakıyorlardı. Ömer Asaf elindeki dürbünüyle, aklında sevdiği kadınla depoya bakarken, aradığı adamın orada olup olmadığını bilmiyordu ama orada olması için içten içe dua ediyor, Allah'tan güç ve kuvvet istiyordu. Tam yirmi iki saatin ardından sonra bulmuşlardı bu soysuzu bu depoda.
Dürbünü indirdi, eliyle yanda duran Oflaz ve Kartal'a işaret verdi. İkisi sakin adımlarla ağaçların arasından ilerleyerek deponun duvarına kendilerini yaslarken, Ömer Asaf Cihangir ve Sakaryalı'ya baktı. İki parmağını birleştirdi, öne doğru eğip kaldırdı ve ikisi komutanlarının işaretiyle yavaş yavaş ilerlediler. Ömer Asaf arkalarından, depo duvarına doğru yanaşırken, İkra'nın ne halde olduğunu iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorken derin bir nefes aldı ve sırtını deponun soğuk duvarına yaslayıp, silahını sağ eliyle tutarak sol bacağının kenarında yer alan bıçağını çıkardı ve derin bir nefes alıp, siper aldığı yerden çıkarak bıçağı ileride ki adama fırlattı. Bir diğeri fark eder etmez silahında ki susturucu ile indirdi onu. Diğerleri aynı şekil diğer taraftan her ikisini indirirken, Bayırlı ve Veysel diğer tarafta belirdiler. Depodan çıkan adamın yerde duran adamları fark etmesiyle "saldırı var!" demesi ve Ömer Asaf'ın kurşunuyla yere serilmesi bir oldu.
Ateş sesleri yükseldi depodan sayısız adam çıktı ve Ömer Asaf geri geri giderek bir kez daha duvarın arkasına siper aldı askerleriyle. Her biri ateş etmeye başlarken, ansızın bakışları diğer tarafa takıldı ve baktıkça öfkeleneceği adamı kaçarken görünce, gözlerini büyüttü ve silahını sıkıca tutarak o tarafa, peşinden koştu.
"Çürük!"
Tırsak adam askerin gür sesini duyunca olduğu yerde durdu ve arkasına bakıp, koşmaya devam etti. Ağaçların arasından koştu, Ömer Asaf peşini bir an olsun bırakmadı. Hızlı hızlı koşarken, yönünü değiştirdi ve kendisini ilerideki bir ağacın arkasına yasladı, ona doğru gelen adamı sabırla bekledi. Tam yanından geçeceği vakit, yüzüne tekme atmasıyla birlikte yere acı içinde serilen adamın üzerine asıldı.
"Gel buraya!" dedi ve bir tane daha vurdu.
"Şerefsiz, adi köpek!" dedi ve bir yumruk daha geçirdi.
"Nasıl," dedi vurdu, "kıydın," dedi vurdu "ona," dedi ve sert bir şekilde vurdu bu sefer.
"T-tamam" deyince Çürük, Ömer Asaf onu sertçe ayağa kaldırdı, "kalk!" dedi kükreyerek.
"Tamam."
Silahını ensesine dayadı ve onu depoya doğru ilerletmeye başladı. Öfkeyle onu sıkı sıkı tutarken, deponun yanına geldiği vakit, askerlerinin adamları yere sermiş olmalarıyla, Çürük'ü deponun içine attı, silahını yere bıraktı ve öfkeyle baktı burnundan kan akmakta olan adamın yüzüne.
"Gel buraya gel!" dedi ve herifi yakalarından tutup, bir yumruk daha geçirdi yüzüne.
"Nasıl kıydın lan ona! Hangi elinle ateş ettin!" diye kükredi hiç olmadığı kadar.
"HANGİ ELİNLE ATEŞ ETTİN ŞEREFSİZ KÖPEK!" diye kükredi ve her iki elinin parmaklarını tutup, öfkeyle ters çevirdi. Acı icinde bağıran Çürük, sadece bağırmakla yetindi.
"Bu elinle mi?" dedi yüzüne sert bir yumruk geçirerek elini ters döndürürken.
"Yoksa bu elinle mi?" dedi bir yumruk daha atıp, diğer elini döndürünce. Yere düşen adamın yüzüne tükürdü.
"Kalk!" Pis herifi yakasından tuttu, ayağa kaldırdı. Bir yumruk daha geçirdi kana bulanmış yüzüne. Geri geri sendelenen adama baktı, yerde duran silahını eğilip aldı ve arkadaşlarının yanına, bir adım önlerinde ve ortasında durarak silahını ona sıkı sıkıya tutarak doğrulttu.
"Eee Çürük" dedi silahını daha sıkı tutup ona doğrultmaya devam ederken.
"Kim kurtaracak seni şimdi benim elimden" dedi hiddetle inip kalkmaya başlamış göğsüyle. Dişlerini birbirine yasladı, gözünün önüne gelen İkra' nın kanlar içinde bedeniyle boynunu bir sağa bir sola eğip kaldırdı.
"Yapma Asaf. Sen bu degilsi-"
"Kes lan sesini! Ben sevdiklerimin canına zarar veren kişiye zerre acımam! Merhamet desen hiç duymam! Sen benim canımı acıttın! Sana defalarca o kızın saç teline zarar gelirse ecelin olurum demiştim! Sen ne yaptın!" diye bağırdı, deponun içerisinde sesi yankılandı. Askerleri de onun gibi önlerinde nefret duydukları, vatan haini olan adama silahlarını doğrulttu.
"Bir kere değil, iki kere değil üç kere sıktın. Şuan hastanede ölümle savaşıyor! Doktorlar uyanıp uyanmayacağından emin bile değiller!" Bunları söylerken İkra' yı kaybedecek korkusu sesine yansıyor ve titretiyordu.
"Yapma Ömer Asaf. Yalvarırım yapma."
"Sana bana yalvaracağını çok söylemiştim Çürük. Ben de sana yapma dedim. Sevdiğimin canına zarar verme dedim!" Kelimelerin üzerine basa basa konuşuyordu. Ve birazdan canını alacak adama zerre merhamet duymuyordu. İçinde ki merhamet duygusunun katili olmuştu bu adam. Merhameti sadece sevdiği kıza vardı.
"Ne istedin lan ondan!" diye kükredi silahı daha da sıkı tutarak.
"Ne istedin karımdan! Suçu neydi lan onun! Senin derdin benimleyken ondan ne istedin adi şerefsiz!" Bunları söylerken, ona doğrultmuş olduğu silahını ona doğru sallıyordu.
Çürük, İkra' yı Ömer Asaf' ın eşi olduğu için kaçırmış, acı çektirmişti. Oysa İkra bunları hak etmedi. Ömer Asaf' ın canını yakmak, sırf sevdiğine zarar vermekti tek amacı.
"Sen benim oğlumu öldür-"
"Senin oğlun onlarca asker şehit etti!" diye bölerek izin vermedi soysuzun konuşmasına.
"Onlar şehit oldu, mutlu. Peki sen ölünce ne olacaksın? Sen anca cehenneme iyi bir kütük olursun!" Silahını sıkıca tuttu, başını omzuna eğdi ve nişan almak için hazırlandı.
"Çürük Manasta!" diye bağırdı. Yanında duran kardeşleride aynı anda nişan aldı.
"Onlarca masumun canına kastetmekten!" diye bağırdı. "Eşim İkra' nın ve bebeğimin canını yakmaktan! Onlarca askeri, bombalarla şehit etmekten ve vatana ihanetten suçlusun!" Kelimeler öfke ve büyük bir nefretle çıkıyordu ağzından. Şehit olan askerlerin acısını en derinliklerinde hisseden askerler gözlerinin dolmasına neden olamadılar. Tüyleri diken diken oldu hepsinin.
Çürük ise öleceğinin farkına vararak, "yapma" dedi bir adım geri gidip.
"Sen bu değilsin Ömer as-" hızla böldü lafını.
"Ben ben olmaktan, karımın acı içinde konuşmalarını bana gönderdiğin gün çıktım. Onun canına zarar verdiğini gördüğüm gün çıktım ben ben olmaktan. Benden merhamet dileme" dedi ve üzerine basa basa, "merhamet.... Yok" diye ekledi. Ardından silahını bir kez olsun düşünmeden ateş etti. Sol bacağına saplanan mermiyle geriledi acı içinde adam.
"Bu şehit ettiğin askerler için" dedi ve ardından Bayırlı ateş etti. Bir diğer kurşun diğer bacağına isabet olurken, Ömer Asaf "bu onca masumu düşünmeden öldürdüğün için" dedi köy halkından bahsederken. Hemen Ömer Asaf' ın arka çaprazında duran Sakaryalı sağ koluna isabet aldı.
Çürük acı içinde bir kez daha sarsıldı. "Bu patlattığın köy için!" diye bağırdı.
Veysel vurdu bu sefer de. Bir diğer kolundan. "Bu onlarca anneye evlat acısını hissettirdiğin için!" dedi. Hemen yiğit göğsüne ateş etti.
"Bu düzenlediğin bombalar için!"
Bir diğer tarafta yer alan Kartal vurdu bu sefer. Ömer Asaf bağırdı. "Bu terörle iş birliği yaptığın için!"
Oflaz nişan aldı, tam sağ göğsünden vurdu o da. "Bu tüm yaptıkların için!" dedi Ömer Asaf.
Cihangir vurdu bu sefer omzundan. Ömer Asaf, "bu vatana ihanet ettiğin için" dedi ve silahını bir kez daha doğrulttu. Çürük dizlerinin üzerinde acı içinde, "y- yapma" diyeceği vakit, Ömer Asaf' ın öfkeye bürünen yüzüne baktı.
"Bu İkra için" dedi ve düşünmeden ateş etti. Mermi Çürük'ün göğsünün ortasına isabet edilirken, bedeni geriye sendelendi. Ömer Asaf son kez nişan aldı, "bu bebeğim için!" dedi ve düşünmeden ateş etti. Mermi tam Çürük'ün alnının ortasına isabet aldı ve bedeni geriye doğru düştü, soğuk asfalt ile buluştu.
Herkes silahlarını yavaşça indirirken, Ömer Asaf acı içinde baktı yerde ki bedene. Bunu daha önce yapsaydı İkra şuan ölümle savaşıyor olmayacaktı. O hastane yatağında yatıyor olmayacaktı.
Ömer Asaf usulca arkasını döndü, askerlerine baktı. Bir adım atıp önden yürüdü asker adımlarıyla. Cansız bedeni, bu soğuk depoda yalnız bırakarak, ilerlediler. Yedi kahraman, bugün bir devri kapatmışlardı. Ömer Asaf kendine bir söz vermiş, sevdiği kadına bir söz vermişti ve sözünü tuttu. Canına kasteden, masumları gözünü kırpmadan öldüren adamı öldürmüş, bu soğuk depoda köpeklere yem olarak bırakmıştı.
Şimdi ise geriye tek birşey kalmıştı o da İkra'nın uyanması.
Bölüm Sonu...
Eveeett! Nasıldı bölüm? Beğendiniz mi? Umarım beğenmişsinizdir.
Ben yazarken çok beğendim ve üzüldüm. İkra'nın hamile olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizce de bir bebekleri olmanın vakti gelmedi mi?
Bölümü beğendiyseniz yorumlara kalp bırakın. Sizleri seviyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |