Yine ben geldim!! Hdhdhdhdhd Çok uzun sürdü bölüm atmam diyormuşum. Umarım iyisinizdir, herşey yolundadır. Şimdiden oylarınız için tşk ederim.
Şimdiden oy vermeyi unutmayın, aşağıda görüşürüz. djjdjdjd
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Kırk Üç - Veda mı?
Aradan tam yirmi dört saat geçmişti. Yirmi dört saattir İkra uyuyor, uyanmak istemiyor gibiydi. Ailesi kapının önünde hem ondan hem de Ömer Asaf' tan bir haber bekliyorlardı. Komutanı arıyor, açmıyordu. Duymuyordu. Aklı sadece İkra' nın nasıl olduğundaydı o kadar. İkra bu saatten sonra yaşamak isteyecek miydi o bile belli değildi. Yaşamak insanın elindeydi az çok. İçinde ki duygulara inanıp iyi olacağını düşünürse iyi olacaktı. Ama İkra bunu başarabilecek miydi o bile belli değildi.
İkra' ya yeni bir serum takan hemşire, yatakta hissettiği hareketlilik ile bakışlarını İkra' ya çevirdi. Uyanıyordu. Aradan geçen yirmi üç saatin sonunda uyanıyordu. Gözlerini yeni yeni açıyor, tepesinde yer alan hastanenin ışığına alışmaya çalışıyordu.
Ne olduğunu, nerede olduğunu az çok tahmin ediyor olsa da, bakışlarını usulca etrafta gezdirdi.
"Hanımefendi, iyi misiniz? Nasıl hissediyorsunuz?" Hemşire hızla sorusunu sordu, akabinde dışarıya çıktı, doktoru çağıracağı sırada soğuk kanlı olan İlker durdurdu onu.
"Ne oldu? Kardeşime birşey mi oldu?"
"Hasta kendine geldi, doktoru çağırmam gerek, pardon" diyerek anlarından ayrılırken, Aile duyduğu cümleyle birbirine baktı.
"Uyandı! İkra uyanmış!"
"Allah'ım sana şükürler olsun!"
"Allah'ım sana şükürler olsun" dedi Sevda hanım eşine sarılırken. İlker ve Asya birbirine sarılıp, tekrardan ayrılırken, ablasına sarıldı İlker. Barış ve Eda birbirine baktı, rahat bir nefesle sarıldılar.
Öykü ve Nazlı, Akel ve Bahar sarıldı birbirlerine. Şirin ve Taha anne ve babasına baktı, hepsi yüzünde açan tebessümle doktorun gelmesini beklediler. Aradan geçen bir iki dakikanın ardından doktor Yusuf gülümseyerek yaklaştı.
“Geçmiş olsun tekrardan” diyerek hızla yoğum bakıma girdi, önlüğünün cebinden çıkarmış olduğu ışığı İkra' nın gözlerine tuttu. Açık kalan kapıdan içeriye bakan aile, İkra' nın açık gözlerini görünce göz yaşlarını tutamadılar.
Doktorun İkra' ya "iyi hissediyor musun?" diye sorusuna İkra güçlükle başını salladı. Ardından kapıda ona bakan ailesiyle göz göze geldi. Gözleri yaşlı bir şekilde elini kaldırdı, gülümseyerek el salladı uzun zamandır görmüyor olduğu ailesine. Başına gelenleri bir bir hatırladı ve unutmak ister gibi gözlerini açıp kapadı. Annesi, babası, ablası ve ikizi ona el sallarken, Sevda hanım, Ferit bey, Taha, Şirin, Eda ve Barış tüm herkes ona baktı. Kızlar yoğum bakım kapısında durup, onlara el sallarken Akel kız arkadaşına öpücük gönderdi.
"Ailen hepsi kapının önünde. Hepsi seni çok seviyor ve uyanmanı bekliyorlardı. Onların yüzünde açan tebessümün nedeni oldun İkra." Bu cümleler İkra'yı gülümsetirken, aklında sadece Ömer Asaf vardı. Ömer Asaf' ı kapının önünde göremeyince kaşlarını çatıp, doktora baktı.
"E- eşim nerede?" diye sordu hocasına kısık çıkan sesiyle.
"O da kapıda olacaktır” dedi Yusuf.
"Görebilir miyim hocam?" Yusuf dudaklarını birbirine bastırdı, "maalesef" dedi. İkra yalvaran bakışlarla baktı hocasının belirsizlik içerisinde kalmış gözlerine.
"Lütfen" dedi. "Eşimi görmek istiyorum, Ömer Asaf' ı görmek istiyorum." Yusuf bir müddet düşündükten sonra öğrencisine hayır diyemeyip başını salladı, akabinde “aileni de görmek ister misin?” diye sordu. İkra bir kez daha düşünmeden başını salladı. Hepsini görmek istiyordu ama en çok Ömer Asaf' ın ona bakan bakışlarını.
Kapıda duran aileye yaklaştı doktor Yusuf. Çıkıp önlerinde durdu.
"Hastayı yormayacak, fazla soru sormayacak şekilde beş dakika görebilirsiniz. Kendine geldiği için şu anlık bir sorun yok. Lakin fazla dokunmayın, ayrıca eşini de görmek istiyor" deyip "tekrar geçmiş olsun" diyerek yanlarından ayrıldı. Anında içeri giren İkra' nın anne babası göz yaşlarını tutamadı. Onları öyle gören İkra' da göz yaşlarına söz geçiremedi. Ama Ömer Asaf yoktu ve ailesi bunun farkında olarak girdi içeriye.
"A-anne."
"Kızım! Yavrum benim! Kuşum! Güzel gözlüm!" Ayşe hanım yaklaştı, usulca saçlarını okşayıp, o yumuşak saçlarına bir buse kondurdu.
Ferit bey ve Sevda hanımda yanına gelip İkra' nın her iki elini tutarken, “iyi misin kızım?” diye sordu ikisi de aynı anda. İkra başını salladı, bakışlarını bir kez daha kapıya çevirdi. Herkes gelmişti ama Ömer Asaf yoktu hâlâ ortalıkta. Serhat Bey de kapıda durmuş, Ömer Asaf'ın gelmesini bekliyordu. Eşinin onu görmesine ihtiyacı vardı ama o ortalıklarda yoktu. Ne telefonu açıyorlardı, ne de geliyorlardı.
“İyi misin yenge?” diye soran Taha’ya bakan İkra başını olumluca salladı.
Şirin, İkra’ ya el sallayarak bakarken, İkra gülümseyerek karşılık verdi. Öykü, Nazlı, Bahar ve Akel’de buradaydı. Akel İkra'nın durumunu öğrenir öğrenmez kafayı yemiş, bir an olsun ayrılmamıştı ailesinin yanından. Elbette ayrılmayacaktı. Onun çocukluk arkadaşıydı.
İkra henüz sessiz kalarak, ikizine ve ablasına baktı. Kerem küçük olduğu için Ayşe hanım Ayten hanıma emanet etmişti Selim ile birlikte.
"İlker? Abla, abi " dedi yanlarından uzaklaşan anne ve babasının yerini ikizi, abisi ve ablası alırken.
"Kuzum" dedi ablası eğilip saçlarından annesi gibi öperken.
"İyisin değil mi?" diye sordu İlker.
“Ağrın var mı?” dedi abisi gözleri yaşlı.
"İyiyim" dedi ve daha fazla dayanamayıp, utançgaçlığını bir kenara bıraktı ve "Ömer Asaf nerede?" diye sordu. Birbirine bakan gözler, bir kaç saniyenin sonunda bir kez daha İkra' ya döndü. Ömer Asaf’ ın abisi tam dudaklarını aralayacağı vakit yoğum bakım kapısından gelen “buradayım” sesiyle herkes o tarafa çevirdi başını. Ömer Asaf tam vaktinde gelmişti. Üstündeki üniformayla tam kapının bir kaç adımında duruyordu. İkra ablasının azıcık kenara çekilmesiyle, ela gözlerine gözlerine bakar bakmaz göz yaşlarını tutamadı.
Ömer Asaf yavaş adımlarla yaklaştı, İlker ve Sedef’in yatağın yanından ayrılmasıyla, hızla yanda ki tabureye oturdu ve İkra’ nın eline dokundu büyük bir özlemle. Birbirinin gözlerine yaşlı gözlerle bakan ikili, Ferit beyin sesiyle ona döndüler.
“Fazla kalabalık oldu. Hadi biz çıkalım” diyerek herkes yavaş yavaş kapıya yaklaştı. Amaç ikiliyi yalnız bırakmaktı. Amaç onları doya doya birbirlerine bakmak istemeleriydi.
Ömer Asaf tekrardan İkra’ ya döndü, İkra tekrardan ona baktı. Herkes odayı tamamen boşaltırken, kapı kapandı ve ikisi bir kez daha baş başa kaldı. İkra sevdiği adamın gözlerine özlemle bakarak burnunu çekti.
"Üsteğmenim" dedi ona her zaman ki gibi seslenerek. Uzun zamandır onu görmüyor olması, içindeki özlemi daha da harmanladı.
Ömer Asaf yutkundu, ağlamayacak olduğuna yemin ederek usulca dudaklarını, tutmuş olduğu elinin koluna yasladı ve derin bir iç çekerek öptü.
"Seni yeniden görmek çok güzel" dedi İkra.
Gülümsedi. Elini sıkıca tuttu, gözleri gözlerine baktı. Bir kez daha ona aynı şekil gülümseyerek başını geriye attı İkra.
"Neden konuşmuyorsun?”
Dudaklarını birbirine bastırdı. İkra' ya bakan bakışları susuyor, dudakları bile konuşmuyordu Ömer Asaf’ın.
"Canın çok acıyor mu?"
Ömer Asaf' ın sorusu, İkra' nın gözlerinin kaçıncı kez yaşarmasına sebep oldu. Yine de başını iki yana sallayarak tutmuş olduğu elini, burada olduğuna inanmak ister gibi sıktı.
"Hayır..."
Ömer Asaf başını önüne eğdi, bir kez daha kaldırıp ona baktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Canının yanmasına rağmen hayır demesi onun canını yakmıştı.
"Ağladın mı sen? Gözlerin kıpkırmızı." İkra' nın bir başka sorusuna gülerek karşılık verdi.
"Hayır... Uyumadım." Yutkundu. İkra kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı ve elini sıkıca tutup okşadı.
"Seni çok özledim." Ömer Asaf İkra' nın koluna bir kez daha dudaklarını bastırdı, ardından geri çekilip bir kez daha ona baktı.
"Ama biliyor musun?... Biliyordum geleceğini. Beni orada bırakmayacağını biliyordum." En son tek hatırladığı onun cümleleri ve yediği üç kurşundu.
"Keşke.." dedi Ömer Asaf ve sustu. Derin bir nefes alıp devam etti.
"Keşke daha erken gelebilseydim" deyince tebessüm etti İkra.
"Olsun... Önemli değil. Yanımdasın. Şuan gözlerine bakabilmek benim için en büyük şans." Dudaklarını birbirine bastırdı, bakışları dudaklarına kaydı. Tekrardan İkra' nın gözlerine bakarken yutkundu.
"Canını çok yaktılar mı?" Sorusuyla derin bir nefes aldı ve başını tavana doğru çevirdi İkra. Bu soru onu biraz rahatsız etmiş olabilir miydi? Dudaklarını bir kez daha ıslattı ve ona bakarak gülümsedi. Oysa ona yaptıkları işkenceler geldi aklına. Bedeni titredi ama yine de gülümsedi.
"Hayır..." Ömer Asaf başını hastane yatağının çıkıntılı yerine yasladı, ardından derin bir nefes aldı.
"Yapma böyle... Günlerdir senin o güzel gözlerini görmeyi diledim. O aşık olduğum gözlerini. Şimdi benden saklayamazsın. Bu bana haksızlık olur." Başını tekrardan İkra' nın cümleleriyle sevdiğine doğru kaldırdı, İkra ise dudaklarının titrediğini farketti.
"Ağlamak yok üsteğmenim." Gözlerini birbirine bastırdı.
"Aç gözlerini. Hadi konuş benimle. Son saatlerimi sesini duyarak geçirmek istiyorum."
"İkra" dedi söylediği ona ağır gelmiş olmalı ki. Gülümseyerek elini kaldırdı ve yanağına yavaşça dokundurdu Ömer Asaf’ ın.
"Gözlerime bak. Seni ne kadar çok sevdiğime bak." O hasret kaldığı ela gözleri gözlerine baktı, bakışları bir daha ayrılmadı.
"Özür dilerim... Koruyamadım seni. Keşke… Keşke hiç çıkmasay-"
"Şştt... Kavga mı etmek istiyorsun?" Başını gülerek salladı.
"Evlendik, karı koca kavgası yapmadık demeyiz biz de" deyince ister istemez İkra' da güldü. Gülüşü derin bir hal alırken elini yanağından çekti ve elinin üzerine dokundurdu.
"Gerçekten kaç ay oldu biz evleneli?" Kaşlarını çattı, bakışlarını kıstı. "Sanırım iki ay var” cümlesine İkra' nın gözlerinden yavaş yavaş süzülen yaşlar eşlik etti. Yutkundu ve ağlamamaya çalıştı ama başaramadı.
"Keşke daha erken evlenebilseydik... Beraber daha çok vakit geçirseydik. Keşke her gün kavga edip, akşam tekrar birlikte uyusaydık." Gözlerini kapadı, söyledikleri Ömer Asaf' a, ona ağır gelmiş olacak ki sabır diler gibi nefes aldı. Bir eli elini tutmaya devam ederken diğeri saçlarına dokundu.
"Birlikte çok vakit geçireceğiz... Hatta sana söz buradan çıkar çıkmaz ilk kez kavga edeceğiz... Sonra akşam birlikte uyuyacağız... Hiç birşey olmamış gibi" der demez, İkra şakaklarından yastığa süzülen yaşlarla derin nefesler alıp, hıçkırıklarına engel olamadı. Onunla sadece bir kez kavga etmişti ama onada kavga denmezdi.
Sessiz sessiz, hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken Ömer Asaf saçlarını okşadı İkra'nın.
"Ağlamak yok Erik gözlüm." Ömer Asaf bile kendini zor tutuyordu. Onun yanında ağlamak istemiyordu lakin bunu başarabilecek olduğundan emin değildi.
"Biliyor musun?" diye sordu boşta kalan eliyle göz yaşlarını silen İkra.
"Seni ilk gördüğüm o gün sana aşık oldum. Sadece hissettiğim hislere bir isim veremedim. Günlerdir, aylardır beni sevdiğini söylemeni bekledim. O çay bahçesinde bana söylediğin cümleler… O gün en mutlu kişiydim ben." Ömer Asaf güldü. Dişlerini göstererek gülümsedi. Bu İkra' ya daha çok acı verdi.
"Canın yanıyor değil mi?" diye sordu bu kez de İkra.
"Seni böyle görmek canımı yakıyor."
"Benim de seni böyle görmek canımı yakıyor" dedi hiç vakit kaybetmeden. Onu daha önce hiç böyle görmemişti ve ilk kez böyle gören İkra göz yaşlarını tutmakta zorluk çekiyordu.
"Bana bak." Ömer Asaf' ın gözleri gözlerine sabitlendi.
"Beni unutma olur mu?"
"İkra, yapma böyle ne olu-"
"Beni dinle Ömer... Beni dinle."
Derin nefesler aldı ve dudaklarını ıslatarak elleriyle gözlerini sıkıp bıraktı Ömer Asaf.
"Kendine yeni bir hayat kur... Mutlu ol. Çünkü sen mutlu olmayı hak ediyorsun… Ama beni de unutma tamam mı?" İkra' nın kurmuş olduğu cümle onun canını yakmış olacak ki göz yaşlarına engel olamadı bu sefer.
"Canımı acıtıyorsun" diye eğdi başını önüne.
"Hayır. Bunları senin iyi ve mutlu olman için söylüyorum. Hiçbir şey geç değil. Daha gençsin ve mutlu olmayı hak ediyorsun. Benimle mutlu olduğunu bilmek beni daha da mutlu ediyor. İnan böyle olsun istemezdim. Seninle mutlu olmak, doya doya evliliğimizi yaşamak isterdim. Şimdi senin bana söz vermen gerek... Tekrardan seveceksin" dedi İkra ve kuracağı bir başka cümleyi kurmadan önce acıyla yutkundu ve ekledi. "Aşık olacaksın. Yeni bir hayat kuracaksın. Belki" dedi ve küçük bir hıçkırık bırakıp devam etti. "Belki baba olacaksın.”
İkra onu bir başkasıyla düşündükçe kahroldu. Hıçkırıkları ardı ardına devam ederken, Ömer Asaf onun hamile olduğunu, zaten baba olacağını hatırladı. Ona söyleyip söylememek arasında kaldı. Ömer Asaf gözlerinden bir iki damla yaşı sildi ve İkra' ya baktı.
"Hayır. Ben bir daha aşık olmayacağım. Bir başkasını sevmeyeceğim çünkü ben seninle birlikte olacağım. Sen iyileşeceksin ve biz birlikte mutlu olacağız. Ben bir başkasını seni sevdiğim gibi sevemem, sevmeyeceğim. Bunu sana daha önce de söylemiştim." İkra bunları duyarken bir yandan mutlu olsa da bir yandan üzülüyordu.
"Bana söz ver Ömer Asaf. Eğer ben buradan çıkamazsam, hep yanıma geleceksin. Papatya getireceksin" deyince, Ömer Asaf başını iki yana salladı, elleri İkra' nın ellerini sıkıca tuttu.
"Sana birşey olursa ben nefes alamam İkra-"
“Seninle evlendiğim için çok mutluyum. Geçirdiğimiz o güzel iki ay için çok mutluyum ve pişman değilim. Bir an olsun seni sevmekten pişman olmadım. İyi ki sevdin beni. İyi ki seçtin beni. İyi ki evlendin benimle" deyince göz yaşları yanaklarını buldu. Hızla sildi, “ağlamak yok..." dedi kendine ve gülümsedi.
"İyi olacaksın... Buradan birlikte çıkacağız. Birlikte evimize gideceğiz. Biz daha yeni evlendik İkra... Beni bu kadar erken bırakıp gidemezsin. Bu bana haksızlık olur." Başını önüne çevirdi ve o güzel gözlerine bakamadı. Bakınca gözleri yaşlarla doldu İkra' nın.
Yoğum bakımın açılan kapısında beliren hemşireye baktılar ikisi de.
"Hastayı daha fazla yormayalım."
Ömer Asaf başını salladı ve burnunu çekerek “tamam” dedi. Hemşire yoğum bakımdan çıkarken, İkra bir kez daha gülümsedi. Ömer Asaf arkasını dönüp gideceği sırada, İkra dayanamayıp hıçkırıklarıyla elini tuttu Ömer Asaf' ın. Ömer Asaf durup ona döndü ve yaklaştı yavaş adımlarla.
"G-gitme!" Elini sıkı sıkıya tutarken, hıçkırıkları odayı doldurdu. Dönüp ona bakarken hızla eğildi.
"Ağlama... Ağlama güzelim. Yapma böyle..."
"K -korkuyorum."
Ölmekten mi?
Hayır...
Onu bir daha göremeyecek olmaktan korkuyordu. Bir daha o güzel gözlerine bakamayacak olduğundan korkuyordu.
"Şşt..." dedi dudakları alnı ile temas ederken. Sıcak dudakları uzun zaman sonra ilk kez İkra' nın alnına dokunuyordu. Elleri göz yaşlarını sildi ve gözleri gözlerine baktı, alnı alnına yaslandı. Bir elini kaldırıp Ömer Asaf'ın bileğine attı İkra. Yanağını avucunun içine yasladı ve anlı alnına değerken Ömer Asaf gözlerini kapayarak fısıldadı.
"Sen çok güçlüsün... Ve hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın benim için" dedi, gözlerini açtı ve alnını yavaşça ayırdı alnından. Bakışları sevdiği kadının dudaklarına kaydı. Onu ilk öptüğü o geceyi asla unutamamıştı İkra. Sıcak dudakları alnına dokunduğu gibi dudaklarına da temas ederken, gözlerini kapadı. Bir kaç saniye beklediler öyle, akabinde Ömer Asaf ayrıldı yavaşça. Geri çekildi ve bir kez daha aşık olduğu gözlerine baktı.
"Gitme bir yere... Ayrılma kapının önünden. Yalnız bırakma beni." Başıyla onayladı onu.
"Asla... Asla gitmeyeceğim. Sen çıkana kadar o kapının arkasında bekleyeceğim. İyi olacaksın. İyi olacaksın ve biz birlikte evimize gideceğiz." Onu bu sefer İkra onayladı ve yanağına küçük bir öpücük bıraktı. Ondan ayrıldı ve elini bırakarak kapıya yaklaştı.
"Seni seviyorum üsteğmenim!" diye yükseltti sesini. Yerinde durdu, İkra' ya döndü. Gülümsedi.
"Hemşirelere şu perdeyi açmalarını söyler misin? Seni görmek istiyorum." Üsteğmen başını salladı, karşılık verdi.
"Seni seviyorum doktor hanım." Kapı açıldı ve dışarıya çıktı. İkra başını önüne çevirdi ve hıçkırıklarına engel olamadı. Ömer Asaf perdeyi açmaları gerektiğini söyledi, hemşire bunu kabul edip, İkra' nın yanına girerek perdeyi açtı ve anında Ömer Asaf ve ailesiyle göz göze geldi. Arkada duran tim el sallarken, İkra güçlükle elini kaldırdı.
Ömer Asaf ona hamile olduğunu söylememiş, iyileştiğinde söyleyecek olduğuna kendi kendine karar vermişti.
“Sevda hanım, gelin oturun şöyle, anne sen de” dedi Sedef ve ikisini camın önünden ayırıp koltuğa oturttu.
Camın önünde İlker, Ömer Asaf, abisi, ve babaları kalınca İkra' ya bakmaya devam ettiler. Barış’ta yaklaştı yanlarına doğru. Kardeşine yaşlı, ama gülen yüzle baktı.
"Ne dedi oğlum?" diye sordu Ferit bey. "Söyledin mi ona hamile olduğunu?"
Ömer Asaf başını olumsuzca salladı. "İyi olacak. Hep birlikte eve gideceğiz ve ona orada söyleyeceğim” deyince, Fehmi bey damadının sırtını okşadı.
"İnşallah. Emin ol çok sevinecek." Ömer Asaf başını salladı. İkra' nın üzerinden bakışlarını ayırmadan konuşmuştu.
İkra ise arada bir önüne bakıyor, tekrardan yoğum bakımın camına bakıp gülümsüyordu. Derin bir nefes aldı, ona yapılan işkenceyi hatırladı. Tüyleri diken diken oldu ve nefes almakta zorluk çekti. Bedeni halsiz ve bitkin bir şekilde cihazlara bağlı dururken, bir kez daha cama baktı. Ömer Asaf' ın çatılan bakışları, birşeylerin ters gittiğine emin olduğundandı. Az önce cama tebessüm ederek bakan İkra, şimdi öylece bakıyor ve aklına gelen düşüncelerle ruhunu teslim ediyor gibiydi. Aradan geçen on dakikanın ardından, eşinin iyi olmadığını fark eden Ömer Asaf, daha fazla beklemeyip "hemşire hanım" diye seslendi. Koltukta oturan anneleri de telaşla ayağa kalktı.
"Ne oluyor?"
"Buyrun." Yanında duran hemşireyle, Ömer Asaf eliyle camdan İkra' nın halsiz yüzünü gösterdi.
"Eşim iyi değil gibi. Bir bakar mısınız?" Hemşire İkra' ya çatık bakışlarla baktı, İkra' nın omzuna düşen başıyla hızla yoğum bakıma girdi.
"Ne oluyor kızıma?" dedi Ayşe hanım cama yaklaşarak.
"Ne oluyor, İkra?" dedi İlker ensesini sıvazlayarak.
Hemşire hızla monitöre baktı, ardından bir kez daha kapıya koştu. Kapı açılır açılmaz "doktor bey!" diye bağırdı. "Hastayı kaybediyoruz!"
Önceden odada acil butona basan hemşireyle doktor Yusuf dehşetle koşarak yaklaştı.
"Ne!"
"İkra!"
"Hayır hayır olamaz, hayır!" dedi İlker elleriyle kulaklarını kapatıp, olduğu duvarın dibine çökerek. Böyle şeylerden hep korkan ve geride duran biriydi. Yanına yaklaşan ve ne yapacağını bilemeyen Asya, ona doğru eğildi, elini omzuna yasladı korkuyla.
"Anne!" dedi Sedef korkuyla. Ayşe hanım eşine baktı, Sevda ve Ferit bey birbirlerine bakarak donup kaldılar. Taha Ömer Asaf’ a baktı gözleri büyüdü. Eda eşine baktı, Barış elini göz yaşlarıyla ağzına yasladı sıkıca. İkra' nın kalbi durmuş, monitör tek ve uzun çizgiyi gösteriyordu. Emin gibiydi İkra. Ömer Asaf' a bakışından, konuşmasından emin gibiydi.
"İkra" dedi Ömer Asaf yumruğunu cama vurarak. Göz yaşlarıyla alnını cama yasladı, odaya koşan Yusuf’ a baktı.
Tim ise birbirilerine bakıp, ellerini ağızlarına yaslarken, kızlar birbirine akan göz yaşlarıyla baktılar, Akel ise ona yaklaşan Yiğit'in başına yasladı göğsünü korkuyla. Komutan Serhat bey de ensesini okşadı, yüzünü sıvazladı. İlker duvarın dibine çökmüş, transa girmiş bir şekilde başını iki yana korkuyla sallarken, Ayşe hanım eşine baktı.
"Baba birşey yap, İkra!" diye bağırdı Sedef camın önünde durarak. Eşi yanında durmuş, onu sakinleştirme çabalarına girmişken, hiç bir şekilde sakin olmak gibi bir niyeti yoktu.
"Hayır!" dedi Ömer Asaf kısık çıkan sesiyle. “Bırakma kendini İkra!” dedi, bir kez daha elini cama vurdu.
"Hayır hayır hayır! Gidemez, gidemez bırakamaz bizi” diyen İlker' in yanına yaşlı gözlerle eğilmiş vaziyette duran Asya onu sakinleştirmeye başlarken, doktorun sesi duyuldu.
"Kalp masajına başlıyorum, elektro şoku hazırlayın!"
"Kızım! İkra' m! Yapma ne olursun? Hadi kızım!" Ayşe hanım bağırarak camdan eşi tarafından uzaklaştırılırken, Fehmi bey Sedef' e baktı.
"Hadi kardeşim! Hadi İkra lütfen!"
"Dayan, ne olur güzelim dayan! Bırakma bizi!" Sıkı sıkıya sıkmış olduğu yumruğunu kaldırıp bir kez daha cama geçirdi Ömer Asaf. Abisi Taha yanında, bir elini omzuna atarak diğerini de kendi ağzına yasladı ve yumruğunu çaresizlikle ısırdı.
Yusuf kalp masajını bıraktı, "yüz elli jul" dedi. Üzerine sıkılan sıvıyla cihazı birbirine sürttü, ardından İkra' nın hafif açılan göğsüne yasladı ve hızla kaldırdı. Ekranda hala tek çizgi kendini belli ederken, Ayşe hanımın feryatları duyuldu.
"Allah'ım benim canımı al. Benim canımı al yavrumunkini bağışla!"
"İki yüz jul!" dedi doktor.
"Hadi İkra! Hadi güzelim bırakma beni, yalvarırım bırakma beni. Bebeğimiz için. Hadi bebeğimiz için güzelim, geri dön. Geri dön ne olur geri dön."
Doktor bir kez daha şoku İkra' nın göğsüne verip geri çekti. Hala geri gelmeyen İkra' ya bakan gözlerden dökülen yaşlara Sedef' in cama vurması da eşlik etti.
"Gidemezsin İkra. Gidemezsin kardeşim daha çok küçüksün!" Henüz yirmi beş yaşındaydı İkra. Hayalleri vardı. Keman çalmak, cerrah olmak, Ömer Asaf'tan bir bebeğe sahip olmak. Bunları çok isterdi.
"Dört yüz jul!" diye bağırdı doktor. Vazgeçmek istemiyordu çünkü genç bir anneydi o. Hem anne, hem de öğrencisiydi. Daha yeni anne olacakken, karnında bir bebek taşırken vazgeçmek istemiyordu Yusuf öğrencisinden.
"Hocam maa-"
"Hayır" diye bağırdı Yusuf hemşireye. "Bir kez daha hadi!" Hemşire İkra' nın üzerinde ki örtüyü kaldırıp, doktorun bir kez daha şoku dokundurmasıyla "hadi İkra" diyerek şokladı. Lakin tekrar aynı sonucu gören doktor, cama çevirdi bakışlarını. Ömer Asaf yutkundu, başını olumsuzca salladı.
“Durma!” dedi dişlerinin arasından. “Durma! Durma devam et!”
"Hayır hayır hayır! Lütfen devam et!" dedi Sedef. Kendine hakim olamayıp yere yığılan Ayşe hanımla birlikte göz yaşları içerisinde Fehmi bey de çöktü dizlerinin üzerine. Barış hıçkırıklarının arasından babasının ve annesinin yanına eğildi. İlker kriz geçirir gibi panik atağa girerken, Ömer Asaf bağırmaya devam etti.
"Durma! Durma! Durma, hadi durma bir kez daha hadi! İkra aç gözlerini! Aç gözlerini güzelim! Bırakma kendini!” Yusuf göz yaşlarına engel olamayıp elinde ki cihazı yerine bırakırken, hemşireye baktı. Ardından kolunda ki saati kaldırdı, titreyen sesiyle ve akan bir iki damla gözyaşıyla, “ölüm saati, 21.07” dedi. Bunu duyan Ömer Asaf' ın göz yaşları içerisinde yoğum bakım kapısına koşmasıyla Sedef olduğu yere hıçkırıklarıyla çöktü, eşi yanına yaklaştı.
"Hayır! Açın kapıyı! İkra" diye bağırdı abisi ona doğru koşup, göz yaşlarıyla omuzlarından tutarken.
“Bırak! Bırak hayır!” dedi Ömer Asaf. Bir kez daha cama doğru koştu.
"İkra!" diye bağırdı. “Hayır, İkra! İkra!" Hıçkırarak ağlayan Sevda ve Ferit bey oğullarına bakarken Ömer Asaf “devam et! Ne olursun devam et, durma!” diye bağırdı. Beklemeyip yoğum bakımın açılan kapısından içeri girmek için koştu ve başardığını fark ederek Yusuf'un yakasına yapıştı.
“Devam et” diye bağırdı. “Devam et niye duruyorsun! Öğrencin değil mi senin niye pes ediyorsun!”
Taha ağlayarak kardeşini tutmaya çalışırken, Ömer Asaf eline elektro şoku aldı, Yusuf’ a baktı. “Hadi” dedi. “Hadi bir kez daha yap!” deyince, kollarını sıvayan Yusuf, hemşireye baktı ve “hemen beş miligram epinefrin ve adrenalin” dedi kalp masajına eliyle başlarken. Ömer Asaf derin nefesler aldı, kenarda durup İkra’ nın gelmesini gözyaşları ve acıyla bekledi.
Hemşire “hocam hasta-” diyeceği vakit, Yusuf’ un “hemen!!” diye bağırmasıyla hemşire epinefrin ve adrenalin hazırladı. İğneyi eline alan Yusuf hoca kalp masajını bıraktı ve hızla iğneyi İkra’ nın göğsüne saplayıp diğerini eline aldı. Aynı şekil onu da batırıp geri çekilirken, “şoku hazırla!” dedi hemşireye. Kalp mesajına devam etti, bir an olsun bırakmayı düşünmedi. Az önce bırakmış olduğunu hatırlayıp, kendine kızıyor olsa da alnından akan terlerle devam etti. Deha ortalıklarda yoktu.
Ömer Asaf olduğu yere, çömelip, sırtını duvara yaslarken, Taha sadece doktora ve yapılan kalp masajına baktı.
Elektro şoku hazırlayan hemşireden alan Yusuf, tekrardan İkra’ nın açılan göğsüne yasladı. Taha hızla bakışlarını kaçırıp arkasına dönerken, Ömer Asaf ayağa umutla kalktı.
Yusuf şoku verip, geriye çekilirken, bir kez daha hemşireye döndü. “İki yüz Jul!”
Hemşire iki yüz yaptı, Yusuf bir kez daha şoku verdi. İkra’ dan tekrardan ses yokken, yapılacak birşeyin olmadığını fark edince, elinde ki şoku tekrardan bıraktı, göz yaşlarına engel olamayıp geri çekildi. Hemşire bile akan bir iki damla göz yaşına söz geçirmeyip derin bir nefes aldı.
Hemşire İkra' nın üstünü örterken, Ömer Asaf' ın “kapatma!” diye bağırması herkesin içini ağlattı. Abisi arkadan sıkı sıkıya sarılırken, feryatları duyuldu bir askerin yoğum bakım odasında. Sevdiğinin kaybedilişini izledi elinden hiçbir şeyin gelmeyişiyle. Abisinin onu bırakmasını, koşup İkra’ya sarılmayı istedi.
"Kapatma, kapatma! Kapatma! Bir kez daha!"
Daha ne kadar yapacaktı doktor? Gitmiş miydi İkra? Vaz mı geçmişti?
Ömer Asaf abisinin elinden kurtuldu, yatağın yanında diz çöktü ve ellerini İkra'nın hâlâ sıcacık olan yanaklarına yasladı.
“Hadi kalk güzelim! Hadi uyan! Yalvarırım uyan İkra. Hadi güzelim aç gözlerini” dedi ama İkra’dan hiç bir ses yoktu.
“Bırakma beni!” dedi, yanağına içli bir öpücük bıraktı. “Bırakma İkra, ben sensiz ne yaparım, yalvarırım aç o güzel gözlerini!” dedi ve bir kez daha öptü onu.
“Hadi uyan. Hadi uyan, şaka yaptım de bana lütfen. Ben seni bırakır mıyım de bana İkra. Hadi güzelim aç o güzel gözlerini. Hadi aşkım, aç o güzel gözlerini bak bana yine. Yine bak bana o güzel gözlerinle” dedi ve bir kez daha gözlerinden öptü.
“Bırakma beni İkra. Yaşayamam. Yaşayamam sensiz ben, ben ne yaparım güzelim, hadi aç o güzel gözlerini!” dedi ve onun o ipeksi, yumuşak düz saçlarını okşadı göz yaşlarıyla.
"Gitme. Gitme yalvarırım gitme güzelim. Hadi geri gel İkra. Geri gel sevgilim hadi, yalvarırım sana!
Abisi onu tuttu, geriye çekti zar zor.
“Yalvarırım gitme İkra. Gitme İkra. Aç gözlerini, bak bana. Bu acıyı yaşatma bana. Bebeğimiz için. Doğacak bebeğimiz için aç o güzel gözlerini!”
Abisi kardeşinin perişan hali ve İkra için hıçkıra hıçkıra ağlarken, Ömer Asaf bir kez daha kurtuldu abisinin ellerinden.
“İkra! İkra aç gözlerini! Hadi aç, bak bana! Bana bak!! Bu acıyı yaşatma bana. Bu vicdan azabnı yaşatma bana aşkım! Hadi gel geri İkra! Gel hadi!”
İkra' nın üstü beyaz hastane örtüsüyle kapandı, hemşire kolunda ki serumu çıkardı. Her şey bitmişti. Acı yüreklere oturmuş, genç bir kız hayatını kaybetmişti. Bedenler oldukları yere çökmüş, beyaz örtü atılmıştı İkra'nın yüzüne ipeksi saçlarını açıkta bırakarak.
Hemşire adımlarını monitöre çevirdi ve ilerledi. Elini monitörün kablosuna atıp, tam çekeceği sırada odanın içerisinde ansızın yüksek sesle atan kalp atışları Yusuf’ un hızla örtüyü İkra' nın üzerinden çekip, şakaklarından akan göz yaşlarına bakmasına neden oldu.
"Hasta yaşıyor" dedi hemşire gördüğü görüntüye inanamayarak. Neler olup bittiğini anlamayan Ömer Asaf kaşlarını çattı. Taha gözlerini büyüttü.
Verilen epinefrin ve adrenalin miydi İkra’ yı geri getiren, yoksa Ömer Asaf’ ın bağırışlarını hissetmiş olması mıydı?
İkra' nın öldüğüne inanan tüm herkes yere yığılmış bir şekilde bakarken, Ömer Asaf gülüşüne engel olamadı. Şaşkın ve yaşlı bakışlar ona bakarken, "yaşıyor" dedi abisine bakarak. Görmek ve duymak istediği, monitörden gelen yaşam sesine güldü.
"Yaşıyor! İkra’ m yaşıyor."
"Bu resmen bir mucize" dedi Yusuf ve hemen İkra'nın monitörden değerlerini kontrol etti. Hepsi düzene girmiş, az önce kalbi duran o değilde bir başkasıymış gibiydi. Taha hızla koridora ilerledi, yere çömelmiş tüm herkese baktı.
“Döndü! Geri döndü!” dedi ve bir kez daha kardeşinin halsiz bedenine doğru yaklaştı.
"Yaşıyor mu?" diyen Sedef hızla çöktüğü yerden kalktı, camdan gülümseyen doktora çevirdi bakışlarını ve kardeşine baktı.
"Yaşıyor!" dedi Ömer Asaf bir kez daha. İkra’ nın şakaklarından akan göz yaşlarını görünce, abisine döndü. Taha kardeşine sıkı sıkı sarılırken, Ömer Asaf dayanamayıp dizlerinin üzerine acıyla bıraktı kendini.
“Yaşıyor” dedi abisine.
“Yaşıyor abicim. Bırakmadı seni, bak iyi olacak göreceksin. Yaşıyor” dedi Taha kardeşine sıkı sıkı sarılırken.
"Anne! Anne yaşıyor İkra!" Sedef yerde baygın yatan annesine ilerledi, babasının yanında diz çöktü.
"Yaşıyor anne! Anne kalk yaşıyor bak, baba yaşıyor" dedi. Babası yüreğinde ki acıyla hıçkırırken, herkes fazlasıyla korkmuştu.
Sedef hala elleri kulaklarına yaslı duran İlker’e baktı.
"Yaşıyor İlker!" dedi yanına yaklaşıp İlker' in kulaklarını kapamış olduğu ellerini indirerek. "Yaşıyor" dedi İlker' e bakarak. "Yaşıyor, İkra yaşıyor!"
İlker neyin ne olduğunu anlayıp, bu seferde durmadan gülerken, ablasına sarıldı. İkra' yı bir an olsun bir daha göremeyeceğini düşündü. Bu korku ona yeterdi. Barış ve Eda annesinin ve babasının yanında göz yaşlarını silerken, Sevda hanım ve Ferit bey bu sefer birbirlerine sarıldılar.
Ömer Asaf abisinden ayrıldı, abisi onu ayağa kaldırdı ve sırtını duvara yasladı, derin nefesler aldı. Babası içeri girdi, oğlunun olduğu yerde koluna girdi ve dışarıya güçlükle çıkardı. Ömer Asaf’ a yaklaşan herkes ile birlikte elleri onlara doğru kaldırdı, “iyiyim” dedi derin bir nefesin ardından. Babası onu sandalyelerden birine oturttu, dudaklarını araladı
"İyi olacak oğlum. Bırakmadı bizi, seni." Ömer Asaf başını salladı, yanına oturan babasına bakıp, hızla sarıldı. Annesi oğlunun haline bakarken, onu bir daha toparlayamayacak olduklarını hatırladı eğer İkra' ya birşey olsaydı.
Kızlar birbirlerine yaşlı gözlerle sarıldılar.
Derin bir nefes alan Ömer Asaf çıkan doktorla hızla ayağa kalktı. Yan taraftan sedyeyle gelen hemşireler Ayşe hanımı alırken, Fehmi bey "haber verin" diyerek akan göz yaşlarıyla arkasından ilerledi götürülen eşinin. Barış ve Eda’a babasının arkasından gitti.
"Yaşıyor değil mi?" diye sordu Ömer Asaf.
"Korkmayın. Bu korku size de bana da yeter. Ben de korktum gerçekten. Genç ve hamile bir kadın. Öğrencim. Şuan durumu normal, hatta mucize gibi. Değerleri normale döndü, sanki az önce kalbi duran o değilmiş gibi" dedi doktor. "Merak etmeyin, böyle bir durum bir daha yaşanmaması için bir iki saat burada durmaya devam edecek. Yirmi dört saat yoğum bakımda tutmamın nedeni buydu. Çünkü göğsüne saplanmış olan kurşun herşeyi tetikleyebilirdi. Eğer odaya alsaydık, o zaman nasıl olurdu bilmiyorum. Bir iki saat sonra odaya alınır. Tekrardan hepimize büyük geçmiş olsun."
Ömer Asaf başıyla doktoru onayladı, derin nefesler alarak kendini koltuklardan birine bıraktı. Başını ellerinin arasına aldı, az önce ki şoku atlatmaya çalıştı. Bir askerin -daha doğrusu abisinin- ilk defa bu kadar çok ağladığını gören Asya, usulca yanına yaklaştı ve “iyi olacak abi” dedi. Onu gören Ömer Asaf ayağa kalktı ve kardeşine sıkı sıkı sarıldı.
"Biliyorum" diyerek fısıldadı. "Biliyorum iyi olacak."
🎻
Aradan geçen beş saatin ardından odaya alınan İkra' nın uyanmasını bekliyorlardı. Ömer Asaf yanına oturmuş, elini tutuyordu. Annesi Ayşe hanım yeni yeni kendine gelmiş, odada yer alan uzun L koltuğunda oturuyor, başını eşinin omzuna yaslamıştı. İlker ise diğer taraftan küçük bir tabure çekmiş, İkra' nın diğer elini tutarak başını yatağa yaslamıştı. İkizini kaybedecek olması onu yeterince korkutmuş, nefes almasına engel oluyor gibiydi henüz.
Tim ve Serhat bey de koltuklara sırayla dizilmiş, doktordan odanın kalabalık olmasının sorun olmayacağını öğrenmişlerdi.
Sevda hanım ve Ferit bey oğlunun başında durmuş, elini omuzlarına yaslamışlardı. Sevda hanım eğildi, oğlunun yanaklarına arkadan sıkı öpücükler bıraktı.
“Kuzum benim, annen kurban olsun size. Nasılda korktu yavrum. Allah sana, bize, kimseye bu acıyı ve korkuyu yaşatmasın” dedi titreyen sesiyle. Yanaklarını okşadı arkadan annesi. Elini saçlarına attı ve sıkıca sarıldı. Ömer Asaf'ın bakışları sadece İkra’nın üzerinde, sadece ona bakıyordu. Sanki gözlerini ayıracak olursa onu bir kez daha kaybedecek olduğunu hissediyordu. Gözleri doldukça doldu, akmalarına engel olamadı. Küçük hıçkırıklarla sessiz sessiz akıttı göz yaşlarını. Annesi bir kez daha arkadan sarıldı, yanaklarına sıkı öpücükler bıraktı.
“Ağlama aslan oğlum” dedi Sevda hanım ağlayarak. Ona ağlama diyordu ama kendisi ağlıyordu.
“Ağlama paşam. Ağlama oğlum, güçlüsün sen” dedi ama içindeki tüm güç yaşadığı korkuyla tükenmiş gibiydi adeta. Sevdiği kızın yaşadığı zorluğu kendi gözleriyle görmesi ve ona bir daha dokunamayacak korkusu aklından çıkmıyordu.
“Durduramıyorum” diye fısıldadı sessiz sesiyle annesine.
Ömer Asaf bitmişti bugün. Tükenmiş, adeta ölmüş gibiydi.
Ailesi ise…
Ömer Asaf' ı ilk kez böyle görmüşlerdi. Böyle bitkin, yorgun ve sevdiğini kaybedecek korkusunu ilk kez görmüşlerdi oğullarının ela bakışlarında.
Şirin ve Taha öylece köşede durmuş, Ömer Asaf’ ın eşine bakan bakışlarına bakıyorlardı.
Sedef ise İlker' in arkasında durmuş, kolları önünde birleştirmiş bir şekilde sırtını soğuk hastane duvarına yaslamıştı. Asya hemen yanında duruyor, elini onun omzuna atıp okşuyordu. Eda ve Barış, Kerem ve Selim’in ağlamaya başlamasıyla eve yol almışlardı ne kadar çok istemiyor olsalarda. Kızlar ise her biri eşlerinin yanında oturuyor, İkra'ya umutla bakıyorlardı.
Herkes onun uyanmasını beklemeye devam ederken, Ömer Asaf odada bulunanlara dönmeden önce parmaklarıyla gözlerini sıkıp bıraktı ve kaşlarını düzelterek döndü tüm herkese. Kimse saatlerdir ne yemek yemiş ne de birşeyler içmişti.
"Anne, baba" dedi ve "siz eve gidin" diye ekledi.
Ferit bey ve Sevda hanım itiraz edeceği sırada komutan Serhat bey ayağa kalktı. Onunla birlikte koltukta oturan tim ve kızlarda ayaklandı.
“Ömer Asaf haklı.” Ömer Asaf İkra' yı izlemeye devam ederken komutanını dinlemeye koyuldu.
"Gidin dinlenin, birşeyler yiyin. Hem bakın İkra iyi. İyi olmasa odaya alırlar mıydı? Hadi" dedi Fehmi Bey ve Ayşe hanıma bakarak. Ayşe hanım ne kadar istemese de, kızlarının onları böyle bitik görecek olması ve üzülecek olduğunu bilmeleri onları da üzüyordu. Bu yüzden ayağa kalktılar, Ömer Asaf' a döndüler.
"Birşey olursa ara oğlum. Tamam mı?" Ömer Asaf Ayşe hanıma döndü.
"Merak etmeyin, ben buradayım." Ömer Asaf Sedef ve Asya' ya baktı.
"Siz de gidiyorsunuz" dedi. Asya başını usulca sallarken, Sedef sırtını hastanenin soğuk duvarından ayırıp eşinin ve annesinin yanına ilerledi, koluna girdi. Birlikte kapıya ilerlediler. Ömer Asaf İlker' e baktı.
"Sen de git dinlen. Birşey olursa ben ararım seni." İkra' nın ikizi olması, İlker' in ne kadar üzüldüğünü herkes anlayabiliyordu. İlker' in İkra' ya olan sevgisini herkes biliyordu. İkra'nın canı yansa, onunda canı yanardı. İkra ağlasa, o da ağlardı. Ve eğer İkra ölseydi… İlker’de ölürdü.
İlker başını istemeyerek salladı ama İkra uyanınca karşısında bitik bir halde durmak istemiyordu. Bu nedenle ayağa kalktı, babasının koluna omzunu atarak son kez İkra'ya bakıp odadan çıktılar.
Komutanı Ömer Asaf' a baktı. Ömer ayağa kalktı, komutanına döndü. "Birşeye ihtiyacın olursa ara aslanım" dedi. Ömer başını salladı, “sağolun komutanım” diyerek “geçmiş olsun” diyen time başını sallayarak kapıdan çıkmalarını bekledi. Odada bir tek o ve sevdiği kadın kalınca, bir kez daha yanına oturdu. Saat gecenin biriydi ve Ömer Asaf tam bir gündür uyumamış, uyumaya niyeti bile yoktu. Tekrardan İkra'nın elini tuttu, saatlerce izledi. Uyanmasını ve ona bakmasını istedi.
Saatler saatleri kovaladı. Saat sabahın dördü oldu, Ömer Asaf hala başında oturmuş İkra' yı izliyordu. Sanki gözünü kapatırsa bir kez daha kalbinin duracağını düşünüyordu. Yoğum bakımda ona dediklerini hatırlıyordu.
Saat beş oldu, Ömer Asaf yataktan inip, İlker' in oturmuş olduğu tabureyi alarak üstüne oturdu ve tekrardan elini sıkıca tutarak başını yatağa yasladı. Uykusu vardı ama uyumak istemiyordu. Aradan bir saat daha geçti ve o hala uyanıktı. Sabah saat yediyi buldu, hala ayaktaydı. Sabah saat sekizi buldu, bakışları monitöre takılı kalmıştı. Sabah dokuzu bulunca bir kez daha başını yatağa yasladı. İkra' nın elini bir an olsun bırakmıyor, bırakmayı bile düşünmüyordu.
Saat on oldu, İkra bu anı bekliyormuş gibi yavaşça araladı gözlerini. Yaşıyor olduğuna inanmak istedi. Gözleri yavaş yavaş açılırken, yatağa başı yaslı duran Ömer Asaf' a ilişti halsiz bakışları. Elini tutan elini sıkınca, Ömer Asaf' ın gözleri açıldı, başını hızla kaldırdı.
"İkra!"
"Ö-Ömer Asaf?"
"Söyle güzelim" dedi kalkıp usulca yanına otururken. Elini okşadı, bir diğer elini İkra' nın üstünden diğer tarafa uzattı. Diğer elini tuttu ve ona doğru eğildi. Bu anı bekliyordu. Uyanmasını ve ona bakmasını. İlk onu görmesi için saatlerce uyumamış, direnmeye çalışmıştı.
"Nerdeyim ben?"
Ömer Asaf, İkra' nın bu tatlı yüz haline gülümsedi, eğilip yanağına sıkı bir öpücük bıraktı.
"Yanımdasın. Yanındayım. Birlikteyiz ve odadasın" dedi gözlerine büyük bir özlem ve aşkla bakarken. İkra' nın tamamen açılan gözlerinin içi yavaşça gülümsedi.
"Yanımdasın" dedi Ömer Asaf’ın her iki elini sıkıca tutarken.
"Yanındayım."
"Ne oldu bana? En son seninle konuştuğumu hatır-"
"Şşt... Bayıldın. Sadece bayıldın ama şuan iyisin."
Kalbinin durduğunu söylemek istemedi. Onun daha da üzülmesini istemedi. Bu nedenle bayıldın demişti Ömer Asaf.
"Bayıldım mı?" Ömer Asaf başını salladı. İkra düşündü ve hatırladı. En son yoğum bakımda gözlerini kapattığını hatırladı.
"Hatırladım" dedi Ömer Asaf' a bakarak. "Ben sana bakarken bayıldım değil mi?" diye masumca sorarken, Ömer Asaf dolu gözlerle onayladı ve gülümsedi.
"İyisin değil mi şimdi?" diye sordu. İkra başını usulca salladı, gözlerine baktı, Ömer Asaf' ın kızarmış gözlerine.
"Nedense yoğum bakımda ki gibi hissetmiyorum." Yoğum bakımda kendini o kadar çok kötü hissediyordu ki ama şuan çok iyiydi. Bunun o da farkındaydı. Ömer Asaf gülümsedi, bir elini bırakıp, saçlarına dokundu.
"Korkuttun bizi."
"Özür dilerim." Ömer Asaf özür dileyişine sıcak bir şekilde gülümsedi, ardından saçlarını okşayarak o güzel yeşil gözlerine baktı.
"Eve gidelim, seninle kavga edeceğim. O söylediklerin için" deyince, İkra utanarak bakışlarını kaçırdı ve başını omzuna eğerek "seni bir daha göremeyeceğimi düşündüm. Bu yüzden öyle-"
"Tamam" diye böldü lafını hatırladıkça acı çektiğini fark eder gibi.
"Düşünme bunları, sen iyisin ya... Bu bana yeter." İkra gülümseyerek bakarken, "annemler nerede?" diye sordu.
"Gönderdim onları. Baş başa kalmak için." Bir yandan böyleydi bir yandan da yorulmuşlardı.
"Gözlerin niye kızarık? Doğruyu söyle uyumadın değil mi?"
Ömer Asaf bakışlarını kaçırdı, ardından tekrar ona baktı. Uyuyamadı çünkü korktu. Korktu çünkü onu kaybetmek istemedi. Bir daha göremeyecek olduğundan korktu. Başını ona doğru eğdi, dudaklarını boynuna yasladı ve içine derin bir iç çekti. Ayrılıp, gözlerine baktı.
"Sensiz yapamadım." Gözleri dolarken, derin bir nefes aldı ve yorgun eşine baktı.
"Hadi bakalım" dedi Ömer Asaf. "Uyu, dinlen. Ben buradayım."
İkra eşinin bu haline karşı, başını olumsuz anlamda sallayıp, güç bela kenara kaydı. Göğsünde ki dikiş hafif ağrısada belli etmemeye çalıştı. Ömer Asaf ona kaşları çatık bir şekilde bakarken, İkra yanında yer açtığı boşluğa eliyle dokundu.
"Doğruyu söylemek gerekirse" dedi hala ilk günkü gibi gözlerine bakınca kızaran yanaklarıyla. "Ben de seninle uyumayı özledim." Ömer Asaf onun için açmış olduğu yere baktı, gülümseyerek kendini yavaşça yanına bıraktı. Başı tam İkra' nın başının yanına denk gelince, İkra başını çevirdi ve dudaklarını yanaklarına bastırdı. Ömer Asaf bu hareketine gülümsedi, dirseğini başının altına alarak elini İkra' nın diğer yanağına atıp baş parmağıyla okşadı.
"Ömer Asaf?"
"Söyle çiçeğim. Söyle Erik gözlüm."
İkra korkuyla yutkundu. "O adam... Bir daha bana dokuna-"
"Şşt... O adam diye biri yok artık." İkra kaşlarını çattı. Başını çevirip, alttan gözlerine baktı onun.
"Ö- öldü mü?"
Ömer Asaf yutkundu, o an ki ruh halini hatırladı. Öfkeli ve bir o kadar da acımasızdı. İkra' nın sorusuna başını salladı.
"Bir daha gelmeyecek-"
"Hayır güzelim. Tüm yaptıklarının bedelini tam on kurşunla ödedi." Her biri bir tane sıkmıştı. Ömer Asaf bebeği için, sevdiği kadın için de birer kurşun sıkmış, kanını yerde bırakmamıştı sevdiklerinin.
“Bittimi Ömer Asaf?”
“Bitti güzel gözlüm. Bitti.” İkra tebessüm etti, uzun zaman sonra ona yaslanarak gözlerini kapadı.
"Uyu Ömer Asaf. Gözlerin şiş." Ömer Asaf başını salladı.
"Birlikte uyuyalım."
🎻
İkra Bozdağ
Gözlerimi bir kez daha yanımda ki adamla araladım. Kolu yavaşça belime dolanmış, o uykusuz gözlerini dinlendiriyordu. Bir hafta boyunca o depoda rahat bir uyku çekmezken şimdi bedenim o kadar rahattı ki, gözlerimi açıp onun kolları arasından çıkmak dahi istemiyordum. Lakin lavaboya gitmem gerektiğini fark edince, usulca kalktım, doktor olduğum için kolumda ki serumu açıp, serumu akmaması için kilitledim. Sırtımda ki değilde, göğsümün altında ki kurşun izi canımı acıtıyordu. Ama sırtımda yer alan yaraların yanıyor ve sızlıyor olmaları rahat uyku vermiyordu bana.
Usulca kalkıp, hastane odasında yer alan lavaboya girdim ve kapıyı yavaşça kapadım. Aynadan yüzüme bakınca, sadece ufak tefek kızarıklıkların olduğunu fark ettim o kadar. Yüzüm bozulmuş değildi. Gerçi hâlâ Ömer Asaf'ın gözünde eşsiz bir güzelliğe sahip olabilirdim onun için.
“İkra!”
Ömer Asaf’ ın endişeli sesiyle kaşlarımı çattım ve telaşla lavabonun kapısını açıp, bana hala gözlerinde eksilmeyen kızarıklıklarla bakan Ömer Asaf’ a baktım.
"Buradayım" dedim önüne adımlayıp lavabonun kapısını kapatarak. Kolları hızla ama dikkatle belime dolandı. Sırtına dolanan kollarımı, sırtında gezdirdim. Sanırım beni göremeyince telaşlanmış olmalı ki kalbi bu kadar hızlı atıyordu.
"İyi misin?" diye fısıldadım.
"Seni göremeyince..." dedi ve yavaşça ayrılıp, bana baktı.
"Korktum." Alnımı göğsüne yaslayarak, "tuvaletteydim” diye karşılık verdim.
"Hallettin mi?"
"Sen çağırdın, daha yeni girmiştim."
“Yardımcı olayım mı?”
Çekinerekte olsa başımı salladım ve rahat halledemeyeceğimi düşünerek onu onayladım. Birlikte lavaboya girip, kapıyı kapamadan işlerimi hallettim. Yanımda olsa da bakmamaya özen gösteren Ömer Asaf’ a gülümsedim. Elimi yüzümü yıkarken, onun saçlarımı tutmasıyla bir kez daha tebessüm ettim. Suyu kapatıp yavaşça doğrulurken, bana kenarda duran havluyu uzattı ve ellerimi kurulamama yardımcı oldu.
Havluyu yerine koyup, tekrardan odaya girdik ve yatağa doğru yaklaştık.
“Teşekkür ederim.”
Gülümsedi. "Gel bakalım" diyerek beni yatağa yavaşça oturtmasıyla, koluma serumu aldım.
"Kilidini açar mısın rica etsem?"
Bir kez daha sıcak bir şekilde gülümsedi, serumun kilidini açarak, koluma tekrardan takmama yardımcı oldu. Sanırım hemşireler değiştirmiş olmalıydılar ben uyurken. Çünkü yeni takılmış gibiydi serum. Ayaklarımı yatağa doğru kaldıracağım sırada hissettiğim mide bulantısıyla Ömer Asaf döndüm.
"Midem bulanıyor" dedim yüzümü buluşturarak. Yüzünde anlamadığım bir tebessüm peyda olurken, kaşlarımı çattım. O ise “serumdandır” deyince inanmak istedim ama nedense serumdan olduğunu düşünmedim.
"Serumu önüme indirir misin?" dedim Serumun ne tür serum olduğuna bakmak için. Serumu belirsizlik içinde önüme indirdi. Üstünde yazan yazılara baktım, serum sadece ağrılarımı hafifleten bir serum olduğunu fark ettim
"Ama bu ağrı kesici serumu… Mide bulandırmaz ki. Benim midem bulanıyor." Kusacak gibi olacağım sırada Ömer Asaf “dur” diyerek çekmecelerden hastane torbası çıkartarak bana doğru tuttu.
Öğürme isteğiyle boş midemden birşeyler çıkarmak istedim ama başaramadım.
"Doktor çağırır mısın? Benim başka birşeyim var Ömer Asaf. Midem çok bulanıyor." Ömer Asaf elimde ki torbayı alıp kenara bırakarak, önümde her iki dizinin üzerine çöktü. Kaşlarımı çatarak baktım. Elleri kucağımda ki ellerimi tuttu. Önüme düşen saçlarımı başımı kaldırarak geriye attı.
“Aslında bunu sana eve gidince söyleyecektim ama sanırım vakit bu vakit” deyince, çatılan kaşlarım biraz daha çatıldı. Derin bir nefes aldım ve gözlerime yerleşen korkuyla baktım.
"Yoksa... Yoksa kötü bir hasta-"
"Hayır" dedi hızla gülüp ellerimi sıkı sıkı tutup okşamaya devam ederken. Ona bakmaya devam ettim.
"Birşey var ama hastalık değil" deyince, kaşlarım daha da çatıldı.
"Neyim var?" diye sordum ağlak çıkan sesimle.
Bakışları karnıma kayarken, ben de baktım. Neden oraya baktığını neden öyle baktığını anlayamadım. Midem bulandığı için mi bakıyordu. Niye ki?
"Sanırım bu mide bulantıları bir iki ay daha devam edecek. Ve bu baş dönmelerin." Bu sefer emindim. Kesin bir hastalığım vardı ve bunu benden saklıyordu. Yoksa neden bir iki ay midem bulansın ki?
"İkra."
"Efendim" dedim buruk çıkan sesimle. Dudaklarını araladı, derin bir nefes aldı.
"Ben görevdeyken fazla aşerme tamam mı?" Kaşlarım daha da çok çatılırken, niye ve neden böyle bir cümle kurduğuna anlam veremedim. Gözlerimin içine gülümseyerek bakarken bakışları bir kez daha karnıma kaydı. Tam ben de bakacağım sırada aklıma gelen düşünceyle durup gözlerine baktım. Yutkundum. Aniden gülen gözlerimin içiyle gözlerine bakmaya devam ederken, başımı belli belirsiz gülerek iki yana salladım.
"Ne?"
Dudaklarımdan dökülen "ne" kelimesiyle bedenim yerinde hareketlendi. Ayağa kalkıp ona üstten bakarken, doğruldu ve o bana üstten baktı. Aklımda ve kalbimde sadece bir düşünce yer aldı. Derin nefesler alıp verdim, "ben..." dedim lakin devamını getiremedim. Dudakları alnıma dokundu, sıkı bir öpücük bıraktı. Ardından ayrıldı ve bana doğru eğilerek, "sen... Hamilesin" diye fısıldadı.
Gözlerim hissettiğim mutlulukla dolarken, hiç vakit kaybetmeden akan göz yaşlarımla gözlerine baktım.
"Anne mi olacağım?" dedim zerre inanamayan sesimle. Başını salladı.
"Bizim" dedim ve ekledim. "Bebeğimiz olacak öyle mi? Ben senin çocuğunu taşıyorum" deyince de güldü.
"Elbette benim çocuğumu taşıyorsun İkra." Gözlerimden ardı ardına yaşlar süzülürken, kollarım hızla boynuna dolandı.
"Ben hamileyim" dedim içimde ki mutluluğa engel olamayarak. Kollarım sıkı sıkı boynuna dolanırken, koluma batan serumu dikkate alamadım bile.
"Anne baba olacağız" dedim göz yaşlarımla. Başını salladı, kolları canımı acıtmayacak şekilde belime dolandı.
"Olacağız güzelim. Bütün kötü günler geride kalacak. Ve bizim masalımız daha yeni başlayacak" dedi ve ayrılıp dudaklarını bir kez daha alnıma yaslayarak fısıldadı.
"Aşığım sana Erik gözlüm."
Bölüm Sonu...
Sonu mutlu biten bir bölümün sonuna geldik. Doğruyu söyleyin, küçük bir an bile olsa İkra'nın öldüğünü düşündünüz. Çünkü ben bile yazarken öldüğünü düşündüm.
Neyse ki karakterimiz geri geldi.
Ömer Asaf'ın korkusu bence ona yetti. Artık ikiliyi bir sonra ki bölümlerde neler bekleyecek hep beraber görüp bakacağız.
Oy vermeden geçmeyin, kendinize iyi bakın ve hoşçakalın.
Sizleri seviyorum, desteğiniz için teşekkür ederim.
OKUYAN TÜM OKURLARIMA SESLENİYORUM. INSTAGRAM HESABIMI TAKİP EDECEK OLURSANIZ, ORADA SORU CEVAP YAPABİLİRİZ.
INSTAGRAM HESABIM: lorensilorensi_0
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |