46. Bölüm

44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu

NİSA
lorensi

 

 

Şimdiden oylarınız ve yorumlarınız için tşk ederim.

 

 

... Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

 

Bölüm Kırk Dört - Kelebeğin Tekrar Doğuşu

Hayatımın en zor günlerini geride bıraktığımı hissediyorum. Artık beni korkutacak tek birşeyin olduğunu hissetmiyordum. Mutluydum, huzurluydum ve iyileşme sürecim de asla ama asla yanımdan ayrılmayan eşime aşıktım.

 

Hastane odasında, abim ve Eda' nın benim için getirmiş oldukları kıyafetleri, Ömer Asaf' ın yardımıyla üzerime geçiriyordum. Burada yaralarımdan dolayı sadece belden aşağıyı ve saçlarımı yıkamıştım. Üzerime beyaz, kısa ve V yakalı bir kazak giydirerek, bacaklarıma açık mavi kot bir pantolon geçirdi. Kışın yaklaşıyor olması, havaları epey üşütür cinsten bir hale getirmişti. Elbise giymek yaz ayına kalmıştı benim için.

 

Pantolonumun fermuarını ve düğmesini ilkleyen Ömer Asaf bana kendimi çocuk gibi hissettirirken, çantanın içerisinde yer alan ve benim için göndermiş oldukları beyaz spor ayakkabılarımı da ayaklarıma geçirdi. Ardından derin bir nefes aldım, ellerimi kaldırıp, dirseklerimi güç bela Ömer Asaf' ın omuzlarına yaslayarak, göğsümü göğsüne yaslayıp ona doğru eğildim ve parmaklarımı alnına düşmüş olan saçlarının içine daldırdım. Kırıştırarak baktım saçlarına, ardından o muhteşem ela gözlerine.

 

"Sen hep böyle benimle ilgilenirsen ben çok şımarırım." Kolları yaralarımı acıtmamak adına usulca belime dolandı, dudakları alnıma dokundu. Öperken derin bir iç çekerek ayrıldı ve güzel gözleriyle gözlerime baktı.

 

"Ben sana zarar vermekten, canını acıtmaktan korkarken, dokunmaya kıyamazken bir başkası canı yaktı, dokundu. Bundan sonra benim için sadece siz varsınız. Ayrıca şımartmam gereken sadece sen değilsin" diyerek göz kırptı. Kızaran yanaklarımla bakışlarımı kaçırdım. Dedikleri cümlelerin sadece sonuncusuna takıldım. Ondan ayrıldım, gözlerine umutla baktım.

 

"Sakın ileride onu şımartayım deme Ömer Asaf. Uslu ve saygılı bir çocuk olacak bebeğimiz tamam mı?" diyerek önüme düşen saçlarımı geriye attım.

 

"Öyle mi diyorsun?" deyip bir kez daha kollarını belime dolarken, bu davranışları içinde bana karşı biriken ve çoğalan özlem duygusundan kaynaklanıyordu. Ve bu beni zerre rahatsız etmiyordu.

 

"Öyle diyorum. Biz onu edepli ve saygılı biri olarak büyüteceğiz. Şımarık değil" deyince de, bakışları üstten dudaklarıma baktı. Tekrardan gözlerime bakıp dudaklarını yanaklarıma yasladı. Ardından benden ayrılıp yere doğru eğildi ve çantanın içerisinden kalın, kısa ve koyu yeşil bir hırka çıkarttı.

 

"Şunu da giyelim. Üşümeyin" deyip, hırkayı kollarımdan geçirerek fermuarını çekmeye koyuldu. İki gündür hep çoğul konuşuyor olması hoşuma gidiyordu. Sürekli "aç mısınız? Canınız birşey çekiyor mu? Yorulmayın," deyip duruyor ve beni mutlu ediyordu.

 

Hırkanın fermuarını boğazıma kadar çekip, alnıma küçük bir buse kondurdu ve geriye çekildi. Ardından çantanın içinde yer alan ıspanaklı böreği çıkartıp, beni yatağa dikkatle oturttu. Bunu ben istemiştim. Annem canın ne çekiyor diye sorunca, canım çekmiyor ama yemek istediğim böreği adını vermiştim. Ispanaklı börek benim en sevdiğim börek olabilirdi.

 

"Bir kaç dilim ye, eve kadar acıkırsınız, idare eder." Gülümseyerek başımı salladım, elime bir dilim alıp dudaklarına yaklaştırdım.

 

"Sen de ye" dedim o kafasını geriye doğru çekip bir böreğe bir bana bakarken.

 

"Günlerdir benimle ilgilenmekten doğru düzgün birşey yiyemedin. Beraber yiyelim." Başını omzuna eğdi, elimde ki böreği alıp, ağzıma yaklaştırdı.

 

"Önceliğim sizsiniz. Hadi ye, ben de yiyeceğim." Böreği ısırdım, saçlarımı geriye atarak, hırkanın uzun gelen kısmını tek elimle kıvırdım. Ardından derin bir nefes alıp, verdim. Ben öylece böreğimi yemeye devam ederken, bakışlarım Ömer Asaf' a kaydı. Yüzünde ki gülümsemeyle beni izliyordu.

 

Kıkırdayarak "ne oldu?" diye sordum.

 

"Sana bir kez daha aşık oldum. Sanırım olmaya da devam edeceğim" dediğinde, kızaran yanaklarımla elimi kaldırıp yanağına attım.

 

"İyiyim ben Ömer Asaf. Gerçekten iyiyim, artık endişelenme" dedim ve "Yer misin?" dedim Ömer Asaf'a bakışlarımla börek kabını gösterirken.

 

Gülümsedi, eline bir dilim alıp, kapının tıklanmasıyla bakışlarımız o tarafa kaydı. Elimi Ömer Asaf'ın yanağından çektim. Tanıdık gelen adım sesleri kapı açılır açılmaz içeri girerken, bakışlarım yavaş yavaş yüzüne tırmandı. Aniden bana bakan bakışlarında özlem ve korkuya rastlayınca, yutkunup elimde ki böreği kaba bırakarak oturduğum yataktan ayağa kalktım. Ellerimi önümde birleştirip, tam karşısında durdum usulca. Beni baştan aşağı süzdü, bakışları bakışlarımın üzerinde sabit kaldı. Arkasından eşi Eda girince, bakışlarım bir kez daha bakışlarına kaydı. Bir iki adım atıp önümde durdu.

 

Hocamdan öğrendiğim kadarıyla kalbim durmuş, hatta öldüğümü ve ölüm saatimin sisteme girildiğini öğrenmiştim. Ama hayata geri dönmüş, sanırım en çokta ikizim İlker' i korkutmuştum. Ömer Asaf ne hale geldiğini bana anlatınca, bir de onun için ağlamıştım. Ama abim kendinden geçmiş gibiydi o an.

 

Abimin bana bakan bakışları beni baştan aşağı süzerken, derin bir nefes alıp, tam önümde durunca usulca kollarımı boynuna doladım. Kolları vakit kaybetmeden belime dolanırken, Eda'da yanımızda durdu.

 

Buraya geldiklerinde Ömer Asaf çantayı onlardan almak için bir kat aşağıya inmiş, onlara taburcu işlemlerini halletmeleri gerek olduğunu söylemişti. Bu nedenle onu görememiştim.

 

"Geçmiş olsun hepimize" dedi Eda.

 

Abim öylece bana sarılı dururken, dudaklarından kulaklarıma gelen küçük hıçkırık sesiyle canımı acıtmayacak bir şekilde sarılmaya devam etti. Ardından ayrıldı, gözlerime baktı.

 

"İyi misin?"

 

"İyiyim. Çok iyiyim bak" deyip ellerini tuttum ve bedenimi baştan aşağı süzüp, ona baktım tekrardan.

 

"Çok korkuttun bizi."

 

"Üzgünüm." Ellerimi okşayarak bakışları Ömer Asaf' a baktı, benden ayrıldı ve ona yaklaştı.

 

"Enişte" dedi ona da sarılmak için ilerlerken. Eda yanıma gelip, bana usulca sarılırken, "geçmiş olsun" dedi bir kez daha.

 

"Teşekkür ederim."

 

"Hadi bakalım. Herşey hazır, gidebiliriz."

 

Yusuf hocam ve Deha' yla bir saat önce vedalaştığım için içim rahattı.

 

Abim gülerek kabın içinde ki börekten bir dilim alırken, Ömer Asaf yanıma yaklaştı. Elimi kaldırıp koluna geçirdim ve kapıya yaklaştık usulca. Elimde ki böreği yavaş yavaş yemeye koyuldum.

 

Abim de börek kabını kapatıp, çantanın içine koyarken, arkamızdan Eda'yla ilerledi. Yaklaşık iki haftadır dışarıyı çıplak gözle görmüyor, uzun zaman sonra çıkacak olduğumun heyecanı vardı içimde.

 

Ömer Asaf' ın kolunu tutmuş, yavaş yavaş ilerlemeye devam ederken, asansöre bindik. Elimde ki son börek parçasını da ağzıma atarak çiğnemeye koyuldum ve başımı Ömer Asaf' ın koluna yasladım.

 

"Yorgun musun?"

 

"Uykum geliyor" diye yanıtladım Eda'yı lokmamı yutarken.

 

"Normal, iki canlısın."

 

Onların biliyor olduğunu dün öğrenmiştim. Bakışlarım Ömer Asaf' a baktı. Birbirimize gülümsedik, lakin onun "taşıyayım mı?" diye sormasına gözlerimi büyüterek baktım.

 

"Yok artık" dedim tebessümüm daha derin bir hal alırken. Göz ucuyla abime baktım, onunda bana bakıp önüne döndüğünü fark ettim.

 

Abim ve Eda'da bu utangaçlığımı fark etmiş olmalılar ki gülümseyip birbirine baktılar. Asansör kapısı açılınca, başımı yasladığım omuzdan kaldırıp, hastanenin çıkışına doğru yürüdük. Dışarıda deli gibi yağmur yağıyor, yağmurun sesi huzur veriyordu bana. Yaz ayının ilk ayı olmasına rağmen hava baya kötüydü. Yaz yağmuru muydu acaba?

 

Kapıya yaklaşınca, abimin "durun arabayı çekeyim" demesiyle hastaneden çıkıp, kolonların yanında durduk. Yukarıda duvardan bir alanın olması ıslanmamıza engel oluyordu. Aniden gelen ürperti bedenimi titretirken, Ömer Asaf' ın "üşüyor musun?" diye sorması beni gülümsetti.

 

"Hayır. Uzun zaman oldu yağmuru görmeyeli."

 

Abim arabayı hemen önümüze çekerken, Ömer Asaf Eda'ya baktı. "Sen öne bin" diyerek yengemin öne geçmesiyle benim için kapıyı açtı. Yavaş ve dikkatle içeri geçtim, henüz kapanmamış dikişlerime dikkat ettim. Ömer Asaf yanımda yerini alırken, hiç vakit kaybetmeden kolunu omzumun üzerinden uzatıp, beni kendine yaslarken, kapanıp açılan gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Lakin pek fazla dayanamayıp başımı yasladığım yerden kaldırmadan, Ömer Asaf' a baktım.

 

"Eve kadar uyusam sorun olur mu?" diye sessiz bir sesle sorunca saçlarımı okşadı, tepesine bir buse kondurdu. Evde benim için hazırlanan yemek masasını az çok duyduğum için böyle bir soru sormuştum. Ailemin karşısında uykulu bir hal ile çıkmak istemiyordum.

 

"Uyu güzelim, eve yaklaşınca kaldırırım" diyerek omzumu okşadı. Başımı bir kez daha sıcak göğsüne yasladım, elini sıkı sıkı tutarak gözlerimi kapadım.

 

"Ömer..." diye fısıldadım, abim ve Eda kendi aralarında birşeyler konuşurken bu fısıltımı duymuş değillerdi.

 

"Efendim güzelim."

 

Yaşadığım onca şeyin korkusu bedenimi titretirken, elini bir kez daha sanki bir başkası tarafından kaçırılacakmışım gibi sıktım ve dudaklarımı tekrardan kısık sesle araladım.

 

"Yanımdan ayrılma tamam mı? Eve kadar hiçbir yerde durmayın. İnmeyin arabadan. Elimi de hiç bırakma."

 

Baş parmağı elimin tersini şefkatle okşarken, çenesi saçlarımın tepesine yaslandı ve yaslanmış olduğum sağ kolunu kaldırıp omuzlarıma yerleştirerek beni kendine yasaldı. Sol eli hala elimi tutuyor, ben ise onun elini her iki elimle sıkı sıkıya tutuyordum.

 

"Asla" diye fısıldadı. Ardından dudakları kulaklarıma yaklaştı, o huzur ve güven veren sesini bahşetti.

 

"Seni bir daha kaybedemem. Ve emin ol bu elini hiç bir zaman bırakmadım, ve asla bırakmayacağım." Başım göğsüne yaslı durmaya devam ederken, gözlerim kapalı bir şekilde salladım. Sağ yanağı saçlarımın tepesine yaslandı, eli elimi sıkıca tutup okşamaya devam etti.

 

Güvende ve huzurlu olduğumu hissedince, gözlerimi kapadım ve kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

🎻

Arabanın sarsıntısıyla açılan gözlerim, evin bahçesine girdiğimizi fark ettirdi bana. Hızla başımı yaslamış olduğum Ömer Asaf' ın göğsünden kaldırıp, dışarıda bize bakan aileme baktım arabanın camından. Özlediğim aileme.

 

"Günaydın."

 

"Günaydın" diye tebessümle karşılık verirken, arabanın tam onlara yakın yerde durmasıyla, yağmurun durmuş olduğunu fark ettim. Ömer Asaf benden önce inip, bana elini uzatırken, dikkatle tutup arabadan aşağıya indim ve kapıyı kapatıp arabanın diğer tarafında yer alan tüm herkese baktım. Annemin akan ve babamın akmak üzere olan göz yaşalarıyla karşılaşırken, önüme uçan saçlarımı yaşaran gözlerimle kulağımın arkasına attım. İlker ve Asya' da bize bakıyorlardı. Abim ve Eda arabadan inip, onlara bakarken, ben dudaklarımı ıslattım.

 

Bulutlu ve üşütür cinsten havanın altında öylece durmuş, aileme bakarken bir adım attım. O sırada annemle babamın bana aynı anda yaklaşmalarıyla kollarımı yavaşça açıp ikisine de sıkıca sarıldım. Mutluluktan ağladıklarına emindim.

 

"Güzel kızım benim."

 

"A-annem!"

 

"Meleğim" diye fısıldayan babama "b-babam" diyerek karşılık verdim. Bir kaç dakika öylece dururken, bize doğru yaklaşan ablama bakıp, onlardan ayrılarak ona da sıkıca sarıldım. İçimde ki özlem duygusu gözlerimden yaşların akmasına yer verirken, onların bana olan özlemlerini en derinliklerim de hissettim.

 

"Güzel kardeşim benim." Ablamın ağlayan sesi kulaklarıma ilişince başımı omzundan kaldırıp yüzüne baktım.

 

"Güzel olan sensin" dedim hem ağlayıp, hem de gülerek.

 

"Kuzum?" Sevda hanımın kulaklarıma ilişen sesine yaklaştım yavaşça. "Anne" dedim bir iki damla göz yaşının aktığına şahit olunca. Kolları yavaşça sırtıma dolandı. Yan tarafımızda durmuş, sırtımı okşayan Ferit babamla tebessüm edip, Sevda annemden ayrılarak Ferit babama döndüm.

 

"Baba." Kolları beni sararken, "seni ayakta görmek çok güzel" diye fısıldadı. Ardından beni şaşırtacak bir cümle kurdu. "Oğlumun yanında olduğun ve onu seçtiğin için sana teşekkür ederim. İyi ki varsın."

 

Bu cümleler bana o kadar iyi gelirken, Ömer Asaf'ın hemen babasının çaprazında durması ve bu cümleyi duyduğuna o kadar çok emin olarak, ona baktım. Başını eğip kaldırdı, babasına utanarak baktı. Ferit babamdan ayrılıp, Taha abiye döndüm.

 

"Geçmiş olsun yenge" deyince, yavaşça onada sarılıp teşekkür ederek hemen yanında ki eltim Şirin' e baktım.

 

"Canım eltim" dedi kolları yavaşça bana dolanırken. Sırtımı okşadı, "geçmiş olsun" dedi. Gülerek karşılık verip, teşekkür ettim. İleride duran İlker'in akan göz yaşlarını görünce, yavaş yavaş ona ilerledim ve kollarımı bana bakmayan kardeşimin beline doladım. "Özür dilerim."

 

Sessiz hıçkırıkları kulağımın dibinde kendini buradayım der gibi belli ederken, ben de tutamadım hıçkırıklarımı.

 

"Artık yoksun sandım. Çok korktum" dedi ve ailemin hıçkırıkları da bize eşlik etti.

 

İlker'in elleri saçlarımı okşadı, dudakları şakağıma dokundu. Sessiz sessiz ağladık birbirimizin kolları arasında. Dakikalarca. O benim ikizimdi. Ben eminim ki en çok o acı çekmiştir beni öyle görünce.

 

"Buradayım" diye fısıldadım ve ayrılıp, ona baktım. "Bak buradayım. Yanındayım kardeşim."

 

"Buradasın. S-sakın bir yere gitme. Biz birlikte doğduk, birlikte öleceğiz. Sen eğer benden erken gitseydin, asla affetmezdim seni. Anladın mı?" dediğinde gözyaşlarımla birlikte başımı salladım.

 

"T-tamam."

 

Yerimden hareketlenip, son olarak Ayten ablayada sarılıp, sırtını okşadım.

 

"Geçmiş olsun güzel kızım" deyince "teşekkür ederim" diye karşılık verip, küçük erkek kardeşimin saçlarına dikkatle eğilip öpücük kondururken, bana sarılmasıyla ben de ona sarıldım. Akabinde ileride duran Baran enişteme başımla selam verdikten sonra derin bir nefes aldım. Yeğenim Selim'i göremedim. Muhtemelen yatıyor olmalıydı.

 

"Nasıl hissediyorsun kızım? Daha iyi misin?" Başımı salladım, kardeşimden ayrılıp anneme döndüm.

 

Lakin tam o sırada Ömer Asaf' ın "içeri geçelim mi? Üşütecekler" diyerek bana bakan ve yanıma yaklaşıp beni eve ilerleten Ömer Asaf' a kızaran yanaklarımla bakarken, "çoğul konuşmasan mı?" diye sordum fısıldayan sesimle.

 

Gülerek "neden?" diye sorunca "utanıyorum" diye karşılık verdim. Gülüşü daha derin bir hal aldı, "tamam" diyerek başını salladı.

 

Eve girip, salonda ki masaya yaklaşırken, üstünde benim en sevdiğim yemeklerin yer aldığını görmek beni hem heyecanlandırdı, hem de gülümsetti. Direkt olarak yerimde durup, yutkunduktan sonra sarmalara baktım. Aniden gelen istek ve iştahla Ömer Asaf' ın "ne oldu?" diye sormasını es geçip sarmalara koştum. Elime bir tane alır almaz dudaklarıma yaklaştırmam ile herkesin bana gülerek bakması, Sevda annemin kurmuş olduğu "görünce aşerdi" cümlesi beni utandırırken, midem de ki açlık ve istek daha ağır bastı.

 

Daha ağzımdakini yutmadan bir başka sarma ağzıma alırken, kenarda duran tencerenin kapağını kaldırıp, tahmin ettiğim yemeği görünce, gülümseyerek hem anneme, hem de Sevda hanıma elimde ki tencere kapağı ile döndüm.

 

"Bamya da mı yaptınız?" diye sordum.

 

"Senin en sevdiğin yemekleri yaptık yavrum" diyen annemi, Sevda hanım, "hepsinden azar azar ye" diyerek devam ettirdi. Kızaran yanaklarım ve utanan bakışlarımı önüme eğerek, bir sarma daha attım ağzıma. Kenarda duran kornişon turşulardan da bir tane alıp ağzıma atarken, bakışlarımı yemeklerin üzerinde gezdirdim. Lakin o sırada içeride oluşan sükut ve üzerimde hissettiğim bakışlarla bakışlarımı kocaman aileme kaldırdım.

 

Hepsi bana dolu gözlerle bakıyorken, sert bir şekilde ağzımda ki lokmanın bir kısmını yutup, kalanınıda çiğneyip yuttuktan sonra, Ömer Asaf' ın benden kaçırdığı bakışlarına bakmaya çalıştım ama yan dönerek bakışlarını benden kaçırdı. Annem ağlarken, Sevda hanım yaşlı gözlerle derin bir iç çekti.

 

​​​​​​"Neden beni ilk kez görüyormuş gibi bakıyorsunuz? Bakın ben iyiyim, buradayım. Yaşıyorum" dedim tebessüm ederek. Anlaşılan onları epey korkutmuştum.

 

"Aman kızım, sen niye bize bakıyorsun ki? Biz seni o hastane yatağında görünce üzülüyorduk. Şimdi seni böyle ayakta, bir de iki canlı görünce de... Mutluluktan" diyen Sevda hanıma sıcak bir tebessümle baktım. Yalnız Ömer Asaf' ın hâlâ bana dönmeyen bakışlarına buruk bir şekilde bakarken, bir turşu daha aldım ağzıma.

 

"O zaman hep birlikte yiyelim bunları" dedim masanın üstünde yer alan yemekleri göstererek. Ömer Asaf hala önüne bakıyor, bana bakmak istemiyor gibiydi. Nedenini biliyordum. Başıma gelen tüm bunlar yüzünden kendini suçluyordu. Belli etmemeye çalışıyordu ama bunu hissediyordum. Bu yüzden bakmıyordu bana.

 

Derin bir nefes alıp, bana dönerken belli belirsiz bakıp, "ellerimi yıkayayım" diyerek merdivenlere ilerledi. Ben onun arkasından bakarken, yanıma yaklaşan tüm herkesle masaya oturduk. Önümde ki sarmadan bir tane daha alarak, yanına turşu da ekledim. Derin bir iç çekip Ömer Asaf' ın aşağıya tekrardan inmesiyle bu sefer gülümsedim. Yanımda ki boş sandalyede yerini aldı, önünde ki tabağına yemek almaya koyuldu. Yandan ona ufak bir bakış atıp, ona baktığımı fark edince dönüp bana bakarak tebessüm etmesi, benim de ona karşı sıcak bir şekilde tebessüm etmeme neden oldu. Eli sırtıma dokundu, eğildi ve dudakları şakağıma yaslandı. Derin bir iç çekerek ayrıldı ve yemeğine odaklandı.

 

"Tim nerede?" diye sordum aniden aklıma gelen soruyla.

 

"Onlar akşama gelecekler geçmiş olsuna. Şimdi kalabalık olmasın dedi Serhat komutan" diye beni yanıtlayan babama anladığımı belirterek başımı salladım.

 

"İkra, al annem bal kabağı şerbeti. İçinde şifa var." Annemin bana uzatmış olduğu şerbete yüzümü buruşturarak baktım.

 

"İç kızım iç, bebeğe şifa olur." Ömer Asaf annesinin cümlesiyle bana sevmediğim şerbeti içirmek için, annemin elinden alırken, önümde ki bardağa boşalttı.

 

"Bu bardak bitecek İkra." Yüzümü buruşturdum, başımı salladım. Yemek yerken, unutur gibi yapar, içmezsem olur biter.

 

Yemeğimi ailemin özlemiş olduğum sohbetiyle yapayarak, gülerek ve eğlenerek yerken, zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim bile. Kadınlar ayaklanıp, masayı toplayacağı sırada, ben de ayaklandım. Ömer Asaf ise kolumdan tutup beni tekrardan yerime otururken, bardağıma doldurmuş olduğu şerbeti gösterdi.

 

"Bitecek dedim bir yudum bile almamışsın. İç İkra, hadi." Yüzümü buruşturarak bakarken, bardağı elime aldım ve burnumu tutarak dudaklarıma yaklaştırdım. Bal kabağı şerbeti gerçekten şifalı bir şerbetti ama tadı benim için kötüydü. Zaten hep şifalı şeylerin tadı bana hep kötü gelirdi.

 

Bardakta ki tüm şerbeti içip, tutmuş olduğum burnumu bırakırken gelen kötü tadıyla yüzümü buruşturdum. Derin bir nefes alıp, Ömer Asaf' a yandan ters bir bakış attım. Ayağa kalkıp masayı toplamak için yardım edeceğim sırada, annemin "sen otur" demesiyle başımı olumsuzca salladım.

 

"Ben de yardım edeyim. Hem hocam hareket etmem gerektiğini söyledi. Bebek için." Annem Ömer Asaf' a bakınca, Ömer Asaf ellerini teslim olur şekilde kaldırıp, "kendisi doktor" diyerek geri indirdi.

 

O sırada İlker' in elin de bir bardak suyla yanıma yaklaşması ve diğer tarafa bırakılmış olduğu ilaç poşetini uzatmasıyla "ilaçlarını iç bakalım" dedi. Bu ilaçlar hem bebek için, hem de sol göğsümün altına yemiş olduğum kurşun izi içindi. Yaraları erken kapatan bir ilaçtı sadece. Diğerleri hep yaralarıma sürülecek olan kremlerdi. Şimdi ise İlker ilaçları önümde tutarken, gözlerimi devirmedim kardeşime.

 

Bana kendimi çocuk gibi hissettiriyorlardı. Ben ise "biraz sonra içerim" diyerek masada ki tabakaları üst üste koymaya devam ederken, onun "içsene gecikmesin" demesiyle ters ters baktım.

 

"Canım kardeşim" dedim kelimelerin üzerine basarak. "Bir doktor olarak, yemekten hemen sonra ilaç içilmeyeceğini biliyor ve tavsiye ediyorum" diyerek elimde ki boş ve kirli tabaklarla mutfağa ilerledim. Yarı yolda tabakaları elimden alan Asya' ya gülümseyip, tekrardan salona, masaya yaklaştım. Çatal bıçakları toplarken, çalan kapıyı Sevda hanımın mutfaktan çıkarak açmasıyla timin sesini duydum.

 

"Selamün aleyküm."

 

"Hoş geldiniz aleyküm selam, buyrun buyrun." İçeri girerken yan taraftan terlik alıp ayaklarına geçirip, öyle girdiler. Ömer Asaf kapıya yaklaşıp, onlarla tek tek selamlaşdıktan sonra, bana bakan bakışlara baktım.

 

"Hoş geldiniz" dedim, yanlarında görmüş olduğum Nazlı'ya, Bahar'a, Öykü'e ve kız arkadaşım Akel'e baktım.

 

"İkra!" Beni ayakta görünce, hızla koşup sarılmasıyla ben de ona sarıldım.

 

"Ayaklanmışsın."

 

Başımı salladım. "Nasılsın yenge?"

 

"Geçmiş olsun."

 

Herkes hep bir ağzından soru sorarken, teşekkür edip, "iyiyim" diye karşılık verdim. Derin bir nefesin ardından, erkekler salonda oturup sohbet ederken, biz ise mutfağı el birliğiyle halledip bir başka misafir odasında oturup çay içtik.

 

"Tebrik ederim." Nazlı yeni hatırlamış gibi aniden bana dönerken, başımı gülerek salladım.

 

"Teşekkür ederim. Darısı başına" diyerek ikimiz de güldük ve diğer kızlarda tebrik etti beni.

 

Ben yer de oturmuş, sırtımı koltuğa yaslamıştım. Her zaman yer de oturup çay içmeye bayılırdım. Nazlı, Öykü, Bahar, ablam, Şirin ve Asya' da bana eşlik ederken, bir yudum daha aldım çayımdan.

 

"Sen nasıl hissediyorsun? Ağrın falan var mı?" diye soran kız arkadaşım Akel'e çevirdim bakışlarımı.

 

"Yok. Sadece dikişlerim sızlıyor biraz ama nedenini biliyorum." Dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı.

 

"Seni böyle görmek çok güzel" diyerek bana sarılmasıyla ben de sarıldım ona. Derin bir nefes alıp çayımı ilerleyen saatlere doğru bir kaç bardakla sonlandırdım.

 

Son yudumu aldıktan sonra, misafir odasının kapısında beliren Yiğit ile Akel'e baktım.

 

"Biz çıkalım artık." Akel başını sallayarak ayağa kalktı. Onunla birlikte tüm herkesle beraber ben de kalktım, arkasından kapıya yaklaştım. Herkes kapının önünde toplanmış, birbirilerine hâlâ birşeyler anlatırken, bizim topluca yanlarında durmamız ile susup bana baktılar.

 

"Tekrar geçmiş olsun yenge. Serhat komutanımın geçmiş olsun dilekleri vardı unutmadan söyleyelim, kendisi gelemedi."

 

Başımı salladım. "Teşekkür ederim."

 

Ben kızlarla vedalaşıp, onları yolcu ederken gülümsemeye çalıştım ne kadar çok ağrım olursa olsun.

 

Ayakkabılarını giyerek, hafif hafif çiseleyen yağmurun altına kendilerini atarak, el salladılar. Ferit bey kapıyı kapatıp, tekrardan bize dönerken babamların da ayaklandığına şahit oldum.

 

"Gidiyor musunuz?"

 

"Saat on bir kızım. Hem yine geliriz." Başımı dudaklarımı birbirine bastırarak salladım. Ablam ve İlker üzerlerine paltolarını geçirirken, annem de erkek kardeşimin üstünü sıkı sıkı giydiriyordu. Eda hala uyumaktan olan Selim'i abime uzatırken, ileedim ve yeğenimin alnına küçük bir busa kondurdum. Kapıdan çıkıp, arabanın önünde durarak bana baktı hepsi.

 

"Dikkat et kızım olur mu?" Başımı salladım.

 

"Allah'a emanet. Gelin her zaman" dedi Sevda hanım.

 

"Bu sefer siz gelirsiniz" diye yanıt verdi annem. Ferit Bey ve babam el sıkışırken, "hayırlı geceler" dilediler.

 

İlker Asya' ya bakarak, vedalaşırken annemler bana el salladı. Arabaya yaklaştılar, yağmurdan dolayı hafif ıslanıp öyle bindiler arabaya. Giderken el sallamayı unutmadılar. Yanımda bir elini omzuma atan diğerini ise cebine yerleştiren Ömer Asaf' a bakıp, tekrardan bahçeden ayrılan arabanın arkasından baktım.

 

Üşüdüğümü fark eden Ömer Asaf beni hızla içeri götürürken, merdivenlere yönlendirdi.

 

"Hadi bakalım güzelim. Çok ayakta kaldın." Yorulduğumu fark edip itiraz etmedim lakin Sevda hanıma baktım.

 

"Ömer Asaf haklı güzel gelinim. Hem sakın yardım edeceğim deme. Ben, Ayten, Şirin ve Asya toplarız, hadi sen git, uyu dinlen." Mahçup bir şekilde başımı sallayarak, yukarıya odama çıktım. Ömer Asaf arkamdan gelip, benden hemen sonra odaya girerken kapıyı kapadı, üstümde ki hırkayı yavaşça çıkardı. Ne yaptığına bakarken, hızla dolaptan bana eşofman uzatıp, kendiside kıyafetlerini değiştirdi.

 

Kıyafetlerimi usulca değiştirip, diğerlerini kenara yarın tekrardan giymek için koyarken, pamuklu efoşmanlarımı geçirdim bedenime. Ömer Asaf beni dikkatle yatağa oturtup, yorganın altına sokarken, dudaklarımı ona doğru uzattıp yanağını öpmek için.

 

"Yanağını uzat" dedim gülerek. Güldü, yaklaştı ve yanağını değilde, dudaklarını değdirdi dudaklarıma. Gülerek dudaklarını çok kısa öptükten sonra ayrıldım.

 

"Hadi bakalım, uyku vakti" dedi bana bakarak. Yanımda yerini alırken, çok yaklaşmadı yaralarım için. O yaklaşmayınca ben yaklaştım göğsüne doğru. Başımı usulca göğsüne yaslayıp, gözlerimi korkuyla kapadım. Kolları belime dolandı çenesi saçlarıma yaslandı.

 

"İyi geceler."

 

"İyi geceler güzelim."

🎻

Koşuyordum. Gözlerimi soğuk deponun içinde açmış, ellerimin bağlı olmadığını fark etmiş ve ormanın içinde koşuyordum. Arkamdan o pislik herif geliyor, durmadan havaya ateş edip duruyordu. Derin bir nefes alıp, yağmurun yağıyor olduğu göğün altında koşmaya devam ettim. Gördüklerimin hepsi bir rüya mıydı? Ömer Asaf'ın beni kurtarışı rüya mıydı?

 

Tüm gücümle koşmaya devam ederken, tam o sırada koluma dokunan parmaklarla "bırak!" diye bağırdım.

 

"Nereye kaçtığını sanıyorsun! Ömer Asaf' ın seni kurtarmaya geleceğini mi sanıyorsun!" Yüzüne tükürmek istedim lakin çenemi o kadar sıkı tutuyordu ki bunu beceremedim.

 

"Unut bunu! Ömer Asaf gelmeyecek! Ve o oğlumun canını nasıl aldıysa ben de senin canını öyle alacağım." Peşinde sürüklediği bedenimi sıkı sıkıya tutuyor, gözlerimden yaşlarımın akmasına neden oluyordu.

 

"Bırak beni pislik herif! Bırak!" diye kükredim adeta.

 

"Kes sesini!"

 

"Bırak manyak herif!"

 

"Sana kapa çeneni dedim!" diye kükredi silahını bana doğrultarak.

 

"Vur! Vur öldür artık!" Sıkı sıkıya tutmuş olduğu silahı bana doğrultmaya devam ederken, bir başka ses duydum.

 

"İkra!" diye yükseldi ses. Ömer Asaf' ın sesiydi bu. Gelmişti buradaydı. Beni bulacağını biliyordum, buradaydı.

 

"İkra!"

 

"Ömer!"

 

"Buradayım İkra!"

 

"Gel, gel" dedi pislik adam. Ardından düşünmeden karnıma doğrultmuş olduğu silahla ateş ederken, yükselen "İkra" sesiyle "hayır!" diye bağırdım.

 

"Bırak!" diye açtım gözlerimi.

 

Bedenim hızla soluk soluğa yatakta doğrulurken, varlığını yanımda hissettiğim bedenin kolları arkadan belime dolandı, çenesi şakaklarıma yaslandı. Avuç içlerim yatağa yaslı dururken, göğsüm hiddetle inip kalktı.

 

Aniden açılan odanın kapısında beliren Sevda hanım, Ferit Bey, Şirin, Taha abi ve Asya' yla yutkundum, Ömer Asaf' tan çekinerek ayrıldım, ne kadar çok yüksek sesle bağırdığımı yeni farkettim.

 

"Ne oldu oğlum? İkra?" Asya ve Sevda annemlerin odası, hemen bizim her iki yanımızda yer alırken, benim korkuyla bağırmış olduğumu, bırak dememi duymuş olmalılar ki buraya geldiler. Taha abi ve Şirin' de onları duymuş olmalıydı.

 

Yatağın ucuna oturan Sevda hanımla derin bir nefes alıp, bacaklarımı bağdaş yaptım.

 

"Kabus gördü" dedi Ömer Asaf benim yerime yanıtlarken. Sevda annemin bana dolu gözlerle bakması, Ferit Bey'in Asya' ya bakmasına neden oldu. Yüzümün korkudan ne hale geldiğine emin bile değildim. Ömer Asaf omzumu okşamaya devam ederken, Sevda hanımın "güzel kızım" diyerek elimi tutması bir oldu. Başımı önüme eğip kaldırdım, derin nefesler alıp vermeye devam ettim.

 

"İyi misin kızım?" diye soran Ferit Bey'e başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Biraz açılalım hava alsın" diyen Taha abiye bakıp, başımı önüme indirdim. Ardından Ferit Bey'in sorusunu bir de kelimelerle onayladım.

 

"İyiyim baba."

 

"Ne gördün kızım-"

 

"Anne" diyen Ömer Asaf' ın annesine bakan bakışlarının büyüdüğünü hissedince, Sevda hanım sustu, bakışlarını benden kaçırıp elimi okşadı.

 

Fehmi Bey'in koltuğa oturması, Asya' nın yatağın bir diğer tarafına oturmasıyla, Taha abi ve Şirin ayakta durunca, ben nefes almaya devam ettim.

 

"Kusura bakmayın" dedim başımı kaldırıp onlara bakarken.

 

"Olur mu öyle şey kızım? Ne kusuru? Sen iyi ol yeter." Başımı mahcup bir şekilde teşekkür maiyetinde sallayıp Ömer Asaf' a baktım. O ise bana buruk bir şekilde tebessüm ederek bakarken, ailesine döndü.

 

"Hadi siz gidin yatın, Asya, sende abicim." Ayağa kalkan aileye baktım.

 

"Birşey ihtiyaç olursa haber ver." Ömer Asaf başıyla abisini onayladı. Herkes odadan çıkarken, titrek bir nefes aldım.

 

"Şşt... Tamam korkma, buradayım. Kabus gördün" diye konuştu benimle. Yaşadığım onca şey gözlerimin önünden birer birer geçerken, titreyen gözlerimde ki yaşlara engel olamadım. Ailemin karşısında ağlamak istemedim ama şuan tek isteğim ağlamaktı.

 

"Geçti. Yanındayım ben senin, bak buradayım aşkım" diye okşadı tek eli omzumu. Dudaklarından bana karşı ilk kez aşkım kelimesi dökülmüştü. Bunun ne kadar güzel olduğunu anlayamadım, farkına varamadım bile.

 

"Arkamdan g-geliyordu. A-ateş etti bana." Hıçkırıklarımın arasından konuşmaya çalışırken, elleri bedenimden ayrılıp, göz yaşlarımı sildi.

 

"Kötü bir kabustu. Gerçek değildi güzelim, unut herşeyi. Bak ben buradayım, yanındayım. Ben yanında olduğum sürece korkma. Sana söz veriyorum asla ama asla bunları bir daha yaşamana müsaade etmeyeceğim." Başımı ona inanmak ister gibi salladım, derin nefesler aldım ve sessiz hıçkırıklarımı durdurmaya çalıştım.

 

Başaramadım.

 

Yan tarafta ki geniş komidinin üzerinde yer alan sürahi ve bardağı eline alıp, su doldurmasıyla bana uzattı. Elime aldım, titreyen dudaklarıma yaklaştırdım.

 

"İyi misin birtanem" dedi elleriyle yanaklarımı sıvazlarken. Yaşaran gözlerimle gözlerine baktım. Başımla onayladım onu. Elimde ki bardağı alıp tekrardan yerine koydu. Kötü ve korkunç bir kabustu. Derin nefesler almaya devam ederken, elim refleks olarak karnıma dokundu.

 

"Yat güzelim. Buradayım" diye fısıldadı beni tekrardan yatağa yatırırken. Lakin uzanmayıp derin bir nefes daha aldıktan sonra başını önüme eğip kaldırdım. Duvarda duran saat gecenin üçünü gösteriyordu. Ne zaman sabah olacaktı? Uyumaktan korkuyordum.

 

"O adamı gördüm" dedim kendime engel olamayıp. "Silah doğrultmuştu bana. Sonra ateş etti" diyerek bakışlarımı karnıma odakladım. Bir an bebeğime birşey olacak korkusu tüm bedenimi ele geçirirken, önüme düşen saçlarımı başımı kaldırarak geriye attı.

 

"Geçti güzelim. Korkma. Ben yaşadığım sürece bir daha ne ona, ne sana birşey olmasına asla izin vermeyeceğim." Bana hastanede kurmuş olduğu cümleyi hatırlayınca, gözlerinin içine baktım.

 

"O adam, öldü değil mi?" diye sordum titreyen sesimle.

 

"O adam diye biri yok artık güzelim. Güvendesin." Başımı omzuna yasladım, ardından yavaşça yatağa uzandım. Yanıma uzandı, dirseğinin üzerinde durarak, bana üstten baktı. Elleri saçlarımı okşadı.

 

"Sana bunları yaşattığım için gün geçtikçe kendimden nefret ediyorum." Gözlerimi gözlerine sabitleyerek, başımı olumsuzca salladım.

 

"Saçmalama" dedim. "Senin hiçbir suçun yok" deyip ekledim. "Bunları söyleyerek kalbimi kırıyorsun."

 

Başını salladı, "özür dilerim" diye fısıldadı.

 

"Hadi uyu. Sen uyuyana kadar bekleyeceğim." Uzanıp elini sıkıca tutup, koluna sarıldım.

 

"Öpsene beni sıkıca. Buna ihtiyacım var" dedim ve ona yanağımı uzattım.

 

Yanağımdan içli içli öptü bir iki kere, ardından dudakları alnıma dokundu.

 

"Uyu Ömer a-"

 

"Kocanı ikiletme İkra. Hadi" dedi saçlarımı okşarken. Gözlerimi buruk bir şekilde gülerek kapadım, derin bir iç çekip uykuya daldım.

🎻

Sabah erkenden Ömer Asaf hâlâ yatıyorken, ben odadan çıkmış, kendimi biraz bahçeye atarak derin bir hava solmuştum. Ömer Asaf günlerdir doğru dürüst yatmadığı için derin bir uyku çekiyor olması beni mutlu ediyordu. Gözlerimi kapatıp, soğuk ve iyi gelen havanın altında başımı gökyüzüne kaldırıp kollarımı iki yana açtım. Lakin tam o sırada arkamdan kulaklarıma sert ve ilişen yüksek "İkra!" Sesiyle bedenim korkudan yerinde sıçradı. Kollarımı indirdim, arkamı döndüm.

 

Ömer Asaf' ın öfkeli bedeni tam karşımda durunca korkmamış değildim.

 

"Ne işin var dışarıda!" Sesinde ki sert ve yüksek tonlama beni korkuturken, "sakin olur musun?" dedim ellerimi önümde birleştirip ona bakarak.

 

"Senin dışarıda ne işin var sen onu bana söyle!"

 

"Hava alm-"

 

"Kimden izin aldın! Her şeye kendin mi karar veriyorsun? Kimden izin aldın İkra! Daha yeni ayaklandın ve dışarı çıkmışsın. Üstelik karnında ki bebekle." Gözlerim nedenini bilmeksizin yaşarırken, yutkunup başımı önüme eğip kaldırdım.

 

"Neden bağırıyorsun? Sesini yükseltme ne olur" deyince bir kez daha sert bir şekilde karşılık verdi.

 

"Yükseltirim. Seni daha yeni bulmuşken bir kez daha" dedi ve devamını getiremedi. Oysa ki ben anlamıştım. Anlamaz olaydım. Bir iğne gibi kalbime batan cümlelerine karşı dudaklarımı araladım.

 

"Ben... Ben sadece günlerdir hastanede olduğum, günlerdir o depoda olduğum için doğru dürüst hava alamıyordum. Ben de hava almak için indim. Hem dışarı çıkmadım ki evin bahçesindeyim kapılar da kilitli." Sesimde ki titremeye engel olamayarak, derin bir iç çekip "tamam" dedim. Ardından başımı kaldırıp, "ben de hiç çıkmam evden. Hava da almayayım. Gün yüzü de görmeyeyim" diyerek önünden ayrılıp eve ilerledim. Tam yanından geçerken, kolu belime dolanıp beni kendine sıkıca çekerken, "seninle kavga mı yaptım?" demesiyle dudaklarım şaşkınlıkla açıldı.

 

Yoğum bakım odasında kurmuş olduğum cümleler bir bir kendini hatırlatırken, "İkra" dedi. "Ben seni o kadar çok seviyorum ki, bırak kavga etmeyi, kötü bir cümle bile söylemek istemiyorum. Biz nasıl kavga edeceğiz?"

 

"Şaka mıydı?" dedim ben dediklerini kafama bile takmayarak.

 

"Benim sana gereksiz yere bağırdığımı nerede gördün?"

 

"Bir an akşam ayrı yatacağız sandım."

 

Kıkırdadı. "Gel hadi. Pansumanını yenileyelim."

 

Yan yana eve ilerleyip, odaya çıkarken, üstüme geçirmiş olduğum kazağa baktım. Ömer Asaf dolap çekmecesinden pansuman kutusunu çıkartıp bana baktı, "çıkar bakalım üstünü" deyince, kızaran yanaklarımla baktım ona. Ne yapacağımı bilemeyip öylece yerimde dururken, "ben kendim yapabilirdim aslında" deyip elinde ki pansuman kutusuna baktım.

 

"Bir kere de cevap vermeden yapsan" diyerek elindeki kutuyu yatağa bırakıp, üstümdeki kazağın eteklerinden tuttu. Kollarımı utanarak kaldırdım, çıkarmasına izin verdim. Karşısında iç çamaşırıyla kalırken, yanan yanaklarımla derin bir nefes aldım. Hâlâ ilk günkü gibi utanıyordum ondan.

 

Eğildi ve dudaklarını omzuma yasladı, derin bir nefes çekti. "Kokun bana varlığımı hissettiriyor."

 

Gülümsedim. "İyi ki varsın o zaman."

 

Gülümsememe karşılık vererek saçlarımı omuzlarımdan geriye attı.

 

"Yat bakalım." Yatağa oturdum, sırt üstü yavaşça uzandım. Pansumanı yavaşça kaldırdı, pamuğa tentürdiyot damlatarak, dikişlerimin üstünde gezdirdi soğuk pamuğu. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapatıp açtım.

 

"Acıyor mu?"

 

Başımı olumsuzca salladım. "Hayır. Devam et."

 

"Biliyor musun?" diye başladı bir başka cümleye.

 

"Bir an gerçekten yoksun sandım." Gözlerim gözlerine sabit tutuldu. Gözleri bana bakmıyordu ama yaşarmıştı. Gözlerim dolarken, derin bir nefes aldım ve göğsümün kalkıp inmesine neden oldum.

 

"Bir an seni kaybettiğimi sandım. Hemşire üstünü kapatırken bitti dedim." Yüzüme bakmıyor, sadece konuşarak işine devam ediyordu yarama bakarken.

 

"Bitti Ömer Asaf, zaman durdu, hayat bitti dedim kendime." Şakaklarımdan bir damla yaş düşüp, yatağın yorganıyla bir olurken, derin bir nefes daha aldım.

 

"Seni bir daha göremeyeceğimi sandım. Sordum kendi kendime. O, o soğuk toprağın altında yatarken sen nasıl bu sıcak evde durabilirsin bundan sonra dedim. Onun kokusunu almadan, dokunamadan, öpmeden nasıl yaşayacaksın Ömer Asaf dedim." Pamuğu kenara bıraktı, kremlerden bir tanesini alıp, yavaşça kenarlarına sürdü. Sargı bezini yerleştirip üstüne kocaman bir beyaz pasuman bandı yapıştırdı. Ardından sıcak avucu karnıma dokundu.

 

"İkra... Başkası olsa giderdi. Ben eminim başkası olsa giderdi ama sen buradasın. Niye buradasın İkra?" Gözlerim acıyla dolarken, derin bir nefes alıp verdim ve ellerimi kaldırıp boynuna doladım. Ensesinde ki saçlarıyla oynadım çekinerek. Dirseğinin üstünde bana doğru eğildi. Gözleri gözlerime baktı.

 

"Gitmemi mi istiyorsun?"

 

Başını hızla iki yana salladı. "Gitme. Asla bırakma beni. Çünkü sen eğer beni bırakıp gidersen, ben bir daha toparlanamam. Yapamam."

 

"Ben seni yakışıklısın diye sevmedim Ömer Asaf. Ben sen askersin diye sevmedim. Ben senin kalbini sevdim. Benim için yaptığın onca şeyden sonra, benim bir hafta aç kalmam ve işgence görüp, ardından üç kurşun yemem ne ki?" Yutkundu ve dudakları titredi.

 

"Deme öyle."

 

"Bırak gitmeyi, bir an olsun o depoda seni sevmekten vazgeçmedim. Bir an olsun bu yaşadıklarımın senin yüzünden olduğunu düşünmedim. Senden hiç bir zaman nefret etmedim ben Ömer Asaf. Ben beni bu seven kalbe aşığım" dedim bir elimi sol göğsünün üzerine yaslayarak.

 

Gözleri gözlerime büyük bir aşkla baktı ki, resmen yaşardı.

 

"Ben... Sana çok aşığım Ömer Asaf."

 

Dudakları dudaklarıma vakit kaybetmeden dokunurken, birbirimizi öyle bir öptü ki resmen bir haftanın acısını çıkarır gibiydi bu öpüş. Dudakları dudaklarımın üzerinde acıtmayacak şekilde hareket ediyordu. Yavaş ve sakindi. Çekilmeden önce son kez küçük bir buse bırakıp ayrıldı ve gözlerime baktı.

 

"Hem senin gibi birini bulmuşum niye bırakayım?" diye alayla konuşurken, kaşları çatıldı.

 

"Benim gibi biri derken?" dedi. Her iki elimi tekrardan boynuna doladım, o hâlâ dirseğinin üzerinden bana bakarken, ben düşünür gibi yapıp tekrardan ona döndüm.

 

"Hem yakışıklı, hem dürüst, hem düşünceli, hem merhametli, hem saygılı, hemde de çok aşık." Son kelimeler onu güldürürken, başını bir çocuk gibi hızla salladı.

 

"Çok aşığım" dedi.

 

"Bana mı?" diye sordum bilmezden gelerek.

 

"Hayır. Askeriyede asker arkadaşım var, kadın. Ona" diye söylerken, gözlerimi kocaman açtım ve hızla omzuna vurdum.

 

"Ne! Sen ciddi misin?"

 

Doğrulmaya çalışırken, beni yavaşça yatağa yatırdı tekrardan, ardından yanıma başını yasladı. Dudakları omzuma dokundu.

 

"Ben senden başkasına bakar mıyım İkra? Ben seni sevmemeyi bırak, bir başkasına bakmayı düşüncemde bile kurmadım. Ben sadece seni seviyorum, hem de hiç olmadığım kadar." Gözlerine hayran hayran bakarken, aklıma gelen düşünceyle kaşlarımı kaldırdım.

 

"Beni ilk gördüğün de ne düşündün Ömer Asaf?" Sorum ona iyi gelmiş olacak ki gülümsedi.

 

"Bu kız benim olmalı dedim. Senin kalbini çalabilmek için durmadan karşına çıktım. Her gece aklımdan çıkmıyordun. Eğer sen o askeriyeye gelmeseydin, emin ol ben yine seni bulurdum."

 

"Rüyalarıma girdiğin yetmiyormuş gibi bir de karşıma çıkı-" kurduğum cümlenin beni ne kadar utandırdığını fark ederek durdum.

 

"Bir dakika bir dakika. Ben senin rüyalarına mı giriyordum?" Yanaklarım kızarmaya hedef kolluyormuş gibi aniden kızarmaya başlarken, yutkunarak yatakta doğrulup, oturdum. Ellerimi önümde birleştirdim.

 

O ise arkama geçti, bacaklarını her iki yanımdan uzatıp, kollarıyla usulca belimi sardı. Ardından yatağın kenarında duran kazağımı aldı, başımdan geçirerek boynuma küçük bir öpücük bıraktı.

 

Arkamdan çekildi, beni de usulca koltuk altlarımdan tutup, yatağa çekerek yatırdı. Başım yatağın kendisine değerken, o da benim tam karşıma uzandı, yüzünü aynı hizaya getirdi. Alnı alnıma yaslandı, gözlerini kapatıp açtı.

 

"Ben sana olan bu büyük aşkımı nasıl hissettireceğim."

 

"Ben bunu hissediyorum Ömer Asaf. Senin beni ne kadar çok sevdiğini hissediyorum."

 

"Bende hissettiğini hissediyorum."

 

 

 

Bölüm Sonu...

Eveeett! Bir bölümün sonuna daha geldik. Umarım sevmişsinizdir. Sevdiyseniz oy vermeden geçmeyin.

Bir sonra ki bölüm çok yakında burada sizlerle. Hoşçakalın ve kendinize iyi bakın.

Beni takip etmeyi unutma 😉

 

Bölüm : 27.12.2024 01:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu
NİSA
KURŞUN İZİ

42.88k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...