Eveeett! Bir başka bölümle merhaba sevgili okurlarım. Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Güzel bir bölümle geldim, biraz üzülüp, biraz Ömer Asaf'a söveceğiniz bir bölüm.
Belki de ela gözlüme kızmazsınız. Djjdjdjd
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Kırk Beş - Yüksek bağırış
Akşam olmuş, bir kez daha herkes bir araya toplanmıştı. Annemler yine dayanamayıp benim için gelmişler, tim ise görev olmadığından dolayı bu sefer Serhat komutan ve eşiyle birlikte buyurmuşlardı. Serhat komutanın kendisi “geçmiş olsun” dileyerek, teşekkür etmeme neden olmuştu.
Koltuklarda oturmuş sohbet ederken, İlker’ in ansızın sormuş olduğu soruyla kaşlarımızı çattık.
“Oyun oynayalım mı?”
“Ne oyunu?” diye soran Asya oldu.
“Eşini tahmin et.”
Ömer Asaf’ la birbirimize baktık, gülümsedik. Babam İlker’ e “oğlum ne oyunu?” diye sorunca, İlker bir kez daha “eşini tahmin et” deyince bu sefer herkes güldü.
“Sevdim ben bu fikri” diyen Şirin, Taha’ ya baktı. “Oynayalım mı?” diye sorunca da Taha abi eşinin şakağından öptü, “sen iste yeter ki” dedi.
Gülümsedim.
“Şöyle yapıyoruz, kızlar ayağa kalkıp elini uzatıyor, eşler de bilmeye çalışacak” deyince, Ömer Asaf, “benim eşim hasta, siz oynayın” dedi.
İlker hızla “ne o enişte, eşini tanıyamaz mısın yoksa?” diye sordu. Herkes benle birlikte Ömer Asaf’ a bakarken, Ömer Asaf alayla gülüp, “ne diyor kardeşin İkra?” dedi bana dönerek.
“Hadi hadi. Hareket etmeyecek sadece elini uzatacak” dedi İlker ve ekledi. “Siz kadınlar, sizce eşiniz elinizi kaçıncı tahmin de bilir.” Herkes ayağa kalkıp, kız erkek olarak ayrılırken, Serhat komutan ve eşi de bize katıldı. İlker eline kağıt kalem alıp, bize bakarken, karşımızda duran erkeklere baktık ve ben ela gözlüme gülümsedim.
Ömer Asaf, Sakaryalı, Yiğit, babam, Ferit Bey, Taha abi, Serhat komutan, İlker, Bayırlı, Veysel ve eniştem Baran.
Biz kızlar olarak; ben, Nazlı, Akel, annem, Sevda Hanım, Şirin, Serhat komutanın eşi Leyla abla, Asya, Öykü, Bahar ve Ablam.
“Evet kızlar, tahmin alayım.”
Asya, “sen kesin dörtte bilirsin. Zaten hemen hemen hepimizin elleri birbirine benziyor” dedi. Asya’ya hak vererek ellerimize baktım. Hepimizi ki küçük ve inceydi.
“Aşk olsun Asya. Dört yazıyorum.” Asya gülümsedi.
“Anne” dedi İlker Sevda Hanıma bakarak.
“Üç olsun.”
“Yazdım” dedi ve anneme baktı.
“İki yaz sen!” dedi annem.
Ablam da, “üç olsun” deyince, İlker bana döndü. Ömer Asaf’ ın bana bakan bakışlarına tepkisiz kalıp, “iki olsun,” dedim, lakin Ömer Asaf hızla arkadan “sen bir yaz” deyince gözlerimi büyüttüm.
Herkes topluca bir “oooo!” derken, yanaklarımın kızarması bir oldu.
“İddialı. Bilemezsen künefeler senden.”
Ömer Asaf “öyle birşey olmayacak çünkü karımın ellerine dokunur dokunmaz bileceğim” deyince ben biraz daha utandım.
“İkra ne diyor bu kocan?” diye döndü İlker bana. Herkes bana bakarken, Ömer Asaf gülümsedi.
“İki mi olsa?” dedim Ömer Asaf’ ın tüm herkese künefe ısmarlayacak olduğunu bilmek ve göz önüne alarak.
“Güvenmiyor musun?” diye sorunca da başımı önüme eğip kaldırdım.
“İki mi bir mi karar verin?”
“Bir yaz sen İlker” dedi Ömer Asaf ve İlker bir yazdı. Gerçekten bilip bilemeyeceğini merak ederken, Şirin de “iki” dedi ve Leyla abla da aynı şekilde “iki.”
Geriye kalan kızlar ve Akel'de "iki" deyince, İlker bir kez daha sözü devraldı.
“Eniştem bir dediği için en son o bakacak. Bu yüzden Taha abi, ilk sensin” dedi ve göz bandını ona uzattı. Ne ara almıştı eline fark etmemiştim.
Taha abi gülümseyerek göz bandını takarken, biz kadınlar yan yana dizildik ve ellerimizi uzattık. İlk annem sıranın başındaydı. Biz gülmemek için zor dururken, Taha abi annemin elini yokladı.
“İki hakkım mı vardı?” diye sordu İlker’ e.
“Evet.”
“Bu değil” dedi annemin elini bırakıp, yanında ki Asya’ ya geçerken. Asya’ nın parmaklarını tek tek yokladı, ardından “olabilir” dedi. Ömer Asaf kollarını önünde birleştirip gülerken, Taha abi benim elime geçti. Elimi baştan sona kadar yokladı, “olabilir” diyerek hemen yanımda ki Şirin’e geçti. Şirin gülerken, İlker arkadan sus işareti yaparak kendiside gülüyordu.
Taha abi Şirin’ in elini epey bir yoklayıp, diğer eliyle de benim elimi tuttu. İkimiz arasında kalmış gibiydi.
Bir benimkine bakıyor bir de eşininkine. “Henüz bir kaç el daha var” dedi İlker.
“Bu ikisi çok benziyor. Benim iki tahmin hakkım vardı zaten bu iki el diyorum.”
Şirin’ le birbirimize bakıp gülerken İlker “siz ikiniz öne çıkın” dedi.
“Aç bakalım gözlerini, bak bakalım kimmiş seçtiklerin.” Taha abi göz bandını yavaşça çıkarırken, Şirin ve bana baktı. Şirin'i görünce gülümsedi ve kollarını eşinin bedenine doladı.
“Bravo. Güzel tahmin.”
Alkış sesi yükselirken, sıra İlker’ deydi. İlker Asya'nın elini bir türlü bulamayıp durdu, ardından dört kişi seçti. Ve ne yazık ki bu dört kişinin içinde Asya yoktu. Biz gülerken, Asya kollarını önünde sinirle birleştirmiş, öylece İlker’ e ayağını yere vura vura bakıyordu.
İlker gözlerini açarken, Asya’ nın ona “aç aç” demesiyle dudaklarını birbirine yaslaması bir oldu.
İlker ağzı açık bir şekilde bana, ablama, Şirin’ e ve anneme bakarken, seçmemiş olduğu Asya’ ya döndü.
“Ya dört dedim İlker dört. Ben hariç hepsini seçtin resmen ya. Kocam olacak adama bak” dedi gözlerini öfkeyle devirerek.
“Hayatım vallahi, hepsi senin eline benz-”
“Sus İlker!” diye susturdu kardeşimi.
“Oh olsun” dedim gülerek.
“Senin kocanı da göreceğiz.” Ömer Asaf göz kırparak baktı bana.
Herkes tek tek devam ederken, babamın annemi ikinci tahminde bilmesi, Serhat albayın da üç tahminde bilmesi, ve eniştemin iki de bilmesi bir oldu. Bayırlı, Sakaryalı, Yiğit ve Veysel'de ikinci tahminde bilince eşlerini, geriye biz kalmıştık.
En son Ömer Asaf’ a sıra gelince içimde ki heyecanı zapt edemeyerek hareketlendim.
Ömer Asaf’ ın gözlerini sıkı sıkı kapadı, bize bakarak “karışın” dedi. Herkes yerinde karışırken, Cihangir aramıza girmesiyle gülmemek için zor durduk.
Başta Cihangir, ortada ise ben vardım.
“Bak enişte, bilemezsen yarın künefeler senden.” Ömer Asaf başını salladı, “bilirsem o zaman da senden” dedi. İlker gülerek başını sallayınca, “evet” dedi. Ömer Asaf’ ın bilemeyecek olmasından o kadar çok emindi ki, korkuyordum.
İlker onu tam Cihangir’ in önünde durdururken, “başla” dedi ve geri çekildi. Ömer Asaf’ a bakıyor, onun o kapalı gözleri hariç yüzünü büyük bir aşkla tebessüm ederek izliyordum.
Cihangir’ in elini tuttu, bir kaç kez yokladıktan sonra bıkkınlıkla nefes verdi. Herkes kaşlarını çattı. “Cihangir, çekil kardeşim kenara” deyince İlker ağzı açık bir şekilde baktı Ömer Asaf’ a. Ömer Asaf resmen silah arkadaşının elini bilmişti. Eh üç yıldır birlikte çalışıyorlar, gayet normal.
Ömer Asaf annemin elini yoklamaya başlarken, “değil” dedi. Yüzümde ki tebessüm daha derin bir hal aldı. Herkes sessizce onu izlemeye devam ederken o ablamın eline geçti. Ablamla ellerimiz o kadar çok benziyor ki, ayırt edebilecek olduğundan biraz endişeliydim.
Ömer Asaf yokladı, yokladı ve bırakıp “değil” diyerek Asya’ ya geçti. Asya’ nın elini yokladıktan sonra “bu da değil” deyip, benim elimi tuttu. Heyecandan atan kalp ritimlerim hızını artırırken, Ömer Asaf elimi yokladı. İlker bilemeyecek olduğundan o kadar çok emindi ki bu nedenle gülüyordu.
Baş parmağımı, işaret, orta, yüzük tüm parmaklarımı yokladı ve bileğime dokundu. Gülerken, kıkırdamamak için zor durdum.
Ömer Asaf elimi okşamaya devam ederken, hiç beklemediğim bir anda elimi dudaklarına yaslayıp, ardından küçük bir buse yanağıma kondurmasıyla “ellerin değilde, kokun başımı döndürüyor” diye fısıldadı kulağıma doğru gözlerini açmadan.
Güçlü bir alkış koparken, İlker ağzı açık bakıyordu bize. Ömer Asaf bir kolunu yavaşça omzuma attı, diğer eliyle göz bandını çıkartıp, gözlerime baktı. Gülümsedi, ardından İlker’ e döndü.
“Bak gör, koca gör” dedi Asya kollarını önünde bağlarken.
“Bana künefe almasanda olur. Laran cebinde kalsın" deyince bir kez daha herkes güldü.
“Komutanıma bak sen” dedi Cihangir. “Adam benim elimi bile tanıdı.”
“Doğruyu söyle gördün mü?”
“Ben karımı metrelerce öteden tanırım. Ayrıca nasıl görebilirim, göz bandını öyle bir takmışsın ki burnum bile kapanmış. Nefes alamadım doğru düzgün”
Herkes bir kez daha kahkahalarla gülerken, koltuklara yerleşip çaylarımızı içmeye deva ettik.
“Güzel bir oyundu” dedi babam. Herkes başıyla onayladı. Öne doğru eğilip, bardağımı elime alarak çayımdan bir yudum aldım.
“Eee kış geliyor, pikniğe de gidemiyoruz” diyen Ferit babama dönen tüm bakışların içi gülümsedi. “E ne yapalım şimdi?”
“Bence” diyen ablama döndü tüm bakışlar. “İkra bize keman çalsın.”
Gözlerim kocaman açılırken herkes bana dönünce, yanaklarım kızarmaya başladı.
“Ay çok güzel olur” dedi Asya yanında oturan İlker’in koluna ellerini dolarken. İlker gülümseyerek baktı ona, ardından Asya’nın hala ona karşı olan öfkeli bakışlarını fark edince önünde döndü.
“Olmaz öyle şey. Yaraları acır” dedi Ömer Asaf.
“Yok enişte ya, sadece tek koluyla tutacak, bence birşey olmaz değil mi İkra?” diyen İlker’ i ister istemez başımla onayladım ve ayağa kalktım. Kemanı almak için odaya çıktım. Ömer Asaf’ ın bana hediye etmiş olduğu kemanı alıp, tekrardan odadan çıktım ve merdivenleri indim. Lakin merdivenlerin son üç basamağında dönen başım ile sendelenip, kendimi kalçamın üzerinde bulurken, içeriden “İkra!” diye telaşlı bir ses koptu. Herkes ayağa kalkarken, yanıma Ömer Asaf, abim ve İlker yaklaştı.
“İyi misin güzelim?” diye sordu elleri saçlarımı geriye doğru atarken.
“İyiyim iyiyim. Başım döndü, bebekten olmalı” diyerek derin bir nefes aldım ve keman çantasını gülümseyerek tutup ayağa kalktım. Ömer Asaf bana emin olmak ister gibi bakarken, “gerçekten iyiyim” dedim içeri doğru adımlarken.
Herkes tekrardan koltuklarına yerleşti, ben ise ayakta durup kemanı çantasından çıkartarak çantayı masaya koydum. Sol elimde tutmuş olduğum kemanı, omzuma güzelce yasladım ve Ömer Asaf’ ın bana endişeli bakışlarına gülümsedim. Derin bir nefes aldım ve diğer elime arşeyi alıp, nazikçe tuttum. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatmadan önce ilham kaynağım olan o ela gözlere baktım. Ardından yavaşça kapadım ve arşeyi keman yaylarının üzerinde usulca hareket ettirip, ritmik ve uygun bir melodi kurarak çalmaya devam ettim.
Gözlerimi açmadım, ritme ayak uyduran ellerimi daha da profesyonel bir şekilde hareket ettirdim. Etrafta huzur verici bir ses peyda olurken, bu ses elimde kemandan çıkan ve herkesi gülümseten bir sesti. Vurgulu yerlerde ellerimi hızlı ve pratik bir şekilde hareket ettirip, tekrardan yavaş bir ritim kuruyordum. Herkes benle birlikte susmuş, sadece omzumda ki kemanın sesi duyuluyordu evin geniş, şömineli salonunda.
Arşeyi yaklaşık beş dakika boyunca kemanın üzerinde hareket ettirip dururken, son on saniyede yavaş yavaş ritimlere son verip, sessiz bir fısıltıyla bitirdim. Arşeyi yukarı aşağı naif ve huzur verir bir sesle sonlandırıp, gözlerimi açtım. Bana bakan tüm bakışlar yaşarmışken, gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Kaşlarımı kaldırdım, derin bir nefes alıp, kemanı omzumdan indirdim. Küçük alkış bu güzel performansa eşlik ederken, kemanı tekrardan çantasına yerleştirdim ve fermuarını çekerek masanın üzerinde bıraktım.
“Ellerine sağlık güzel kızım.”
“Teşekkür ederim anne.”
“Eh, hadi bize müsade.” Serhat komutan eşi ve timi ile birlikte ayaklanırken, Ömer Asaf’ ta kalktı.
“Otursaydınız komutanım!”
“Geç oldu oğlum. Geliriz daha sonra tekrardan.”
Herkes kapıya yaklaştı, annemler de her zaman ki gibi toparlandı. Asya kapıya çıkmak için hırkasını giyerken, İlker’ in ona bakan bakışlarını umursamadı ve omuz silkti. Annemler de kapıdan çıkarken, topluca bize ek sallayıp “iyi akşamlar” diledikten sonra biz de kapıyı kapatıp içeri geçtik. Çay bardaklarını eğilip yavaş yavaş Şirin’ le birlikte toplarken, mutfağa birlikte götürdük.
“Nasıl hissediyorsun?”
“İyiyim” dedim ve ekledim. “Sana birşey söyleyebilir miyim?”
“Elbette canım” dedi ve ne söyleyeceğimi sabırla bekledi.
“Ben yarın hastaneye gideceğim. Yani çalışmak için, çünkü bugün kendimi daha iyi hissediyorum. Ama Ömer Asaf’ a söylersem hayatta izin vermez. Evde de oturmak istemiyorum. Yarın sabah hastaneye benimle gelir misin, Ömer Asaf askeriyeye gittikten sonra? Tek gitmeye hazır değilim, biliyorsun” dedim ve elimi gelişi güzel salladım. Dudaklarını birbirine bastırdı, kararsız kaldı ama sonunda başını sallayarak “olur” dedi. “Ama Ömer Asaf’ a söylemelisin, öğrenirse aranız bozulabilir. Çünkü kendisinden birşey saklanmasından nefret eder.”
Başımı “biliyorum” der gibi sallayıp, “söyleyeceğim” dedim. “Zaten o eve gelmeden gelirim ben” diye ekledim. Tek başıma nasıl cesaret edeceğimi bilmiyor olsam da başaracaktım.
Şirin ve ben çay bardaklarını birlikte sudan geçire geçire, onun Taha abiyle nasıl tanışmış olduğunun hikayesini dinledim. Meğer ne garip bir tanışma hikayeleri vardı. Taha abi her zaman ki gibi işten çıkarken, taksi bulmak adına etrafına bakınırken, yanında duran Şirin’ e ilişmiş bakışları. İkisi de taksi beklerken, ilk gelen taksi için kavga etmiş, ardından sohbeti tatlıya bağlamışlardı. Yalnız Şirin anlatırken, birlikte gülüyorduk ikimiz de.
Son bardağı da yıkadıktan sonra mutfaktan giren ikiliye döndü bakışlarımız. Ömer Asaf ve Taha abi bize doğru yaklaşırken, benim kocam yanıma, Şirin’ in kocası yanına yaklaştı.
“Gülüşünüz ta içeri geliyor. Ne konuşuyorsunuz bakalım?” diye soran Taha abiyi, Şirin gülerek cevapladı.
“Tanışma hikayemizi anlattım.” Taha abinin yüzünde aniden gülümseme ve kocaman bir sırıtış belli olurken, bize bakıp bir kez daha eşine döndü.
Ömer gülümseyerek, “hadi geç oldu, yatın siz de” deyip benimle birlikte mutfaktan çıktı, merdivenlere ilerledi. Salonun ışıkları çoktan kapanmış, etraf sessizliğe bürünmüştü. Ömer Asaf aniden dikkatle beni kucağına alırken, merdivenleri öyle çıktı.
Kollarım hızla boynuna dolandı, lakin dudaklarım tedirginlikle birbirinden ayrıldı.
“Bir gören olacak.”
“Görsünler. Eşim değil misin?”
“İlla utandıracaksın değil mi?” diye sordum bu sefer de.
“Utan güzelim. Ama sadece bana utanma.” Başımı boyun girintisine gömdüm, kıkırdadım. Ardından küçük bir buse kondurup, odamıza girmemizle kapıyı ve ışığı kapatmasıyla yatağa bıraktı beni. Üstünde ki tişörtü hızla çıkardı, karın kaslarını gözlerimin önüne serdi. Ardından dolaptan eşofman çıkardı, alt üst olarak giyip yatağa yanıma yattı. Benim üzerimde zaten evde olduğumdan dolayı eşofmanlarım mevcutken, yorganın altına girdim ve gözlerimi kapadım.
“İyi geceler sevgilim.”
“İyi geceler güzelim.”
🎻
Sabah erkenden kalkan Ömer Asaf ile ben de kalkmıştım. Ömer Asaf kahvaltı yaptıktan sonra, askeriyeye gitmek için ayaklanmış ve evden çıkmadan önce yanaklarıma küçük bir buse bırakmıştı. O çıktıktan sonra, kahvaltı masasını toplayıp ben ve Şirin’ de çıkmıştık evden. Taksi bulana dek yürümüş, ardından taksiye binerek hastanenin önüne gelmiştik. Ben Şirin’le vedalaşıp, taksiden inerken ona el sallamayı unutmadım.
Taksi hastanenin önünde ayrıldı ve ben kapıda beni karşılayan Yusuf hocam ve arkadaşım Deha’ya gülümseyerek yaklaştım. Geleceğimi bu sabah kalktığım vakit haber vermiştim.
“Vay vay vay. Kimleri görüyorum.” Yusuf hocam kollarını her iki yana açarken, hızla karşılık verip sarıldım. Elleri sırtımı okşadı, konuşmaya devam etti.
“Geçmiş olsun canım benim” dedi.
“Sağolun hocam.”
Yusuf hocamdan ayrılıp, arkadaşım Deha’ ya da sıkıca sarılırken onun “geçmiş olsun güzellik”
demesine, “teşekkür ederim” diyerek karşılık verdim. Ondan da ayrılıp, "evet" dedim, "şimdi ne yapıyoruz?" diyerek birlikte hastaneye girdik.
“Yeni yeni ayaklandın, bu yüzden bugünlük acilde olsan iyi olur. Yarın vakalara bakarsın Deha' yla” diyen Yusuf hocamı başımla onayladım ve onlardan ayrılıp acile girdim. Tam o sırada çalan telefonumu çantamın cebinden çıkarıp, arayanın Ömer Asaf olduğunu görünce gülümsedim.
“Alo?”
“Ne yapıyorsun?” diye gelen neşeli sesiyle “hiiiç” dedim. “Evdeyim, oturuyorum” diyerek küçük bir yalan attım. Ona ilk kez yalan söylüyor olabilirdim. Bu yüzden içim biraz buruktu.
“Tamamdır güzelim. Dinlen bol bol olur mu? Ağır taşıma bak” dedi. Güldüm ve başımı sallayarak “tamam” dedim.
“Görüşürüz.”
“Görüşürüz güzelim.”
Telefonu kapadım, derin bir nefes alıp, acilde ki vakalara bakmaya başladım. Hastaneye olan özlemim ağır basarken, hastalara umut olmak, morallerini düzeltecek bir cevap vermek hem onları hem de beni kalben mutlu ediyordu. Günün ilerleyen saatlerinde acile gelen Yusuf hocamla, "hadi yeter" demesiyle hasta bakmayı bırakıp hocama döndüm.
“Saat altıya geliyor, artık eve git sen. Yorulma fazla” deyince başımı salladım, üzerime rastgele geçirmiş olduğum önlüğü çıkartıp kenara bıraktım.
“İyi akşamlar hocam.”
“İyi akşamlar İkra” dedi ve kendisi acilden çıktı. Ben de acilden çıkıp, hastaneden de çıkarken, hızla hastanenin önünde yer alan taksilerden birine binip, evin adresini verdim. Taksi beni evin önüne bırakırken, hızla vakit kaybetmeden bahçeye girip, Ömer Asaf’ ın arabasıyla karşı karşıya gelirken yutkundum. Derin bir nefes aldım ve eve gelmiş olduğunu fark ederek bir kez daha verecek tepkiyi tahmin edip, yutkundum.
“Çok kızacak İkra, çok” dedim kendi kendime eve ilerlerken. Bir de yalan söyledim ona. Şimdi kim bilir ne yapacaktı ve bana ne diyecekti. Onu ilk kez sinirli göreceğime emindim.
Kapıya yaklaştım ve usulca tıkladım. Ömer Asaf erken geleceğinden hiç bahsetmemişti bana. Geç geleceğini düşünerek çıkmıştım evden.
Kapı bir dakikanın sonunda açılırken, kapıda beliren bedeniyle göz göze geldim. Gözlerime öyle bir bakıyordu ki içim bir an da korkuya kapıldı.
“Gir içeri” dedi kenara çekilerek. Çantamı her iki elimle önümde tutarak içeri girdim ve yanımıza yaklaşan diğerlerine baktım. Herkes evdeyken, bir tek benim dışarıda olmam daha da öfkelendirmişti onu sanırım.
Kapıyı sert bir şekilde kapattı, yerimde sıçramama neden oldu. Ferit babam “Ömer Asaf” derken, Ömer Asaf “karışma baba” dedi sessiz çıkan sesiyle. Ömer Asaf’ ın yalandan ve kendisiden birşey saklanmasından nefret ettiğini en iyi ben bilirim. Lakin onun eve erken geleceğini hesaba hiç katmamıştım.
“Neredesin?” dedi sert ve soğuk çıkan sesiyle. Dudaklarımı ıslattım, yutkunarak araladım.
“H-hastan-”
“Kimden izin aldın!” Yüksek sesi bir kez daha beni yerimde sıçratırken, bu sefer abisi “sakin ol” dedi. O ise “karışmayın abi” diyerek sesini yükseltirken, oldukça sinirli olduğu belliydi.
Onu ilk kez bu kadar sinirli görüyordum. Nedeni ise benim ona en nefret ettiği şeyi yapıp, yalan söylemiş olmamdı.
“Cevap versene!” dedi bir kez daha alçalmayan ses tonuyla.
“Bu evden çıkarken, kimden izin aldın İkra! Ben o askeriyenin soğuk koridorlarında başım rahatken, nasıl olsa evde, keyfi yerinde diye düşünürken, sen nasıl çıkarsın evden!” Annesi oğluna doğru yaklaştı, koluna dokundu.
“Oğlum sakin ol. Hava almak için-”
“Anne bana yalan söylemeyin bak nefret ettiğimi biliyorsun bana yalan söyleme!” dedi annesine öfkeyle konuşurken. Ben başımı önüme çaresizlikle eğerken, o bir kez daha bana döndü.
“Konuş! Herşeye cevabı olan İkra niye susuyor şuan! Yalandan nefret ettiğimi bile bile neden yalan söylüyorsun! Sen bugüne dek ne dedin de ben sana hayır dedim. Sen hastaneye gitmek istediğini söylesen hayır mı diyecektim, kendi ellerimle seni bırakırdım hatta. Bana neden yalan söylüyorsun!”
Sesi beni titretirken, “sadece aklın ben de kalma-”
“İki saattir burada kafayı yiyorum. Sabah seni arıyorum evdeyim oturuyorum diyorsun, eve geliyorum, kapıyı senin açmanı beklerken bana İkra evde değil diyorlar! Ben sen ölüyorsun diye aklım çıktı aklım. Seninle birlikte benim de kalbim durdu!”
“Oğlum tamam-” diyen Ferit babamı kaale almadan bana konuşmaya devam etti.
"Mesele hastaneye gitmen değil, mesele bana yalan söylemen. Güvenimi kırman. Ben nasıl güveneceğim bundan sonra sana!” diye bağırınca daha fazla dayanamayıp bende bağırdım.
“Yeter Ömer Asaf! Bana büyük bir suç işlemiş gibi davranma. Sana söylemedim çünkü aklın bende kalsın istemedim!” Annemle babama yaptığım bu saygısızlık, ikisininde hem bana hem de Ömer Asaf’ a bakarken, ben tekrardan konuştum.
“Ben neler çektim kimse, hiç biriniz bilmiyor. O soğuk depoda bana neler yaptıklarını hiç biriniz bilmiyorsunuz. Günlerdir kabuslar görüyorum belli etmemeye çalışıyorum. Bugün kafam dağılsın diye hastaneye gittim, sana söylemedim çünkü aklın bende kalsın istemedim! Bunu yapmadım, işine odaklan istedim. Şimdi karşıma geçip, bana bağırmaya hakkın yok anlıyor musun! Sadece küçük bir yalan söyledim, bana büyük bir suç işlemişim gibi davranma!” diye bağırınca, derin bir nefes aldım.
“O acıları çekmeni istemedim. Sana defalarca evlenmeden önce sordum emin misin diye, bana evet eminim dedin!” Ömer Asaf dediklerimi bir kez daha yanlış anlarken, öfkeyle derin bir nefes aldım.
“Seninle evlenmem acı çekecek olduğum anlamına mı geliyor!”
“Pişman mısın!”
“Pişman değilim. O işkenceleri, o acıları, o üç kurşunu!” dedim üzerine basa basa ve devam ettim. “Tekrardan çekmiş olsam, yemiş olsam yine de pişman olmam!”
“Niye yalan söylüyorsun bana!” diye bağırınca, bir adım attım öne doğru.
“Söylüyorum anlamıyorsun!” diye bağırdım yüzüne karşı!
“Kızım sakin ol güzel kızım!” diye aramıza giren, göz yaşları aktı akacak olan Sevda hanıma bakmayıp, gözlerimden akan bir iki damla yaşla Ömer Asaf’ ın bana öfkeyle bakan bakışlarına bakmaya devam ettim.
“Kavga ettiğimiz şeye bak. Sadece ufak bir yalan!” dedim sesimin titremesine engel olamayarak.
“Oğlum tamam” diyen Ferit Bey'e bakmayıp, yanıma yaklaşan Şirin’ in koluma dokunmasıyla gözlerimi hızla kapatıp açtım.
“Mesela hastaneye gitmen değil! Bana yalan söylemen! Mesela benim güvenimi kırman! Söyle bir daha sana nasıl güveneceğim ben sana!” deyince daha fazla dayanamayıp kapıya yaklaştım.
“Sen beni zaten sevmemişsin” dedim onun gözlerinin açılmasına neden olurken. Başını omzuna eğdi.
“Ben senin için üç kurşun yedim ama bir kez olsun senin yüzünden oldu demedim! Bir kez olsun neden ben bu adamla evlendim demedim! Hiç hak etmediğim işkencelere maruz kaldım, yine de bir kez olsun senden vazgeçmeyi düşünmedim! Yine olsa yine çekerdim! Ben o soğuk depoda işkence görürken bile aklımda klabimde senin gelip beni kurtaracağın vardı! Şimdi karşıma geçmiş sadece küçük bir yalan yüzünden bana neler neler söylüyorsun! Bu mu senin sevgin!” deyip kapıyı açtım, kendimi hıçkırarak soğuk havanın altına attım.
Dedikleri o kadar çok ağrıma giderken, çantamı yere bıraktım ve ilerleyip bahçedeki çardağa oturdum. Kollarım masaya yaslanırken, arkamdan gelmesini ve benden özür dilemesini bekledim. Lakin o gelmedi, gelmeyi bırak kapıdan bile bakmadı. Açık kalan kapıdan, bana bakan Ferit Bey'in ve Sevda hanımın bakışlarımı kaçırıp, masaya yaslamış olduğum kollarımın üzerine başımı koydum. Hıçkırıklarım etrafta sessiz sessiz yükselmeye devam ederken, eve girmek ve onun yüzünü görmek istemiyordum.
Bir anda olan bu kavgaya anlam veremiyor, geldiğimiz bu hali düşünemiyordum. Aradan geçen dakikaların ardından kabanım ile o soğuğun altında oturmaya devam ediyordum. Çok geçmeden yanıma yaklaşan Taha abi ve Şirin ile hâlâ akmakta olan göz yaşlarımı sildim. Derin bir nefes aldım ve arkama yaslı durmaya devam ettim.
Taha abi karşıma otururken, Şirin yanıma oturup omzumu okşamaya koyuldu. Başını önüme eğip, bakmak istemedim. Sesimi yükseltmiş olmam, onların bu ana şahit olması beni utandırdı.
“İyi misin?” diye soran Şirin’e başımı istemeyerek olumluca salladım.
“Ben kötü birşey mi yaptım?” dedim çaresizlikle.
“Yalan söylememen gerekiyordu. Merak etme öfkesi diner” diyen Taha abiye umutla ve inanmak ister gibi baktım.
“Hadi kalk içeriye geçelim. Üşüteceksiniz” dedi Şirin bana hamile olduğumu hatırlatarak. Başımı salladım ve ayağa kalkıp birlikte kapıya yakalaştık. Önceden yere atmış olduğum çantamı Şirin eğilip alırken, birlikte içeriye girdik.
Herkese bir sessizlik gelmiş, kimse konuşmuyordu. Ömer Asaf ise ortalıklarda gözükmüyor, sesi çıkmıyordu. Yavaş yavaş, Şirin'den çantamı alıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Odamızın önüne gelince, kapıyı yavaşça araladım ve yatakta öylece eşofmanlarıyla yatan Ömer Asaf’ baktım. Sırtı bana dönüktü. Hastanede birşeyler atıştırdığım için, akşam yemeğine yaklaşık iki saatin olması beni rahatsız etmiyor, aç hissettirmiyordu.
Ömer Asaf sessiz sessiz yatarken, üstünün açık olmasını fark edince yutkundum ve yavaşça ona doğru yaklaştım. Yorganı kenarlarından tutup omuzlarına kadar çekerek, üstünü iyice örttüm. Ardından ayrıldım ve terasın yanında ki tekli koltuğa oturdum. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapatarak bir kaç dakika dinlenmek adına uyumaya çalıştım.
🎻
Gözlerimi odanın içerisinde hissettiğim hareketlenmeyle açtım. Banyo kapısından çıkan Ömer Asaf’ ın elinde ki havluyla saçını kurulaması, gözlerime bakarak bana arkasını dönmesiyle gözlerim doldu. İlk kez onunla kavga etmiş, küsmüş ve konuşmuyorduk. Bu canımı yakıyordu.
O saçlarını kurutmaya devam ederken, kapının tıklaması ile açılması bir oldu.
“Gençler, yemek hazır” diyen Şirin gülümsedi ve Ömer Asaf’ ın “tamam” demesiyle kapıyı kapatması bir oldu. Ayağa kalktım, hiç konuşmadan dolaba yaklaştım. Ömer Asaf üzerine uygun bir şeyler giyerken, ben üzerime eşofman geçirdim. Bakışları beni yandan yandan takip ediyordu. Üstümü değiştirdikten sonra kendimi yatağın bozulmamış tarafına bırakırken, onun “bir şeyler ye” demesi kulaklarımda ansızın çınladı.
“Aç değilim” dedim soğuk çıkan sesine soğuk sesimle karşılık vererek. Lakin oldukça açtım.
Başka birşey demedi ve odadan çıktı. Pansuman yapmadığımı hatırlayıp, ayağa kalktım. Elime kenarda duran pansuman çantasını alıp, komidinin çekmecelerinden birini açıp, orta büyüklükte küçük bir ayna çıkartıp yatağa oturdum. Aynayı arkasında ki küçük ayağından yatağa sabitleyerek, ellerimi tişörtümün eteklerine attım. Bugüne dek hep Ömer Asaf pansumanı yaptı. Şimdi ilk kez ben yapacağım.
Tişörtümü tam çıkaracağım vakit, kapının tekrardan açılmasıyla Ömer Asaf’ ın bana bakan bakışlarıyla karşılaştım. Odaya girdi, komidinin üstünde ki telefonuna yaklaştı ve alıp cebine koydu. Bana yandan bir bakış atıp kapıya yaklaşınca, tişörtümü çıkardım hafif tıslayarak. O ise tam kapıdan çıkacağı vakit durdu, kapıyı kapadı ve bana baktı. Bakışlarımı kaçırıp, göğsümün altında ki beyaz bandajı çıkartıp, dikişlerime aynadan baktım. Onun bana yaklaşan ve karşıma oturan bedenine şaşkınlıkla bakarken, “gerek yok” dedim pansuman çantasını alacağı sırada ondan önce davranarak elime alırken.
Pes etmedi, elimden aldı ve fermuarını açarak eline bir iki damla krem sıktı. Parmaklarını göğsümün alt kısmına değdirirken, derin bir nefes aldım ve başımı önüme eğip bakamadım ona. Yavaş yavaş kremi sürdükten sonra, üzerine mikrop kapmaması için, tentürdiyot sürerek, sargı bezi ve bandaj yapıştırdı. Ardından hiç beklemediğim bir anda ayağa kalktı ve odadan çıktı. Yeşil gözlerimden akan bir iki damla yaşı hızla sildim ve pansuman çantasını komidinin üzerine bırakıp, tişörtümü tekrardan giyerek yatağa girdim. Gözlerim yavaş yavaş kapanıp açılırken, midemdeki açlığı dindirmeye çalıştım. Ardından kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
🎻
Gözlerimi açmamın nedeni Ömer Asaf’ın odaya girmesinden dolayıydı. Yatakta halsiz bir şekilde doğruldum, onun bana bakan bakışlarından bakışlarımı kaçırıp, tekrardan yatağa uzandım. Konuşmuyordu. O konuşmuyorsa ben nasıl konuşabilirdim? Yapamazdım.
Ona arkamı döndüm, o ise ilerleyip yatağın diğer tarafına oturdu. Yastık başının ağırlığını taşımayınca, hâlâ oturuyor olduğunu anladım. Azıcık sallanan yataktan anladığım kadarıyla uzandı ve nihayetinde yastık onun başının ağırlığı ile buluştu. Derin bir nefes aldım, her gün bana sarılan Ömer Asaf’ın bugünde sarılmasını istedim. Kollarını belime dolasın, sırtımı o en güvenli sığnağım olan sırtına yaslasın istedim. Ama yapmayacaktı çünkü bana kızgındı.
Ben sızlayan gözlerimle derin bir nefes alırken, yatakta bir hareketlenme hissettim ve hiç beklemediğim bir anda o sıcak göğsü sırtıma yaralarımdan dolayı yavaşça yaslandı ve kolu omuzumun üstünden önüme uzandı, göğsüme doğru kaldırmış olduğum elimi, parmaklarımı tuttu.
“Ne olursa olsun… Bu yatağa küs, dargın girmeyeceğimizi söyledik.”
Gözlerimden bir iki damla yaş şakaklarımdan yastığa düşerken, yutkundum.
“Sana bağırmamam gerekiyordu. Hamilesin, sesimi yükseltmemem gerekiyordu. Ama yaptım. Gaflete düşüp, bağırdım sana. Özür dilerim sevgilim. Özür dilerim aşkım.” Dudakları enseme dokundu, sıkı bir öpücük bıraktı nefesini içine çekerek.
“Bana döner misin?” diye söyledi bu seferde. “O güzel gözlerini mahrum bırakma benden. Hadi dön bana” deyince, yutkundum. Bana çok bağırdı. Çok fazla sesini yükseltti ama ben ona hayır diyemiyorum. Onu bu kadar çok severken ona hayır diyemiyorum. Çünkü aşığım ona. Hem de çok.
Bedenimi yavaşça ona doğru çevirdim ve akmış göz yaşlarımla ona baktım. Gözleri gözlerime baktı ve kolu bir kez daha belime dolandı.
“Ben özür dilerim” diye fısıldadım ağlak ve içten çıkan sesimle. “Gitmemem gerekiyordu, sana yalan söylememem gerekiyordu.”
Başını salladı, elini yavaşça kaldırıp yanağıma dokundu usulca. “Sana yükselen sesim sadece seni kaybedecek korkumdan dolayıydı. Oysa asla ama asla hastane için sana bağırmadım aşkım.”
O efsunlu sesiyle aşkım deyişi içimdeki ona olan aşkı ve isteği daha da harmanlıyordu.
“Ağlama” diye fısıldadı akan bir başka göz yaşıma gözleri değdiği vakit.
“Korktum. Çok korktum. Bir daha konuşmayacağız sandım çünkü” dedim ve derin bir nefes alıp ekledim. "Sen ilk defa bana bu kadar bağırdın. İlk kez bu kadar fazla sesini yükselttin ve ben gerçekten korktum. Hatta” dedim ve derin bir nefes alıp bir kez daha devam ettim konuşmaya.
“Boşanmak istersin diye o kadar çok-”
“Şşt…”
Sakinlikle böldü lafımı ve dudakları usulca dudaklarıma dokundu. Neredeyse dudaklarımın üzerinde konuştu.
“O düşünceyi at aklından. Sana bağırırken, bırak düşünmeyi, aklımın ucundan dahi geçmedi böyle bir düşünce. Bir daha asla ama asla düşünme böyle. Benim için bu dünyada, öbür dünyada da sen varsın. Senden sonrası yok bana. Ama sen de beni anla” dedi ve dudakları bir kez daha dokundu dudaklarıma.
“Bir süre ara ver hastaneye. Yaraların iyileşsin, kendini toparla. Sonrasında elbette sana engel olmak gibi bir niyetim yok” dediğinde onu ister istemez başımla onayladım, “tamam” dedim. “Bir süre gitmem.”
Başını salladı, buruk bir şekilde gülümsedi.
“Şuan seni o kadar çok istiyorum ki, içimde ki bu isteği zor zapt ediyorum. Kalbini kırdığım için özür dilerim sevgilim. Sana söz, bir daha asla ama asla yanlış bir davranışta bulunmayacağım” dediği vakit bu sefer ben onu böldüm.
“Karı koca arasında olur böyle şeyler” dedim gülen ve çekingen sesimle. Ardından hemen ortamızda duran elini elimle tuttum.
“Kavga ederler, sonra barışırlar. Ben fazla korktum sanırım. Bir de hamileyim ya, o yüzden hormanlar biraz aşırı tepki gösterdi” dediğimde güldü ve “hamilesin” dedi.
“Hım hım” diyerek çekingen bir hal ile başımı salladım.
“Sen benim çocuğumu taşıyorsun. Benim kanımdan, benim canımdan olan bir can taşıyorsun karnında. Seni ilk gördüğüm an böyle hayal ettim. Evliyiz, yataktayız ve sen hamilesin. Bir bebeğimiz olacak, onunla hayaller kuruyor olduğumuzu hayal ettim. Ve bu gerçek oldu. İlk kez çok ama çok istediğim bir hayalim gerçek oldu. Allah seni bana yazmış. Bundan güzel ne olabilir ki benim için” dedi ve ben bu güzel cümlelerin etkisine kapılıp, göz yaşlarımı düşmesine engel olamadım. Usul usul ağlamaya başlarken, onun aniden kıkırdayan sesi ve göz yaşlarımı silen elleriyle “niye ağlıyorsun?” diye sorması bir oldu.
“Bana yaşattığın bu güzel hayat için ağlıyorum” dedim titreyen ve hâlâ ağlamakta olan sesimle.
“Hiçbir şeye hayır demediğin, bir kez olsun yanlış bir davranışta bulunmadığın ve bana sunduğun bu güzel anlar, günler için ağlıyorum. Küçükken hiç böyle mutlu olacağımı düşünmezdim çünkü o kadar çok haberlerde görürdüm ki evlenen ve saçma nedenlerden dolayı tartışıp boşanan insanları. Hep korktum ya ben de boşanırsam diye. Ailemin, babamın yüzüne nasıl bakarım diye hep korktum ama sen bana o kadar güzel bir hayat verdin ki, sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum” dediğim anda, buruk bir şekilde gülümsedi, gözlerime sızlayan gözleriyle baktı.
“Sen bana en güzel teşekkürü verdin zaten” dedi eli alttan karnıma usulca dokunurken. Bedenim ürperdi, gözlerim kapanıp açıldı.
“Ben o hastane koridorunda, senin durumun için iyi bir haber beklerken, hamile olduğunu öğrendiğim an, baba olacağımı öğrendiğim an dünyalar benim oldu. O an dedim” dedi ve derin bir nefes alıp ekledi.
“O an dedim İkra beni bırakmaz. Yaşayacak, çünkü bir nedeni var. Yaşamak için bir sebebi var dedim kendi kendime. O gün yeteri kadar sevinemedim. Bana o haberi sen vermiş olsaydın, senin o güzel dudaklarından çıkmış olduğunu duysaydım işte o an beni kimse tutamazdı. Ama işler başka gelişti. Keşke öyle olmasaydı ama oldu. Şimdi geçmişi değilde, bebeğimizin geleceğini ve geleceğimizi düşünmeliyiz.”
Onu başımla onayladım ve dudakları alnıma dokundu, geri çekilmedi. “Sizi çok seviyorum.”
“Biz de seni çok seviyoruz” dedim ve büyük bir aşkla ekledim. “Ve ölene dek hep seveceğiz seni.”
Bölüm Sonu...
İçimden bir ses Ömer Asaf'a bu bölüm sövdüğünüzü söylüyor. Hshshdhdhhd ben de yazarken kızdım biraz.
Ama neyse ki sorun tatlıya bağlandı. İkilimiz mutlu, ve heyecanlı. Bebek için. Ben de çok heyecanlıyım, çünkü yavaş yavaş finale yaklaşıyoruz. Yaklaşık on on beş bölüm falan kalmış olabilir. Dhdhjd baya az yalnız.
Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere, sizleri seviyorum kendinize dikkat edin sevgili okurlarım. Desteğiniz için çok mutluyum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |