48. Bölüm

46. Bölüm -&- Köye Erzak

NİSA
lorensi

 

MErhaba sevgili okurlarım. Bilin bakalım ne oldu. Bugün kara kara düşünüyorum, ne unuttum ne unuttum diye. Meğer bölüm atmayı unutmuşum. Dhdhhdhdhd kusura bakmayın.

 

Şimdiden oy ve satır arası yorumlar bekliyorum. Kırmayın beni!!!

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

Bölüm Kırk Altı - Köye Erzak

Ömer Asaf'a sırtımı dönmüş, onu yaralarıma pansuman yapıyor olmasını ve bitirmesini büyük bir sabırla bekliyordum. Ellerim elbisemi tutarken, saçlarımı tepeden dağınık bir topuz yapmış, sırtıma dökülmemesi için çıtçıtlı tokayla tutturmuştum.

 

Beklemediğim bir anda omzuma dokunulan sıcak dudaklar ile sızlayan gözlerimi Ömer Asaf'a çevirdim omzumun üzerinden. Dudakları omzunun üzerinde bekledi ve derin bir iç çekerek ayrıldı. Dokunuşu sanki tüm yaralarıma ve ruhuma şifa gibiydi adeta.

 

"Nasıl hissediyorsun?"

 

Gece kabus görmemden bahsediyordu. Tekrardan kabus görmüş ve sıçrayarak uyanmıştım adeta. Ve yine yaşlarım yanaklarımı bulmuş, Ömer Asaf yine yanında hissettirmişti kendini. Bu kabuslar nereye kadar devam edecekti hiç bilmiyordum.

 

"İyiyim" dedim ve o sırtıma beyaz sargı bezi ve bant yapıştırdı sabitlemek için kenarlarına.

 

Elimden elbisemi aldı, yataktan kalktı ve önüme geçti. Yanaklarım kızarırken, yavaşça kollarımı kaldırdım, elbisemi kollarımdan geçirdi ve ellerimden tutarak ayağa kaldırdı. V yakalı elbisem sırtımı enseme kadar kapatmıştı.

 

Yatağı ben değilde o düzeltmişti. Yastıkları ben koymuş, birbirimize gülümsedikten sonra saçlarımı taramıştı. Boynuma her zaman ki gibi İlker'in kolyesini takıp, Ömer Asaf'a döndüm. Tam o vakit telefonu çaldı, akabinde komidinin yanına yaklaştı. Telefonu alıp hoparlöre verdi ve o sırada koluna saatini geçirmeye koyuldu.

 

"Efendim Veysel" dediğinde, Veysel'in sesi duyuldu.

 

"Komutanım nasılsınız? Serhat komutan komutanına haber ver dedi, saldırıya uğrayan köye erzak dağıtacağız, sizin de gelmeniz gerektiğini söyledi" deyince, dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülümsedim.

 

"Öykü, Nazlı, Bahar'da gelecek" deyince Veysel, bir umut Ömer Asaf'a yaklaştım ve ona alttan baktım beni de kendiyle götürmesi için.

 

"Siz de isterseniz İkra yengemi de getirin, biraz hava alır" dediğinde, Ömer Asaf belirsizlik içerisinde baktı bana.

 

"Tamam ben gelirim, acelesi var mı?" dedi Ömer Asaf, "Serhat albay iki saate hazır olun dedi" dedi Veysel.

 

"Tamamdır. Hadi görüşürüz."

 

"Görüşürüz komutanım" dedi ve telefon kapandı. Ömer Asaf saatini tamamiyle takıp, bana bakınca dudaklarımı birbirine yasladım.

 

"Ben de gelebilir miyim? Ev de oturmak istemiyorum."

 

Bu sefer onun dudakları birbirine yaslandı, elleri yanaklarıma dokundu ve baş parmakları yanaklarımı okşadı. "Yorulursun güzelim."

 

"Yorulmam. Hem yorulursam arabada dinlenirim. Kızlar da geliyormuş" dedim hafif parmak uçlarımda yükselip inerken. İkna olmuş gibi değildi. Bunu fark edince, bir kez daha dudaklarımı araladım.

 

"Lütfen Ömer Asaf. Yanından ayrılmayacağım. Ama evde de oturmak istemiyorum" dediğimde bu sefer gülümsedi. Yüzümde açan zafer gülüşüyle ben de gülümsedim ve bunu bir evet olarak algıladım.

 

"Akşama kadar gelemeyebiliriz, yanına kalın bir hırka al, üşütürsün" dedi ve ben kollarımı hızla sırtına doladım, "teşekkür ederim" dedim onun elleri belimin her iki tarafına tutununca.

 

"Rica ederim güzelim."

🎻

"Çocuklar. Neşeli gördüm sizi" deyince Sevda hanım, derin bir nefes alıp, arkamda duran Ömer Asaf'a bakıp gülümsedim. Aşağıya, kahvaltıya inmiştik beraber. Elimde ki hırkamı merdivenin korkuluğuna bıraktım çıkarken almak için.

 

"Niye moralimiz bozuk olsun ki anne?" dedi Ömer Asaf ve Sevda hanımın gözlerinin içi gülümsedi.

 

"Ay maşallah sizeeee!" Hızla bize doğru koştu, ikimize aynı anda sarılmaya çalıştı.

 

"Ay sizi kavgalı görünce, korktuk biz de" dediğinde, hızla ayrıldıktan sonra eğilip elini öptüm. "Özür dilerim dün olanlar için. Sesimi fazla yükselttim, saygısızlık yapmak istemedim" dedim ve Ömer Asaf'ın bana bakan bakışlarında ki hayranlığı ve aşkı gördüm.

 

"Yanlış birşey demedin ki güzel kızım. Ömer Asaf çok bağırdı" dedi.

 

Ömer Asaf bir kez daha kıkırdadı, "senin evladın benim" dedi annesine.

 

"Ay kusura bakma oğlum, valla ben haklının yanındayım. Çok bağırdın benim güzel gelinime" dedi eli saçlarımı okşayarak.

 

Gülümsedim. "nasılsın kızım? Kabus görmüşsün, Ömer Asaf gece su almaya inerken söyledi. Bak böyle şeyleri bizden saklama tamam mı güzel kızım? Asaf senin kocan, sen şimdi daha rahat hissediyorsundur ama böyle şeylerde söyle bize. Yardımcı oluruz" dediği vakit kızaran yanaklarımı gizlemek adına Asaf'a baktım. Tam arkamda durmuş, gülümseyerek bana bakıyordu.

 

"Kahvaltı yapalım mı?" diye sordu Ömer Asaf ve kolunda ki asker saatine baktı. "Bizim çıkmamız gerek."

 

"Tamam oğlum, hazır zaten gelin" diyerek salona ilerlerken, annesi sordu. "Nereye gideceksiniz?"

 

Birlikte masanın yanında durduk, o vakit herkes oturmuştu. Ömer Asaf sandalyemi çekerken, ben yavaşça oturdum kızaran yanaklarımla. O da yanımda yerini aldı ve annesinin sorduğu soruya yanıt verdi.

 

"Geçenlerde bir köye saldırı olmuştu. Erzak dağıtmaya gideceğiz, İkra'da benimle gelecek" dediğinde Ömer Asaf, Ferit bey "olmaz öyle şey" deyince içime amansız bir korku yerleşti. İzin vermeyecek olmasının ihtimali ne kadar yüksekti.

 

"İkra kalsın burada, yaraları taze henüz. Dışarı çıkması iyi olmaz" deyince Ferit Bey, ben Ömer Asaf'a döndüm birşey demesi için. Onunla gitmek istiyordum ama çekindiğimden dolayı söyleyip, karşı gelemezdim.

 

"Benimle gelsin baba. Hem iyi gelir ona, ayrıca diğer kızlarda geliyor" dedi ve ben bir umut bir kez daha Ferit Bey'e döndüm. Dudaklarını birbirine bastırdı, akabinde başını salladı.

 

"İyi o zaman. Madem öyle gidin, kaçta dönersiniz?"

 

"Akşamı bulur. Döner dönmez İkra'yı hastaneye götüreceğim" diyen Ömer Asaf ile bu sefer ben de şaşkınlıkla Ömer Asaf'a döndüm ve "neden?" diye sordum.

 

"Bebeğimin kalp atışlarını duymak istiyorum. İyi olduğunu bilmek istiyorum. Ayrıca doktora bir kaç sorum olacak" dediğinde yanaklarım epey kızardı. Herkes hep bir ağızdan kıkırdayınca, Asya'nın sesi duyuldu.

 

"Ya iki tane yeğenim oluyor! Allah'ım çok güzel, birlikte büyüyecekler."

 

Bir kez daha kıkırdadım ve Şirin ile göz göze gelip, birbirimize gülümsedikten sonra önüme döndüm.

 

"Gençler?"

 

Taha abinin soru soran sesiyle bakışlarım onu buldu. "Mutlu gördük sizi?"

 

Yutkundum. "Niye mutsuz olalım ki?" diye sordu Ömer Asaf.

 

"Hiç olmayın zaten. Hele ki dünkü anı hiç hatırlamak istemeyiz" dediği vakit Ayten hanım, dudaklarımı birbirine yasladım ve yutkundum.

 

"Ekmek uzatır mısın?" dedim Ömer Asaf'a başımı çevirerek.

 

"Al canım" dedi ve bana bir iki dilim ekmek uzattı. Elinden aldım, gülümseyerek bir parça ağzıma alıp, tabağıma kahvaltılıklar yerleştirdim. Çok kısa süre sonra masada arkama yaslanarak çayımı içerken, Ömer Asaf ayağa kalktı. O kalkınca çayımı masaya bırakma zahmetine giriştim ve ben de sandalyemi geriye çektim.

 

"Hadi bize müsaade."

 

"Allah'a emanet çocuklar. Dikkat edin" dedi Ferit Bey ve Sevda hanım. Biz onlara gülümsedikten sonra hırkamı ve askılıkta yer alan çantamı alarak omzuma astım yavaşça. Beni kaçırdıkları gün çantamda depoda benimle birlikteydi. Sadece telefonumu kapatmışlar, eşyalarıma dokunmamışlardı.

 

Ömer Asaf ceketini omuzlarına geçirdi, ardından kapıyı açtı ve biz birlikte çıktık evden. Arabaya binip, askeriyeye gelmemizin üzerinden sadece yirmi dakika geçti. Yirmi dakikanın sonunda araba askeriyenin bahçesinde durdu ve ileride duran kızlar yavaş yavaş bize doğru yaklaştılar. Diğerleri ise askeri araçların yanında üniformalarıyla duruyorlardı.

 

"İkra! Nasılsın?"

 

Arabadan yavaşça indim, Ömer Asaf'ta benimle birlikte indi ve kapıları kilitledi.

 

"İyiyim, siz nasılsınız?" diye sordum Öykü'ye ve şişkin göbeğine bakarken.

 

"İyiyiz biz de. Seni böyle görünce daha iyi olduk" dedi Nazlı ve yavaşça sarıldı bana.

 

"Ben üniformamı giyeyim, siz de diğerlerin yanına gidin" deyince Ömer Asaf, onu başımla onayladım ve kızlarla sohbet ede ede, geçmiş olsunları ala ala askeri aracın yanında duran askerlere yaklaştık.

 

"Yenge geçmiş olsun tekrardan. Nasılsın?"

 

"Hepinize teşekkür ederim. İyiyim" dedim ve derin bir nefes alıp verdim.

 

"Hoş geldin" deyince hepsi, bir kez daha "hoş buldum" diyerek teşekkür ettim.

 

"Hazır mısınız?"

 

Serhat albay yan tarafta belirince, bakışları beni buldu askerler hazır ola geçince. "İkra?" dedi ve "iyi misin kızım?" diye ekledi.

 

"İyiyim Serhat abi. Teşekkür ederim."

 

"Gelmseydin keşke, dinlenseydin evde" deyince, "ev de oturmak istemedim" diyerek karşılık verdim.

 

"Hani Ömer Asaf nerede?"

 

"Üniformasını giymeye gitti komutanım" dedi Cihangir.

 

Biz herkes Ömer Asaf'ı beklerken, o sonunda askeriyeden çıktı, üstüne geçirmiş olduğu üniforması ve elinde tutmuş olduğu silahıyla yanımıza yaklaştı.

 

"Hadi gidelim beyler," dedi ve içinde erzakların yer aldığını düşündüğüm arabalara işaret verdi. Serhat albay siyah, taksi bir arabaya bindi, arkasında duran askeri araçlara diğerleri yerleşti. Ömer Asaf yanımda durup, beni yavaşça arabaya oturturken, kendisi yanımda yerini aldı. İkimiz ön tarafa oturmuştuk. Arabanın ön tarafı geniş olmasından dolayı, Ömer Asaf kapıya yaklaştı biraz, ben de ona yaklaştım ve yolcu koltuğuna Cihangir oturdu. Araba saniyeler sonra yola çıktı, hiç tanımadığım yollardan girdi.

 

Başımı Ömer Asaf'ımın omzuna yaslamış, etrafı seyre dalmıştım. Ağaçların ve kuş seslerinin arasından geçtik. İleride ağaçlık ve evlerin yer aldığı alanı görünce yaklaşıyor olduğumuzu anladım. Yerimde az birşey hareketlenip, derin bir nefes aldıktan sonra telefonumdan Yusuf hocama mesaj yazdım. Bir kaç gün gelemeyeceğimi, onun ise gerekli yerlere bildireceğini öğrendikten sonra gülümseyip telefonumu kapadım ve çantama koydum.

 

"Oyuncakta aldınız mı çocuklara?" diye sordu arkadan Bahar.

 

"Aldık aldık. Herşeyi aldık," dediğinde Veysel, yüzümde daha sıcak bir gülümseme peyda oldu. Erzak araçları arkamızdan gelirken, ben bir kez daha başımı Ömer Asaf'ın omzuna yasladım ve kısa süre sonra köye giriş yaptık. Etrafta koşuşturan çocukların askeri araçları görmeleriyle geriye çekilmeleri bir oldu. Dışarıya çıkan yaşlı amcalar ve orta yaşlarda ki adamlar bize bakarken, arabalar durdu ve Ömer Asaf kapıyı açıp indi. Bana baktı, ardından kollarını uzattı. Ona doğru yaklaştım, ellerimi omuzlarına koyarak, beni belimden tuttu ve yüksek araçtan indirdi. Ayaklarım yere değince, "teşekkür ederim" dedim ve alnıma bir öpücük kondurdu.

 

"Birşeye ihtiyacın olursa bildir bana." .

 

"Hım hım."

 

"Selamün Aleyküm! Korkmayın, biz Türk askeriyiz. Erzak dağıtmak için geldik!" deyince Serhat albay, köy halkı evlerinden yavaş yavaş çıktı, köyün muhtarı olduğunu düşündüğüm adam komutana yaklaştı.

 

"Hoş geldiniz! Hoş geldiniz Allah sizden razı olsun! Köyün muhtarıyım ben."

 

"Cümlemizden. Erzak dağıtacağız, boş bir alan var mı?" deyince Serhat albay, muhtar olduğunu öğrendiğim adamın "var, var" demesiyle boş bir alana ilerlediler. Ömer Asaf ve tüm askerler erzakları koli koli çekmeye başlarlarken, biz kızlar geride durup, etrafta tekrardan koşuşturmaya başlayan küçük çocuklara bakarak gülümsedik.

 

"Ne kadar masumlar?" dedi Nazlı gözlerinin sızlamasına engel olamayıp.

 

"Hepsi çok tatlı" dediğimde, tüm bakışlar beni buldu.

 

Üçü de aynı anda "sen daha tatlısın" diyerek yanıma yaklaştılar ve bana baktılar.

 

Utanarak teşekkür ettim, ardından etrafta dolaşmaya başladık biz kızlar. Kiraz ağaçlarının altında durup, dalı sarkan ağaca doğru eğildim ve bir kaç kiraz kopardım.

 

"Helal midir acaba?" diye sordum.

 

"Bence birşey diyeceklerini düşünmüyor" dedi Bahar ve "aşerdim galiba" diyerek elimdeki kirazlardan bir iki tane alıp ağzına attı.

 

"Imhh! Harika gerçekten. Tatlı tatlı" deyince, dayanamayıp biz de yedik. Kirazın tadıyla gözlerimi kapadım ve bir tane daha attım ağzıma.

 

"Gerçekten de güzelmiş."

 

"İleride dut ağacı gördüm. Hem de beyaz dut! En sevdiğim" dedi Öykü ve etrafına bakındı biraz daha.

 

"Kocama bakın, üç koli birden taşıyor" deyince Nazlı, kıkırdayarak erkeklere baktık.

 

Ömer Asaf iki iki götürüyorken, bakışları sürekli bendeydi. Bakıyor, gülümsüyor ve önüne dönüyor, kolileri çekmeye devam ediyorlardı.

 

"Eee... Nasıl gidiyor hayat İkra?" diye sordu Bahar ve benim bakışlarım kızları buldu. Dudaklarımı ıslattım, "iyi..." dedim ve ekledim. "Kabuslar görmeye devam ediyorum. O adamın yüzü gitmiyor gözümün önünden" dediğimde üçü de dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"İyi olacaksın. Birlikte atlatacağız, biz her zaman senin yanındayız. Hem bak, Ömer Asaf'ta yanında" dediğinde Bahar, onu başımla onayladım ve bir kez daha Ömer Asaf'a baktım.

 

"Biliyorum. Yanımdan ayrılmıyor, bana yardımcı oluyor zaten fazlasıyla."

 

"Çok yıprandı İkra. Sana birşey olsaydı onu kimse toparlayamazdı. O hastane koridorunda ilk kez bir askerin acı dolu feryadını işittim. Tüylerim diken diken oldu," dediğinde Bahar, gözleri dolmuştu çoktan. Dudaklarımı birbirine bastırdım, gözlerimin sızlamasına engel olamadım.

 

"Biliyorum. Bu yüzden ben de onu çok seviyorum" dedim utangaç bir sesle.

 

"E elbette seveceksin, karnında onun çocuğunu taşıyorsun" diyerek araya giren Öykü'nün sesiyle yanaklarım biraz daha kızardı.

 

"Utandı" dedi Bahar bakışlarımı onlardan kaçırdığımı fark edince.

 

"Bir sen kaldın!" diyerek Nazlı'nın omzuna gelişi güzel vurunca, hep bir ağızdan kıkırdadık.

 

"Ay keşke Akel'de gelseydi."

 

Bakışlarım Nazlı'ya kaydı. "Yarın okul kapanıyor, bu yüzden istese de gelemezdi" dediğimde, bu sefer hepsi birden onayladı beni.

🎻

"Al bakalım" dedim küçük kız çocuğunun saçlarını okşayarak oyuncağı eline verirken. Bir diğer erkek çocuğu yanıma gelip, "gözlerin ne kadar güzel?"diye sormasıyla yanımda duran Ömer Asaf'ın boğazını temizlediğini işittim. Kıkırdayarak ona bakıp, akabinde tekrar erkek çocuğuna döndüm.

 

"Teşekkür ederim. Seninkiler daha güzel" dediğimde, Ömer Asaf'ın ağzının içinde gevelediği cümleyi duyar duymaz şen bir kahkaha attım.

 

Küçük çocuğu kıskanamazsın Ömer Asaf... demişti kendi kendine. Bu soruyu kendine sordu ama ben de duymuştum. Öyle ki kıkırdamam devam ederken, Ömer Asaf'ın "ne oldu?" diye sormasıyla gülerek "neye gülüyorsun?" demesi bir oldu.

 

"Kurduğun cümleye gülüyorum" dedim kıkırdamaya devam ederken.

 

"Duydun mu?"

 

"Evet!"

 

O da benim gibi kıkırdadı ve hatta yanakları kızardı. İlk kez yanaklarının kızardığına şahit olduğum kocamın elini tuttum ve üst derisini okşayıp gülümsedim.

 

"Ben sadece seninim" diye fısıldadım daha sonrasında.

 

O da kıkırdadı, başını salladı ve "sadece benimsin" dedi kısık çıkan sesiyle. Onu başımla onayladım ve bir başka çocuğa oyuncak verdim.

 

"Al bakalım."

 

Diğer askerler, kızlarla birlikte çocuklarla oyunlar oynarken, ben ve Ömer Asaf oyuncak dağıtıyorduk. Ve nihayetinde tüm herşey dağıtıldıktan sonra saat akşam yediyi bulmuştu. Mardin erken karardığından dolayı hava baya kararmıştı köyde. Esen soğuk yellerden dolayı yanımda getirmiş olduğum hırkamı kollarımdan geçirdim ve ortada toplanan askerlere baktık.

 

"Biz artık gidelim, birşeye ihtiyacınız olursa bildirmekten çekinmeyin!"

 

"Bir çay içseydiniz komutanım, ayıp oldu."

 

"Yok estağfurullah. Yemek yedik zaten. Biz gidelim, anca gideriz" dediğinde albay Serhat, Ömer Asaf beni arabaya doğru ilerletti. Kızlar yerleşti ve o da benim binmeme yardımcı olup, hem birlikte yola çıktık. Askeri aracın köy yollarından geçerken, sadece farlarının açık olmasıyla etraf iyice karanlıktı. Her an bir yerden biri çıkacakmış gibi hissediyordu insan.

 

Yolculuk boyunca ben sadece Ömer Asaf'a yaslandım, o ise kolunu omzumun üzerinden arkama attı yavaşça ve beni kendine yasladı. Askeriyeye geldiğimizde, herkes birbiri ile vedalaştı ve Ömer Asaf üniformasını değiştirip, benimle birlikte arabasına bindikten sonra hastaneye yol aldı. Çok geçmeden doktorun karşısında oturmuştuk bile.

 

"Buyrun, siz hazırlanın, ben de geleyim" dediğinde doktor, Ömer Asaf elimden tuttu ve ayağa kaldırarak perdenin arkasında yer alan sedyeye yaklaştırdı. Koltuk altlarımdan tutup, beni sedyenin üzerine oturturken, hırkayı çıkardı kollarımdan. Elbisemi utanarak yukarıya doğru kaldırdım ve sedyeye uzanıp, Ömer Asaf'ın bacaklarıma beyaz örtüyü örtmesiyle karnım açıkta kaldı. Başımın ucunda durdu, elimi sıkı sıkı tuttu ve nihayetinde doktor beyde yanımıza geldi. Özel bir hastaneye gelmiş, kendi çalıştığım hastaneye gitmek istememiştim.

 

"Eveettt! Bakalım bebeğimiz nasıl?"

 

Soğuk jeli karnımın üzerine sıkan doktor bey ile bedenim kasıldı. Aleti eline aldı, "kasma kendini, rahat bırak bedenini" dedi o sakin ve ince çıkan sesiyle. Bedenimi soğuk jelden dolayı ister istemez kasarken, doktorun "kasma, rahat ol" demesiyle Ömer Asaf saçlarımı okşadı ve ben kendimi kasmayı bıraktım.

 

"Tamamdır, aynen böyle. Bakalım nerede minik fasulyemiz?" dediğinde ikimiz de kıkırdadık. Bakışlarım ekrana kaydı ve ben orada gördüm bebeğimi.

 

"İşte burada. Bir aylık gördüğüm kadarıyla" deyince doktor, başımı salladım.

 

"Kalp atışlarını duymak ister misiniz?"

 

"O-olur" dedi Ömer Asaf. Sesi titremişti. Neden ki? Heyecanlı mıydı? Muhtemelen.

 

Odada sessizlik hakim olurken, aniden yükselen kalp atışları gözlerimin sızlamasına sebep oldu. Ömer Asaf gülümseyerek yaşlı gözlerle ekrana bakarken, ben burnumu çektim.

 

"Görüntüsünü çekiyorum."

 

Başını salladım ve doktor görüntüsünü çekti bebeğimizin. Ardından çıkan ultrason fotoğrafını bize uzattı, bir kaç parça peçete koparıp karnımın üzerine koyduktan sonra "geçmiş olsun" diyerek "kalabilirsiniz" dedi. O perdenin dışına çıkarken, Ömer Asaf peçeteyle karnımı sildi, ben ise fotoğrafa bakarak doğruldum.

 

"Fasulye kadar" dedi elimden yavaşça fotoğrafı alıp bakarken. Ayağa kalktım ve elbisemi düzeltip, hırkamı giyindim. Ömer Asaf tam karşımda durdu, dudakları alnıma dokundu ve sıkı bir öpücük alarak elimi tuttu. Biz tekrardan doktorun karşısına geçip Ömer Asaf'la karışıklıklı otururken, Ömer Asaf doktora baktı.

 

"Doğum burada mı olacak?" diye sordu doktor bana.

 

"Hım hım" dedim ve bir diğer sorusu "normal mi sezaryen mi?" oldu.

 

Ömer Asaf bana baktı, ben ise doktora. "Normal olsun. Sezaryen istemiyorum" deyince bilgisayardan bir yerlere girdi.

 

"Normal mi?" diye soran Ömer Asaf'a döndüm.

 

"Sezaryen mi olsa?" diye sordu. Kaşlarımı çattım. "Normal olsun" dedim.

 

"Tamamdır" dedi doktor ve ekledi. "Sormak istediğiniz sorular var mı?"

 

"Benim var" diyerek konuşmaya başladı Ömer Asaf.

 

"Günde en fazla kaç saat ayakta durma şansı var?"

 

"Yani gebeliğin ilk aylarında sık sık yürüme ve hareket önemli. Son aylarda biraz azalıyor bu olanaklar."

 

"Peki stresle ilgili falan?"

 

"Stresten ve üzüntüden uzak dursa iyi olur. Yani elinizden geldiğince eşinizi üzmemeye çalışın" dedi doktor. O istese de beni üzemez ki zaten.

 

"Her gün en az bir saat dışarıda yürümesi iyi olur. Temiz hava iyi gelecektir" dediğinde doktora, bu sefer ben gülümsedim.

 

"Peki tamamdır, teşekkür ederiz" dedi Ömer Asaf ve ayağa kalktık.

 

"İyi günler."

 

Ömer Asaf "iyi günler doktor bey" diyerek benimle birlikte çıktı odadan.

 

"Duygulandım" dedim fotoğrafa bakmaya devam ederken. Bir eli elimi tutmayı sürdürdü, diğeri yanağımdan makas aldı.

 

"Güzelim?" dedi soru soran sesiyle.

 

"Efendim."

 

"Normal doğum olmasa mı sence?" diye sordu bu sefer.

 

"Neden?"

 

"Canın acıyacak. Yani gerek var mı sezaryen varken?"

 

"Sezaryen korkutuyor beni. Normal daha iyi" dedim ve parmak uçlarımda yükselip yanağına sıkı bir öpücük bıraktım.

 

Birbirimize bakıp gülümsedikten sonra aniden telefonum çaldı ve ben Ömer Asaf'ın elini bırakıp, telefonumu çantamdan çıkardıktan sonra annemin aradığını gördüm. Telefonu açıp, sol kulağıma yaslayarak diğer elimle bir kez daha Ömer Asaf'ın elini tuttum ve "efendim anne" dedim.

 

"Nasılsın kızım?"

 

"İyiyim. Sen nasılsın?"

 

"Biz de iyiyiz hamd olsun. Ne yapıyorsun?" diye sordu bu seferde.

 

"Hastanedeydik, kontrole geldik. Şimdi çıkıyoruz" dedim çekingen bir hal ile.

 

"Hangi hastane."

 

Hastanenin adını söylerken, annemin "yakınsınız bize, gelsenize bir göreyim sizi" demesiyle dudaklarımı birbirine yasladım ve "sorayım ben Asaf'a" diyerek telefonu sessize aldım.

 

"Annem eve çağırıyor. Yakınsınız, gelin göreyim diyor sizi" dediğimde, Ömer Asaf hızla başını salladı.

 

"Olur olur. Gidelim bir çay içeriz" deyince Ömer Asaf, gülümseyerek başımı salladım ve telefonu sessizden çıkarıp "anne" dedim.

 

"Efendim kuşum."

 

"Geliyoruz. Asaf bir çay içeriz diyor" dedim ve annemin "tamam kızım, ben çay koyuyorum" demesiyle öpüyorum demesi bir oldu.

 

"Ben de, görüşürüz."

 

"Görüşürüz."

 

Telefonu kapattıktan sonra hastaneden çıkmış, arabaya binmiştik çoktan. Yaralarımı incitmemeye dikkat gösterdiğimi fark eden Ömer Asaf, arabayı daha dikkatli sürüyordu.

 

"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu beklemediğim bir anda.

 

"Seninle güvende hissediyorum kendimi. Yanımda olunca sanki etrafım güvenli bir kalkan ile çevrili ve bana kimse dokunamazmış gibi" dedim buruk bir tebessümle.

 

"Sana yanımda kimse dokunamaz zaten" dedi akabinde.

 

Gülümsedim. Bizim mahalleye girince, annemin camdan bize el salladığını arabadan inince görmüştüm. Ben de ona el salladım, Ömer Asaf kapıları kilitledi ve biz birlikte daireye çıktık.

 

"Biz geldik!"

 

"Abla!"

 

"Ablacım!"

 

Kerem kısa boyundan dolayı kollarını hemen kalçamın üst kısmında birbirine bağlarken, ellerimle kapı ağzında durup saçlarını okşadım.

 

"Hoş geldin!"

 

"Hoş buldum ablacağım, nasılsın?"

 

"İyiii..."

 

İlker ve abimde kapı ağzında belirince, onlara tebessüm ettim ve önce abime, ardından İlker'e sarıldım sıkıca.

 

"Hoş geldin."

 

"Hoş buldum," diyerek hep birlikte içeri geçtik. Babamın elini öpeceğim vakit, izin vermeyerek bana yavaşça sarılmasının nedeni, yaralarımdan dolayıydı.

 

"Hoş geldin güzel kızım."

 

"Hoş buldum, hoş buldum" dediğimde, Ömer Asaf'ta annemlere, babamlara sarıldı ve birlikte koltuklardan birine oturduk, Ömer Asaf'tan ayrıldım biraz ailemden çekindiğimden dolayı.

 

"Nasılsın güzel kızım? Daha iyi misin, ağrın falan yok değil mi?" diye sorunca babam, gülümseyerek "yok baba" dedim ve ekledim. "Sadece sırtımda ki yaralar bazenleri yanıyor ama dayanılmaz bir acı değil" dediğimde hem annemin, hem babamın gözleri aynı anda sızladı.

 

Eda odasından çıkıp, ışığı kapattıktan sonra anladım ki Selim'i uyutmuştu. Beni görür görmez ayağa kalktım, akabinde sarıldık birbirimize.

 

"Hoş geldiniz."

 

"Hoş bulduk."

 

"Nasıl oldun?" deyince, başımı "iyiyim" der gibi salladım, ardından "iyiyim" dedim.

 

"Yeğenim nerede?"

 

"Yatırdım şimdi. Kalkmaz sabaha kadar," diye yanıtladı Eda beni ve ilerleyip abimin yanına oturdu.

 

Ben tekrardan koltuğa oturup, arkama yavaşça yaslandıktan sonra annemin "irmik tatlısı yapayım mı, yer misiniz?" demesiyle "ben yapabilir miyim?" diye atladım hemen.

 

"Oy! Yap güzel kızım, senin elinden yiyelim."

 

Gülümseyerek ayağa kalktım, çantamı köşeye bıraktıktan sonra mutfağa doğru ilerledim. Eda arkamdan "ben de sana yardım edeyim" diyerek gelirken, birlikte mutfağa girdik ve sohbet ede ede tatlı yapmaya başladık.

🎻

Ömer Asaf babamlarla içeride sohbet ederken, ben mutfakta Eda ile çay bardaklarını hazırlıyordum. Bir yandan da irmik tatlısını karıştırıyor ve gülümsüyordum. Eda ile sohbet ede ede bardakları hazırlarken, onun "bebek nasıl?" sorusuna gülümseyerek dönüp baktım.

 

"Bugün kontrole gittik. Gayet sağlıklıymış. Hatta bak" deyip, ocakta altı yanan tatlıyı karıştırmayı bırakıp, hırkamın cebine sıkıştırmış olduğum ultrason görüntüsünü çıkartarak Eda'ya uzattım. Elimden tatlı bir gülümseme eşliğinde aldı, ardından tebessümle baktı ultrasonda ki küçük, siyah noktaya.

 

"Hâlâ minnacık. Sağlıkla doğsun" dedi benim tatlıyı karıştırmaya başlamam ile. Gülümsedim, önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına alıp, ona baktım.

 

"Teşekkür ederim."

 

"Güzel kızlarım benim" diyerek mutfağa giren annem ile birlikte ikimiz de aniden gülümseyerek ona döndük. Her iki elini omuzlarımıza attı ve ikimizin de saçlarını okşamaya başladı. Eda'nın elindeki ultrasonu görünce, utanarak alıp, cebime koyacağım vakit annemin benden önce davranıp, eline almasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Aman aman aman... Mercimek kadar" dedi ultrasona dolu gözlerle bakarken. Gözlerimin dolmasına engel olamayıp, utancı bir kenara bırakarak gülümsedim.

 

"Allah analı babalı büyütsün. Sağlıkla doğar inşallah."

 

"İnşallah."

 

Eda ve ben aynı tepkiyi vererek gülümserken, annem bana uzattı fotoğrafı. Tekrardan alıp, hırkamın cebine koyarak annemin bana bakan bakışlarına döndüm.

 

"Kızım?"

 

"Efendim" dedim ocakta yer alan irmik tatlısını karıştırmaya bir kez daha başlamışken.

 

"Bugün burada kalsanız. Hem saat sekiz, geç oldu. Gitmeyin kalın burada bu gece, misafir odasına yatak sererim ben size, dışarıda da yağmur başladı" deyince Eda'nın gözlerine yerleşen istek ve heyecan gülümsememe, akabinde anneme bakmama neden oldu. Daha sonrasında mutfağın camına çevirdim yeşil bakışlarımı.

 

"A a. Yağmur mu yağıyor?" dediğimde, annem yaz ayına girdik, yağmur yağıyor. Hayırdır inşallah" dediğinde her ikisinin benden cevap beklediğini fark ederek annemin bakışlarına döndüm.

 

"Bilmem ki" dedim omuzlarımı kaldırıp, indirerek.

 

"Ömer Asaf ne der bilmem. Ona sorayım ben" deyince annem bir kez daha başıyla onayladı ve gülümsedi.

 

"Aferin kızım. Kocalarınızdan izinsiz hiçbir kararı tek başınıza almayın" dediğinde annem, bir kez daha tebessüm ettim.

 

"Ama biz hiç kıyafet getirmedik" dediğim vakit, annemin "dert etme kızım. Eda bir kaç parça verir sana giymen için, Ömer Asaf' a da Barış' ın eşofmanlarından veririz, giyer değil mi?"

 

Eda hızla başıyla onaylarken, annemin sorusuna yanıt verdim. "Bilmem, giyer herhalde" deyince, annem "biz sorarız eğer kalırsanız" dedi. Bir kez daha gülümsedim. Annem mutfaktan çıkarken, Eda'nın bana dönen bakışlarının içi bir kez daha güldü.

 

"Geceye doğru birlikte Kahve içeriz balkonda, yağan yağmura bakarak, olur mu?" deyince hızla başımı salladım.

 

"Olur. Özlemişim."

 

Gülerek ben irmik helvasını karıştırmaya devam ederken, onun "ben bardakları götüreyim" demesiyle başımı salladım. Tatlıyı karıştırarak, önüme düşen saçlarımı geriye atarak derin bir nefes aldım ve karıştırıyor olduğum kolumun, hırkamın ucunu yukarı doğru çektim. Lakin tam o sırada beklemediğim bir anda belime dolanan kollar ve boynuma bastırılan dudaklar ile yerimde korkuyla sıçradım, ocağın altını kısıp, gülümseyerek sırtıma yavaşça yaslanan sıcak göğsünün vermiş olduğu etkiyle, yavaşça Ömer Asaf' a döndüm.

 

"Korktum" dedim gülüp, o güzel gözlerine bakarken.

 

"O kadar güzel karıştırıyorsun ki, bozmak istemedim."

 

Bir kez daha gülümseyip, hazır olan tatlının altını kapatıp, az önce annemle konuşmuş olduğum diyalog ile birlikte Ömer Asaf' a dönüp, ellerimle hırkamın ucunu tutup oynamaya başladım başımı kollarıma eğerek.

 

"Seninle birşey konuşmam gerek" dedim başımı kaldırıp gözlerine büyük bir aşkla bakarken. Kolunu tezgaha yasladı, bir de öyle baktı bana.

 

"Annem bu gece burada kalmamızı istiyor. Sana sormadan net bir cevap vermek istemedim" dedim ne tepki ve cevap vereceğini beklerken.

 

"Sen çok mu istiyorsun kalmak?"

 

Gülümsedim. "Elbette istiyorum Asaf. Sonuçta burası ailemin evi. Ama sen istemezsen de anlarım. Yani rahat edemeyebilirsin" deyince, dudaklarını büzdü ve bana başını eğerek baktı.

 

"Hımm" dedi dediğime cevap niteliğinde.

 

"Ben senin olduğun her yerde rahat ederim sevgilim. İster soğukta, ister sıcakta ya da çökmüş, harabeye dönmüş bir evde. Sen nerede olursan ol, benim rahat edebileceğim tek yer başımı koyduğum dizlerin."

 

Bu tatlı cümleleri beni kendine hayran, bilmem kaçıncı kez aşık ederken, gözlerine büyük bir umut ve aşkla baktım.

 

"Bu bir evet mi?"

 

Başını salladı, yaslandığı yerden doğrulup bana baktı. "Sen nasıl istersen güzelim? Benim için fark etmez."

 

Başımı omzuma eğdim, kısık sesle fısıldadım. "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"

 

Gülümsedi. "Biliyorum" dedi ve alnı dudaklarıma dokundu. Ellerim belinin her iki tarafına yerleşirken, sıcak dudakları alnım ile temas etmeyi bırakıp, ellerinden birinin yanağımdan makas almasıyla "yorma kendini fazla" diyerek cebinden telefonunu çıkardı.

 

"Bizimkilere haber vereyim."

 

"Hım hım..."

 

"Balkon müsait mi?" dedi eliyle göstererek. Başımı salladım, o ilerledi ve balkona çıktı ailesinin telefonunu çaldırarak. Kapı kapanmadan önce onun "alo" dediğini işittim.

 

Eda'nın mutfağa girmesiyle irmik tatlısını eşit, her kişiye yetecek kadar tabaklara yerleştirmeye başladım.

 

"Kalıyoruz."

 

"Gerçekten mi!" dedi açılan gözleriyle.

 

"Hım hım."

 

"Eee Ömer Asaf nerede?"

 

"Balkonda. Ailesiyle konuşuyor, burada kalacağız diye" dedim ve bir tabak daha tatlı doldurdum.

 

"Yiaa. Gerçekten çok sevindim, uzun zaman oldu" deyince aradan sadece bir ayın geçmiş olmasıyla kıkırdadım yengeme karşı. Ömer Asaf balkondan çıkıp, dudaklarını birbirine bastırarak gülümserken, kendisi salona geçti.

 

Biz de tabakaları alıp, ikişer ikişer salona geçtik. İlker, abim, babam ve Ömer Asaf aralarında sohbete başlamışken, annemin doldurmuş olduğu çayları ve elimde ki tatlıları önlerine Eda'yla beraber koyarken, geriye çekildik ve yere, annemin yanına oturduk.

 

Erkekler kendi aralarında gülerek, birşeylerden bahsedip tatlı yerken, ben, annem ve Eda günlük hayattan bahsederek konuşmaya başladık. Annem çayından bir yudum alırken, ben "Ömer Asaf ile konuştum" dedim her ikisine bakıp, tepkilerini merak ederken. Gerçi Eda biliyordu.

 

"Sorun olmayacağını, kalabileceğimizi söyledi" dedim annemin yüzünde açan tebessümün nedeni olarak.

 

"Çok sevindim" dedi Eda elimi tutup okşarken.

 

"Ben de."

 

"Kızım bak zorlanmadın değil mi?" diye sorunca annem, gözlerimi büyüttüm.

 

"Ben öyle biri miyim anne? Zaten sorunca hiç birşey demeden, sorgulamadan onayladı."

 

Annem bu sefer daha sıcak bir tebessümle gülerken, babamın bana "İkra" diye seslenişiyle "efendim baba" diyerek döndüm ağzıma aldığım tatlıyı yutarak.

 

"Torunum nasıl kızım?"

 

Aniden sorusu kızarmama neden olurken, Ömer Asaf'ın kıkırdamasıyla başımı olumlu anlamda salladım.

 

"İyi baba."

 

"Oh oh. İyi olsun benim torunum. Üşütme kendini sıkı sıkı giyin." Ömer Asaf' ın bana söylemiş olduğu cümleleri babamın bana söylemesi duygulandırdı. Ömer Asaf hem bebeği ve benim için endişeleniyor, babam ise hem kızı, hem de torunu için.

 

"Bak ablanlar bu gece burada kalacak oğlum" dedi annem Kerem yanımıza yaklaşırken.

 

"Öyle mi?" diye öbür taraftan atılan İlker' e döndüm.

 

Babam ise Ömer Asaf'a baktı. "Kalıyor musunuz?"

 

Sesinde ki neşe beni de sevindirdi.

 

Ömer Asaf başını salladı, eliyle beni gösterip, elini indirdi ve babama baktı. "İkra isteyince hayır diyemedim."

 

Babam gururla baktı hem bana hem Ömer Asaf'a.

 

"Ne güzel. Geceye doğru balkonda bir kahve keyfi yaparız" diyen abim ile bir kez daha gülümsedim. Bana öpücük atmasıyla, ellerimi kaldırdım ve ben de ona gönderdim.

 

Kerem annemin dizlerine başını yaslayıp, televizyondan açık çizgi filmi izlemeye seyre dalarken, uyuyacağının belirtisiydi. Ne zaman annemin dizlerine yatsa, uyurdu hemen.

 

Akşamın ilerleyen saatlerinde, uyuyan babam ve Kerem ile, mutfakta ki bulaşıkları yıkayıp, salona annemin damadı ve oğullarıyla konuşan sohbetine eşlik ettik ben ve Eda.

 

"Oğlum, sen Ömer Asaf' a eşofman takımlarından bir tane ver. Rahat yatsın" dedi annem abime dönüp, ardından Ömer Asaf' a bakarken.

 

"Giyersin değil mi oğlum?" diye sordu.

 

Ömer Asaf gülümsedi, "giyerim tabi" dedi bakışları beni bulurken.

 

"İyi geceler çocuklar. Valla benim de uykum geliyor, İkra, kızım misafir odasında yere yumuşak yer yatağı açtım. Koltukta yaraların acır kuzum, ama siz yine de rahat edemezseniz, koltuktada yatarsınız" deyince, anneme gülümseyerek "ederiz" dedim.

 

Annem ayağa kalktı, "iyi geceler" dileyerek odasına çekildi.

 

Abim "ben eşofman getireyim" diyerek Eda'da "ben de sana getireyim" deyip ikisi de odalarına çekildi. İlerleyip, İlker' in yanına oturdum ve "beni hiç aramıyorsun" dedim ağlak sesimle.

 

"Ben senden büyüğüm, sen beni niye aramıyorsun."

 

Ömer Asaf bu halimize tebessüm ederken, İlker' e döndüm.

 

"Otuz saniye büyüksün. Senden hemen sonra ben doğmuşum canım. Ayrıca ilk ağlayan benim" deyince "alla alla" deyip beni kendine doğru çekerek göğsüne yasladı.

 

Abim ve yengem odadan ellerinde eşofmanlarla çıkarken, ben ve Ömer Asaf' ta ayağa kalktık.

 

"Olur herhalde bunlar sana" dedi abim Ömer Asaf'a elinde ki eşofmanları uzatırken. Uzun kollu siyah bir body, alt kısım olarak lacivert, kareli bir eşofmandı.

 

"Olur olur."

 

Eda'da bana uzatırken, gülümseyerek ellerinden aldım.

 

"Ben kahve yapayım, siz giyinip gelin hem daha rahat edersiniz."

 

Ömer Asaf ve ben onu onaylarken, misafir odasına doğru yaklaştım. Arkamdan geldi, kapıyı açıp, sıcak odaya girerek onunda girmesine neden oldum. Elimizde ki eşofmanları koltuğa bırakıp, yerde ki yer yatağına basmayarak kıyafetlerimizi değiştirmeye başladık. O hızlı hızlı değiştirip, ardından bana yardımcı olurken, kollarımı usulca yukarı kaldırdım ve elbisemi çıkarmasına izin verdim. Üzerime hızla uzun kollu gecelik takımının üst kısmını geçirerek, gülümsedi ve burnuma küçük bir öpücük bıraktı.

 

Gecelik takımının alt kısmını da bacaklarıma geçirerek doğruldum, kapıya yaklaşan Ömer Asaf'a bakıp, ben de yanına yaklaştım. İlker odasına doğru çekilirken, "kahve içmeyecek misin?" diye sordum.

 

O ise "nişanlımla konuşacağım" diyerek "size afiyet olsun" deyip, odasına girdi. Yandan Ömer Asaf' a bakıp, gülümsedim.

 

Birlikte mutfağa girip, balkonda yerini almış ikiliye bakıp gülümsedik. Karşılıklı, iki kişilik koltuklara ben ve Ömer Asaf yerleştik, Eda' nın bize uzatmış olduğu battaniyeyi aldık.

 

"Teşekkürler."

 

Ömer Asaf battaniyeyi hızla açıp, omuzlarıma atarak kendine örtmemesiyle abim konuştu.

 

"Üşütme, sana da getireyim bir tane istersen" deyince, Ömer Asaf "yok, gerek yok" dedi ve "bünyem soğuğa alışık" diyerek arkasına yaslandı. Abim de battaniyeyi Eda'ya vermiş, kendisi açıkta oturuyordu. Sıcak kahveyi avuçlarımın arasına alarak, kapalı sürgülü camdan dışarıyı seyrettim. Yağmur çok güzel yağıyordu.

 

Kahvemden bir yudum alıp, Ömer Asaf' ın eline fincanını almasıyla bir kolunu omuzlarıma atması bir oldu. Abimden pek fazla çekinmediğim için, Eda'nın ona yaslanmasıyla ben de Ömer Asaf' ın göğsüne yasladım başımı. Kolu omzumu sıkı sıkı sardı.

 

"Nasıl gidiyor görevler?"

 

"Şuan bir sessizlik var ama hayra alâmet mi bilemiyorum" dedi Ömer Asaf. Dudaklarımı birbirine yasladım, gürleyen havaya bakıp, çarpan yıldırımları seyrettim.

 

"Eee... Yok mu şöyle bir macera sen de" diye sordu abim Ömer Asaf' a. Ömer Asaf gülümsedi. "Bilmem."

 

"Bence vardır. Hani sen bana geçen gece yatmadan önce bir hikaye anlatmıştın. Yaşlı bir amca vardı. Onu anlatsana" tekrardan diyerek araya girince, abimin kıkırdayışı kulaklarıma ilişti. Dönüp bana gülümseyerek bakan ikiliye baktım. Ömer Asaf geçenlerde bana yaşlı bir amca hakkında bir hikaye anlatmıştı. Oldukça ilginç ve garip bir hikayeydi.

 

"Operasyonda ki amcadan mı bahsediyorsun?" diye sordu.

 

Başımı salladım. "Hım hım."

 

"Anlatayım" dedi ve kahvesinden bir yudum daha aldı.

 

"Görev bölgesinde bir yaşlı adamla karşılaşmıştım. Böyle tonton, tatlı bir amca."

 

Ben onu can kulağıyla, sanki ilk kez anlatıyormuş gibi dinlerken, bana anlatmış olduğu hikayeyi onlarada anlatmıştı. Merak uyandırıcı, biraz da tüyler ürperten bir hikayeydi. Daha doğrusu olay.

 

Abim "vaay!" diyerek başını aşağı yukarı sallarken, "ilginçmiş" deyince gözlerim kapanmak üzereydi. Hamilelikten dolayı uykum erken geliyor, bazen beni zorluyordu. Normalde bu kadar erken yatan bir insan değildim.

 

Derin bir nefes alıp, gözlerimi açıkta tutmaya çalışırken, başımı Ömer Asaf' ın göğsüne daha çok yasladım ve adeta yapıştım ona. Çünkü tek güven kaynağım oydu benim.

 

Abimin sesi ilişti kulaklarıma. "Sen götür İkra' yı, uyusun uykusu geliyor baya."

 

Ömer Asaf' ın bana baktığını hissettim. Bilincim açıktı ama gözlerim kapalı. Açmakta zorlanıyordum. Uyku gözlerime çoktan bulaşmıştı.

 

"Bebektendir o. İlk aylarda olur böyle" diyen Eda'nın tecrübesine dayanarak, bir de doktorluğumu göz önüne koyup onayladım kendi kendime. Bedenim hiç beklemediğim bir anda havalanırken, başımı daha çok yasladım Ömer Asaf' ın sıcak göğsüne.

 

"İyi geceler" diledi ve balkondan çıkıp, misafir odasına girdi. Kapıyı kapatıp, beni yer yatağına usulca bırakırken, gözlerimi açmadan mırıldandım.

 

"Teşekkür ederim."

 

Gülümsedi, yanıma bıraktı kendini ve elleri saçlarımı okşadı. "Uyu güzelim."

 

Bölüm Sonu...

Bir bölümün sonuna daha geldik. Nasılsınız canlarım. Umarım iyisinizdir.

Bölüm hakkında fikirlerinizi çok merak ediyorum.

Oy vermeden geçmeyin, bir sonra ki bölüm yarın burada.

Görüşmek üzere, sizleri seviyorum. İyi ki VARSINIZ!

Bölüm : 27.12.2024 00:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 46. Bölüm -&- Köye Erzak
NİSA
KURŞUN İZİ

42.88k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...